Bakara Sûresi Nüzul Sebebi
esin-ti
Adı: Neden Bakara?
Bakara suresi, surenin 67-73. ayetlerinde geçen inek kıssası nedeniyle bu adı almıştır. Fakat bu, surenin konusunu bildirmek amacıyla verilmiş bir isim değildir. Bu nedenle, nasıl ki Veli, Ali gibi isimler başka dillere tercüme edilemiyorsa, Bakara da "inek" veya "buzağı" diye tercüme edilemez. Çünkü o zaman, surenin konusunun "inek" olduğu zannedilebilir. Kur’an’da, bu şekilde adlandırılmış daha birçok sure vardır. Çünkü (ne kadar zengin olursa olsun) Arapça, surelerde ele alınan konunun genişliğini kapsayacak kadar şümullü kelimelere sahip değildir. Aslında bütün dillerde aynı eksiklik vardır.
Nüzul Zamanı: Medenî bir sure olmasına rağmen Bakara, Mekkî bir sure olan Fatiha’nın hemen ardından gelmektedir Fatiha "Bizi doğru yola ilet" duasıyla bitiyordu Bakara ise, "Bu bir kitaptır ve hidayettir" diye başlıyor
Bakara suresinin büyük bir bölümü Hz Peygamber’in (sa) Medine’de geçirdiği ilk iki yılda nazil olmuştur Daha sonraki dönemde nazil olan kısa bir bölüm de, surede ele alınan konuyla yakın bağlantısı olduğu için sonradan sureye eklenmiştir. Örneğin, faizi yasaklayan ayetler Hz Peygamber’in (sa) hayatının son döneminde nazil olmuş; fakat, bu sureye eklenmiştir. Aynı nedenle, Medine’ye hicretten önce Mekke’de nazil olan son ayetler de (284-286) bu sureye dahil edilmiştir.
Tarihsel arka-plan: Bu surenin anlamını tamamen kavrayabilmek için tarihsel arka-planı bilmemiz gerekir:
1) Mekke’de Kur’an genellikle İslâm’ın cahilî, müşrik Kureyşlilere hitap ediyordu. Fakat Medine’de Allah’ın birliği, peygamberlik, vahiy, Ahiret ve melekler gibi inançlara aşina olan Yahudilerle de ilgilenmeye başladı Yahudiler, Allah’ın, peygamberi Hz Musa’ya (as) indirdiği kanuna inandıklarını söylüyorlardı ve ilke olarak onların yolu Hz. Muhammed’in (s.a.) öğrettiği yolun (İslâm) aynısı idi. Fakat yüzyıllardan beri onlar bu yoldan uzaklaşmışlar ve Tevrat’ta hiç anılmayan ve bildirilmeyen birçok gayri
İslâmi inançları, ibadet şekillerini ve geleneklerini benimsemişlerdi. Sadece bununla da kalmayıp, kendi tefsir ve tevillerini asıl metindenmiş gibi kabul ederek, Tevrat’ı da tahrif etmişlerdi Hatta kitaplarının asıl metni olan Allah kelâmını bile bozmuşlar, dinin gerçek ruhunu söndürüp, süregelen donuk bir âdetler dizisi haline getirmişlerdi. Bunun sonucu inançları, ahlâkları ve davranışları bozulmanın en aşağı seviyelerine düşmüştü. En kötüsü, onlar durumlarından memnun olmakla kalmıyor, aynı zamanda böyle devam etmekten hoşlanıyordu. Bununla birlikte hiçbir düzeltme ve ıslah hareketini kabule yanaşmıyor, böyle bir girişime ilgi bile duymuyorlardı. Bu nedenle, kendilerine doğru yolu öğretmeye gelenlerin en azılı düşmanları oldular ve bu tür çabalara karşı ellerinden geleni yaptılar. Önceleri müslüman olmalarına rağmen gerçek İslâm’dan sapmış, O’nda değişikler yapıp, bidatlar çıkarmış, ayrılık tohumlarının ve kılı kırk yarmalarının kurbanı olmuşlardı. Allah’ı unutup terketmişler ve ihtiraslarının kölesi haline gelmişlerdi. Üstelik "Müslüman" adını bırakıp, kendilerine "Yahudi" adını takmışlar ve dini İsrailoğulları’nın tekeline almışlardı
