Helal Kazanç

Helal Kazanç

İnşirah
İnsanın en başta gelen vazifelerinden biri helal dairede yaşamak, helal kazanmak ve helal yolda harcamaktır. Allah bizi imtihan etmek için bazı şeyleri haram, bazılarını da helal kılmıştır. Fakat helal dairesini o kadar geniş tutmuştur ki, harama girmeye ne ihtiyaç, ne de mecburiyet vardır. Sonra haram daireyi mayınlı bölge gibi tehlikelerle doldurmuş, helal daireyi de meyvelerle dolu güllük gülistanlık bir bahçeye döndürmüştür. Birçok emir ve yasağı da sırf bizim iyiliğimiz, dünya ve ahiret mutluluğumuz için koymuştur.
Rasülullah (sav) şöyle buyurdular:
"Ey insanlar! Şüphesiz ki Allah ‘Tayyib’tir (temiz, güzel ve hoştur) bu yüzden güzel ve hoş olan (Tayyib) şeylerden başkasını kabul etmez. Allah mü’minlere de Peygamberlere emrettiği şeyleri emretti ve şöyle buyurdu:
"Ey Rasüller! Helal olan şeylerden yeyin ve salih ameller işleyin. Çünkü Ben sizin yaptıklarınızı pekala bilirim." (23 Mü’minun, 51)
Bir başka ayette de:
"Ey iman edenler! Size verdiğimiz azıkların helal ve hoş (tayyib) olanlarından yeyin." (2 Ba-kara,172)
(Rasülullah devamla) şöyle buyurdu:
"Bir kimse (Allah için) uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Saçları darma dağınık, toza toprağa bulanmış bir vaziyette ellerini semaya uzatarak: "Ya RabbüYa RabbiL.diye dua eder. Halbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram kısacası kendisi haramla beslenmiş olursa böylesinin duası nasıl kabul edilir?" (1)
"Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını, yalan yemin ve şehadet ile yemeniz için o malları hakimlere (reislere, yetkili idarecilere, mahkeme hakimlerine el altından) vermeyin. "(2 Bakara, 188)
"Yerde sizin için geçim vasıtalan yarattık." (15 Hicr, 20)
"Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin." (62 Cuma, 10)
Bu ayetler bize helal ve temiz nzıklan kullanmamızı, haram yollara, haramlara başvurmamamızı, yeryüzünde bir çok helal ve geçim vasıtalarının bulunduğunu, yeryüzüne dağılıp Allah’ın lütfundan bunları istememizi emretmektedir.
Haramlardan kaçınmak gibi helal kazanç sağlamak da farz bir emirdir. Hadis-i şeriflerde şöyle buyurulmuştur:
"En faziletli amel helal kazançtır." (2)
"En temiz ve üstün kazanç, kişinin el emeği ve her türlü dürüst alış-verişten kazandığıdır." (3)
"Helali aramak cihattır." (4)
"Helalin ne olduğunu öğrenip onu kazanmaya çalışmak her müslümana vacip (gerekli) dir." (5)
"Ey insanlar! Allah’tan korkunuz ve (dünyalığı) isteme hususunda mutedil olunuz (her türlü aşınlıktan ifrad ve tefritten sakınınız). Çünkü nzkı gecikse bile tamamını almadıkça hiçbir nefis ölmeyecektir. O halde (rızık talebinde) Allah’tan korkunuz.. Ve (dünyalığı) istemekte mutedil olunuz. Helal olanı alınız ve haram olanı terkediniz." (6)
Hadis, dünya malını ve nzkı elde ederken mutedil olmayı, yani talepte (çalışmada, istemede, kazanmada) kusur etmemeyi ve aşın hırsa da ka-pılmamayı, bunu meşru ve helal yoldan kazanmaya çalışmayı emretmektedir.
Yüce Kitabımız’da Allah Teala’ nın faizi batıracağı, sadakalan arttıracağı (2 Bakara, 276) bildirilmiştir. Hadis-i şerifte ise ancak helal maldan verilen sadakaların kabul edileceği ve değerlendirileceği, haramlann kabul edilmeyeceği şöyle ifade edilmiştir: "Kim helal kazancından bir hurma kadar sadaka verirse, -ki, Allah,helalden başkasını kabul etmez- Allah o sadakayı kabul eder. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi adına ihtimamla büyütür." (7)
"Canım kudret elinde olan (Allah)’a yemin ederim ki, haram yoldan mal kazandıktan sonra kişinin onu harcamasının kendisine hiç bir hayrı ve bereketi yoktur, verdiği sadaka kabul edilmez. O maldan geriye kalan da onun ancak cehennemdeki azığı olur. Allah kötülüğü kötülükle yok etmez (aksine) kötülüğü iyilikle yok eder. Pisliği pislikle gidermez." (8)
"Helal (rızık) aramak dini yükümlülüklerden bir farzdır." (9)
"Şüphesiz Allah Teala, helal nzık arama yolunda kulunu yorgun düşmüş görmekten hoşlanır." (10)
Ayeti kerimede de şöyle buyrulmuştur:
"Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sının aşmayın. Allah sının aşanlan sevmez Allah’ın size vermiş olduğu helal ve temiz olarak verdiği nzıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun." (5 Maide, 87-88)
Hz.Peygamber şöyle uyarmıştır: "Öyle bir zaman gelecektir ki, kişi malını helalden mi haramdan mı elde ettiğini önemsemeyecek." (11)
Esas mesele para kazanmak değil, helal kazanmak olmalıdır. Haramda hayır yoktur, bereket yoktur. İbrahim Ethem Hz.leri: "Midelerine girenlerin helal mi, haram mı olduğunu araştıranlar iman bakımından yükselirler. Kazançlannın helalliğini düşünmeden dünyalık peşinde koşanlar ise önce mide fesadına uğrarlar, sonra da huzurları kaçar, manen yükselemez, alçalırlar. Ne ibadetle-rinin,ne de yaptıkları iyiliklerin zevkine varabilirler." Abdullah bin Ömer (ra) : "Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çivi gibi olsanız da haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez." demiştir.
Sehl (ra): "Haram lokma yiyenin azalan – bilsin bilmesin, istesin istemesin- isyan eder ve yediği helal olan kimsenin de azalan kendisine itaat eder ve hayırlı işleri yapmaya muvaffak olur." demiştir.
Hz. Ebu Bekir (ra) kölesinin getirdiği bir sütten içti ve hemen kölesine dönerek: "Bunu nereden aldın?" diye sordu. Köle: "Kehanette bulundum, yani gaybden bazı haberler verdim de ücret olarak bu sütü aldım." dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir (ra), içtiği sütü midesinden çıkarmak için boğazına parmak saldı ve boğulacak şekilde istifra ederek, çıkarmaya çalıştı, sonra da: "Allah’ım, midemde kalıp damarlanma karışan kısmından sana sığınınm." dedi. (12)
Cahız, helal kazancın muhakkak helale harcandığını, kötü kazançlann kötü şeylere kaydığını, temiz kazançlann da temize yöneldiğini ifade ettikten sonra Hasan Basri’nin bir sözüne yer verir. Hasan Basri der ki: "Bir adamın servetinin nereden geldiğini öğrenmek istiyorsanız, nereye harcadığına bakınız. Çünkü kötü kazançlar israfa harcanır." (13)
Haramlar, Allah Teala ile kullarının arasına girer ve dualarının kabulünü önler, engel olur. Bunun için Allah Teala, önce helal yemeyi emretmekte, arkasından da salih amelleri işlemeyi emretmektedir (23 Mü’minun, 51).
Hz. Peygamber şöyle buyurarak uyarmıştır: "Besleneceğin şeyleri helal ve temiz yap ki, duaların kabul olunsun." (14)
"Bedenine haram gıda giren bir kimsenin duasını kırk gün müddetle bârigâh-ı uluhiyyete ulaşmayacağı" yolundaki bir hüküm tevatüren zamanımıza kadar gelmiştir. Bunun sebebi, vücuda giren bir lokmanın tamamen tasfiyesinin biyolojik olarak kırk günde gerçekleşebilmesi keyfiyetidir.
Müfessir Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın: "İsm-i Azam duası, ‘helal lokma’dır." tarzında bir beyanı olduğu söylenir. Yani ibadet ve duaların makbuliyeti yenilen lokmaların manevi durumuyla da yakından alakalıdır. Zira helal lokma vücutta kulluk enerjisini meydana getirir. İnsanların isyanının sebebini haram lokmada aramak gerekir. Çünkü haram lokmayla beslenen bir vücudun ibadete meyilli olması mümkün değildir.Haramla beslenen bir vücut, ibadetlere değil, şehvete meyillidir. Haramla beslenenler şehvet tüccarıdır.
Şeytan haram yiyenlerin dostudur onların, yoldaşları şeytandır. Şeytan onları gaflete, günaha sevkeder, ibadetlerden uzaklaştırır. Hz.Mevla-na’nın diliyle:(15)
"Bilgi de hikmet de helal lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan haset, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse sen o lokmanın haram olduğunu bil. Hiç buğdayını ektin de arpa çıktığını gördün mü?"
İbrahim bin Edhem’de şöyle demiştir: "Kemale erenler, ancak midelerini gireni kontrol etmekle kemale erebilmişlerdir."
"Kişinin dindarlığı ekmeğinin helalliği nispe-tindedir." (Süfyan-i Sevri)
Gönül ehli: yerken ağzınıza girene, konuşurken ağzınızdan çıkana dikkat edin..! tavsiyesini yapmışlardır.
Öyleyse hem helal kazanmalı, helal yemeli, hem de helal yolda harcamalıdır. Zira Rasülullah (sav) hadislerinde helal yemeyi, cennete girmenin şartları arasında saymış (16), helalden kazanan kimseyi müjdelemiştir (17). Buna karşılık, vücudu haramla beslenen kimsenin cehenneme layık olduğunu (18), böylelerinin dualarının ve amellerinin kabul edilmeyeceğini bildirmiştir.

