Hz. Ermiya (İrmiya)
ehli-sunnet
Hz. Ermiya, İsrâiloğulları’na gönderilen peygamberlerdendir. Hz. Hârûn’un neslindendir. Hz. Mûsâ’nın dîninin hükümlerini bildirmekle vazîfelendirilmişti.[1] Babası Hılkiya’dır.[2] Mesleği cerrahlıktır.[3] Kendisinin, Hızır Aleyhisselâm olduğu [4] ve zaman zaman sahralarda ve şehirlerde görüldüğü söylenmişse de [5], Hz. Ermiya’nın Hızırlığı hakkındaki haber, sahih (doğru) değil denilmiştir.[6][7][8] Kuran-ı Kerîm’de bahsedilen 100 yıl sonra diriltilen şahsın Hz. Ermiya ya da Hz. Üzeyir mi olduğu konusunda Müslüman alimler arasında ihtilaflar vardır. (Akhenaton notu)
Soyu
Ermiya b.Hılkıya; Lavi b.Yâkub Aleyhisselâm’ın soyundan gelen [9] Hârûn b.İmran Aleyhisselâmın soyundandı.[10][1][8]
Hayatı
Bir peygamber olan Hz. Şa’yâ’nın (Eşiya) şehit edilmesinden sonra,[11] isyanları ve azgınlıkları iyice fazlalaşan İsrâiloğulları’na peygamber olarak Hz. Ermiyâ gönderildi.[12][1] O zaman; İsrailoğulları arasında bidatler çoğalmış, büyümüş: serkeşliğe başlamışlar, günah işlemeye dalmışlar, [13] haramları helalleştirmişlerdi.[14] Peygamberleri öldürmüşler[15], Yüce Allah’ın, kendilerine yapmış olduğu lütuf ve ihsanlarını, düşmanları olan Senharib ve ordularından kurtardığını unutmuşlardı.[16][8 Bunun üzerine allah-u teala Hz. Ermiya’ya şöyle buyurdu:
«İsrailoğulları, peygamberleri Hz. Şa’ya’yı (Eşiya’yı) şehit ettikleri için onları cezalandıracağım. Onlara ateşe tapanları, azabımdan korkmayanları, sevabımı ummayanları musallat edeceğim. Kavmin olan İsrailoğulları’na git. Onlar hakkında sana emrettiğim şeyleri kendilerine anlat. Haklarındaki nimetlerimi hatırlat. Bidat ve yaramazlıklarını anlat. Onları bana itaate ve ibadete davet et.» [2]
Hz. Ermiya:
«Yâ Rab! [17] Sen, beni, güçlendirmezsen, ben zayıfım.[18] Sen, benim dilime belagat ve fesahat vermezsen, ben maksadımı anlatmaktan âcizim! Sen, beni doğrultmazsan, ben yanılırım! Sen, bana yardım etmezsen, ben rüsva olurum! Sen, bana izzet vermezsen, ben, zelîl ve hakîr olurum!»
dedi. Yüce Allah:
«Sen, bütün işlerin, benim irâdemle meydana geldiğini ve benim, bütün kalpleri ve dilleri, nasıl istersem, elimde evirip çevirdiğimi, bilmiyor musun? Sen, bana itaat et! Şüphesiz, benim ben o Allah ki, benim dengim olabilecek hiçbir şey yoktur. Göklerle yer ve onların içindeki şeyler, benim kelâmımla kaimdirler. Ben, denizlere söyledim. Sözümü, anladılar. Onlara, emrettim, emrimi yerine getirdiler. Onların çevrelerini de, kumlu karalarla sınırladım. Onlar çizdiğim sınırı geçemezler. Dağ gibi dalgalar gelir, çizdiğim sınıra erişince onlara zillet, uysallık elbisesini giydiririm. Onlar, korkarak ve bana, boyun eğeceklerini ikrar ederek emrimi yerine getirirlerdir. Ben, senin yanındayım. Sen, benim yanımda bulundukça, sana hiçbir şey erişmez. Ben, seni onlara, emir ve nehiylerimi tebliğ edesin diye Peygamber olarak gönderdim. Sen, bu vazifeyi yerine getirmekle, onlardan, sana tâbi olanların sevabına denk sevap kazanacaksın. Bununla beraber, onların sevabından da, bir şey eksilmeyecektir. Eğer, bu vazifeyi, yerine getirmekte kusur edersen, bundan dolayı kazanacağın günah, toz duman içinde bıraktığın kimselerin işleyecekleri günaha denk olacaktır. Bununla beraber, onların günahından da bir şey eksilmeyecektir!» [19]
«Kavminin yanına git de: Allah, size atalarınızın iyiliklerini hatırlatıyor ve bununla da, size günahlarınızdan tövbe ettirmek istiyor! de! [20] Ve sor onlara: Atalarının, bana itaat etmeleri sonucunu, nasıl buldular? Onların, bana isyan etmeleri sonucunu, nasıl buldular? Onlar; kendilerinden önce bana, itaat edip de, itâatinden dolayı yaramaz ve mutsuz olmuş, veya bana, âsi olup da, asiliğinden dolayı mutlu olmuş bir kimse bulunduğunu biliyorlar mıdır? Hayvanlar; rahat yuvalarını, hatırlayınca, oraya dönerler. Bu kavim ise, felâket ve helak otlaklarında otlamaktadırlar! Onların bilginleri ve ruhbanları ise; benim kullarımı, hizmetkâr edindiler ve