Şura Süresi Meali (türkçe anlamı)

Şura Süresi Meali (türkçe anlamı)

Hoca
42-eş-ŞÛRÂMekke’de nâzil olan bu sûre 53 (elliüç) âyettir. Yalnız 2326. âyetleri Medine’de inmiştir. Adını 38. âyette geçen ve müslümanların, işlerini aralarında danışma ile yapmalarının gereğini bildiren Şurâ kelimesinden almıştır. Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. 1. Hâ. Mîm. 2. Ayn. Sîn. Kaf. 3. Azîz ve hakîm olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de açıkladığı hususların özünü daha önceki kitaplarda da bildirmiştir. Özellikle Ha, Mim ve Ayn, Sin, Kaf gibi kesik harfler rumuz ve sır olarak bütün peygamberlere vahyedilmiştir.
4. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O yücedir, uludur. 5. Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak! Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

Göklerin üstlerinden çatlaması , Allah’ın azametinden ve şanının yüceliğinden dolayıdır.

6. Allah’tan başka dostlar edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin.

Ayette Hz. Peygamber’in vazifesinin sadece tebliğ olduğu ifade edilmiştir.
7. Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik. (İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.

Kur’an Mekke halkına ve yeryüzündeki bütün insanlara indirilmiştir. Mekke, içinde Kabe ve Makam-ı İbrahim bulunduğu için, şanı büyük bir şehirdir. Ayette kıyametin korkunç durumu ve insanların cennetlikler ve cehennemlikler olarak ikiye ayrılacakları açıklanmıştır.
8. Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine kavuşturur; zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.

Ayrı dinlerdeki bütün insanlar İslam dinine girebilirlerdi. Ama hidayet ve dalalet ilahi iradeye bağlıdır. Bununla birlikte inkarla kendilerine zulmedenler azaptan hiçbir şekilde kurtulamayacaklardır.
9. Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost yalnız Allah’tır. O ölüleri diriltir, her şeye kadirdir.10. Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah’a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O’na dayandım ve O’na yönelirim.11. O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir. 12. Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir. 13. "Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir. 14. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.

Ayrılığa düşenlere gelen ilim tabiri, azap haberinin bildirilmesi, Hz. Peygamber’in gönderileceği haberi, peygamberlerin ve kitapların bildirdikleri hususlar şeklinde özetlenebilir. Bu bilgiye rağmen ihtilafa düşülmüş, inanan ve inanmayanlar çıkmıştır. İnanmayanlara ceza olarak hemen azap verilmemesi ve kıyamet gününe ertelenmesi, Allah’ın bu konuda verdiği bir sözden dolayıdır.
15. İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği Kitab’a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O’nadır. (Âyette Hz. Peygamber in insanları davet edeceği prensipler açıklanırken, uyacağı esaslar da beyan edilmiştir. Buna göre davete devam edilecek, inanma yanların teklifve ısrarları dinlenmeyecektir.)

Ayette Hz. Peygamber’in insanları davet edeceği prensipler açıklanırken, uyacağı esaslar da beyan edilmiştir. Buna göre davete devam edilecek, inanmayanların teklif ve ısrarları dinlenmeyecektir.
16. Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.

Ayette, açıkca gösterilen mucizelere veya kitaplara inandıktan sonra tartışmaya giren yahudilerin durumuna işaret edilerek, delillerinin geçersiz olduğu beyan edilmiştir.
17. Kitab’ı ve mizanı hak olarak indiren Allah’tır. Ne biliyorsun, belki de kıyamet saati yakındır! 18. Ona inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler. 19. Allah kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, güçlüdür.

Burada Allah’ın, kullarının iyisine de kötüsüne de lütufta bulunduğu anlaşılmaktadır. O, kötüleri bile suçları sebebiyle aç bırakmamıştır.
20. Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.

Ayette ahiret kazancı, iyi niyet ve davranışlar karşılığında alınan sevaplar olarak belirtilmiştir. Allah, sevabı ekine benzetmiştir. Çünkü sevap, salih amelle kazanılan bir faydadır. Bu yüzden Dünya, ahiretin tarlasıdır denilmiştir. Kazancın arttırılmasına gelince bu, sevabın bire karşı ona, yedi yüze ve daha fazlasına çıkarılması ve bu artışın dünya işlerine de yansıması demektir.
21. Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.

Ayette, kafirlere Allah’a ortak koşmak, dirilmeyi inkar etmek ve dünyaya tapmak gibi sakat düşünceleri telkin eden şeytanlara ve Allah’tan başka din koyanlara uymalarının sebebi sorulmakta ve bu ortaklara uymanın sonuçlarına dikkat çekilmektedir.
22. Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin, korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur. 23. İşte Allah’ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. Deki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.

