Vahiy nedir, çeşitleri nelerdir?

Vahiy nedir, çeşitleri nelerdir?

YaBaNCı
vahiy çeşitleri nelerdir

Sözlükte gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, îma ve işâret etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve göndermek anlamlarına gelen vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın Peygamberlerine iletmek istediği mesajlarını, doğrudan doğruya veya Cebrail vasıtasıyla bildirmesine denir.
Kur’ân ve diğer kutsal kitaplar, vahiy ürünüdür. Vahiy, ilâhi ve gayr-i ilâhi olmak üzere iki kısma ayrılır. İlâhi vahiy, Allah’ın vahyi demek olup 5 çeşittir:
1- Cebrail’e (Necm, 53/10) ve diğer meleklere vahyi (Enfâl, 8/12).
2- Cansız varlıklardan yeryüzüne (Zilzâl, 99/4-5) ve gökyüzüne (Fussilet, 41/12) vahyi. Bu vahiy, emretmek anlamındadır.
3- Canlılardan bal arısına vahyi (Nahl, 16/68-69). Bu vahiy, ilham, içgüdü anlamındadır.
4- İnsanlardan Hz. Musa (a.s)’ın annesine (Kasas, 28/7) ve Hz. İsâ (a.s)’ın havarilerine (Mâide, 5/111) vahyi. Bu vahiy, fıtrî ilham, îma, emir anlamındadır.
5- Peygamberlere vahiy (Nisâ, 4/162. A’râf, 7/117, 160) Bu vahiy, ıstılâhî anlamdaki gerçek vahiydir. Vahiy denince ilk akla gelen bu vahiydir. Bu vahiy, sözlü, sözsüz ve Cebrail vasıtasıyla olur. Sözlü vahiy, Allah’ın perde arkasından Peygamberine hitap etmesidir. Sözsüz vahiy; rüyada veya uyanık iken vahyin Peygamberin kalbine ilkası şeklinde olur. Cebrail vasıtasıyla vahiy;
a) Peygamber uyanık veya uykuda iken vahyi Peygamberin kalbine ilkası ile,
b) Cebrail’in melek veya insan suretinde vahiy getirmesi ile,
c) Cebrail görünmeden vahyin çıngırak sesi şeklinde gelmesi ile olur.
Vahyin geliş şekillerinden bir kısmı, Şûrâ suresinin 51. âyetinde bildirilmiştir. Vahiy, Allah ile Peygamber arasında bir sırdır. Mahiyetini insanların tam anlaması imkansızdır. Vahiy geldiği anda Peygamber titrer, rengi değişir, alnı terler ve nefesi sıkışırdı. Hz. Muhammed (a.s.) gelen vahyi aynen hafızasına alır (Kıyamet, 75/16-19), sonra vahiy katiplerine yazdırırdı. Her sene Ramazan ayında inen âyetleri ve sûreleri Cebrail’e okuyup arz ederdi. Gayr-i ilâhi vahy yani ilâhi olmayan vahy ise, cin ve insanlar arasında cereyan eden vahye denir. Zekeriya (a.s)’ın kavmine vahyi gibi (Meryem, 19/11), bu vahiy, imâ ve işâret etmek anlamındadır. Şeytanın şeytana vahyi gibi (En’âm, 6/121); bu vahiy, fısıldamak ve gizli konuşmak anlamındadır.


Cevap: Vahiy nedir, çeşitleri nelerdir?

Sedanur
Vahiy, Allah tarafından geldiğine dair kat’î bir bilgi ve itmi’nan ile beraber, vasıtalı veya vasıtasız olarak peygamberlerin ruhunda (kalbinde) bulduğu bir bilgi ve marifettir.

Peygamberler Allah’tan aldıkları hüküm ve hakikatları vahiy yoluyla alırlar. Peygamberlerin hepsi de Allah’ın vahyine muhatap olmuşlardır.