halkı, bana ibâdetten vazgeçirip benden başkasına taptırıyor ve onları, benim emrimi bilmez hale getirinceye ve zikrimi, unutturuncaya ve benden gaflete düşürünce-ye kadar, onlar arasında -benim kitabıma aykırı olarak- hüküm veriyorlar! Onların buyruk sahiplerine ve yedicilerine gelince: Bunlar da, nimetimi, inkâr ettiler. Demek, onlar vereceğim belâdan, emniyet ve selâmette oldular da, Kitabımı bir tarafa attılar, Ahdimi unuttular, sünnetimi, değiştirdiler, hâ! Kullarım, ancak bana ibâdet ve itaat etmeleri yaraşır ve gerekirken, bana karşı, günah işlemekte onlara ve onların dinimde -benim adıma- ihdas etmek cüretini gösterdikleri bidatlere tâbi oluyorlar hâ! Onlar, benim hakkımda ve Peygamberlerim hakkında yalan söylüyor ve iftirada bulunuyorlar ha! Benim celâlim, Yüce Makamım, Ulu sânım, her türlü noksan ve eksik sıfatlardan münezzehtir, uzaktır. Bir insana, bana karşı günah işlenmesine itaat etmek yaraşır mı? Benim yarattığım kullarıma, benden başka birtakım tanrılar edinmeleri yaraşır mı? Onların Tevrat okuyucularına ve din bilginlerine gelince: Bunlar; Mescitlerde ibâdete, dindarlığa özenirler; orayı benden başkası için onarırlar; Dünyayı, elde etmek için dini vasıta kılarlardır. Onların, orada Fıkıh öğrenmeleri, ilim için değildir. Orada, ilim öğrenmeleri de, amel için değildir. Peygamber oğullarına gelince: Onlar, çok konuşkan ve ezgin olmuşlar, gurura kapılmışlar, ahmakların, cahillerin yanında, ahmak ve cahil olmuşlar! Kendilerinin de, Atalarına yapılmış olan yardım gibi, yardıma; Onlara verilmiş olan keramet gibi, keramete nail olacaklarını, umuyorlar ve bu yardım ve ikrama da -hiç de doğru olmaksızın, düşünmeksizin ve ibret almaksızın- kendilerinden daha lâyık bir kimse bulunmadığını iddia ediyorlar! Hatırlamıyorlar ki: Onların ataları, benim yardımıma, nasıl kavuştular? Emrimi, dinimi değiştiriciler, değiştirdikleri zaman, onlar emrime, dinime nasıl ciddiyetle sarıldılar? Bu uğurda, canlarını, kanlarını feda etmekten nasıl çekinmediler? Onlar; benim emrim yerine gelinceye, dinim üstün gelinceye kadar sabır ve sadâkat göstermişlerdir. Ben, şu kavmin azaplarını, onlar buyruklarımı kabul etsinler diye erteledim, uzattım. Onlar, düşünsünler diye günahlarından vazgeçtim. Düşünsünler diye onları uzun ömürlü kıldım, çok yaşattım. Her defasında, onların üzerine, gök, yağmur yağdırdı, yer, onlar için ot bitirdi. Onlara, afiyet elbisesi giydirdim ve düşmanlarına galip kıldım. Bütün bunlar, onların, azgınlıklarını, artırmaktan, kendilerini, benden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Onların, davetimden yüz çevirmeleri, daha ne zamana kadar sürecek? Yoksa, onlar beni aldatıyorlar mı sanıyorlar?! [21] Yoksa, onlar benimle alay mı ediyorlar?! Yoksa, onlar bana karşı yiğitlik mi taslıyorlar?! [22] İzzet(sıfat)ıma yemin ederim ki: ben, onlara, öyle bir fitne, bir belâ salacağım ki: o, usluları, hayrette bırakacak,[23] görüş sahiplerinin görüşlerini, hakimlerin hikmetlerini yanıltacak, şaşırtacaktır.[24] Onlara; Zorba, katı kalpli, aşırı derecede zâlim, kendisine heybet elbisesini giydirdiğim, göğsünden, şefkat, merhamet ve yumuşaklık duygusunu kaldırdığım bir kimseyi musallat edeceğim! Onu; sayısı, karanlık gecenin karaltısını andıran cemâat, takip edecek.[25] Kendisinin, kara bulut kümelerini andıran ve ne oldukları belirsiz, hayırsız pek çok askerleri olacak, onun bayrakları, Kerkes kuşlarının havada uçuştukları gibi, dalgalanacak, süvarilerinin saldırışı da, Tavşancıl kuşlarının çığlık kopararak avlarının üzerine inişini andıracaktır! [26]
Onlar, mamureleri, harabeye çevirirler, köyleri ıssız bırakırlar. Yeryüzünü ifsat, girdikleri yeri tahrip ettikçe tahrip ederler. Onların kalpleri kaskatıdır, acımak bilmez. Yüzleri gülmez, gözleri hiçbir şeyi görmez, kulaklarına söz girmez. Onlar, çarşılara, ürkmüş ve heybetinden, tüyler ürperten aslan gibi dalarlar… [27] ‘Ben İsrailoğulları’nı Yâfes ile helak edeceğim!»
