İstanbul Müftülüğü Cuma Hutbeleri
meçhul_100
İstanbul Müftülüğü Cuma Hutbeleri
BİRLİKTE MUTLU YAŞAMAK MÜMKÜN
(EKİM 2014 CUMA HUTBESİ)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْ مُرُونَ
بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ وَيُطِيعُونَ اللهَ وَرَسُولَهُ اُولٰئِكَ سَيَرْحُمُهُمُ اللهُ اِنَّاللهَ
عَزِيزٌحَكِيمٌ
وَقَالَ النَّبِىُّ عَلَيْهِ السَّلاَ م :
اَلْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لاَيَظْلِمُهُ وَلاَيُسْلِمُهُ
مَنْ كَانَ فَى حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللهُ فِى حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ
مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ
سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Değerli Cemaat
Kur’an
–ı Kerim, kardeşlik duyguları içerisinde dayanışma amacıyla bir araya gelen kimseleri övmüş ve onlara Allah’ın rahmet edeceğini bir ayet-i kerimeyle müjdelemiştir: Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velisidir. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederler. İşte Allah bunlara merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 1
Ayeti kerimede de bildirildiği
gibi bir toplumda, zengin-fakir, amir-memur, işçi–işveren, bilen-bilmeyen kısacası tüm fertler kardeşlik bilinci, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde yaşar ve hareket ederlerse, Yüce Allah’ın rahmetine nail olacaklardır. Nitekim ayet-i kerime’de: Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler (in kapılarını) açardık… 2 buyrulmaktadır. Dolayısıyla kardeş olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak ve bunu her zaman ve zeminde göstermek demektir.
Kardeşlerim!
1
Tevbe 9/71
2
Araf 7/96
İnsanın sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için, toplum hayatına ihtiyacı vardır. Mutluluğu ve huzuru ise toplumun huzur ve mutluluğuna bağlıdır. Birlikte yaşam
anın dinî, ahlakî ve örfî birtakım kuralları vardır. Toplumsal yardımlaşma ve dayanışmanın başarısı da bu kurallara uyulduğu ölçüde mümkündür. Bu kurallardan birisi de Kur’an’da belirtildiği gibi Kötülük ve düşmanlıkta değil; iyilik ve güzellikte yardımlaşmak tır.3 Müslümanların birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışmaları, dinimizde inanç ve takva kardeşliğinin bir gereği olarak görülmektedir. İman ve takva ilkesinin yerleşebilmesi için de bu dayanışma gereklidir.
Sevgili Müminler!
En yakın komşumuzdan başlamak suretiyle
evimizin ve iş yerimizin civarında bulunan herkesle iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Onların her birisinin üzerimizde hakları bulunmaktadır. Komşu, inansın, inanmasın herkesi içine alır. Müslüman, en yakından başlamak üzere, bütün komşularına elinden gelen ilgiyi göstermelidir. O halde, kendimiz için istediğimizi komşularımız için de istemeli, Müslüman olmayan komşularımızı da gözetmeliyiz. Onlarla güzel geçinmeli, hiçbir şekilde rahatsız etmemeliyiz. Gizli sırlarını araştırmamalı, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalı, sevinç ve kederlerine ortak olmalı, her hususta yardımlarına koşmalı, incinsek de incitmemeliyiz.
Aziz kardeşlerim bu konuda bir hadis
–i şerif bizlere şöyle hatırlatmada bulunmaktadır: Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu darda bırakmaz. Kim kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim Müslüman’ın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun Kıyamet gününde bir sıkıntısını giderir. Kim Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter. 4
İstanbul Müftülüğü Hutbe Komisyonu
3
Maide 5/2
4
Müslim ‘Birr’58
istanbulmuftulugu.gov.tr/index.php/hutbeler.htmlHutbeler için TIKLA
Cevap: İstanbul Müftülüğü Cuma Hutbeleri
cıvanmert
İstanbul Müftülüğü Cuma Hutbeleri Bu Güzel Paylaşım İçin Allah (cc) Razı Olsun
Cevap: İstanbul Müftülüğü Cuma Hutbeleri
Hoca
TARİH : 20.09.2014
İL : İSTANBUL İL MÜFTÜLÜĞÜ HUTBESİ
KONU :KAİNAT ALLAH’IN EMANETİDİR
مِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ ْسِب
وَا ا لَْ ا رضَ مَدَ ا دنَاهَا وَاَ ا لقَ ا ينَا فيهَا رَوَاسِىَ وَاَ ا نبَتانَا فيهَا مِ ا ن
كُ ل شَ ا ىءٍ مَ ا وزُونٍ
قَالَ النَّىبًِّ عَلَيْىه السَّلاَ م : مَا مِ ا ن مُ ا سلِمٍ يَ ا غرِسُ غَ ا رسًا ، أَ ا و يَ اْ رَ زَ ا رعًا ، فَيَأاكُلُ مِ ا نهُ طَ ا يرٌ أَ ا و إِ ا نسَانٌ أَ ا و بَهِيمَةٌ ، إِلَّْ كَانَ لَهُ
بِهِ صَدَقَة Muhterem Mü’minler!
Rabbimiz kâinatı en güzel şekilde ve mükemmel bir düzende yaratmıştır. Canlı cansız her şey bu düzen içerisinde hayatını devam ettirir. Her varlığın yaratılmasında bir hikmet vardır. Hiç bir şey boş, sebepsiz ve görevsiz değildir. Bütün mevcudat bu sistem içerisinde görevini yerine getirirken lisan-i hal ile Yüce Yaratıcıyı tesbih eder. İnsanlar tarafından müdahale olmadıkça bu ilahi program bozulmadan devam eder.
Dünya ve ahiret saadeti için bize yol gösteren dinimiz hem sosyal hem de doğal çevremiz hakkında bize bir takım görevler yükler. Nasıl ki insanların maddi ve manevi sıkıntılarını gidermek inancımızın bir gereği ise içinde yaşadığımız dünyamızı imar etmek, korumak, güzelleştirmek, kirlenmesini ve bozulmasını önlemek de dini sorumluluğumuzun bir gereğidir. Ortak kullanım alanlarımız olan sokak, park ve bahçelerde temizliğe dikkat etmezsek, üretirken ve tüketirken ölçülü davranmayıp tabiata zarar verirsek, Allah indinde sorumlu oluruz. Müslüman’a yakışan zarar vermek değil, zararı ortadan kaldırmaktır. Zira Efendimiz (s.a.v)’in işaret ettiğine göre insanları rahatsız eden bir şeyi yoldan kaldırmak, sadaka vermek gibi sevaptır.1 Hayata olumlu katkı sağlayacak davranışlar güzel ameller olarak değerlendirilir. Peygamberimiz (s.a.v) birçok hadis-i şeriflerinde insanların ve hayvanların yararlanacağı hizmetleri yapanların dünyevi ve uhrevi kazancını bizlere müjdelemektedir.
Aziz Kardeşlerim!