Vahyin de pek çok çeşitleri ve mertebeleri vardır:

Vahyin en yaygın şekli, vahiy meleği olan Cebrâil (as) vasıtasıyla peygamberlere İlâhî hükümlerin bildirilmesi, tebliğ edilmesidir. Kur’an’ın indirilişi böyle olmuştur. Cebrâil’in (as) vahyi getirmesinin de çeşitleri vardır. Melek, aslî hüviyeti ile peygambere görüneceği gibi, insan suretine girerek de gelir ve vahiy getirir. Bâzan da hiç görünmeden çan sesi veya arı vızıltısı gibi bir sesle gelir ve vahyi peygamberin kalbine bırakır.

Bâzan da Allah Teâlâ emir ve hükümlerini vasıtasız, doğrudan doğruya peygamberine söyler ve işittirir. Tûr dağında Mûsâ’nın (as) ve Mi’rac’da Peygamberimizin vahyi doğrudan doğruya Allah’tan almaları gibi.

Allah cc razı olsun…


Yanıt: Vahiy nedir, çeşitleri nelerdir?

fenafillah
Allah sadece peygamberlere mi vahyeder ?

Kuranı Kerime baktığımızda, insanların Allah sadece Peygamberlere vahyeder zannının doğru olmadığını görüyoruz. Araf 175 de Allah yoldan çıkan birine bile ayetler verdiğini ifade buyururyor.

Maide 111 de Allah İsa As ın havarilerine vahyettiğini açıklıyor. İsa As ın havarilerinin Peygamber olmadığı açıktır.

Taha 38 de ise Musa AS ın annesine vahyedilmiştir.

Yunus 2 ve Araf 63 de içinizden bir adama vahyetmemiz acaibinize mi gitti buyuruyor. İnsanların zanlarına göre insanların içinden herhangibirine Allah’ın vahyetmesi söz konusu değildir. Allah bunu
bildiği için özellikle içinizden bir adama vahyettik ifadesini kullanıyor.

Bir şehrin önünden eşeğiyle geçen bir adama Allahu Teala vahyediyor.

Allahu Teala, Ali İmran 47 ve Meryem 26 da ise İsa As ın annesi Hz. Meryem’e da vahyettiğini ifade buyuruyor.

Herşeye kaadir olan Allah, sadece insanlara değil arılara, yerlere ve göklere de vahyediyor.

İşte ayetler:


7 / A’RAF – 175
Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).
Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu.

5 / MAİDE – 111
Ve iz evhaytu ilel havâriyyîne en âminû bî ve bir resûlî, kâlû âmennâ veşhed bir ennenâ muslimûn(muslimûne).
Ve havarilere; "Bana ve Resûl’üme îmân edin." diye vahyettiğim zaman, onlar da "Îmân ettik ve bizim (Hakk’a) teslim olduğumuza şahid ol." demişlerdi.

20 / TAHA – 38
İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ.
Vahyedilecek şeyi annene vahyetmiştik.

10 / YUNUS – 2
E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun).
Onlardan bir adama, "insanları uyarması, âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri) müjdelemesi" için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi? Muhakkak ki onlar için, Rab’lerinin yanında (katında) sıddıklar makamı vardır. Kâfirler şöyle dediler: "Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.”

7 / A’RAF – 63
E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum ve li tettekû ve leallekum turhamûn(turhamûne).
Sizi uyarması ve takva sahibi olmanız için, içinizden bir adama, Rabbinizden bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? Ve böylece rahmet olunursunuz.

2 / BAKARA – 259
Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi venzur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Veya çatıları üzerine çökmüş (altı üstüne gelmiş) bir karyeye uğrayan kimsenin, "Allah bunu (bu kasabayı) ölümünden sonra nasıl diriltecekî demesi gibi. Bunun üzerine Allah, onu yüz sene öldürdü. Sonra da diriltti. (Ona) "Ne kadar (ölü bir vaziyette) kaldın?”dedi. (O da): "Bir gün veya günün bir kısmı kadar.” dedi. (Allah): "Hayır, yüz yıl kaldın. Haydi yiyecek ve içeceğine bak, bozulup kokuşmadı. Ve merkebine bak. (Bu), seni insanlara bir âyet (canlı bir ibret) kılmamız içindir. Ve kemiklere bak. Onları nasıl inşa ediyoruz (kemikleri birleştirerek iskeleti kuruyoruz) sonra ona et giydiriyoruz."Böylece (merkep dirilip, eski haline gelince ve herşey) ona açıkça belli olunca: "Allah’ın, herşeye kaadir olduğunu biliyorum.”dedi.

