Çevremize karşı sorumluluklarımız nelerdir?

Çevremize karşı sorumluluklarımız nelerdir?

Kayıtsız Üye
devlete karşı sorumluluklarımızı,kişisel sorumluluklarımızı,çevreye karşı sorumluluklarımızı,hayvanlara karşı sorumluluklarımızı öğrenmek istiyorum


Cevap: Çevremize karşı sorumluluklarımız nelerdir?

ehli-sunnet
Vatandaşın Devlete Karşı Sorumlulukları

1-VATANDAŞ OLMA BİLİNCİ NE DEMEKTİR? Bir vatandaşın haklarının ve görevlerinin farkında olmasıdır. Demokratik yönetimin varlığı ve sürekliliği; vatandaş olma bilincine sahip ve bu bilinç çerçevesinde uygun davranışlar sergileyen insanların çoklukta olmasıyla sağlanabilir.

2-İNSAN OLMA BİLİNCİNİN EKSİKLİĞİNİN ,HAKLARIN ELDE EDİLMESİNDE NİÇİN ETKİLİDİR?İnsan bilincine varmayan insanlar insan olmanın özelliklerini bilmemektedir veya yeterli sorumluluğa ulaşmadıklarından başka insanlara karşı gerektiği gibi davranamazlar.

3-VATANDAŞ OLMA BİLİNCİNİN GEREKTİRDİKLERİ NELERDİR?1. Demokrasi, eşitlik ve özgürlük gibi değerleri benimsemek ve demokrasinin gereğine inanmış olmak.

2. Vatandaş olarak haklarının ve sorumluluklarının bilincinde olmak.
3. Yasalara titizlikle uymak.
4. Diğer insanlara karşı saygılı ve hoşgörülü davranmak, şiddetten yana değil, barıştan yana olmak.
5. Her türlü ayrımcılığa karşı olmak.

4-VATANDAŞLIK HAK VE GÖREVLERİ NELERDİR?
a-Seçme ve seçilme hakkı.
b-Kanunlara uymak
c-Vergi vermek.
d-Askerlik yapmak.
1.Seçme ve seçilme hakkı: Kendi içimizden en nitelikli, en becerikli, bilgili, ahlâklı kişiyi belirleyebilmek ve ilerleyebilmek için bu görevimizi yerine getiririz.18 yaşını dolduranlar seçime katılabilirler.Sadece er ve erbaşlar ile askerî öğrenciler ve hükümlüler oy kullanamazlar.s
2.Kanunlara uymak: Toplum huzuru ve barışının sağlanabilmesi, hak ve özgürlüklerin korunabilmesi, devlet otoritesinin ve devamlılığının sağlanabilmesi için bu şarttır.
3.Vergi vermek: Vergi: devletin vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, gelirine göre vatandaşından aldığı belirli bir miktar paradır.
Daha iyi şartlarda yaşamak, daha iyi hizmetlerle karşılaşabilmek istiyorsak vergimizi düzenli olarak vermek zorundayız.
4.Askerlik yapmak: Devletin varlığını devam ettirebilmesi için, kendisine yönelik tehlikelere karşı hazır olabilmesi için ordu oluşturulur.Biz de zamanı geldiğinde ordumuza faydalı olabilmek için temel bilgileri askerlik bilgilerini öğrenmeliyiz. 20 yaşını dolduran her Türk erkeği askerlik yapar.

5-BİR ÜLKEDE VATANDAŞLAR GÖREV VE SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMEZLERSE HANGİ ORTAYA ÇIKAR?1. Yönetim dürüst, bilgili, çağdaş ve ülke çıkarları için çalışacak kişilerin elinde olmaz. Yöneticiler halkı temsil edemez.
2. Devlet, ülke giderlerini karşılayacak geliri elde edemez. Dolayısıyla vatandaşa karşı görevini yerine getiremez. İçte düzeni, dışta bağımsızlığı koruyamaz.
3. Ülke bütünlüğü, bağımsızlığı ve varlığı tehlikeye girer.
4. Demokratik yönetimin yerini baskıcı yönetim alır. İnsan hakları korunamaz. Bazı kii ve gruplara ayrıcalık tanınır.

6-İNSANLAR NEDEN KANUNLARA UYMAK ZORUNDADIR? -Kanunlar bizlerin hayatlarını güven altına almak içindir. Toplumda sorunların en aza indirilmesi ve istikrarlı bir gelecek sağlamak için kanunlar vardır.