Ayette geçen akrabalık sevgisi Sizden akrabamı sevmenizi istiyorum veya Akrabanız olarak beni sevip desteklemenizi istiyorum şeklinde açıklanmıştır.
24. Yoksa onlar, (senin için) Allah’a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.

Hz. Peygamber’in Kur’an-ı Kerim’i Cenab-ı Hakk’a nisbet etmesine inanmayanlar Peygamberimizi Allah karşısında iftiracı duruma düşürmeye cür’et etmişlerdi. Ama Allah, Resulünün yalan uydurmaktan uzak olduğunu, bilfarz böyle birşeye cür’et etse, onun kalbinin mühürleneceğini beyan etmektedir.
25. O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.

Günahlara tevbe etmek gerekir. Kul hakkının dışında Allah’a karşı işlenmiş günahın tevbesi üç şarta bağlıdır: 1- Günahtan tamamen vazgeçmek. 2- Yaptığına pişman olmak. 3- Bir daha ona dönmemek. Eğer kişi, kul hakkıyla ilgili bir kötülük işlemişse, hak sahibinin hakkını ödemek, onun rızasını almak tevbenin kabul şartlarındandır.
26. Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara, fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap vardır.27. Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir.28. O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır. 29. Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O’nun delillerindendir. O dilediği zaman bunları biraraya toplamaya da kadirdir. 30. Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.

Ayette hitap edilenler, günahkar müminlerdir. Günahı olmayan müminlerin başına gelen musibetlerin sebebleri başkadır. Mesela onların sabretmeleri ecirlerini arttıracak sebeblerden biri olarak sayılabilir.
31. Yeryüzünde (O’nu) âciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur. 32. Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O’nun (varlığının) delillerindendir.33. Dilerse O, rüzgârı durdurur,da onun (denizin) üstünde kalakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. 34. Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder. Birçoğunu da affeder (kurtarır).35. Böylece âyetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler. 36. Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir.

Dünyada insanlara verilen maddi imkan ve bolluk sadece bir geçim vasıtasıdır. Allah’ın yanındaki sevap ise kalıcı ve daha faydalıdır. Ayet-i kerime, Hz. Ebu Bekir bütün malını Allah yoluna harcadığı zaman, bir topluluğun onu kınaması üzerine nazil olmuştur. Oysa bu davranışıyla Hz. Ebu Bekir, Allah’a dayanıp güvenmenin en güzel örneğini vermiştir.
37. Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar. 38. Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.

Bu ayet, İslami idare şeklinin, müslümanların kendi aralarından seçecekleri şuranın kararlarına dayandığına delil olarak gösterilmiştir.
39. Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.40. Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.41. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.42. Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır. 43. Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.

Kötülük karşısında sabreden ve onu bağışlayan kimse, mert ve azimli insanların yaptığı işi yapmıştır. Dinin istediği de budur.
44. Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin: Dönecek bir yol var mı? dediklerini görürsün. 45. Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap içindedirler.

Kıyamette ziyana uğrama, cehennemde ebedi kalma ve cennette hazırlanan nimetlerden mahrum bırakılma şeklinde açıklanmıştır.
46. Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa artık onun kurtuluşa çıkan bir yolu yoktur.47. Allah’tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz.48. Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür!

Ayette, inkar edenlerin durumuna Hz. Peygamber’in üzülmememi istenmiş, ayrıca insanların zenginlik ve sıhhat gibi nimetler karşısındaki tutumları ile işledikleri günahlardan dolayı uğradıkları sıkıntılar karşısındaki olumsuz tavırlarına dikkat çekilmiştir.
49. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.50. Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir.51. Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.

Vahyin geliş şekillerinin belirtildiği bu ayete göre vahiy, kalbe ilham ve Cenab-ı Hakk’ı görmeksizin perde arkasından konuşma ya da vahiy meleği (Cebrail) aracılığıyla kelam işitmek suretiyle de gerçekleşmektedir.
52. İşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.

Kur’an diye tercüme edilen ruh kelimesinin ayrıca Cebrail’de ifade ettiği belirtilmiştir. Bu ayette risalet ve kitabın önemi belirtilmiş, Hz. Peygamberin kendisine gelen vahiyle, doğru yol rehberi olduğu açıklanmıştır.
53. (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah’a döner.

Müminlere müjdenin, günahkarlara da tehdidin bulunduğu bu ayette, artık karşılıklı sebep ve ilişkilerin ortadan kalktığı, her şeyin Allah’a döndüğü gün hatırlatılmıştır.


