Said havva
hüseyin_92
Selamunaleykum
Said havva tefsirine kendi yorumunuda katmısmıdır.?
Cevap: Said havva
@mir
aleyna ve aleykumusselam
içine şahsi yorum katılmamış tefsir var mı?
ha
baş tarafında
"bu tefsiri ben yazmadım. bu bana yazdırıldı…" vs. türünden saçmalıklar olan tefsirler varsa
onlardan ayetleri sahih hadisleri ve bazı mübarek isimleri kes
geri kalanını cam silmekte felan kullan
daha iyi olur
Yanıt: Said havva
aziz83
MÜFESSİR
Kur’an’ı tefsir eden, anlamını açıklayıp yorumlayan ve bu maksatla eser yazan ilim adamı. Kur’an, anlaşılmak ve kendisiyle amel edilmek üzere indirilmiştir: "(Bu Kur’an), çok mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki âyetlerini düşünsünler ve akl-ı selîm sahipleri öğüt alsınlar" (es-Sâd, 38/29).
Kur’an-ı okuyan herkes onu anlamak üzere okumalıdır. Arapça bilen herkes, Kur’an-ı okurken, onun manasını anlamak için gayret ederse, kendi kapasitesi oranında onu anlar. Ancak Kur’an-ı anlama konusunda insanların eşit seviyede olmadıkları bir gerçektir. Çünkü o, hayatın her alanına hitap eden, hukuk, ahlâk, tarih vs. gibi konulardan söz eden bir kitapdır. Hattâ Kur’an’ı tefsir eden müfessirler bile onu tefsir ederken, daha mütehassıs oldukları bilim dalı açısından tefsir etmişler ve meselâ; dilci olan, dil yönüne; fakîh olan, ahkâm yönüne; kelâmcı olan, kelâm yönüne ağırlık vermişlerdir.
Kendi dilleriyle indiği ve inişinin sebeplerine şahit oldukları halde Sahabe’nin onu anlama seviyeleri bile birbirinden farklıydı. Hz. Peygamber (s.a.s), Ashaba kapalı gelen ayetleri onlara açıklıyordu. Bu nedenle ilk müfessir, Peygamber (s.a.s)’in kendisidir.
Kur’an’ı anlama konusunda insanlar birbirlerinden farklı olduklarına göre; başkalarına onu tefsir etmeğe kalkışan kişinin, kendilerine Kur’an’ın tefsir edildiği kişilerden farklı seviyede olması gerektiği tabiîdir.
Bu sebepledir ki alimler, Kur’an’ı tefsir edecek kişinin bazı ilimleri bilmesinin şart olduğunu söylemişlerdir. Bu şartları şu şekilde özetlemek mümkündür:
a- Arap dilini çok iyi bilmesi. Çünkü Kur’an, Arapça olarak inmiş ve Arapların dili kullandıkları üslûplara riayet etmiştir.
b- Nüzûl sebeplerini bilmesi. Nüzûl sebeplerini bilmek, anlamayı kolaylaştırdığı gibi, bazı durumlarda tercih edilecek manâyı yakalayabilmek konusunda da yönlendirici bir öneme sahiptir.
c- Rasûlüllah’ın sünnetini bilmesi. Rasûlüllah (s.a.s), Allah tarafından Kur’an’ı açıklamakla da görevlendirilmiştir. Ayrıca Rasûlüllah (s.a.s)’ın fiil ve davranışları, Kur’an’ın, pratik hayata aktarılmış şeklidir.
d- İçinde yaşadığı toplumu, toplumun sosyal meselelerini bilmesi. Zira toplumu bilmek, son derece önemlidir. Kur’an’ı tefsir etmekten maksat, topluma yol göstermek olduğuna göre, toplumun problemlerini bilmeyen bir kimsenin topluma yol göstermesi mümkün değildir.
e- Keskin bir zekâ ve kuvvetli bir muhakeme gücüne sahip olması. Ancak böyle bir özelliğe sahip olan bir ilim adamı insanlara faydalı olabilir. İlim adamı insanlara faydalı olabilir.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Kur’an-ı Kerim’i ashaba ilk açıklayan kişi Hz. Peygamber (sas) olduğundan ilk müfessir olarak da yine o kabul edilmiştir.