3 / AL-İ İMRAN – 47
Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî veledun ve lem yemsesnî beşer(beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ yeşâ'(yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).
(Hz Meryem): "Rabbim, benim çoçuğum nasıl olur? Bana bir beşer dokunmadı” dedi. (Allah şöyle buyurdu): "İşte böyle, Allah dilediğini yaratır. Bir emrin (işin) olmasını takdir ettiği zaman, sadece ona "ol!” der, o hemen olur.”

19 / MERYEM – 26
Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).
Artık ye ve iç, gözün aydın olsun! Bundan sonra eğer beşerden bir kimseyi görürsen, o zaman (ona şöyle) söyle: "Muhakkak ki ben, Rahmân’a (konuşmama) orucu nezrettim (adadım). Bu sebeple bugün bir insanla asla konuşmayacağım.”

16 / NAHL – 68
Ve evhâ rabbuke ilen nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne).
Ve senin Rabbin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti.

99 / ZİLZAL – 5
Bi enne rabbeke ehvâlehâ.
Rabbinin ona vahyetmesi ile.

41 / FUSSİLET – 12
Fe kadâhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyennes semâed dunyâ bir mesâbîha ve hıfzâ(hıfzen), zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi).
Böylece onları iki günde yedi kat gök olarak kaza etti (yarattı, tamamladı). Her gök katına kendi emrini vahyetti. Ve dünya semasını kandillerle muhafaza ederek süsledik. İşte bu, Azîz ve Alîm olan (Allah’ın) takdiridir.
Allah’ın sadece Peygamberlere vahyetmediği bu ayetlerle kesinlik kazanıyor. Allah her devirde üst düzey evliyaları ile konuşur, yani onlara vahyeder. Ahmed Yesevi Hz.leri "Hakk’ tan işitip bunları dedim işte” diyor bir şiirinde.Yunus Emre "Çalap tır söylettirir”, yani bizi konuşturan Allah’tır diyor divanında. Mevlana hz.leri , "Mesnevi Allah’ın izniyle inmiştir” diyor. Allahu Teala, yakın geçmişte Bediüzzaman Said Nursi Hz.lerine vahyederek Risale-i Nur u yazdırmıştır.


Cevap: Vahiy nedir, çeşitleri nelerdir?

Fetva Meclisi
Vahyin mahiyeti ve çeşitleri nelerdir. Genişçe yer verebilir misiniz? Kuranda vahyin çeşitleri geçmekte midir?

Vahyin Tanımı: "Vahiy" kelimesi (VHY) fiilinin mastarı olup lügatte, gizli konuşmak, emretmek, îma ve işaret etmek, acele etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve ilham gibi anlamlara gelmektedir.( el-Cevherî, es-Sihah; ibn Manzûr, Lisânü’l-Arab, "VHY" maddesi.)

Bu kelime, Kur’an’da Allah’a ait bir fiil olarak kullanıldığı gibi, Allah’tan başkası için de kullanılmıştır. Bu sebeple sözlük anlamı itibariyle vahiy kavramı: İlâhî ve gayr-ı İlâhî vahiy şeklinde iki çeşit olarak tespit edilmektedir(Cerrahoğlu, ismail, Tefsir Usûlü, 37; Turgut, Ali, Tefsir Usûlü ve Kaynakları, 79-80.).

Gayr-ı İlâhî Vahiy

Gayr-ı İlâhî vahiy için aşağıdaki ayetler misal olarak zikredilebilir:

"Zekeriyya, mabetten kavminin karşısına çıkarak onlara: ‘Sabah- akşam tespihte bulunun’ diye vahyetti." Bu ayette, vahiy kelimesi îma ve işaret anlamında kullanılmıştır.

"Biz böylece her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar, aldatmak maksadıyla birbirlerine yaldızlı sözler vahyederler."( el-En’am, 6/112.) Burada sözkonusu edilen vahiy kelimesi, fısıldamak, gizlice söylemek anlamındadır. (Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 37Ù’).

