Bazı Zayıf Hadis Örnekleri
Kayıtsız Üye
Bazı Zayıf Hadis Örnekleri
النظر إلى وجه العالم عبادة)
"Alimin yüzüne bakmak ibadettir."
Bu söz hadis midir?
وما رواه الديلمي في الفردوس من حديث أبي هريرة رضي الله عنه : ( خمس من العبادة : قلة الطعم [ أي : الطعام ] والقعود في المساجد ، والنظر إلى الكعبة ، والنظر في المصحف والنظر إلى وجه العالم ) وهو حديث ضعيف جدا . "ضعيف الجامع الصغير" رقم (2855).
Deylemi’nin Firdevs’inde geçmiş olup çok zayıftır.
Feyzul Kadir’de belirtildiğine göre; hadisin afeti Süleyman b. Rabi En-Nehdi sebebiyledir. Darakutni kendisini erketmiştir. Yani metruk saymıştır.
Feyzul Kadir Hadis No: 3966
Aslında bu tür hadisleri daha çok Şiiler yaymakta olup bu tür hurafe hadisleri esas alıp imamlarının resimlerini cami içlerine kadar sokmuşlardır.
Gariptir ki, her fırsatta Şiayı tekfir eden ve onlara sövmeyi fazilet sayan bazıları bununla da yetinmeyip Mustafa Hoca gibi değerli kişileri Şii olmakla itham etmekteler ve ardından Şia’nın kaynaklarından bize hadis aktarmakta ve onların bedava reklamını ve propagandasını yapmakta.
Arapların güzel bir sözü var:
Men tecâveze haddehu inqalebe zıddehu
Kim haddini aşarsa, zıddına düşer.
Cevap: Bazı Zayıf Hadis Örnekleri
find
Uydurma Hadislere Örnekler
Uydurma Hadislere
Örnekler
1) "Ölmeden önce ölünüz." Aliyyu’l-Karî şöyle
der: "Askalânî, sâbit olmadığını söylemiştir. Aslında bu, tasavvuf ehli
sofilerin sözüdür. Ölmeden önce nefis ve şehvetlerinizin esiri olmaktan
kendinizi kurtarınız, demektir." (Aliyyu’l-Kari, Zayıf Hadisleri Öğrenme Metodu,
Çev. Ahmet Serdaroğlu, İst. 1986, s. 122; Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, c. 2, s. 291,
no: 2669). Ölmeden önce ölmek, ölü gibi yaşamak yerine; öldükten sonra
yaşamanın, ölümsüzleşmenin, şehâdet ehli şehid olmanın yolu bulunmalıdır.
2) "Mü’minin artığı (mü’mine) şifâdır." Aclûnî:
"Necm (uddin el-gâzî), ‘İtkan’ adlı eserinde: âBu, hadis değildir’ demiştir." (Aclûnî,
a.g.e. c. 1, s. 458, no: 1500; Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 70)
3) "Vatan sevgisi imandandır." Aliyyu’l-Kari:
"Zerkeşî, bunu, hadis olarak bulamadığını söyledi. Seyyid Muînuddin es-Sâfurî,
sâbit değildir, dedi. Eskilerin sözü olduğunu söyleyenler vardır." Sahâvî de:
"Aslını bulamadım" dedi. Menûfî de: "Mânâsının doğruluğunu iddia etmek,
şaşılacak bir şeydir. Çünkü vatan sevgisi ile iman arasında bir münâsebet
yoktur" demiştir. (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 60-61). Aclûnî: "Sâğânî, âmevzûdur’
demiş ve Mekasıd’da: âBunun, hadis olduğuna rastlamadım’ diye beyan etmiştir." (Aclûnî,
a.g.e. c. 1, s. 345-346, no: 1102)
4) "İki günü eşit olan aldanmıştır. Bu günü,
dününden kötü olan mel’undur." Aliyyu’l-Kari: "Abdülaziz’in rüyada aldığı bir
öğüttür. Hatta Beyhakî’nin rivâyetine göre: ‘iyiliklerini arttırmayanlar
zarardadır’ ilâvesi de vardır.’ Bostî de: ‘Kişinin, dünyalıktaki ilerleyişi
noksanlık, hayırlı olmayan kazancı ise, hüsranlıktır’ dedi." (Aliyyu’l-Kari,
a.g.e. s. 110). Aclûnî: "Irâkî, tahkîkatında şöyle diyor: ‘Bu hadisi, Abdulaziz
bin Ebî Revad’ın rüyası olarak biliyoruz…" (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 233, no:
2406)
5) "Düşmanın silâhıyla silâhlan!" Bu söz, sahih
veya zayıf hiçbir senedinin olmadığı ve lafzının hiçbir mûteber kaynak hadis
kitabında bulunmadığı, yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.