Hz. Peygamber (sa) Medine’ye gidip Yahudileri hak dine davet ettiğinde, onların dinî durumu buydu Bu surenin üçte birinden fazlasının İsrailoğulları’na hitap etmesinin nedeni, işte buduR Surede onların tarihî, ahlâkî bozulmaları, dinden sapmaları eleştirel bir yaklaşımla ele alınır. Buna paralel olarak, bir peygamberden sonra sapan bir topluluğun ne denli bozulduğunu belirlemek, gerçek ibadet ile şekilcilik arasına ve dinin esasları ile ikinci derecedeki kuralları arasına belirleyici bir çizgi çekmek amacıyla, hak dinin ana ilkeleri ve yüce ahlâkı da gözler önüne serilmektedir
2) Mekke’de İslâm çoğunlukla ana ilkeleri tebliğ etmek ve müminleri ahlâken eğitmekle ilgileniyordu Fakat Hz Peygamber’in (as) , müslümanların tüm Arabistan’dan gelip yerleştiği ve Ensar’ın yardımıyla küçük bir İslâm Devleti’nin kurulduğu Medine’ye hicretinden sonra, tabiî olarak Kur’an sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve hukukî problemlere de değinmeye başladı Mekke’de ve Medine’de nazil olan sureler arasındaki farkın nedeni işte budur Bu nedenle bu surenin yarıdan fazlası, toplumda kaynaşma, dayanışma ve problemlerin çözümünü sağlamaya yarayan ilke ve düzenlemelerden oluşur
3) Medine’ye hicretten sonra Tevhid ile Şirk arasındaki çatışma da yeni bir görünüme bürünmüştü. Bundan önce İslâm’ı kendi kabile ve akrabalarına tebliğ eden müminler, İslâm düşmanlarının saldırılarına kendilerini tehlikeye atarak karşılık vermek zorundaydı. Fakat tüm Arabistan’dan müslümanların bir araya gelip bir topluluk oluşturduğu ve bağımsız bir şehir devletinin kurulduğu Medine’de şartlar değişti. Buradaki çatışma, İslâm toplumu için hayatını devam ettirme meselesi haline gelmişti; çünkü, müslüman olmayan tüm Arabistan onu ortadan kaldırmak için birleşmişti. Bu nedenle İslâm toplumunun sadece başarılı olmasını değil, aynı zamanda varlığını devam ettirmesini de sağlayan aşağıdaki talimatlar bu sureyle nazil olmuştur:
a) İslâm toplumu, ideolojisini yaymak ve kendi tarafına mümkün olduğu kadar fazla insan çekebilmek için elinden gelen tüm gücü harcamalıdır
b) İslâm’a karşı çıkanları öylesine gözler önüne sermelidir ki, akıllı bir insanın kafasında onların yanlış yolda oldukları hakkında en ufak bir şüphe bile kalmamalıdır
c) (Çoğunluğu fakir ve yurtsuz olan, etrafı düşmanlarla sarılmış bulunan) Üyelerini, mücadelelerinde karşılaştıkları zor durumlarda hayatî önem arzeden ve onları bu zorlukları karşılamaya hazırlayan bir cesaret ve sabırla donatmalıdır.
d) Toplum, üyelerinin inançlarını ortadan kaldırmaya yönelik muhtemel bir saldırıyı karşılamaya ve düşmanlarının sayısal ve teknik üstünlüklerine aldırmaksızın onlara saldırmaya her an hazır halde bulunmalıdır
e) Aynı zamanda onlarda, bâtıl yolların ortadan kaldırılması ve İslâmî tarzın ortaya konulması için gerekli olan cesaret ve şevki yaratmalıdır.
