Kazancı tümü haram olan birinden yemek yenmez ve hiçbir eşyası kullanılamaz

Kazancı tümü haram olan birinden yemek yenmez ve hiçbir eşyası kullanılamaz

bafralıemre
Esselamun aleykum verahmetullah

İslam fıkhına göre, Kazancı tümü haram olan birinden yemek yenmez ve hiçbir eşyası kullanılamaz.
Kazancı yarısı ve bir kısmı haram olan kişinin yemeği yenir ve eşyası kullanılabilir.Ben böyle biliyorum o zaman
bankalarda kazanılan paranın tamamı faiz haram yani o zaman bankadan çalışan müdürden güvenlik görevlisine kadar veznedekileden banka sahibine kadar hepsi haram yiyoharam mı yiyolar


Cevap: haram para

İsrâ
ve aleykumusselam ve rahmetullah,

kardesim bu düsünce yanlis, cünkü o banka görevlisi vs maas aliyorlar faizle alakasi yok, alnin teriyle kazaniyorlar parayi.

< İslam fıkhına göre, Kazancı tümü haram olan birinden yemek yenmez ve hiçbir eşyası kullanılamaz.
>

aynen öyle


Yanıt: haram para

menzil_guller
buyrun kardeşim bu konudanda bilgilenebilirsin..
Bankada çalışan kişinin geliri haram mıdır. Kazancından çocukları istifade edebilirmi?

20 Kasım 2009 Cuma, 05:10

İlk günlerinden bu yana İslâmın mücadele ettiği,kökünü kazımaya çalıştığı kötü alışkanlıklardan ve musibetlerden ikisi içki ve fuhuş ise, öbürü de hiç şüphesiz faizdir. Bunlar Cahiliye Arapları ile bütünleşmiş, hayatlarından birer parça olmuş, kan ve damarlarına işlemişti. İslâmiyet kısa zamanda bunu ortadan kaldırdı.Nitekim asırlar boyunca İslâm ülke ve cemiyetlerinde faizin esamesi okunmazdı. Ne zaman ki cahiliye inanç ve âdetleri yeniden hortlamaya yüz tuttu; beraberinde de bütün unsurlarını toplayıp geldi. İçki, fuhuş, kumar, müstehcenlik ve faiz bu belâlardan bazılarıdır.

Meselâ herşey Avrupa’dan ithal edilirken, iktisadî hayat da büyük ölçüde faiz sistemine göre ayarlandı. Böylece, nihayet bugün her köşe başında pıtırak gibi faiz kuruluşları bitmeye başladı. Orada çalışanlar da yurt dışından getirilemeyeceğine göre, ülkemiz insanının çalıştırılması gerekti. Sonunda müdüründen memuruna, işçisinden temizlikçisine kadar bütün kadrolar dolduruldu.

Faizle iş yapan teşekküllerde çalışanların durumunu iki şekilde mütalâa etmek mümkündür. Birincisi, o müessesenin faizle iş yaptığını, çalışmanın mes’uliyet getireceğini bildiği halde imkânlarının cazibesine kapılarak girenler; ikincisi ise, vaktiyle girmiş, fakat o zamanlar haramlık ve helâllik cihetine pek dikkat etmemiş, hattâ bunun bir mahzur teşkil edeceğini bile düşünmemiş olanlar.

Şu husus bilinen bir gerçektir: İslâmiyet faizi tamamıyla yasaklamış, onunla hep mücadele etmiş, faize gidecek yolları kapatacak çeşitli yardımlaşma müesseseleri kurmuş; cemiyetin rahat ve huzurunu faiz belâsının kaldırılmasında görmüştür. Böyle olduğu halde, yüce dinimiz en küçük tasarruflarına varıncaya kadar bütün ticarî ve sınaî muamelelere faizi bulaştırmaya çalışan, her fırsatta milleti faize teşvik eden, insanlardaki yardımlaşma duygusunu sarsan, borç alıp verme gibi iş dünyasını rahatlatan bir âdeti kaldıran faize dayalı müesseseleri tasvip eder mi? Etmeyeceği şüphe götürmez bir gerçektir.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle «Ribanın (faizin) kap ve kapıları olan bankaların nef’i (faydası) beşerin fenası olan gâvurlara ve onların en zalimlerine ve bunların en sefihlerinedir, âlem-i İslama zarar-ı mutlaktır.» (1)

Faizle ve faizli işlemlerle meşgul olmak hem âyetlerde, hem de hadislerde yasaklanmış, haram kılınmıştır. Âyetin meali şöyledir:

