Zikrullahın fazileti
ravzanur
şimdi bilmiş ol ki, kalp huzuru ile Zikrullahda bulunmanın yani daima ve çok çok Zikrullah etmenin hasiyyeti de gayet çoktur. Vesvese veren şeytan Zikrullah’a başlanıldığında vesvese veremez olur ve Zikrullahtan firar eder. Zira Zikrullah manada gayet büyük bir ateştir ki, düşmanın kalbe girmesine manidir. Zikrullah ile gönüller her türlü çirkinliklerden hadesten (Temiz ve tahir) olur. Vechi kadim ona zahir olur. Zikrullah Cesede güzel bir koku, Ruha kuvvet gözlerde ve gönüllerde Nur ve munisi zamairdir.
Zikrullah insanı allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin nuru ile nurlandırır, gönülden şeytanın iğfasını uzaklaştırır. Zikrullah, kalbe ve kalıba nur ve inayettir. Ruha rüştü hidayettir, her derde devadır. Zikrullah dünya ve Ahiret belalarına manidir. Kim ki, inanarak Mevla (CC) Hz.leri’ni zikreder, şeytan ve insan şeytanı ondan (zikredenden) uzak durur.
Zikri daim olanın kalbi naim olmaz, kalbi naim olmayan da şeytanın vesvesesini bulmaz. Gizli ve Aşikare huzuru kalb ile zikredenler Sultan olurlar. Zikrullahın Hafisi (Gizlisi) Cehrisi (Aşikare Sesli) efdaldir buyurulmuştur. Hepsinden önemlisi kalbde Muhabbetullah hasıl ettirir ve gönülden allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin gayrisinin Muhabbetini giderir.
Şeytan mel’ununun bütün vesveselerini keser, şeytanı avare eder ve bütün hile ve tedbirlerini dağıtır. İmanı sağlamlaştırır. Gönül pasını giderir ve gönlü Nurlandırır. Yani bir bakıma ölülükten ayakta gezen kalbi ölülerden kurtarır. Ölmeden evvel diriltir.
allah-ü Teala (CC) Hz.leri dil ile gönül (Kalb) ile tüm azalar ile zikrolunduğu zaman kalbler cilalanır. O ciladan gönülde Allah (CC) Hz.leri’nin korkusu hasıl olur. Ne zaman ki, gönül Zikrullahtan lezzet bulursa, o zaman iman üzerine iman hasıl olur.
Zikretmek gönül aleminden karanlığı giderir, basiret gözünü açar. Zikrullahın hassaları sayılamayacak kadar çoktur. Zikrullahı hiç terketmeyen, münafıklıktan kurtulur.
Ey kardeş! Zikrullahın fazileti, hasiyyeti ve sevabı gayet çoktur hepsi yazmaya kalkışılsa ne kağıt yetişir, ne mürekkep yetişir, ne de kalem yetişir. Bütün ins ve cin katip olsalar yazmaya güçleri yetmez Aklı selim olana bu sözlerde yeter. Bu hususta Yüce Allah (cc) Hz.leri şöyle buyuruyor: Allah’ın (CC) ayetlerini inkar etmiş olanlar işte böyle (Haktan) çevriliyorlar. [1] Bu kadar Ayetleri gördüğü halde inanmayan yalanlayan kimseler açık bir dalal içinde hakikatları görmeyen kör ve sağır ayakta gezen ölüdürler.
Ammar. B. İbrahim anlatıyor: Bir veli zatı vefatından sonra rüyada gördüm. Dünyada iken onu ‘Miskin Taviye’ diye çağırılıyordu. Zikir meclislerini de çok severdi. Kendisine ‘Merhaba ey miskin!’ dedim, bunun üzerine bana şöyle dedi: ‘Hey Ammar. Artık miskinlik gitti, zenginlik geldi.’ Şöyle dedim: ‘Mübarek olsun!’ Bundan sonra bana dedi ki: ‘Cennete nasıl erdin? diye sorsana bana!’ Sordum, söyledi: ‘İşte dünyadaki zikir meclislerine devam ettiğim için bu mertebeye erdim.’ dedi. [2]
Eğer allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne muhabbetin ve sevgin varsa, Resul-ü Zişan’ın (SAV) yolunda bulun ki, Allah (CC) Hz.leri de sana muhabbet etsin. Allah (CC) Hz.leri’ni unutma ki, Hak Teala (CC) Hz.leri de seni unutmasın. allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni zikreyle ki, Mevlayı Müteal (CC) de Seni zikreylesin.
allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni ayakta zikredersen, yarın herkesin ayakta bulunacağı o müthiş günde Hakk Celle ve Ala Hz.leri de seni zikreder. Zira kabirlerimizden kalktıktan sonra bütün mahşer halkı ile Huzuru Rabbilalemin’de (CC) kıyamda olacağız. allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni oturarak zikredersen, kıyametin şiddet ve dehşetinden, Enbiyanın (AS) dahi Hak ve nar korkusu ile dizleri üzerine düşecekleri, ümmetlerini, ehillerini, evlatlarını unutarak nefislerinin kaygusu ile tiril tiril titreyecekleri, nefsi nefsi diye inleyecekleri o korkunç günde Allah (CC) Hz.leri seni zikreder.
allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni yatarken zikredersen yarın ölüm yatağında sırt üstü yatacağın karanlık kabrinde de, yani üstünde asırlarca muhasebe ve muhakeme gününü bekleyeceğin devrede de, Rabbin seni zikreder. Seni affına, mağrifetine layık kılar. İhsanlarına ve Rahmetine daldırır. Sana Cennet ve Cemali ile ikram eder.
Ey kardeş! Zikrullaha devam etmeni şiddetle tavsiye ederim. Çünkü ömründe ahiret nimetleri sebeplerinden en büyüğü olarak ancak Rabbini (CC) zikrettiğin vakitler mahsup edilir. Diğer ibadetlerin Rabbini (CC) zikirden sonra gelirler. O halde gece ve gündüzd e zikir için saatler ayır. zikir yap ki, onunla kalbini ölümden ölü olmaktan kurtararak diriltesin. Boş konuşmalar, dil, göz, kulak, el, ayak, kalb zinaları ile ve hezeyanlarla zayıflamış kalbini diriltesin.
Rivayet edilmiştir ki, her nefis dünyadan susuzlukla çıkar. Fakat allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni zikredenler bundan müstesnadır. Allah dostlarından Sehil (RA): Zikri terk etmekten daha çirkin bir günah tanımıyorum buyurmuştur. İmam Nevevi (RA) demiş ki: Her şeyin bir cezası vardır. Arifin cezası da zikirden kesilmesidir.