İlâhî Vahiy

Allah tarafından yapılan vahyin ilâhî vahiy kavramını kendi arasında tekvînî, ilhâmî ve teşriî/hakîkî vahiy şeklinde değişik kısımlara ayırmak mümkündür.

Tekvînî vahiy: Tekvinî vahiy, cansız varlıkların hususi görevlerini bildiren bir vahiy şeklidir. Hususi vazifelerini kendilerine bildiren Allah, bunu vahiy kelimesiyle ifade etmiştir. Kur’an’da bu vahiy çeşidi, göklere ve yere yapılan vahiy olarak kendini göstermektedir. İlgili ayetler şöyledir:

Allah böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahiy etti. (Fussilet, 41/12.)

Yeryüzü o şiddetli sarsıntı ile sarsıldığı, içindeki ağırlıklarını çıkarıp dışarı attığı, ve insan: Bu yere de ne oluyor? dediği zaman, işte o gün yer, üzerinde olup biten her şeyi anlatır. Çünkü Rabbin ona vahiy etmiştir" (Zilzal, 1-5).

Teşriî Vahiy: İnsanlık camiasından seçilip görevlendirilen peygamberler vasıtasıyla, insanların ve de cinlerin dünya ve ahiret hayatlarının mutluluğu için prensipler koyan ilâhî mesajlardan ibarettir. Buna hakikî vahiy de denilir. Hakîki/Teşriî vahiy kavramı; Allah tarafından peygamberlere vasıtalı veya vasıtasız olarak ulaştırılan vahiy olarak da tanımlanabilir.

Hz. Peygamber (a.s.m)’e vahyin gelişi, değişik şekiller arz etmektedir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

a. Rüyay-ı sâdıka:

Hz. Âişe’nin belirttiğine göre, Hz. Peygamber (a.s)’e gelen ilk vahiy, rüya şeklinde tezahür etmiştir. Hz. Peygamber (a.s)’in gördüğü rüyalar, sabahın aydınlığı gibi ortaya çıkardı.( Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 3.)

b. Hz. Cebrail’in görünmeden vahiy getirmesi:

Bazen olur ki, Hz. Peygamber (a.s) uyanıkken, melek görünmeksizin onun kalbine vahiy ilka ederdi. Buna bir çeşit teşriî ilham da denilebilir. Çünkü sözkonusu vahiy, bir Kur’an ayeti olmamakla beraber yine de teşriî bir mesaj ihtiva etmektedir. "Rûhu’l-Kudüs kalbime şu sözü fısıldadı: Hiçbir nefis rızkını tastamam almadıkça ölmez. Öyleyse Allah’tan sakının da rızkınızı güzel ve meşru yollardan arayın"( Suyutî, İtkan, I/59; Aclûnî, Keşfu’l-hafa, I/231) mealindeki hadis-i şerif, vahyin bu çeşidine işaret etmektedir.

c. Hz. Cebrail’in insan suretine girerek vahiy getirmesi ( Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 2).

İmân, islâm ve ihsandan bahseden meşhur Cibril hadisi, bu çeşit vahyin bir örneğini göstermektedir( Buhârî, İman, 57). Tarih ve siyer kitapları, Hz. Cebrail’in insan şeklinde temessül ettiği zaman, çoğunlukla sahabilerden Hz. Dihye suretinde geldiğini bildirmektedirler. (Keskioğlu, Osman, Kur’a’n-ı Kerim Bilgileri, 30.).

d. Meleğin çan sesine benzer bir sesle hitap etmesi:

Hz. Âişe’nin bildirdiğine göre, Efendimiz (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bazen bana çan sesine benzer bir sesle hitap edilir. Bu bana en ağır gelen vahiy şeklidir. Melek benden ayrılıp giderken, ben de gelen vahyi tastamam hıfzetmiş olurum." (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 2; vahyin çeşitleri için ayrıca bkz. İbn Kayyım el- Cevzî, Zâ’du’l-Meâd, (trc. Şükrü Özen), I/24-25.).