1- Müslim, Zekat, 65; Tirmizi, Tefsir, 3 (37); Darimi, Rikak, 9; Ahmed, MUs-ned, 2/328.
2- Milnavi, Feyzul-Kadir, 2/26.
3- Ahmed, a.g.e., 2/334,357; Münavi, a.g.e., 1/547.
4- MUnavi, a.g.e, 4/270; Zebidi. İthafus-Sadetil-Mtittegin, 1/131, 4/137; Aclu-ni, Keşfül-Hafa, 2/162.
5- Heysemi, Mecmauz-Zevaid, 10/291; Zebidi, a.g.e., 1/131,4/37,6/46; Münzi-ri, Et-Terğib vet-Terhib, 2/546.
6-lbniMace,Tıcarat,3;Hakim,Müstedrek,2/4. .
7- Buhari, Zekat, 8, Tevhid, 23; Müslim, Zekat, 63,64; Tirmizi, Zekat, 28; Ne-sai, Zekat, 48; lbni Mace, Zekat, 28.
8- Ahmed, a.g.e., 1/387.
9- Taberani, Mu’cemul-Kebir, 10/90; Zebidi, a.g.e., 1/131; Acluni, a.g.e.,2/59,162.
10-Zebidi, a.g.e., 5/415.
11- Buhari, Ticaret, 58; Nesai, Zekat, 64; MUnavi, a.g.e., 9/346.
12- Gazali, İhya, 2/238-240.
13- Yeniçeri, Celal, İslam İktisadının Esasları, 205.
14- Münziri.Et-Terğib vet-Terhib,2-547.Tecrid-i Sarih,6/357.
15- Tahirul-Mevlevi, Şerhi Mesnevi,3/832-834
16- Hakim, a.g.e., 4/104; Tirmizi, Zühd, 47.
17- Heysemi, a.g.e., 10/229.
18- Müslim, Taharet, 1; İbni Mace, Taharet, 5; Ahmed, a.g.e., 5/342-343.