Nitekim zikrin fazileti Ayet-i Kerime’de şöyle ifade edilmektedir: Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl. Çünkü namaz, kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçirir. Allah’ı (CC) anmak elbette en büyük ibadettir. [3] Burada Allah (CC) Hz.leri’nin zikri en büyük ibadettir den maksat, kalbin manevi hastalıkları ve manevi illetlerin giderilmesi hususunda zikir, namazdan ve Kur’an-ı Kerim okumaktan daha büyük ve önemli bir tesire sahiptir.[4]
Cenab-ı Hakk’ı zikretmek ilahi emirlerdendir. allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni zikretme gereği, Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif’lerde sayılamıyacak kadar çok tekrar edilmiştir.[5]
Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri namaz, oruç, hac ve benzeri ibadetler için belirli bir vakit tayin etmiş ve bu ibadetlerin vaktinde eda edilmesini emretmiştir. Ancak zikir için böyle bir vakit ve biçim tayini söz konusu edilmemiştir. O diğer ibadetlerden farklı olarak her zaman ve her yerde icra edilebilir. Aşağıdaki Ayet-i Kerime’ler bu inceliğe işaret etmektedir.
Ey İman edenler Allah’ı (CC) çokça zikredin. [6] Burada istenen çokça zikir sayı yönüyle değil, Allah (CC) Hz.leri’nin kalb huzuru ile düşünülmesi ve bir an bile unutulmamasıdır.
Allah’ı (CC) zikreden erkekler ve zikreden kadınlar için (Allah CC) bağış ve büyük bir mükafat hazırlamıştır. [7]
Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak Allah’ı (CC) anın. [8]
Hacc ibadetlerinizi bitirince atalarınızı andığınız gibi hatta daha kuvvetli bir anışla Allah’ı (CC) anın. [9]
Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ı (CC) çokça anın ki kurtuluşa eresiniz. [10] Zikretmenin gereğine işaret eden bu emirlerin bir kısmı vacib olduğunu ifade etmekte ve mutlaka yapılmasının lüzumunu emretmektedir.[11]
[1] El Mümin. S.A.63
[2] Allah’ı Niçin Anıyoruz? S.121
[3] El-Ankebut S. A.45
[4] Ruhul Beyan
[5] Huccetüz-Zakirin
[6] El-Ahzab S. A.41
[7] El-Ahzab S. A.35
[8] En-Nisa S. A.103
[9] El-Bakara S. A.200
[10] El-Cuma S. A.10
Cevap: zikrullahın fazileti
ravzanur
Zikrullah’ın Mertebeleri
Birinci mertebede zakir (zikreden), kalben Allah’a (CC) teveccüh ettiği için kurbet (alemlerin rabbine yaklaşma) kastıyla belli başlı zikirleri anlamlarına dikkat etmeksizin dile getirir.
İkinci mertebede kurbet kastıyla zikirleri söylerken aynı zamanda onların anlamını da zihninden geçirir.
Üçüncü mertebede dil kalbi izleyerek zikreder. Şöyle ki, kalp Allah (CC) Hz.leri’ne teveccüh edip içinden zikirlerin anlam ve mefhumlarına iman ettiği için dile zikretmesini emreder.
Dördüncü mertebede salikin Alemlerin Rabbi (CC) Hz.leri’ne karşı batınî huzur ve kâmil bir kalp teveccühü vardır ve O’nu (CC) hazır ve nazır, kendisini ise O’nun (CC) huzurunda görür. Bu makamda bu haletlerin arız olmasında salikler farklıdır. Her biri diğerine oranla daha kâmildir.
Allah (CC) Hz.leri’nden gayrısından her ne kadar alakalarını keserlerse, allah-u Teâlâ (CC) Hz.leri’yle o kadar ünsiyet kurar ve O’na (CC) sevgi beslerler ve bu durum Allah’tan (CC) gayrısından alakasını kâmilen kesip lika ve fena (rabbinde yok olma) derecesine ulaşıncaya kadar böylece devam eder.
Salik, makamların en üstünü olan bu makamda dünyevî hicap ve perdeleri yırtmış, hakiki olmayan mecazî bağları kesmiş, hayır ve kemallerin kaynağına ulaşmıştır. Her şeyi, hatta kendi nefsini bile terkederek, Allah (CC) Hz.leri’ne dönmüştür.
Allah (CC) Hz.leri’nden gayrısından kopmuş ve muhabbetini Allah(CC) Hz.leri’ne mahsus kılmıştır. Bu makama erişince Allah (CC) Hz.leri’nden başka gönül verecek bir kemal göremez. O’nun (CC) dışında ünsiyet kuracak bir dost bulamaz. Allah (CC) Hz.leri’nden başka bir hakikat göremez. Bu muhlis kullar azamet, celâl, kemâl, hayır ve nur kaynağına ulaşmış, kalp gözleriyle Allah (CC) Hz.leri’nin cemâlinin nurlarını görürler. Kemaller kaynağına ulaştıklarından mecazî kemaller onların gözünde değersizdir artık.
allah-u Teâlâ (CC) Hz.leri’nin aşk ve likasının muhabbetiyle yanar ve ünsiyetin zevkini iki âleme de değişmezler. Dünyadaki varlıkları gördüklerinde hepsini yegâneliğin cemâlinin nurundan bir ışıltı ve allah-u Teâlâ (CC) Hz.leri’nin mükemmel varlığının birer delil ve nişanesi bilirler. Bu konuda ariflerin önderi olan İmam-ı Ali (KV) Hz.leri şöyle buyuruyor: "Allah’ı (CC) dünyada gördüğüm her şeyden önce, her şeyden sonra ve her şeyle birlikte gördüm.”
İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’ne: "Allah’ı (CC) gördün mü ki, O’na (CC) ibadet ediyorsun?” diye sorduklarında Hz. Ali (KV): "Vay sana! Ben görmediğim Allah’a (CC)ibadet etmem.” buyurdular. "Allah’ı (CC) nasıl gördün?” diye sorulduğunda ise "Vay sana, Allah (CC) zahiri gözlerle görülmez. O’nu (CC) kalpler iman hakikatiyle görürler.” cevabını verdi.[1]
İmam- Hasan (RA) Hz.leri şöyle buyuruyor: "Her şey sana muhtaçken, senin varlığını ispatlamak için bir şeyle nasıl istidlal edilebilir? Acaba başka bir varlıkta sende olmayan bir aşikârlık var mı ki o seni aşikâr etsin? Ne zaman gayıptın ki (varlığını ispatlamak için) delile ihtiyaç olsun? Ne zaman uzaktın ki nişane ve izler sana ulaşmak için vesile olsun? Seni kendisine murakıb (nâzır) bilmeyen göz kördür ve muhabbetinden kendisini nasiplendirmediğin kul pek ziyankârdır.”[2]
İmam-ı Ali (KV) Hz.leri Şabaniye münacatında şöyle buyuruyor: "İlahi! (senin dışındaki her şeyden) sana doğru tamamen kopmayı bana lütf (nasib) et ve kalp gözlerimizi senin cemâlini görmekle aydınlat ki, kalplerin basiret gözleri nur perdelerini yırtsınlar, azamet kaynağına ulaşşınlar ve ruhlarımız senin kutlu makamına erişşinler.”[3]
İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri Allah (CC) Hz.leri’nin bu muhlis kulları hakkında şöyle buyuruyor: "Rabbim (CC)! Diller senin celâlinin layık olduğu hamd ve senaya ulaşmaktan; akıllar senin cemâlinin hakikatini idrak etmekten ve gözler cemâlinin nurlarını görmekten acizdirler. Marifet makamına ulaşmak için kullarına acizliklerini itiraftan başka bir yol bırakmadın. Ya Rabbi (CC)! Bizleri, likanın şevkinin fidanı, gönül bahçelerinde dikilen ve aşkın, kalplerini kapsayan, yüksek düşünceler merkezine sığınan, Rablerinin kurb ve şuhud makamının bağlarında nimetlendirilen, muhabbet kaynağından lütuf kadehiyle içen sefa ve sevgi kanallarına giren, kalp gözlerinden perde kalmış ve şüphe zulmeti inanç ve kalplerinden bertaraf olan ve şüphe ızdırabı kalplerinden giderilen kullarından kıl. O kullarından ki, göğüsleri marifet bularak genişlemiş, takva yarışında himmetleri yükselmiş ve Allahu Teâlâ (CC) Hz.leri ile muamelede lezzetli bir içeceğe ve Allah (CC) Hz.leri ile ünsiyet mahfilinde tertemiz bir kalbe sahiptirler. Onlar korkulu durumlarında emniyet yolundan yararlanırlar ve Allah (CC) Hz.leri’ne dönmekte mutmain bir nefse sahiptirler, saadet ve kurtuluşa erme yolunda yakin mertebesine ulaşmışlardır; sevgililerini görmekle gözleri aydınlanır ve istedikleri şeye ulaşmakla kalp huzuru bulurlar, dünyayı ahirete değişmekle kâr ederler. Rabbim (CC)! Senin zikrinle kalplere ilham gelmesi ne kadar da lezzet vericidir! Ve gayb yollarında tefekkür vasıtasıyla sana doğru sülûk etmek ne kadar da tatlıdır! Senin muhabbetinin tadı ne kadar da lezzetlidir! Sana yakınlık şerbetinden içmek ne kadar da afiyetlidir!! O halde bizi kendinden tardetmekten ve senden uzaklaşmaktan koru ve bizi en has ariflerinden, en salih kullarından, sana itaat eden en sadık kimselerden ve sana ibadet eden en muhlis insanlardan kıl. Ey azamet ve celâl sahibi Allah (CC)! Ey kerim ve bağışlayıcı olan Allah (CC)! Rahmet ve bağışlarının hürmetine (kabul et duamı) ey merhametlilerin en merhametlisi.”[4]
Kısacası dördüncü mertebe pek yüce ve yüksek bir makam olup, Vacib ul-Vücud’un (allah-u Teâlâ (CC) Hz.leri’nin) mukaddes zatının makamına dek, sonsuz kemâl ve cemâle kadar; yani sonsuza dek devam eden makam ve dereceleri vardır ki bu makam ve dereceler Ehlullah’ın dillerinde zikir, ünsiyet, kopuş, muhabbet, şevk, rıza, korku, şuhud, ayn-el yakin, hakk-el yakin ve nihayette fenâ ve beka-i billah makamları diye adlandırılırlar. Bu tabirler çoğunlukla ayet ve hadislerden alınmış olup her birinin bu adlarla adlandırılmalarının bir sebebi vardır.
Salik, Vacib-ul Vücud’un (CC) sonsuz azamet, cemal ve kemaline teveccüh edince, O’nun (CC) muhabbet, nur ve feyizlerini nazara alınca, kendinin güçsüzlük ve acizliğine ve o yüksek makama ulaşmak için mesafenin uzaklığına dikkat edince onda aşk, şevk ve yanıp tutuşma meydana gelir. İşte bu makama "şevk” makamı denir.
Makam, derece ve kemallere ulaşınca da bunlarla ünsiyet kurar, neşe ve mutluluk duyar; bu makama da "ünsiyet” makamı denir.
Allahu Teâlâ’nın (CC) sonsuz azamet, cemal ve kemaline teveccüh ettikten sonra o makama ulaşmak için kendi zaafına, güçsüzlüğüne ve acizliğine vakıf olunca kalbi titrer ve acı duyar, korku bütün vücudunu sarıverir ve ağlamaya, yanıp yakılmaya başlar, işte bu makam da "havf” (korku) makamıdır. Diğer makamlar da aynı şekildedir.
Nefsinin isteklerine tutsak, maddiyat zulmetlerinde esir ve manevî makamlara ulaşmaktan mahrum olan, Allah’ın (CC) bu aciz kulu, bu derin ve nihayeti olmayan engin okyanusa ayak basmayıp, bu yüksek ve yüce makamların açıklamasını ehline bırakmamız daha uygun olsa gerek. Çünkü muhabbet, ünsiyet ve likanın tadını tatmayan kimse onu açıklamaktan ve şerhetmekten acizdir.
Sözü ehlinden duyalım. Büyük filozof ve arif Sadruddin Şirazi (RA) şöyle yazıyor: "Allah’ın (CC) rahmetinin nurlarından bir nur bir kula nasip olursa cehalet ve tabiat uykusundan uyanır; bu madde âleminin ötesinde diğer bir âlemin de varlığından, hayvanî lezzetlerden daha üstün lezzetlerin de olduğundan haberdar olur. Bu durumda batıl ve değersiz şeylerle meşgul olmayı bırakarak günah işlemeyeceğine dair Allah (CC) Hz.leri’ne tövbe eder. Derken Allah (CC) Hz.leri’nin ayetleri üzerinde düşünmeye, ilahi vaizleri dinlemeye, Resulullah’ın (SAV) hadisleri hakkında tefekkür etmeye ve şeriat gereğince amel etmeğe başlar. Uhrevî kemâlata ulaşmak için makam, mevki vs. gibi dünya pisliklerinden el etek çeker ve eğer yine Allah’ın (CC) inayetinden daha fazla bir pay alırsa kesin bir kararla Allah (CC) Hz.leri’nden gayrı her şeyden göz yumup Allah (CC) Hz.leri’ne doğru hareket eder. Nefis vatanından ve heves makamından kurtularak Allah (CC) Hz.leri’ne doğru yükselir. Bu durumda melekut (melekler) nurlarından bir takım ışıklar aşikâr olur ona, gayb âleminden onun için bir kapı açılır ve kutsal âlemden tedricen bir takım sayfalar görünür. O sırada gaybî şeyleri misal suretinde görür; gaybî şeyleri görmenin tadını alınca inzivaya, bir köşeye çekilmeye ve sürekli zikretmeye ilgi duyar. Kalbi maddi meşguliyetlerden kurtularak bütün varlığıyla Allah (CC) Hz.leri’ne teveccüh eder. Bu durumda ona tedricen ledünni ilimler verilir ve arasıra manevî nurlar ona zahir olur. Bu durum, tamamen temekkün ve tahakkuk buluncaya, değişim bertaraf olup sükünet ve huzur gelinceye kadar böylece devam eder. O sırada Ceberut âlemine girer ve mücerred (soyut) akılları görür, onların nuruyla tahakkuk bulup nurlanır. O durumda yagâneliğin sultanı, azamet ve kibriya nuru ona aşikar olur, varlık ve benliğini yıkar, dağıtır ve yegânelik sultanının azamet ve celâli karşısında alçalır. Salikin nazarında Allah (CC) Hz.leri’nden gayrı herşeyin mahvolduğu ve: ‘(Allah (CC) sorar:) bugün mülk kimindir?’ ‘Bir olan, kahhar olan Allah’ındır (CC).’ sesini duyduğu bu makama Tevhid makamı denir.”[5]
Rahmetli arif Feyz-i Kaşanî şöyle yazıyor: "Allah’ın (CC) sevgisini kazanmanın ve Allah’ı (CC) görme ve lika istidadı hazırlamak için o sevgiyi güçlendirmenin yolu, marifet kazanmak ve onu kuvvetlendirmektir. Marifet kazanmanın yolu ise, dünya meşguliyetlerinden ve dünya sevgilerinden kalbi temizlemek ve Allah’a (CC) doğru yönelmek üzere zikir, tefekkür ve kalpten Allah’ın (CC) dışında her şeyin sevgisini çıkararak gayrısından kâmilen kopmaktır. Çünkü kalp bir kap gibidir eğer suyla dolarsa sirkeyi alacak kapasitesi olmaz, sirkeyi doldurmak için suyu boşaltmak gerekir. allah-u Teâlâ (CC) Hz.leri hiç kimsede iki kalp yaratmamıştır. Kâmil olan sevgi, bütün kalple Allah’ı (CC) sevmektir. Allah’tan (CC) başkasına teveccüh ettiği müddetce kalbin bir köşesi Allah’tan (CC) gayrısıyla meşgul olur. Tabi ki Allah’tan (CC) gayrısına Allah’ın (CC) fiili, mahluku ve O’nun (CC) isim ve sıfatlarının mazharlarından biri olması açısından teveccüh ederse durum değişir ve söylenenler sözkonusu olmaz.
