İmanı Koruma Yolları
LeoparGS
İmanı Koruma Yolları
İman, Hz.Muhammed’in (s.a.) Yüce Allah’tan bildirdiklerinin hak olduğunu kalple tasdik, dille ikrar etmektir. Bunun tamamlayıcı unsuru ise, inandıklarının gereğini yapmaktır.
İman, Yüce Allah’ın inançlı kullarına en büyük armağanıdır. Bu ilâhî armağan, üstüne titizlenip korunması gereken değerli bir varlıktır. Din dilinde buna "iman selâmeti" denmektedir. İman selâmeti, imanın, tanımına uygun bir biçimde inanmak ve davranmak suretiyle korunmasıdır.
İmanın korunması yollarını; imanda şüphe etmemek, iman esaslarını bilmek, imanda sebat edip ümitsizliğe düşmemek ve imanı olgunlaştıracak işler yapmak şeklinde belirtebiliriz.
İmanda Şüphe Etmemek
İmanın temeli, kesin kabul ve tasdiktir. Bu yüzden, şüphe ve tereddüt, gerçek imana yakışmayan tutumlardır. İmanın şüphe ve tereddüdü kaldırmadığı, iman-teslimiyet (boyun eğme) karşılaştırması çerçevesinde şöylece belirtilir: "Bedevîler ‘İman ettik’ dediler. De ki: ‘İman etmediniz. (Öyle ise, "iman ettik" demeyin.) ‘Fakat boyun eğdik’ deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.’ İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru (imanlarında sâdık) kimselerin ta kendileridir." (Hucurat, 49/14-15.)
İman yalnızca bir teslimiyet değildir, ayrıca imanın kalbe girip iyice yerleşmesi için hiçbir şüphenin olmaması da gerekir. Böyle bir iman, Allah yolunda malıyla ve canıyla fedakârlık göstermeyi de içerir. Sâdık mü’min olmanın yolu, işte böyle bir çizgi izler. (teslimiyet>Allah’a ve peygamberine iman + şüpheye düşmemek + Allah yolunda malıyla ve canıyla cihad > sâdık mü’min)
İmanın, gerçek bir iman olabilmesi için, zor altında ve sonucunda değil, gönülden olması gerekir. Bu gerçeği, Yüce Allah, şöyle belirtir: "Azabımızı gördükleri zaman, ‘Yalnız Allah’a inandık; O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik.’ dediler. Fakat, azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah’ın, kulları hakkında, eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar, hüsrana uğradılar." (Mü’min, 40/84-85) Bu, son nefeste imanı korumak değil, çaresizlik içinde imana yönelmektir ki iş işten geçtiği için, hiçbir değeri yoktur. İman, her şeyden önce gönül ve rıza işidir. Çaresizliğin çırpınışı içinde, gönül ve rıza olmaz.
Bir de "belâya düşüp imana sarılanlar" vardır. Bunlar, tam bir çıkarcı ve fırsatçı mantıkla, kısa vadeli düşünen kıt akıllılardır. Yüce Allah, böylelerinin çıkarcı ve fırsatçı tutumlarını, belâya uğrayanlar ve denizde fırtınaya yakalananlar meselleriyle, tam bir yalınlıkla şöylece belirtir:
Belâya Uğrayanlar Meseli: "İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için), bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş(hoş gösterilmiş)tir." (Yunus,10/12)
Denizde Fırtınaya Yakalananlar Meseli: "O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin, içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada, ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını (batıp boğulacaklarını) anlayınca, dini Allah’a has kılarak ‘Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız’ diye Allah’a yalvarırlar. Fakat onları kurtarınca, bir de bakarsın ki yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapıyorlar. Ey İnsanlar! Sizin taşkınlığınız, sırf kendi aleyhinizedir. (Bununla) sadece dünya hayatının yararını elde edersiniz. Sonunda dönüşünüz bizedir. (Biz de) bütün yaptıklarınızı size haber vereceğiz." (Yunus, 10/22-23)
Mü’minlerin her cuma gecesi ve başka zamanlarda da sık sık tekrar ettikleri dualardan birisi de, "son nefeste iman selâmeti"dir. Bu duanın, yukarıdaki çaresizlik zorlamalarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Tam tersine, hayatı boyunca imanını korumuş olan mü’minin, hayatının son demlerinde şeytanın iğvalarına kapılıp imanını kaybetmekten kaygı duymasıyla ilgilidir.
İman Esaslarını Bilmek
Gerçek mü’minin görevlerinden birisi de, imanını "tahkik" (gerçeğini/özünü kavrama) derecesine yükseltmektir. Böyle bir sonuç ise, kendiliğinden doğmaz. İmanın "tahkik" mertebesine yükselmesi için, iman esaslarının (âmentü) ne olduğunu öğrenmeye çalışmak gerekir.
