Nur Suresinin Fazileti.. Nur suresi ile ilgili hadisler

Nur Suresinin Fazileti.. Nur suresi ile ilgili hadisler

mumsema
NÛR SÛRESİ
7102– Aınr bin Şuayb, babasından, o da dedesinden:
"Mersed b. Ebû Mersed adında bir adam vardı. Mekke’den (rnüslüman) esirleri alıp Medine’ye götüren kişi idi. Mekke’de Anâk adında bir kadın vardı, onun dostu idi.
Mekke’de esir bulunan bir müslüman da Medine’ye götüreceğini vaad etmişti. (Bundan sonrasını) Mersed anlatıyor: Mekke’ye geldim. Mehtaplı bir gecede Mekke’nin duvarlarından birisinin gölgesine indim. Derken Anâk geldi ve duvarın dibindeki gölgemin karaltısını gördü. Yanıma gelince beni tanıdı ve:
‘Mersed’sin değil mi?’dedi.
‘Evet’ dedim.
‘Merhaba, gel, geceyi yanımızda geçir!’ deyince: ‘Ey Anâk! Allah zinayı haram kılmıştır’ dedim. Ben ona yüz vermeyince, şöyle bağırdı: ‘Ey ahali! Bu adam esirlerinizi Medine’ye götürüyor,’ Onun sesini duyan sekiz kişi beni kovaladı. Ben de takipçilerden kaçıp doğru bir mağaraya varıp sığındım. Gelip başımın üstünde durdular, beni görmüyorlardı. Başımın üstüne idrarlarını yaptılar. Allah beni onlardan gizledi. Sonra çekip gittiler. Ben de arkadaşımın yanına varıp, onu yüklendim. Ba-
yağı ağır bir adamdı. (Mekke’nin dışında) İz-hir adlı mevkiiye varınca elindeki kelepçeleri çözdüm. Onu taşıdım o beni çok yordu. Nihayet yorgun argın Medine’ye geldim.
Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’e gidip şöyle dedim: ‘Ey Allah’ın Resulü! Anâk’la evleneyim mi?’ Ses çıkarmadı, çok geçmeden: ‘Zina eden erkek, ancak zina eden kadınla ya da müşrik bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadını da ancak zina eden bir erkek ya da müşrik olan bir kişi alabilir’ mealindeki âyet (Nûr, 3) nazil oldu. Onu bana okuyup şöyle buyurdu: ‘Onunla evlenme!’" |Sünen ashabı|
7103– İbn Abbâs radiyAllahu anh’dan: "Hilâl bin Ümeyye, Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’in huzurunda, kendi hanımının Şerîk bin Şahma ile zina yaptığını iddia etti (iftira attı). Bu hadis liân bahsinde geçmişti. Bunun üzerine onun hakkında:
‘Hanımlarını zina ile suçlayanlar…’ mealindeki âyet (Nûr, 6-7) nazil oldu."
|Buhârî, Ebû Dâvud ve Tirmizî]
7104– Zühri radiyAllahu anh’dan:
"O da Urve bin ez-Zübeyr, Saîd bin el-Müseyyeb, Alkame bin Vakkâs ve Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe bin Mes’ûd’dan İrk hâdisesini anlatan hadisi rivayet elti. O hadisede münafıklar Âişe’ye zina suçu isnad etmişlerdi de Allah onun masum olduğuna ve böyle bir şey yapmadığına dair âyet inzal etmişti.
Zührî diyor ki: O hadisi bana hepsi (dördü) rivayet ettiler. Bana bunu rivayet edenlerin kimisi kiminden daha kavrayıcı idi. Hülasa hepsinden Âişe’nin hadisini ezberledim. Rivayetler birbirlerini onaylıyordu. Bu hadislere göre Âişe şöyle anlattı:
Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem sefere çıkacağı zaman, hanımları arasında kur’a çekerdi; kur’a kime çıkarsa onunla o çıkardı. Gene harplerden birine çıkacağı zaman, aramızda kur’a çekti, kur’a bana çıktı. Sefere be-
nimle çıktı. Bu sefer, Hicab (örtünme) âyeti nazil olduktan sonra idi. Ben deve sırımdaki tahtırevanımda taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iniyordum. Nihayet sefere çıktık. Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem harbi bitirdikten sonra dönmek için yola revan oldu. Medine’ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra hareket emri verildi. Hareket emri çıktığı sırada ben kalkıp kaza-i hacet için (tek başıma) ordudan uzaklaşmcaya kadar yürüdüm.
İşimi bitirip kervan yerine geri dönünce elimi göğsüme altım, baktım ki Yemenboncu-ğundan dizilmiş gerdanlığımı düşürmüşüm. Tekrar geri dönüp gerdanlığımı aramaya koyuldum. Onu aramak bayağı zaman almışlı. Beni taşıyan kafile, tahtırevanımı içinde olduğumu sanarak deveme yükleyip yola koyulmuşlardı. Çünkü o zamanda kadınlar az yemek yerlerdi ve şişman değildiler. Bu nedenle adamlar tahtırevanı kaldırdıklarında durumu farketmediler. Ben o zamanlar genç bir
kız idim. Onlar da deveyi önlerine katıp yola düşmüşler. Askerler epey yol aldıktan sonra nihayet gerdanlığımı buldum. Konakladıkları yere gelince, kimseyi bulamadım. Aradıklarında orada bulacaklarını düşünerek konakladığımız yere gittim.