6) "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır." Halk
arasında dillerde hadis diye dolaşan ve Rasûlullah’ın hadisiyle hiçbir ilgisi
olmayan bu söz, Bayezid Bistamî’ye âit olup Kuşeyrî Risâlesi’nde şu şekilde yer
almaktadır: "Üstâdı bulunmayanın imamı şeytandır." (Abdülkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî
Risâlesi, çev. Süleyman Uludağ, İst. 1991, s. 592). Halk arasında ise, ilk
şekliyle şöhret bulmuştur. Yine benzer bir uydurma hadis şöyledir: "Şeyhi
olmayanın dini de olmaz." Akşemseddin, bu rivâyeti kaynak belirtmeden Makamatu’l-Evliyâ
adlı eserinde şeyhin önemini anlatırken zikretmiştir (A. İhsan Yurd-Mustafa
Kaçalin, Akşemseddin’in Hayatı ve Eserleri, s. 332). Kaynakların hiçbirinde yer
almayan bu rivâyet uydurmadır (208). Hadis diye nakledilen benzer bir uydurma da
şudur: "Kavmi içindeki şeyh, ümmeti içindeki peygamber gibidir." (191)
7) "Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!" Ne yazık
ki, halk arasında, hatta okumuş kesim arasında bile hadis olarak dolaşan bu
sözün, hadis ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığı gibi, anlamı da;
İslâm’ın rûhuna ve insanın yaratılış gâyesine tamamen aykırıdır. Hiçbir mûteber
kaynak kitapta izine rastlanmamış, mevzû hadislerden bile kabul edilmediği için
tahkik ehli ulemâ, ondan söz bile etmemiştir. Bu, kim tarafından uydurulduğu
bilinmeyen bomboş bir sözdür.
8) "Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır."
Ebû Ali Dakkak’ın sözü olup ‘Kuşeyrî Risâlesi’nde şöyle kayıtlıdır: "Hak
çiğnenirken susan, dilsiz şeytandır." (Abdülkerim Kuşeyrî, a.g.e. s. 258)
9) "İnsanlar helâktedir, âlimleri hâriç…"
Hadis olarak uydurulan bu söz için Sâğânî: "İftirâ edilmiş bir sözdür, demiştir
(Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, c. 2, s. 312, no: 2796). Hasan el-Basrî şöyle demiştir:
"İlim sahipleri dışında olan insanların hepsi, helâke uğramışlardır. İlim sahibi
olanların da amel edenleri dışındakileri helâke uğramışlardır. Amel edenlerinin
de ihlâslıları dışında kalanlar, helâke uğramışlardır. İhlâslıları ise, büyük
bir tehlike ile karşı karşıyadırlar." (Said Havvâ, El-Esas fi’s-Sünne, -İslâm
Akaidi- çev. M. Ahmet Varol ve heyet, İst. 1992, c. 10, s. 11)
10) "İşlerinizde darlığa düştüğünüz zaman, kabir
ehlinden yardım isteyiniz." Bazı tasavvuf kitaplarında, meselâ İbn Kemal
Paşa’nın Erbaîn’inde geçmektedir. Allâme Âlûsi, bu konuda şunları söylemektedir:
"Bu hadis, Rasûlullah’ın hadisleri hakkında ârif olanların icmâı ile
Rasûlullah’a yapılan bir iftirâdır. Ulemâdan hiç kimse bu hadisi rivâyet
etmemiştir ve bu hadis, itimad edilen hiçbir hadis kitabında bulunamamıştır.
