En Büyük Ibadet Zikrullahtir
ihramlı
EN BÜYÜK IBADET ZIKRULLAHTIR
Dünya hayatını yaşarken zikir adı verilen bir ibadet yapıyoruz, bu ibadeti tahakkuk ettirdiğimiz zaman şunu görüyoruz ki zikir yaptığımız sürece, yani Allahın ismini tekrar ettiğimiz sürece mutluyuz. Zikir Allahın indinde bütün kainattaki ibadetlerin en büyüğü olarak görülüyor. Allahu Teâlâ Ankebut Suresinin 45. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor:
29/ANKEBUT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
Demek ki Allahın zikri namazdan, demek ki Allahın zikri Kuran-ı Kerim tilavetinden daha önemli bir etken. Bu önemli etkenin tahakkukuna dikkatle baktığımız zaman zikrin neden önemli olduğunu da görüyoruz. Zikir Allahu Teâlânın devamlı olan tek ibadetidir, hiçbir ibadete Allahu Teâlâ devamlılık koymamış, hiç kimseye sonsuz oruç emri vermiyor, hiç kimseye sonsuz namaz emri vermiyor, günde 5 vakit, 6 vakit veya 7 vakit namaz kılınıyor. Oruç da Ramazan ayı boyunca tutuluyor buna ek olarak her Pazartesi, Perşembe günü tutuluyor. Ama hergün oruç emri hiçbir peygambere verilmemiş. Oruç konusunda en üst seviye emir alan Hz. Davutun aldığı emir de gün aşırı oruç tutmaktı. Yani bir gün oruç tutmak, bir gün oruç tutmamak.
DAİMİ ZİKİR
Allahın zikir ibadetine dikkatle bakalım. Allahu Teâlânın emri şöyle. Nisa Suresinin 103. ayeti kerimesinde:
4/NİSA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.
Öyleyse bir insan için sonsuz bir zikir emri görüyoruz. Nasıl bir sonsuz emir bu? Çünkü bir insan 3 halde bulunabilir.
1 – Oturuyor haldedir.
2 – Yaüyor haldedir.
3 – Ayaktadır.
Ama bir 4. hal hiç bir insan için mümkün değildir. Öyleyse bir insanın hangi halde bulunursa bulunsun daima zikretmesi isteniyor. Peki böyle insanlar var mı? Evet bunların adına Allahu Teâlâ Ulul-elbab diyor. Lübblerin yani sır hazinelerinin sahipleri. Allahu Teâlâ bunların tarifini vermiş ve Al-i İmran Suresinin 191. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor:
3/AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.
Öyleyse öyle insanlardan bahsediyor ki Allahu Teâlâ, bu insanlar otururken de Allahu Teâlâyı zikrediyorlar, yatarken de zikrediyorlar, ayaktayken de zikrediyorlar. Bunun anlamı şudur: Bu insanlar sonsuz bir zikrin içinde. Sonsuz zikir bir insanın tesbihini eline alıp da elinde tesbihiyle 24 saat boyunca tesbih çekmesi anlamina gelmiyor. İnsan vücudunda kalp adı verilen bir unsur var. Bu kalbin üzerinde Allahu Teâlâ tuğrasını atmış. Bütün insan kalplerinde arap harfleriyle Allah kelimesi son derece net olarak görülüyor. Bu konuda çekilen yüzlerce fotoğraf, hatta binlerce fotoğraf bize bu büyük gerçeği söylüyor. Bütün insanların kalplerine Allahu Teâlâ Allah diye imzasını basmış. İşte Yüce Rabbimizin bastığı bu imza sebebiyle, bütün kalplerin davul sesi gibi bir ses çıkardığını zannetmemize rağmen, onlar Allahın ismini sonsuz bir şekilde tekrar etmektedirler. İşte Allahu Teâlânın da bizden istediği şey bu kalbin Allah diye atışına bağımlıdır. Yani kalbimizin her atışında Allah kelimesini bizim tekrarımız söz konusu. İçimizden tekrarımız sözkonusu. Ve bu tekrarın çalışmamıza da mani olmaması söz konusu. Allahu Teâlâ Necm Suresinin 39. ayeti kerimesinde buyuruyor ki:
53/NECM-39: Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.