7-TOPLUM HAYATINDA KANUNLARIN YERİ NEDİR?insanlar toplum hayatında yaşadıkları zaman bazı kurallara uymak zorundadır. Bu kuralları kendi rızaları ile ortaya çıkarırlar. Başkasının hür¬riyetine zarar vermemek için, kendi hürriyetimize sınır getirmek zorundayız, işte bundan dolayı hu¬zurlu bir toplum içinde devlet birçok kurallar koyar. Buna kanun denir. Kanuna uymayanlar devlet tarafından cezalandırılır. Bizde kanunlar yasama organı olan T.B.M,M, tarafından yapılır.

8-SİYASİ PARTİLER NİÇİN KURULUR? CUMHURİYET DÖNEMİNDE KURULAN İLK SİYASİ PARTİ HANGİSİDİR?Demokratik yönetimlerde aynı düşünceleri taşıyan kişiler ayrı ayrı gruplar oluşturarak siyasi partileri oluştururlar. Bizde de Kurtuluş Savaşı’ndan sonra T.B.M.M.’nde gruplaşmalar oluşunca Mustafa Kemal artık siyasî partilerin kurulma za¬manı geldiğine inanarak kendisi öncülük etmiş ve Cumhuriyet Halk Fırkasını kurmuştur.

9-MUSTAFA KEMAL DÖNEMİNDE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ DENEMELERİ NİÇİN BAŞARISIZ OLMUŞTUR? NE ZAMAN ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİLMİŞTİR?
Mustafa Kemal döneminde kurulan Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası amaçlarından sapıp Mustafa Kemal ve kurduğu Cumhuriyete karşı tehlikeli olmaya başlayınca kapatılmışlardır. 1945 yılında çok partili hayata geçilmiştir.

10-DEMOKRASİLERDE HALK EGEMENLİK HAKKINI NASIL KULLANIR?Belirli dönemlerde yapılan seçimlerle,halk milletvekillerini seçer. Seçilen milletvekilleri meclisi oluşturur.Bir sonraki seçime kadar egemenliğini halk adına kullanır.

11-YURDUMUZDA ÇOK PARTİLİ DÖNEME NE ZAMAN GEÇİLMİŞTİR?İlk defa 1945 yılında çok partili hayata geçildi.1946 ‘da bu partilerin katıldığı seçimler yapıldı.

12-VERGİ VERMEK BİZLER İÇİN NEDEN ÖNEMLİDİR? -Devlete verilen her kuruş vergi bizlerin tek başına yapamayacağı bir çok hizmetleri ayağımıza getirmektedir. Örnek Hastaneler, Yollar, Köprüler, Okullar

13-NİÇİN VERGİ VERİRİZ?Devletin vatandaşa sunmak isteği hizmet¬lerde paraya ihtiyacı vardır. Devletin mali kay¬naklarından biri de vergidir. Bunlar yasalarla be¬lirlenir, değiştirilebilir veya kaldırılabilir. Vergi geli¬şi güzel alınamaz. Kanunlara göre, herkes gelirine göre vergi vermek zorundadır. Bu gelir vatandaşa hizmet olarak geri döner. Hastahane, okul, yol, köprü, baraj vb yapılır.

14-HANGİ TÜR VERGİLER VARDIR?Gelir vergisi: Kişilerin bir yıl içindeki ka¬zançlarının belli bölümünü devlete vermesi.
Kurumlar vergisi: Şirketler, kooperatifler, iş ortaklan gibi kurum ve kuruluşların ödediği vergi.
Emlâk, motorlu taşıtlar, veraset ve intikâl, akaryakıt tüketim vergisi, damga vergisi, katma değer vergisi.

15-VERGİNİN ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ ÖNEMİ NEDİR?Vergi kalkınmanın temelidir. Devletin güç¬lenmesi ve vatandaşın rahata huzura kavuşması için ekonomik gücünün iyi olması gerekir. Herkes vergisini gerçek oranda verirse, hem vatandaşlık görevini yerine getirir, hem de ülkesinin kalkınma¬sına yardımcı olur.

16-ASKERLİK YAPMAK NEDEN ÖNEMLİDİR? -ülkemizin savunulması için askerlere ihtiyacımız vardır . Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü korumak için askerlik yapmak şarttır.