Şüphesiz Rasûlullah (s.a.s.), kabirleri mescid edinmeyi yasakladı ve kabirleri
mescid haline getirenlere lânet etti (Bkz. Buhârî, Salât 82-83; Müslim, Mesâcid
22; Ebû Dâvud, Cenâiz 70-72, hadis no: 3227). Rasûlullah’ın bu tavrına rağmen,
kabir ehlinden yardım talep etmeyi emretmesi nasıl tasavvur edilebilir? Her
türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah’a yemin olsun ki, bu hadis, bir buhtân-ı
azîmdir (büyük bir iftirâdır)." (Şihâbuddin Mahmud el-Âlûsi, Rûhu’l-Meânî, Fî
Tefsîri’l-Kur’ânî ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Beyrut, 1405/1985, c. 6, s. 127-128)
11) "Nefsini bilen, Rabbini bilmiş olur."
Aliyyu’l-Kari: "İbn Teymiye, mevzû olduğunu, Sem’ânî, merfû olarak
bulunmadığını, ancak Yahya bin Muâz er-Râzî’nin sözü olduğunu söylemiştir.
Nevevî: ‘Lafzı hadis değildir, fakat mânâsı sâbittir’ dedi. Denildi ki: ‘Kendi
cehâletini bilen, Allah Teâlâ’nın bâkî olduğunu, kendisinin âciz ve zayıf
olduğunu bilen, Rabbinin kuvvet ve kudretini anlamış olur." Bu sözün, Emîru’l-Mü’minîn
İmam Ali bin Ebî Tâlib (r.a.)’e âit olduğu beyan edilir. (Nehcü’l-Belâğa, Hz.
Emir Ali bin Ebî Tâlib, Çev. Abdülbâki Gölpınarlı, Kum, 1989, s. 419; A.
Yıldırım, 229-230) Anlam bakımından bu sözün tersi daha doğru olmalıdır:
"Rabbini bilen nefsini/kendini bilmiş olur." Allah’ı tanımadan insanın
kendini/nefsini doğru tanıyabilmesi hemen hemen mümkün değildir.
12) "Kalp, Rabbin (Allah’ın) Evidir." Aclûnî:
Aslı yoktur. Zerkeşî: Aslı yoktur. İbn Teymiye: Mevzûdur, demiştir. Aliyyu’l-Kari:
"Sehavî, merfû olarak aslı olmadığını söyledi" der. (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s.
87)
13) "Mü’minin kalbi (gönlü) Allah’ın Arşıdır."
Aclûnî: "Sâğânî: ‘Mevzûdur’ diyor." (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 99, no: 1886)
14) "Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Ben, yeryüzüne,
göğe, Arş’a ve Kürsiye sığmam. Ancak müttakî mü’min kulumun kalbi, Beni içine
alır (kalbine sığdım)." Aclûnî: "İhyâ hadislerinden. Irâkî, Tahcic’de: Aslı
yoktur, diyor. İbn Teymiye ve Zerkeşî, İsrâiliyattan olduğunu söylemişlerdir.
RasûlAllah’a ulaşan bir senedi bilinmemektedir (Aclûnî, a.g.e. s. 195, no: 2256;
Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 104).
15) "Ben, bilinmeyen (gizli) bir hazine idim,
bilinmeyi diledim. Birtakım kimseler yarattım. Onlara kendimi bildirdim ve onlar
da beni bildiler." Aliyyu’l-Kari: "İbn Teymiye, ‘Peygamber’in sözü olmadığını,
sahih veya zayıf bir senedinin bulunmadığını’ söyledi. Zerkeşî ve Askalânî de,
ona (İbn Teymiye’ye) uydular. Sûfilerin sözlerindendir (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s.
92). Aclûnî: "Suyûtî ve diğerleri de, İbn Teymiye gibi değerlendirmişlerdir."
(Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 132, no: 2016; A. Yıldırım, 98-99) (9)
16) "Allah Teâlâ’nın ahlâkı ile ahlâklanınız."