allah-u Teâlâ (CC) Hz.leri Kur’ân-ı Kerim’de bu anlama işaret ederek "De Allah. Sonra da onları bırak, saçma uğraşlarında oyalanıp dursunlar.”[6] diye buyuruyor. Bu, şevkin galebesi neticesinde ortaya çıkar. Şöyle ki, insan kendisi için aşikâr olan şeyin daha çok aşikâr olması için çaba harcamalı ve henüz ortaya çıkmayan ve varlığı sözkonusu olmayan şeye muştak olmalı, onu istemelidir. Zira şevk, daima bir açıdan idrak edilmiş ve diğer bir açıdan da idrak edilmemiş bir şeyde sözkonusu olur ve devamlı sonu olmayan iki şeyin arasında bulunur. Çünkü ortaya çıkmış ve varolmuş bir şeyin açıklığının derece ve mertebeleri sonsuzdur. Yine Allah’ın (CC) cemal ve celalinden bâki kalan şeyin artışında bir sınır yoktur. Aksine visalin vuku bulmasıyla yine de bir ağrı görülmeyen zevk verici şevki hisseder. O halde şevk, hiç bir zaman sükun bulmaz özellikle yukurda oldukça çok olan dereceleri görünce.[7] "Nurları, önlerinde ve sağ yarlarında koşup parıldar. Derler ki Rabbimiz nurumuzu tamamla.”[8]
Üç şeyin allah-ü Teala (CC) Hz.leri indinde sinek kadar değeri olmadığında bütün Meşayıh-ı Kiram (RA) ittifak etmişlerdir:
1. Gafletle Zikrullah etmek.
2. Sünnet-i Seniyyey’e uymadan Salavat getirmek.
3. Kalb huzuru olmadan namaz kılmak.
Meşayıh-ı Kiram (RA) bu sebeple: "Dil ile (gaflet halinde) yapılan zikir, laklakadır.” buyurmuşlardır.
[1] Hekaik-ul Feyz, S.179
[2] Mefatih-ul Cenan (Arafat duası)
[3] Mefatih-ul Cenan (Münacat-ı Şabaniyye)
[4] Mefatih-ul Cenan (Ariflerin münacatı)
[5] Mefatih-ul Gayb, S.54
[6] El-En’am S. A.91
[7] Hakaik, S.181
[8] Et-Tahrim S. A.8
Yanıt: zikrullahın fazileti
ravzanur
Zikrullah’ın Nefsimize Tesirleri
Allah (CC) Hz.leri’ni unutmamak ve daima zikretmek ise, bu yüce hedefe ulaşmak ve münafıklık alâmetinden kurtulup aleme gönderiliş gayesini yerine getirmek için en faal ve Ayet-i Kerime’lerde beyan edildiği gibi en büyük iştir ve Rıza Bariye ve Cemâllüllah’a vesiledir.
Evet maddi ve manevi dertleri düşünmek, çeşitli hayat hâdiseleri karşısında istikbâl endişesinin tesiri altında aklın özelliklerini dağıtmak gibi fikir ve vesveselerin hepsi, zayıf, itikatsız, inançsız, imanı olan insanı merhametsiz bir meşakkate sürükler. Böylece insanı bu hayatın gereklerini ve aleme gönderilişinin gayesini yerine getirmekten âciz bir hâlde bırakır.
Üzüntü ve sabırsızlığın kaynağı ise, insanın bu hayat hadiseleri karşısında zayıflığını hissetmesinden başka bir şey değildir. Ama bu kâinatın tasarrufunu elinde bulunduran Allah (CC) Hz.leri’ne kuvvetli itikatli gerçek bir îman ve sarsılmaz bir itimât, insanın nefsine öyle bir huzur ve kuvvet verir ki, onların yanında hayatın bütün üzüntüleri, iltifata değmeyen basit ve sönük birer şey olarak görünür. Allah (C) Hz.lerini daima zikretmek, Allah (CC) Hz.leri’ne inanmanın bir neticesidir. O Ruhi bir gıdadır. Öyle bir gıda ki, insan nefsinin dertlerine deva ve kalbine huzur bahşeder. Cenab-ı Hakk Celle ve Ala Hz.leri zikredilen bu hakikati beyân için şöyle buyurur: "Bunlar Allah’ın (CC) zikri ile kalbleri huzura kavuşarak iman edenlerdir. Evet bilin ki, kalbler ancak Allah’ı (CC) anmakla yatışır ve huzur bulur.”[1]
İslam’ın Zikrullaha verdiği büyük ehemmiyyet sebebiyledir ki, allah-ü Teala (CC) Hz.leri insanı Rabbına yaklaştıran namazı çeşitli zikirlere şamil kılmış ve onu günde beş vakit olarak emretmiş fakat Zikrullaha vakit koymamış, her halükarda hazarda seferde gezerken, dururken, otururken, yatarken Yüce Zatını (CC) anmamızı, zikretmemizi Mucizel Beyan’ında emretmiştir. Aklı Selim olan insan bunları iyice anlar ve Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin bu nimetlerinden faydalanır ve aleme gönderiliş gayesini erbabından öğrenmeye gayret eder.
Ey Kul! Bilmiş olasın ki, kalbi manadan gafil olan kimsenin tesbih, tahmid ve benzeri zikirleri tekrar etmesi, ara sıra da olsa zihni allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne çevirir. Her Zikrin de kalbde müşahede edilebilen tesiri vardır. Kur’an okumak, namaz ve diğer ibadetleri, Zikrullahı tekrar etmek de böyledir. Bütün bunlar allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni kalbde hazır bulundurmak için birer sebeptir. Bunun içindir ki, tarikat ehli olanların müridlerine Rabıtayı ve evradı emrettikleri görülür. (Bununla ilgili kısım Tarikat-Rabıta bölümünde)
Bütün bunlar çok tekrarlamakla kalbleri Allah (CC) Hz.leri’nin muhabbetine yönelterek nefisleri ilim ve mağrifete hazır vaziyete getirir. Evet! Zikirler murakabeler ve riyazatlar ancak insanın manevi yönünü islah etmeye yarayan vesilelerdir.