Efendimiz Kıyamet kopmaya baş-ladığında, birinizin elinde bir ağaç fidanı bu-lunsa, kıyamet kopmadan onu dikmeye gücü yeterse, hemen diksin 2 sözleri ile çevremizi güzelleştirmeye teşvik eder.
1 Müslim, Mesacid, 57
2 Ahmed, III, 191, 184
Başka bir hadis-i şerifinde ise: "Herhangi bir Müslüman bir ağaç diker veya ekin eker de ondan kuş, insan veya hayvan yerse mutlaka bu onun için bir sadaka olur"3 buyurarak aynı konuya tekrar tekrar dikkat çeker. Bu zaviyeden olarak susuzluk çeken bir hayvana verilecek su, belki birçok günahın affına sebep olacaktır.
Değerli kardeşlerim!
Rabbimiz bir ayet-i kerimede: Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik. Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermedikleriniz için geçimlikler meydana getirdik. Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz 4 buyurarak dünyanın, bütün canlıların hayat şartlarına uygun yaratıldığını bildirmektedir. O halde İlahi kudretin takdir ettiği bu düzeni bozmamak başlıca görevimiz olmalıdır. Zira tabii dengenin bozulması demek havanın, suyun zehirlenmesi, canlıların neslinin tükenmesi, göllerin kuruması, yeşilliklerin ve ormanların yok olması, gıdalarımızın bozulması demektir. Yok olan ormanlar, kuruyan göller sadece orada yaşayan hayvanların sonunu getirmez, neslimizin geleceğini de tehdit eder. Kendimizden, evimizden veya işyerimizden bilinçsizce attığımız zararlı maddeler gerçekten bizden uzaklaşmazlar; felaket olur hayatımıza geri dönerler.
Dünyadan nasibimizi alırken hakkımızdan fazlasına göz dikmeden geleceğe karşı sorumlu olduğumuzu bilmeliyiz. Yüce Yaratıcının koymuş olduğu mizanı bozmadan nimetlerden faydalanmalıyız. Bu hayatın hesabının sorulacağını unutmamalıyız. Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum: Allah’ın sana verdiği şeylerde ahret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez. 5
Emir Faysal ARVAS
Yusuf Agâh Camii İmam-Hatibi/ Beyoğlu
3 Buhari, Hars ve Muzaraa, 1; Müslim, Müsakat, 2
4 Hicr Suresi.15/19-21
5 Kasas Suresi, 28/77
Cevap: İstanbul Müftülüğü Cuma Hutbeleri
Hoca
İL : İSTANBUL MÜFTÜLÜĞÜ CUMA HUTBESİ
TARİH : 01.11.2014 CUMA
KONU : ALLAH’IN RIZASINA YÜRÜYÜŞ; HİCRET
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَالسَّابِقُونَ ا أ لَْوَّلُونَ مِنَ ا أ لمُهَاجِرِينَ وا أ لَْ أ نصَارِ
وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُ أ م بِإِ أ حسَانٍ رَضِىَ اللهُ عَ أ نهُ أ م وَرَضُوا
عَ أ نهُ وَ اَعَدَّ لَهُ أ م جَنَّاتٍ تَ أ جرِى تَ أ حتَهَا ا أ لَْ أ نهَارُ خَالِدِينَ
فِيها أَبَدًا ذٰلِكَ ا أ لفَ أ وزُا أ لعَظِيمُ
وَقَالَ النَبِىُّ عَلَيْهِ السَّلاَ م :اَ أ لمُ أ سلِمُ مَ أ ن سَلِمَ ا أ لمُ أ سلِمُونَ
مِ أ ن لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَا أ لمُهَاجِرُ مَ أ ن هَجَرَ مَا نَهَى اللهُ
عَ أ نهُ
Muhterem Müminler!
Metnini okuduğum ayet-i kerime’de Rabbimiz: İslam’ı ilk önce kabul eden Muhacirler ve Ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük bir başarıdır 1buyurarak inançları uğruna hicret edenlerin, onlara destek olanların ve onları izleyenlerin faziletini beyan etmektedir.
Resulullah (s.a.s)’da aynı konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: Bana iman edip Müslüman olan ve hicret edene cennetin kıyılarından ve ortasından birer ev verileceğine ben kefilim. Ve yine bana inanıp Müslüman olan ve Allah yolunda cihat edene de cennetin kıyılarından, ortasından ve en üst derecesinden birer ev verileceğine ben kefilim. Kim böyle yaparsa elde etmedik bir hayır, kaçınmadık bir şer de bırakmamış olur. Nerede ölürse ölsün fark etmez. 2
Hicret; Allah’a ibadete, insanî erdemlere, rahmet ve medeniyete gönlünü açanların zaferi; bu değerlere kapılarını kapatanların mağlubiyetidir. Hicret; Hakk’ın batıla galip gelmesi ve İslam’ı yaşamanın azmidir. Hicret; tevhid inancının kalplerde kökleşmesi için, gerektiğinde mal ve candan feragat etmektir.
1Tevbe, 9/100
2Nesai,’Cihad’ 19
Hicret; toplumsal bütünlük ve kardeşçe paylaşımın, Ensar ve Muhacirin şahsında ortaya çıkmasıdır. Hicret; ilk Müslümanların inançları uğruna gösterdikleri fedakârlığın doruk noktasıdır. Hicret; nurun hayat buluşu, karanlığın aydınlığa dönüşüdür.
Sevgili Kardeşlerim!
Yüce kitabımız Kur’an, geçmiş peygamberlerin ve onlara iman eden insanların, inançlarını yaşamak istediklerinde hep engellerle karşılaştıklarından, hatta can ve mallarına kastedildiğinden yurtlarını terk etmek zorunda kaldıklarından bahsetmektedir. Sevgili Peygamberimiz ve ilk Müslümanlar da aynı akıbete maruz kalmışlardır.Bu göç bir kaçış değil, bilakis dinlerini yaşamak uğruna, yurtlarını Allah rızası için terk etme mükâfatını tercih etmektir. Zira ayet-i kerime’de şöyle buyrulmaktadır. İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerin mertebeleri Allah katında daha üstündür. İşte onlar başarıya erenlerin ta kendileridir.’ 3
Değerli Cemaat!
Efendimiz ve ilk Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretleriyle yeni bir dönem açılmıştır. Öncelikle Müslümanlar güven içinde yaşayacakları, maddi manevi hizmetlerini rahatlıkla yapacakları, ekonomik ve eğitim faaliyetlerini devam ettirecekleri bir vatana sahip olmuşlardır.Bu güven ortamı zaman içinde genişlemiş ve Müslümanlar dünyanın en önemli ilmî, dinî, öncüleri olmuşlardır. Bizlerde inancımızı yaşama hususunda zorluklarla karşılaştığımızda ilk Müslümanları örnek almalı, hakikat yolunda sabır ve metanetle çalışmalıyız.
