Edep – Haya İffet
LeoparGS
Edep – Haya İffet
Sual: Edebin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Edep, güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, haya, nezaket, zarafet gibi manalara gelir. Mesela terbiyeli çocuk, edepli çocuk demektir. Hadis-i şerifte, (Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin) buyuruluyor. Dinimiz, baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenab-ı Hakkın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Hadis-i şerifte, (Sizin en iyiniz, ahlakı en güzel olandır) buyuruldu.
Hz. Ömer, (Edep, ilimden önce gelir) buyurdu. Çok heybetli olmasına rağmen, edebinden, hayasından Resulullahın huzurunda çok yavaş konuşurdu. Peygamber efendimiz de, bir kimsenin yanında iki diz üzerine oturur, ona saygı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı. Hadis-i şerifte, (Resulullahın hayası, bakire İslam kızlarının hayasından çoktu) buyuruldu. (Buhari)
İbni Mübarek hazretleri, (Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edepli ile görüşemesem üzülürüm) buyurdu
Her zaman her yerde edepli, hayalı olmaya çalışmalıdır! Hadis-i şerifte, (Hayasızlık insanı küfre düşürür) buyuruldu. Haya, bir binayı tutan direk gibidir. Direksiz binanın durması kolay olmadığı gibi, hayasız kimsenin de imanını muhafaza etmesi zordur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâdan haya edin! Allah’tan haya eden, kötü düşünceden uzak durur, midesine girenleri kontrol eder, ölümü hatırlar.) [Tirmizi]
(Haya, baştan başa hayırdır.) [Müslim]
(Her dinin bir ahlakı vardır. İslamiyet’in ahlakı da hayadır.) [İbni Mace]
(Hayasız olan hep kötülük eder.) [İbni Mace]
(Hayasız olan, emanete hıyanet eder, hain olur, merhamet duygusu kalmaz, dinden uzaklaşır, lanete uğrar, şeytan gibi olur.) [Deylemi]
(Haya ile iman, ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider.) [Ebu Nuaym]
(Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, çirkin söz söylemez ve hayasız değildir.) [Tirmizi]
(Haya imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca, parçaları da bozulur.) [İ.Maverdi]
(Haya imandandır. Hayasızın imanı yok demektir.) [İbni Hibban]
(İnsan, salih iki komşusundan utandığı gibi, gece gündüz kendisiyle beraber olan yanındaki iki melekten de utanmalıdır!) [Beyheki]
(Hayasızın dini olmaz ve hayasız kişi Cennete giremez.) [Deylemi]
(Haya, iffet, dile hakim olmak ve akıl imandandır. Cimrilik, fuhuş, çirkin sözlü olmak ise hayasızlıktan ve münafıklıktandır.) [Beyheki]
(İman çıplaktır, süsü haya, elbisesi takva, sermayesi fıkıh, meyvesi ameldir.) [Deylemi]
(Haya insan olsaydı, salih biri, fuhuş insan olsaydı, kötü biri olurdu.) [Taberani]
(Haya ile iman bir aradadır. Biri giderse, öteki de durmaz.) [Hakim]
Dinimizde hayanın yeri çok mühimdir. Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayasızlık da imanın zayıf olduğuna alamettir. Hadis-i şerifte, (Hayanın azlığı küfürdendir) buyuruldu. Hayasız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir. Haya, imanın esasındandır. Hayası olan Allah’tan utandığı için günahtan çekinir. İnsanlardan utanmayan Allah’tan da utanmaz. İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. İnsanlardan utananın, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır. Çünkü hadis-i şerifte, (Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır) buyuruluyor. Hayasız olan mürüvvetsiz olur. Hz. Ebu Bekir, (Hayasız insan, halk içinde çıplak oturan gibidir) buyurdu.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İman edenler arasında kötülüğün, hayasızlığın yayılmasını isteyenler ve sevenler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır.) [Nur 19]
Kadın erkek ilişkilerinde ve tuvalet için kullanılan kelimeleri aynen söylemek insanlığa uygun değildir, hayayı yok eder ve iyileri gücendirir. Böyle kelimeleri söylemek gerekince, açık olarak değil, kinaye olarak söylenir.