Suhreverdî, bu revâyeti şeyhlik makamını anlatırken zikretmiştir (Suhreverdi,
Avârifu’l-Meârif, s. 323). Elbânî, bu rivâyetin ne sünnet kitaplarında, ne de
Suyûtînin el-Câmiu’s-Sağîr adlı eserinde aslının olmadığını belirtmektedir
(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr bir şerhi’l-Akaidi’t-Tahâviyye, s. 123 -Elbânî’nin
tahrîciyle-). Hadis olmadığı, uydurma olduğu açıktır. (195)
17) "Allah yeri Cumartesi, o yerdeki dağları
Pazar, ağaçları Pazartesi, sevilmeyen şeyleri Salı, nuru Çarşamba günü yaratmış.
Yerin üzerine hayvanları Perşembe günü yaymıştır. Âdem’i de Cuma günü ikindiden
sonra yaratılanların en sonunda ve Cuma saatlerinin sonunda, ikindi ile akşam
arasında yaratmıştır." İmam Buhârî, bu sözün hadis değil, Kâ’bu’l-Ahbâr’ın sözü
olduğunu ve merfû olarak rivâyetinin hata olduğunu belirtmektedir (İbn Teymiye,
Mecmû Fetâvâ, I/256-257) İbn Teymiye gibi İbn Kayyım da aynı kanaattedir.
Ayrıca, bu rivâyet, Kur’ân-ı Kerim âyetlerine terstir. Bu rivâyet, yaratmanın
yedi günde olduğunu belirttiği halde; Allah Kur’an’da yeri ve göğü altı günde
yarattığını belirtmektedir (7/A’râf, 54; 10/Yûnus, 3; 57/Hadîd, 4). (A.
Yıldırım, a.g.e. s. 99-100
18) "Allah’ın yarattığı ilk şey akıldır. Allah
ona ‘öne doğru yürü!’ dedi, o da öne doğru yürüdü; ‘geriye doğru yürü!’ dedi, o
da geriye doğru yürüdü. Bunun üzerine Allah şöyle dedi: ‘İzzetime ve celâlime
yemin olsun ki, katımda senden değerli hiçbir şey yaratmadım. Seninle alır,
seninle veririm; seninle ödüllendirir, seninle cezâlandırırım." Mutasavvıflardan
Ahmet Avni Konuk, Suhreverdi, İsmail Hakkı Bursevi, hadis diye zikretmişlerdir.
Hadisin ittifakla mevzû olduğu kabul edilmektedir (Sâğânî, s. 35; Sehâvî, 163;
Aclûnî, I/263 vb.). Kur’an’ın yaratılışla ilgili anlatımlarıyla bağdaşması
mümkün olmayan bir telâkki olduğunu belirtmektedir. Rivâyetin uydurma olduğu
açıktır.
19) "Sen olmasaydın, Ben eflâkı (âlemleri)
yaratmazdım." Aliyyu’l-Kari: "Hulâsa’da da olduğu gibi, Sâğânî, mevzû olduğunu
söylemiştir. (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 99; Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 164, no:
2123; A. Yıldırım, 121-123; A. Yıldırım, 121-123)
20) "Ümmetimin âlimleri, Benî İsrâilin
peygamberleri gibidir." Aliyyu’l-Kari: "Demirî ve Askalânî, aslı olmadığını
söylediler." (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 82). "Şevkânî ve Zerkeşî, aslı olmadığını
söylediler." (Muhammed bin Ali eş-Şevkânî, El-Fevâidu’l-Mecmûa fi’l-Ehâdîs-i
Mevdûa, Kahire, 1380/1960, s. 286, no: 47, A. Yıldırım, 148)
21) "Fakirlik, benim iftihârımdır ve ben onunla
övünürüm." Aliyyu’l-Kari: "Askalânî, bâtıl ve mevzû olduğunu, İbn Teymiye de,
yalan olduğunu söylemiştir." (Aliyyu’l-Kari, a.g.e. s. 85-86; Aclûnî, a.g.e. c.