Cevap: Helal Kazanç

İnşirah
Helalin Hesabı var

Abdurrahman İbni Avf (ra) anlatır: Rasülullah (sav) şöyle buyurdular:
"Allah’ın lanetine uğrayan şeytan, mal sahipleri (zenginler) hakkında şöyle seslenir: (Allah’tan ve ibadetlerden gafil) mal sahibi mutlaka şu üç zararın biriyle benden kurtulamaz. Sabah ve akşam yanına gider, ona vesvese veririm.
a- Haram yoldan kazanmasını (helal olmayanı almasını) sağlamaya çalışırım.
b- Meşru olmayan kötü yollara harcamasını sağlarım.
c- Ve ona malı öyle sevdiririm ki, hakkıyla; yerli yerince harcayamaz.
Zekat, sadaka veremez, hayır yollara harcayamaz. (19)
Cenab-ı Hakk’ın bir ismi de Rezzak’tır. Rez-zak.bol bol rızık veren anlamina gelir. "Şüphesiz ki, Allah bizzat rızkı veren kuvvet ve kudret sahibidir." (51 Zariyat, 58)
"Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın." (11 Hud, 6).
Eskiden işyerlerinde çokça asılan levhalardan biriside ‘Rızkı veren Allah’tır’ anlamina gelen ‘Er-rızku Alellah’ibaresiydi. Bu gerçek ruhlara, kalplere hükmettiği içindir ki, mü’minler helal rızık talebinde bulunurlar, çocuklarına haram lokma yedirmedikleriyle iftihar ederlerdi.
Birçok ayet ve hadislerde temiz ve helal rızka teşvikler yapılmaktadır. Buna rağmen sanki aç kalacakmışçasına nice insan haram yola sapabil-mektedir. İnsan asli görevlerini unutmadan, rızkını temin için meşru dairenin dışına taşmadan çalışmalıdır. Çünkü ekmek için ekmek gerek, ateş için çakmak gerek, durmadan kıpırdamamız, çalışmamız gerekir. Çalışırız, zengin olursak şükreder zekatla, sadakayla, hayır yoluna dağıtır, harcarız. Fakir olursak sabreder, şükreder, kimseye yük olmamaya devam ederiz. Kimse gönül rızasıyla fakir olmak istemez. Ama olunuyor, çalışıyor, çabalıyor ve yine fakir kalıyor.
Rabbimiz bunun hikmetini: "Onların dünya hayatındaki geçimlerini Biz taksim ettik. Birbirlerine iş gördürsünler diye bir kısmını diğerlerinin üzerine derecelerle üstün kıldık." buyurarak haber veriyor. (43 Zuhruf, 32).
"Her akıl bir olsa, koyuna çoban bulunmazdı." diye bir atasözümüz var. İnsanlık ailesinin, terziye, marangoza, ustaya, doktora, hocaya…. ihtiyacı var. Akıllar, zevkler, kuvvetler denk olsaydı herkes aynı şeyi yapar ve dünya çekilmez olurdu.
Çalışmaya devam edelim. Rabbimizin taksimine razı olalım. Yine çalışalım. Çünkü helal mal kazanmak için çalışmak, bir mü’min için ibadettir. Bülbülün, kartalın, karıncanın, filin, hamsinin, balinanın vücutlarına uygun olarak rızıklarını taksim eden Rabbimiz bütün insanlığa yetecek rızkı da yaratmaktadır. (20)
Şeytan da Boş Durmuyor!
İnsan yaşamak için rızka muhtaçtır. Fakat o nereden, kimden ve nasıl geldiğine bakmaksızın her önüne geleni alamaz, kullanamaz, yiyemez. Kur’an-ı Kerim’de, "Allah’ın size helal ettiği o temiz ve güzel şeyleri kendinize haram kılmayın. Haddi aşmayın; çünkü Allah haddi aşanları sevmez." (5 Maide, 87) ayetiyle mü’minler ikaz edilmişlerdir.
Eğer Allah’ın çizdiği sınır ile yetinmeyip bu sının daha daraltmaya çalışmak ayet ve hadisler ile ‘haddi aşmak’ şeklinde vasıflandırılırsa, Allah’ın çizdiği sının hiç tanımadan başıboş bir şekilde hareket etmek, elbette ondan çok daha büyük bir hadbilmezlik, hadsizlik olur. Bunun cezası ise, dünyada ferdin ve toplumun huzursuzluğu, ahi-rette de cehennem azabıdır.
Helal dairedeki rızkıyla yetinmeyip harama kaçan bir kimse, şeytana uymuş olur. Her harama giriş,her farzı terkediş, şeytana uymaktır. İslam’ı yaşamayan şeytana uymuş demektir.
Halbuki şeytan haramlan hoş gösterir, günahları süsler (7 A’raf, 16-17). İzahına çalıştığımız hadiste de belirtildiği gibi, Şeytan öncelikle insanların haram yoldan kazanmasını sağlamaya, haram işletmeye çalışır. Harama sevkedemezse, kazancı meşru olmayan kötü yollarda harcamaya sevkeder. İsraf ettirir, çünkü israf edenler, şeytan-lann kardeşleridir (17 İsra,27). Gereksiz yerlerde harcatır, lükse, İslam’a uygun olmayan yerlerde harcama yaptırır. Zengin olmak, israf hakkını doğurmaz. İsraf hem kişilere ve hem de ülkelere göre değişen bir şeydir. Dikkatli olunmalıdır.
Şeytan, fakirlikle korkutur, Çirkin şeyleri emreder. (2 Bakara, 268) İnsanların mallanna ortak olmaya ve onlan haram yollardan mal kazanmaya ve biriktirmeye, haram yollara harcamaya, israfa teşvik eder. (17 İsra, 64) Hadisi şerifte şöyle buyurulur: "Ey tüccarlar! Şeytan ve günah alışverişte hazır bulunur, alış-verişe katılırlar. Alışverişinize sadaka kanştınn. (21)
Besmelesiz, İslamsız her işe şeytan kanşır ve bulaşır. Kendisi pis olan şeytanın amelleri de pistir. Onun için tedbirli bulunmalı, şeytana, şeytan-laşanlara kanmamalıdır. ;
Neler yapılmalıdır? İbretler – Dersler:
1) İslam’da her hak ve imkan, bir sorumluluk ve görevin karşılığıdır. Hem helal kazanmalı, hem helal yolda harcamalıdır. Zira kişi, servetini nereden ve nasıl kazandığından sorguya çekileceği gibi, nereye harcadığından da hesaba çekilecektir. (20)
2) Müslüman her hususta olduğu gibi iktisadi faaliyetlerde de inancının, dininin gereklerini göz önünde bulundurmalıdır. Haram-helal konusunda dikkatli olmalı, şüpheli şeyleri terk etmelidir. Zira şüpheli şeyleri terk eden dinini,ırzmı ve hassasiyetini korumuş olur. (22)
3) Müslüman yaptığı işte mesleki ehliyete ve bilgiye sahip olmalıdır, işini bilerek yapmalıdır. Helal rızık için çalışmak ibadettir, cihattır.
4) İşçi ve işveren haklarını gözetmelidir.
5) Harcama ve tüketimde israftan kaçınmalıdır.
6) Zekat, infak, sadaka gibi görevlerini yapmalı, infak etmeli, cömert davranmalıdır.
7) İslam’ı yaşamayan, İslam’a uymayan, şeytana uymuş demektir.
İslam’a tam inanıp uyanlar, Rablerine güvenip ihlaslı olanlar üzerinde şeytanın bir tesiri yoktur. (23) Allah’a kul ve asker olan kurtulur. Haram yıkım sebebidir. Evet; helalin hesabı, haramın azabı vardır.

19- Taberani, Mu’cemül-Kebir, 1/136; MUnziri, Et-Terğib vet-Terhib, 4/182; Heysemi, Mec-mauz-Zevaid, 10/245.
20- Toptaş Mahmut, El-Esmaül-Hüsna şerhi, 59. 21-Tirmizi, Büyü, 4.
22- Tirmizi, Kıyamet, 1; Münziri, Et-Terğib vet Terhib, 1/125.
23- Buhari, tman, 39, Büyü, 2; Müslim, Musâkât, 107; Ebu Davud, Büyû, 3; Tirmizi, Büyü, 1; Nesai, Büyû, 2, Eşribe, 50; lbni Mace, Fıten, 14; Darimi, BUyû, 1; Ahmed, Müsned, 4/267,270,271,275.