buyurdu.
Yâfes, Bâbil halkı olup (Türklerin atası olan) Yâfes b.Nûh Aleyhisselâmın oğullarındandı.[28] Yüce Allah’tan, bu azap emri gelince, Hz. Ermiya, feryat ederek ağlamış, elbisesini yırtmış, başına kül saçmış [29]; İsrailoğulları’ndan bu felâketi kaldırması için Yüce Allah’a yalvarmış durmuştu.[30] Yüce Allah:
«Ey Ermiya! Demek, sana vahyettiğim şey, seni sıkıntılandırdı, tasalandırdı.» buyurdu. Hz. Ermiya:
«Evet yâ Rab! Keski, Sen daha önce beni helak etseydin de, İsrailoğulları’nın esir edilmelerini görmeseydim…»
dedi.[31] Yüce Allah:
«İzzet ve Celâl(sıfat)ıma yemin ederim ki: Bu hususta, senin tarafından bir emir(hüküm) verilmeden önce, [32] Beytülmakdis de, [33] İsrailoğulları da, helak edilmeyecektir!»
buyurdu. Bunun üzerine, Hz. Ermiya, sevindi.[34] İçi rahatlaştı.[35]
«Musa’yı ve diğer peygamberlerini hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki: Ben de, İsrailoğulları’nın helak edilmeleri emrini(hükmünü) hiçbir zaman vermeyeceğim! [36] İsrailoğulları’nın helakine razı olmayacağım!»
dedi.[37][8] Aradan üç yıl geçmişti. İsrailoğulları, isyanlarını artırdıkça artırdılar, kötülüklerini uzattılar durdular. Onların bu halleri, helaklerinin yaklaştığı zamana kadar devam etti. Vahiy gelmesi de azaldı. Onlar, ahireti hiç anmaz oldular.[38] Dünyaya ve dünya işlerine dalınca, ahiretten geri durmakta idiler.[39] Hükümdarları da, onlara:
«Ey İsrailoğulları! Allah’ın azabı, size gelip çatmadan önce, [40] Allah’ın acımasız bir kavmi, üzerinize salmasından önce, işlemekte olduğunuz kötülüklere son veriniz! Çünkü, Rabbiniz, tövbeye yakındır, kendisine, tövbe eden kimse için, ellerini hayırla açmış bir esirgeyicidir?»
diyerek öğüt verdi, [39] onları, tövbeye davet etti ise de, tövbe etmediler [37] ve işleyip durdukları kötülüklerden hiçbirini bırakmağa yanaşmadılar, [39] kötülüklerine son vermediler.[37] Nihayet Yüce Allah [41] Hz. İbrahim’le Rabbi hakkında tartışan Nemrut’un soyundan gelen [39] Buhtunnassar’ın kalbine, [41] Beytü’l-Makdis’e, [39] Beytü’l-Makdis halkının üzerine[42] yürüme düşüncesini düşürdü.[43][44] Buhtunnasar, büyük bir orduyla Kudüs üzerine yürüdü. Şehre girerek İsrâiloğulları’nın askerlerini tamâmen öldürdü. Mescîd-i Aksâ’yı yıkıp, içindeki kıymetli eşyâyı, altınları, gümüşleri ve mücevherleri aldı. Bütün şehri ateşe vererek Tevrat nüshalarını yaktırdı. Yetmiş bin çocuğu da esir alarak götürdü. Buhtunnasar, Hz. Ermiyâ’yı hapisten çıkararak, kendisiyle birlikte gitmesini istediyse de; Hz. Ermiyâ, gitmeyerek Kudüs’te kaldı. Buhtunnasar tarafından harâbe hâle getirilen Kudüs’te kaçıp saklanan İsrâiloğulları, Hz. Ermiyâ’nın yanına gelip toplandılar. Barınacak yerleri kalmadığından Mısır’a gittiler. Hz. Ermiyâ, onların hâdiselerden ibret almalarını ve allah-u teâlâya itâat etmelerini söyledi. İsrailoğulları, bu dâveti yine dinlemediler. Hz. Ermiyâ, onların bu isyânlarından vazgeçmeyeceklerini görerek Nil Nehri kenarına gitti. Bir müddet sonra Mısır’ı da istilâ eden Buhtunnasar, Mısır Firavununu mağlup ettiği gibi, İsrâiloğulları’nı da esir aldı. Hz. Ermiyâ’yı Mısır’da da gördü. Fakat ona emân (güven) verdi. Arzu ettiği yere gitmesi için serbest bıraktı.[1] Vefatı hakkında kaynaklarda net bir bilgi yoktur.[2]
Kaynaklar
[1] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Ermiya Aleyhisselam" maddesi, İhlas Gazetecilik, İstanbul 1993.