Bu nedenle Allah bu surede, yukarıdaki amaçları elde etmeye yardım edecek olan birçok talimatlar indirmiştir.
4) Bu dönemde yeni bir tür "müslüman" tipi, münafikûn (iki yüzlüler) türemeye başlamıştı. Mekke’de yaşanan son dönemde iki yüzlülük alâmetleri görülmeye başlamasına rağmen bu durum, Medine’de farklı bir şekil aldı. Mekke’de, İslâm’ın hak olduğuna inandığını söyleyen, fakat bu şehadetin sonuçlarını yüklenmeye, dünyevî fayda ve ilişkilerini feda etmeye ve bu inanç kabul edildiğinde hemen ardından gelen karşı çıkışlara katlanmaya hazır olmayan bazı kimseler vardı. Fakat Medine’de, başka çeşit münafıklar türemeye başladı.
İslâm’ı içinden yıkmak için İslâm’a girenler olduğu gibi, çevreleri müslümanlar tarafından sarılan ve dünyevî çıkarlarını korumak için "müslüman" olanlar da vardı. Bu nedenle onlar düşmanlarla da ilişkilerini devam ettiriyorlardı; çünkü, düşmanlar kazandığı takdirde onların çıkarlarına bir zarar gelmeyecekti. Bazıları da İslâm’ın gerçekliğine tam kâni olmamış; fakat, kabileleriyle birlikte müslüman olmuşlardı. Son olarak da entellektüel yönden İslâm’ın hak olduğunu kabul eden, fakat, eski geleneklerinden, bâtıl inançlarından, kişisel ihtiraslarından vazgeçip İslâmî bir hayat yaşamaya ve bunun yanısıra fedekârlıklar yapmaya yetecek denli ahlâkî şecaate, yiğitliğe sahip olmayan bir grup vardı.
Bakara’nın nazil olduğu dönemde her türden münafık türemeye başlamıştı. Bu nedenle Allah, sure içerisinde münafıkların özelliklerine dikkat çekmekte, kötü özellikleri ve hileli işleri açığa çıktıkça, onlarla ilgili talimatlar indirmektedir.
ÖZET
Ana fikir: Hidayet
Bu sure Hidayet’e davettir ve kıssalar, anlatılan olaylar hep bu ana fikir etrafında döner. Bu surede özellikle Yahudilere hitap ettiği için, Hz. Peygamber’e (s.a.) indirilen Hidayet’e tâbi olmanın kendi hayırlarına olacağını göstermek üzere, tarihte yaşanmış birçok olaya değinilmiştir. Yahudiler Kur’an’ı kabul edenlerin ilki olmalıdırlar. Çünkü bu Kitap, Hz. Musa’ya (a.s.) indirilenin aynısıdır.
Konular ve Birbirleriyle İlişkisi
1-20 Bu giriş ayetleri Kur’an’ı bir Hidayet Kitabı olarak ilân eder: İman’ın temellerini, yani Allah’a, peygamberliğe, öldükten sonra dirilmeye olan inancı belirler; insanları kabul etme ve reddetme hususunda üç gruba ayırır: Müminler, kâfirler ve münafıklar.
21-29 Allah insanları Hidayet’i kabul etmeye, Alemlerin Yaratıcısı ve Rabbi olan kendisine boyun eğmeye, gönderdiği Hidayet’e, yani Kur’an’a ve öldükten sonra dirilmeye inanmaya davet eder.
30-39 Hz. Adem’in (a.s.) yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak tayin edilmesinin; onun Cennet’teki hayatının; şeytan’ın saptırmalarına kapılmasının; tövbe edip, tövbesinin kabul edilişinin hikâyesi, insanoğluna (Hz. Adem’in nesline) en doğru şeyin Hidayet’e (doğru yola) uymak olduğunu göstermek üzere anlatılmıştır. Bu hikâye aynı zamanda, İslâmî Hidayet’in Hz. Adem’e (a.s.) verilenle aynı olduğunu ve İslâm’ın insanoğlunun hakiki dini olduğunu da göstermektedir.