Ey Kulum diyen kişi! Şunu iyi bil ki, sağlam iman sahibi olanlar gerçekten allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin Varlığına, Birliğine, Uluhiyyet ve Rububiyetine inananlar, ihlas sahibi kimseler, allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden gelen bela ve musibetlere sabredenler, O’nun (CC) nimetlerine ve ihsanlarına şükredenlerdir. Onlar, allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni dilleriyle andıkları (zikrettikleri) gibi, kalbleriyle de hatırlarlar. Onlara insanlardan bir bela isabet ettiği zaman yüzlerinde tebessüm görülür. Onlar, dünyanın ve ahiretin sahibi olan allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni ve O’nu (CC) sevenler ile beraberdirler. Onlar şu İlahi hitabı can kulağı ile dinlemişlerdir. Yüce Mevla (CC) Hz.leri buyuruyor: "O halde siz, bana itaat ve ibadet ederek beni anın ki (zikredin) ben de sizi mağfiretimle anayım (zikredeyim). Nimetlerime şükredin de nankörlük yaparak küfre varmayın. (Beni ve nimetlerimi inkar etmeyin).”[2]
Kim allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sevdiklerinin arasına girmeyi, O’nun (CC) lütuflarından yararlanmayı istemez ki? O halde ey İNSAN! Silkin ve kendine gel… Hakiki kurtulus, Allah (CC) Hz.leri’ni bir bilip O’nu (CC) anmaktadır…
[1] Er-Rad S. A.28
[2] El-Bakara S. A.152
Soru: zikrullahın fazileti
ravzanur
Her Şey Allah’ı Zikrediyor
Yüce Allah (CC) Hz.leri buyuruyor:
"Görmedin mi göklerde ve yerde olan her şey; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan çok kimseler hep Allah’a (CC) secde ediyor (Dikkat Secde Ayetidir) (O’nun (CC) kudretine boyun eğiyor.) Bir çoğunun (Küffarın) da üzerine azap hak olmuştur.”[1]
Yukarıda geçen bu Ayet-i Kerime’lerden anlaşılmıştır ki, Cenab-ı Hakk’ı (CC) zikreden ve tesbih eden yalnız canlı, şuurlu gördüğümüz mahluklar değil. Şuursuz, tanıdığımız hayvanların, hatta güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların ve hatta hayat eserinden mahrum olduklarını sandığımız cemaatler bile Cenab-ı Hakk’ı (CC) tesbih ve tenzih etmektedirler.
"(Ey Resulüm!) Görmedin mi ki, gökte olanlar, yerdekiler, havada kanatlarını çırparak uçan kuşlar gerçekte hep Allah’ı (CC) tesbih ediyorlar. Bunların her biri duasını da, tesbihini de bilmiştir. (Allah’ın (CC) kendilerine has kıldığı vazifeyi şaşırmazlar) Allah da (CC) bütün yaptıklarını bilir.”[2]
Yerin ve göğün bunların içindeki varlıkların hepsinin allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni zikrettiklerini, tesbih ve tehlil ettiklerini anlamış ve öğrenmiş bulunuyoruz. Peki bunca mahlukat, bunca varlık Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri’ne karşı olan görevlerini hiç itiraz etmede yerine getirirken; güneş hiç itirazsız her gün vaktinde doğup vaktinde de batarken; ay ve yıldızlar gecelerde karanlık yerleri aldıkları emirler ile aydınlatırken; dünya hiç itiraz etmeden dönerken; çiçekler kendilerine verilen görevleri en güzel kokular şeklinde bize sunarlarken, peki biz insanlar neden allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne isyan etmeye devam ediyoruz? Neden O’na (CC) karşı kulluk vazifemizi yerine getirmiyoruz? Ve peki her şeyin en mükemmeline layık olan Cenab-ı Zülcelal Ve Tekaddes Hz.leri’ni neden tesbih etmiyoruz ve O’nu (CC) neden anmıyoruz???
EY NANKÖR NEFSİM!!! İşte Bu soruyu her gün KENDİNE sorman lazım…
[1] El-Hac S. A.18
[2] En-Nur S. A.41
ravzanur
Zikrullah’ın Belirtileri
Issız bir odada zikre devam edenin kalbine ilk defa bir Nur doğar ve söner. Bir müddet sonra bir daha parlar, biraz daha durur ve söner ve en sonra devamlı kalır. Gönül ondan lezzet, ruh hikmet alır ve her şeyi unutup, onda gömülür. Vücudunun her cüzünün adeta zikir sesini işitir. Ağacın rüzgârdan sallanışı gibi kalbde zikrin etkisiyle adeta titrer. Bu hal ona zevk verir. Zikir, sahibinin kalbinde bir kuş gibi uçar. Onu gafletten uyandırır ve huzura götürür. Zikirle kalbe doğan nur, sahibine bitmez tükenmez manevi zevk verir ve onu ebedi mutluluğa kavuşturur.
1. ALLAH’A (CC) İTAATE DÜŞKÜNLÜK
İnsan, zatının batınında yegâneliğin cemalini görecek ve kendini onun huzurunda bulacak makama ulaşınca, şüphesiz O’nun (CC) emirlerine itaat eder. Yap dediği şeyi yapar ve nehyettiği şeyi terkeder, yapmaz. İnsan bu makama ulaşıp ulaşmadığını bilmek istiyorsa, Allah’ın (CC) emir ve nehiylerine ne kadar bağlı kaldığına bakmalıdır; bağlılığına oranla bu makama ne derecede ulaştığını anlayabilir. İnsan, Allah’ın (CC) emir ve nehiylerine tamamen bağlı kalmadıkça şuhud ve ünsiyet makamına ulaşması imkansızdır.
İmam-ı Cafer-i Sadık (RA) Hz.leri zikrin tanımında şöyle buyuruyor: "Zikir, Allah’ın (CC) emrettiği bir şeyle karşılaştığında onu yerine getirmen ve nehyettiği bir şeyle karşılaştığında da onu terketmendir.”[1]
İmam- Hüseyin (RA) Hz.leri de Arafat duasında şöyle buyuruyor: "Ey ünsiyetin tatlılığını dostlarına tattıran Allah (CC)! Onlar senin karşında durur sana huzu, huşu ve hamdederler. Ey karşında durup istiğfar etmeleri için heybet elbisesini evliyasına giydiren!”[2]
allah-ü Teala (CC) Hz.leri Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: "De ki: Eğer siz Allah’ı (CC) seviyorsanız bana uyun. Allah da (CC) sizi sevsin.”[3]
İmam-ı Cafer-i Sadık (RA) Hz.leri’nden şöyle naklediliyor: "Allah’ı gerçekten zikreden kimse O’na (CC) itaatkârdır ve gafil olan kimse de günahkârdır.”[4]
2. HUZU VE HUŞU
Allah (CC) Hz.leri’nin kudret ve azametini müşahede eden kimse, ister istemez O’nun (CC) karşısında huzu ve huşu duyar ve kendinin zaaf ve acizliğinden daima utanç duyar.
