Kafirin gıybeti olur mu?

Kafirin gıybeti olur mu?

meftunnn
Eksik bir soru bu. Neden? Çünkü, inançsızlığın da bir inanç olduğunu kabul edecek olursak, kâfir, bir insanın iman karşısındaki duruşunu belirleyen sıfattır. Başka bir ifadeyle dinî kimlik açısından aidiyet ifade eden bir terimdir.
Meseleye bu zaviyeden bakınca, dinî aidiyet bağlamında bence şunlar da ilave edilmelidir soruya; Hıristiyan, Yahudi, Mecusi, Sabii, Budist, Şintoist, Jainist, Brahmanist vb. din veya inanç grubunda yer alan insanların gıybeti olur mu? Tabii burada "olur mu?" sözüyle, Müslüman birisinin gıybeti gibi mesul olunur mu denilmek istenmektedir.
‘Pekala doğru bir soru mu bu?’ diyecek olursanız; bence çok doğru ve özellikle günümüzde cevap aranması gereken bir soru.
Doğru bir soru; çünkü gıybete konu olan kişiler tıpkı Müslümanlarda olduğu gibi son tahlilde bir insan. Her ne kadar başka bir din veya inanç grubuna mensup olsalar da.
Cevap aranması gereken bir soru; çünkü elimizin altında bulunan birçok dinî kitapta "kâfirin gıybeti olmaz" görüşleri yer almaktadır. Bu görüşler bugün de geçerliliğini sürdürmekte midir? Bu bir.
İkincisi; bugün söz konusu görüşlerin dile getirildiği dünyadan çok farklı bir dünyada yaşıyoruz. Tedvin dönemi ve hemen sonrasında olduğu gibi dünya Müslüman ve gayrimüslim dünya diye ikiye ayrılmıyor. Müslümanlarla ötekiler arasında sıcak savaş dünyanın her yerinde hakim değil. Gayrimüslim Batı ülkelerinde belki 40 milyonu aşkın, Uzakdoğu, Orta Asya, Afrika, Avustralya’da milyonlarca Müslüman, "gıybeti olur mu" denilen insanlarla içli-dışlı birlikte yaşıyor. İşyeri arkadaşlığından komşuluğa, müşteri-satıcı ilişkisinden işveren-işçi münasebetine kadar geniş bir alanda birliktelikleri söz konusu. Evlilikler ve bu evlilikler sebebiyle tesis edilen akrabalıklar işin başka bir boyutu. Ve hepsinden öte bu birliktelikler her gün alanını genişleterek devam ediyor ve edecek.
O zaman, gıybetin haram kılınmasındaki amaç, toplumsal huzura zarar vermemek, bir arada yaşayan insanların birbirlerine olan güven, muhabbet ve sadakatlerini zedelememek ise şayet, yukarıda örneğini verdiğimiz toplumsal yapılanmada olduğu gibi başka din mensupları da işin içine girmektedir. Bu takdirde Müslüman ne yapacaktır? Kitaplarımızda yazılan "gayrimüslimlerin gıybeti olmaz" deyip içinde yaşadığı dar veya geniş ortama huzursuzluk salan gıybeti yapacak mıdır? İşte bunun için de bu sorunun cevabı aranmalıdır diyoruz.
Bana göre bu mesele çok farklı bir perspektiften ele alınıp şöyle de sorulabilirdi; Kur’an Hucurat Suresi’nde: "Ey iman edenler! Çokça zan etmekten kaçınınız, şüphe yok ki, zannın bazısı günahtır ve birbirinizin kusurunu araştırmayınız ve birbirinizin gıybetini yapmayınız. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? -Bilakis- onu çirkin görmüş olursunuz. Artık Allah’tan korkunuz, şüphe yok ki, Allah tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir." (Kur’an, Hucurat/12) buyurmaktadır. Bu ayetin kapsamı alanı içine gayrimüslimler de girmekte midir? Yoksa ayetteki "kardeş" tabiri sadece Müslümanları mı içine almaktadır?
Aynı yaklaşım gıybet ile alakalı Efendimiz’in hadisi şerifinde de geçerli. Çünkü Efendimiz de (sas) gıybeti tarif ederken, "Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" buyurur. Sahabi şaşkınlık içinde, "O vasıf onda varsa da mı?" diye sorar. Allah Rasulü (sas) herkesin kulağına küpe olacak cami bir beyanla bu soruyu cevaplar: "Evet, söylediğin sıfat eğer kardeşinde bulunuyorsa gıybet, bulunmuyorsa iftira etmiş olursun." (Müslim, Birr, 70)
Dikkat edersiniz burada Allah Rasulü (sas) meseleyi anlatırken "kardeş" tabiri kullanıyor. Kardeş sadece Müslüman mıdır yoksa aynı toplum içinde birlikte yaşadıkları gayrimüslimler de buna dahil midir?
Başladık soruyu cevaplamaya ama bitirmek için bir-iki haftaya daha ihtiyaç var.