Hutbemi günümüz Müslümanlarına hicret ufkunu anlatan efendimizin hadisleriyle bitiriyorum;’Hakiki hicret kötülükleri terk etmektir.’4 ‘Hakiki muhacir Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçan onları terk eden kimsedir.’5
İstanbul Müftülüğü Hutbe Komisyonu
3Tevbe 9/20
4İbn-i Mace,’Fiten’ 2
5 Buhari, ‘İman’ 4
Hoca
2014 yılı İstanbul müftülüğü cuma hutbeleri
İLİ : İSTANBUL
TARİH : 17.01.2014
بِسْمِ اللهِ الرَّحْ م نِ الرَّح يِمِ
اَلَّ ذِينَ يِ نُْ فقُونَ اَِمْوَالََمُْ فِ سَِب ي ل اللِ ثَُُِّ لَِِ يِ تُْب عُونَ مَِا اَِنْ فَقُوا مَِنًّا وَِلَِ اَِ ىً لََمُْ اَِجْرُهُمْ عنْدَ رَِ بِّ مْ وَِلَ خَِوْفٌ عَِلَيِْ همْ وَِلَ هُِمِْ يََِْزَنُونَِ
وَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :أَلْيَدُ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ اليَدِالسُّفْ لى
EMEĞE YANSIYAN RAHMET; İNFAK
Kardeşlerim!
Rabbimiz bizleri fiziki yapı, akıl, idrak, beceri, yetenek gibi özelliklerde farklı yarattığı gibi; dünya nimetlerine sahip olma hususunda da farklı yaratmıştır. Kimimiz daha büyük maddi imkânlara sahip iken, kimimiz de daha az veya kıt imkânlara sahibiz. Halimizi takdir eden Rabbimizdir ve durumumuza göre bizi vazifelendiren de O’dur. Sorumluluk ve yerine getirmemiz gereken görevlerimiz sahip olduklarımıza göredir. İçinde bulunduğumuz duruma göre Yaratana karşı sorumluluk; yaratılana karşı görevlerimiz vardır. Hayatımızın farklılığı, yetki ve yeteneklerimizin değişik olmasından dolayı birbirimize muhtacız. Nitekim ayet-i kerimede Rabbimiz: Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır 1 buyurmaktadır. Farklılığımız bizi birbirimize yaklaştırmak ve bu vesileyle hayatımıza Rabbimizin rahmetini yansıtmak içindir. Elimizdeki nimetler kadar, o nimetleri kendilerine infak ederek, sevaba dönüştürecek kimseler de bizim için birer nimettir. Onların sayesinde emeğimiz sevaba dönüşür; manevi dünyamız huzur bulur, insani özelliklerimiz ortaya çıkar. O halde onları Allah’ın bir lütfü olarak görmeliyiz.
Değerli kardeşlerim!
Yüce Yaratan katında insan muhterem bir varlıktır. Çünkü Peygamberler insanlar içinden seçilmiş ve yine insanların huzurunu ve kurtuluşunu temin etmek için gönderilmiştir. İnfak ederken bu hassasiyete dikkat etmemiz gerekir. Mesleğimize, maddi yardımımıza, yeteneğimize ihtiyacı olan bizden daha değersiz değil, imtihanımıza sebep olan, iyiliklerimizin kat kat fazlasıyla değerlenmesini sağlayan elçidir. Bu nedenle de onları incitmeden, şahsiyetlerini rencide etmeden ilgilenmeliyiz. Zira asıl hedefimiz yardım elimizi uzatırken gönül kazanmak, hayır dua almak, kardeşliğimizi pekiştirmek ve beşeri ilişkilerimizi güçlendirmektir. Bu konuda Rabbimiz bizi şöyle uyarmaktadır: Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. 2 Gönül incitici tavrımız yapmış olduğumuz iyilikleri yok etmemelidir. Gerek yardımcı olma ve gerekse diğer beşeri ilişkilerimizde şu ayet-i kerimelerdeki emirler temel prensibimiz olmalıdır: Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır 3 Muhterem Mü’minler! Allah rızası için infak ederken, öncelikle birinci derece mesul olduğumuz ve geçimlerini sağlamakla görevli olduğumuz ailemizi mağdur etmekten kaçınmalıyız. Kendimizi muhtaç duruma düşürecek kadar aşırı gitmemeliyiz. Bu konuda Efendimiz (s.a.s) bizlere şu uyarıda bulunuyor: Biriniz sahip olduğu bütün serveti bana getirip ‘sadaka olarak veriyorum’ diyor sonra da oturup halka avuç açıyor. Sadakanın hayırlısı zenginlikten (kendi ihtiyacını giderdikten) sonrakidir 4 Kardeşlerim! Veren elin alan elden daha hayırlı olduğunu5 beyan eden Efendimiz (s.a.s), infak etmenin faziletine işaret buyururken, aynı zamanda hayırlı olmak için, kazanıp alın terimizle iyilikte bulunmayı, başkalarına muhtaç olmamak için gayret göstermeyi, mümkün mertebe kendi ihtiyaçlarımızı emeğimizle karşılamayı tavsiye etmektedir. Fakat hayat şartları ve beden yapısının, ihtiyaçları karşılamaya elverişli olmadığı durumlarda ise bir gönül ve kardeşlik dayanışması olan infakın devreye girmesi ve mağduriyetin giderilmesi gerekir. Gönül kırmadan, rencide etmeden… Zira sadece kazandıklarımız bir nimet değil; Müslüman şuuruyla harcadıklarımız da dünya ve ahretimiz için birer nimettir. Bizi ateşten koruyan, belaları, musibetleri önleyen vesilelerdir. Rabbimiz hepimize infak etme gücü ve zerafeti ihsan eylesin.
1Zuhruf, 43/32
2 Bakara, 2/264
3 Bakara, 2/262, 263
4 Ebu Davud, ‘Zekat’ 39
5 Buhari ‘Zekât’ 18, Müslim, ‘Zekât’ 94
Hazırlayan: Emir Faysal ARVAS
Redaksiyon: İstanbul Hutbe Komisyonu
Hoca
İL : İSTANBUL MÜFTÜLÜĞÜ HUTBELERİ 2014
TARİH : 24.01.2014
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُب هِ مِسْكِينًاوَيَتِيمًاوَاَسِيرً ا
وَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَلصَّدِقَةُعَلَى ا لمِسْكِينِ
صَدَقَةٌ وَهِىَ عَلَى ذِى الرَّحِيمِ ثِنْتَانِ:صَدَقَةٌ وَصِلَة HARCAMA AHLAKI
Değerli Müminler!
Keremi bol olan Rabbimiz, Kur’an-ı Kerimde buyurduğu gibi ihtiyaçlarımız için gerekli olan her türlü nimeti yaratmış, istifade ederken de aşırı gitmekten sakınmamızı istemiştir. İşlerin en hayırlısı, dengeli olanıdır kaidesi gereğince, her zaman makul ve dengeli davranmamızda hayır vardır. Bu, harcamalarımız için de geçerlidir.
Allah’ın rızkından bizi nasiplendirdiği malı-mülkü, O’nun razı olacağı şekilde kullanmak, dinî ve ahlâkî bir görevimizdir. Onları faydasız yerlere, gereksiz ve ölçüsüz şekilde harcamak ise haramdır. Bu davranışımızla Allah’ın rızasını gözetmek yerine, nefsimizin rızasına tabi olup ihtiyacımızdan fazlasını kullanır, diğer canlıların rızkını da tüketmiş oluruz. Bu sorumluluk gerektiren büyük bir vebaldir. Ayrıca, ölçüsüz harcamak, fert ve toplumlar için de zararlı ve tehlikelidir.