Yanıt: Helal Kazanç

İnşirah
Ticarette Yasaklar

Aldatmak

Allah ticareti helal kılmış (1) ve Hz.Peygam-ber (s.a.v.), "Rızkın onda dokuzu ticarettedir." (2) ve yine "Bereket ticarettedir." (3) buyurarak, insanları ticarete teşvik etmişlerdir. Ancak bunu yaparken dikkat edilecek hususlar vardır.
Aldatmak; yanıltmak, hile ve oyuna getirmek, kandırmak, iğfal etmek, dolandırmak, sözünde durmamak, beklenmedik bir davranışla yanıltmak, karşısındakinin ilgisizliğinden, bilgisizliğinden, dikkatsizliğinden yararlanarak zarara sokmak, ihanet etmek gibi anlamlara gelir.
Aldatmak, Kur’an-ı Kerim’de münafıklara yakışan çirkin bir huy olarak belirtilmiştir. Müslüman’ın böyle bir nifak alametini üzerinde taşımaması için; kesinlikle hilekârlığa, dolandırıcılığa ve başkalarını aldatmaya yeltenmemesi gerekir. Mü’min, adı gibi emin olmalı, her türlü muamelesinde dürüst olmalı, doğruluktan asla ayrılmamalı, yalana, hileye ve aldatmaya asla tenezzül etmemelidir.
Ticari faaliyetlerde de tüketiciyi aldatacak davranışlardan kaçınılması istenmiştir.80
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Rasülullah (s.a.v.) çarşıda rastlayınca elini (buğday) yığınına daldırıp çıkardı. Parmaklarına rutubet bulaştı. Adama: "Ey satıcı nedir bu?" diye çıkıştı. Adam: "Ey Allah’ın Rasülü, yağmur ıslattı." deyince, "Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini sağlayamaz miydin? Kim bizi aldatırsa o bizden değildir." buyurdu. (4) Bu hadis, alım satımlarda hile yapmanın, bir müslümanı aldatmanın haramlığına delalet eder. Bu hüküm hakkında icma vardır. (5) Bir adam, Rasülullah (s.a.v.)’a alış-verişte aldatıldığını söyledi. Rasülullah (s.a.v.) adama: "Alışveriş yaptığın kimseye, "aldatmak yok, de" buyurdu. (6)
"Eksik ölçüp tartanların, ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler. Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıklannda ise eksik ölçer ve tartarlar.Onlar düşünmezler mi ki, kendileri büyük bir günde hesap vermek için diriltilecekler. Öyle bir gün ki, insanlar o günde alemlerin Rabbi’nin huzurunda divan duracaklar." (82 Mutaffifin, 1-6)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye geldiğinde Medine halkı ölçü ve tartı konusunda çok haksızlık yapan kimselerdendi. Bunun üzerine bu ayetler nazil oldu. Allah Resulü onlara bu ayetleri okudu ve şöyle buyurdu:81
Beş şeye karşılık beş şey vardır ve şunlardır:
a) Bir toplum ahdini bozarsa, Allah onlara düşmanlarını musallat eder
b) Allah’ın indirdiği şeylerle hükmetmezlerse, aralarında fakirlik yayılır
c) Fuhuş yaygınlaştığı zaman, ölüm yaygınlaşır
d) Ölçü ve tartıyı eksik yaparlarsa, kuraklık ve
kıtlığa uğrarlar
e) Zekat vermezlerse, yağmurları kesilir. (7) Hz.Peygamber (s.a.v.), satıcılara şu tavsiyeyi
yapmıştır: "Tart ve (biraz) ağır tart. Vereceğiniz şeyi tarttığınız zaman tartınızı ağır yapınız." (8)
Tartılan malın biraz ağır tutulması müstehaptır.
Satılan malın ayıp ve kusuru da müşteriye bildirilmelidir.
"Müslüman bir kimsenin, bir malda kusuru olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır." (9)
"Müslüman müslümanın kardeşidir. Kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan din kardeşine satması, müslümana helal olmaz." (10)
"Kusurunu açıklamadığı bir malı satan kimse, daima Allah’ın gazabı altındadır ve melekler devamlı ona lanet ederler." (11)
Alış-veriş yaparken yemin etmek de yasaklanmıştır:
"Ey tacirler topluluğu! Şüphesiz (çoğu zaman)82
alış-verişte (yalan) yemin ve yararsız (boş) laf bulunur. Bunun için siz ona (alış-verişe) sadaka karıştırınız." (12) Sadakalar Allah’ın gazabını söndürür.
"Alış-verişte yemin etmekten sakınınız. Çünkü yemin (önce) malınıza revaç (rağbet) kazandırır, sonra (malınızı) mahveder (bereketini giderir)" (13)
Görüldüğü gibi Hadis-i Şerifte, kişinin malını satmak için yemin etmesinin caiz olmadığı ifade edilmektedir. Yemin etme iki suretle olur:
a) Yalan yere yani malda olmayan bir özelliğin olduğunu iddia ederek, bir kusurunu gizleyerek veya kendisine pahalıya mâl olduğunu söyleyerek yemin etmek. Şüphesiz yalan yere edilen yemin, ticaretin dışında olduğu gibi ticarette de haramdır, son derece günahtır.
b) Yalan yere olmamakla birlikte, malın revaç bulmasını, satışını sağlamak için edilen yemin. Hadis’te, men edilen yeminin, yalanla kayıtlı olmayışı; bu şıkkın da hadisin hükmüne girdiğini gösterir. Dolayısıyla, yalan olmasa bile satış esnasında yemin etmek doğru değildir. İmam Nevevi bu konuda şöyle der: "Zaruret yokken, yalan yere olmasa bile yemin etmek mekruhtur. Hele bu, malın rağbet görmesini temin için olursa daha da fenadır, çoğu zaman müşteri de bu yemine kanar."83
Yemin, görünüşte malın satımına fayda sağlasa da, bu hayırlı bir satış değildir ve sonuçta bereketini götürür.
"Üç kişi vardır ki, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elim bir azap da vardır: (Bunlar), elbisesini (kibrinden dolayı) ayak topuklarının aşağısına kadar sarkıtan, verdiğini başa kakan ve yalan yeminle malına revaç (rağbet) sağlayan kimselerdir." (14)