17- EN ÖNEMLİ VATANDAŞLIK GÖREVLERİMİZDEN BİRİ DE ASKERLİKTİR? NİÇİN?Askerlik en önemli vatandaşlık görevlerimiz¬den biridir. Çünkü;
yurdumuzun bağımsızlığını korumada en büyük görev Türk ordusuna düş¬mektedir. Kuvvetli ordusu olmayan devlet günün birinde bağımsızlığını kaybedebilir. Bunun örnek¬lerini daha önceki tarihlerimizde gördük. Her Türk genci 20 yaşına girdiğinde askerlik görevini yap¬mak zorundadır. Görevini bitirenler 41 yaşına ka¬dar askere çağırılabilirler. Türk Silahlı kuvvetleri Kara, Deniz, Hava olmak üzere üçe ayrılır.

18-ÜLKEMİZDE ASKERLİK KAÇ AŞAMALIDIR?Askerlik işlemleri üç aşamalıdır:
a.Yoklamalar:
b.Muvazzaflık (Eğitim) dönemi: Askerî birliğe teslim olunca başlayıp, terhis oluncaya kadar geçen dönem.
c.İhtiyatlık (Yedeklik) dönemi: terhisten üç ay sonra başlayıp, 41 yaşına kadar olan süredir.

D – DAYANIŞMA

19-DAYANIŞMA NEYE DENİR?İnsanların duygu, düşünce ve ortak çıkarlarda birbirine karşılıklı olarak bağlı duruma gelmesine dayanışma denir. Dayanışma, toplumda kişiler arasında sevgi, saygı ve işbirliğini geliştirir. Çünkü, dayanışma ahlâkî bir gerekliliktir.
Kurtuluş Savaşında verdiğimiz milli mücadele ve elde ettiğimiz zafer, milli birlik ve beraberliğin bir eseridir.
Birlik ve beraberliğin olmadığı bir toplumda kargaşa ve terör vardır.

20-DAYANIŞMADA SEVGİ, SAYGI VE HOŞGÖRÜNÜN ÖNEMİ NEDİR?Dayanışma, sevgi, saygı ve hoşgörü varsa gerçekleşebilir. Birbirini sevmeyen, hoşgörü sahibi olmayan, birbirinin haklarına saygı göstermeyen insanlar dayanışma içinde olamazlar.


Yanıt: Çevremize karşı sorumluluklarımız nelerdir?

ehli-sunnet
Kişisel ve toplumsal sorumluluğa gelince;
İslâm dini, öncelikle şahsî (kişisel) sorumluluğu benimseyen bir dindir. İslâm dinine göre her fert, kendi yaptıklarından sorumludur. Başkalarının yaptıklarından sorumlu değildir. Halbuki Hıristiyanlık inancına göre, "bütün insanlar Hz. Âdem’in işlediği ilk suçun cezasını çekecektir. Hz. İsa kendi kanını feda etmek suretiyle bu lanet ve azaptan insanları kurtarmıştır". İşte İslâm dîni, atalarının günâhlarından çocuklarını sorumlu tutan bu Hıristiyanlık inancını red ederek ortadan kaldırmış, onun yerine şahsi sorumluluk prensibini koymuştur.
"Hiç bir günahkâr, başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiç bir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz)" (Fâtır, 35/18)." De ki; Âllah’a itaat edin! Peygambere itaat edin! Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o peygamber; kendisine yükletilenden ve siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz" (en-Nûr, 24/54); "Ey iman edenler! Rabbınıza karşı gelmekten sakının! Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun!…" (Lokman, 31/33) hükümleri bu sorumluluk prensiplerini yansıtmaktadır.
Ancak bazı durumlarda sorumluluğun -iyilik yahut kötülük olsun- başkalarına da geçtiği olur. Yapılan amel (iş) hayır ve iyilik ise, bunun sevabı; şer veya kötülük ise, günâhı, hem o işi yapana, hem de onu yapmasına sebep olduğu kimselere ulaşır. Bir âyette Yüce Rabbımız (c.c.) şöyle buyuruyor: Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak, bilmeden saptırdıkları kimselerin günahlarını (ise) kısmen yüklenirler. Dikkat edin, yüklendikleri yük ne kötüdür!" (en-Nahl, 16/25).
Peygamber Efendimiz ise, hadislerinin bazılarında şöyle buyuruyor: Her kim İslam içinde güzel bir çığırı açarsa ve bu güzel çığır kendisinden sonra da tatbik edilip sürdürülürse, kendi sevaplarından hiç bir şey eksilmeksizin, onu sürdürenlerin sevaplarının benzeri, kendisi lehine yazılır. Ve her kim de İslâm içinde kötü bir âdet çıkarır ve bu kötü âdet kendisinden sonra da sürdürülürse, kendi günahlarından hiçbir şey eksilmeksizin onu sürdürenlerin günahlarının benzeri de o kimse üzerine yazılır" (Müslim, İman, 15; Tirmizi, İlm, 14). İslâmi anlayışta sorumluluk her yaş, her mevki ve seviyedeki insan için söz konusudur.
Demek ki, İslâma göre insanların yaptıkları işler, ya sadece kendilerini ilgilendirmekte veya yapılan işin özelliğine ve mahiyetine göre, o işten başkaları da faydalanmakta veya zarar görmektedirler. Bu duruma göre, başkalarının yaptıkları işlerden sevap veya günâh kazanacak kimselerin olması da tabiidir. Çünkü bu şahıslar, her şeyden önce kendi sorumlulukları altında kalan iyilik veya kötülük cinsinden bir şeyler yapmaktadırlar. Yapılan bu işlerin etkileri ise, bazan uzun süre devam etmektedir.
İşte bu anlayış doğrultusunda hareket eden mü’min, bütün organları ile yaptıklarından sorumlu tutulacağını bilir. Bu inancı, onu daha kontrollü bir hayat yaşamaya zorlar. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurur: "Mü’min, günahı tepesine çökecek bir dağ gibi hisseder; münafığa gelince, o da günahını, burnunun üzerine konmuş ve hemen uçabileceği bir sinek gibi kabul eder" (Tirmizi, Kıyâmet, 9).