Orada beklerken uyku bastırdı ve uyudum. Safvân bin el-Muattal es-Sülemî sonra Zekvânî olan bir adam, ordunun arkasından gidiyor, askerlerin unuttuklarını topluyordu.
(Safvân) geceleyin bulunduğum yere geldiğinde benim karaltımı orada gördü ve dikkat edince beni tanıdı. O, beni örtünme emrinden önce gördüğü için beni rahatlıkla tanıdı ve ‘İn-nâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn (= Biz Allah’a aitiz ve Allah’a dönücüleriz)’ dedi. Onun sesini duyunca ben uyandım. Hemen başörtümle yüzümü örttüm. VAllahi o bana: ‘İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn’ kelimesinden başka hiçbir söz söylemedi. Hiçbir söz de duymadım.
Eğilip devesini çökertti, binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı, ben de he-
men devesine bindim. Devesinin yularını çekerek beni ordunun arkasından götürdü. Nihayet Öğle zamanı sıcak bastığında konaklayan orduya yetiştik. Artık benim bu durumum sebebiyle olan olmuştu.
Bu (iftira) işin(in) büyük kısmını Abdullah b. Übeyy b. Selûl üzerine almıştı.
Nihayet Medine’ye vardık. Tam bir ay süreyle hastalandım. Medine’de dedikodu almış yürümüş, insanlar iftira atanların sözlerini dillerine dolaştırıyorlarmış.
Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’e gelince; hastalandığım zamanlarda bana gösterdiği o eski ilgi ve şefkati artık o’nda göre-miyordum. Tabii bu benim sancımı ve üzüntümü daha da artırıyordu. Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem sadece içeriye girip selâm verip ‘Nasılsın?’ deyip çıkıyordu.
Bu durum beni şüphelendİrmişti. Ama bir kötülük hissetmemiştim. Nihayet iyileştikten sonra dışarı çıktım. Benimle beraber Ümmü Mistah da Menâsi’ tarafına doğru çıktı. Bu yer bizim helâmızdı.
Tuvalet ihtiyacı açıkta giderileceği için geceden geceye çıkardık. Bu hadise, helaları evlerimize yakın inşâ etmemizden önce idi. Tuvalet hususunda âdetimiz ilk arapların âdeti idi. Tuvaletleri evlerimizin yanma yapmaktan eziyet duyardık. Ben ve Ebû Ruhm İbni’l-Muttalib bin Abdi Menâfin kızı olan Ümmü Mistah beraber yürüdük. Annesi Sahr bin Âmir’in kızı idi, aynı zamanda Ebû Bekr’in teyzesi idi. Oğlu ise Mistah ibn Üsâse İbn Ab-bâd bin el-Muttalib idi.
İşimizi bitirip geri dönerken, Mistah’ın annesi örtüsü İçinde tökezledi ve şöyle dedi: "Kahrolası Mistah!"
Dedim ki: ‘Çok kötü bir şey söyledin. Bunu Bedir’de bulunmuş bir adam hakkında mı söylüyorsun?’ dedim.
Bunun üzerine bana iftira edenlerin sözlerini ve Medine’de çalkalanan dedikoduyu bir bir anlattı. O zaman tabii ki üzüntüme üzüntü katıldı, hastalığım daha da arttı.
Evime döndüğümde Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem yanıma girerek ‘Nasılsın?’ diye hatırımı sorunca, bana ana-babamın evine gitmem için izin vermesini kendisinden rica ettim. Gidip durumu tam manasıyla onlardan öğrenmek istiyordum.
Bana izin verdi; hemen baba evine gidip anneme sordum:
‘Anneciğim, insanların söyledikleri doğru mudur?’
‘Sakin ol kızım, üzülme! VAllahi pek az güzel kadın vardn" ki, kendisini seven bir adamla evli olsun, ortaklan da bulunsun da, onun aleyhinde çok laf etmesinler.’
Kendimi şöyle demekten alamadım: ‘Süb-hanAllah! Demek ki halkın diline düştük.’ O gece sabaha kadar ağladım, ne gözümün yaşlan dindi ve ne de gözüme uyku girdi.
Sabah olunca, Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem, Ali ve Üsâme’yi çağırdı. Vahiy gecikince hanımı ile aynlması hususunda onlarla istişare etti. Üsâme, benim tertemiz bir kadın olduğumu böyle bir şey yapmayacağımı Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem’e anlatırken şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resulü! O senin hanımındır. VAllahi onun hakkında bildiğimiz sadece hayırdır, temizliktir, namuslu oluşudur.’
Ali ise şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resulü! Allah seni darda koymaz. Ondan başka çok kadınlar vardır. Fazla düşünme, cariyesine sor, sana doğrusunu söyler.’