Mal fiyatlarını sun’i olarak yükseltecek spekülatif müdahaleler de yasaktır.
Ebu Hureyre (r.a.) der ki: "Rasülullah (s.a.v.) şehirlinin köylü adına alış-veriş yapmasını, alıcı olmadığı halde alıcı imiş gibi görünüp yüksek fiyat vererek fiyatı artırmayı, iki kimsenin başlattığı alış-veriş muamelesi tamamlanmadan bir başkasının aynı mal üzerinde alış-verişe girmesini, bir kız istenmiş iken ona talip (dünürcü) olmayı, bir kadının -kız kardeşinin kabındakini almak için-kocasına onu boşamasını talep etmesini yasakladı." (15)
"Kişi, din kardeşinin satışı üzerine satış yapamaz ve onun pazarlığı üzerine pazarlık etmez." (16)
"Malı satın alamayacaksanız, müşteri kızıştırmak için fiyat artırmayınız." (17)
Sütlü görünsün de fiyatı artsın diye hayvanı84
sağmayıp sütünü memesinde bekletmek de doğru değildir.
"Malını satmak için gelen kafileleri (yolda) karşılamayınız. Bazılarınız bazılarınızın satışı üzerine satışta bulunmasın. Deveyi (ineği) ve koyunu, sütlü görünsünler diye sağmayı terk edip memesinde bekletmeyin. Bu durumda olan bir hayvanı alan kimse, onu sağdıktan sonra şu iki şey arasında muhayyerdir: O şekliyle razı olursa malı alıkoyar, razı olmazsa hayvanı bir sa’ hurma ile birlikte geri verir." (18)
Etli görünsün diye hayvanlara bol yem ve tuz verip, ardından su içirmek de buna benzemektedir ve bunlarda da yani bol tuz ve yem yedirip, su içirmekte de suni bir şişme söz konusudur ve bir aldatma çeşididir.
İhtikâr (stokçuluk) da yasaklanmıştır:
"Günahkârdan başkası asla ihtikâr (stokçuluk) yapmaz." (19)
İhtikâr: Yiyecek cinsinden olan bir şeyi satın alıp depolamak, pahalılaşmasını bekleyerek piyasaya sürmemektir. Kişinin mal stoklaması, kıtlık zamanında olur ve insanlara zarar verirse ihtikâr sayılır. Yoksa bolluk zamanında çok mal alıp depoda bulundurmak stokçuluk, karaborsa sayılmaz. İhtikârın haram kılınmasının sebebi, toplumun zarara uğramasının önlenmesidir.
"(Stokçuluk etmeyip malını) satışa arzeden 85
kimse rızıklanmış (kârlı) dır, ihtikâr (karaborsacılık) eden de mel’undur." (20)
"Kim müslümanların zararına bir yiyecek maddesinde ihtikâr yaparsa, Allah o kimseye cüzzam hastalığını verir ve iflas ettirir." (21)
Bazı mallan piyasadan çekerek geçici krizler oluşturup, kendi mallarını pahalılaştırmak veya küçük esnafı, rakiplerini yok etmek için piyasaya maliyetinden ucuz mal sürerek başkalarını zarara uğratmak da karaborsaya benzemektedir.
Hz.Ömer (r.a.) şöyle demiştir: "Bizim çarşılarımızda, ticaret ilmini bilenlerden başka, hiç kimse ticaret yapmasın. Çünkü ticaret ilmini, onun helalini, haramını ve diğer hükümlerini bilmeden ticaret yapan kimse mutlaka faiz yer."
"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, ma-siyetsiz (günaha girmeden) maişeti temin etmeye güç yetmez. Hatta kişi (geçimini temin için), yalan söyler ve yemin eder. İşte, o vakit geldiğinde kaçmaya devam ediniz." Denildi ki: "Ya Rasülal-lah (s.a.v.), nereye kaçalım?" Buyurdular ki: "Allah’a, O’nun Kitabı’na ve O’nun Peygamberi’nin sünnetine kaçınız." (22)
Kötü insanların, dine karşı cahillerin çoğaldığı zaman, helalinden rızık kazanmak, gerçekten çok zorlaşır. İşte o zaman, bu zorluklan yenebilmek için, Allah’a yalvarmak, dua etmek, Kitab’ını güzelce öğrenip onu rehber edinmek ve Hz.Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini güzelce öğrenip ona bağlanmak gerekir. Ya değilse haramlara, büyük günahlara bulaşır.
"Şüphesiz ki, kazancın en helal ve en temizi, konuştukları zaman yalan söylemeyen, kendilerine emanet teslim edildiği zaman hıyanetlik yapmayan, söz verdikleri zaman sözlerinden dönmeyen, satın aldıklan zaman (aldıklarını) kötüleme-yen, sattıkları zaman (sattıkları şeyi) övmeyen, başkalarına borçlu oldukları zaman borçlarını ödemeyi geciktirmeyen, alacaklan olduğu zaman, borçlularını zorlamayan kimselerin kazancıdır." (23)
"Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir, hem de neticesi bakımından daha güzeldir." (24)
Konumuzun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak misaller verelim: "Ticaretle uğraşan kimsenin, sabahleyin işbaşı yapıp malını satışa arz etmeye çalışırken gelen müşterilere kendisinin dürüst bir kimse olduğunu, Allah’tan korktuğunu anlatmak için Teşbih ve Salavat getirerek eşyayı müşteriye sunması mekruhtur. Çünkü bundan amacı Allah’ı hatırlayıp sevap kazanmak değil, müşteriyi aldatıp para kazanmaktır." (25) Dilenciler de ‘Allah’ adını vererek, "Allah nzası için’ diyerek, istismarda bulunurlar ve insanlann duygu-larını tahrik ederler. "İnsanlann en şerlisi, ‘Allah87
rızası için’ diyerek dilenip de, istediği verilmeyen kimsedir." (26)
Yalan yere yemin eden de bu durumdadır. Yani insanları Allah’ın adıyla yemin ederek kandırmaktadır. "Allah Teala’nın kıyamet gününde kendileriyle konuşmayacağı , nazar etmeyeceği, günahlardan arındırmayacağı ve elim bir azaba atacağı üç kişiden biri de, ‘malını yalan yeminlerle’ reklam eden kimsedir." (27)