Soru: Çevremize karşı sorumluluklarımız nelerdir?

ehli-sunnet
Çevreye Karşı Sorumluluk

Bir müslüman olarak, çeşitli sorumluluklarımız, borçlarımız, ödevlerimiz, görevlerimiz var: Eşimizi, çoluk-çocuğumuzu, ana-baba ve akrabalarımızı, maiyet ve astlarımızı, kavim, kabile ve milletimizi, mensup olduğumuz mübarek ümmetimizi korumak ve kollamakla görevliyiz; hatta bize emanet olarak verilmiş olan kendi vücud ve bedenimize karşı da görevler ve sorumluluklarla yükümlü bulunuyoruz: Onu hor kullanamayız, yıpratamayız, tahrip edemeyiz; sağlık ve sağlamlığını sağlamak zorundayız; sigara içmek vebal, içki içmek günah, intihar etmek haramdır….

Bunun gibi çevremizdeki doğaya, havaya, suya, toprağa, ağaca, çiçeğe, yapıya, anıta, kıra, köye, kente, tarlaya, bahçeye, yola, dağa, denize karşı da nice borçlarımız, ödevlerimiz, sorumluluklarımız bulunuyor; çünkü bunlardan istifade ediyoruz, bunlar sayesinde sağlıkla yaşıyoruz, bunlara karşı vefalı olmalıyız, müteşekkir olmalıyız, aldığımız kadar vermeli, yararlandığımız kadar onlara yarar sağlamalıyız. Onları ecdadımızdan aldığımız kadar güzel korumalı, torunlarımıza daha da gelişmiş ve güzelleşmiş bir şekilde devretmeliyiz.

Bence islâm ahlâkı budur, tasavvuf âdâbı budur, insanlık icabı budur, yeryüzünde halifetullah olmak böyle olur, marifetullah böyle oluşur, muhabbetullah böyle gelişir. İnsan Allah’ı sevince, O’nun mahlûkatını da, kaza ve kaderini de, emr ü nehyini de, kahr u lûtfunu da sever, "N’eylerse güzel eylediğini" anlar, dağlar ile taşlar ile, seherlerde kuşlar ile zikreder, deryalarda mâhî ile, sahralarda âhû ile hoş yaşar, yaradılanı yaradandan ötürü hoş görür, suçluyu afv eder, mazlum ve mağdûrun yardımına koşar, yoksulun elini tutar, gözyaşları ile ekin eker, şükürlerle mahsul biçer, merhametli, şefkatli olur, kadirşinas ve vefalı olur, hasılı her yönden, her şeye, her mahlûka sevgiyle yaklaşır, fayda götürür, menfaat sağlar, yararlı, olumlu, ılımlı, verimli, sevimli olur…