2, s. 87, no: 1835) "Fakirlik küfür olayazdı" hadisi çok zayıftır. Sahîh olması
halinde, mânayı kalbî fakr’a hamletmek gerekir. Yani, kişiyi sızlanma ve korkuya
atan, Allah’ın hükmüne rızâsızlığa, sema ve arzın Rabbince yapılan taksime
itiraza sevkeden fakirliğe hamledilmesi gerekir. İşte bu sebeplerdir ki
Rasûlullah (s.a.s.): "Çok malla zengin olunmaz. Gerçek zenginlik kalb
zenginliğidir" (Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051;
Tirmizî, Zühd 40, h. no: 2374) buyurmuştur.
22) "Âdem su ile çamur arasında iken ben nebî
idim." Hallâc, Suhreverdi, Ahmet Avni Konuk gibi tasavvuf ehli insanlar bu sözü
hadis diye nakletmişlerdir. İbn Teymiyye, bu rivâyetin aslının olmadığın, bu
lafızla rivâyeti ilim ehlinden kimsenin görmediğini ve bâtıl olduğunu
söylemektedir (İbn Teymiyye, Hakikatu Mezhebi’l-İttihâdiyyûn, s. 126-127).
Zerkeşî, bu lafızla aslının olmadığını belirtir (Zerkeşî, Tezkire, s. 172). Bu
rivâyetin kaynağı bakımından dayanağı yoktur. Elbânî bu tür hadisleri uydurma
kabul etmiştir (Muhammed Nâsıruddin Elbânî, Silsiletu’l-Ehâdîsi’d-Daîfe
ve’l-Mevzûa ve Eseruhâ’s-Seyyiu fi’l-Ümme, I/473-474) Hemen hemen aynı bilgilere
Aclûnî ve eş-Şeybânî gibi müellifler de eserlerinde yer vermişlerdir. Rivâyetin
uydurma olduğu açıktır (A. Yıldırım, s. 125)
23) "Ben, yaratılışta nebîlerin ilki, peygamber
olarak gönderilme yönünden sonuncusuyum." Elbânî, rivâyeti zayıf kabul etmiştir
(Elbânî, a.g.e. II/115, no: 661). Rivâyet, mûteber kabul edilen kaynaklarda yer
almamaktadır. Zayıf veya uydurmadır. (126)
24) "Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: ‘Kim benim
velîme eziyet ederse Bana açıkça harp ilân etmiş olur. Ben yapmasını istediğim
hiçbir şey hakkında mü’minin ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt
etmedim. Fakat bunda, kulum ölümden hoşlanmıyordu. Kulum Bana yaklaşabilmesi
için, kendisine farz kıldığım şeylerin mislini yapması gerekir. Kulum Bana
nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben onu severim. Ben kulumu
sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan eli olurum…" Ebû
Nuaym, hadisin garib olduğunu söylemiştir. İbnEbi’d-Dünya ‘nın muhakkıkı
isnâdının zayıf olduğunu belirtmektedir. Elbânî ise isnâdının zayıf olduğunu
söylemektedir (Sahîha, IV/189-193, A. Yıldırım, 145) Benzer iki rivâyet
şöyledir: "Allah Teâlâ buyurur ki: ‘Kim benim velîlerimden birini hafife alırsa
(küçültür ve hakaret ederse); Benim karşıma düşman olarak çıkmış olur." ;
"Riyânın en basiti bile şirktir. Kim Allah’ın velî kuluna düşmanlık ederse
Allah’a karşı harp ilân etmiş olur. Allah muttakî ve gösterişsiz gizli amel
işleyen kullarını sever. Ki onlar, ortada yok iken hiç kimse tarafından sorulup
araştırılmaz. Eğer bir toplulğun yanında iseler, çağrılıp fikirleri alınmaz.
Onlar tanınmazlar. Kalpleri hidâyet lambalarına benzer. Bütün müşkil ve muğlak
işlerin altından çıkarlar. Uhdesinden gelirler." İhyâ’nın tahriçini yapan Irâkî,
"bu rivâyet sahih değil, zayıf hadistir denildiğini, çünkü senedinde İsa bin
Abdirrahman zayıf, hatta metruk bir râvîdir" der (Irâkî, el-Muğnî, III/406, 10
nolu dipnot). Rivâyet sahih olamaz. Çünkü rivâyette belirtilen velîlerin, sahâbe
dışında olduğu ve sanki onlardan da daha faziletli oldukları hissedilmektedir.