1-2 Bakara, 275
2 – Münavi,, Feyzul-Kadir, 3/244.
3- MUnavi. a.g.e., 3/220.
4- Müslim, tman, 164, Büyü’, 74; Ebu Davud, Büyü’, 52; İbni Mace, Ticarat, 36; Darimi, Büyü’, 10; Ahmed, Müsned, 2/242.
5- Hatipoğlu, SUnen-i tbni Mace Terc. ve Şerhi, 6/215.
6- Buhari, Büyü", 48, İstikraz, 19, Hıyel, 7; Müslim, Büyu’48; Ebu Davud, Büyü1, 68; Tirmiii, Buyu’, 28; Nesai, BUyu’, 51; Muvatta, Büyu’, 98
7- Razi, Tefsir-i Kebir, 22/563; Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, 9/536; İbni Mace, Ticarat, 35.
8- Ebu Davud, BUyu’, 7; Tirmizi, Büyü’, 64; Ibni Mace, Ticarat, 34; Nesai, Büyü’, 54; Darimi, BUyu’, 47; Ahmed, a.g.e-, 4/352
9- Buhari, BUyu’, 19
10- İbni Mace, Ticarat, 45; Münziri, a.g.e., 2/S75
11 – İbni Mace, Ticarat, 45
12- Ebu Davud, BUyu’, 1; Nesai, Eyman, 22,23, BUyu’, 4; Tirmizi, BUyu’, 4; İbni Mace, Ticarat, 3; Ahmed, a.g.e., 4/6
13- Buhari, Büyu’, 26; Müslim, Musakat, 131; Nesai, BUyu’, 5; Ebu Davud, BUyu’, 6; tbni Mace, Ticarat, 30; Ahmed, a.g.e., 2/235,242,413
14-Tirmizi, Büyu’, 5;Ibni Mace,Ticarat, 30 (2208)
15- Buhari, Büyü’, 58,70,71, Şurut, 8,11; Müslim, Nikah, 38,39,51,52, Büyü’,
12; Tirmizi, Talak, 14; Nesai, Nikah, 20, Biiyu’, 19,21; Ebu Davud, Nikah, 2,18; Muvatta, Büyu’, 42
16- Buhari, BUyu’, 58,64,71, Şurut, 8, Nikah, 45; Müslim, Nikah, 17, BUyu’, 45,48; Tirmizi, Nikah, 38, BUyu’, 57; Nesai, Nikah, 20,21, BUyu’, 17,20,21; İbni Mace, Ticarat, 13; Muvatta, BUyu’, 95,96
17- Buhari, Büyü’, 58,64; Müslim, BUyu’, 11; Tirmizi, Büyü’, 65; Ebu Davud, BUyu’, 44; Nesai, BUyu, 17,19,21; İbni Mace, Ticarat, 14; Darimi, BUyu’, 33; Muvatta, BUyu’, 96
18- Buhari, BUyu’, 64; Müslim, BUyu’, 11,23,24,25; Muvatta, BUyu’, 96
19- Ebu Davud, BUyu’, 47; İbni Mace, Ticarat, 6
20- tbni Mace, Ticarat, 6
21-tbniMace,Tiearat,6
22- MUntehabu, Kenzül-Ummal, 1/98
23- MUnziri, a.g.e., 5/586 ‘? 24-17 tsra, 35
25- Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, 4/49
26- Nesai, Zekat, 74; MUnavi, a.g.e., 4/59
27- Müslim, tman, 171; Ebu Davud, Libas, 28; Tirmizi, BUyu’, 5; Nesai, BUyu’, 5


