Ehli Sünnet Velcemaat Itikadı Meselesi

Ehli Sünnet Velcemaat Itikadı Meselesi

İslam
EHLİ SÜNNET VELCEMAAT İTİKADI MESELESİ

Bir adam " Ben Ehli sünnet velCemaatim." diyor. Alevi olsun, sünnî olsun, mu’tezile olsun, havârici olsun herkes dava ediyor, iddia ediyor: " Ben Ehli Sünnet velCemaatim… " Ama Şeyh Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevi Hazretlerinin buraya dikkat çekerek buyurduğu gibi, iş davada kalmıyor. Ehli Sünnet velCemaat’in alametleri vardır.

En azından Ehli Sünnet velcemaat, mezheblere tabi’dir. Bütün fikirlerini hayat ölçülerini mezheb imamlarından alıyor. Mezheb imamlarının görüşleri ayet ve hadisin dışına çıkmıyor. En güzeli birinci asırda olan ulema, sonra ikinci asırda olan ulema, sonra üçüncü asırda.. Ki bu üç asır hakkında Peygamber sallALLAHu aleyhi ve sellem müsbet bir şahitlik yapmıştır; en hayırlı cemaat olduğunu beyan etmiştir. Ehli sünnete tabi olanlar hayat ölçülerini bu üç asrın içerisinde yaşayan alimlerden alıyor.

Şeyh Ahmed Gümüşhanevi Hazretleri diyor: " Mesela, birisi – İmam Şafiî şöyle dedi, İmam Malikî yahud İmam Hambelî böyle dedi- dediği vakitte başka birisi de, – bu benim görüşüm… aklım öyle demez- diyorsa mezhebe karşı çıkmış olur. " Madem ki biz Hanefîyiz, Hanefî mezhebine göre hayatımızı tasnif etmeye mecburuz.

Ehli Sünnet alimleri namaz kılan bir kimseyi nifakla veya küfürle suçlamamışlardır. Gıybetten sakınmıştır. Birinci haslet budur. Ehli sünnet velCemaat beş vakit namazlarını cemaatle kılmıştır. İkinci alamet de budur. Ehli Sünnet velCemaat bir araya geldiklerinde, cemaat zamanında, birbirlerini günahlardan vazgeçirmeye çalışmışlardır. Eğer bir cemaat birbirini günah işlemekten vazgeçirmeye çalışmazsa Ehli sünnet velCemaat değildir.

Mezhebler; ayet ve hadisin izahı demektir. Görüş ve fikirleri, İslamın bütün ahkamı, hükümleri temel itibarıyla ikidir:

Bir kısmı ictihadı kabul etmez, yani görüş kabul etmez; buna usûl-ü din denilir. Peygamber SallALLAHu aleyhi ve sellem ve ashab-ı kiram tarafından kemiyet ve keyfiyet bakımından apaçık olan hükümlerde ictihad yoktur; zinanın haramlığı gibi, namazın farz oluşu gibi, orucun tutulması gibi, namaz kılmayana ceza vermek, oruç tutmayana ceza vermek meseleleri gibi.

Bir kısım da vardır ki, açık olarak ashab tarafından hükmü beyan edilmemiştir. Mesela namazda el bağlamak veya bağlamamak; bir kısım ashab-ı kiram bağlamış, bir kısım bağlamamıştır. Namazda el kaldırmak veya kaldırmamak; Kunut okumak veya okumamak.. İkinci şeklinde olan, bunlar ictihâdî olur. İctihad araya girer. Ama Asr-ı saadet’te veya ikinci ve üçüncü asırda açık olarak hükmü beyan edilen şeyler ictihad kabul etmez.

ALLAH’ın Rasulu sallALLAHu aleyhi ve sellem, müctehidlerin hakkında bir müjde vermiştir. Müctehidler hata yaptıklarında, ALLAH onu afuv eder. Fikri isabetli olduğu vakitte, ona iki mükafat verir. bizim zamanımızda ictihad kapısı açık olsa dahi, ictihad edecek derecede, şartlarına haiz bir kimse yoktur. Beşinci asırdan bu yana, kıyamete kadar mehdi aleyhisselam müstesna, diğerlerinin hepsinin mezheb arkasından gitmek mecburiyeti vardır.

