Mesnevİden Alintilar

Mesnevİden Alintilar

ravzanur
Her insanın evveli suretten ibarettir. Ondan sonra can gelir ki can, manevi güzellik, ahlak güzelliğidir.

Her meyvenin evveli suretten başka nedir ki? Ondan sonra lezzet gelir ki lezzet, meyvenin manasıdır.

Önce çadır kurarlar da sonra Türkü konuk çağırırlar.

Bil ki suretin çadırdır, manan Türk. Manan bil ki kaptandır suretin gemi! (Mesnevi III, 527)
Köpeğin ayıplarını bir hayli sayıp döktü. Zaten ayıp gören gayb aleminin kokusunu bile alamaz. (Mesnevi III, 571)
Altın hazinesini, muhafaza için bilinmeyen viranelere gömerler
Defineyi malum yerlere koymazlar. İşte bu yüzden ferahlıkta zahmetin altındadır. (Mesnevi III, 1138)
Musa da sen de, Firavun da. Bu iki düşmanı da kendinde ara sen.
Musa kıyamete kadar vardır. Nuru hep o nurdur, başka nur değil… değişen yalnız kandil.
Bu kandille fitil başka, fakat nuru başka nur değil, hep o alemden.
Kandile bakarsan kayboldun gitti. Çünkü ikilik ve sayıya sığış kandile göredir.
Fakat nura baktın mı ikilikten de, önü, sonu bulunan cisim aleminin sayısından da kurtulursun. (Mesnevi III, 1253-1255)
Hintliler, karanlık bir ahıra bir fil getirip halka göstermek istediler. Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı. Fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkanı yoktu. O, göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde file ellerini sürmeye başladılar.
Birisi eline hortumunu geçirdi, "Fil bir oluğa benzer" dedi.
Başka birinin eline kulağı geçti, "Fil, bir yelpazeye benziyor" dedi.
Bir başkasının eline ayağı geçmişti, dedi ki: "Fil bir direğe benzer."
Bir başkası da sırtını ellemişti, "Fil bir taht gibidir" dedi.

Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya koyuldu. Onların sözleri, görüşleri yüzünden birbirine aykırı oldu. Birisi dal dedi, öbürü elif.

Herkesin elinde bir mum olsaydı sözlerindeki aykırılık kalmazdı. Duygu gözü ancak avuca, ancak köpüğe benzer, avuç bütün fili birden elleyemez ki! (Mesnevi III, 1259-1269)
Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka. Köpüğü bırak da denizin gözüyle bak sen.
Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Fakat sen ne şaşılacak şey, köpüğü görüyorsun da denizi görmüyorsun!..
Biz, gemilere benziyoruz. Aydın denizin içindeyiz de gözlerimiz görmüyor, birbirimize çarpıp duruyoruz. (Mesnevi III, 1270)
Ey ulular, bu cihan bir ağaca benzer; bizde bu alemdeki yarı ham, yarı olmuş meyveler gibiyiz.
Ham meyveler, dala iyice yapışmıştır, oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve köşke saraya layık değildir.
Fakat oldu da tatlılaştı, dudağı ısırır bir hale geldi mi artık dallara iyi yapışmaz, hemen düşüverir. O baht ver ikbal yüzünden adamın ağzı tatlılaştı mı, insana bütün cihan mülkü soğuk gelir. (Mesnevi III, 1293-1295)
Hamam kızıştı, ısındı mı daralırsın, için sıkılır. Oysaki hamam geniştir, uzundur. O hararetten sana dar gelir, ruhun sıkılır, usanırsın.
Dışarı çıkmadıkça gönlün açılmaz peki.. mekanın genişmiş ne fayda?
Yahut da mesela dar bir ayakkabı giyersinde geniş bir ovada yürürsün. Fakat o geniş ova, sana öyle daralır ki.. o ova o sahra sana adeta zindan kesilir. (Mesnevi III, 3545)
Ben, cemadattandım.. öldüm, yetişip gelişen bir varlık, nebat oldum. Nebatken öldüm, hayvan suretinde zuhur ettim.