Bunun üzerine Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem, Berîre’yi çağırdı ve sordu: ‘Ey Berîre! Onda (Âişe’de) seni şüphelendirecek bir şey gördün mü?’ Şu cevabı verdi:
‘Hayır ey Allah’ın Resulü! Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki o böyle bir şey yapmamıştır. Ben onda hiçbir kusur görmedim. Sadece o çok gençtir, (o kadar saftır ki) ailesi İçin hamur yapar da uyuya kalır sonra bir oğlak gelip onun hamurunu yer. Hepsi o kadar.’
Bunun üzerine aynı gün Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem İbn Ubeyy bin SelûTün iftirasını hükümsüz kılmak için minbere çıkıp şöyle konuştu.
‘Ailem hakkında yaptığı eziyet ve cefayı bertaraf edecek (ve iftiracıyı cezalandıracak) kimse yok mu?
O anlattıkları adamda (Sapan’da) iyilikten, namustan başka bir sey bilmiyorum. Ailemin yanına o, ancak benimle girerdi.’
Bunun üzerine hemen Sa’d bin Muâz ayağa kalkıp şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resulü! VAllahi ben onu cezalandınrım. Bu iftirayı eğer Evs’ten biri yapmışsa hemen boynunu vururum. Eğer kardeşlerimiz Hazrec’den biri yapmışsa bize emredersin, ona da aynısını yaparız.’Hazrec kabilesinin reisi olan Sa’d bin Ubâde de kalktı. Ümmü Hassan onun amcasının kızı idi. Kendisi ise salih bir adamdı, fakal kabilecilik duygusu ağır basmış olacak ki Sa’d bin Muâz’a çıkışarak şöyle dedi:
‘Yalan söyledin. Sen onu öldüremezsin, buna gücün de yetmez.’ Bunun üzerine hemen Useyd bin Hudeyr -ki o, Sa’d bin Mu-âz’ın amcazadesidir- kalkıp Sa’d bin Ubâ-de’ye şöyle dedi:
‘Allah hakkı için sen yalan söyledin. VAllahi biz onu öldürürüz. Sen münafıkları savunan bir münafıksın.’ İki kabile böylece ayaklandılar; nerdeyse savaşacaklardı. Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem, minberden onları devamlı olarak teskin etmeye çalışıyordu, nihayet sakinleşip sustular. Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem de ses çıkartmadı.
Öbür yandan ben bütün gün ağladım, göz yaşlarım dinmedi. Gözüme de uyku girmedi. O gece de sabaha kadar ağladım, uyuyamadım. Annem babam da benimle sabahladı. Tam iki gece, bir gün ağladım. Ağlamak nerdeyse ciğerimi parçalayacaktı. Ben ağlarken onlar da yanımdaydı. Derken Ensâr’dan bir kadm gelip izin istedi. İzin verdim, içeriye girdi. O da benimle beraber ağlamaya başladı.
Tam o anda Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem içeri girip selâm verdi ve yanıma oturdu. O iftiradan sonra o güne kadar hiç yanımda oturmamıştı. Tam bir ay olmuş, hakkımda vahiy gelmemişti. Oturduktan sonra şehadet kelimesini getirip şöyle buyurdu: ‘Ey Âişe! Senin hakkında şöyle şöyle duydum. Eğer ma-sumsan Allah mutlaka senin masumiyetine dair âyet inzal edecektir. Eğer bir günah işle-mişsen Allah’tan mağfiret dile ve O’na tevbe et! Çünkü kul günahını itiraf edip de tevbe ettiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.’
Sözünü bitirdiği zaman yaşlarım dinmişti. Artık ağlamıyordum. Babama dedim ki: ‘Allah Resulüne söylediği şeyler için sen cevap ver!1 Babam şöyle dedi: ‘VAllahi Allah Resulünün sözlerine ne diyeceğimi ve nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum."
Anneme döndüm: ‘Anneciğim, haydi sen cevap ver! dedim. O da şöyle dedi:
‘VAllahi Allah Resulüne ne diyeceğimi bilemiyorum.’ Ben o zamanlar henüz küçük yaşta bir kadın olduğum ve Kur’ân’dan o kadar çok şey bilmediğim halde dedim ki: ‘VAllahi siz insanların dedikodularına inanmış bir halde görünüyorsunuz. Bu, maalesef kalbinizde yer etmiş. Size dersem ki: "Ben böyle bir şey yapmadım, suçsuzum bana inanmayacaksınız. Yapmadığım halde yaptım, dersem -ki Allah yapmadığımı biliyor- beni tasdik edersiniz. VAllahi ben aramızdaki durumla ilgili Hz. Yusuf’un babasını ‘Benim işim güzel sabırdan ibarettir ve sizin öne sürdüklerinize karşın Allah yardım edecektir’ sözünden daha uygun bir misal bulamıyorum dedim." Ondan sonra dönüp yattım. Hem de gönül huzuru ile. İçimde Allah’ın beni temize çıkaracağı inancı vardı. Ancak hakkımda okunacak bir vahiy beklemiyordum. Benim gibi aciz bir kul hakkında Allah’ın vahiy göndereceğini sanmıyordum. İçimden belki Allah Resulü, bera-atİm hakkında bir rüya görür, diye geçiriyordum. VAllahi daha oradan hiç kimse çıkma-
dan, Peygamber’e vahiy geldiğini anladım. Çünkü alnı kış günü olduğu halde terlemiş, inci taneleri gibi ter döküyordu. Pek sıkıntılı bir hali vardı. Üzerine inen vahyin ağırlığından dolayı o hali almıştı. Bu durum bitince Resûlullah güldü ve bana sevinç ve müjde dolu ilk kelimesi şu oldu:
‘Ey Ai§e! Haydi Allah’a hamdet, senin masum olduğunu bildirdi. Müjde sana!’