Aziz müslümanlar!
Modern dünyanın en büyük problemlerinden biri, tüketim çılgınlığıdır. Nitekim bir çok âyet ve hadiste müslümanlar, nefislerine hâkim olmaya, harcama eğilimlerini dizginlemeye teşvik edilmekte; insanlara, ve diğer mahlukata şefkat göstermeye; elindekini, zor durumda olanlarla paylaşmaya çağrılmaktadır. Bu ayetlerden birinde Allah Teala: Onlar seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler): Biz size sırf Allah rızası için yedriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz asık suratlı çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız. Allah da onları o günün kötülğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir 1 buyurmaktadır. Bir başka ayet-i kerime de ise Peygamber (s.a.s) terbiyesinde yetişen
Medineli Müslümanlar şöyle övülmektedir: Kendileri son derec ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. 2 Hz Ayşe’den rivayet edilen hadisi şerifte (özellikle gündelik harcamalarımıza bir örnek teşkil etmesi için) Şöyle buyrulur: ‘Ey Âişe! Cennette benimle olman seni mesrur edecekse sana, dünyadan bir yolcunun azığı kadarı kifâyet etmelidir.." 3
Sevgili Kardeşlerim!
Allah Teala’nın övdüğü iyi Müslüman hal ve hareketinde Allah’ın rızasını ve insanların iyiliğini gözetir. Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz 4 hitabını her zaman hatırında tutar. İnsan, kazancındaki, ihtiyaç sahiplerinin hakkını zekat olarak verir. Sadakalarla da dünya ve ahiret hayatını temizler ve arındırır. İyi Müslüman dünyada kendisine sunulan sınırlı nimetleri bir ölçü dairesinde kullanır. Kendinden başkalarını, gelecek nesilleri ve bütün canlıları düşünür. Harcamalarını sadakaya dönüştürerek fani dünya malını ahiret azığına çevirir. Müslüman diğergamdır; kazanırken ve harcarken içinde yaşadığı toplumun durumunu da düşünür. Bunu ailesine de çocuklarına da öğretir. Harcama ahlakı; alırken dikkat, harcarken edep, kullanırken rikkat prensibiyle bir alışkanlığa dönüşebilir. Hutbemi Efendimizin (s.a.s) şu veciz ifadesi ile bitiriyorum: Yoksula bir şey vermeniz bir sadakadır. Akrabaya yardım etmenizin ise iki sevabı vardır. Birisi sadaka sevabı, diğeri de akrabayı görüp gözetme sevabıdır. 5
1 Dehr, 76/8-11
2 Haşr, 59/9
3 Tirmizî, Libâs 38
4 Tekasür, 102/8
5 Tirmizi, Zekat, 26
Hazırlayan: Nevin MERİÇ
Redüksiyon: İstanbul Hutbe Komisyonu
Hoca
Tevvhid ve şirk ile ilgili İstanbul müftülüğü cuma hutbesi
TEVHİD BİLİNCİ
Ey insanlar! ‘Lâ ilâhe illAllah’ deyin, kurtuluşa erin. diyordu Allah Resulü.
Hz. Adem’den, Peygamber Efendimize gelinceye kadar tüm elçilerin ortak çağrısı olan tevhid acaba ne anlama geliyordu?
Şüphesiz tevhid Yüce Allah’ın uluhiyetini tanımak, birliğini tasdik etmek, ona hiçbir şeyi eş koşmamak ve ortak kabul etmemektir.
Aslında ilk Müslümanlara baktığımız zaman bu mesajı çok iyi anlayıp hayata geçirdiklerini görüyoruz. O kutlu insanlar bu mübarek kelimenin hem dünyalarını hem de ahiretlerini kurtaracağını çok iyi biliyorlardı.
Değerli Mü’minler!
Köle olan Bilal-i Habeşi tevhid için canını rahatlıkla feda etmeyi göze alırken, Mekke’yi yönetecek zekâya sahip olan Ebu Cehiller, Ebu Lehebler tevhidi reddediyorlardı. Çünkü kalbe tevhid bilincinin yerleşmesi, ondan başka her şeyin temizlenmesiyle mümkün olabilirdi. Şüphesiz mümin, bâtılı ne kadar güçlü reddederse, Hakk’ın varlığına olan imanını o kadar kuvvetlendirebilirdi.
Müslüman, ilahi birliği kendi ruhunda yaşamaya başladığı sürece tevhidin gereklerini de yerine getiriyor demektir. Tevhidin özümsenmesi, sosyal alanda da bir birlik ve beraberlik çabasını sürekli gerekli kılar. Tevhidin bütünleştirici ve birleştirici özelliğinin sadece ‘lâ ilâhe illAllah’ kelimesini söylemekle sınırlı kalmadığını ve bunun sosyal hayata da yansıması gerektiğini unutmamalıyız.
İslam dininin birlik ve beraberlik üzerindeki vurgusunun toplumsal açıdan çok önemli olduğunu göz ardı etmemeliyiz.
Muhterem Mü’minler
‘La ilahe İllAllah’ kelimesini kalbi ile tasdik edip diliyle söyleyerek Müslüman olan bir kişi, hakiki sahibini bulmuş demektir. Allah’ın dışındakileri, kalp, zihin ve düşünce dünyasından uzaklaştırmış demektir.
Bu şuura ulaşan mümin, artık yaptığı ibadetlerde Allah rızasından başka bir şey gözetmez, ibadetlerine riya katmaz. Çünkü yapılan ibadetlerde Allah’tan gayrısını gözetme ve riya gibi kötü hasletler için şirk kelimesi kullanılmıştır.
Değerli Mü’minler!
Hz. Lokman’ın lisanında tevhidin zıddı olan şirk büyük bir zulüm olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle yer almaktadır: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma. Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür .
Muhterem Kardeşlerim!
Tevhid bilinci bizi, tek olan Yüce Allah’ın yarattığı bu evreni ve bütün mahlûkatı, yaratandan ötürü sevmeye götürür. Yaratıcı kudret karşısında hepimiz kul olduğumuzu anlar ve haddimizi biliriz.
Hutbemi, başta okuduğum ayetin meali ile bitiriyorum. Sizin ilahınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O Rahman’dır Rahim’dir.
Müjdeler olsun tevhid şuuruna erenlere!..
Hoca
İL : İSTANBUL
TARİH: 04.04.2014
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
ايَااي اُّهاالْمُدَّث رُُقُمُْ فُاأانْذِّرُْاواربَّ ا كُ فُا ا ك بُاوُثِّاَابا ا كُ فُاطا هرُْ اُوالرُّجُْازُُ
فااهْجُرُْ
وَقَالََ رََسُولَُ اَللهَ صََلَّى اَللَُ عََلَيْههَ وََسَلَّمََ:امنُْ اُاُصْْاَ ا مَُُِّنْكُمُْ آُٰمِّنًا فُُُِّ
سِّرْبِّهُِّ مُُاعافًُ فُُِّ اُ ج ا سدِّهِّ، عُِّنْ ا دهُُ قُُوتُُ يُا وْمِّهُِّ، فُا ا كأانََّّاا حُِّ اَزتُْ لُاهُُ اُلدُّنْ اَا
SIHHAT VE NEZAFET
Aziz Müslümanlar!