Şu güzelim İzmit körfezimizin, doğa harikası İstanbul boğazımızın, yemyeşil Bursa’mızın, şîrîn Ege koylarımızın, mesîre yerlerimizin, tarih ve doğa eserleriyle şahane Anadolu şehir ve kasabalarımızın, şırıl şırıl temiz akarsularımızın, masmavi göllerimizin, ormanlık dağlarımızın benim gördüğüm 40-50 yıl öncesi ile şimdiki hal-i hazır durumlarını düşünüyorum, dehşete, korkuya, telâşa, endişeye düşüyorum; çevremizi bilinçsiz, hovarda bir mirasyedi gibi süratle harcadığımızı, güzellikleri hoyratça tahrip ettiğimizi görüyor, üzülüyor, kan ağlıyorum. Ülkemizde maalesef çevreyi koruma bilinci çok geç teşekkül etti ve henüz yaygın bir hale gelip halkımıza mal olmadı. İslâm bu değil, yurtseverlik bu değil, uygarlık bu değil, aydın’lık bu değil….

Avusturalya’yı, Amerika’yı, Avrupa’yı gördüm. Malezya’dan, Singapur’dan geçtim. Gelişmiş ülkeler sanayi ve nüfus kalabalığının çevreyi nasıl şiddetle tahrip eyleyip, güzellikleri mahv ettiğini görmüş, ciddî tedbirler almaya başlamış bulunuyor. Meselâ Almanya’da çok sert kanunlar, kararlar alınmış; atıklar dikkatle takip ediliyor, bacalar muhakkak filitrelendiriliyor, çöpler çeşidine göre sınıflandırılıp toplanıyor, zehirli maddeler özel ekiplerce alınıp büyük masraflarla yapılmış özel yerlere gömülüyor. Piller, boyalar, plastikler, naylonlar ayrı usullerle, pahalı önlemlerle zararsız hale getiriliyor. Dönüşümlü, doğaya zarar vermeyen ambalaj malzeme ve maddelerinin imâline geçiliyor, zararların imâli ve kullanımı yasaklanıyor, kurşunsuz benzin teşvik ediliyor, mazot kullanımı ağır vergilerle caydırılıyor, insanlar doğayı korumaya, temiz hava, temiz çevrede yaşamaya özendiriliyor… v.s.

Elhamdü lillah İskenderpaşa ilim ve irfan camiamız, doğa, çevre, tarih ve kültür değerlerimizi korumak ve geliştirmek konusunda çok duyarlı; yurt çapında, 40-50 kadar çevre derneği kurduk. Bence bunlar çok az; her şehir, kasaba, köy ve mahallede böyle dernekleri kurmalı, çok canlı bir şekilde çalıştırmalı ve elle tutulur sonuçlar almağa gayret etmeliyiz. Hedefimiz tertemiz sular; yemyeşil ormanlar; tarih değerleri çok iyi korunmuş mekânlar; çok sağlıklı, gürbüz, şen, kuvvetli, ahlâklı, nesiller; şuurlu, bilgili, görgülü, zevkli, şevkli, ârif, zarîf şahsiyetler oluşturmak ve yetiştirmek olmalı!…

Biz şanlı tarihimiz ve emsalsiz medeniyetimize lâyık yepyeni, pırıl pırıl, sapsağlam, tertemiz, dipdiri, düzenli, güçlü, mutlu, zengin, itibarlı, imanlı, imrenilen, özenilen, beğenilen muhteşem bir Türkiye istiyoruz.