"Allah’ın vahiy ile veya perde arkasından, yahut bir elçi gönderip ona kendi izniyle dilediği şeyi vahiy etmesinden başka bir suretle konuşması hiç bir insana müyesser olmaz. O yücedir, hikmet sahibidir"(Şûrâ, 42/51). ayetinde vahyin üç şekline vurgu yapıldığı gibi, vasıtalı /vasıtasız vahiy çeşitlerine de işaret edilmiştir.( krş. Subhi Salih, 25.).

"Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyetttik. Ve İbrahim’e, İsmail’e, İshâk’a, Yakûb’a, Esbat’a (onların torunlarına), İsa’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik."( Nisâ, 4/163). ayeti hakiki vahyin bütün peygamberler için ortak bir değer olduğunu göstermektedir.

Vahyin Hakikati/Vahiy Mesajının Amacı:

Cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp, bana kulluk etsinler diye yarattım (Zariyat, 51/50). ayetinde ifade edildiği üzere, bütün maksadı kendisinin zât, sıfat ve isimlerini tanıtmak olan yüce Yaratıcı, ilim, irâde, hayat ve kudret gibi sıfatlarını fiilleriyle, sanatlarıyla tanıttığı gibi; bu isim ve sıfatları en kısa yoldan tanıtan tekellümü/konuşması ile de gösterecektir. (Nursi, Şualar, s.103). İşte yüce Allah’ın, fiillerinin yanında kelâmı ile de kendini tanıtmak üzere insanlardan şeçkin olan bazı şahsiyetlerle konuşması, vahyin hakikatini ve gayesini ifade etmektedir.

Asrımızın en büyük allamelerinden olan Bediüzzaman Said Nursi’ye göre, yüzbin peygamberin ittifakla haber verdiği, yüz dört semavî kitabın delilleriyle gösterdiği vahyin hakikati ve Vahiy mesajının amacı, beş ışıklı bir yolla gündüz gibi ispat edilebilir: (Şualar, s. 104.)

Tenezzül-ü İlâhî:

Tenezzül-ü İlâhî kavramı, Yüce Allah’ın kendi icadı olan yaratıklarıyla, özellikle ahsen-i takvimde yarattığı insanlarla, onların hak ilahı olarak konuşmaya tenezzül buyurması anlamına gelir.

Bütün canlı mahlûklarını konuşturan ve konuşmalarını bilen yüce Allah’ın kendisinin de konuşmasıyla onların konuşmalarına iştirak etmesi, ulûhiyet ve rubûbiyetinin/yaratıcılık ve idareciliğinin, hak mabut ve ilahlığının gereğidir. Allah’ın insanlarla konuşması demek, onların anlayacağı şekilde, akıllarının seviyesine göre onlara hitap etmesi, O’nun bir Yaratıcı olarak yaratıklarına karşı merhametiyle tenezzül buyurmasıdır.

Teârüfü Rabbanî:

Teârüfü Rabbanî kavramı, Yüce Allah’ın bütün varlıkları yaratan, sevk ve idare eden bir idareci/alemlerin Rabbi olarak, tenezzül buyurup kendini mahlukatına, bir lütuf olarak, tanıtmasını ifade etmektedir.

Kendini tanıttırmak için, kâinatı bu kadar hadsiz masraflarla, baştan başa hârikalar içinde yaratan ve binler dillerle kemalâtını söylettiren, sonsuz ilim ve kudretini ilan eden yüce Allah, elbette kendi sözleriyle de kendini tanıttıracaktır.

Mukabele-i Rahmanî:

Mukabele-i Rahmanî kavramı, Rahman ve Rahim olan Yüce Allah’ın, her şeyleriyle kendisine muhtaç olan insanların isteklerine, -merhamet buyurup- karşılık vermesi anlamındadır.

Mevcudatın en seçkini, en nazlısı ve yaratıcısına en müştakı olmakla beraber onların en fakiri, en acizi ve en muhtacı olan hakîkî insanların isteklerine ve şükürlerine fiilen mukabele ettiği gibi, kelâmıyla da mukabele etmek/onların isteklerine karşılık vermek yaratıcılık vasfının gereğidir.