40-120 Bu bölümde Hidayet’e davet, özellikle İsrailoğulları’na yöneltiliyor ve onların düşüş nedenlerinin, Hidayet’ten sapmaları olduğunu göstermek üzere geçmiş ve bugünkü tutumları eleştiriliyor.
121-141 Yahudiler, ataları olarak çok değer verdikleri ve bir peygamber olarak kabul ettiklerini söyledikleri İbrahim Peygamber’e (a.s.) verilen Hidayet’in aynısını getiren O’nun torunu ve izleyicisi olan Hz. Muhammed’e (s.a.) tâbi olmaları konusunda ikaz ediliyorlar. Hz. İbrahim’in (a.s.) Kâbe’yi inşa edişinin hikâyesi, Kâbe, İslâm toplumunun kıblesi olacağı için anlatılmıştır.
142-152 Bu bölümde sanki liderliğin, daha önceden Yahudilerin yurtlarından çıkarılmalarına neden olan haddi aşmalarına karşı birçok kez uyarılan İsrailoğulları’ndan alınıp, müslümanlara verildiğini ifade edercesine, kıble’nin Mescid-i Aksa’dan (Kudüs) Kâbe’ye (Mescid-i Haram, Mekke) çevrildiği ilân ediliyor.
153-251 Bu bölümde, müslümanlara Hidayet’i tebliğ etmeleri için emanet edilen liderliğin ağır sorumluluklarını kaldırabilmeleri için pratik çözümler sunuluyor. Ümmet’i ahlâken eğitmek için namaz, oruç, zekât, hac ve cihad farz kılınıyor. Müminler ulu’l-emre itaat etme, adil olma, verdikleri sözde durma, anlaşmalara sadık kalma, mallarını Allah yolunda harcama konularında teşvik ediliyorlar. Günlük hayatlarını düzenlemeleri ve ahenkli bir şekilde devam ettirebilmeleri için yine sosyal, ekonomik, politik ve uluslararası meselelerin çözümü için gerekli kanun ve düzenlemeler bildiriliyor. Diğer taraftan Ümmet’i bozulup dağılmaktan korumak üzere içki, kumar, faizle borç vermek vs. yasaklanıyor. Bunların arasında, uygun yerlerde imanın temel esasları da yerleştiriyor; çünkü, ancak bunlar, kişinin Hidayet’e bağlanmasını sağlayıp destekleyebiliyor.
252-260 Bu ayetler, faizle borç vermenin yasaklanmasına bir giriş niteliğindedir. İnsanların hesaba çekileceği gerçeğini canlı tutabilmek için Allah’a, Vahy’e ve Ahiret’e iman tekrar vurgulanıyor. Allah’ın her şeye kâdir olduğunu ve ölüyü diriltip ondan hesap sormaya muktedir olduğunu göstermek üzere, Hz. İbrahim (a.s.) ve yüzyıl uyuyup, sonra uyananlar hakkındaki kıssalar anlatılıyor. Bu nedenle müminler bunu gözönünde bulundurmalı ve faizle borç para vermekten kaçınmalıdırlar.
261-283 153-251. ayetlerin özetini vermiştik. Orada müminler sadece Allah’ın razı olması için O’nun yolunda infak etmeye teşvik ediliyorlardı. Buna karşılık burada, faizle borç vermenin kötülüklerine karşı uyarılıyor. Günlük alış-verişlerde dürüst davranmaları konusunda da talimatlar veriliyor.
284-286 Surenin başında olduğu gibi bu son ayetlerinde de, imanın temel ilkeleri tekrarlanıyor. Daha sonra sure, müslümanların İslâm’ı tebliğde çektikleri güçlükler nedeniyle o sırada çok ihtiyaç duydukları bir dua ile bitiyor.