Sahâbenin derecesi mâlumdur. Bunun aksi, kabul edilen bir durum değildir (146).
25) "Küçük cihaddan büyük cihada dönmüş
bulunmaktayız" Hz. Peygamber böyle deyince, ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Büyük cihad
nedir?’ diye sorulunca O da şöyle buyurdu: "Dikkat edin, o nefs mücâhedesidir."
Mutasavvıflardan Ebû Tâlib el-Mekkî (a.g.e. I/187)ve Hucvirî (a.g.e. 314) bu
rivâyeti nefsle mücâhedenin önemi ile ilgili olarak eserlerine almıştır. Bu
rivâyet, ikinci el kitaplarda yer almaktadır. Rivâyeti Irâkî, "bu hadisi
Beyhakî’nin Kitâbu’z-Zühd adlı eserinde rivâyet ettiğini ve senedinin zayıf
olduğunu" belirtir (Gazzâlî, İhyâ, III/14; V/132). Aliyyu’l-Kari ise, İbn
Hacer’in bunun İbrâhim bin Able’nin sözü olduğunu söylediğini nakleder
(Aliyyu’l-Kari, el-Esrâr, s. 211-212, no: 211). Hz. Peygamber’in Tebük Gazvesi
dönüşü buyurduğu rivâyet edilen bu söz hakkında İbn Teymiyye şöyle demektedir:
"Bunun aslı yoktur. Hz. Peygamber’in fiillerini ve ef’âlini bilen hiçbir kimse
bunu rivâyet etmemiştir. Bunun yanında kâfirlerle cihad etmek en büyük
amellerdendir. İb Teymiyye, görüşünü âyet (4/Nisâ, 95; 9/Tevbe, 19-20) ve
hadislere (bkz. Buhârî, Cihad 1; Müslim, İmâre 111; Nesâî, Cihad 17, hadis no:
3128) dayandırarak açıklar. İbn Teymiyye bu rivâyetin kendisinin zikrettiği âyet
ve hadislere ters olduğunu belirtir (Mecmûu Fetâvâ, c. 11, s. 197-200). İsnâdı
problemli olan bu rivâyetin metninin de âyet ve sahih hadislere ters olduğu
anlaşılmaktadır. (227-228)
26) "Düşmanlarının arasında en azılı olan
düşmanın, iki yanın arasında ve içinde bulunan nefsindir." Hadis kitaplarında
bulunmayan bu rivâyet, Gazzâlî’nin İhyâ’sında (III/10) zikredilir. Irâkî,
rivâyetin senedinde bulunan Muhamed bin Abdirrahman bin Gazvân’ın hadis
uydurucularından birisi olduğunu kaydeder. Rivâyetin uydurma olma ihtimali
yüksektir. (228)
27) "Ben yere ve göğe sığmadım, ancak mü’min
kulumun kalbine sığdım." Kesin olarak uydurmadır. (240)
28) Hz. Peygamber’in hayâli gözünün önünden
hiçbir zaman gitmeyen Hz. Ebû Bekir, bir gün Rasûlullah (s.a.s.)’a gelerek, ‘Ey
Allah’ın Rasûlü! Her zaman hayâlin gözümün önünde duruyor. Hatta kazâ-i hâcet
ânında bile sizi hayal ediyorum’ demişti. Rasûlullah (s.a.s.) ona: "tahayyül
etmeyin" diye buyurmamışlardır. Bu rivâyeti Mevlânâ Hâlid, râbıtanın
delillerinden bahsederken zikretmiştir (Hâlidiye Risâlesi, s. 16). Mevlânâ
Hâlid, bundan şu sonucu çıkarır: "O halde râbıta ve büyüklerin örnek
yaşayışlarıyla tahayyül edilmeleri her zaman mümkündür." Kaynağı bulunamamıştır.
