Sabır ile ilgili öyküler kıssalar hikayeler

Sabır ile ilgili öyküler kıssalar hikayeler

meryemgül1
Hz. Eyyüb’ün Sabrı

Allahü Teâlâ’nın has kulu Eyyûb aleyhisselâm, îshak aleyhisselâmın oğlu lys’in oğullarından olup Yûsuf aleyhisselâm ile çağdaş bulunuyordu. Geniş serveti, arazisi, sürüleri ve çok evlâdı vardı. Allahü Teâlâ’nın bu nimetlerine karşı şükrünü tam ifa eder, gece ve gündüzünü ibadetle geçirirdi.

Fakat onun bu ibâdet ve tâatlerini hazmedemeyen Şeytan, kendisine mal ve evlâd acısı, azabda elem, meşakkat ve bedende zahmet ile dokunmuştu. Bütün bunlara karşı senelerce gösterdiği büyük sabrın nihayetinde Rabbına şöyle nida etti:

— Ey Rabbim, benim halim şu. Zahmet ve acı ile bana Şeytan dokundu, vesveseye yol buldu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.

Allahü Teâlâ da cevaben şöyle buyurdu:

— Depren ayağınla, işte —yani deprenince bir kaynak zuhur etti— sana bir yıkanacak su, serin ve içecek. Yıkan ve iç, için dışın iyileşsin, yorgunluğun dinlensin, yüreğin soğusun.

Ne kadar dikkate şayan bir noktadır ki, Allahü Teâlâ, Eyyûb aleyhissclâmın duasına cevap olan kurtuluş mucizesini verirken bile evvelâ ona böyle bir hareket emretmiştir. Burada bir emir Hz. Eyyûb’a söylendiği gibi Kur’ân-ı Kerîm’de hikâye olunarak Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm’a hitaben bir itirazı cümle imiş gibi bir imâ da yapılmıştır. Ayak vurmak, ayakla deprenmek, mengilemek, olduğu yerde tepinmeye, çabalamaya veya sefer veya hicret veya gaza etmeye, yani cihadın mümkün olabilen her kısmına uygun olabileceğine göre bu imâ, kıssanın hisse noktalarından birini teşkil eder. Eyyûb aleyhisselâmın deprendiği bu arzın Gabiye olduğu naklolunmuştur.

Allahü Teâlâ, Eyyûb aleyhisselâma bu hareket emrinden sonra şöyle buyurdu:

— Elinle bir demet tut da vur onunla ve yemininde durmamazlık etme!

Hz. Eyyûb hastalığı sırasında bir hâdise dolayısiyle zevcesine yüz deynek vurmaya yemin etmişti. Bu suretle bir demet yaparak vurmakla yeminin yerine geleceği kendisine ruhsat olarak gösterilmiş ve had ile yeminlerde bu; «Eyyûb ruhsatı» nâmiyle baki kalmıştır.

Allahü Teâlâ, Eyyûb aleyhisselâmı çok sabırlı bularak onun güzel kulluğunu methetmiş, ona bütün ehlini yani evlâd, servet ve sıhhatini, beraberlerinde daha bir mislini rahmet olarak hem de temiz akıllılar için bir ibret dersi; ibâdet edenler için bir hatıra olarak bahsetmiştir.

(Enbiya ve Sâd Sûreleri)