Annem bana dedi ki: ‘Haydi Allah’ın Resulüne kalk git!’ Şu cevabı verdim:
‘VAllahi ona kalkıp teşekkür etmem, Allah’tan başka hiç kimseye de teşekkür etmem. Çünkü benim beraatım hakkında âyet gönderen O’dur. Beni o yüce mevlâm temize çıkartmıştır.’
Evet, Allah onun masum olduğunu, günah işlemediğim beyan eden âyetleri indirmişti. O âyetler şöyle başlıyordu: ‘İftira edenler şüb-hesiz içinizden bir grubtur.’
Allah benim beraatım hakkında bu âyetleri indirince, Ebû Bekr şöyle dedi:
‘Artık ben Mistah bin Üsâse’ye asla yardım etmem.’ Kendisi yoksul ve akrabası olduğu için ona infak ederdi, devamlı olarak yardım elini uzatırdı. Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu: ‘içinizden lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermemek için yemin etmesinler; affetsinler, geçsinler. Allah’ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah hem Gafûr’dur, hem de Rahîm’dir.’ (Nûr 22)
Bunun üzerine Ebû Bekr şöyle dedi: ‘Ben, Allah’ın beni bağışlamasını severim.’ Ondan sonra dönüp tekrar Mistah’a yardım etmeye devam etti ve ‘VAllahi ondan asla yardım elimi çekmem’ dedi.
(Âişe). dedi ki: "Allah Resulü benim bu durumum hakkında Zeyneb bint Cahş’a da sordu, dedi ki: ‘Ey Zeynep! Sen bu hususta ne biliyorsun, görüşün nedir?’
Zeynep şu cevabı verdi: ‘Ey Allah’ın Resulü! Gözümü ve kulağımı (dedikodulardan) korurum. VAllahi, ben onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum.’
O Peygamber’in hanımları içinde benimle boy ölçüşen kadın idi. Allah onu vera (ve takva) sayesinde iftira etmekten korumuştur. Kız kardeşi Hanine ise bu hususta ona katılmıyordu, onun için o iftira olayına karışanlarla birlikte kendisi de helak olup gitti."
İbn Şihâb der ki: "İşte o (dörtlü) grubun hadisinden bana ulaşan haber budur."
7105– Onun rivayetlerindendir: Âişe dedi ki: "İftiraya uğrayan bu adam (Safvân b. el-Muattal) dedi ki: ‘SübhanAllah! Canım elinde olan Allah’a kasem ederim ki, bugüne kadar hiçbir kadının eteğini açmamı-şımdır (yani cinsî ilişkide bulunmamışım-dır).’ Daha sonraları o adam Allah yolunda öldürülüp şehit düşmüştür."
7106– Onun rivayetlerinden:
"Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem, hutbeye çıkıp şehadet kelimelerini getirdikten sonra hakkımda şöyle dedi:
‘İnsanlar içinde hanımıma iftira eden birtakım adamlar hakkında düşüncenizi söyle-yin! Allah’a yemin ederim ki ailemde kötü bir hareket görmedim. (İftiraya maruz) Adam da evime ancak ben evde iken girmiştir. Allah’a yemin ederim ki onun hakkında da kötü bir harekete şahit olmadım. Hangi sefere çıkmış-sam o da benimle beraber çıkmıştır.’ Bunun üzerine Sa’d bin Muâz kalkıp şöyle dedi."
Benzeri rivayet; ayrıca onda şöyle geçer:
"O gün akşam olunca, bir ihtiyacım için Ümmü Mistah’Ia beraber dışarıya çıktım. Onun yürürken ayağı kayıp düştü. ‘Kahrolsun Mis-tah!’ dedi; ben de dedim ki: ‘Ey ana! Bunu oğlun hakkında mı söylüyorsun?’ sustu. Sonra ikinci kez ayağı kaydı, yine ‘Kahrolsun Mİs-tahl’dedi. ‘Ey ana! Bunu yine oğlun hakkında mı söylüyorsun?’ dedim. Yine sustu.
Sonra üçüncü kez tökezleyip yine Mistah hakkında ‘kahrolsun’ deyince dayanamadım ve onu azarladım.
Bu sefer şöyle dedi: ‘VAllahi ben onu senin namına söylüyorum.’