İnsan için çalışmasından başka bir şey yoktur.
Öyleyse insan çalışacaktır. Gene aynı Allahu Teâlâ emir veriyor. İnsan daimi zikrin sahibi olmalıdır. O zaman zikir öyle bir şey olmalıdır ki daima Allahu Teâlâyı zikrettiğimiz halde, hiç bir çalışmamıza mani olmamalıdır. Böyle bir zikir, işte bu zikirdir, yani kalp zikridir. Kalp zikrini nasıl yapacağımız çok açık bir şekilde belli. Bunun başlangıç tatbikatı şöyle: Elimizi nabzımıza koyuyoruz. Dilimizi üst damağımıza yapıştırıyoruz. Sonra da dilimizi kımıldatmadan, ses de çıkarmadan nabzımızın her atışında Allah kelimesini içimizden tekrar ediyoruz. Böyle bir tekrar içimizdeki sesle Allah kelimesinin tekrarıdır. Dilimizi üst damağımızdan çektiğimiz halde, Allah kelimesini içimizden zikretmemiz devam eder. Elimizi nabzımızdan çektiğimiz zaman da… Çünkü ister elimiz nabzımızda olsun, ister olmasın, ister dilimiz damağımıza yapışmış olsun, ister olmasın, ses çıkarmadan Allahın ismini sonsuz bir şekilde tekrar edebiliriz.
ZİKİR, ALLAHIN RAHMETİNİN KALBİMİZE ULAŞMASINI SAĞLAR
Ne zaman bu ismi böylesine bir şekilde tekrar edersek, o zaman şu büyük gerçeği göreceğiz; Allahın ismini birbiri arkasından sıralamamız, kalbimizin her atışında veya bu atışın paralelinde Allah kelimesini tekrar etmemiz, hiçbir zaman bizim dünya işlerini yapmamıza da mani teşkil etmiyecektir. İşte o zaman sonsuz bir saadetin bizi gelip sardığını göreceğiz. Çünkü zikir Allahın bir sözünün yerine getirilmesine neden olur. Allahu Teâlâ diyor ki: ..
2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).
İşte Allahu Teâlâmn dua edenin davetine icabet etmesi halinde ne görüyoruz, şunu görüyoruz ki biz zikrettiğimiz zaman Allahu Teâlâ derhal davete icabet eder. Ve nefsimizin kalbine rahmetini göndermeye başlar. Allahu Teâlâmn rahmet ismindeki bu enerji partikülleri, eğer birtakım şartlara sahipseniz, mutlaka bir takım yollardan geçerek kalbinize ulaşır. Ve kalbinizde bir temizlik ameliyesi başlatır ve bir rahatlama olayını getirir size, işte daimi zikir yapan kişi, Allahın ismini devamlı tekrar eden kişi, sonsuz bir rahatlamanın içinde olacaktır.
ZİKİR, HERKESTE FERAHLATICI ETKİSİNİ GÖSTERİR
Daimi zikrin dışında da zikir, bütün şartlarda
Cevap: : En BÜyÜk Ibadet Zikrullahtir
sahra
Allah razı olsun.Nasıl ki kötü düşünceler zamanla karartıyor kalpleri;tabiiki Zikrullah da aydınlatıyor.
Yanıt: : En BÜyÜk Ibadet Zikrullahtir
ÖMER TUTUNCU
kardeşim allh cc razı olsun hiç böyle zikretmemiştim o kadar çok haz aldım ki tarifi dil ile imkansız Allah cc bizleri zikriyle çoşanlardan eylesin
Cevap: : En Büyük Ibadet Zikrullahtir
nurya
otururken,yan yatarken ve ayaktayken insan daima zikir halinde olmalıdır ,bu insan için hayırlıdır
İBADETLERİN EN ÖNEMLİSİ AÇILIMI, namaz zikirmidir