Yüce Rabbımız tevfîkını bizlere refîk eylesin!
Prof. Dr. M.Es’ad Coşan


ehli-sunnet
Hayvanlara Karşı Sorumluluk

Hayvan sevgisi de korunması gereken bir özgürlüktür. Ancak, her özgürlük gibi sınırsız değildir. Hayvan besleyicileri bu özgürlüğün kendilerine yüksek özen ve sorumluluklar yüklediğini de göz ardı edemezler ve sorumluluklardan kaçamazlar.
Dünyamız tüm canlıların – ortak yaşam alanıdır. Ancak, dünyaya egemen olan tek yaratık da insandır. Hayvanlar ise, doğal araç ve silahlarla donatılan biyolojik yapılarını içgüdüsel devinimlerini kullanarak varlıklarını sürdürürler.
Kuşkusuz; Duygu ve us yüklü "üstün” yaratık insanın doğayı birlikte paylaştığı hayvanlara karşı sevgiyle yaklaşımı da öznel olmasının yanı sıra göz ardı da edilemez bir gerçektir. Ne var ki; hayvan sevgisi, son tahlilde öznel ve göreceli bir kavramdır. Sevgiyi, beklenti ve düşünce üretir.
Hayvan sevgisinin, son yıllarda ve özellikle kentlerde, Köpek yada kediler üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Evlerde aile yaşamı içinde yer alan özel üretilmiş köpek veya kedilerin bakımı ve beslenmelerinin büyük bir pazar oluşturmakta olduğu da unutulmamalıdır.

Ortak mekanlar ve ortak yaşam alanları

Bilinmelidir ki; Kedi ve köpek sevgisi, başkalarının ve toplumun yaşam alanını ve özgürlükleriyle karşılaşıldığında çatışmaların çıkması da kaçınılmazdır. Hayvan besleyicilerini uyarmak ve sürdürülebilir bir zemin yaratmak mümkün olabilir yada olmayabilir. Konuya ilişkin anlaşmazlıkların çözümü için ise, yargıya başvurmak en son düşünülmesi gereken bir önlem olmalıdır.
Çağdaş hukuk kuralları ve düşünce, hayvanların yaşam haklarına saygılıdır. Ne var ki; Hayvanların zarar doğurmaya elverişli içgüdüsel devinimleri de söz konusudur. Bu nedenledir ki, hukuk ve ahlak; insanın özgürlüğünü kurallarla sınırlarken; Hayvanların devinimlerini, bakıcısının egemenliğinde tasma yada kafes gibi araçlarla disiplin altına alınmalarını da şart koşmaktadır.
Hayvanların zarar doğurmaya elverişli doğal yapıları nedeniyle; hukuk, "kusursuz sorumluluk” ilkesini kabul etmiştir. ( Borçlar yasası madde 56 ) Buna göre; Hayvan sahibi, egemenlik altında bulundurduğu hayvanın kişilere verdiği zararlardan, (hayvanın kusuru aranmaksızın) sahibini sorumlu tutmaktadır.
Hayvanların olası zararları, yalnızca saldırmak, havlamak, ısırmak, parçalamak gibi doğrudan olabileceği gibi, dolaysız da olabilir. Örneğin: Bazı insanlardaki köpek korkusu, saldırı olmadan bile kişiyi bilinç altı devinime yönlendirir. (kaçma, saklanma, korku) Bu durumda oluşan zararlar bile sorumluluk kapsamına girmektedir. Zararlar maddi olabileceği gibi, tinsel (manevi) de olabilir. Bu durumda dahi yargı yolu açıktır.
Çıkardığı sesle yada korku yaratan devinimleriyle komşuyu sürekli rahatsız eden köpek besleyicileri hakkında, hukuka aykırı saldırının önlenmesi için dava açma olanakları vardır. Ortak mekanların hakim olduğu ortamlarda ise, ortak mekan sahiplerinin yasal müracaatları doğrudan bir hukuki sonucu kaçınılmaz kılacaktır.
Hayvan besleyicileri, hayvanı başkalarının yaşam ve sağlık bakımından tehlikeli olabilecek bir biçimde serbest bırakan veya denetim altında tutulmasında ihmali olan kişi yada kişilerin; altı aya kadar hapis veya para cezasıyla cezalandırılması mümkündür. (TCK madde 117) Özellikle yerel yönetimler, "kent yaşamını olumsuz etkileyen köpekleri toplayıp, koşulların ve olanakların elverdiği biçimde korumakla yükümlü” dürler. Bilinmelidir ki; köpek besleyiciler, köpeğin rahatsızlık yarattığı mülk sahipleri tarafından, hukuki zeminde hak elde etmeleri durumunda, maddi ve manevi zararları karşılamakla yükümlüdürler.


Kayıtsız Üye
Güzel bilgiler var bilgime bilgi kattı teşekkür ediyorum


çevremize karşı sorumluluklarımız, çevreye karşı sorumluluklarımız nelerdir, çevremize karşı sorumluluklarımız nelerdir

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();