[2] www.hudaiyiz.com/hz-ermiya-as-t2448.0.html
[3] "Hangi Peygamber, Hangi Meslektendi", www.minare.net/forum/peygamberlerin-hayatlari/hangi-peygamber-hangi-meslektendi/
[4] Taberî-Tarih c.l,s.285,289, Sâlebî-Arais s.343. ibn.Esîr-Kâmil c.1, s.263, Muhyiddin b. Arabî-Muhâdarâtulebrar c.1,s.136.
[5] Taberî-Tarih c.1, s.289.
[6] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.33.
[7] M. Asım Köksal, "Peygamberler Tarihi", Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, c.2, s.247.
[8] www.haznevi.net/icerikoku.aspx?KID=4251&BID=46
[9] ibn. Asâkir-Tarih c.2, s.384, ibn. Haldun-Tarih c.2, ks.1,s.116.
[10] Taberî-Tarih c.1, s.285, Sâlebî-Arais s.333, ibn.Esîr-Kâmil c.1, s.269.
[11] Sâlebî-Arais s.333.
[12] Taberî-Tarih c.1, s.285, Sâlebî-Arais s.333, ibn.Esîr-Kâmil c.1, s.263, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.34.
[13] ibn Kuteybe-Uyunülahbar c.1 ,s.286, Taberî-Tarih c.1,s.286, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.388, ibn.Esîr-Kâmil, c.1,s.263 Ebülfida-Elbidaye ven nihaye c.2, s.34.
[14] Taberî-Tarih c.1, s.286.
[15] ibn. Asakir-Tarih c.2 s.388, Ebülfida c.2, s.34.
[16] Taberî-Tarih c.1, s.286, ibn. Asakir-Tarih c.2, s.389.
[17] ibn.Asâkir-Tarih c.2, s.389.
[18] Taberî-Tarih c.1, s.286, Sâlebî-Arais s.333, ibn. Asakir-Tarih c.2, s.389, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.
[19] Taberî-Tarih c.1, s.286, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.389, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.
[20] Taberi-Tarih c.1, s.286, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.
[21] Taberî-Tarih c.1, s.286-287, Sâlebî-Arais s.333, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.390, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, ş.35-36.
[22] İbn. Asakir-Tarih c.2, s.390, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.36.
[23] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333, ibn. Asakir-Tarih c.2, s.390, ibn. Esir-Kamil c.1 s.263, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2 s.36.
[24] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.390, İbn. Esîr-Kâmil c!, s.263, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s36.
[25] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.390, ibn. Esîr-Kâmil c.1, s.263, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.36.
[26] Taberî-Tarih c.1,s.287, Ibn.Asâkîr-Tarih c.2,s.39O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.36.
[27] İbn.Asakir-Tarih c.2, s.390, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.36.
[28] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333.
[29] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.263.
[30] İbn.Esîr Kâmil c.1, s.263.
[31] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebi-Arais s.333-334.
[32] Taberî-Tarih c.1, s.287, Şâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.263.
[33] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.263.
[34] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.
[35] Taberî-Tarih c.1, s.287, Şâlebî-Arais s.334.
[36] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.
[37] Sâlebî-Arais s.334.
[38] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.
[39] Taberî-Tarih c.1, s.287.
[40] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.
[41] Taberî-Tarih c.1, s.287, ibn Asakir-Tarih c.2, s.388, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.264, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.34-35.
[42] İbn Asakir-Tarih c.2, s.388, ibn. Esir Kâmil c.1, s.264, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.
[43] Taberî-Tarih c.1, s.287, ibn Asakir-Tarih c.2, s.388, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35
[44] M. Asım Köksal, a.g.e., s.265.
Cevap: Hz. Ermiya (İrmiya)
Kayıtsız Üye
yazarsan çok sevinirim Rabbim hatirina versin
irmiya as, irmiya peygamber, hz irmiya