İmam-ı Cafer-i Sadık (RA) Hz.leri şöyle buyuruyor: "Allah’ın (CC) sana teveccüh ettiğini bilmen, senin huzu ve huşu etmene, utanıp mahcup olmana sebep olur.”[5]
3- İBADET AŞKI
Şuhud makamına erişmenin belirtilerinden biri, ibadete yakın ilgi duymak ve ibadetten zevk almaktır. Çünkü Allah (CC) Hz.leri’nin azamet ve kudretinin kapısına çıkan kimse kendini alemlerin Rabbinin (CC) azamet ve kemal kaynağının huzurunda görür. Dolayısıyla münacâtın, ünsiyetin, Allah (CC) Hz.leri’ne içini dökmenin, raz-u niyaz edip ağlamanın zevkini her şeye tercih eder. Manevî lezzetlerin tadından mahrum olan kimseler, gerçekte uyuşturma ve ağrıyı dindirmekten başka bir şey olmayan mecazî ve geçici lezzetlere gönül verirler. Ancak hakiki lezzetlerin, allah-u Teala (CC) Hz.leri ile münacat etmenin ve O’na (CC) ibadet etmenin zevkini tadan kimseler kendilerinin hoş ve güzel manevi hallerini hiç bir şeyle değişmeye hazır olmazlar. allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne, bir sevap kazanma ümidiyle veya cezalanmaktan korktukları için değil, ibadet edilmeye layık olduğu için ibadet edenler de bunlardır.
Bu konuda Resulullah (SAV) Efendimiz’in, İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin, Cümle Evliyanın ibadet ve yakınmalarını araştırmak yeter.
4. HUZUR VE GÖNÜL RAHATLIĞI
Dünya sıkıntı, ıstırap ve üzüntü yeridir. Dünya sıkıntılarını genel olarak üçe ayırabiliriz:
a) Kendisinin ve yakınlarının hasta olması veya ölmesi, başkalarının zulümleri, hakkını çiğnemeleri ve haksızlıkları, uyumsuzluk ve rahatsızlıklar gibi çeşitli sıkıntılar bu grupta yer almaktadır.
b) Ulaşamadığı dünyevi şeylere hasret çekmek ve üzülmek.
c) Sahip olduğu şeyi kaybetme korkusu: Malının çalınmasından, mahvolmasından, evlatlarını kaybetmekten, hasta olmaktan ve ölmekten korkmak. Böyle şeyler genelde insanın huzur ve rahatlığını kaçırır. Bunların hepsinin kaynağı ise dünyaya ilgi duymak, gönül bağlamak ve Allah (CC) Hz.leri’nin zikrinden yüz çevirmektir.
Kur’ân-ı Kerim’de allah-ü Teala (CC) Hz.leri buyuruyor ki: "Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.”[6]
Ancak bütün kemal ve hayırların kaynağına ulaşan Allah (CC) Hz.leri’nin has kulları sonsuz cemal ve kemali müşahede ederler. O’nun (CC) zikriyle ve O’nunla (CC) ünsiyet kurmakla gönülleri hoştur. Üzüntü ve kederleri yoktur. Allah (CC) Hz.leri’ne ve O’nun (CC) lütfuna sahip oldukları için her şeye sahiptirler. Dünyevî şeylere gönül vermediklerinden, onların olmayışından korkmaz ve üzülmezler. Hiç bir kemalden yoksun olmayan kemalat ve hayırların kaynağına gönül vermişlerdir.
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri, Arafat duasında şöyle buyuruyor: "Rabbim (CC)! Sen’den başkasını sevmemeleri ve senden gayrısına sığınmamaları için evliyanın kalplerinden yabancıları çıkaran sensin. Dehşetli olaylar hücum edince onların dostu ve sevgilisi sensin. Eğer bir marifet bulurlarsa senin hidayetinle bulurlar. Seni bulmayan bir kimse neyi bulur? Ve seni bulan neyi kaybeder? Senin yerine diğerlerini tercih eden ne kadar da ziyankârdır ve Sen’den (kopup) başkalarına yönelen ne kadar da bedbahttır! İhsan ve bağışını kimseden kesmediğin halde senden gayrısına nasıl ümit edilebilir ve sen kendi ihsan ve bağış alışkanlığını değiştirmediğin halde insan, isteklerini senden başkasından nasıl isteyebilir?”[7]
Her halukârda zikir, şuhud ve ünsiyet makamına ulaşmanın belirtilerinden biri de kalp huzuru ve gönül rahatlığıdır ve esasen kalp gemisini hayatın çalkantılı ve dalgalı denizinde Allah (CC) Hz.leri’nin zikrinden başka hiç bir şey yatıştıramaz.
allah-u Teala (CC) Hz.leri Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: "Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın (CC) zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun, kalpler yanlızca Allah’ın (CC) zikriyle mutmain olur (huzur bulur).”[8]
İnsanın imanı her ne kadar güçlü ve kuvvetli olursa, o derecede mutmain olur ve huzur bulur.
5. ALLAH’IN (CC), KULUNA TEVECCÜHÜ
Kul Allah (CC) Hz.leri’ni anınca, Allah (CC) Hz.leri de bunun karşılığında kuluna inayet ve teveccüh eder. Bu konuya ayet ve hadislerde işaret edilmiştir.
allah-u Teala buyuruyor ki: "Öyleyse (yanlızca) beni anın, ben de sizi anayım.”[9]
İmam-ı Cafer-i Sadık (RA) Hz.leri şöyle buyuruyor: "allah-ü Teala (CC) buyurmuştur ki: ‘Ey Ademoğlu! Sen beni kendi nefsinde an ki ben de seni kendi nefsimde anayım. Ey Ademoğlu! Halvette (gizlide) beni an ki, ben de halvette seni anayım. Ey Ademoğlu, toplumda beni an ki, ben de kendi toplumundan daha iyi bir toplumda anayım seni.’ Halkın arasında Allah’ı (CC) anan bir kulu allah-ü Teala (CC) Hz.leri meleklerin arasında anar.”[10]
Allah (CC) Hz.leri’nin kendi kuluna teveccüh ve inayeti, mecazî ve teşrifatî olmayıp bilakis gerçeği olan bir şeydir ve onu şu iki yoldan biriyle izah edebiliriz:
a) Kul Allah (CC) Hz.leri’ni anarak bu vesileyle feyzi almaya hazır olunca allah-ü Teala (CC) Hz.leri de ona kemal bağışlar ve derecesini yükseltir.
b) Allah (CC) Hz.leri’ni zikreden kul O’nu (CC) anınca ve O’na (CC) doğru hareket edince, Allah’ın (CC) inayetine, lütfuna ve teveccühüne mazhar olur. allah-ü Teala (CC) onu daha yüksek bir mertebeye yükseltir ve onun kalbinin idaresini kendi eline alır.
