Sahabe-i Kiramin, Peygamber Efendimiz’e İttibası Sünnet Ve Hadislerine Bakış Açıları.
@hmet
SAHABE-İ KİRAMIN, PEYGAMBER EFENDİMİZ’E İTTİBASI SÜNNET VE HADİSLERİNE BAKIŞ AÇILARI… Araştırma-Ulûmu’l-Hadîs
Rasûlullah Efendimizi her şeyden daha çok sevmek her mümin üzerine farzdır. Bir hadîs-i şeriflerinde Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Sizden biri beni, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (kamil manada) îman etmiş olmaz. (Buhârî, Îman, 8) Rasûlullah’ı sevmenin en bariz delili O’nun sünnetlerini öğrenip hayatımıza tatbik etmektir. Sünnetlere ittiba etmek O’na olan sevgi ve îmanın tasdikidir.
Sahâbe efendilerimiz, Peygamberimizi (a.s.) gerçekten çok seviyorlardı. Âişe (r.anhâ) validemiz anlatıyor:
Adamın biri Peygamber Efendimize gelerek: ‘Yâ RasûlAllah! Seni canımdan da, çocuğumdan da daha çok seviyorum. Evde iken seni hatırlayınca daha evde oturamıyor, gelip sana bakıyorum. Ama benim ölümümle senin ölümünü düşündüğümde, senin cennete gireceğini, peygamberlerle olacağını düşünüyor, ben cennete girsem bile seni göremeyeceğim diye endişe duyuyor, bunun için üzülüyorum.’ dedi. Efendimiz sükût edip bir cevap vermedi. Az sonra Cebrâil (a.s.) Nisâ sûresinin 69. âyetini getirdi: Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve sâlihlerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. (Taberânî, Heysemî, 7/7)
Onların, Efendimiz (s.a.s)’e olan sevgilerinin en büyük ispatı ise ona olan sadakatleri ve sünnetlerine ittibalarıyla olmuştur. Hadis ve tabakât kitapları bu husustaki rivayetlerle doludur ki bunlar bize sünnete ittibamızın keyfiyeti hususunda en güzel örneklerdir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadisinde: Sizi bir şeyden menettiğim zaman ondan kesinlikle kaçının. Bir şey emrettiğimde ise, onu gücünüz yettiğince yerine getirin (Buhârî, İ’tisâm, 2) buyurmuştur.
Ashab (r.anhüm), Efendimiz (s.a.s) kendilerine bir hususta emir verdiğinde onu güçlerinin yettiği ölçüde, en iyi bir şekilde yerine getirmeye çalışırlardı. Mus’ab bin Umeyr’in biraderi Ebû Azîz anlatıyor: Bedir savaşında ben de esir alınmış, Ensar’dan bir gruba teslim edilmiştim. Allah Rasûlü: Esirlere iyi davranın buyurmuştu. Onun bu emrini yerine getirmek için yanlarında bulunduğum cemaat sabah akşam kendileri hurma ile yetinir, bana ekmek verirlerdi. (Taberânî, el-Kebîr; Heysemî, 6/86)
Efendimiz (s.a.s)’in kendilerine hitaben yönelttiği emirlerini kayıtsız şartsız teslim olmak suretiyle, her ne halde olurlarsa olsunlar tehir etmeksizin yerine getirmek Ashâb’ın ahlâkıydı. Abdullah bin Revâha (r.a) bir gün mescide gelirken (daha Benî Ganm semtinde iken) mescitte hutbe okumakta olan Allah Rasûlünün: Oturun dediğini duydu. Hemen olduğu yere oturdu. Efendimiz hutbesini bitirinceye kadar orada durdu. Rasûlullah durumu öğrenince Abdullah’a: Allah senin kendisine ve Peygamberine itaat hırsını artırsın buyurdu. (İbn-i Asâkir, Heysemî, 9/316)
Kendilerinde Rasûlullah’ın hoşlanmadığı bir hâl veya hareket varsa hemen o hâli terk ederler, rızasına uygunluğu ararlardı. Hz. Enes b. Malik’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s) bir gün dışarı çıkıp yüksek bir kubbe gördü de: Bu da ne böy¬le? dedi. Oradaki sahâbeler: Bu kubbe Ensar’dan falanca kişiye aittir. dediler. Rasûlullah (s.a.s) hoşlanmadığı bu işi içinde saklayarak sükût etti. Nihayet kubbenin sahibi Rasûlullah (s.a.s)’e gelip halkın içinde selâm verdi. Rasûlullah (s.a.s) de ondan yüz çevirdi. Adam selâm verme işini defalarca tekrarladı. Nihayet adam (her defasında da selâmının alınmadığını gö¬rünce) Hz. Peygamber’deki öfkeyi sezdi ve durumu arkadaşlarına (açarak) dert yandı: VAllahi ben Rasûlullah’ın bu davranışını yadırgadım. dedi. Onlar da: "Rasûlullah dışarı çıktı, senin bu kubbeni gördü (de ondan böyle yaptı). dediler. Bunun üzerine adam hemen kubbesini yıktı, yerle bir etti. Derken Rasûlullah (s.a.s) bir gün (yine) dışarı çıktı, bu kubbeyi göremeyince: Kubbeye ne oldu? diye sordu. Onun sahibi bize, senin kendisinden yüz çevirdiğinden sızlandı. (Gi¬dip) onu yıktı. dediler. Hz. Peygamber de: İhtiyaç fazlası her bina sahibi üzerine bir vebaldir. buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 5237.)