Cevap: Bakara Sûresi Nüzul Sebebi
Ecrinim
Rabbim razı olsun kardeşim,emeğine sağlık
Cevap: Bakara Sûresi Nüzul Sebebi
AHMETKOCAK
< yahudiler kur’an’ı kabul edenlerin ilki olmalıdırlar çünkü bu kitap, hz musa’ya (as) indirilenin aynısıdır. >
burda anlatılmak istenen tam anlamıyla nedir?kur’an’ı kerim’in tevratla aynı olduğu yazıyor.açıklarmısınız?
Cevap: Bakara Sûresi Nüzul Sebebi
imam
< BURDA ANLATILMAK İSTENEN TAM ANLAMIYLA NEDİR?KUR’AN’I KERİM’İN TEVRATLA AYNI OLDUĞU YAZIYOR.AÇIKLARMISINIZ?
>
Kur’an, incil ve tavratı kapsayıcıdır anlamında
mum
bakara suresi nuzul sebebi kısaca
bakara suresinin indiriliş sebebi
Önceki Ayetlerle İlişkisi Ve Nüzul Sebebi
Yüce Allah müminlerin durumlarını açıkladıktan sonra bu ayet-i kerimeyi iman ehliyle küfür ehli arasında bir karşılaştırma yapmak üzere getirmiştir. Çünkü küfür imanın zıddıdır, müminler kurtuluşa erenler, kâfirler ise cehennem ateşinde ebedî kalmak üzere helak olanlardır.
Konu ile ilgili sahih rivayete göre ayetin nüzul sebebi şudur: Taberî’nin İbni Abbas’tan ve el-Kelbî’den rivayetine göre bu iki ayet-i kerime, Huyey b. Ahtab, Kab bin Eşref ve benzeri Yahudilerin ileri gelenleri hakkında nazil olmuştur
Not: Bakara süresi uzundur ve her 4-5 ayetin bir iniş sebebi vardır.
İstediğiniz ayetlerin numarasını buraya yazın biz nuzül sebebini yazalım
Kayıtsız Üye
Odevim için yardımcı oldugunz için tessekkurler
Kayıtsız Üye
Bakara iniş sebebi nedir kuran dersi ödevim
Kayıtsız Üye
Bakara suresinin 152-157. Ayetlerinin nuzül sebebini ve bu 6 ayete verilen başka isim var mıdır yardımcı olursaniz sevinirim teşekürler…
imam
Belalara Sabır ayetleridir.
153- Ey iman edenler! Sabırla ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.
154- Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyiniz. Aksine onlar diridirler; fakat siz anlayamazsınız.
155- Andolsun sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve mahsullerden eksiklikle imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele!
156- Onlar ki kendilerine bir musibet geldiği zaman: "Muhakkak biz Allah’ınız ve muhakkak biz O’na dönücüleriz." derler.
157- İşte Rablerinden mağfiret ve rahmet hep onların üzerindedir ve onlar hidayete erenlerin ta kendileridir.
————————————————————————
Kayıtsız Üye
Bakara 6.10 ayetlerin nuzul sebebi nedir yardımcı olursanin sevinirim
mum
Bakara suresi 6. ayetin nuzul sebebi
Kâfirlerin Nitelikleri
6- Gerçekten o inkâr edenleri inzar etsen de (uyarsan da) etmesen de birdir; iman etmezler.
7- Allah kalplerine de kulaklarına da mühür vurmuştur; gözlerinin üzerine de perde çekmiştir. Onlar için büyük bir azap da vardır.
Önceki Ayetlerle İlişkisi Ve Nüzul Sebebi
Yüce Allah müminlerin durumlarını açıkladıktan sonra bu ayet-i kerimeyi iman ehliyle küfür ehli arasında bir karşılaştırma yapmak üzere getirmiştir. Çünkü küfür imanın zıddıdır, müminler kurtuluşa erenler, kâfirler ise cehennem ateşinde ebedî kalmak üzere helak olanlardır.