Allahü teâlânın nimetinde, nimeti vereni görmeli, daima Onun huzurunda olduğunu düşünmeli, mesela otururken, yatarken edebe riayet etmelidir. Yerken, içerken, konuşurken, okurken, yazarken ve her çeşit iş yaparken, bütün bunların Allahü teâlânın kudretiyle yapıldığını, bütün işlerde Onun emrine uyup yasak ettiklerinden sakınmayı düşünmelidir. Böyle düşünmek çok üstün bir ibadettir.
Mahrem konuları edeple sormak lazım
Bir kız, mahrem konuları annesine sorar. O da bilmezse, annesine, (Babamdan öğren) der. Babası da bilmezse, babasının, bilen birisine sorması gerekir. Babası yoksa, ağabey, amca, dayı gibi mahrem akrabalarından öğrenir. Bunlar da öğrenip bildirmezse, o zaman mektupla veya telefonla, kendinden değil de, (Bir kadının muayyen hâli şu kadar devam edip kesilse, ne gerekir) şeklinde sormak daha uygun olur. Bir kadının kocası, bu bilgileri öğrenip hanımına anlatmazsa, kadın, en uygun bir yolla bunları öğrenebilir. Bilenlerden bu konuları edep dairesinde sorması ayıp olmaz.
Hz. Esma’nın Peygamber efendimize nasıl gusledileceğini sorarken utanması üzerine, Hz. Âişe validemiz, (Ensar kadınları ne iyidir; utanmaları, dinlerini öğrenmekten men etmiyor) buyurdu. (Buhari)
Demek ki, ayıp olur diye kendisine farz olan bilgileri öğrenmemek yanlıştır. Peygamber efendimiz, mahrem konuları anlatırken, (Allahü teâlâ, hakkın anlatılmasından çekinmez) buyurmaktadır. (Tirmizi)
Aynı anlamda âyet-i kerime de vardır:
(Allahü teâlâ, gerçeği söylemekten çekinmez.) [Ahzâb 53]
Sual: Bazı kimseler, müstehcen konuşuyor. Ayıp şeyler söylüyor. İnsanların ayıplayacağı çirkin işler yapıyor. Müslüman olan kimse, böyle şeyler yapar mı?
CEVAP
Hadika’da buyuruluyor ki:
Fuhuş, çirkin söz demektir. Haddi aşan her şeye fahiş denir. Buradaki manası çirkin olan işleri açık kelimelerle anlatmak, müstehcen konuşmak demektir. Cima için ve abdest bozmak için kullanılan kelimeleri söylemek böyledir. Bu kelimeleri söylemek fuhuştur. Çünkü bunları söylemek, mürüvvete ve diyanete uygun değildir, hayayı, utanmayı giderir ve başkalarını gücendirir. Cimayı, abdest bozmayı ve necaseti anlatmak gerektiği zaman, açık olarak söylememeli, kinaye olarak söylemelidir! Kinaye, bir şeyi, açık manaları başka olan kelimelerle anlatmaktır. Edepli olan, salih olan, fuhuş söylemeye mecbur olunca, kinaye olarak söyler. Mesela, Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, cima için lems [dokunmak] kelimesini söylemiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Fuhuş söyleyene Cennet haramdır.) [Ebu Nuaym]
Dinimizde hayanın, utanmanın yeri çok mühimdir. Hayası olan, Allahü teâlâdan utandığı için günah işlemekten çekinir. İnsanlardan utanmayan Allah’tan da utanmaz. Açıktan günah işleyen kimse, hem insanlardan, hem de Allah’tan çekinmediğini gösterir. (Allah’ın bildiğini kuldan ne saklıyayım) demek doğru değildir. Gizli işlediği bir günahı başkalarına açıklamak doğru değildir, hayasızlıktır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haya ve az konuşmak imandan, fahiş söz ve çok söz nifaktandır.) [Tirmizi]
(Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, Kıyamette, o günahı herkesten saklar.) [Müslim]
(Bir günaha düşen, Allah’ın örtüsünü, onun üzerinde bulundurmalıdır!) [Müslim]
İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da imandandır. Günah gizlenmezse, fasıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Riya olmaması için ibadeti gizlemek caizdir. Onun için (Kabahat da gizli, ibadet de gizlidir) denmiştir.