İman esaslarının neler olduğu, Amene’r-Rasûlü diye bilinen, özellikle yatsı namazlarından sonra "aşır/mihrabiye" olarak okunan ve son bölümleri her zaman yapılacak dualardan olan, Bakara Sûresi’nin son âyetlerinde topluca belirtilmiştir: "Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: ‘Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.’ Şöyle de dediler: ‘İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.’ Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): "Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi, ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen, bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara, 2/285-6)
İman esaslarını bilmenin doğal uzantısı, bu esasları bir bütün olarak kabul etmek, herhangi birini ayırıp inkâr yoluna sapmamaktır. Yüce Allah, iman esaslarını ayırıcı tutumun küfür/inkârcılık olduğunu şöylece belirtir: "Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, ‘(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz’ diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. Allah’a ve peygamberlerine iman edenlere ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir." (Nisa, 4/150-2)
İmanda Sebat Etmek,Ümitsizliğe Düşmemek
İman ile ümitsizlik, asla yan yana duramaz. Biri varsa, öteki olmaz. Gerçek bir imanın gereklerinden biri, her türlü sıkıntılara rağmen imanda sebat gösterip, belâ ve sıkıntılara yenilerek ümitsizliğe düşmemektir. İman, bir anlamda güvende olmak demektir. İmanın sağladığı güven, belâ ve sıkıntılarla sarsılırsa "imanda fütur getirme/gevreme" denilen durum ortaya çıkar. Her şey Allah’tan olduğuna göre, iyilikler de, kötülükler de Allah’tandır. Sıkıntılı durumlarda iman sahibine düşen, sabır göstermektir. Allah, sabredenlerle beraberdir.
Allah’ın rahmetinden ümit kesmenin, kâfirlere yakışan bir tutum olduğu, Hz.Yusuf (a.s.) kıssasında şöylece dile getirilir: "Ey oğullarım! Gidin Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez." (Yusuf, 12/87)
Ümitsizlik durumunu ortaya çıkaran şeyler arasında günah batağına dalmak da vardır. Allah’ın rahmet ve affedicilik sıfatları, içten tövbe edip kendini düzeltenler için imdada yetişir: "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir." (Zümer, 39/53)
Zor ve baskı altında kalıp da kalbi iman doluyken diliyle inkâr etmek, imanda sebatsızlık olarak değerlendirilemez. Nitekim Yüce Allah, baskı altındaki inkârın durumunu "kalbi imanla dolu"-"göğsünü küfre açmış" karşılaştırması yaparak, şöylece belirtir: "Kalbi imanla dolu olduğu halde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. Bu, onların dünya hayatını sevip âhirete tercih etmelerinden ve Allah’ın kâfirler topluluğunu asla doğru yola iletmeyeceğindendir. İşte onlar, Allah’ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte onlar gâfillerin ta kendileridir. Hiç şüphesiz onlar, âhirette ziyana uğrayanların da ta kendileridir." (Nahl, 16/106-8)
İmanı Olgunlaştıracak İşler Yapmak
İmanı koruma yollarından bir başkası, inandığını uygulamaya koyarak günlük hayatına yansıtmaktır. Allah’a kulluk, Allah ve peygamber sevgisi, Allah’ı zikir ve tefekkür, Allah’ın azabından korkmak ve mağfiretine sığınmak, sadakat ve ihlas üzre olmak, riya ve gösterişten kaçınmak, küçük bile olsa günah işlemekten kaçınmak, küfre düşüren söz ve işlerden kaçınmak, gaybı ancak Allah’ın bildiğine inanmak, âhireti dünyaya tercih etmek ve amel-i sâlih işlemek gibi inanç, tutum ve davranışlar, imanı olgunlaştıracak başlıca işlerdir. Bunlar, ayrıntılı biçimde ele alınmayı gerektiren çok önemli konular. İnşAllah fırsat düşünce, her birini ele almaya çalışacağız.
Vecdi Akyüz
İmani Koruma DuÂsi
mumsema
İMANI KORUMA DUÂSI
Hayatın gayesi, imanlı olarak yaşamak, imanlı olarak da ölmektir. İmanlı olarak yaşanmış, imanlı olarak da âhirete göçülmüşse hayat gayesini bulmuş, hedefine varmış demektir. Ancak, iman boş lâfla, kuru sözle korunmaz. İmanı koruyup hayatı gayesine erdirebilmek için imanî bilgileri çok kuvvetli almak, şöyle, böyle lâflarla imanda şüpheye düşmeyecek seviyeye çıkmak lâzımdır. Bunun için de imanî eserleri devamlı okuyarak imanı taklidden tahkike yükseltmek, yanlış yazı ve beyânla sarsılmayacak hâle getirmek gerekir.
İslâm büyükleri hayatları boyunca imanı kuvvetlendirme gayret ve azminde olmuşlar, inancı sarsacak günahlardan, söz ve hareketlerden şiddetle uzak kalmışlar, bütün gayret ve azimlerini imanı kuvvetlendirecek şeylere tahsis etmişlerdir. Dinî kitapları bunun için çok okumuşlar, dindar insanlarla bunun için yakınlık kurmuşlardır.