Kaynaklarda yer almayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (259)
29) "Beş şey ibâdettendir; az yemek, mescidlerde
oturmak, Kâ’be’ye bakmak, okumadan da olsa mushafa bakmak, âlimin yüzüne
bakmak." Deylemî, Firdevsu’l-Ahbâr, II/309, no: 2791; Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr,
I/613, no: 3966. Buradaki dipnotta hadisin zayıf olduğu belirtilmektedir.
Rivâyet mûteber kaynaklarda yer almamakta, ayrıca Asr-ı Saâdette "mescidler"
denecek kadar mescid olmaması, belirtilen zamanda Kur’an’ın mushaf haline
getirilmemesi ve bugünkü anlamda âlim tâbirinin o dönemde kullanılmaması
rivâyetin uydurma olduğunda tereddüde yer bırakmamaktadır. İbnu’l-Cevzî, bunu
şöyle değerlendirir: "Hz. Peygamber’in zamanında mushaf mı vardı ki, ona
baksın." (Bkz. Ebû Şehbe, Difâ’, s. 42) (267-268)
30) "Hz. Âdem (a.s.) cennetten çıkarılmasına
sebep olan hatayı işledikten sonra affedilmesi için (Nebî’nin hakkı ile
tevessülde bulunarak) yaptığı duâda: ‘Allah’ım! Beni Muhammed’in hakkı için
Senden beni affetmeni istiyorum’ diye yalvarmış. Cenâb-ı Hak: ‘Ey Âdem! Henüz
yaratmadığım halde Muhammed’i sen nasıl tanıdın?’ diye sorunca, Hz. Âdem (a.s.):
‘Yâ Rabb! Sen beni elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırıp arşa
baktığımda, arşın sütunlarında ‘Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah’
cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki Sen, ismine ancak mahlûkatın en
sevimlisini izâfe edersin!’ dedi. (Bundan dolayı onun ismiyle tevessül ettiğini
söylemiş.) Bunun üzerine Allah: ‘Doğru söyledin Ey Âdem! Gerçekten o, Bana
yaratılmışların en sevimli olanıdır. Onun hakkı için (mâdem ki) Bana duâ ettin
(tevessülde bulundun) Ben de seni affettim. Şâyet Muhammed olmasaydı seni
halketmezdim’ buyurdu." (Kadı Iyaz, Şifâ, I338). Zehebî tarafından mevzû kabul
edilen bu rivâyet, İbn Hacer tarafından bâtıl bir rivâyet diye
nitelendirilmiştir. Heysemî, isnâdında tanınmayan kişiler olduğunu,
belirtmiştir. İbn Teymiyye bu mevzûda nakledilen tüm hadislerin zayıf hatta
mevzû olduğunu söylemiştir. Elbânî de rivâyetin Kur’an’a ters, bâtıl ve uydurma
olduğunu tesbit etmiştir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır.
(274-1755)
Yorum: Bazı Zayıf Hadis Örnekleri
Kayıtsız Üye
Hiç ölmiyecek gibi dünya için yarın ölecek gibi ahiret için çalışın hadisi zayıfmıdır
Yorum: Bazı Zayıf Hadis Örnekleri
arifselim
Bu söz en azından kesin bir şekilde hadis olarak rivayet edilen hadislere aykırı değildir. Hatta neredeyse aynıya yakın denebilecek kadar benzer hadisler vardır. Bu yüzden hiç olmazsa buna mana yönünden hadis değildir diyemeyiz. Sözü geçen hadisi şerif şöyle geçmektedir:
Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol. (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201)
Bu hadisin manasına uygun olarak rivayet edilen bazı hadisi şerifler:
1) Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol. [Taberanî, Câmiu’s-Sağîr, c. 2, s. 12, Hadis No: 1201]
2) Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünyan için) çalış, yarın öleceğini zanneden (düşünen, akleden) kişinin korkması gibi (takva sahibi ol, günahlardan kaçın, Allah’ın azabından) kork." [el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 2, 12; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 3, 40, Hadis no: 5379]
3) Sizin hayırlınız, dünyası için ahiretini; ahireti için dünyasını terk etmeyendir (Ali el-Müttakî, a.g.e., 3, 238, Hadis No: 6336)
zayıf hadisler, zayıf hadis örnekleri, zayif hadisler