Bunun gibi atasözlerinin çoğu bir hadis-i şerife dayanmaktadır. (Haya elbisesine bürünenin aybı görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmıyacağı şeylerden kaç!) buyurulmuştur.
Haya, imanın esasındandır
Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayasızlık da imanın zayıf olduğuna alamettir. Hayasız kimsenin küfre düşmesi kolay olur. Hadis-i şerifte, (Hayanın azlığı küfürdür) buyuruldu. (Hakim)
Hayasız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir. Haya, imanın esasındandır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haya, iffet, dile hakim olmak ve akıl imandandır. Cimrilik, fuhuş, çirkin sözlü olmak ise hayasızlıktan ve münafıklıktandır.) [Beyheki]
(Fahiş ve çirkin sözlerden şiddetle kaçının! ) [Nesai]
(Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, fahiş söz söylemez.) [Tirmizi]
(Cennet, fahiş ve çirkin söz konuşana haramdır.) [İbni Ebiddünya]
(Allahü teâlâ, fahiş ve çirkin söz söyleyeni sevmez.) [İbni Ebiddünya]
Görüldüğü gibi, hayanın iman ile, hayasızlığın da imansızlık ile alakası büyüktür. İnsanlardan utanan kimsenin, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır. Çünkü hadis-i şerifte, (Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır) buyuruluyor. Hayasız olan mürüvvetsiz olur. İnsanları, böyle kimselerin zararından sakındırmak için onların gıybetini yapmak caizdir. Hadis-i şerifte, (Haya cilbabını [örtüsünü] üzerinden atanları gıybet etmek günah olmaz) buyuruldu. (Haraiti)
Yalnız iken de Allah’tan haya etmeli
Evde kimse yok iken de, çıplak durmak günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalnızken de, avret yerinizi açmayın! Zira yanınızda hiç ayrılmayanlar [hafaza melekleri] vardır. Onlardan utanın ve onlara saygılı olun.) [Eşiat-ül-lemeat]
(Avret yerlerinizi örtün! Yalnız iken de Allahü teâlâdan haya edin!) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ hayayı ve örtünmeyi sever. Öyle ise yıkanırken avret yerinizi örtün.) [E. Davud]
(Gece guslederken avret yerini açmaktan sakının. Eğer sakınmayan çıkar da, onda delilik alameti görülürse, kendisinden başkasını suçlamasın.) [Hakim.]
Avret yerini açmak veya başkasının avret yerine bakmak büyük günahtır. Hamama, kaplıcaya, denize gidenin diz ile göbek arasını ve dizlerini de örtmesi farzdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Erkeğin göbek ile dizleri arası avrettir.) [Ebu Davud]
(Uyluk avret yeridir.) [Buhari, Ebu Davud, Tirmizi]
(Avret yerini açmak büyük günahtır.) [Hakim]
(Erkek, erkeğin; kadın, kadının avret yerine bakması helal olmaz.) [Müslim]
(Evlerin en kötüsü hamamdır. Orada sesler yükselir, avretler açılır. Tedavi veya kirden temizlenmek için girecek olan örtülü girsin.) [Taberani]
(Allah’a ve ahirete inanan hamama peştamal ile örtülü girsin!) [Nesai]
(Avret yerini açana ve başkasının avret yerine bakana Allah lanet etsin!) [Beyheki]
(Din kardeşinin avret yerine kasten bakanın kırk gecelik namazı kabul olmaz.) [İ. Asakir]
Cevap: Edep – Haya – İffet
LeoparGS
Edebi gözetmek
Sual: İmam-ı Rabbani hazretleri, (Edebi gözetmek, zikirden üstündür. Edebi gözetmeyen Allah’a kavuşamaz) buyuruyor. Burada Allah’a kavuşmak nedir?
