Din Ve Vicdan Hürriyeti Ne Demektir?
Fetva Meclisi
DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ NEDİR?
Din ve Vicdan Özgürlüğü, insan haklarının önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu nedenle dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunması bütün semâvî dinlerin olmazsa olmaz şartıdır. Buradan hareketle din ve vicdan özgürlüğünün tarihin her döneminde fert, toplum ve milli bütünlük açısından önem arzettiğini görüyoruz.
Din ve Vicdan özgürlüğünün temel unsurları îmân etme, bağlı bulunduğu dinin esaslarına göre amel etme, onu öğrenme, öğretme, tebliğ etme emir ve yasaklarına riâyet etmek gibi hususlardır.
Vicdan ise iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırmaya yardımcı olan ve insana iyilik yaptığı zaman huzur ve sevinç, kötülük işlediği zaman pişmanlık, elem ve ızdırap veren ahlâkî bir duygudur. (F.K.)
Yüce Allah; insana vicdan ve akıl vermiş, bununla yetinmeyerek örnek ve önder olması için peygamber ve rehber olması için de kitaplar göndermiştir. Ancak insanı, peygamber ve kitaplarla gönderdiği dinî kabule ve ibadete zorlamamıştır. Çünkü insanı ölüm ve hayat (Mülk, 67/2), mal ve evlad (Enfâl, 8/28), hayır ve şer (Enbiyâ, 21/35), iyilik ve kötülük (A’râf, 7/168), doğruluk ve yalan (Ankebût, 29/3), Allah yolunda çalışıp çalışmama (Muhammed, 47/3) ve verilen nimetler (Bakara, 2/155) ile imtihana tabi tutmuştur. İmtihan halinde olanın inanıp inanmamakta, ibadet edip etmemekte hür olması gerekir. Nitekim yüce Allah; "(Ey Peygamberim!) De ki: Hak Rabb’inizden (gelmiş)tir. Öyle ise dileyen îmân etsin, dileyen de inkâr etsin" buyurmuştur (Kehf, 18/29).
Eğer Allah insanları îmâna ve ibadete zorlamış olsaydı, yeryüzünde îmân edip ibadet ve itaat etmeyen bir tek insan kalmazdı. "(Ey Peygamberim!) Eğer Rabb’in dileseydi, yer yüzündekilerin hepsi elbette îmân ederlerdi. O halde sen îmân etmeleri için insanları zorlayacak mısın?". (Hud, 11/99)
Peygamber insanları dine zorlamak için değil öğüt vermek, dinî tebliğ etmek ve dinî kuralları sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak için görevlendirilmiştir: "(Ey Peygamberim!) Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. İnsanların üzerinde bir zorba değilsin". (Ğaşiye, 88/21-22); "…Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Sadece tehdidimden korkanlara öğüt ver." (Kâf, 50/45)
Peygamber insanları, dine zorlamaz. Çünkü dinde zorlama yoktur (Bakara, 2/256). Zorla ne îmân olur ne de ibadet. Îmâna zorlanan insan "mü’min" değil "münafık"; ibadete zorlanan insan ise "muhlis" (samîmi, ihlaslı insan) değil "mürâî" (gösteriş yapan, ihlası olmayan insan) yapılır. Îmân ve ihlas kalp işidir. Kalbe Allah’tan başka kimse hakim olamaz ve baskı yapamaz. Allah da din konusunda insanlara baskı yapmamaktadır. Eğer baskı yapsaydı, insanlar melekler gibi olur, Allah’a asla isyân etmezlerdi.
"Zorlama/ikrah"; bir kimseye hoşlanmadığı bir işi tehdit ile rızası hilafına yaptırmaktır. Bir fiili zorla ve gönülsüz olarak yapan insanın bu fiili, ihlas bulunmadığı için sevabı mucip olmadığı gibi cezayı da gerektirmez. Hatta küfre zorlanan bir insan, gönlünü küfre açmadıkça diliyle inkârı gerektiren bir söz söylemesi bile îmânına zarar vermez (En’âm, 6/106). Peygamberimiz (a.s.), şöyle bildirmiştir: "Allah, ümmetimin zorla yaptırıldığı şeyler ile göğüslerinin kendilerine vesvese verdiği şeylerden bunlarla amel etmedikleri veya bunları (başkalarına) konuşmadıkları takdirde (kendilerini cezalandırmaktan) vaz geçmiştir." (İbn Mace, Talak, 16. No:2044. (I, 659); "Allah benim için ümmetimi, hata, unutma ve zorlanarak yaptırıldığı şeylerden sorumlu tutup cezalandırmaktan vazgeçmiştir" (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, II, 219. No: 1705.).