İbn-i Mesud (ö. 32/652), İbn-i Abbas (ö. 68/687-88), Übeyy b. Ka’b (ö. 19/640), Zeyd b. Sabit (ö. 45/665), Ebu Musa’l-Eşari (ö. 44/644) ve Abdullah İbn Zübeyr (ö. 73/692) sahabenin önde gelen müfessirleridir.
Abdullah b. Abbas, bunların başında gelir. Tabiiler devrinde Mekke okulunu kuran İbn Abbas’tır. Talebeleri arasında Mücahid (Ö. 103/721), Atâ b. Ebi Rebah (Ö. 115/733) İkrime (Ö. 105/723), Said b. Cübeyr (Ö. 95/714), Tavus (ö. 106/724) vb. kimseler sayılabilir.
Abdullâh İbn Mes’ud Irâk okulunu kurmuştur. Zeyd b. Eslem ise Medine okulunu kurmuş, oğlu Abdurrahman ve Enes b. Malik kendisinden tefsir okumuşlardır. Bunlardan sonra gelen müfessirler, bunlardan faydalanmışlardır (Subhi es-Salih, Mebâhis fi Ulumil-Kur’an, s. 289-290).
M. Sait ŞİMŞEK
Soru: Said havva
aziz83
ŞİMDİ BUNA TEFSİR DİYEBİLİR MİYİZ?
Diyanet İşleri Başkanlığı, 2001’de yeni ve daha anlaşılır bir Kur’an meal ve tefsiri hazırlatmaya karar verdi. Hazırlama işi 4 ilahiyat profesörüne havale edildi. Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş.
Tefsir, Allah kelâmı olan Kur’an âyetlerinin açıklamasıdır. Tefsirler, Rabbimizin, biz kullarına neleri emredip neleri yasakladığının izahını yapar. Onun için tefsir çok mühim, mühim olduğu kadar da mes’ûliyetlidir. Dolayısıyla böyle hassas bir iş ancak müfessirlerle/tefsirden anlayan kimselere havale edilmeli, böyle bir işi yüklenenler de ancak tefsir yapabilecek ilme sahip olmalıdırlar.
Bu çerçeve içinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ismi geçen kişilere hazırlattığı 5 ciltlik KUR’AN YOLU Türkçe Meal ve Tefsir isimli eserine baktığımızda şunu görüyoruz:
Eseri kaleme alan dört zattan hiçbiri tefsir profesörü değil. Yani ihtisası tefsir olmayanlara tefsir hazırlama vazifesi verilmiş, onlar da bu eseri 300.000 dolara hazırlamak üzere kabul etmişler.
Bu tıpkı, nasıl olsa o da doktordur diye bir cildiye doktoruna göz ameliyatı vazifesi vermek gibi. Ona böyle bir vazife veriliyor, o da bu benim işim değil demiyor. "Eh neyse…" kabilinden kabul ediveriyor.
Netice ne olur? Aşağıda okuyacağınız gibi "Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder" olur.
İlk cildi elimize alıyoruz. Tefsir niyetiyle okumaya başlıyoruz. Aman Allah’ım! Tefsir değil sanki Kitab-ı Mukaddes’i, İncil ve Tevrat’ı tanıtma kitabı. "Kitab-ı Mukaddes’te şöyle deniyor, Kitab-ı Mukaddes’te böyle deniyor" diye, sadece Bakara suresinde tam 50 yerde Kitab-ı Mukaddes’e atıf yapılmış.
Eğer adına açıklama diyeceksek, bunu da şöyle açıklıyorlar:
"İslâmi inançlarla ve ilkelerle çelişmeyen ek bilgiler vermek maksadıyla Kitab-ı Mukaddes’ten de bilgiler aktardık." (Cild 1, XLIII)
Tahrif edilip Allah’ın gönderdiği orijinal halini kaybetmiş olan bir kitabın verdiği bilgiye ne kadar güvenilir ki, okuyuculara ek bilgi vermek için Kitab-ı Mukaddes’ten yığınla bilgiler aktarıyorsunuz?
Allah kelamı olmaktan çıkan bir kitabın, insanlar tarafından yazılan kitaplarla ne farkı kalır? Eğer, maksadınız söylediğiniz gibi "İslâmî inançlarla ve ilkelerle çelişmeyen ek bilgiler vermek" idiyse niçin sadece Kitab-ı Mukaddes’ten bilgiler aktardınız da -meselâ- doğu dinlerine ait bilgiler aktarmadınız? Muharref Tevrat ve İncillerin rüchaniyeti ne? Niçin sadece İncil ve Tevrat? Bunun bir sebebi olmalı. Ve ne?