Cevap: sabır ile ilgili hikayeler

Ecrinim
Hz Eyüp’ün Sabrı

Hz. Eyüp’ün tıkır tıkır giden işleri ilk kez hayvanlarının peş peşe hastalanmaya başlamasıyla bozuldu. Kısa süre içinde koca sürüden bir tek sıska inek, bir tek kara keçi kalmadı; hepsi telef oldu. İnsanlar Eyüp’ün bu duruma ne diyeceğini merak ediyor; ağzını yoklayarak:
"–Nedir bu başına gelenler…!” diyor ah vah ediyorlardı. Eyüp peygamber yüksek ahlakından ödün vermeksizin:
"-Allah verdi; Allah aldı; her şey O’nun değil mi?” diyordu.
Eyüp Peygamber hayvanlarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Belalar geldiğinde aile ve akrabalarıyla gelirmiş…! Eyüp Peygamber bir gün dışarıda işleriyle meşgul iken acı bir haber aldı. Ani bir sarsıntıyla evleri yıkılmış, tüm çocukları göçük altında kalmıştı. Yıkıntıdan sağ kurtulan yalnızca karısıydı. Hz. Eyüp’ün gözleri evlat acısından kanlı yaşlarla doldu; ama ‘sabır’ dedi.
Eyüp Peygamber çocuklarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Belalar henüz bitmemişti. Hz. Eyüp’ün vücudunda yaralar çıkmaya başladı. Küçük küçük çıbanlar, gün geçtikçe büyüdü; bütün vücuduna yayıldı. Eyüp Peygamber hekimlere gitti, ilaçlar kullandı ama nafile… Yaralar iyileşeceğine azıyordu. Eyüp Peygamber’in hastalığı arttı. Artık çalışamadığı için elde avuçta ne varsa hepsini tüketti. Karısı ona bakıyor, evi geçindirmeye çalışıyordu.
Eyüp Peygamber’in yaraları çok fenalaştı. Hastalığının bulaşıcı olması ihtimaline karşı kimse onun yanına yaklaşmak istemiyordu. Eyüp Peygamber yapayalnız kalmıştı. Acı ve ıstıraplar içindeydi… Allah’a dua etmeye ve O’ndan sabır istemeye devam etti. Ama artık bırakın vücudunu hareket ettirmeyi, dudaklarını kıpırdatacak takati kalmamıştı. Bir insanın başına gelebilecek her türlü felaket ve müsibet, onun başına gelmişti ve o, tıpkı sağlıklı ve varlıklı günlerinde olduğu gibi Allah’tan uzaklaşmamış, O’na olan bağlılığını ve güvenini kaybetmemişti. Hz. Eyüp imtihanını başarıyla geçmiş ve insanlara örnek bir kul olmuştu.
Eyüp Peygamber sağlığını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Hastalığının şiddetlendiği bir anda:
"Ey Rabbim!” diye dua etti. Halim sana malumdur. Adını anamayacak kadar hastayım! Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…”
Yüce Allah, kulundan hoşnuttu. Eyüp Peygamberin makamını, katında daha da yüceltti. Ona:
"–Ayağını yere vur” diye vahyetti. Eyüp Peygamber güçlükle ayağını kaldırıp indirdi. Ayağını indirdiği yerden berrak bir su kaynamaya başladı. Eyüp Peygamber o suyla yaralarını temizledi. Yaraları kısa sürede kuruyup kayboldu; sudan doyasıya içti, içindeki dertler şifa buldu. Eyüp aleyhisselam, hastalanmadan önceki sağlığına tez zamanda kavuştu. Sağlığını kazanan Hz. Eyüp, servetini de yeniden kazandı. Böylece o, refah ve sağlık içindeyken Allah’ı unutmadığı gibi, yoksul ve hastalıktayken de O’na küsmedi, isyan etmedi. Böylece Eyüp aleyhisselam, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak tarihe geçti.
Anlatım: Dr. Ali Kuzudişli


Yanıt: sabır ile ilgili hikayeler

Desert Rose
Kavak ile Kabak

Kavağın yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş hızla büyümüş ve neredeyse, kavak agacıyla aynı boya gelmiş. Birgün dayanamayıp sormuş kavağa:
– Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
– On yılda… demiş kavak.
– On yılda mı?… diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
– Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak.
– Doğru!… demiş ağaç. ”Doğru!…”
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak, önce üşümeye başlamış sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış
Sormuş endişeyle kavağa:
– Neler oluyor bana ağaç?
– Ölüyorsun…demiş, kavak.
– Niçin?.. diyerek devam ettirmiş sorusunu,
Ağaç:
– Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için…

__________________


Soru: sabır ile ilgili hikayeler

Abdullatif
Allah hepinizden razı olsun hepside birbirinden güzeldi..


Berât1
SABIR İLE İLGİLİ BİR HİKAYE

Çin Bambu agacının yetismesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir.

Çinliler bu agacı söyle yetistirir: Önce agacın tohumu ekilir,sulanır ve

gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir degisiklik olmaz. Tohum

yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu agacı ikinci yılda da topragın dısına

filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan islem tekrar

edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatcı tohum bu yılda

da filiz vermez. Cinliler büyük bir sabırla besinci yilda da bambuya su

ve gübre vermeye devam ederler.

Ve nihayet besinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye baslar ve altı

hafta gibi kısa bir sürede yaklasik 27 metre boyuna ulasır. Akla gelen

ilk soru şudur : Çin bambu agacı 27 metre boyuna altı hafta da mı Yoksa

bes yılda mı ulasmıstır? Bu sorunun cevabi tabii ki bes yıldır.

Büyük bir sabırla ve israrla tohum bes yıl süresince sulanıp

gübrelenmeseydi agacın büyümesinden hatta var olmasindan söz edebilir -…

miydik?… Bir basarının şartları her zaman çok basittir.

Bir süre için alışın,

Bir süre tahammül edin.