Hayvanlıktan da geçtim, hayvanken de öldüm de insan oldum.

Artık ölüp de yok olmaktan ne korkayım?

Bir hamle daha edeyim, insanken öleyim de melekler alemine geçip kol kanat açayım. (Mesnevi III, 3901)
Cefaya uğrayıp cilalanacağı zaman kaçan, sonra da safa dileyen kişiye şaşarım doğrusu.

Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki! (Mesnevi III, 4008)

Kadı, senden şahit isterse incinme. Yılanı öp ki hazineyi elde edesin!

Zaten o cefa sana değildir ki ey oğul.. sendeki kötü huylaradır.

Sopayla kilime vuran, kilimi dövmez, tozlarını silker!

Kızıp atı döven, hakikatte atı dövmez, aksak yürüyüşünü döver.
Bu yürüyüşü bıraksın da iyi yürüsün, rahvanlaşsın der. Üzüm suyunu şarap olsun diye hapis edersin ya… (Mesnevi III, 4010)
Bir bak.. nohut, tencerede ateşten zebun oldu mu yukarıya doğru sıçramaya başlar.

Tencere kaynamaya başlayınca nohut, tencerenin üstüne fırlamaya, yüzlerce coşkunluk göstermeye koyulur.
"Neden beni ateşe attın, kaynatıyorsun.. mademki satın aldın, neye bu hallere uğratıyorsun" der.
Nohut pişiren kadın da nohuda kepçeyle vurup der ki: "Yok.. güzelce kayna, tencereden çıkmaya kalkışma ."
Seni sevmediğimden, senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum seni ki.. bir zevke, bir çeşniye sahip ol da.

Gıda haline gel, yen, cana karış diye kaynatıyorum. Bu imtihan, seni horlamak için değil! (Mesnevi III, 4159-4164)
(4171) Der ki: Ey nohut, baharda otladın, yeşerdin.. Şimdi zahmet ve eziyet, sana konuk oldu, hoş tut da,
Konuk, şükürler ederek minnetler duyarak geri dönsün, padişaha gidip senin ikramını, ihsanını anlatsın.
İkram ettiğin şeylere karşılık olarak da sana o nimetleri veren gelsin.. bütün nimetler sana haset etsinler!
Hayır ve belanın sırrını bilen mümin sabreder.
(4196) Av köpeği olmayan köpeğin boynunda tasma yoktur. Ham ve kaynamamış şey, mutlaka lezzetsizdir.
Nohut, bu sözleri duyunca "Mademki iş böyledir hanımcığım, güzel güzel kaynarım, sen de bana yardım et ama.
Sen, bu kaynatmada beni yapıp yoğuran bir mimara benziyorsun. Vur bana kepçeyle.. ne de güzel vuruyorsun.
Ben fil gibiyim, vur başıma, yarala beni.. vur, yarala da Hindistan’ı, Hindistan bahçelerini görmeyeyim.
Bu suretle de kendimi kaynamaya vereyim de onun kucağına ulaşayım, ona kavuşmaya bir yol bulayım!
Çünkü insan, zenginlikte azgın olur. Rüyasında Hindistan’ı gören fil gibi azar, kudurur.
Fil, rüyada Hindistan’ı gördü mü filciyi dinlemez, azgın bir hale gelir! (Mesnevi III, 4196-4202)
Oğul, sen Kur-an’ın dış yüzüne bakma.. Şeytan da Adem’i topraktan ibaret gördü, hakikatine eremedi!
Kur-an’ın zahiri, insana benzer.. sureti görünür, meydandadır da canı gizlidir! (Mesnevi III, 4247)
"Bir hür kişiyi lütfunla kendine kul etmen, binlerce köle azad etmenden daha iyidir." (Mektuplar 53)
"İnsan kendi kelinden veya çıbanından iğrenmez. Yaralı elini yemeğe sokar, parmağıyla yalar. Bundan midesi bulanmaz; ama başka bir kimsede birazcık çıban ve ufacık bir yara görse, o yemeği yiyemez artık ve iğrenir.