Müddessir suresinin ilk ayetlerinde Yüce Rabbimiz, Efendimiz (s.a.s)’e hitaben: Ey örtünüp bürünen (peygamber!) Kalk da uyar. Rabbini yücelt. Elbiseni temizle. Pisliklerden uzak dur 1 buyurmaktadır. Okuduğumuz hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) Sizden kim huzuru yerinde, bedeni sağlıklı ve günlük yiyeceği de yanında güne başlarsa, sanki dünya nimetleri ona verilmiş gibidir 2 ifadeleriyle mutluluğun yolunu öğretmektedir. Zira huzurlu, sağlıklı ve kimseye muhtaç olmadan sürdürülen bir hayattan daha güzel ne olabilir ki? Mesut bir hayatın başlıca kaynağı ruh ve beden sağlığı değil midir? Kıtalara hükmeden bir Sultan olan Kanuni de bir nefes sıhhatin ne büyük bir zenginlik olduğunu şu beyitiyle dile getiriyor:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Kardeşlerim!
Rabbimizden isteyeceğimiz en kıymetli nimettir sağlık. Yüce Mevla’mız (c.c) Kur’an-ı Kerim’de, Efendimiz (s.a.s) de söz ve davranışlarında bize sağlıklı ve mutlu olmanın yollarını gösteriyor. Sağlıklı yaşamanın ve sağlığı korumanın en önemli kaynağı imandır. İman hem bizi kötülüklerden alıkoyar hem de hayatımız boyunca karşılaştığımız sorunların üstesinden gelmek için bize yol gösterir, aynı zamanda bela ve musibetlere karşı dayanma gücü verir. İman, sağlıklı bir hayat için büyük imkândır. İnançlı kimse karşılaştığı zorlukların üstesinden gelebilecek güçte olduğuna inanır ve bunu bir imtihan vesilesi olarak görür. Ruhen sağlam olan, bedenen de sağlam olur. Birçok ruhi hastalıkların kaynağı manevi yapının zayıflığından kaynaklanmaktadır. Oysa imanlı kimse: İnna lillah ve inna ileyhi raciun deyip musibetleri sağlam iradesiyle karşılar.
Kardeşlerim!
Sıhhatli yaşamanın önemli kuralı temizliğe dikkat etmektir. Manevi dünyamızın temizliği tövbe; maddi dünyamızın temizliği ise kirliliklerden arınmak; zararlı yiyecek, içecek ve alışkanlıklardan uzak durmaktır. Hz. Aişe (r.a.) validemiz anlatıyor: Resulüllah Efendimiz (s.a.s) cuma namazına gelen bir kısım insanların elbiselerinin toz toprak içinde olduğunu görünce: Bari bugün (için olsun) yıkansanız da öyle cumaya gelseniz 3 diye ikaz etmiştir.
Dinimizin emir ve yasakları bir yönüyle de sağlık reçetesi gibidir. Dolayısıyla Rabbimizin emrine itaat ettiğimizde faydasını; isyan ettiimizde zararını görürüz. Kur’an’ın mucizevî beyanı ile: İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. 4
Kardeşlerim!
Tercihimiz nefse hoş gelen değil, helal ve vücuda faydalı olan olmalıdır. Kötü alışkanlıklar ve zararlı gıdalar nefsimize cazip gelebilir. Asli görevimiz ailemizi, zararlı yiyecek ve alışkanlıklardan korumak, onlara nezih ve sıhhatli yaşamanın yollarını göstermektir. Nezih ve sağlıklı bir hayat hem Rabbimizin emri hem de sahip olunması ve korunması gereken önemli nimetlerdendir. Zira Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman. 5 Bir başka hadisinde ise Hastalanmadan önce sağlığın, ölüm gelmeden önce de hayatın kıymetini bil 6 buyurmaktadır.
Cenabı Hak cümlemize maddi ve manevi kirlerden arınmış sağlıklı ve temiz bir hayat nasip etsin.
1Müddessir, 74/1-5
2 Tirmizi, ‘Zühd’ 34
3 Buhari, ‘Cuma’ 1
4İsra, 17/7
5 Buhari, ‘Rikak’ 1
6 Buhari, ‘Rikak’ 3
Hazırlayan: Emir Faysal ARVAS
Redaksiyon: İstanbul Hutbe Komisyonu
Hoca
İnfak ile ilgili İstanbul müftülüğü cuma hutbesi 2014
İLİ : İSTANBUL
TARİH : 17.01.2014
بِسْمِ اللهِ الرَّحْ م نِ الرَّح يِمِ
اَلَّ ذِينَ يِ نُْ فقُونَ اَِمْوَالََمُْ فِ سَِب ي ل اللِ ثَُُِّ لَِِ يِ تُْب عُونَ مَِا اَِنْ فَقُوا مَِنًّا وَِلَِ اَِ ىً لََمُْ اَِجْرُهُمْ عنْدَ رَِ بِّ مْ وَِلَ خَِوْفٌ عَِلَيِْ همْ وَِلَ هُِمِْ يََِْزَنُونَِ
وَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :أَلْيَدُ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ اليَدِالسُّفْ لى
İNFAK AHLAKI
Kardeşlerim!
Rabbimiz bizleri fiziki yapı, akıl, idrak, beceri, yetenek gibi özelliklerde farklı yarattığı gibi; dünya nimetlerine sahip olma hususunda da farklı yaratmıştır. Kimimiz daha büyük maddi imkânlara sahip iken, kimimiz de daha az veya kıt imkânlara sahibiz. Halimizi takdir eden Rabbimizdir ve durumumuza göre bizi vazifelendiren de O’dur. Sorumluluk ve yerine getirmemiz gereken görevlerimiz sahip olduklarımıza göredir. İçinde bulunduğumuz duruma göre Yaratana karşı sorumluluk; yaratılana karşı görevlerimiz vardır. Hayatımızın farklılığı, yetki ve yeteneklerimizin değişik olmasından dolayı birbirimize muhtacız. Nitekim ayet-i kerimede Rabbimiz: Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır 1 buyurmaktadır. Farklılığımız bizi birbirimize yaklaştırmak ve bu vesileyle hayatımıza Rabbimizin rahmetini yansıtmak içindir. Sahip olduğumuz nimetler kadar, o nimetleri kendilerine infak ettiğimiz, yardım elini uzattığımız kimseler de bizim için birer nimettir. O yardımlar sayesinde emeğimiz sevaba dönüşür; manevi dünyamız huzur bulur, insani özelliklerimiz ortaya çıkar. O halde onları Allah’ın bir lutfu olarak görmeliyiz.
Değerli kardeşlerim!