Ehli Sünnet velCemaat çizgisine dahil olan tüm mezhebler hak mezhebdir. Aslı on sekiz mezhebdir; zamanımızda devam eden mezhebler dört tanedir. Hanefî, Şafiî, Mâlikî, Hanbelî mezhebleridir. Yalnız Ehli Sünnet velCemaat; gençleşmiş, İslam kardaşlığını temin etmiş, birbirine emr-i ma’ruf, nehy-i an-il-münkeri tebliğ eden cemaattir.

Özet olarak Ehli Sünnet velCemaat’in beş alameti vardır.

1- Hiç birini diğeri tekfir etmez. Her biri diğerini takdir eder.

2- Emr-i ma’ruf ve nehy-i an-il-münkeri, bir araya gelirlerse birbirlerine tebliğ eder. Farz, vacibleri öğretir, günahlardan vazgeçirmeye çalışırlar.

3- Beş vakit namazı ta’dil-i erkanla cemaat ile kılmaya çalışırlar.

4- Şeriat ahkamını icra etmeye çalışırlar. Kendi nefsinde, iyalinde veyahut da toplumda ALLAH’ın hükümlerini tatbik etmeye çalışırlar.

5- Kendisinden olmayanları dahi, ehli kıble olanları da iman çerçevesinde görürler. Büyük günah işleyen kimseye kafir demezler. Nitekim İmam Azam radıyALLAHu anh zamanında bir soru kendisinden sorulmuştur. İmam şöyle cevap veriyor:

" Yüzde doksan dokuz küfür ihtimali olan bir kimsenin, ( yüzde bire binâen) imanı hakkında hükmeder; mü’mindir deriz." Bundan gayrı, Ehli sünnet velCemaati parçalayacak olan hal hareket ve sözler, tefrikaya sebeb olur; tefrika denir.

Hatırlıyorum bir zamanda bu mesele ortaya konulmuştu. bir alim Ehli sünnet hakkında konuşuyordu. -Dürzî diye tabir ettiğimiz; alevilerden bir taifedir bunlar, geceleri var filan.. Tunceli tarafında, Diyarbakır tarafında bunlar çoktur. Bunlardan birisi de orada oturmuştu:

Ben de Ehli Sünnetim dedi. O alim de bunu tanıyor:

Arkadaş, senin Ehli Sünnet olmana hayret ediyorum! Neyle Ehli sünnetsin sen!?

Ben sünnet olmuşum!!!

Bu da iddia ediyor: Ben de Ehli Sünnetim, diye ve Ehli sünnet olduğu iddiasının delili de var. Ben sünnet oldum diyor.

Cemaatsiz dini yaşamak imkanı yoktur. Üç kişi bir araya gelirse cemaat sayılır. Küçük cemaat, büyük cemaat, birisi burada, birisi burada.. Bir camide imamın arkasında namaz kılanlar, o saatte hepsi namaz kılıyorsa burada birleşiliyor.

Particilik yüzünden, ırk yüzünden, ticaret yüzünden, Müslümanların birbirlerinin aleyhine girmeleri doğru değildir. Partiler gelip geçici şeylerdir… Alış veriş gelip geçici şeydir. Ebedi hayat içinde; insan çalışmak, Müslüman olarak çalışmak mecburiyetindedir. Ebedi hayatı nazar-ı itibara alarak insan, cennette karşı karşıya oturur, bir araya gelir ve ister. Dini bir gaye olmaksızın Müslümanların birbirlerinin aleyhinde olmaları doğru değildir. Türk olsun Arab olsun, ne olursa olsun Lâ ilâhe illALLAH; Muhammeden Rasûlullah der büyük günahlardan sakınır bir kimse, birbirine kardaştır. Kardaş kardaşın aleyhinde bulunamaz, malına tecavüz edemez. Onun şerefini korur, namusunu korur, kendi nefsini koruduğu gibi… Böyle olursa Ehli sünnet velCemaattir…. Dürzî dedi: Ben Ehli Sünnetim!.. :Ben de sünnet olmuşum!

Dini, namusumuzu, toprağımızı, Müslüman olmayanlara çiğnetmeye hakkımız yoktur, korumak mecburiyetindeyiz ve her şeyden üstün tutmak mecburiyetindeyiz. Bütün dünya kafir olsa, bir Müslüman İslamiyeti kabul ettiği andan itibaren, İslamiyeti kendi nefsinde iyalinde, elinden gelirse çevresinde tatbik etmeye mecburdur….

Not: Üstaz İsmail bin Mahfûz ( ÇETİN) kuddise sırruhu’nun 27-9- 1990 Cuma gecesi Sohbetinden bir bölümdür..