İnsandaki kötü huylarda kellere ve çıbanlara benzer. Kendinde olduğu zaman insan ondan iğrenmez, incinmez; halbuki başka birinde ondan bir parçacık görecek olsa iğrenir, nefret eder. Senin ondan ürktüğün gibi, o da senden ürker ve incinirse, onu hoş gör! Çünkü onu görmekten inciniyorsun. O da aynı şeyi sende görür." (Fihi Ma-fih 37-38)
Ayıp olan, daima her şeyde ayıbı görmektir. Ayıbı görmeyen gayb ehlidir. (Mesnevi I, 2074)
Kendi ayıbıyla uğraşana ne mutlu. Başkasının ayıbını söyleyen, o ayıbı kendisinden uzak görmesin. (Mesnevi II, 3064)
Bil, fakat söyleme de rezil olmasınlar. Erin güzelliği sır saklamadadır. (Mecalis-i Seb’a, 61)
Sevilen her şey güzeldir; fakat aksine her güzel olanın sevimli olması gerekmez. Güzellik, sevimliliğin bir parçasıdır; sevimli olmaktır temel olan. Sevimlilik oldu mu, elbette güzellikte olur; bir şeyin parçası tümünden ayrılamaz; onunla beraberdir, birdir. Mecnun’ un zamanında Leyla’dan daha güzel olanlar vardı; fakat Mecnun’ un sevgilisi değildi onlar. Mecnun’a, Leyla’dan daha güzel olanlar var, onları getirelim dediler. Dedi ki: Leyla’nın şeklini sevmiyorum ki ben; Leyla bir şekil değil; elimde bir kadehe benzer Leyla. Ben o kadehle şarap içerim. Şu halde ben içip durduğum o şaraba aşığım. Siz kadehi görüyorsunuz, şaraptan haberiniz bile yok. Bana altınlarla bezenmiş, mücevherlerle süslenmiş kadeh sunsalar, fakat içinde sirke olsa, yahut şaraptan başka bir şey bulunsa ne işim var o kadehle benim? İçinde şarap olan eski, kırık bir kadeh o kadehten, hatta o kadeh gibi yüzlerce kadehten daha iyidir bence; fakat kadehi şaraptan ayırt edebilmek için bir aşk, bir şevk gerek. Hani aç, on gün bir şey yememiş biriyle günde beş kere yemek yemiş bir tok… İkisi de ekmeğe bakar ama tok, ekmeğin şeklini görür; açsa ekmeği değil, canı görür; can görünür ona ekmek. Çünkü ekmek kadehe benzer, tadıysa içindeki şaraptır sanki; o şarap ancak iştah özleyiş gözüyle görülebilir. Şimdi iştahlan, özle de şekli görme, varlık aleminde, her yerde sevgiliyi gör. Şu halkın şekli, kadehlere benzer; şu bilgiler, hünerler, sanatlarda kadehte ki nakışlardır. Görmez misin, kadeh kırıldı mı, nakışlar kalmaz. Şu halde iş, kalıp kadehlerindeki şarapta, o şarabı içen ve gören kişide. <<Kalanlar, iyi şeylerdir>> (Fihi Ma-fih, 16)
Muhammet Mustafa parmağındaki yüzüğü döndürdüğünde seni oyalanmak, oynamak için yaratmadık diye paylandı. Var, bundan kıyasla da günün, suçla mı geçiyor, ibadetle mi bir düşün. (Fihi Ma-fih, 15)
Akıl seni padişahın kapısına götürünceye dek güzeldir, dinlenir. Onun kapısına geldin mi aklı boşa; o anda akıl, ziyan verir sana; yolunu keser. Ona ulaştın mı kendini teslim et; artık nasılla, niceyle işin yok senin. Mesela biçilmemiş bir kumaştan bir kaftan, yahut bir cübbe diktirmek istiyorsan, akıl seni tutar, terziye kadar götürür. Akıl bu ana dek iyidir, seni terziye ulaştırır. Şimdi bu anda aklı boşamak gerek; terziye karşı kendi düşünceni bırakmak gerek. Hasta da böyledir. Aklı o zamana dek iyidir ki, onu tutar, hekime götürür. Hekime vardıktan sonra aklı bir işe yarmaz, artık kendisini hekime bırakması gerek. (Fihi Ma-fih, 26)
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün, ya göründügün gibi ol.

Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
Eşekten şeker esirgenmez, ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir, helvadır.
"Demire ve altına iyi gelen saflaştıran ateş, ayva ve elmaya yarar mı?"

"Bu işin evveli kabuldür, sonu bulmaktır."
"Anlamak ve bulmak ne öğrenmekle ne yazmakla olur. Ben nice zaman O’nu aradım kendimi buldum. Şimdi kendimi arıyor onu buluyorum. O’nu bulduğun zaman kendinden kurtulursun. Kendinden kurtulduğun zaman O’nu bulursun."

"Perdeli olan suçlar. Perdesiz olan ise o fiilin hakiki failini seyrederek ona dil uzatmaz."
"Soğuk kara bir demir parçasının ısınıp ışıklar saçması için başka bir ateşte yanması lazımdır. İnsanın da kamil bir insan olabilmesi için başka bir ateşte yanması lazımdır."
"Demir ancak ateşte yumuşadıktan sonra çekiçle ezilip istenen şekle girebilir."


Cevap: Mesnevİden Alintilar

ibo_61
Allah(cc) razı olsun devamını bekliyoruz inşAllah hocam

"Eşekten şeker esirgenmez, ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir."

çok manidar ve bir o kadar da niçin yaratıldığını bilmeyenleri anlatan bir ifade.İnsanlar hep aynı fıtrat üzerine yaratılır ama maalesef bazıları şeker yerine otl’a hayata devam etmeyi seçerler.Allah(cc) bizleri şekersiz yaşamaktan muhafaza eylesin.


Yanıt: Mesnevİden Alintilar

mumsema
<


Tencere kaynamaya başlayınca nohut, tencerenin üstüne fırlamaya, yüzlerce coşkunluk göstermeye koyulur.

"Neden beni ateşe attın, kaynatıyorsun.. mademki satın aldın, neye bu hallere uğratıyorsun" der.
Nohut pişiren kadın da nohuda kepçeyle vurup der ki: "Yok.. güzelce kayna, tencereden çıkmaya kalkışma ."
Seni sevmediğimden, senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum seni ki.. bir zevke, bir çeşniye sahip ol da.

Gıda haline gel, yen, cana karış diye kaynatıyorum. Bu imtihan, seni horlamak için değil! (Mesnevi III, 4159-4164)
(4171) Der ki: Ey nohut, baharda otladın, yeşerdin.. Şimdi zahmet ve eziyet, sana konuk oldu, hoş tut da,
Konuk, şükürler ederek minnetler duyarak geri dönsün, padişaha gidip senin ikramını, ihsanını anlatsın.
İkram ettiğin şeylere karşılık olarak da sana o nimetleri veren gelsin.. bütün nimetler sana haset etsinler!
Hayır ve belanın sırrını bilen mümin sabreder.
(4196) >
bunu daha önce duydum ve tlf’la yaklaşık yüz kişiye mesaj olarak yolladım ama mevlanaya ait olduğunu bilmiyordum.

geçekten Allah insanı olgunlaştırmak için belalarla kaynatır ama amaç sadece olgunlaştırmak. sabredenlere/hallaerine şükredip isyan etmeyenlere ne mutlu

Allah razı olsun ravzanur
iba_61 yorumunda güzel devamını beklerim


Soru: Mesnevİden Alintilar

Şema
Konu ilgili alana taşındı. Lütfen konularımızı uygun kategoride açalım.


mesneviden alıntılar, mesnevi alıntılar, mesnevi den alıntılar

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();