Konu ile ilgili sahih rivayete göre ayetin nüzul sebebi şudur: Taberî’nin İbni Abbas’tan ve el-Kelbî’den rivayetine göre bu iki ayet-i kerime, Huyey b. Ahtab, Kab bin Eşref ve benzeri Yahudilerin ileri gelenleri hakkında nazil olmuştur.
=====0
Bakara suresi 10. ayetin nuzul sebebi yok ama açıklaması şöyle yararlanabilirsiniz
Münafıkların Nitelikleri -I-
8- İnsanlardan öyle kimseler de vardır ki mümin olmadıkları halde "Allah’a ve ahiret gününe inandık" derler.
9- Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkına varmazlar.
10- Kalplerinde hastalık vardır; Allah da hastalıklarını artırdı, yalan söyledikleri için de onlara acıklı bir azap vardır.
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler
Münafıklık tehlikeli bir hastalıktır Münafıklar içten içe toplumda yara açan, oldukça rahatsız edici bir dikendir. İlk anda akla gelen İslam devletinin onların zararlarından korunması için bu gibi kişilerin kökünün kazınmasıdır. Günümüzde de devletler vatana ihanet edenlere bunu yapmaktadır. Şu kadar var ki, ilâhî vahyin ve semavî teşrî’in oldukça derin etkiler bırakan uzun amaçlı bir hikmeti vardır. O olayları uzun vadeli olarak değerlendirir. Neticede de insanların kendi kısır bilgi ve hükümlerinin Allah’ın geniş ilmi karşısındaki durumu ortaya çıkar.
Peygamberimiz (s.a.) münafıklardan çok çekmiş, fakat nihayet onlara karşı muzaffer olmuştur. Belki de bu, münafıklığın ve Yahudiliğin aynı şey olduğunu gösteren en gerçekçi tarihî delillerden birisidir. Çünkü münafıklık gerçek bir korkaklıktan ve karakterdeki bir zaaftan ortaya çıkar. Münafık söz ve fiilleriyle insanlara karşı eğri büğrü davranışlar sergiler. Aslında bala katılmış son derece öldürücü bir zehir olmakla birlikte kendini şirin gösterir.
Ayet-i kerimeler yalancılığın, münafıkların şiarı olduğuna işaret etmektedir. Bundan dolayı yüce Allah müminleri yalancılıktan önemle sakındırmakta-dır. Bu yalancılık bir millete yayılırsa mutlaka o toplumda suçlar da artar, adi ve bayağı davranışlar yaygınlık kazanır. Nitekim Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Yalan söylemekten çokça sakının. Çünkü yalan imandan uzaktır"
Yalan söylemek, münafıkların şiarı olduğuna göre, açıksözlülük ve itikada uygun davranışlarda bulunmak da her türlü şeref ve ikrama layık olan müminlerin şiarıdır. Münafıkların özelliklerinden bahsedilmesi, müminlerin ruhlarında büyük bir etki bırakmakta ve bu gibi davranışlarda bulunmama yolunda bir öğüt haline gelmektedir. Çünkü müminlerin ayırıcı özelliği, hak üzere sebat göstermeleridir. Münafıklar ise münafıklıklarını sürdürüp giderken izledikleri bu yola gittikçe daha da sıkı sarılır, imandan ve Kuran’dan yüz çevirirler. Bunun sonucunda da kalplerindeki hastalık artar durur; uyarıcı ve müjde-leyici peygamber onlara geldikten sonra ruhları daralır, bunalırlar. Onun şanı ve şerefi yükselip ona uyanlar artmaya devam ettikçe de kıskançlık ateşi içerisinde kendilerini yer bitirirler.
bakara suresinin iniş sebebi, bakara suresinin nüzul sebebi, bakara suresi nuzul sebebi