Ashâb, Efendimiz’in (a.s) sünnetine ittiba etmedikleri zaman helak oluruz düşüncesine sahiplerdi. Sahabenin bu hassasiyetini Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in şu sözü açıkça ifade etmektedir: Rasûlullah (s.a.s)’in yaptıklarından hiç birini terk etmedim. Hepsini işledim. Eğer Rasûlullah’ın sünnetini terk edersem, hak ve hidayetten sapıtmamdan korkarım. (Şifâ-i Şerîf, s.397.)
Onlar, Efendimizin sünnetine ittiba etmekle kalmamış etraflarındaki insanları da bu hususta sünnete ittibaya yönlendirmişlerdir. Onların Rasûlullah’ın sünnetine azimetle tabi olmalarındaki hassasiyetlerini şu rivayet çok güzel ifade etmektedir. Bir gün Abdullah b. Muğaffel, arkadaşlarından bir adamı (sapanla veya parmaklarıyla) taş atarken gördü ve Böyle taş atma! Çünkü Rasûlullah (s.a.s) (sapanla veya parmaklarla) taş atmayı yasaklar, kerih görürdü. Ayrıca onunla ne düşman kırılıp geçirilir, ne de av avlanır. Ama o göz çıkarabilir, diş kırabilir. dedi. Bundan sonra onu yine böyle taş atarken gördü. Bunun üzerine ona şöyle dedi: Sana, bunu Rasûlullah (s.a.s)’in yasakladığını haber vermedim mi? Yine görüyorum ki böyle taş atıyorsun! VAllahi seninle ebediyen konuşmayacağım! (Sünen-i Dârimî, c.1, bab 40, H.no: 446.)
Ashab, Rasûlullah (s.a.s)’in yapmış olduğu fiillere, O, kendisine uyulmasını menetmediği sürece (visal orucu vs. gibi) tabi olurlar ve sebep araştırmazlardı. Rasûlullah (s.a.s) önceleri altın yüzük kullanıyordu. Bir gün yüzüğünü çıkarıp attı ve Bundan böyle bunu hiç takmayacağım. dedi. Bunun üzerine sahabeler de parmaklarındaki altın yüzükleri çıkarıp attılar. (Buhârî, Kitâbul-Libâs, 84.)
Sahabe, Peygamberimizin sünnetlerine O bir peygamberdir, bizden farklıdır. Biz kendi işimize bakalım. yorumu ile değil, O’nun bütün hareketlerinin bize bakan bir yönü mutlaka vardır. Biz onu örnek almalıyız. şeklinde algılamışlardır. Rasûlullah’ın sünneti onların yaşam tarzını belirlemiş, hayatlarının her safhasını ihata etmiştir. Bu sebeple sünnetler arasında herhangi bir ayrıma gitmeden tümüne aynı sadakatle ittiba etmişlerdir. İbn Sîrîn anlatıyor: Abdullah ibn-i Ömer (r.a.) Müzdelife ile Arafat arasında bulunan Me’zemin boğazına gelince devesini çöktürdü, bizde çöktürdük. Arkadaşımla ben: Her halde namaz kılmak istiyor. dedik. İbn-i Ömer’in devesinin yularını tutan kölesi; Hayır, namaz kılmayacak. Peygamberimizin burada inip, def-i hacet yaptığını hatırladığı için oda def-i hacet yapacak. dedi. (et-Terğîb ve’t-Terhîb, 1/47.)
Peygamberimiz (s.a.s) bir mürebbi ve muallim olarak ümmetine her konuyu öğretmiş, İslâm izzet ve vakarına uygun hareket tarzını onlara göstermiştir. O, Allah’tan almış olduğu ulvi terbiyeyle en küçük ayrıntıyı bile ihmal etmeme derecesinde bir ciddiyet, sorumlulukla sahabelerini terbiye etmiştir. Bir rivayette bir müşrik Selmân-ı Fârisî’ye biraz da alaylı bir edâ ile şöyle dedi: Görüyorum ki dostunuz Muhammed, size her şeyi, ama her şeyi, hatta helâya nasıl oturacağınızı bile öğretiyor? Hz. Selmân, gayet ciddî bir edâ ile: Evet, gerçekten de öyle. diye onu tasdik ettikten sonra Hz. Peygamber’in tuvalet âdâbıyla ilgili tavsiyelerini sıraladı. (Bkz. Müslim, Tahâre, 57-58.)
İbn-i Ömer (r.a.) kendisine: Biz hazar namazı ile korku namazını Kurân’da buluyoruz. Fakat sefer (yolculuk) namazını Kur’ân’da bulamıyoruz. Nasıl oluyor bu? diyen Ümeyye İbn-i Abdullah İbn-i Hâlid’e; Bak yeğenim! Biz hiçbir şey bilmezken Allah bize Muhammed’i peygamber olarak gönderdi. Biz, Muhammed’i neyi, nasıl yaparken görmüşsek, onu öylece yaparız. diyor, her hususta örneğinin Hz. Peygamber olduğunu açıkça ifade ediyordu. (Bkz. Nesâî, Taksîru’s-salât, 1.)
Cevap: Sahabe-i Kiramin, Peygamber Efendimiz’e İttibası Sünnet Ve Hadislerine Bakış Aç
Amenna
Allah cc. razı olsun,bilgilendik.
sünnete ittiba, sahabeler sadakat ve itaat, sahabe i kiram hz Muhammedi nasıl anlatıyor