Cevap: Kâfirin gıybeti olur mu?

meftunnn
Kâfirin gıybeti 2
Kâfir veya başka dine mensup insanların gıybeti olur mu, konusunu işliyorduk. Ayetteki "birbirinizin gıybetini etmeyiniz" ve "biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi?" ifadelerinde geçen "birbiriniz" ve "kardeşin" kimler olduğunu, bu tabirlerin gayrimüslimleri de içine alıp almadığı meselesinde kalmıştık.

Öncelikle bu ayetin nazil olduğu Medine’de Müslümanların müşrik, Hıristiyan, Yahudiler ve kâfirlerle birlikte yaşadığını hatırlamamız icab ediyor. Efendimiz’in vefatına kadar kaldığı Medine’de sayısal çoğunluğun sürekli değiştiği bir hakikat olsa da, Kur’an’ın nüzul süreci son bulana kadar gayrimüslimlerle birlikte yaşandığı gerçeğini değiştirmiyor. Allah Rasulü’nün (sas) vefat ettiğinde zırhının bir Yahudi’den aldığı borç münasebetiyle rehin olduğu örneği ve buna benzer nice örnekler bunu isbat eden tarihi hakikatler olarak karşımızda durmaktadır. Dolayısıyla "birbiriniz" ve "kardeşiniz" ifadelerinin kapsama alanlarını değerlendirirken bu nokta gözden uzak tutulmalıdır.
Aynı kapsamda, Kur’an’ın evrensel ve tarih-üstü keyfiyeti de çok önemlidir. Kıyamete kadar geçerli bir yasak ortaya konurken, yakın veya uzak gelecekte gerçekleşecek olan Müslümanların gayrimüslimlerle günümüzde olduğu gibi iç-içe hayat sürecekleri bir yapının ilm-i İlahinin hariçinde olduğu düşünülemez. Geçen haftada bir cümle ile ifade ettiğimiz ehl-i kitapla evlilik münasebetiyle kurulacak akrabalık bağları bile gıybetin kapsama alanını belirlerken düşünülmesi gereken bir başka örnektir. Konumuz açısından daha açık ve net ifade edecek olursak, mezkur kelimelerin sadece Müslümanlara hasredilmesi, gayrimüslimi yok saymakla eş değerdir ki bunu söylemek mümkün değildir.
Konu, kul hakkı kavramı etrafında da serd-i kelam edilebilecek mahiyettedir. Şöyle ki; malum kul hakkının dünyevi ve uhrevi iki boyutu vardır. Dünyevi boyutu hayatın hemen her alanında karşılıklı münasebetler sonucu oluşan ve anlaşmazlıklar söz konusu olduğunda hukuk önünde adalet arayışı ile son bulan haklardır. Alış-verişte bir anlaşmazlık, gasp, yaralama öldürme, vs. gibi meselelerde içine düşülen anlaşmazlıklar hukuk önünde halledilirken, muhatapların dini kimlikleri nazara alınmaz. Kısas veya diyet gereken ve son tahlilde Müslüman’ın haksız olduğu bir olayda, muhatabın gayrimüslim veya müşrik olması, onlara haksızlık yapılmasını gerektirmez. Bu, hem Kur’an’ın öğretileri hem de Efendimiz’in beyanları ile sabittir. En basitinden, bir Müslüman’ın gayrimüslime ait domuzu öldürmesi tazminatı gerektirir. Çünkü domuz bir Müslüman’a göre haram olması münasebetiyle ekonomik değeri olmasa da gayrimüslim için ekonomik değeri olan bir maldır. Hatta fıkıh kitaplarımızda tazminat hükmünün gerekçesi olan kıyasa göre "bir Müslüman için koyun neyse, gayrimüslim için de domuz odur" denilmektedir. O halde rahatlıkla şöyle denilebilir; hukuka intikal eden karşılıklı anlaşmazlıklarda din farklılığının haklıyı haksız yapacak ölçüde hukuka yansıması düşünülemez. Bu, İslam’ın evrensel ve tarih-üstü adalet anlayışı ile çelişir.
Burada belki bazı içtihadi hükümlerdeki haksızlık diye nitelendirilebilecek hususlar gündeme getirilebilir. Bu önemli konunun yeri burası değil ama bir cümle ile ifade edecek olursak, onların her birerlerini ait oldukları konteks içinde ele almak lazım. Bu bir. İkincisi, dönemin siyasi havasının, Müslümanlarla-gayrimüslimler arasındaki fiili düşmanlık halinin, savaş durumunun hukuki içtihadlara etkisi mutlaka olmuştur. Savaş hukuku ile barış hukukunu birbirine karıştırmamak gerek. Kur’an’daki savaş ve barış dönemlerinde inen ayatler arasındaki farklılık zaten bunları göstermektedir. Ayete geri dönelim diyeceğim ama sütunumuz doldu. Haftaya devam edelim.