Yüce Yaratan katında insan muhterem bir varlıktır. Çünkü Peygamberler insanlar içinden seçilmiş ve yine insanların huzurunu ve kurtuluşunu temin etmek için gönderilmiştir. İnfak ederken bu hassasiyete dikkat etmemiz gerekir. Başkasının mesleğine, maddi yardımına, yeteneğine veya bilgisine ihtiyaç duymak kişinin değerini düşürmez. İnsan olması hasebiyle herkesin bir değeri ve onuru vardır. Bize muhtaç olan kimse yardımımızı hayra dönüştüren bir elçidir. Bu nedenle de onları incitmeden, şahsiyetlerini rencide etmeden ilgilenmeliyiz. Zira asıl hedefimiz yardım elimizi uzatırken gönül kazanmak, hayır dua almak, kardeşliğimizi pekiştirmek ve beşeri ilişkilerimizi güçlendirmektir. Bu konuda Rabbimiz bizi şöyle uyarmaktadır:
Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. 2 Gönül incitici tavrımız yapmış olduğumuz iyilikleri yok etmemelidir. Gerek yardımcı olma ve gerekse diğer beşeri ilişkilerimizde şu ayet-i kerimelerdeki emirler temel prensibimiz olmalıdır: Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır 3 Muhterem Mü’minler! Allah rızası için infak ederken, öncelikle birinci derece mesul olduğumuz ve geçimlerini sağlamakla görevli olduğumuz ailemizi mağdur etmekten kaçınmalıyız. Kendimizi muhtaç duruma düşürecek kadar aşırı gitmemeliyiz. Bu konuda Efendimiz (s.a.s) bizlere şu uyarıda bulunuyor: Biriniz sahip olduğu bütün serveti bana getirip ‘sadaka olarak veriyorum’ diyor sonra da oturup halka avuç açıyor. Sadakanın hayırlısı kendi ihtiyacını giderdikten sonrakidir 4 Kardeşlerim! Veren elin alan elden daha hayırlı olduğunu5 beyan eden Efendimiz (s.a.s), infak etmenin faziletine işaret buyururken, aynı zamanda hayırlı olmak için, kazanıp alın terimizle iyilikte bulunmayı, başkalarına muhtaç olmamak için gayret göstermeyi, mümkün mertebe kendi ihtiyaçlarımızı emeğimizle karşılamayı tavsiye etmektedir. Fakat hayat şartları ve beden yapısının, ihtiyaçları karşılamaya elverişli olmadığı durumlarda ise bir gönül ve kardeşlik dayanışması olan infakın devreye girmesi ve mağduriyetin giderilmesi gerekir. Gönül kırmadan, rencide etmeden… Zira sadece kazandıklarımız bir nimet değil; Müslüman şuuruyla harcadıklarımız da dünya ve ahretimiz için birer nimettir. Bizi ateşten koruyan, belaları, musibetleri önleyen vesilelerdir. Rabbimiz hepimize infak etme gücü ve zerafeti ihsan eylesin.
1Zuhruf, 43/32
2 Bakara, 2/264
3 Bakara, 2/262, 263
4 Ebu Davud, ‘Zekat’ 39
5 Buhari ‘Zekât’ 18, Müslim, ‘Zekât’ 94
Hazırlayan: Emir Faysal ARVAS
Redaksiyon: İstanbul Hutbe Komisyonu
mum
istanbul müftülüğü cuma hutbesi
21-03-2014
İMTİHAN DÜNYASI
Aziz Müminler!
Okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor: İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle kurtulacaklarını mı sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: Mümin, taze ekine benzer. Rüzgâr hangi taraftan eserse onu o tarafa yatırır (fakat yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin böyledir; o belâ ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz)…
Aziz Kardeşlerim!
Allah’ın Kitabına göre insanın yaratılış gayesi, varoluş sebeplerinden birisi yeryüzünde imtihan olmaktır. Buna göre bu dünya bir imtihan yeridir. Ölüm ve hayat, hangimizin daha güzel davranışlar sergileyeceğini sınamak için Rabbimiz tarafından yaratılmıştır. Ömür dediğimiz sermaye, hayat dediğimiz zaman dilimi imtihan için tanınan süredir. İnsana verilen her türlü nimet, mal, mülk, evlat, makam, mevki birer imtihan vesilesidir. Aynı şekilde insanın karşısına çıkan her türlü sıkıntı, zorluk, acı ve musibet, birer imtihan vesilesidir. Ve bunun herhangi bir istisnası da yoktur.
Aziz Kardeşlerim!
Rabbimiz, en çok sevdiği kullarını en büyük musibetlerle imtihan etmiştir. Bu sebeple geçmişte en büyük sıkıntılarla imtihan edilen kişiler, O’nun en çok sevdiği kulları olan peygamberler olmuştur. Zira Rabbimiz, dostluğuna talip kullarını böyle çetin imtihanlara tabi tutar. Hz. Âdem ebedilik arzusuyla sınanmıştır, ölümsüz olma isteği Hz. Âdem’in imtihanıdır. Hz. İbrahim, Hz. İsmail’le sınanmıştır, evlat sevgisi, Hz. İbrahim’in imtihanıdır. Hz. İsmail, canıyla imtihan edilmiştir. Hz. Yakub, Hz. Yusuf’la sınanmıştır, Hz. Yusuf, Züleyha ile imtihan edilmiştir. Hz. Eyyüb taşları çatlatan bir sabır imtihanından geçmiştir. Teslimiyetin, sabrın, cesaretin, iffetin, Rabbimize karşı samimiyetin timsali olan peygamberler, kulluk sınavının en güzel örneklerini sergilemişlerdir. Son peygamber, Hâtemü’l-Enbiyâ, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ise imtihanın her çeşidiyle sınanmıştır. Âlemlerin Efendisi, imtihanın ne demek olduğunu, bir beşerin tek başına musibetlerle nasıl mücadele edebildiğini örnek hayatıyla bizlere göstermiştir. Onun imtihanı, Mekke’de bir yetim olarak peygamberlik yükünü omuzlayabilmesiydi. Onun imtihanı, bir eline güneşi, diğerine ayı verseler dahi yolundan dönmemesiydi. Onun imtihanı, Taif’te taşlandığı halde dudaklarından muhataplarına rahmet dileyen dualar dökülmesiydi. Bedir’de bir avuç müminle müşrik ordusunun karşısına çıktığında mübarek ellerini açıp Rabbine Allah’ım! Şu bir avuç İslâm toplumunu helâk edersen (korkarım) yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmayacak. diye seslenmesiydi. Açlık, yokluk, ihanet ve iftiralar, belini büken, taşımakta zorlandığı ağır yükler, neredeyse kendisini helak etmesine sebep olacak hassasiyetler… Nice mihnet ve külfetler her biri Nebî’nin omzundaydı. Ancak o, her belanın nimet, her nimetin bela olduğunun bilincinde olarak varlıkta da yoklukta da, sevinçte de hüzünde de hep Rabbinin yanındaydı. Ve yanında olmayı bizlere öğretti…
Aziz Müminler!