Hz. Resulullah (SAV) Efendimiz: "allah-ü Teala buyurur ki: ‘Bana teveccüh etmenin ve benimle meşgul olmanın kuluma galip geldiğini görünce, onun şehvetini benim dua ve münacatıma intikal ederim ve kulum böyle olduğu halde, tesadüfen bir unutkanlık ve gaflete düşmek isterse, ben gaflet etmesine engel olurum. Bunlar benim gerçek evliyamdır. Bunlar gerçek cesurlardır. Yeryüzündeki canlıları helak etmek istediğimde hatırları için azabımı yeryüzündekilerden uzaklaştırdığım kişiler bunlardır’.” buyurmuştur.[11]
Her durumda Allah (CC) Hz.leri’nin kendini zikreden kuluna teveccüh ve lütfu göstermelik bir şey değildir. Tersine bir hakikati vardır ve o, bu iki yoldan biriyle izah edilir. Elbette bu ikisinin bir yerde toplanması da mümkündür.
6. ALLAH’IN (CC) KULUNA OLAN SEVGİSİ
Zikrin sonuç ve etkilerinden biri de, Allah (CC) Hz.leri’nin, kulunu sevmesidir. Ayet ve hadislerden anlaşılıyor ki kul, Allah (CC) Hz.leri’ni anar da, O’nun (CC) ve Peygamberinin (SAV) emirlerine itaat ederse allah-ü Teala (CC) Hz.leri de bunun karşılığında onu sever.
allah-u Teala (CC) Hz.leri Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: "Eğer siz Allah’ı (CC) seviyorsanız bana uyun. Allah (CC) da sizi sevsin.”[12]
İmam-ı Cafer-i Sadık (RA) Hz.leri, Hz. Resulullah (SAV) Efendimiz’in şöyle buyurduğunu naklediyor: "Her kim Allah’ı (CC) çokça zikrederse Allah’ın (CC) sevgisini kazanır ve her kim Allah’ı (CC) çokça anarsa ona iki beraat mektubu yazılır. Biri cehennem ateşinden beraat ve diğeri ise nifaktan beraat.”[13]
Allah (CC) Hz.leri’nin kuluna olan sevgisi, ne mecazi ve teşrifatî bir şeydir ne de insanın sevgisinde kullanılan anlamdadır. İnsanlar arasında muhabbet ve sevgi, ihtiyacı olduğu bir şeye gönül vermek ve kalben ilgi duymak anlamındadır. Ancak Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisine böyle bir anlam vermek doğru değildir.
Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisini şöyle yorumlamalıyız: Kuluna daha çok lütuf ve inayet eder, ibadet, teveccüh ve ihlas için ona daha fazla muvaffakiyet verir ve bu vasıtayla onu kurb ve kemal derecelerine cezbeder. Kulunu sevdiği ve onun yakarışını, inleyip yalvarmasını duymak istediğinden onu dua, namaz, zikir ve münacat etmeye muvaffak kılar. Onun kendine yaklaşmasını sevdiğinden kemale erişmesi için ona bir vesile hazırlar ve kısacası, onu sevdiği için onun kalbinin idaresini kendi eline alır ve kurb makamına doğru daha güzel ve daha çabuk hareket etmesi yolunda onu muvaffak eder. Allah (CC) Hz.leri için hiç bir zorluk yoktur ve O (CC) her şeye kadirdir.
7. DAHA ÖNEMLİ ETKİLER
Bu makamda, ona erişenlere kalemin yazmaktan ve dilin beyan etmekten aciz kaldığı ve bu makama ulaşanların dışında hiç kimsenin bilmediği, daha büyük faydalar ve sonuçlar nasip olur.
Salik, nefsini tezkiye etme, batınını tasfiye etme, ibadet, riyazet, tefekkür ve zikri sürdürerek öyle bir makama erişir ki; maddi göz ve kulakla görülüp işitilmeyen hakikatleri kalp gözü ve kulağıyla müşahede edip duyar. Bu makamda varlıkların ve hatta meleklerin tesbih ve kutsamalarını duyar ve onlara eşlik eder. Bu dünyada yaşadığı ve bu halkla muaşeret ettiği halde, zatının batınında daha yüksek bir ufuğa bakar ve sanki hiç bu dünyada değilmiş gibi bambaşka bir alemde yaşar. Bu alemde cennet ve cehennemi müşahede eder, meleklerle, salih ve iyi kimselerin ruhlarıyla bağlantı kurar. Bu alemle ünsiyeti olup bambaşka nimetlerden yararlanır. Ancak genellikle ondan söz etmez. Çünkü böyle kimseler genellikle içlerine kapalı olup tanınmaktan gerçekten sakınırlar.
Arifin kalbine dışarıdan öğrenme yoluyla edinilemeyen ve halk arasında meşhur olmayan ilim ve maarifler girer ve bir takım keşf ve şühudlara sahiptir. Salik, öyle bir makama erişir ki, her şeyden ve hatta kendi nefsinden gafil olur ve Mutlak Ganî’nin (allah-ü Teala CC) varlığından, O’nun (CC) isim ve sıfatlarından başka bir şeye teveccüh etmez. Kur’an-ı Kerim’in O’nun (CC) "O (CC), evveldir; ahirdir; zahirdir, batındır.” buyurduğu zatını, her yerde hazır ve nazır görür. Alemi ilahî sıfatların mazharı bilir. Her cemal ve kemali Allah (CC) Hz.leri’nden bilir. Varlıkların zatî yoksulluklarını ve Vacibul-vücud’un mutlak gâni oluşunu açıkça bulur ve birliğ’in (Allah’ın CC) mutlak kemal ve cemalini görmekten boğulur ve mahvolur.
Şu noktayı da hatırlatalım ki fena ve mahvolma makamının da derece ve mertebeleri vardır ki bu mahrum kulun (benim) bunlara girmekten sakınması daha uygun olacak.
[1] Bihar-ul Envar. C.93. S.155
[2] Arafat Duası
[3] Al-i İmran S. A.31
[4] Bihar-ul Envar. C.93. S.158
[5] Bihar-ul Envar, C.93. S.158
[6] Taha S. A.124
[7] Mefatih-ul Cenan (Arafat duası).