AHMET KURUCAN


Cevap: Kâfirin gıybeti olur mu?

Kayıtsız Üye
"Öncelikle bu ayetin nazil olduğu Medine’de Müslümanların müşrik, Hıristiyan, Yahudiler ve kâfirlerle birlikte yaşadığını hatırlamamız icab ediyor. " demiş yazan kişi ama Hristiyan,Yahudi ve müşrikler zaten kafir.gafletle öyle yazmış galiba yazıyı yazan kişi.ben yazının tamamını okumadım lakin bu yazıyı okuyan biri cahillikle Hristiyan,Yahudilerin Cennet’e gireceğini iddia etmesin.öyle bir şey iddia eden kafir olur.


Kafirin Arkasından Dedikodu

Kayıtsız Üye
Bi müslümanın arkasından dedikodu yapmak günah diye duydum mesela: bu geçen bir oğlanla sarmaş dolaşmış kafede gibi.

Bu kafın aynısını kafir için demek günah mı?


seyit gazi
gıybet toplumu ifsad eden, kardeşliği bozan bir hastalıktır müptezelliktir ancak yeri geldiği zaman toplumun ifsad edilmesinin önüne geçmek için yapılan yanlışların ortaya konması da gerekebilir.

toplumda bozulmanın sebebi, iyilerin kötülere dalkavukluk yapması olarak gösterilmiş, bu böyledir. iyiler kötülerin peşinde gezmeseler, kötüler iyilerin arasına karışmasa kafaları karıştırmasa; kötüler ne kadar güçlü veya sayıca çok olsa da kendini sınırlandırmaya mahkumdur

bir günahı masiyeti açıktan işleyen, bundan pişman olmayan ve bununla övünen birisinin de günahı ilan edilir. iyiler kötülerin ağzının içine bakmasın diye, kötüler gelipde iyilere ahkam kesmesin diye bu yapılır. söz gelimi bir meclisde birisi bir masiyetle veya fıskla meşhur bir fasığı övdüğü zaman, bizim falanca fasıkdan ırz düşmanından zındıkdan ..vb bahsediyoruz değil mi denebilir. bu gıybet değildir aksine bunun yapılması gerekir ancak bununda yapılma sebebi işi dedikoduya dökmek veya yapılan yanlışları yaymak değildir, bilinçlenmek ve korunmaktır. böyle bir durum yoksa genel olarak günahları örtmek iyidir. ayrıca fasıkda olsa kafirde olsa bu kimselere iftira atılamaz veya yaradılışdan gelen özellikleriyle dalga geçilemez.

yani maksat bunların reklamlarının önüne geçilmesi, bilinçlenilmesi ve korunulmasıdır, dedikodu değildir. artık bu boşboğazlıktan mı, boşbeleşlikten mi, kıskançlıktan mı, düşmanlıktan mı, meraktan mı, işi dedikoduya dökme hevesinden midir yoksa batıla ve fıska prim vermemekten midir, bunu insanın kendisi bilir. hiçbir şartta da kimseye iftira atılamaz veya kimsenin yaradılış özellikleriyle de dalga geçilemez.

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();