Cevap: Şura Süresi Meali (türkçe anlamı)

Hoca
şura suresi ne demek

42. Şûra süresi ile ilgili kısaca tüm bilgiler

indiği Yer :

Mekke

62

53

İniş Sırası :
Âyet sayısı :

Nüzulü

Mushaftakİ sıralamada 42., İniş sırasına göre 62. sûredir. Mekke döneminde, Zuhruf sûresinden önce ve Fussilet sûresinden sonra nazil olmuştur. 23-24, 23-26, 27 ve 39-41. âyetlerinin Medine’de indiğine dair rivayetler de bulunmaktadır.[1] Fakat üslûp ve içerikleri bu âyetlerin de Mekke döneminde İndiği İzlenimini vermektedir. [2]

Adı

38. âyetinde geçen ve "danışma, istişare etme" anlamına gelen şûra kelimesi sûreye ad olmuştur. "Hâ-mîm-ayn-sîn-kaf sûresi" veya kısaca "Ayn-sîn-kaf sûresi" diye de anılır. Birçok mushaf ve tefsirde "Mü’min. sûresi" şeklinde geçer. [3] fakat muhtemelen, 40. sûre olan Gâfır sûresinin de diğer adı Mü’min olduğu için bu isimle anılması yaygın değildir.[4]

Konulan

Sûreye hâkim olan ana fikir, Hz. Muhammed’e (s.a.) bildirilenlerin Allah tarafından vahyedilmekte olduğu, önceki peygamberlere bildirilenlerle ona vahyedi-lenlerin aynı kaynaktan geldiği, bu sebeple aralarında temel hükümler ve ilkeler açısından birlik bulunduğudur. Yer yer Yüce Allah’ın yaratma gücüne ve evrende yürürlükte olan yasalarına değinilen sûrede Allah’a şirk koşanların âhirette karşılaşacakları kötü akıbete ilişkin uyanlar yapılmakta, iman edip erdemli davranışlarda bulunanlara âhiretle ilgili müjdeler verilmekte, tebliğ görevinin ağırlığı ve müşriklerin inkarcılıkta direnmeleri karşısında bunalan ve herkesin doğru yola girmesi için çırpman Resûlullah’a -bu dünyada kendi gayret ve seçimlerine göre Allah Teâlâ’nın kimilerine hidayet nasip ederken kimilerini de sapkınlıklanyla baş başa bırakacağı bildirilerek- teselli verilmekte, bulunduğu doğru çizgiyi azimle sürdürmesi istenmekte, Allah’ın hoşnut olduğu müminlerin bireysel ve toplumsal davranış biçimlerinden bazılarına övgü üslûbu içinde işaret edilerek müsliimanlar güzel ahlâk sahibi ve örnek insan olmaya özendirilmektedir. Sûre, vahyin insan için taşıdığı hayatî öneme yapılan bir vurgu ile sona ermektedir. [5]

Meali

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla… 1. Hâ-mîm. 2. Ayn-sîn-kaf.

3.Azîz ve hakim olan Allah sana ve senden öncekilere işte böyle vahyediyor.

4.Göklerde ve yerde ne varsa hep O’nundur. O çok yücedir, çok uludur.

5.Gökler neredeyse yukarılarından çatlayacak. Melekler de rablerini hamdile teşbih ediyorlar ve yerdekilertn bağışlanmasını diliyorlar. İyi biliniz ki bağışlama ve merhameti sınırsız olan ancak Allah’tır. 6. Kendisinden başkasını dost ve koruyucu bilenleri Allah sürekli gözetlemektedir. Senin onlarla ilgili bir sorumluluğun yok. 7. İşte sana, Ümmülkurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman ve hakkında asla şüphe bulunmayan toplanma gününün dehşetini haber vermen için böyle Arapça bir Kur’an indirdik. Onların bir kısmı cennette, bir kısmı da cehennemde olacaktır. 8. Allah dileseydi onları elbette tek bir ümmet yapardı, fakat O kimi dilerse onu rahmetine kavuşturur; zalimlerin ise ne bir velisi ne de bir yardımcısı olacaktır. 9. Onlar Allah’tan başka veliler edindiler öyle mi! Halbuki asıl dost ve koruyucu Allah’tır. Ölüleri de O diriltecektir ve O’nun gücü here şeye yeter. [6]

Tefsiri

1-2. Bazı sûrelerin başında yer alan bu harfler, ayrı ayrı okunduğundan dolayı "hurûf-ı mukattaa" diye anılır[7]

3. Allah Teâlâ’nın gerek Hz. Muhammed’e (s.a.) gerekse daha önceki peygamberlere vahyediş tarzının bu sûrede açıklandığı gibi olduğu belirtilmektedir kî, bu açıklama 51. âyette gelecektir


Cevap: Şura Süresi Meali (türkçe anlamı)

@hmet
şura suresinin anlamı: Bir alanla ilgili olarak oluşturulan danışma kurulu: Millî eğitim şûrası. Sağlık şûrası.


şura suresinin anlamı, şura suresi anlamı, şura suresi meali

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();