Peki, onun ümmeti olan bizler, biz ahir zaman Müslümanlarının imtihanları neler? Bizim imtihanımız Miraç günü Ebu Bekir olabilmekte gizli, yani Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e sıdk ile bağlanmak bizim imtihanımız. Bizim imtihanımız, içimizdeki sarp yokuşlarımızı aşabilmekte gizli, yetimi gözetip yoksulu doyurmak bizim imtihanımız. Bizim imtihanımız, vermeyen ellerimiz, kaçmayan uykularımız. Bizim imtihanımız sevmeyen yüreklerimiz, konuşmayan dillerimiz. Bizim imtihanımız varamadığımız secdeler, tutamadığımız oruçlar. Bizim imtihanımız malımızdan geçip de veremediğimiz zekâtlar, sadakalar… Bizim imtihanımız bencilliklerimiz, hırslarımız, ihtiraslarımız. Bizim imtihanımız, içerisine düşüp de bir türlü çıkamadığımız mal, mülk, makam, itibar, şan, şöhret kuyuları…
Aziz Kardeşlerim!
Şunu bilmeliyiz ki Rabbimiz, mümin kullarını kendilerine azap etmek için değil, ancak arınmaları için imtihan eder. Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta isyan etmemektir. Müminin görevi, nimetlere şükretmek, musibetlere sabretmektir. Marifet, acıyı bal eylemede, belayı lütuf bilmededir. Marifet, kahrın da hoş, lütfun da hoş diyebilme olgunluğunu gösterebilmektedir.
Bu mübarek günde, şu mübarek mekânda tüm bu ibtilalardan, imtihanlardan Rabbimize sığınıyoruz. Bizleri aşamadığımız sarp yokuşlardan, çıkamadığımız kuyulardan, zindanlardan çıkar, aydınlığa kavuştur ya Rabbi! Bizleri alevlerden, yangınlardan, tufanlardan muhafaza eyle, nefislerimizi sen koru ya Rabbi! Gecelerimizi gündüze çevir, bizleri kirlerimizden arındır, taşıyamayacağımız yükleri yükleme ya Rabbi! İmtihanlarımızı verip, huzuruna hayırlı amellerle, yüzümüzün akıyla çıkmayı nasip eyle ya Rabbi!
mum
İstanbul müftülüğü cuma Hutbesi (Türkiye genel)
İL : TÜRKİYE GENELİ
TARİH : 27.06.2014
KİMSE KİMSESİZ KALMASIN, BU
RAMAZAN VE HER ZAMAN!
Muhterem Kardeşlerim!
Okuduğum âyet-i kerimede Yüce rabbimiz şöyle buyurmaktadır: İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerine şefkat göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı (bir mümin) acı çektiği zaman, bedenin diğer (organları/müminler) de uykusuz kalıp acı çekerler.
Kardeşlerim!
Rahmet ayı, Kur’an ve oruç ayı, manevi atmosferimizi süsleyerek bir kez daha kapımızı çaldı. On bir ayın sultanı, bereketi ile geldi.Zerâfeti ile esenliği ile geldi. Ramazan bizlere yine paylaşma, kardeş olma, birlik olma, arınma ve bağışlanma mesajları getirdi.
Kardeşlerim!
Ramazan, insanlara birbirlerini sevmeyi, kardeşliği ve hürriyeti öğreten bir mekteptir. Ramazan, bir medeniyettir, bir dünya görüşüdür. Ramazan, sadece ağzımıza ve nefsimize gem vurulan günler değildir.Ramazan yoksulların, düşkünlerin, muhtaçların, kimsesizlerin, yetim ve öksüzlerin, yaşlıların hatırlandığı ve korunduğu bir aydır. Ramazan, sıcacık yuvasından ayrılmak zorunda kalan kardeşlerimizin derdiyle hemhal olma vaktidir. Bereketli sahurlarıyla, duygu yüklü iftarlarıyla, gönüllere şifa Kur’anlarıyla tam bir kazanç iklimidir Ramazan.
Kardeşlerim!
Yüce dinimiz İslam, birlikte hareket etmeyi, paylaşmayı, dayanışmayı ve hayatı birbirimize kolaylaştırmayı emreder. Bencilliği, diğerini yok saymayı, çevreye karşı duyarsızlığı yasaklar.Peygamberimiz (s.a.s), hiç kimsenin kendisini yalnız, kimsesiz, çaresiz hissetmesine, ümitsizlik ve karamsarlığa düşmesine kayıtsız kalmamıştır. İhtiyacı olsa da başkalarını kendisine tercih etmiş, kimseyi kapısından boş çevirmemiş; yoksula, yetime, kimsesize, çocuğa, kadına, hastaya, yaşlıya daima şefkat ve merhamet kanatlarını germiştir. Allah Resulü, Kişi kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe tam anlamıyla iman etmiş olamaz. sözleriyle müminlerde bulunması gereken merhamet, muhabbet, şefkat gibi güzel hasletlere vurgu yapmış ve hayatı boyunca da bunları tatbik ederek kimsesizlerin kimsesi olmuştur.
Aziz Kardeşlerim!
İslam’ın huzur ve barış ikliminden giderek uzaklaşan günümüz insanının yitirmeye yüz tuttuğu nice değerler var. İşte bu değerlerden biri de yüce dinimizin üzerinde hassasiyetle durduğu toplumsal duyarlılık, başka bir ifadeyle yardımlaşma ve diğerkâmlıktır. Ancak ne acıdır ki modern yalnızlık, modern zamanların ciddi bir hastalığı olmaya başladı. Her türlü hazzın ve hızın arasında sıkışmış, her türlü imkâna, lükse sahip olan ancak kalabalıklar arasında yalnızlaşan nice insanlarımız vardır.Komşularınca tanınmayanlar, bilinmeyenler çoğaldı. Evinin içinde ailenin şefkat ve muhabbet damarlarını televizyon, bilgisayar, internet ve telefonla koparanlar vardır. Kentlerin büyük meydanlarında ve caddelerinde elini kolunu sallayan nice hür görünen mahkumlar vardır. Huzurevlerinde huzura hasret, evladına torunlarına hasret nice büyüklerimiz vardır. Oysa içinde yaşlısı olan bir ev asıl huzurevi değil midir?
Sevgi evlerinde sevgiye, şefkate, ilgiye bir tebessüme muhtaç nice yavrularımız vardır. Anne-baba şefkatinden, sıcacık bir yuvadan mahrum sokak çocuklarımız vardır. Oysa, yetime, öksüze, kimsesize sahip çıkmak Efendimize cennette komşu olabilmenin anahtarı değil midir? Çadır kentlerde bir Ramazanı daha karşılayacak kardeşlerimiz var. Oysa kanayan bir yarayı sarmak mümin olmanın gereği değil midir?
Kardeşlerim!
İnsanın yalnızca zor durumlarda değil, hayatın her anında ilgi ve desteğe, uzatılacak bir ele, gönül alıcı bir söze, içten bir tebessüme ihtiyacı vardır. Unutulmamalıdır ki yoksulluk sadece varlığın yok olması demek değildir. Yoksulluk aynı zamanda içimizdeki merhamet şefkat gibi insani değerlerin yok olmasıdır.