Her zaman inanın

Ve hicbir zaman geri dönmeyin.


Ecrinim
Bu ne sabırMevlana Celaleddin-i Rûmî hazretleri "kuddise sirruh" Mesnevi’de anlatır:

Lokman Hakîm, zengin bir adamın kölesiydi. Bir gün Lokman Hakîmin efendisine olarak bir meyve getirdiler. Efendisi, Lokman Hakîmi sevdiği için, onu çağırdı ve meyveyi kesip ona bir dilim verdi. Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi. Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle, böyle meyveyi tekmil yedi; yalnız bir dilim kaldı.

Efendisi "Bunu da ben yiyeyim; bir bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir meyve” dedi. Çünkü Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu. Efendisi o dilimi yer yemez meyvenin acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı. Bir eyyam acılığından adeta kendisini kaybetti.

Sonra Efendisi:
"A benim cânım, böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin, bu ne sabır? Niçin ben yiyemem demedin” dedi.

Lokman dedi ki:
"Ey marifet sahibi efendim! Elinle sunduğun bir şeye nasıl olur da "bu acıdır" diyebilirim! Senin ihsan ettiğin herşey bana şifadır. Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki, utancımdan adeta iki kat olmuşumdur. Çünkü vücudumun bütün cüzleri senin nimetlerinden meydana geldi”

Bir Saliha kadın vardı. Bir gün ekmek pişirmek için tandır yaktı. Tandır, tamam yandı ve kızgın hale geldi ki, öğle namazı vakti oldu. O kadınçağızın, henüz emzikte bir çocuğu vardı. Yavrusunu bir kenara koydu, gitti abdest aldı ve namaza durdu. Kadın, namaz kılarken, oğlan sürtüne sürtüne tandırın kenarına vardı. Kadın, gözünün ucuyla çocuğunun tandırın kenarına kadar geldiğini fark etti amma, namazda olduğu için ilgilenmedi, namazını bozarak yavrusunun yardımına koşmadı. Namaz ı kılıp bitirdiği zaman gördü ki, yavrusu tandıra düşmüş ve o kızgın tandırda ateşin tam orta yerinde kendi kendine oynayıp duruyor, bir kılına bile zeva gelmemiş. Aldı, bağrına bastı, ağladı ve Allah’a şükrederek evinin işleriyle uğraşmağa devam etti.
Gördünüzmü ? O kadıncağızın sabrı ve tevekkül ü teslimiyetiyle Hak Teala yavrusunu nasıl esirgedi ve ateşte yakmadı. Şu halde, Allah’ın kazasına sabredeçeğiz ki rızasına ve nimetine erişebilelim. Zira, sabır kişiyi ferahlığa kavuşturur, ahiret için de bir sermayedir
ALINTI


İsrâ
‘Bu da geçer Ya Hû’ sözünün aslı bundan bin kusur sene önceye, Bizans dönemine uzanır. Bizanslılar, fena bir işe uğradıkları zaman ‘Bu da geçer’ manasına gelen ‘k’afto ta perasi’ demektedirler. İbare, Selçuklular zamanında İran taraflarına geçer; ama Farsçalaşıp ‘in niz beguzered’ olur; Osmanlılar devrinde Türkçe söylenip ‘bu da geçer’ yapılır. Derken, tekkelerde ve dergâhlarda da benimsenir ve sonuna ‘Ya Allah’ manasına gelen bir ‘Ya Hû’ ilave edilip ‘Bu da geçer Ya Hû’ haline gelir.

Bu da geçer ya Hû! Hikayesi

Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini salık verirler. Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından, Şakir’in bölgenin en zengin kişilerinden birisi olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında bir başka çiftlik sahibidir. Derviş, Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır… Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, Böyle zengin olduğun için hep şükret. der. Şakir ise şöyle cevap verir: Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer… Derviş, Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünü Birkaç yıl sonra, Derviş’in yolu yine aynı bölgeye düşer. Şâkir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir’den söz eder. Ha, o Şakir mi? der köylüler, O iyice fakirleşti. Şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor. Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felâketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da islenemez hale geldiği için tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkârıdır. Şakir, bu kez Derviş’i son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır… Derviş, vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: Üzülme… Unutma, bu da geçer… Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir, Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: Bu da geçer… Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: Bu da geçer. Derviş, Ölümün nesi geçecek? diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır… O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda ümidini tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın… Hiç kimse sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler. Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: Bu da geçer yazmaktadır. Kaynak: Bir Yudum Hikaye


Ecrinim
Gencin birisi Kabe’de hep,
– "Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım, Ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah’ım, sana hamdü sena ederim,” diye dua eder.
Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi:
– "Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka bir şey bilmiyor musun?,” der.
O da anlatır:


Ecrinim
Sabır çanağı

Sabırla ilgili çok meşhur bir deyim vardır, sabır çanağı taştı, diye. Hikayesi ise şöyle; zengin bir adam genç yaşta ölmüş. Karısı da bir yıl sonra ölünce, mallarının tek varisi olan küçük kızlarına amcası vasî olmuş. Amcası, yengesi ve oğulları, yetim kızcağızın hem mallarını yerler hem de hizmetçi gibi davranırlarmış.