Cevap: Ehli Sünnet Velcemaat Itikadı Meselesi

@mir
< Şeyh Ahmed Gümüşhanevi Hazretleri diyor: " Mesela, birisi – İmam Şafiî şöyle dedi, İmam Malikî yahud İmam Hambelî böyle dedi- dediği vakitte başka birisi de, – bu benim görüşüm… aklım öyle demez- diyorsa mezhebe karşı çıkmış olur. " Madem ki biz Hanefîyiz, Hanefî mezhebine göre hayatımızı tasnif etmeye mecburuz. >
kendisine Ebu Hanife’nin bir fetvası hatırlatıldığında delilsiz olarak "bence bu yanlış" diyen Hanefi değildir.
peki
Kendisine bir ayet ve hadis hatırlatıldığında "biz Hanefîyiz, Hanefî mezhebine göre hayatımızı tasnif etmeye mecburuz." diyen Müslüman mıdır?

Not: Bugün Hanefiyim diyen birçok kişinin Ebu Hanife ve Hanefilikle ile alakası yok. Ebu Hanife bugün yaşasa idi ona da Vehhabi derlerdi. 🙂


Yanıt: Ehli Sünnet Velcemaat Itikadı Meselesi

Ecrinim
Ehli Sünnet İnancı (itikadı)

Ebedî Kurtuluş Yolu Olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat İnancı Nedir?

Ehl-i Sünnet Velcemaat İtikadı; Kur’an, Sünnet, İcma-i Ümmet(eshabın icması) ve Kıyas-ı fukahadan oluşur. Bu 4 delilden birini reddedenler ise, Ehl-i Sünnet İtkadından sayılamazlar. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Ehl-i Sünnet yolu hakkında şöyle buyurdular:
– Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna geri kalanları cehennemlik olacaklardır. Bunu duyan Eshab-ı Kiram (Allah Onlardan Razı olsun) sorar:
– Ey Allah’ın Rasulü bunlardan, kurtulacak olanlar hangisidir?
Peygamberimiz (s.a.v.):
– Benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir. diye cevap verirler. (Kaynak: İbn-i Mace, Tirmizi , Ebu Davud)

Allahu Teala buyurduki:
İnneke leminel-murselîn. Alâ sırâtın müstekîm. (Yâ Sîn-3,4)
Mealen; Ey Muhammed(s.a.v.) şüphesiz sen gönderdiğimiz rasullerdensin.(3) Ve sen, en doğru yol (mezhep)üzerindesin.
Kur’an, Peygamber Efendimizin en doğru yolda olduğunu Yâsîn Suresinde açıkça belirtiyor. Yol, yani mezhep ifadesi, Yâsîn Suresinde sırat olarak ifade edilir. müstekîm ise, en doğru olarak ifade edilir. İki kelime birleştirildiğinde endoğru yol , yani en doğru mezhep anlamı açığa çıkar. Rasulullah’ın yolunu tavizsiz takip eden Eshab-ı Kiram ve sonra gelen alimlere de Ehl-i Sünnet alimleri denir. Onların tuttuğu yola da, ehli sünnet yolu, yani mezhebi denir. Mezheb kelimesinin kökü zehebe = arabçada gitti anlamındaki üçüncü tekil sahıs, mazi fiilidir. Bu kök kalıbın başına mim harfi getirildiğinde gidilen yol anlamını kazanır. Yani; mezhep kelimesinin anlamı gidilen, takip edilen yol demektir. Kur’an-ı Kerim’de mezhebe, sırât denilmektedir. Fatiha suresinde iki mezhepten söz edilir. Biri sırat-ı müstekîm diğeri sırat-ı dâllîndir. Rasulullah’ın ve ona tabi olanların yolu ise sıratı müstekîmdir.
Ehl-i Sünnet Velcemaat İnancı, İslamiyeti Allahu Tealanın son Peygamberi Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) Efendimizin ve eshabının ve ehli sünnet yolunun ictihat derecesine yükselmiş alimlerinin anladıkları gibi anlayıp inanmaya denilir.


Cevap: Ehli Sünnet Velcemaat Itikadı Meselesi

Şema
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat Anlamı
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat tanımı

Kur’an ve Sünnet’e uygun şekilde inanan, Peygamberimizin (a.s.) ve ashabının yolundan giden kimselerin anlayışıdır ki, bizim itikatta mezhebimiz budur


ehli sünnet vel cemaat itikadı, ehli sünnet vel cemaat nedir, ehli sünnet vel cemaat

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();