«Faiz yiyenler kendilerini şeytan çarpmış birer mecnundan başka bir halde kabirlerinden kalkmazlar. Böyle olması da onların, ‘Alım satım da ancak faiz gibidir’ demelerindendir. Halbuki Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır.» (2)

Faiz kanalıyla harama bulaşan kimseler hadis-i şerifte şöyle tasnif edilmektedir:

«Faizi yiyen, yediren, şahitlik ve kâtipliğini yapan, Allah’ın rahmetinden uzak kalmıştır.» (3)

Âyet-i kerimede mutlak olarak sadece faiz yiyenler zikredilirken, hadis-i şerifte yiyen, yediren, şahitlik ve kâtipliğini yapan peş peşe sıralanmış ve «Allah’ın rahmetinden uzak olma» cihetinde birlikte ve toptan ifade edilmiştir.

Durum böyle iken, faiz kuruluşlarında çalışanlar her ne kadar doğrudan faiz yemiyor ve yedirmiyorlarsa da; muamelesini görmekte, hesap ve yazışmalarını yapmakta, idarî işlerini yürütmektedirler. Gerek memur olsun, gerekse müdür olsun; hadiste geçen «kâtip» mefhumunun içine girmiş olmaktadır.

İşte bu hususları bilen bir insanın bilerek bu nevi müesseselere girmesi, tavsiye edilecek bir şey değildir. «Başka bir iş bulamadım», «Zaruret icabı girmem gerekiyor» gibi bahaneleri, kişiyi haklı çıkaracak, üzerindeki mes’uliyeti giderecek gerekçeler olarak görmek mümkün değildir. Çünkü helâl ve meşru daire insanın ihtiyacına kâfi gelecek kadar geniştir. Belki meşru dairede bulduğu ve çalıştığı işin ücreti diğerine nisbetle bir miktar az olabilir, ama hiç olmazsa şaibeli bir para olmaz. Üstelik böyle faiz esasına dayalı bir kuruluşta çalışmayı bir zaruret olarak kabul etmek de oldukça güçtür.

«Diğer memurluklarda ve kamu iktisadî teşekküllerinde çalışmakla bir faiz müessesinde çalışmak arasında ne fark var? Çünkü, memura verilen maaşa da büyük ölçüde faiz karışmaktadır" gibi sözlere gelince: Evvelâ, memurların hepsi veya resmî olan diğer işyerlerinde çalışanların tamamı faizli muamelenin muhasebesini yapıyor değildir. Yani, memur veya işçi bizzat faizle uğraşmamaktadır. Halbuki faize dayalı işyerlerinde çalışanların bütün mesaisini faiz hesaplan, akitleri ve muamemeleri almaktadır.
Diğer taraftan, devletin geliri sadece faiz yoluyla birikmemektedir. Büyük ekseriyeti halktan alman vergiler ve benzeri yollardan sağlanmaktadır. Memur da maaşını alırken oradan gelen paraları niyet ederek kabul eder. Hattâ kazancını kumar, içki alışverişi ve benzeri helâl olmayan bir yoldan temin eden bir insanın, meselâ inşaat gibi meşru sayılan bir işinde çalışıldığı zaman, işçinin almış olduğu ücret meşru ve helâldir. Yine alacaklı bir Müslümanın, borçlu bir gayrimüslimin şaraptan elde ettiği paradan borcunu alması caizdir. (4) Her ne kadar bu paranın aslı dinen haram sayılan bir yoldan elde edilmişse de, alacaklı için durum farklıdır. Çünkü o, borçludan hakkını almaktadır. Bu paranın haram yoldan kazanılmasında alacaklının bir mes’uliyeti yoktur. Mes’uliyetin tamamı borçlu olana aittir. Memurun da durumu bundan farklı olmasa gerektir. Çünkü memur meşru olan bir iş yapmakta, yaptığı işten dolayı bir miktar hak elde etmektedir. Bunu da devlet karşılamaktadır. Bunun için faizli iş yerlerinde çalışan kimseler kendilerini devlet memuru ile kıyaslayamazlar.

Faiz esasına dayalı iş yapan müesseselere girip de meselenin haramlık – helâllik cihetini daha sonraki zamanlarda araştırma yoluna girmiş olanlar, geçimlerini temin edecekleri başka bir iş buldukları takdirde, orada kalmaları ve devam etmeleri tavsiye edilmez. Helâl dairede bir iş bulma gayret ve azmi içinde bulunmaları gerekir.