Mükâleme-i Sübhanî:

Mükâleme-i Sübhanî kavramı, Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’ın, her türlü kusurdan uzak olan vahiyle yaratıklarıyla – özellikle insanlarla- konuşmasını ifade etmektedir.

İlim ile hayatın zarurî bir lâzımı ve ışıklı bir tezahürü olan konuşma sıfatı, elbette kuşatıcı, sonsuz bir ilim, sermedî/daimî, tükenmez bir hayatı taşıyan yüce Allah’da, kapsamlı, sonsuz, sınırsız ve sürekli bir şekilde bulunur. İşte vahiy de bu sonsuz mükâlemenin bir tezahürüdür/bu sayısız konuşmanın bir yansımasıdır.

İş’âr-ı Samedânî:

İş’âr-ı Samedânî kavramı, hiçbir şeye muhtaç olmayan Yüce Allah’ın, her yönden kendisine muhtaç olan yaratıklarının -özellikle de insanların- bu ihtiyaçlarını yerine getiren bir merci olarak, varlığının en kuvvetli belgesi olan konuşmasıyla kendini onlara bildirmesi, her an ilim ve kudretiyle yanlarında hazır ve nazır olduğunu hissettirmesi anlamına gelmektedir.

Yaratıklar içerisinde en sevimli, en sevecen, hayatında en endişeli/en kaygılı, sırtını vereceği bir istinat noktasına en muhtaç, sahibini ve yaratıcısını bulmaya en müştak olan –insanoğlu gibi- mahluklarının ruhlarına bir iştiyak, bir muhabbet vermekle beraber, onları fakir ve âciz yaratan Allah’ın, aynı zamanda her derde devayı yetiştirebilecek bir kuvvet ve kudrete sahip olan kendi zâtını onlara konuşması ile bildirmesi, Ulûhiyetinin bir gereğidir. (bk .Nursi, a.g.y.).


Katade
Vahiy nedir, çeşitleri nelerdir?


Arapçada süratle işaret etmek, bir işte sürat göstermek, yazı yazmak, elçi göndermek, gizlice bir şey söylemek gibi lügat manası taşıyan vahyin dinî manası: Allah’ın, ilim ve hidayet türünden kullarının bilmesini istediği hususları seçtiği elçilerine gayrı mu’tad ve gizli yöntemle bildirmesi demektir.
Allah’ın Peygamberlerine vasıtasız veya melek-ler aracılığıyla öğütlerini, emir ve yasaklarını bildirmesine vahy denir. Allah’ın meleklerine hitabına da vahy denir. "Rabbin meleklere, şüphesiz ben sizinle beraberim, iman edenlere sebat telkin edin, diye vahyediyordu…"(Enfal, 12)
Kur’an’a göre vahyin muhatabı Peygamberlerdir. "Öncekiler gibi seni de, kendilerinden evvel nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete sana vahyettiklerimizi onlara okuman için gönderdik." (Ra’d, 30)
Vahyin bir çok kısımları vardır:
a-Allah’ın, aracı olmadan Peygambere vahy etmesi,
b- Elçisinin kalbine ulaştırmak istediği bilgileri ilham yoluyla iletmesi,
c- Sadık rü’ya şekli,
d- Vahy meleği (Cebrail) vasıtasıyla vahyin geliş şekli bunlardandır.
Vahy getiren melek, Peygamber (SAV)’e bazen kendi gerçek görüntüsüyle, bazen insan suretinde, gelmekteydi.
Kur’an-ı Kerim, Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla peygamberimize gönderilen Altah Kelamıdır.
"Onlara de ki: Size. benim yanımda Allah’ın hazineleri var demiyorum. Ben, gaybı bilmem. Size, hakikaten ben bir meleğim de demiyorum. Ben. bana vahyedilenden başkasına uymam." (En’am, 50)
"0 gönderilen, vahiyden başka bir şey değildir;
Onu, müthiş kuvvetlere malik, akıl ve fikir bakımından olgun olan Cebrail öğretti…"(Necm, 4-5)


vahiy çeşitleri, vahiy çeşitleri nelerdir, vahyin çeşitleri

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();