Bütün ev halkının ayrı ayrı tafralarını çeken, hakaretlerine hedef olan bu yavru, sık sık dayak yermiş. Halini kimselere anlatmasını beceremez ve hiç kimse ile konuşturulmayarak çamaşır, bulaşık, ortalık temizliği mutfak işleri gibi adi hizmetlerde çalıştırılırmış. Kabahati olsun olmasın her gün dövülerek korkutulurmuş.

Tavan arasındaki odasında geceleri geç vakitlere kadar ağlayan kızcağız, bir gece rüyasında Eyüp Peygamberi görmüş.

Rüyasında Eyüp Peygamber, bu kızın derdini dinlemiş, sırtını sıvazlamış, onu teskin ve teselli etmiş, sabır tavsiye ederek kendisine bir çanak vermiş.

—Bak yavrum, bu çanağı gizli bir yerde sakla. Her gün bildiğin duaları oku ve vaktin oldukça "Ya sabır” çek ve bu çanağa üfle. Derdini bu çanağa anlat. Gözyaşlarını bu çanağa biriktir. Bir gün bu çanak taşacak ve senin çilen de o zaman dolacak.

Kız sabahleyin erkenden uyanmış. Rüyasında gördüğü nurani yüzlü ihtiyarı bir türlü unutamıyormuş. Rüyasın çok tesiri altında kalmış. Uzun uzun hayallere dalıp mahmur mahmur düşünmüş. Sonra kalkıp giyinmek için dolabını açmış. Bir de ne görsün? Eyüp Peygamberin rüyasında verdiği çanak… Çok şaşırmış, ama bu sırrı kimseye söylememesi gerektiğini düşünerek, sessizce çanağı alıp bağrına basmış.

Aradan aylar geçmiş, kız günde 2-3 defa odasına çıkar, gizlice dolabını açar, sabır çanağını öper, derdini çanağa anlatır, ağlar, teselli bulurmuş.

Çanağın dibinde peyda olan berrak, şeffaf ve koyuca kıvamlı bir sıvı her gün biraz daha çoğalmaya başlamış. Günler geçtikçe bu berrak sıvı çanağı iyice doldurmaya yüz tutmuş. Bu arada kızın hayatı da çekilmez bir hal almış.

Hatta sıcak yemek yüzüne hasret kalmış. Her gün birkaç öğün dayak yer olmuş. Bir gece geç vakitlere kadar uyumayan ve hüngür hüngür ağlayarak çanağa derdini döken kızcağız, sabahleyin dolabı açtığında çanağın taşmak üzere olduğunu görmüş.
Acaba şimdi ne olacak diye uzun uzun düşünmüş. O sırada kendini aşağıdan çağırmışlar. Korkudan eli ayağı birbirine girmiş ve çanağı nasıl tuttuğunu anlayamadan sallayarak yerine koyup aşağı koşmuş.

O gün bütün ev halkı hazırlanmış, vapurla İstanbul’a gidiyorlarmış. Kızı bekçi olarak eve bırakmışlar. Sıkı tembihatlar vermiş ve talimatlarda bulunmuşlar.

Ev halkının bindiği vapur, fırtına yüzünden kazaya uğramış ve ev halkının hepsi de boğularak ölmüş. Sabırlı kız, babasından kalan mallara sahip olduğu gibi zalim amcasının da tek mirasçısı olmuş. Artık sabredemez oldu, manasına gelen, "Sabır çanağı taştı” deyiminin hikâyesi bu şekilde anlatılmaktadır.