CEVAP
Evliya olamaz demektir. Din büyüklerinin yolu baştan sona edeptir. Namazın sünnet ve edeplerinden birini gözetmek ve tenzihi bir mekruhtan sakınmak; zikir, fikirden [tefekkürden] üstündür.
Yanıt: Edep – Haya – İffet
çilem
Hazreti ömer (RadiyAllahu anh)
bize ne kadar güzel bir ornek
Resulullah (aleyhisselam / SallAllahu aleyhi ve sellem)
yaninda edepten ikibuklum oturuyor ve sakin bir uslupla konusuyor.
bizler kendimize bile tahammul edemez hale geldik
edep ilim önce geliyor .
insAllah ilmi olup edepi olmayan kimselerden olmaliyiz
Soru: Edep – Haya – İffet
MustafaSevdali
Saygı/hürmet bizden gerisi Allahü Teala’dan
hatırlatma benden uygulamak sizden/bizden olsun çilem kardeş
hz omer
Hazreti ömer (RadiyAllahu anh)
resulullah
Resulullah (aleyhisselam / SallAllahu aleyhi ve sellem)
___________________
Bismillahirrahmanirrahim
LeoparGS
Edep Ne Demektir?
Efendimiz (A.S.M)’in bir lakabı da "Habib-i Edib‘ dir. Çok edepli ve çok sevgili demektir. İnsanlara karşı çok sevgisi olmayan zatında da sevgili olamaz. Sevimli ve sevgili olmayanın da edepli olması düşünülemez. İnsanları sevecek ki değer versin. İnsanlara değer verecek ki onlara karşı edepli davransın. Başka bir tabirle, edepli insanlar daima sevilenlerdir.
Edep, insanın dini ölçülere uygun güzel söz, hareket ve davranışlarından ibarettir.
İnsanın sahip olduğu edebi davranışlar iki kısımdır:
1-Doğuştan gelen ve değiştirilmesi kısmen imkânsız bulunan edebi hareketlerdir ki bunlara "tabii edep" de denilir.
2-Bir de akıl ve düşünce ile, cemiyetin tesiriyle, dıştan gelen ve insanın kendi ihtiyar ve iradesiyle olan edeplerdir ki bunlara "müktesep edep" de denir.
Mademki edep, iyi ve güzel söz ve hareketlerinden ibarettir; o halde iyiyi ve güzeli nasıl tanıyacak ve seçeceğiz. Elbette bu hususta rehber yine "Habib-i Edibimiz" dir. O’nun da muallimi Allah’tır.
Zira eşyayı yoktan var eden, onun künhünü bilen ve onu dilediği gibi tasarruf eden varlığın, ilmi yanında kimsenin söz söylemeye hakkı olabilir mi? Elbette olamaz. O halde Allah’ın Habib-i Edibine öğrettiği edep, değişmeyen en güzel ve en doğru edeptir. Onu en güzel yaşayan da muhakkak ki "Habib-i Edip" tir.
Edep kelimesi; 1) iyi terbiye, 2) naziklik, 3) Usluluk, 4) Zariflik manalarına geliyor.
Edep, kavlen ve fiilen insanlara lütuf ile muamele etmektir. İslami ahlakın en zirvesi diye de tarif edebileceğimiz edep için, ahlakın en kâmil noktasında ince ayar diye de ele alabiliriz. Veya edep, ahlak ağacının en güzel meyveleridir de denebilir
Ahlakın kaç nev’i varsa, edebin de o kadar çeşitleri vardır. Ahlak, "Sırat-ı müstakimdir. Kuvve-i şeheviyenin, kuvve-i gadabiyenin, kuvve-i akliyenin ifrat ve tefritten uzak, hatt-ı vasatı olan iffet, şecaat ve hikmetten ibarettir."
Ahlak, hayatın bütün noktalarını kucaklayacak bir şümule sahiptir.
Şehvet ile alakalı hareketlerimizde ahlak,
Gadap ile alakalı hareketlerimizde ahlak,
Akıl ile alakalı hareketlerimizde ahlak.