‘Benim hangi işim için?’diye sorunca bana, olan bitenleri anlattı.
‘Demek ki"öyle!’ dedim.
‘Evet vAllahi’ deyince, içimde çıktığım ka-zâ-i hacet hissini duymadan evime döndüm, hastalanıp yatağa düştüm."
Onda yine şöyle geçmektedir: "O kadar ağladım ki evin üstünde Kur’ân okumakta olan Ebû Bekr aşağı inip anneme ‘Onun nesi var?’ diye sordu.
Annem de ‘galiba hakkında söylenenleri duymuş’, deyince, babamın gözleri dolu dolu oldu ve şöyle dedi: ‘Yavrum, derhal evine döneceksin.’ Ben de döndüm.
Derken Allah Resulü gelip benim hakkımda hizmetçime sordu. O da şu cevabı verdi:
‘VAllahi, onun bugüne dek hiçbir kusurunu görmedim, bilmedim, sadece iş yaparken uyuya kalır. Koyun gelip pişirmekte olduğu ekmeği veya yoğurduğu hamurunu yer de farkına varmaz. ‘Ashabından biri onu (hizmetçiyi bu sözden dolayı) azarladı ve ‘Allah Resulüne doğruyu söyle!’ dedi ve hatta hizmetçi Berîre’yc o işi açıkça söyledi. Kadın bülün metaneliyle şöyle dedi: ‘VAllahi kuyumcu kırmızı altın hakkında ne biliyorsa ben de Âi-şe’nin hakkında onu biliyorum, (o tertemiz bir kadındır)’
Onda ayrıca şöyle geçmektedir: "Babamla annem yanımdan, Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem gelip girinceye dek ayrılama-dılar." Onda yine şöyle geçer:
"Zihnimde Ya’kub’un ismini aradım fakat bulamadım; onun için ‘Yusuf’un babası’ dedim."
Onda şöyle geçmektedir: "Müjde ey Âise! Allah senin beraatini (tertemiz olduğunu) indirmiştir." Oldukça fazla öfkelenmiştim. Babam, annem bana dediler ki: "Haydi kalk! Allah Resulüne teşekkür et!" Dedim ki: "Hayır vAllahi ne ona, ne de size kalkar, teşekkür ederim. Ben ancak ve ancak hakkımda masum olduğum beraatini indiren Allahıma hamdede-
rim. O iftirayı duyduğunuz zaman hiçbiriniz karşı çıkıp onu bertaraf etmeye çalışmadınız."
7107– Zührî dedi ki: Bana el-Velîd bin Ab-di’I-Melik: "(Hz.) Ali’nin, Âişe’ye iftira edenler arasında olduğunu duydun mu? diye sordu"
"Hayır! Yalnız bana Ebû Seleme bin Ab-durrahman, Ebû Bekr bin Abdurrahman İb-ni’1-Hâris bin Hişâm’dan Âişe’nin şöyle dediğini bildirdi:
‘Ali, benim hakkımda susanlardan olmuştur.’"
7108– Onun rivayetlerindendir:
O, iftira atanlardan sadece şu isimleri zikretti: İbn Ubeyy, Hassan (b. Sabit), Mistah ve Hamne. Daha sonraları, Âişe, Hassân’m kendi yanında (bu sebeple) ayıplanmasını istemezdi. Ve onun hakkında derdi ki: "Şu (şiiri) inşad eden odur: ‘Babam, annem ve namusum, Muhammed’in namusunu sizden korumak için feda olsun!’"
7109– Onun rivayetlerindendir: "Mesrûk dedi ki: Âişe’nin yanına girdim;
Hassan yanındaydı. Ona (övgü dolu) şiirler söylüyordu: ‘İffetlidir, akıllıdır; hiçbir şüphe ile itham olunamaz. Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.-dedikodu yapmaz-‘
Ona Âişe dedi ki: ‘Lâkin sen böyle değilsin (yani iftiracıların yanında yer aldın).’ Mesrûk ona (Âişe’ye) demiş ki:
‘Öyleyse sen, onun senin yanına girmesine nasıl izin veriyorsun? Allah onun hakkında şöyle buyurmuştur: ‘İçlerinden gnun (iftiranın) büyüğünü atan kimse var ya, onun için büyük azap vardır.’ (Nûr, 11) Buna Âişe şu cevabı verdi:
‘Körlükten büyük azap var mıdır?’ Sonra sözlerine şunu da ilave etti:
‘O Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sel-lem’i (hicivleriyle) savunurdu.’ [Buharı, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]
7110– Buhârî, Ümmü Rûmân’dan:
"Ben, (kızım) Âişe ile birlikte otururken Ensâr’dan bir kadın içeriye girdi ve (iftira atanları kastederek) şöyle dedi: ‘Allah falana şöyle şöyle yapsın.’ Ümmü Rûmân sordu:
‘Sana ne oldu ki?’
Cevap verdi: ‘Oğlum da bu sözü söyleyenler arasındadır.’
‘Nedir o söz?’
‘Şöyle, şöyle demişler’ diye cevap verdi.
Âişe dedi ki: ‘Bunu Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem duymuş mu?’