Bu arada, manevî ve İslâmî hizmetlerini, vazifelerini daha iyi yaparak sevap cihetini takviye etmeye çalışmalıdır. Çünkü iyi ameller kötülük ve günahları giderir, temizler.

Şunu da belirtmek gerekir ki, haramla meşgul olan iş yerlerinin ayrıca helâl sayılan iş sahaları da varsa ve meşru işler de işletip ondan kazanıyorlarsa bütün gelirlerinin haram olduğuna hükmedilemediği için durum biraz daha hafifleşir. Veyahut bu iş yerlerinin yol yapmak, su getirmek, elektrik ihaleleri yapıp faydalı iş sahalarında çalışmak da bizzat haramda çalışmak sayılmaz.

Anne babanın haram kazancından dolayı çocuklar sorumlu olmazlar. Bunun için tevbe etmek, bundan sonra haram kazanca girmemek ve bol bol hayırda bulunmak gerekir.

1. Mektubat, s. 450
2. Bakara Sûresi, 275.
3. Müslim, Müsakat, 105.
4. Dürer, l. 318.

BABANIN HARAM KAZANCINDAN HANIMI VE ÇOCUKLARI YİYEBİLİR Mİ?

Annenin ve çocukların geçimi, nafakası babanın üzerinedir. Bu, onun tabiî bir vazifesi olduğu gibi, aynı zamanda dinî bir yükümlülük olarak Cenab-ı Hak tarafından omuzuna yüklenmiştir. Bakara Sûresinin 23. âyet-i kerimesinde şöyle buyurulur:

"Annelerin yiyecek ve giyeceği, gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına aittir.”
Müfessir İmam-ı Kurtubî, zayıflığından ve güçsüzlüğünden dolayı çocuğun nafakasının babanın üzerine bir vecibe olduğuna bu âyeti delil olarak gösterir.1

Yani, çocuk kendi geçimini temin edecek yaşa gelinceye kadar babanın onun ihtiyaçlarını karşılaması gerekir. Baba olarak bu iş onun zaten fıtrî bir vazifesidir.
Bazı âyet ve hadis-i şeriflerde babanın bu vazifeyi yaparken meşru ve helâl dairede kalması emredilmektedir. Yani aile reisi olan veli, başta kendisi olmak üzere hanımının, çocuklarının ve nafakaları üzerine olan —babası ve annesi gibi— kimselerin nafakalarını helâl yoldan kazandığı para ile karşılamak durumundadır.

Helâl kazançla yetinmeyip, geçim derdini bahane ederek, iman zayıflığından dolayı harama teşebbüs eden, hattâ daha da umursamaz bir tavra girerek, kazancının tamamını haram yoldan karşılayan kimse, başta kendisi olmak üzere, aynı kazançtan yedirdiği aile fertlerinin bütün mes’uliyet ve günahını üzerine almış olur.

Çünkü bakmakla mükellef olduğu fertlerin bu meselede bir mes’uliyet ve suçu yoktur. Dolayısıyla, onlar mecbur kaldıkları için haram kazançtan yemektedirler. Bu sebepten, günaha girmiş olmazlar.

İbni Âbidin merhum bu hususta şöyle bir kayda yer verir:

"Kocasının, aslen meşru olmayan bir yoldan temin ederek geçirmiş olduğu bir yiyeceği yemesinde, bir elbiseyi giymesinde hanım için bir günah yoktur. Günah, kocanın kendisinedir. Yalnız, kocası tarafından kendisine verilen nafaka bizzat gasedilmiş bir şey ise, kadının ondan yemesi caiz olmaz.”2

Çocukların durumu da bundan farklı değildir. Çünkü hanımın nafakası nasıl kocasının üzerine ise, çocukların geçimi de babaya âittir. Çocuklar da babalarının kendilerine haramdan getirmiş olduğu nafakadan faydalanmak mecburiyetinde kaldıkları için, o haramdan doğacak günah babalarına aittir, kendilerine ait değildir.

Ne zaman ki çocukların eli iş tutar, kendi ihtiyaçlarını kendileri temin edecek seviyeye gelir, helâl yoldan para kazanma durumuna ulaşırlarsa, artık kendi kazançlarını yemeleri gerekir.