Ve insanda bulunan binlerce duygu ve uzuvların hepsi, bu üç ana kuvveye racidir.
İşte bütün bu noktalarda vasatı yaşamak ahlaktır. Efendimizin ahlakıdır. Sünnet-i Seniyye’ye uygun hareket etmektir. Hayatın bütün yönlerini kapsayan ahlakın çeşitleri kadar, edebin de çeşitleri vardır.
Edebin çoğulu "Adap" tır. Adabı aşağıdaki çeşitleriyle ifade edebiliriz:
EDEBİN ÇEŞİTLERİ
1-Edeb-i Şeriat: Dinin temel prensiplerini, usulünü iyi bilmek ve takva ufkunda, hassasiyetle yaşamaktır. Efendimizin Sünnet-i seniyye’si ölçüsünde bütün sünnetleri, hayatın her kademesinde tatbik etmektir.
2-Edeb-i Hak : Edeb-i şeriatle yaşayarak Allah’a yaklaşınca, Allah’a yakınlığın edebine riayet etmek. Daima niyaz makamında yaşamak, asla naza girmemektir.
3-Edeb-i Hizmet: İslam davasını temsil ve tebliğ ederken O’nun metotlarını en ince noktalarıyla, daimi olarak ele almak, usul olmadan füru da olmayacağını bilerek yaşamaktır. Daima Rıza-yı İlahi’yi esas alarak hareket etmektir.
4-Edeb-i Tarikat: Mürşide karşı tam teslimiyet, sevgi, ölesiye hizmet ve şeyhine karşı kalbden kalbe yol bulmak ve asla itiraz etmemektir. Kalbinden, hayalinden bile itiraz geçirmemektir. Özüne bakılırsa tasavvuf ta bir edeptir. Her zaman, her hal ve değişik makamlarda edebi asla elden bırakmamaktır.
5-Edeb-i Ma’rifet: Allah’a yakınlığın hakkını vermek. Aşırı ve dengesiz olmamaktır. Kalbini daima Allah’a rabtedip, ağyarın kalbine girmesine mani olmak, kalbini ağyara, masivaullaha açmamaktır. "Yalnız seni, seni" deyip öyle yaşama gayretidir.
6-Edeb-i Hakikat: Fenafillah – Bekabillah’dan sonra, nazarını sadece Allah’a tahsis etmek, nokta-i istinadı Allah, nokta-i istimdadı Allah inancı içerisinde acz ve fakr ile daima Allah’a teveccüh içinde bulunmaktır.
7-Edeb-i Kelam: Söz zarifliği, söz güzelliğidir. Sözde, ifadeler arasında bayağı ve çirkin tabirler bulunmaması, sözdeki bütünlüğe dikkat ederek düşük cümle olmamasıdır.
Bir gün Efendimiz (S.A.V) coşmuş hitap ederken, öyle güzel konuşuyordu ki, Hz. Ebubekir hayret içinde, Seni böyle kim edeplendirdi Ya ResulAllah! dedi. Efendimiz "Bu edebiyatı bana Rabbim öğretti. O öğrettiği içinde en güzel edebiyatı bana öğretti." buyurdu. Onun için, nazımlı, nesirli güzel sözlerden bahseden ilme "edebiyat ilmi" deniyor.
Bu edebiyatla meşgul olanlara da "Edebiyyun" denir. Edip de; edebiyatçı, güzel ve sanatlı söz söyleyen veya yazan edepli, terbiyeli demektir. O da edepten alınmadır. " Edipler edepli olmalıdır. Hem de Edeb-i Kur’aniye ile müteeddib olmalıdır."
Dikkat etti iseniz, kelimelerin bütün köklerinde "edep" tabiri var.
8-Edeb-i Tıb: Tıbbın prensiplerini, tıp ahlakına göre yaşamak, tıbbın gereklerini yapmak. Doktorun doktorluk unvanıyla hastasının en mahrem yerine bakması, edeb-i tıp böyle gerektirdiği içindir. Aynı şahıs doktorluğun dışında bir sıfatla aynı yerlere bakamaz.
