Hacca gitmenin faydaları
Kayıtsız Üye
hac ibadetinin bireysel ve toplumsal faydaları
Yanıt: Hacca gitmenin faydaları
Desert Rose
Beş vakit namaz, cuma ve bayram namazlarında olduğu gibi hac da ferdî değil, kollektif bir ibadettir. Beş vakit namaz günlük; cuma namazı haftalık; hac ise yıllık bir kongre gibidir. İlki umumî, ikincisi yarı umûmî, üçüncüsü hususî bir kongredir. Tabanda herkesin iştirakiyle yapılan toplantılar, yılda bir kere katılan temsilcilerin iştirakiyle hac toplantısında mahalli olarak, cuma namazlarından daha geniş olarak konuşulan İslâm’ın meseleleri, hacda bütün dünya Müslümanlarının katılmasıyla azamî derecede geniş olarak görüşülür, tartışılır, karara bağlanır. Kolay kolay bir araya gelmeleri mümkün olmayan dünya Müslümanlarının temsilcileri, tarihi çok önceden tesbit edilmiş, geciktirilmesi veya öne alınması mümkün olmayan bir zamanda muntazam bir şekilde yılda bir kere bir araya gelir, memleketlerinden haberler getirir, gelişmeleri anlatır, dert ve meselelerini dile getirir, karşılıklı danışmalarda bulunur, mümkünse ortak kararlar alır, bir sonraki senede bunu kontrol edip değerlendirirler. Hacda sadece dini meseleler değil, politik, diplomatik, sosyal, iktisadî, ticarî, ilmî ve fikrî meseleler de konuşulur. Bu sayede İslâm cemiyeti gayr-ı müslimler karşısında dayanışma halinde bulunan kenetlenmiş ve kaynaşmış bir kütle haline gelir. Bu tarzdaki bir birlik ve beraberlikten kuvvet ve kudret doğar.
Hac, ferdî şuurun asgari seviyeye inip ma’şerî ve içtimai şuurun azamî hadde ulaştığı bir ibâdet şeklidir. Hacda meydana gelen içtimaî heyecan ve galeyan seline kendilerini kaptıran ferdler, cismânî varlıklarından sıyrılarak toplum içinde erirler. Ferd olarak fânî, cemiyet olarak bakî olurlar. Cemiyete faydalı olmak için gönüllü olarak her türlü fedakarlığa katlanır, gerektiğinde bu uğurda seve seve canlarını da feda ederler. Çünkü bu cemiyette toplum için yok olmak, en şerefli bir var oluştur. Bu sebeple haccın maksadını bilen, hikmetlerini kavrayan ve tam olarak bunun şuuruna varan kimseler mutlaka daha fazla diğergam ve hayırsever olurlar.
Hac dinî, siyasî ve içtimaî bir toplantı yeri olduğundan, Kâbe ve çevresi bir emniyet ve dokunulmazlık bölgesi haline getirilmiştir. Hak Teâlâ:
"Biz Kâbe’yi toplantı yeri ve emniyet bölgesi kıldık.” Bakara Sûresi: 125 buyurmuştur. Buraya "Mescidi Haram” ve "Harem-i Şerif denilmesi, dokunulmazlığı olduğu içindir. Başka yerlerde yapılması caiz olan bazı şeylerin burada yapılmasının yasak olması, meselâ burada avlanmanın caiz olmayışı, cana ve canlıya saygı göstermenin, ilk yaratılış hali üzere olmanın, her türlü husumetin, düşmanlığın ve saldırganlığın sona erdirilmesinin birbirine zarar ziyan vermeden herkesin güven ve dostluk içinde yaşamalarının, inanç, düşünce ve görüşlerini açıkça ifade etmelerinin, korku ve kaygı halinin son bulup emniyet ve huzur vaziyetinin hâkim olmasının bir remzidir.
Hac eşitliği en güzel şekilde sembolize eder, aynı giysiler ve ihram içinde aynı hareketleri yapan, aynı yeri tavaf eden, aynı yerde Vakfe’ye duran Müslümanlar hem görünüş ve davranış, hem de inanış, duyuş ve düşünüş itibariyle birlik ve beraberlik gösterirler, yekvücut hale gelirler. Ferdi ruh ve şuur silinir, ma’şeri ve içtimai ruh ve şuur hepsini hâkimiyeti altına alır. Artık çok bedenlerde bir tek ruh ve şuur vardır.