İmanı kuvvetlendirme gayret ve azmine bir başka ibâdet usulünü de ilâve eden mâneviyat büyükleri, akşamla yatsı arasında iki rekât namaz kılmayı da âdet edinmişlerdir. Her rekâtta Fâtiha’dan sonra Âyete’l-Kürsî’yi, (Kul yâ Eyyühelkâfirun) sûresiyle yedişer (İhlâs), birer (Kul eûzü bi-rabbi’l-felâk) ve (Nâs) sûrelerini okumuşlar. Namazın sonunda da şu duâ ile imanı muhafaza için Allah’a yalvarmışlardır.
"Allahümme innî estevdiuke dinî ve imanî. Fahfazhü aleyye fî hayatî ve inde vefatî ba’de mematî. Birahmetike yâ erhamerrâhimîn.”
"Yâ Rab, dinimi, imanımı sana emanet ediyorum. Sen hayatımda, hayatımın bitimi ânında ve bitiminden sonra da imanımı muhafaza eyle, rahmetinle himayene al. Sen merhametlilerin merhametlisisin Allah’ım.”
A.Şahin
Tahkiki imana nasıl ulaşabiliriz?
mumsema
İmanı koruma ve takviye etmek bir müminin en önemli meselesidir. Öncelikle imanı korumak için takvaya önem vermek gerekir. İman takva kalesinde korunur. Takva olmazsa iman yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. İmanı takviye etmek için imani eserleri bolca okumak ve mütalaa etmek gerekir. İlim ile gelen mesail-i imaniye akıl odasından geçmeden insanın latifelerine sirayet etmez. Önce akılın tatmini gerekir.
Tefekkür çok önemlidir. İbrahim aleyhisselamın tefekkür vasıtasıyla aya ve yıldızlara bakarak Rabbini bulması Kuran-ı Kerim’de anlatılmaktadır. Tefekkür ile iman inkişaf eder. Bu sebebtendir ki hadis-i şerifte "bir saat tefekkür bir yıl nafile ibadetten üstündür" denilmiş.
Çevrenin insan üzerinde çok büyük etkisi vardır. Günahlar insan üzerinde imansızlık telkini yapar. Telkinin insan üzerinde çok büyük etkisi vardır. Farkında olmadan insanın şuur altında imansızlık aşılar. Bu sebebten günahlı ortamlardan elden geldiği kadar uzak kalınmalıdır. Dışarıda serbestçe pervasızca işlenen günahlar adeta ahiretin olmadığını ve cezanın olmadığını telkin ederler. Bu telkinin kötü etkilerinden korunmak için elden geldiği kadar günahlı ortamlardan uzak kalınmalı ve her yerde elden geldiğince emr-i bil maruf nehy-i anil münker (iyiliği emredip, kötülükten sakındırma) yapmaya çalışmalıyız. Maruz kalınan kötü telkinin zararlarını telafi etmek için imani meseleri bolca mütalaa etmek ve tebliğe önem vermek gerekir. Amel-i salihe önem veren takva dairesinde yaşayan insanlarla birlikteliği arttırmak gerekir. Bu yönüyle de cemaatin önemi daha belirgin olarak görülmektedir. Günahlar nasıl imansızlık telkini yapıyorsa öyle de amel-i salih de iman telkini yapar.
Soru: İmanı Koruma Yolları
Zahid
iMAN Nedir?inanmak ve güvenmek.İnandıgı degerler sisteminin insanlık için daha iyi senaryo üretecegine güvenmezse imanda ciddiyetsizlik ortaya çıkar.İman etmek gök olugunun altına başı tutmaktır.O oluktan ne akarsa kabul etmektir.imanı korumak için imanı yaşamak lazım.İman etmek kayıtsız,şartsız Allah’a teslim olmaktır.paylaşımınız için aro
MeZaR
aro aro
cennetim
aroİmanlı olan için imandan söz etmek kolaydır. Kendini kaybetmiş biçare için olaydır. RABBİM bizi O zavallı biçarelerden eylemesin paylaşım için teşekürler.
zehraoku
Fakat bu firtinali zamanda ,hissi iptal eden ve beserin nazarini afaka dagitan ve bogan cereyanlar iptal-i his nevinden bir sersemlik vermis ki ,ehl-i dalalet manevi azabini muvakkaten tam hissedemiyor.Ehl-i hidayete dahi gaflet basiyor,hakiki lezzetini takdir edemiyor.
Iman ve küfür muvazeneleri (Risale-i nur)
Ecrinim
Allah c.c. razı olsun kardeşim
< "Allahümme innî estevdiuke dinî ve imanî. Fahfazhü aleyye fî hayatî ve inde vefatî ba’de mematî. Birahmetike yâ erhamerrâhimîn.”
"Yâ Rab, dinimi, imanımı sana emanet ediyorum. Sen hayatımda, hayatımın bitimi ânında ve bitiminden sonra da imanımı muhafaza eyle, rahmetinle himayene al. Sen merhametlilerin merhametlisisin Allah’ım.” >
aminn..bu güzel duadan istifade edicem inşAllah,Rabbim razı olusn hocam
emeğinize sağlık
nurya
La Ilahe IllAllah MuhammedurresulAllah
Ferhat1991
La Ilahe Illalah MuhammedurresulAllah
imanı korumanın yolları, imanı olgunlaştıran davranışlar, imanı korumak