Kardeşlerim!
Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu yılki Ramazan ayının temasını Hiç kimse kimsesiz kalmasın, bu Ramazan ve her zaman olarak belirlemiştir. Diğerkâmlık, fedakârlık, paylaşma, yardımlaşma, birlik ve beraberlik duygularının yoğun bir şekilde hissedildiği Ramazan ayı, bu açıdan hepimiz için iyi bir fırsattır,bir imkandır. Bu kutlu ayda, gönül dünyamızı bütün kardeşlerimize açarak, huzur ve mutluluğa vesile olmak büyük bir kazanım ve bahtiyarlık olacaktır. Hepimiz Ramazanın rahmet ikliminde kardeşliği soluklamalıyız. Ben merkezli düşüncelerden arınarak Biz merkezli düşüncelerle kimsesizlerin kimsesi olmalıyız. Unutmayalım ki, kendisi için istediğini kardeşi için de istemek kendisi için istemediğini onun için de istememekmüminin vazgeçilmez ahlaki bir değeridir.
mum
istanbul müftülüğü ramazan ayı hutbesi
İL : İSTANBUL
TARİH: 04.07.2014
بِسْمِ اللهِ الرَّحَْْنِ الرَّحِيمِ
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِ ى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبيَِّنَا ت مِنَ الْْدُٰى
وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْه …
وَقَالَ النَّبُِِّ عَلَيْهِ السَّلاَمُ :مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ
ذَنْبِهِ
RAMAZAN’IN FAZİLETİ
Saygıdeğer Mü’minler!
Dini hayatımızda çok önemli yeri olan rahmet ve bereket mevsimi, her senenin kutlu misafiridir ramazan. Aziz yurdumuzun her bir köşesinde, camilerimizin minarelerinde kurulan, Hoş geldin Ramazan mahyalarıyla karşılanır O. Ramazan İslam’ın beş esasından biri olan Oruç ibadetinin ifa edildiği aydır. İnsan ömrünün her ikliminde misafir olur. Bazen yaz günlerinin hararetiyle gelir, bize iradelerimizin hakkını vermeyi hatırlatır, bazen de kış gecelerinde uzun ibadet ve tefekkür imkânı verir. İnanç ve ahlâk çizgimizdeki kararlı duruşumuzu sergileme fırsatı tanır. Oruç, iftar, sahur, teravih, Kur’an tilaveti ve çeşitli yardımlaşma faaliyetleriyle Müslümanların yaşadığı her yer, farklı bir mevsime bürünür bir anda. Çünkü ibadetler, adeta yüce yaratıcımızın ruh ve beden dünyamız için yazdığı birer ilahî reçetedir. Bu durumu Rabbimiz şöyle haber veriyor: (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir. 1
Kardeşlerim!
Ramazan, Kur’an-ı Kerîm’in indirildiği aydır aynı zamanda. Ramazan ve Kur’an Mü’minlerin yaptıkları ve yaşadıklarıyla maneviyatlarını geliştirdikleri aydır.
Ramazan Kur’an’la yüzleştiğimiz, eksiklerimizi tamamlamaya çalıştığımız bir aydır. Hâsılı layık-ı veçhile ihya edilen Ramazan, Kur’an’a ve O’nun önerdiği hayat ölçülerine yabancılaşan mü’minin, çizgisine dönmesine vesile olacaktır. İslamî-insanî değerlerle buluşarak, dindarlığını yeniden inşa edecektir. Oruç kulun rabbiyle beraber oluşunu en çok hissettiği bir ibadettir. Riyanın ve gösterişin pek fazla yaklaşamadığı bir ibadet olduğundan, sevabı da en çok ibadetlerden sayılmıştır. Bu yüzden Allah Teâlâ Oruç benim içindir. Onun karşılığını ben vereceğim 2 buyurmuştur.
Oruçlu olduğunu sadece kendisi ve Yüce Yaratıcısının bildiği Müslüman, Allah’ın emrini yerine getirerek nefsinin isteklerine karşı koymaktadır. Kulluk bilinci, bütün yönleriyle devreye girerek, dindarlığın olmazsa olmazı olan ihlâsı, (samimiyeti) yeniden keşfeder. Hâsılı din ve dindarlık adına ne yapacaksa sadece Allah’ın rızası için yaptığını ve yaptıklarının Allah’ın emrine muvafık olması gerektiğini öğrenir.
Sevgili Kardeşlerim!
Ramazan yardım ve iyilik ayıdır. Açlığımız, iftar ve sahur sofralarımız, bize yoksul ve yetimleri, muhtaç ve kimsesizleri, başkalarını hatırlatıyorsa bir anlam ifade eder. Oruç ibadeti, bizlere kötülüğü emreden nefsimize karşı dur diyebilme kabiliyeti ve gücü kazandırır. Bu itibarla bir aylık rahmet ve bereket günleri olan Ramazan’da, Allah Teâlâ’nın bizlere görev olarak verdiği Oruç ibadetini iyi değerlendirelim. Paylaşmayı, yardımlaşmayı; hayatımızın, işimizin, görevimizin bir parçası haline getirelim. Riya ve gösterişten uzak duralım.
Komşularımızın, yoksul ve yetimlerin ihtiyaçlarını kendi ihtiyacımız; dertlerini kendi derdimiz telakki edelim. Sahip olduğumuz güzelliklerin şükrünü ancak o zaman yerine getirmiş olacağımızı bilelim. Unutmayalım ki Sevgili Peygamberimiz: Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez 3 buyurmuştur.
Zekât ve fitrelerimizle yaşadığımız toplumun sosyal yaralarını saralım. Saralım ki; huzura, barışa, kardeşliğe ve berekete vesile olalım. Başkasının sevincine, mutluluğuna katkı sağlayalım. Çünkü Efendimiz (s.a.s) kendimiz kadar kardeşimizi düşündüğümüzde,4 imanda kemale ulaşacağımıza işaret etmektedir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Ramazan ayı rahmet kapılarının ardına kadar açıldığı bir af mevsimdir. Bizi her zaman her yerde gören, bizim ihtiyaçlarımızı bizden daha iyi bilen yüce rabbimize içtenlikle yönelelim. Halimizi arz edelim, günahlarımıza tövbe edelim. Camilerimizi dolduralım, teravih ve diğer namazlarla ibadetin, cemaatin coşkusunu tadalım.
Hutbemi Sevgili Peygamberimizin bir hadis-i şerifi ile bitiriyorum: Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa onun geçmiş günahları bağışlanır 5 Ramazan ayının, ailemiz, milletimiz, ülkemiz ve insanlık için, huzur, barış ve iyilikler getirmesi dilerim. 1 Bakara 2/185 2 Buharî, Savm 9 3 Tirmizi, ‘Savm’ 82.
4 Buhari, ‘İman’ 7 5 Buhârî, ‘Savm’ 6
Hazırlayan: Ümit ÇİMEN
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
istanbul müftülüğü hutbeler, istanbul müftülüğü hutbe, istanbul müftülüğü hutbeleri