9-Edeb-i San’at: Kusursuz, fasih ve beliğ olan sözlerin süsleri, hayâ, utanma sözleri. Bu mevzularda en derin edebiyat bilgilerine "edeb-i san’at" denir.
Edebi Yaşayabilmek İçin?
Bu hayatı müslümanca ve insanca yaşayabilmek için peygamberimizin (S.A.V) yaşadığı hayatı yaşamak, sözleriyle amel etmek şarttır. Bunun yolu da O’nun ahlak ve edebini bilmekten geçer.
Yirmi üç sene cehdedip, en nihayet veda haccında bize iki emaneti bırakan Efendimiz (S.A.V); bu iki emanete sımsıkı sarıldığımızda hiçbir zaman sapıklığa ve ezikliğe düşmeyeceğimizi ifade buyurur. O hiç boş yere konuşmamıştır. O’nun ümmetine öğüt, nasihat ve irşatlarıyla birlikte bizzat yaşayıp ve bizlerin de yaşaması için telkinde bulunduğu güzel ve yüce faziletler, ahlakın ve edebin tamamını oluştururlar.
Yukarıda yapılan kısa açıklamadan anlaşılıyor ki, ahlak ve edep, dinden ayrı bir şey değil, din hükümlerinin doğru ve tam olarak yaşanmasından doğan bir haldir.
İnsan fıtraten medeni olduğundan ebna-yı cinsleriyle yaşamaya mecburdur. İnsan, insanlar içinde yaşamaya mahkûm olduğu ve cemiyetin dışında kalamayacağından ahlaktan da azade kalamaz. Dinin yüklediği ahlak ölçüleri ile de mesuldür. Bu mesuliyete inanıp ta vazifelerini yerine getirenler gayeye ererler, huzura kavuşurlar. Tabii ki dine dayanmayan bir ahlak ve edep de Allah katında makbul değildir.
Edeple Alakalı Güzel Sözler
Edep ile alakalı miri malı olmuş güzel sözlerden bazıları ile mevzuumuzu bitirelim:
Edeptir kişinin daim libası
Edepsiz kişi üryana benzer.
Edep ehl-i ilimden hali olmaz
Edepsiz ilim okuyan alim olmaz.
Edep iledir nizam-ı alem
Edep iledir kemal-i adem.
Edep bir tac imiş nur-i hüdadan
Giy ol tacı emin ol her beladan.
Necdet İçel/Cevaplar.org
cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=10&sec1=45&yazi_id=678 2http://www.cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=10&sec1=45&yazi_id=678 2
Hoca
EDEP
Ziyafete davet etmek anlamındaki "edb" veya zarif ve edepli olmak anlamındaki "edeb" masdarından isimdir. Sözlükte "davet, incelik ve kibarlık, iyi tutum ve davranış, takdir ve hayranlık" gibi anlamlara gelmektedir. Ebeb kelimesi veya türevleri Kur’ân’da geçmez. Bir hadiste Kur’ân’dan "Allah’ın edebi" diye söz edilmektedir (Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân, 1). Böylece edeb, hadis dilinde hayırlı ve yararlı bilgilerle davranış alışkanlıklarını ifade etmekte, Kur’ân’da bu bilgi ve davranışları sergileyen ilâhî edeb kaynağı anlamında kullanılmaktadır. Bir kavram olarak edeb bir toplumda örf, âdet ve kural halini almış iyi ve faydalı tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber’in sünnetinde müekked ve zevâid sünnet dışında kalan davranışlar fıkıh literatüründe genel olarak edeb terimiyle ifade olunmuştur.