‘Evet’ dedi.
‘Ebû Bekr?’
Kadın: ‘Evet’ der demez Âişe hemen yere düşüp bayıldı. Ayüdiğı zaman ateşe yakalanmış, tir tir titriyordu. Elbisesini üzerine örtüp kapadım. Derken Allah Resulü sallAllahu
aleyhi ve sellem geldi ve ‘Bunun nesi var?’diye sordu. Ben de durumu kendisine: ‘Ateş onu yakaladı. Tir tir titredi durdu’ diye anlattım.
Şöyle buyurdu: ‘Muhtemelen bu, konuşulmakta olan bir söz (iftira) sebebiyle olmuştur.’
‘Evet’ (öyle oldu).
Ondan sonra Aişe oturdu ve şöyle dedi: ‘VAllahi eğer (yapmadığıma dair) yemin edersem, beni doğrulamazsmız, doğruyu söylersem beni mazur görmezsiniz. Benim durumum ile sizin durumunuz, Ya’kub ile oğullarının durumuna benzer. O şöyle demişti:
‘Sizin anlattıklarınıza karşı kendisinden yardım istenecek tek varlık, Allah’tır.'(Yûsuf, 18).
7111– Âişe radiyAllahu anhâ’dan: "Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem sefere çıkmak istediği zaman hanımları arasında kur’a çekerdi." Benzeri hadis. Ayrıca onda şöyle geçer: "Safvân bana durumumu sordu, ondan yüzümü baş örtümle gizledim. Durumu-
mu bildirdim. Devesini yaklaştırdı, ön ayaklarına basıp devenin başını bana verdi. Nihayet elbisemi düzelterek deveye bindim. Sonra onu bıraktı, benimle yürümeye koyuldu. Nihayet Medine’ye öğlene doğru ulaşıp girdik." Aynca onda şöyle geçmektedir:
"Ümmü Mistah’a dedim ki: ‘İbriği al, ona su doldurup onu Menâsi’a (tuvalete) götür!’ Onu alıp çıktı. Ayağı kaydı, tökezledi." Benzeri rivayet.
7112– Diğer rivayet:
"Safvân bin el-Muattal, Hassan bin Sâ-bit’e kılıç elinde pusu kurdu. Ona bir darbe indirdi, Safvân darbeyi indirirken şöyle dedi: ‘Al sana kılıcın keskin yerini. Ben bir köleyim, hicvedildiğim zaman cevap vermek için şair değilim. Fakat ben namus ve şerefimi koruyan, tertemiz ve kahraman okçulardan olduğum için intikam almasını bilirim.’
Hassan çığlık attı, insanlardan yardım istedi. Halk gelince, Safvân kaçtı. Hassan Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’e gelip Safvân’ı şikayet etti. Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem ondan Safvan’ın saldırısını bağışlamasını istedi, o da bağışladı. Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem, Hassân’a büyük bir hurma bahçesi, bir de Şîrîn İsminde bir cariye verdi. O cariye ona şair olan oğlu Abdurrahman’ı doğurdu."
Onda yine şöyle geçer: "İftira ehli hakkında birçok şiirler söylenmiştir.
Ebû Bekr kendisine Avf da denilen Mistah’a hitaben şöyle dedi:
"Ey Avf, Yazık sana! O hususta güzel sözler söylemeliydin? Kötü sözlere tamah etmekten uzak kalmalıydın öyle değil mi?
Kıskandıktan zaman, kötü söz söylemeyip, onlardan uzak durman lazım gelmez miydi?
Suçsuz kısrağa (taş ve benzeri şeyler) atarsan o kısrak sana boyun eğer mi, senin kadrii kıymetini bilir mi?
İftira atan kötüler içinde bulundunuz. Sözlerin en çirkinini, en korkuncunu nasıl da uydurdunuz?
Allah, onun tertemiz olduğuna, dediklerinizden tamamen berî bulunduğuna dair İndirdi Kur’ân’ını.
Sizlere ve sizin tinerinizde olanlara gösterdi burhanını.
Avf, şimdi yaptıklarının hesabını Allah’a versin. Yaşarsam, ona vereceğim cezaları kendi gözleri ile görsün.
Ona öyle bir ceza vereceğim ki hem kendisine, hem de cümle âleme ibret ve Öğüt verici bir ders olacak, herkes gibi o da cezasını bulacak."
Ümmü Sa’d bin Muâz şu şiiri söyledi:
"Evs’in genci-yaşlısı, büyüğü-küçüğü tüm nesli, S iddik’m kızının namuslu, şerefli, iffetli olduğuna, dosdoğru bulunduğuna tanıklık etmiştir.
Açık yerde olsun tenha ve kimsenin görmediği yerlerde olsun o, Allah’tan korkmuş ve namusunu korumuştur.
Bu, Allah’ın kendisine verdiği en büyük bir lütfü ve nimetidir. Bundan hiç kimse şüphe etmemelidir.
Ruh ve beden yapısı olarak o, kadınların en doğru olanıdır. Soy ve neseb cihetinden onun seviyesine çıkabilecek kimse var mıdır?