Yazarlar heyeti aktardıkları bu bilgilerle yetinmeyip ayrıca "daha geniş bilgi için Tevrat’ın falan falan yerine bakın" diyerek okuyucuyu bir de Tevrat’a yönlendiriyor.
Neyse, Kitab-ı Mukaddes’ten aktardıkları bilgilerin, söyledikleri gibi İslâmi inançlarla çelişip çelişmediğine bakalım. Aktardıkları bilgilerden biri şöyle:
"Tevrat’ta, Yakub peygamberin Tanrı ile güreşip O’nu yendiği, bu sebeple Tanrı’nın ona İsrail adını verdiği bildirilir." (Birinci baskı, Cild 1, s: 50)
Eeee?.. Hani İslâmî inançlarla çelişmeyen bilgiler verecektiniz? Yakub peygamberin -hâşâ- tanrı ile güreşip O’nu yendiği İslâmi inançla bağdaşıyor mu? Bu inanç, İslâm’a göre insanı gömgök gâvur yapmaz mı?
Hadi bu bilgiyi verdiniz, peki sözümona tefsirinizde niçin buna dair gerekli bir izahta bulunmadınız?
Değerli okuyucular, yazarlar heyeti tarafından kaleme alınan Önsöz’de şu bilgiler veriliyor:
"Bildiğimiz kadarıyla İslâm dünyasında bir heyet tarafından yazılmış ve tamamlanmış Kur’an-ı Kerim tefsiri bulunmamaktadır. Bu açıdan bizim çalışmamızda bir ilkin gerçekleştiği söylenebilir. Ayrıca, Kur’an Yolu’nun, Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından okunup tenkit süzgecinden geçirilmesi de esere yararlı katkılar sağlamıştır."
Aman Allah’ım! Demek bu eser bir de Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından okunup tenkit süzgecinden geçirilmiş. İyi ki Kurul tarafından okunmuş. Ya okunmasaydı kimbilir nasıl olacaktı?
Değerli okuyucular! Bu 5 ciltlik eserde öyle veballer işlenmiş ki, yazmakla bitecek gibi değil. Bunlardan bir misal: Şiilerde ve tabii ki İran’da, Mut’a nikahı diye bir nikâh var. Bu nikâh şöyle oluyor:
Bir kadınla bir erkek, şahit falan da olmadan belli bir para karşılığında belli bir süre için anlaşıp karı-koca hayatı yaşıyorlar. Anlaşılan süre bitince nikâh da sona eriyor…
Mut’a nikâhı işte böyle bir şey. Bu nikâh, ehl-i sünnete göre geçersiz olup yapanlar zina yapmış olurlar. 14 asırdır, hiçbir ehl-i sünnet âlimi de bunun câiz olduğunu söylememiş/yazmamıştır. Gelin görün ki, KUR’AN YOLU tefsiri bunun câiz olduğunu yazıyor. (1. baskı, Nisâ, 24. âyetin tefsirinin son paragrafı.)
Türkiye’de Türkçe olarak yayınlanmaya başlayan Newsweek dergisi, bu haftaki sayısında bu tefsirin Mut’a meselesi hakkındaki tavrını ele alıyor. Dergide, tefsir yazarlarının Mut’a konusunda birbirini tutmayan ibretlik sözleri mevcut. Ne deyip ne demeyeceklerine bile hâlâ karar verebilmiş değiller. Acı, çok acı…
Ali Eren- Vakit Gazetesi
@mir
eğer Ali Eren’in yazdıkları doğru ise
şunu eklemek isterim:
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki;
"Sizin için Deccal’den daha çok Deccal olmayanlardan korkarım.”
"Onlar kimlerdir?” [denildi. Dedi ki:]
"Saptırıcı imamlardır.” Ahmed bin Hanbel
aziz83
Ali EREN Hocaefendi Allah razı olsun ehl-i sünnet hocalarımızdandır…
Eklemeniz isabetli olmuş kardeşim bazı mason localarına hizmet eden hoca diye geçinen insanlar için…
hüseyin_92
Said havvanın tefsirinin özelliği kuranı kuranla tefsir etmis ve diğer müfessirlerin yorumlarınımı ne katmısdiye duydum.
Kendi yorumunuda katmısmıdır.?
said havva tefsiri, said havva