Zorlama, insandaki rıza ve iyi niyeti yok eder. Rıza ve iyi niyet olmayınca hiçbir amel ibadet sayılmaz. Dinen yapılması istenen şeylerin hepsi zorlamasız, iyi bir niyet ve rıza ile yapılmalıdır. Zorlama ile inanç mümkün değildir. Zorlama ile gösterilen îmân gerçek îmân değil, zorlama ile kılınan namaz, gerçek namaz değil, zorlama ile tutulan oruç, gerçek oruç değil, zorlama ile yapılan hac, gerçek hac değildir. Diğer görevler için de aynı şey söz konusudur.
Yapılan bir fiilde zorlama olursa bu, ihtiyarı/rızayı yok eder veya ifsat eder. Bir görev rızasız yapılırsa, bu fiil, failin müktesebi olmaz ve fiil sonunda oluşan hayır veya şerrin sorumluluğu fiili yapana değil zorlayana ait olur. İrade dışı ve zorlama ile yapılan fiilden sorumlu olmak şöyle dursun "hata" ile yapılan fiillerden bile insan sorumlu tutulmamıştır (Ahzâb, 33/5).
İslâm’da tam bir inanç özgürlüğü vardır. Dileyen müslüman olur, dileyen müşrik, kâfir, Hristiyan, Yahudi ve Mecusi olarak yaşar. Peygamberimiz (a.s.)’in devrinde de böyle olmuştur. İslâm’daki "cihadın" amacı da insanları baskıdan korumak, baskıyı kabul etmeyen hak dini hâkim kılarak î’lâ-i kelimetullâh etmek (Allah’ın yüce kelimesini / tevhit inancını yüceltmek), hak dinî kendi isteği ile kabul etmek isteyenlere, dinin anlatılmasına ve yaşanmasına mani olanlara, zorlama yapanlara engel olmak ve doğru yolu insanlara anlatmaktır. Dolayısıyla İslâm’da savaş; intikam, öldürme ve din değiştirmeye zorlamak için yapılmaz.
Peygamberlerin tebliğ ettiği tevhit dini; beş şeyi (dini, malı, canı, aklı ve nesli) korumayı amaç edinmiştir. Bu beş şey, temel insan haklarıdır. Toplum düzeninin temelini teşkil eder. Dolayısıyla kamu düzeninin sağlanması ve temel insan haklarının korunması amacıyla bu beş ilkeyi ihlal ederek suç işleyenlere dünyada cezaî müeyyide konulmuştur. Ancak, bu suçlara dünyada ceza uygulanması "dinde zorlama vardır" anlamına gelmez. Çünkü bir suçun, cezayı mucip olabilmesi için kişinin hür iradesi ile bu suçu işlemesi gerekir. Hür iradenin olduğu yerde baskı ve zorlama olamaz. Baskı varsa kişi, o suçu zorlama ile yapmıştır. Bu takdirde o suçtan dolayı ceza uygulanmaz.
Dinde zorlama değil, dinî anlatma/tebliğ etme vardır. Bütün peygamberler dinî tebliğ ve tebyin etmekle görevlendirilmişlerdir. Peygamberler bu görevlerini ifa ederlerken zorlama yapmamışlar, ikna etme metodunu kullanmışlardır. Mü’minlerin de görevi sadece İslâm’ı insanlara anlatmaktır. Dine girmekte ve dinî kuralları uygulamakta zorlama olmadığı gibi, dinî kabul etmek ve dinin kurallarını uygulamak isteyen kimseye mani olmak da yoktur. Din ve vicdan hürriyeti, din seçme ve din kurallarını uygulama hürriyetini de ifade eder. Kur’ân’da insanların Allah yolundan men edilmesi şiddetle kınanmaktadır: "Şiddetli azaptan dolayı kâfirlerin vay haline. Onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, (insanları) Allah yolundan alıkoyarlar ve onu eğriltmek isterler. İşte bunlar derin bir sapıklık içindedirler." (İbrahim, 14/2-3). Allah, insanların dinlerini yaşamalarına mani olanları fesatçılık/ bozgunculukla nitelemektedir (Nahl, 16/88). (İ.K.)
EVELALLAH
bu konu hakkında ki yazımda değişiklik yapacağım için yazımı sildim
Cevap: Din Ve Vicdan Hürriyeti Ne Demektir?
Muhammed
Din ve Vicdan Özgürlüğü
Toplum içinde çeşitli insan ve grupların huzur içinde yan yana yaşayabilmesi için, herhangi bir dine ve inanca sahip kişilerin bunun gereklerini yerine getirme özgürlüğüne sahip olmaları gerekir, ancak bizimle aynı inancı paylaşmayanların günlük yaşamlarını diledikleri gibi sürdürme hakkına sahip olduğunu da kabul etmemiz şarttır.