Sa’d ve ona bu iftirayı atanlar keşke bunu yapmasalardı, haddi aşıp zalim davranmasa-lardı."
Hassan da şu şiiri inşâd edip özür beyanında bulunmuştur:
"İffetlidir, akıllıdır; hiçbir şüphe ile itham olunmaz. Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.
Din ve mansıb bakımından insanların en iyisi olan, hidayet, şeref ve fazilet peygamberinin o tertemiz eşidir."
Sözlerine devamla nihayet şöyle demiştir:
"Söylediklerimden benden nakledilenler varsa, kamçımı parmaklanma kaldırmadım.
Senin hakkında söylenenlerin ne aslı vardır ve ne astan. Tüm insanlar ve zaman buna şahittir."
Kaba davranıp o iftirada bulunanlar hakkında İse şöyle demiştir:
"Abdullah zaten neye lâyık ise onu tattı. Peygamber’in iffetli hanımına iftira attı.
Hamne ve Mis tali da ondan geri durmadı. Ona katılıp yapacaklarını yaptı.
Peygamberlerinin iffet sembolü hanımına iftira attılar.
Arş’in sahibi Rablerinin öfkesini üzerlerine çektiler.
Yaydıkları dedikodu ve biçimsiz laflarla Allah Resulünü üzdüler, nihayet kendileri de rezil ve rüsvay olup belâlarını buldular."
[Taberânî, Mu’cemu’ I-Kebîr’de]
7113– Ebû Hureyre radiyAllahu anh’dan: "Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem
sefere çıkmak istediği zaman hanımları arasında kur’a çekerdi. Benû’l-Mustalik savaşında kur’a Âişe’ye çıktı.
Gecenin ortasında Âişe, tuvalete çıktı; def-i hacet esnasında gerdanlığını kaybetti. Boynunda onu bulamayınca aramaya gitti. Benzeri rivayet.
Ayrıca onda şöyle geçmektedir: "Safvân bin el-Muattal, ordunun arkasından gider, düşürülen maşrapa, azık heybesi, ibrik gibi şeyleri alır ve onları (bir sonraki konaklama yerine) taşırdı." Âişe hadisinin benzeri bir hadis.
[Bezzâr. ]
Ayrıca Taberânî, Mu’cemu’l-Kebtr’d&, İfk hadisini Âişe’nin rivayetine benzer bir şekilde, İbn Abbâs’tan metruk bir râvi kanalıyla ve Ömer’den hadis uyduran bir râvi vasıtasıyla nakletmişlerdir.
7114– İbn Abbâs radiyAllahu anh’dan:
(Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem
buyurdu:)
"Kıyamet gününde Allah Aişe’ye iftira edenlere, tüm mahşer halkının gözü önünde seksener kamçı vurarak cezalandıracaktır, içlerinden muhacirlerin bağışlanmasını Rabbi-mizden isteyeceğiz. Bunun için de ey Aişe senden izin isteyeceğiz." Bunu Âişe duyunca ağladı ve şöyle dedi:
"Ey Allah’ın Resulü! Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki, senin sevincin, bana benim sevincimden daha sevimli ve değerlidir." Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem tebessüm edip şöyle buyurdu: "Babasının kızı."
|Taberânî, Mu’cemu’l-Kebtr’de zayıf bü senedle.]
7115– el-Hakem bin Utbe’den:
İnsanlar Âişe için yayılan dedikoduyu çoğaltınca, Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem Âişe’yi çağırttı. Âişe bu durumu şöyle anlatmaktadır:
"Hasta olmadığım halde titreyerek Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem’e geİdİm. Dedi ki:
‘Ey Aişe! İnsanlar senin hakkında neler diyorlar?’ Şöyle cevap verdim:
‘Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, semadan vahiy inene kadar, senden özür dile-miyeceğim.’ Bunun üzerine Allah onun beraatı (masumluğu) hakkında Nur sûresinden lam onbeş âyet indirdi. Sonra el-Hakem, ilgili âyetleri ‘…murdar kadınlar, murdar erkekler için; murdar erkekler de murdar kadınlar için; iyi kadınlar iyi erkekler için; iyi erkekler de iyi kadınlar içindir" mealindeki âyete (Nûr, 26) ulaşıncaya kadar okudu. Ve şöyle dedi: ‘Kadınların murdarları (kötüleri) erkeklerin pisleri (murdarları) içindir; erkeklerin murdarları da kadınların murdarları içindir. İyi kadınlar da iyi erkekler içindir.’
[Taberânî, Mu’cemıı’I-Kebîr”de miirsel olarak.]
Onun Katâde’den rivayeti: "Murdar söz ve davranışlar, çirkin ruhlu insanlara yaraşır."
7116– Âişe radiyAllahu anhâ’dan: "Benim masum olduğuma ait âyetler inince, Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem minbere çıkıp günahsız olduğumu belirtti ve Kur’ân âyetlerini okudu. Emretti, iki adam ile bir kadını (iftira ettiklerinden dolayı) şer’î cezaya çarptırdı. Üçüne de o cezayı sırtlarına kamçı vurdurmak şeklinde uygulattı." [Tirmizî]
7117– Âişe radiyAllahu anhâ’dan: "Allah ilk muhacir hanımlarını esirgesin!