Soru: Helal Kazanç

İnşirah
FaizYemek

Yüce Rabbimiz pek çok hikmetten dolayı faizi haram kılmış ve ayeti kerimede, "Faiz yiyen kimseler, kıyamet gününde kabirlerinden şeytan çarpmış kimsenin kalkışı gibi kalkarlar." (28) buyurmuştur. Bir başka ayeti kerimede ise şöyle buyurulmuştur: "Ey iman edenler! Faizi kat kat yemeyin. Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresi-niz." (29)
Faizin azı da çoğu da haramdır. Şüphesiz az bir faiz, çok faiz almaya sebep olur. İslam, bir şeyi haram kıldığı zaman, haram kapılarını kapatmak için, azını da çoğunu da haram kılar.
Ayeti Kerime’de faiz yemek açıkça haram kılınırken buna aracı olan diğer hususlar da dolaylı olarak yasaklanmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bilerek faizi yiyen, yediren, ona katiplik eden, bilerek ona şahitlikte bulunan kimse, dövme yapan ve güzellik için dövme yaptıranlar kıyamet günü Muhammed’in dili ile lanete uğramışlardır." (30) Ve "Onların hepsinin günahta eşit olduğu" belirtilmiştir. (31)
Peygamberimiz (s.a.v.), ayeti kerimedeki özlü ifadeyi açmış ve bilerek faizi yiyen, yediren, ona katiplik eden, şahitlikte bulunan kimselere lanet etmiştir. Faiz kuruluşunda memur olarak çalışanlar her ne kadar faiz yemiyor ve yedirmiyorlarsa da, çalışmalarının karşılığını aldıklarını söylüyor-larsa da; faizin muamelesini görmekte, hesap ve yazışmalarını yapmakta, idari işini yürütmektedir. Böylece hadiste ifade edilen katip ve şahit mefhumunun içine girmiş olmaktadırlar. Hadis-i şeriflerde faiz yemek, helak edici yedi büyük günahtan biri olarak tarif edilmektedir. (32)
Mü’minlerin faiz ve haramlar hususunda çok hassas davranmaları gerekir. Zira Rasül-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurur ve uyarır:
"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişi malını helalden mi yoksa haramdan mı elde ettiğini önemsemeyecek." (33)
Yine hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen kalmayacaktır. Yemese bile tozu
bulaşacaktır" (34)
"Üç grup insan vardır ki, kıyamet günü Allah onlarla çok çok konuşacak: İki kişi arasında hiçbir zaman ikiyüzlülük edip aralarını bozmayan kişi. Hiçbir zaman zina etmeyi aklından geçirmeyen kişi. Kazancını asla faize bulaştırmayan kişi." (35)
Faiz ve faizcilik, hem ferdin hem de toplumların yıkım sebebidir:
"Bir kimse faizden mal çoğaltırsa, akıbeti mutlaka yokluk çekmek olur." (36)
"Bir toplulukta faiz yaygınlaşırsa, o topluluk mutlaka kıtlıkla cezalandırılır. Rüşvet yaygınlaşırsa o topluluk korkuyla cezalandırılır." (37)
"Bir yerde zina açıkça işlenip, faiz açıkça yendiğinde ora halkı Allah’ın azabının gelmesine sebep olmuşlardır." (38)
Faize dayalı ekonomik yapı, huzursuzluğa, sömürüye yol açar; mal, can, nesil ve din emniyetini ortadan kaldırır; toplumu sınıflara ayırır ve böler, çökertir.
Allah (c.c), faizcileri, cin ve şeytanlar tarafından çarpılan insanlara benzetir. Bu benzetişte bir incelik vardır. Dünyada faizli para yiyenlerin kıyamet günü haşr meydanına çağrıldıklarında, kabirlerinden kalkmak istedikleri zaman, Cenab-ı Hakk tarafından karınları o kadar büyütülüyor ki, taşımaya güçleri yetmiyor, düşüyor ve sürünerekgidiyorlar. İşte kıyamet günü onların bu halleri, herkes tarafından görülecek ve bilinecektir. Saha-bi Said bin Cübeyr’den varid olan rivayete göre, kıyamet günü karınlarının taşınamayacak kadar büyük olması, faizcilerin alâmet-i fârikasıdır. (39)
"Faiz yiyen kimseler (kabirlerinden), tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların bu hali, "alış-veriş (ticaret) de zaten faiz gibidir." demelerindendir. Oysa ki Allah, ticareti helal, faizi haram kılmıştır."(2Bakara, 275)
"Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından bir harp ile karşı karşıya olduğunuzu iyi bilin. Eğer tövbe edip faizcilikten vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmezsiniz ve haksızlık da edilmezsiniz." (2 Bakara, 279).
Bu ayetteki faizcilerle ilgili olarak geçen, Allah’a ve Peygamberi’ne karşı harbe girme ifadesi, Kur’an’daki yasaklann hiçbirinin sonunda yoktur ve görülmez. Çünkü parasını faizle çalıştıran insan, İslam’ın getirmiş olduğu kardeşlik, eşitlik, adalet ve yardımlaşma kurallarına baştan sona kadar karşı olduğu gibi, Allah (c.c.)‘a savaş açmıştır. İslam, yardımlaşmayı tavsiye ederken, karşılıksız alınan paranın da zulüm olduğunu bildirmektedir. Zulüm ise haramdır.
Herhangi bir toplumda faizsiz yaşanamayacağı hissi çoğalmaya ve faizin meşruiyetine çareler aranmaya başlanırsa orada çöküş ve cahiliyye devrine dönüş başlamıştır. (40)