1. et-Tefsirü’l-Kurtubî, 1: 163.
2. Reddü’l-Muhtar, 5: 247.
Mehmed Paksu


Soru: haram para

@mir
< «Faizi yiyen, yediren, şahitlik ve kâtipliğini yapan, Allah’ın rahmetinden uzak kalmıştır.» (3)

Âyet-i kerimede mutlak olarak sadece faiz yiyenler zikredilirken, hadis-i şerifte yiyen, yediren, şahitlik ve kâtipliğini yapan peş peşe sıralanmış ve «Allah’ın rahmetinden uzak olma» cihetinde birlikte ve toptan ifade edilmiştir.

Durum böyle iken, faiz kuruluşlarında çalışanlar her ne kadar doğrudan faiz yemiyor ve yedirmiyorlarsa da; muamelesini görmekte, hesap ve yazışmalarını yapmakta, idarî işlerini yürütmektedirler. Gerek memur olsun, gerekse müdür olsun; hadiste geçen «kâtip» mefhumunun içine girmiş olmaktadır.

İşte bu hususları bilen bir insanın bilerek bu nevi müesseselere girmesi, tavsiye edilecek bir şey değildir. «Başka bir iş bulamadım», «Zaruret icabı girmem gerekiyor» gibi bahaneleri, kişiyi haklı çıkaracak, üzerindeki mes’uliyeti giderecek gerekçeler olarak görmek mümkün değildir. Çünkü helâl ve meşru daire insanın ihtiyacına kâfi gelecek kadar geniştir. Belki meşru dairede bulduğu ve çalıştığı işin ücreti diğerine nisbetle bir miktar az olabilir, ama hiç olmazsa şaibeli bir para olmaz. Üstelik böyle faiz esasına dayalı bir kuruluşta çalışmayı bir zaruret olarak kabul etmek de oldukça güçtür. >
Allah razı olsun. Doğru bir cevap olmuş.


Abdullatif
Allah razı olsun menzil_güller kardeşim çok faydalı bir cevap..
Peki bişekilde istemeden de olsa ele geçen para ne yapılmalı?
Daha önce konuştuk ama bir sonuca ulaşamadık..
şurda : forumduasi.com/sizden-gelen-sorular/101974-bankadaki-faizli-para-hakkinda-soru.html
Misal banka promosyonu, istesende istemesende yatırıyor adam..Ne olacak bu para hayır işlerinde de mi kullanmayacağız?


menzil_guller
Abdullatif kardeşimden alıntı
< Misal banka promosyonu, istesende istemesende yatırıyor adam..Ne olacak bu para hayır işlerinde de mi kullanmayacağız?
>

İslâm âlimleri bu konuda iki görüşe sahipler. Bir kısmı haram mal alınmaz alınsa bile yenmez diyorlar. Bunlara göre haramı almaktansa denize yahut ateşe atmak daha tehlikesizdir. Bilhassa zühd ve takvâ mesleğinde giden bu zâtlardan biri olan Fudayl Hazretleri eline geçen dirhemlerin haram olduğunu anlayınca taşların arasına doğru fırlatmış "Ben haram malı elimle tutmak istemem." diyerek hiçbir suretle faydalanmaya lâyık görmemiştir.

Ancak başta İmam-ı Gazalî olmak üzere bazı âlimler de bu gibi paraları bir fakire vermeyi daha uygun bulmuş; denize ateşe atmakta hiçbir fayda olmadığına muhtaca vermekte ise mutlak faydaların olduğuna dikkati çekmişler. Gazalî (ks) bu mevzuda İhyâ’sında Resûl-i Ekrem Efendimiz’in kendisine ikram edilen koyun etinin haramdan kazanıldığını anlayınca hemen geri çekilip fakirlere gönderttiğini ayrıca Bizans’ın İranlılara karşı harbi kazanacağı konusunda bahse giren Hz. Ebû Bekir’in dediği çıkınca aldığı develeri de fakirlere verdiğini delil olarak zikretmiştir. Demek ki haram mal yenmez ama menfaati şahsından uzak fakirlere verilir. Bundan sevap da beklenmez sadece sorumluluktan kurtulma esas alınır.

Faiz para için de söylenecek hüküm bundan başkası değildir. Faizli kuruma para yatırmamalı yardımcı ve destek olunmamalıdır. Ancak mecburen böyle bir durumda kalınırsa alınan faiz menfaati şahsından uzak bir yere verilmeli; kitap alıp dağıtmak yahut gıda maddesi dışındaki ihtiyaçlara verip muhtaca intikal ettirmek gibi bir çâre düşünülmelidir.