‘Başörtülerini yakalarına .sarkıtarak başlarının üzerine koysunlar (örtsünler)’mealindeki âyet (Nûr, 31) nazil olunca örtülerini (kenarından) kesip onunla yüzlerini de örttüler." [Buhârîve Ebû Dâvud.|
7118– İbn Abbâs radiyAllahu anh’dan: "Mü’min kadınlara söyle gözlerini (bakılması yasak olan şeylere karşı) yumsunlar" mealindeki âyet (Nûr, 31) hükmünü daha sonra gelen bir âyet (kısmen) neshetti: "Evlenme umudu kalmayan yaşlı kadınlar" (Nûr, 60) (istisna edildi) [Ebû Dâvud]
7119– Câbir radiyAllahu anh’dan: "Abdullah bin Ubeyy bin Selûl, cariyesine şöyle dedi: ‘Git biraz fahişelik yap (ta para kazan)!’ Bunun üzerine Allah: ‘Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi zinaya zorlamayın!’^mealindeki âyeti (Nûr, 33) inzal buyurdu."
7120-Diğer rivayet:
"İbn Ubeyy (bin Selûl), Müseyke adındaki cariyesiyle, Ümeyme adındaki cariyesini fahişeliğe zorlardı. Bunun üzerine gelip onu Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem’e şikayet ettiler. Ve şikayeti müteakip şu âyet nazil oldu: ‘İffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın!’ (Nûr, 33)
[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Müslim.]
7121– İbn Mes’ûd radiyAllahu anh’dan: "O, çarşıda, ezanı duyar duymaz mallarını bırakarak namaza koşan bir- takım insanlar gördü. Şöyle buyurdu:
Allah’ın haklarında inzal buyurduğu: ‘Ne bir ticaret ve ne de alış veriş onları Allah’ın zikrinden alıkoymaz’ âyeti (Nûr, 37), işte onlar hakkındadır."
|Taberânî, Mu’cema’l-Kebfr’de İsmi belirtilmemiş bir râvi kanalıyla.]
7122– İbn Abbâs radiyAllahu anh’dan: Iraklılardan bir grup insan ona (İbn Abbâs’a) şöyle dedi: "Ey İman edenler! Köleleriniz —içeriye girerken— sizden izin istesinler" mealindeki âyet (Nûr, 58) hakkında ne dersin
ki, Allah bize izin almayı emrediyor; fakat hiç kimse bunu gereği gibi uygulamıyor."
İbn Abbâs şu cevabı verdi: "Allah Ha-lîm’dir, mü’minleri esirgeyicidir, onları örtmeyi sever. İnsanların evlerinde o zaman perdeler yoktu. Kişi, karısının üstündeyken, hizmetçisi. Çocuğu ya da adamın yetîmesi içeriye dalıp girerdi. Onun için o avret ve mahrem durumlarda onların içeriye girmeleri için izin istemeleri bu âyette emredildi. Böylece Allah, onlara örtü ve hayır ihsan etti. Ancak ne var ki, hâlâ bu emirle amel eden tek bir kişi görmedim."
7123-Diğer rivayet:
"İnsanların çoğu izin isteme âyetine riayet etmedi. Ben şahsen bu cariyeme içeriye gireceği zaman izin istemesini emrediyorum."
[Ebû Dâvud]
7124– Ukbe bin Âmir radiyAllahu anh’-dan:
"Allah her şeyi hakkıyla bilendir" mealindeki âyete (Nûr, 64) gelince; ben, Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem’in bu âyeti Nûr sûresinin sonunda okuduğunu ve parmaklarım da gözlerinin altına koyarak şöyle dediğini gördüm: "Ve Allah, her şeyi hakkıyla görendir,"
[Taberânî, Mu’cermt’l-Kebîr’de Ieyyin bir senedle.]


Cevap: Nur Süresinin Fazileti.. Nur süresi ile ilgili hadisler

Berât1
7124– Ukbe bin Âmir radiyAllahu anh’-dan:
"Allah her şeyi hakkıyla bilendir" mealindeki âyete (Nûr, 64) gelince; ben, Allah Resulü sallAllahu aleyhi ve sellem’in bu âyeti Nûr sûresinin sonunda okuduğunu ve parmaklarım da gözlerinin altına koyarak şöyle dediğini gördüm: "Ve Allah, her şeyi hakkıyla görendir,"
[Taberânî, Mu’cermt’l-Kebîr’de Ieyyin bir senedle.]

Allah c.c. hakkıyla inananlardan eylesin bizleri Amin


Yanıt: Nur Süresinin Fazileti.. Nur süresi ile ilgili hadisler

Es-Selam
Allah c.c. hakkıyla inananlardan eylesin bizleri Amin
Allah razı olsun


nur suresinin fazileti, nur suresi fazileti, nur suresi okumanın fazileti

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();