[8] Rad S. A.28
[9] El-Bakara S. A.152
[10] Vesail-uş Şia. C.4. S.1185
[11] Bihar-ul Envar. C.93. S.162
[12] Al-i İmran S. A.31
[13] Vesail-uş Şia, C.4. S.1181
zehraoku
Ammar B İbrahim anlatıyor: Bir veli zatı vefatından sonra rüyada gördüm Dünyada iken onu ‘Miskin Taviye’ diye çağırılıyordu Zikir meclislerini de çok severdi Kendisine ‘Merhaba ey miskin!’ dedim, bunun üzerine bana şöyle dedi: ‘Hey Ammar Artık miskinlik gitti, zenginlik geldi’ Şöyle dedim: ‘Mübarek olsun!’ Bundan sonra bana dedi ki: ‘Cennete nasıl erdin? diye sorsana bana!’ Sordum, söyledi: ‘İşte dünyadaki zikir meclislerine devam ettiğim için bu mertebeye erdim’ dedi [2]
Eğer allah-ü Teala (CC) Hzleri’ne muhabbetin ve sevgin varsa, Resul-ü Zişan’ın (SAV) yolunda bulun ki, Allah (CC) Hzleri de sana muhabbet etsin Allah (CC) Hzleri’ni unutma ki, Hak Teala (CC) Hzleri de seni unutmasın allah-ü Teala (CC) Hzleri’ni zikreyle ki, Mevlayı Müteal (CC) de Seni zikreylesin
ravza 2
allah-u Teala (CC) Hzleri Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: "Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın (CC) zikriyle mutmain olanlardır Haberiniz olsun, kalpler yanlızca Allah’ın (CC) zikriyle mutmain olur (huzur bulur)”[8]
…..RABBİM razı olsun zikirlerimiz devamlı ibadetlerimiz makbul olsun
ravzanur
< allah-u Teala (CC) Hzleri Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: "Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın (CC) zikriyle mutmain olanlardır Haberiniz olsun, kalpler yanlızca Allah’ın (CC) zikriyle mutmain olur (huzur bulur)”[8]
…..RABBİM razı olsun zikirlerimiz devamlı ibadetlerimiz makbul olsun
>
Aminnn Allh razı ve hoşnut olsun
Hoca
AYET VE HADİSLERLE ZİKRİN FAZİLETİ
(ARAPÇA VE TÜRKÇE ANLAMLARI)
Allahu Teâlâ buyuruyor ki:
{فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ}
"Beni anın ki,ben de sizi anayım.Bana şükredin, sakın bana nankörlük etmeyin!” Bakara Sûresi: 152
{وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا}
"… Allah’ı çokça anan erkekler ve çokça anan kadınlar var ya; Allah işte bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat (cennet) hazırlamıştır.” Ahzâb Sûresi: 35
{وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ وَلاَ تَكُن مِّنَ الْغَافِلِينَ}
"İçinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” A’râf Sûresi: 205
Peygamber-sallAllahu aleyhi ve sellem-şöyle buyurmaktadır:
(( مَثَلُ الَّذيِ يَذْكُرُ رَبَّـهُ وَالَّذيِ لاَ يَذْكُرُ رَبَّـهُ مَثَلُ الْحَيِّ وَالْمَيِّتِ ))
[ رواه البخاري ومسلم ]
"Rabbini zikreden İle Rabbini zikretmeyenin misâli, diri ile ölü gibidir.” Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (11/203); Müslim, "İçerisinde Allah’ın zikredildiği ev ile içerisinde Allah’ın zikredilmediği evin benzeri, ölü ile diri gibidir” lafzıyla rivayet eder (1/539).
Rasûlullah-sallAllahu aleyhi ve sellem-:
(( يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى: أَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِي بِي،وَأَنَا مَعَهُ إِذَا ذَكَرَنِي فَإِنْ ذَكَرَنِي فِي نَفْسِهِ ذَكَرْتُهُ فِي نَفْسِي، وَإِنْ ذَكَرَنِي فِي مَلإٍَ ذَكَرْتُهُ فِي مَلإٍَ خَيْرٍ مِنْهُمْ، وَإِنْ تَقَرَّبَ إِلَيَّ بِشِبْرٍ تَقَرَّبْتُ إِلَيْهِ ذِرَاعًا، وَإِنْ تَقَرَّبَ إِلَيَّ ذِرَاعًا تَقَرَّبْتُ إِلَيْهِ بَاعًا، وَإِنْ أَتَانِي يَمْشِي أَتَيْتُهُ هَرْوَلَةً )) [ رواه البخاري ومسلم ]
"Allah Teâlâ, «Ben kulumun hakkımdaki zannındayımdır. Beni zikrettikçe onunlayım.Beni bir toplulukta anarsa, ben de onu onlardan daha hayırlı bir toplulukta anarım.Bana bir arşın yakla-şırsa, ben ona on arşın yaklaşırım.Bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım.Kulum bana yürüyürek gelse, ben ona koşarak gelirim» buyurdu” demiştir. Buhâri (8/171), Müslim (4/2061). Lafızlar Buhâri’ye âittir.
Abdullah b. Busr şöyle rivâyet eder:
(( أَنَّ رَجُلاً قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! إِنَّ شَرَائِعَ الْإِسْلاَمِ قَدْ كَثُرَتْ عَلَيَّ، فَأَخْبِرْنِي بِشَيْءٍ أَتَشَبَّثُ بِهِ. قَالَ: لاَ يَزَالُ لِسَانُكَ رَطْبًا مِنْ ذِكْرِ اللَّهِ )) [ رواه الترمذي ]
"Bir adam Rasûlullah-sallAllahu aleyhi ve sellem-‘e gelerek: "Ey Allah’ın Rasûlü! İslam’ın bana olan emirleri fazlalaştı.Bana birşeyi haber ver ki ona sımsıkı sarılayım” dedi. Rasûlullah-sallAllahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: "Dilin, devamlı Allah’ı anmakla ıslak kalsın.” Tirmizi (5/458), İbn-i Mâce (2/1246). Bkz. Sahih-i Tirmizi (3/139), Sahih-i İbni Mâce (2/317).
Ukbe b. Âmir-Allah ondan râzı olsun- şöyle rivâyet eder:Rasûlullah-sallAllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz erkenden mescide gidip Allah-azze ve celle-‘nin kitabından iki âyet öğrenir veya okumaz mı? Bu onun için iki deveden daha hayırlıdır.Üç âyet, üç deveden, dört âyet, dört deveden daha hayırlıdır.Öğrenilen veya okunan âyetler sayısın-ca deveden daha hayırlıdır.” Müslim (1/553).
Rasûlullah-sallAllahu aleyhi ve sellem- yine şöyle buyurmaktadır:
((مَا جَلَسَ قَوْمٌ مَجْلِسًا لَمْ يَذْكُرُوا اللَّهَ فِيهِ، وَلَمْ يُصَلُّوا عَلَى نَبِيِّهِمْ إِلاَّ كَانَ عَلَيْهِمْ تِرَةً، فَإِنْ شَاءَ عَذَّبَهُمْ وَإِنْ شَاءَ غَفَرَ لَهُمْ ))
[ رواه الترمذي ]
"Bir mecliste oturup da orada Allah’ın adını anmayan ve peygamberlerine salât getirmeyen bir topluluk, mutlaka Allah tarafından (bu kusurlarından dolayı) pişmanlığa uğratılır.Allah dilerse onlara azap eder, dilerse onları bağışlar.” Tirmizi. Bkz. Sahih-i Tirmizi (3/140).
Rasûlullah-sallAllahu aleyhi ve sellem- yine şöyle buyurmaktadır:
(( مَا مِنْ قَوْمٍ يَقُومُونَ مِنْ مَجْلِسٍ لاَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ فِيهِ إِلاَّ قَامُوا عَنْ مِثْلِ جِيفَةِ حِمَارٍ وَكَانَ لَهُمْ حَسْرَةً )) [ رواه أبو داود وأحمد ]
"Oturdukları mecliste Allah’ın adını anmadan kalkan bir topluluk, eşek leşi üzerinden kalkmış gibidirler ve bu meclis, onlar için (kıyâmet günü) pişmanlık olacaktır.” Ebu Dâvud (4/264), Ahmed (2/389). Bkz. Sahihu’l-Cami (5/176).
zikrullahın fazileti, zikrullah fazileti