İsrâ
< İslam Alimleri bu mevzuda iki görüşe sahipler. Bir kısmı, haram mal alınmaz, alınsa bile yenmez, diyorlar. Bunlara göre, haramı almaktansa denize, yahut ateşe atmak daha tehlikesizdir. Bilhassa zühd ve takva mesleğinde giden bu zatlardan biri olan Fudayl Hazretleri, eline geçen dirhemlerin haram olduğunu anlayınca taşların arasına doğru fırlatmış, " ben haram malı elimde tutmak istemem," diyerek hiçbir suretle istifadeye layık görmemiştir.

Ancak başta İmam-ı Gazali, bazı alimler de sahibi bilinmeyen haramı bir fakire vermeyi daha uygun bulmuş; denize, ateşe atmakta hiç bir fayda olmadığına, halbuki muhtaca vermekte mutlak faydaların olduğuna dikkati çekmişler. Gazali Kuddise sirruhu bu mevzuda İhya’sında deliller de serdetmiş, Resul-i Ekrem Efendimiz’in kendisine ikram edilen koyun etinin haramdan kazanılmadığını anlayınca, hemen geri çekilip, fakirlere gönderttiğini, ayrıca Bizans’ın İranlılara karşı harbi kazanacağı konusunda bahse giren Hazreti Ebu Bekir’in dediği çıkınca, aldığı develeri de fakirlere verdiğini misal olarak zikretmiştir. Bunlar haramdı. ama fakirlere göndermekte mahzur görülmemiştir. Demek ki, haram mal yenmez, ama menfaatı şahsından uzak, fakirlere verilir. Bundan sevap da beklenmez, sadece mes’uliyetinden kurtulma esas alınır.

Faiz para içinde söylenecek hüküm bundan başkası değildir. Faizli kuruma para yatırmamalı, yardımcı ve destek olma mahiyetini arzeden bir yakınlıkta bulunmamalıdır. Ancak mecburen böyle durumda kalınırsa alınan faiz, menfaatı şahsından uzak bir yere verilmeli; kitap alıp dağıtmak, yahut gıda maddesi dışındaki ihtiyaçlara verip muhtaca intikal ettirmek gibi bir çare düşünülmelidir. denize, ateşe atmak faydalı ve makul bir yol değildir. >
Ahmed ŞAHİN

kaynaginida yazalim ins., Allah razı olsun meryem kardesim


Abdullatif
Allah razı olsun kardeşlerim, teşekkür ederim..


bafralıemre
bilgiler için Allah C.C razı olsun


kevasor47
hocam ben esnaflık yapıyorum adam tefeci benden malzeme alıyor buna ne dersiniz sakıncası yoktur her halde çünkü ben malımı satıyorum birde size danışayım


bafralıemre
Kardeşim ben kendi yorumumu söyleyeyim belki bu konu ile ilgili islam uleması fetvasını vermiştir ama o fetvayı bilmiyorum bana kalırsa sen onun malının tamamının haram faiz olduğunu biliyosun hqaramdan helal olmayacağına göre senin yaptığın sakıncalıdır


kevasor47
< Kardeşim ben kendi yorumumu söyleyeyim belki bu konu ile ilgili islam uleması fetvasını vermiştir ama o fetvayı bilmiyorum bana kalırsa sen onun malının tamamının haram faiz olduğunu biliyosun hqaramdan helal olmayacağına göre senin yaptığın sakıncalıdır >

Adam gelince dükkan kardeşim ben senin paranı alamam sana mal satmam senin paran haramı diyeyeyim bana kesin bir şey lazım yorum için eyvAllah


zehraoku
Hz .Ebu bekir r.a :

biz bir mahzurlu ise (fiile)bulasmayalim diye yetmisküsür helali terkederdik
demistir…

mahzura bulasmamak için neleri terk etmisler…


kevasor47
< Hz .Ebu bekir r.a :

biz bir mahzurlu ise (fiile)bulasmayalim diye yetmisküsür helali terkederdik
demistir…

mahzura bulasmamak için neleri terk etmisler… >
anladım anladım


@mir
[QUOTEkevasor47]hocam ben esnaflık yapıyorum adam tefeci benden malzeme alıyor buna ne dersiniz sakıncası yoktur her halde çünkü ben malımı satıyorum birde size danışayım[/QUOTE]
sattığınız mal aslen helal olan bir mal ise bir sakıncası olmaz sanırım
zira bildiğim kadarı ile ashab
azılı müşriklerle bile ticaret yapıyordu.


Haram para yemek, haram para yemenin günahı, haram mal yemek

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();