meryemgül1
Bir Saliha kadın vardı. Bir gün ekmek pişirmek için tandır yaktı. Tandır, tamam yandı ve kızgın hale geldi ki, öğle namazı vakti oldu. O kadınçağızın, henüz emzikte bir çocuğu vardı. Yavrusunu bir kenara koydu, gitti abdest aldı ve namaza durdu. Kadın, namaz kılarken, oğlan sürtüne sürtüne tandırın kenarına vardı. Kadın, gözünün ucuyla çocuğunun tandırın kenarına kadar geldiğini fark etti amma, namazda olduğu için ilgilenmedi, namazını bozarak yavrusunun yardımına koşmadı. Namaz ı kılıp bitirdiği zaman gördü ki, yavrusu tandıra düşmüş ve o kızgın tandırda ateşin tam orta yerinde kendi kendine oynayıp duruyor, bir kılına bile zeva gelmemiş. Aldı, bağrına bastı, ağladı ve Allah’a şükrederek evinin işleriyle uğraşmağa devam etti.
Gördünüzmü ? O kadıncağızın sabrı ve tevekkül ü teslimiyetiyle Hak Teala yavrusunu nasıl esirgedi ve ateşte yakmadı. Şu halde, Allah’ın kazasına sabredeçeğiz ki rızasına ve nimetine erişebilelim. Zira, sabır kişiyi ferahlığa kavuşturur, ahiret için de bir sermayedir.


Desert Rose
< Bir Saliha kadın vardı. Bir gün ekmek pişirmek için tandır yaktı. >
Meryemgülüm… bu hikayeyi aynı linkte Ecrinimm de vermiş 6 no mesaj…


Hoca
sabır hakkında hikayelerinizi zekle okudum Allah (cc) hepinizden razı olsun.
bundan sonra da bu konu ile ilgili veya "musibete sabır" ile ilgili 3 gün boyunca hikayelere, öykülere ve hatta fıkralara ihtiyacım olacak.
sizlerden istirhamım, konuyu yeni bir başlık ile açmanız ve başlığada mutlaka sabır yazmanız… Allah (cc) hepinize sabrı ve sabrın sonunda cenneti nasip etsin. amin.


Ecrinim
amin..ecmain
Allah ın izniyle bu üç gün içinde dersimize çalışıcaz hocam:)


mumsema
sabır ile ilgili hikayeler konusunu duyduğumda hep bambu ağacı hikayesini hatırlarım:)


hande82
Ve Sabır… Sessiz sessiz çığlıklarla yakarmaktır Rabb’e, ondan gelenin nasıl taşınacağını bilmektir… İnanmaktır geçmeyecek sanılan en derin sancıların geçeceğine, tebessümlerle dualarla karşılamaktır bu değerli konuğu, sevdalar diyarından geleni sevdalara katmaktır bir nevi… Sarmaktır rahmet pınarının umudunu yüreğe, emanetleri teslim ederken sahibine hissedilen tarifsiz huzurdur…
ne kadar ibret dolu hepsi, Allah cc razı olsun hepinizden


Kayıtsız Üye
çok güzel bir hikaye:)


islamdostu
Sabırla ilgili yazılan tüm hikayeler güzeldi ibret vericiydi. sağolun


hfzcln
Allah razı olsun hepside birbirinden güzel paylaşımdı. Emeğinize yüreğinize sağlık.


aylin gulac
Sabretmek büyük bir erdemdir.


Begüm
Çok güzel çok neşeli ve güzel yapanlara teşekkür ederiz devamını dileriz saygılarımı sunarım


Kayıtsız Üye
İslamın, Kur’an’ın ve Sünnet-i Rasulullah’ın ruhunu bilmeyen, anlamayan biri saçma sapan hikaye uydurmuş… Mucize var, Keramet var ama bu uyduruk hikaye tamamen İslam’a aykırı. Hadislerden habersiz birinin cahil hayal dünyası. En azından Namaz fıkhını bilseydi bu saçmalık ortaya çıkmazdı… Okuyup inananlar da aynı şekilde İslam’dan bî-haber maalesef…


Kayıtsız Üye
Güzel bir hikaye olmuş tebrikler😉


Kayıtsız Üye
Hocam! Eskiden verem salgını sırasında yere tükürenleri rencide etmemek için,bir hayır sever tükürükler üzerini kapatmak için kum taşıyan bir hamal ve kumu yere atan bir gündelikçi tutar….Bu dini güzel ahlaki anlatan sözlerle ilgili bir yazıniz varmı? Saygılar


imam
İlk sabir hikayesi ile buda geçer yahu hikayeleri çok güzeldi
insan başkasının başına gelen musibetler i okuyunca rahatlıyor derdini unutuyor


Kayıtsız Üye
Bu bölümdeki hikayeler çok güzel paylaşimlariniza tşk ihya yinlari Allah sevgisi şöyle bir paylaşim paylaşmiş iman edenlere en yakin hiristiyanlardir çünkü onlarin keşişleri rahipleri vardir onlar yyalan söylemezler ben kuranda gectiigi iddialarina inanmiyorm bu yazinin araştirirmisiniz tşk


sabır ile ilgili hikayeler, sabırla ilgili hikayeler, sabır hikayeleri

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();