HAYÂ
Sözlükte "utanma, çekinme, tövbe, vazgeçme" gibi anlamlara gelen hayâ, bir ahlâk kavramı olarak, kınanma endişesiyle kurallara aykırı davranmaktan kaçınma ve bunu sağlayan duygu demektir. Kur’ân’da hayâ kelimesinin türevleri üç yerde geçmektedir (Bakara, 2/26; Kasas, 28/25; Ahzâb, 33/53). Ayrıca A’râf sûresinin 26. âyetinde geçen "libâsü’t-takvâ" (takva elbisesi) sözü de hemen bütün müfessirlerce hayâ şeklinde yorumlanmıştır. Hz. Peygamber, "Hayâ bütünüyle hayırdır" (Müslim, İmân, 61; Müsned, V/426, 427) "Hayâ sadece iyilik getirir" (Buhârî, Edeb, 77; Müslim, İmân, 60). "Dört haslet Peygamberlerin sünnetindendir. Hayâ, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek" (Tirmizî, Nikâh, 1; Müsned, V/421), "Hayâ imândandır" (Buhârî, İmân, 16. Edeb, 77; Müslim, İmân, 57-59), "Her dinin bir ahlâkı vardır; İslâm’ın ahlâkı da hayâdır" (İbn Mâce, Zühd, 17; Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 9) buyurmak suretiyle hayânın müslümanların en belirleyici ahlâkî nitelikleri ve değer ölçüleri arasında bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca "Utanmıyorsan dilediğini yap" (Buhârî, Enbiyâ, 54; Edeb, 78; Ebû Dâvûd, Edeb, 6) hadisi de hayânın kötülüklerden alıkoymada ne denli güçlü bir duygu olduğunu ortaya koymaktadır. Kendisi, evinde edebiyle oturan bir genç kızdan daha hayâlı olan Peygamberimiz (a.s.) (Buhârî, Edeb, 73, 77; Müslim, Fezâil, 67), aynı fazilete sahip olmasından dolayı Hz. Osman’a özel bir değer vermiştir. Türkçe’de ar kelimesi genellikle hayânın eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır.
İFFET
Sözlükte "haramdan uzak durmak, helâl ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınmak" anlamına gelen iffet, ahlâkî bir terim olarak, kişiyi bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten koruyan erdem demektir. Kur’ân’da iffet kelimesi geçmez. Ancak aynı kökten gelen isim ve fiiller yer almakta ve iffetli davrananlar övülmektedir (Bakara, 2/273). Bekâr olup da evlenme imkânı bulamayanların Allah’ın lütfu ile yeterli imkâna kavuşuncaya kadar iffetlerini korumaları emredilmektedir (Nûr, 24/33). Hz. Peygamber, "Yâ Rabbi! Senden hidâyet, takvâ ve iffet istiyorum" (Ahmed, I/389, 439) diye dua etmiş, "Allah, yoksul olmasına rağmen iffetini korumaya çalışan mü’min kulunu sever" (İbn Mâce, Zühd, 5) buyurarak mü’minleri iffetli olmaya davet etmiştir. Ayrıca Bakara sûresinin 273. âyetini delil göstererek yardıma en lâyık kimselerin iffetini korumaya çalışan yoksullar olduğunu bildirmiştir (Müslim, zekat, 2). İnsanın aşırı zevklerden uzak durmasının iffet sayılabilmesi için bu tutumun kişinin bilinçli tercihine dayanması ve güçlü bir iradî çaba ile gerçekleşmesi gerekir. Buna göre bedensel veya psikolojik bir zafiyetten, korkaklık, bilgisizlik ve âcizlikten yahut başka bir engelden dolayı zevklerini terkeden kimse iffetli sayılmaz. Olgun mü’min sayılabilmek için sadece îmân edip dinin bazı şeklî kurallarını yerine getirmek yeterli değildir. İnsanın hayâ, edep, iffet, zühd ve kanaat gibi ahlâkî erdemlerle donanması ve dinin günah saydığı, akl-ı selîmin de ayıp ve kötü kabul ettiği tutum ve davranışlardan uzak durması gerekir. Hz. Peygamber’in "Her kim ağzına ve cinsel arzularına hâkim olacağı konusunda bana söz verirse ben de onun cennete girmesine kefil olurum" (Buhârî, Hudûd, 19; Rikâk, 23; Tirmizî, Zühd, 61) hadisi iffet erdeminin önemini ortaya koymaktadır.
edep haya iffet, iffet ne demektir iffetli insanın özellik leri nelerdir