28- 2 Bakara, 275.
29-3 Ali İmran, 130.
30- Müslim, Müsakat, 105; Ebu Davud, Büyü’, 4; İbni Mace, Ticarat, 58; Nesei, Talak, 13, Zinet, 23-24; Darimi, BUyu’, 4; Ahmed, a.g.e., 1/83,88,93,107.
31- Müslim, MUsakat, 106.
32- Buhari, Vesâya, 23, Hudud, 44, Tıbb, 48; Müslim, İman, 144; Ebu Davud, Vesaya, 10.
33- Buhari, Ticarat, 58; Nesei, Zekat, 64.
34- Ebu Davud, BUyu’, 3; Nesei, BUyu’, 2; tbni Mace, Ticarat, 58; Ahmed, a.g.e., 2/494.
35- Ebu Nuaym, Münavi, a.g.e., 3/322 (3515).
36- Ahmed, a.g.e., 1/395,424.
37- Ahmed, a.g.e., 4/205,
38- Taberani ve Hakim, MUnavi, a.g.e., 1/44 (748).
39- Ebus-Suud, İrşadü Aklis-Selim, 1/202; İbni Cevzi, Zadül-Mesir, 1/330; Sa-buni, a.g.e., 1/387.
40- Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 2/955.


İnşirah
Rüşvet
Rüşvet: Yetkili bir kimseye, bir başka kimse tarafından, kanunlara aykın bir şekilde, bir çıkar vaat edilerek veya sağlanarak herhangi bir işin yaptınlmasıdır.
Bir memura haklı veya haksız bir iş gördürmek için verilen ücret veya hediyedir. Rüşvet vermek, almak, yemek, rüşvetle iş görmektir. (46)
Toplumda ahlaki ve dini duygulann zayıflamasına paralel olarak artan hastalıklardan biri de rüşvettir. Günümüzde adeta aşikare alınıp verilir hale gelen, basın-yayın organlarının gündeminden hiç düşmeyen rüşvet olayları, ahlaki ve iktisadi yapımızı günden güne çürütmekte, fert ve toplum haklarının çiğnenmesine yol açmaktadır. En tabii hakların bile rüşvetsiz elde edilemediği bir toplumda sevgi, saygı, emniyet, huzur ve itimattan söz edilemez. İnsanın canı ve ırzı nasıl dokunul-mazsa, malı da öylece mukaddestir, dokunulmazdır. Haram kazanç elde etme yollarından olan rüşvetin yaygınlaştığı toplumlarda mal emniyetinden bahsedilemez.
Rüşvet, menfaat üzerine dönen bir kirliliktir. Daha çok kazanmak, lüks ve konforlu bir hayat sürmek, gösteriş yapmak, dünyevî, maddi makam ve mevkiler elde etmek için tevessül edilen çirkin fiillerden biridir. İmansız veya imanı zayıf kimseler için rüşvet alıp vermek pek problem olmaz. Çünkü bunlar günaha, sevaba pek aldırış etmezler.
İmanlı insanların dikkat edecekleri hususlardan biri de, bir iş karşılığında, hakkı olmadığı halde verilen ücret veya hediyeyi almamaktır. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Birbirinizin mallarını aranızda haksız (batıl) sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile yalancı şahitlik ve rüşvet gibi günahlarla yemek için hakimlere intikal ettirmeyin." (2 Bakara, 188)
Ayette bilhassa hüküm verme konusunun zikredilmesi, son derece dikkat çekicidir. Bir hakim suçluyu korumak maksadıyla rüşvet alırsa bu haram olur. Veren de haram işler. Resül-i Ekrem (s.a.v.): "Hakim hediye aldığında haram yemiş olur. Rüşvet alırsa, muhakkak ki, küfre yaklaşmış olur." (47)
"İdarecinin hediye alması haramdır. Hakimin rüşvet alması da küfürdür." (48) buyurmuşlardır. Rüşveti önleme konumunda olanların rüşvetçi olması çok korkunçtur. Cezası daha şiddetlidir. Adaletin ayakta kalabilmesi için idarecilerle hakimlerin tarafsızlıklarını yitirmemeleri gerekir. İdarecinin hediye alması tarafsızlığını yitirmesine vesile olur. Bu da haksızlıklara götürür. Sonuçta zalimler keyif sürer, mazlumlar eziliverirler.
İdareci de, hakim de hediye, rüşvet gibi çıkar sağlayacak şeylerden uzak kalmalıdırlar ki, suçlu en yakınları da olsa, güçlü kuvvetli de olsalar hak ile hükmedebilsinler. Böylece adalet tecelli edebilsin. Hakimin rüşvet alması demek, haksız tarafa meyletmesi, taraftar olması demektir ki, adaletin sarsılmasını, ayaklar altına alınmasını doğurur. Hadiste bu "küfür" olarak nitelendirilmiştir. Alan veya veren helal kabul ederek verirse küfre girer, haram olduğunu bilirse haram işlemiş olur. Bu hüküm sadece hakimler için değil, herkes için söz konusudur; ancak hakimlerin konumu daha da mühimdir. Millet malının bekçisi, hakların teminatı olması lazım gelen idareci ve hakimler hırsız olursa kim kime nasıl itimat edebilir? Rüşvet almak-vermek herkese haramdır.
"Devamlı olarak şüpheli şeylerin peşinde koşanlar, şaraba şıra (içecek), rüşvete hediye, haksız vergiye de zekat kılıfı geçirip alırlar." (49)
"Allah, rüşveti verene, alana ve aracılık edene lanet etsin." (50)
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), bazı suçlara bizzat lanet etmiş veya Cenab-ı Hakk’ın lanet ettiğini haber vermiştir. Rüşvet alıp vermek ve aracı olmak da bu suçların başında gelmektedir. Bunun sebebi, rüşvetin halkın inanç, ahlak ve iktisadi yapısında büyük tahribata yol açmış olmasıdır.
Para karşılığında elde edilen haksız menfaatler, esas hak sahiplerini mağdur etmekte ve mülkün temeli olan adalet sarsılmaktadır.
Kötülükler sarmaşığa benzetilecek olursa, aracılık yapanlar da sarmaşığın üzerinde yükseldiği sırığa benzetilebilir. Sarmaşığın boyunu yükseltebilmesi, dolandığı sırıkla mütenasiptir. Rüşvet alan ile veren, aracılık yapan kimse ile maksatlarına kolayca ulaşmış olurlar. Onun için hepsi de lanette ortaktırlar, hepsi suç ortağıdırlar. Mecelle’de geçen kaidede; "Alınması yasak (haram) olan şeyin verilmesi de yasaktır." denilir. Rüşveti almak da vermek de haramdır.
Rüşvet alıp veren toplumun sadece ahiret hayatı değil, dünya hayatı da cehenneme döner. Memuru, amiri rüşvet almadan iş görmemeye başlar. Vatandaş işini kolay görmek veya gördüre-memekten kurtulmak için rüşvet vermeye kalkar. Menfaat çarkı kurulur. Bir taraf ezilirken, diğer taraf zorba kesilir. Huzur kaçar. Toplum ilahi cezayı hak eder: "Bir toplulukta faiz yaygınlaşırsa o topluluk mutlaka kıtlıkla cezalandırılır. Rüşvet yaygınlaşırsa o topluluk korkuyla cezalandırılır." (51)
Rüşvetin dünya hayatını da mahvettiği, sosyal çalkantılara sebep olduğu, milleti geri bıraktığı, fakr ve zaruretin kapılarını zorladığı, işleri aksattığı herkes tarafından kabul edilir.
Rüşvet yalnızca "para" ve benzeri bir maddi menfaat karşılığında işlenen bir suç değildir. Ne yazık ki bazen şeref, namus, dürüstlük, insanlık, haklar ve din, maddi bir çıkar karşılığında verilebilir.
"Allah, rüşvet verene ve verdiği hükümde rüşvet alana lanet etsin." (52).
Rasülullah (s.a.v.), bu hadis-i şeriflerinde, rüşvet vererek vazifelilerin ahlakını bozanların ve konulmuş hükümleri, para karşılığında yanlış mecralara çevirenlerin Allah’ın lanetine uğrayacağını haber vermektedir. Rüşvetle dinî hükümleri değiştirme, bozma ve Allah’ın hükümlerini dünyalık karşılığında satmaya Beni İsrail alimleri örnek olarak gösterilir.(53)
Hiç kimse sahip olduğu yetki ve fırsatları haksız kazanca alet edemez, başkalannın haklanna gayr-i meşru yollarla el uzatamaz. Bütün bu sebepler dikkate alınarak İslam dini rüşveti kesin olarak haram kılmış ve onu büyük günahlardan saymıştır. "Hırsızların en kötüsü, idareciye nüfuz edip yulannı eline geçirerek onu istediği gibi konuşturan kimsedir. Hatalann en büyüğü, bir müs-lümanın haksız yere malını almaktır." (54)
Zulme Mani Olmak İçin Rüşvet Vermek Mükün Müdür?
Kişinin hakkı olan bir şeyi elde edebilmesi için mecburiyet karşısında verdiği şey rüşvet sayılmaz. Keza bir zulmü defetmek ve kurtulmak için verilen şey de rüşvet sayılmaz. (55) Rivayet edildiğine göre Ashab-ı Kiram’dan İbni Mesud (r.a.) Habeşistan’da bir şeyden dolayı yakalanmış ve iki dinar vermek suretiyle kurtulabilmiştir. Tabiilerin imamlanndan bir cemaatten rivayet edildiğine göre onlar: Bir kimsenin zulüm korkusuyla kendi canını veya malını korumak ve kurtarmak için bir şey vermesinde bir sakınca yoktur, de inişlerdir. (56)
Zayi edilen hakkını rüşvetten başka bir yolla kurtaramayan veya rüşvetten başkasıyla zulümden kurtulamayan için en iyi şey, Allah’ın kolaylık bahşederek hakkı kazanma ve zulümden kurtulmanın en güzel şeklini kolaylaştırmasına kadar sabretmesidir.
Fakat bu durumda bütün vesilelere başvurduktan sonra bir netice alamaz ve rüşvet yolunu tercih ederse; günah, rüşveti alanındır, verenin suçu yoktur. (57) Bunların dışında rüşvete müsaade yoktur.

46- Şemseddin Sami, Kamus-i Türki, 1/665; Akay İslami Terimler Sözlüğü, 398
47-Nesei, Eşribe, 43/5631
48- MUnavi, Feyzul-Kadir, 1/212
49- Munavi, a.g.e., 3/165.
50- Tirmizi, Ahkam, 9; Ebu Davud, Akdiye, 4; İbni Mace, Ahkam, 2.; Ahmed, «.g.e., 2/164,190,194,212,387,388
51- Ahmed, a.g.e., 4/205; Münavi, a.g.e., 5/494
52- Ebu Davud, Akdiye, 4; Tirmizi, Ahkam, 9
53- 7/ A’raf, 169; 9/ Tevbe, 34; 7/ Araf, 169; 5/ Maide, 62-63
54- MUnavi, a.g.e., 2/532
55- İbni Abidin, a.g.e., 15/541; Hatipoğlu, Süneni İbni Mace Terc. ve Şerhi, 6/368-369
56- Hatipoğlu, a.g.e., 6/368
57- Kardavi, a.g.e., 477; Muhammed Alaaddin, Hediyyettll-Alaiyye, 336-337


helal kazanç nedir, helal kazanç

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();