Rengi, dili, ırkı, makamı, tahsili ve mal varlığı ne olursa olsun, aynı muameleye tabi tutulurlar. Zira burada tüm imtiyazlar kaldırılmıştır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ilk defa Veda Hutbesi’nde şahsî ve zümrevî imtiyazları burada kaldırmıştır. Nasıl ahirette imtiyaz olmayacaksa o şekilde burada da imtiyaz yoktur. Kefen gibi beyaz ihram bu eşitliği sembolize etmektedir.
Umumiyetle hac ibadeti ahiretteki haşr ve neşre benzetilir. Yalınayak baş açık Kâbe’de ALLAH Teâlâ’nın huzuruna çıkmak, ahiretteki ilahi huzura varmakla mukayese edilir. İbn Haldun hacda dikişsiz elbise giymeyi ve birçok dünyevi işlerden men olunmayı, dünyadan alakayı kesip, her türlü mal ve mülkiyet iddiasını terk ederek tam bir fakir ve ihtiyaç hali ile ALLAH Teâlâ’ya yönelmenin ve O’nun dergâhına sığınmanın remzi şeklinde anlamaktadır. Bir insanın, medeniyetin getirdiği suni şeylerden sıyrılarak başlangıçtaki hayata, ilk fıtrata ve en önceki hale dönmesi, insan elinin eseri olan her şeye bu noktadan bakıp onları yeni baştan değerlendirmesi tarihten ve cemiyet hayatından gelen adet ve alışkanlıklardan uzak kalarak gerçekçi ve tabii bir düşünce tarzına ulaşmasına imkân vermesi bakımından gayet manidardır. Kulun Mevlasına dönüşünü temin eden bir başka husustur. Bu vaziyet insana "Dünyaya, hiçbir şeye sahip olmaksızın çıplak olarak geldim, dünyadan yine öyle gideceğim, o halde doğumla ölüm arasında sahip olacağım maddi şeylere hırs ve tamahla bağlı olmam, bu yolda zulmetmem, haksızlık yapmam ve ahlâk kaidelerine aykırı davranmam benim için son derece zararlıdır” kanaatini verir.
Hac ibadeti, dünyanın çeşitli yörelerinden, renk, dil ve ülke ayrımı gözetilmeksizin, milyonlarca Müslümanı bir araya getirir. Tanışıp, görüşmelerine, ekonomik bakımdan bütünleşmelerine, düşmanları karşısında tek saf halinde yardımlaşmalarına zemin hazırlar.
Hac, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan mü’minler arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirir. İnsanlar, gerçekten eşit olduklarını birlikte yaşayarak gösterirler. Arap olanla olmayanın, beyazla siyahın takva dışında bir üstünlüğünün bulunmadığı inancı vicdanlara yerleşir.
Hac, dünyanın her yerinde müminler arasındaki kardeşlik bağının gücünü gösterir. Tıpkı:
"Şüphesiz mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucûrat Sûresi: 10) ayet-i kerimesinde buyurulduğu gibi. Böylece, insanlar gerçekten birbirleriyle eşit olduklarını anlarlar. Ne Arabın Arap olmayana, ne de beyazın siyaha karşı üstünlük hakkı vardır! Üstünlük ölçüsü yalnızca takvadır.
Hac, İslâmî davetin yayılmasına, dünyanın her yerinde bu davetin sancağını taşıyanlara büyük destek sağlar. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de, davetini her yıl gelen hac gruplarıyla buluşarak yaymaya çalışmamış mıydı?
Hacda toplu olarak yapılan samimi dualar, o kadar saf ve güçlüdür ki, derhal semaların kapılarına çıkıp onları açar, bahar yağmuru gibi buradan müminlerin kalplerine ilahi rahmet yağar. Bu sebeple burada güçsüz, çaresiz ve zavallı kalıp, öfkesinden kahrolan şeytan hiçbir zaman ve yerde bu kadar çok zor durumda kalmaz. Uğraşa didine işlettiği günahlardan insanların arındıklarını ve manen güçlenip kendisine karşı mukavemet gösterecek bir kıvama geldiklerini gören iblis, gayzından kendi kendini yer bitirir. Başka yerlerde ve zamanlarda şeytanın elinde oyuncak olan insanların elinde, burada şeytan oyuncak hale gelir. Hayır duyguları azami derecede çoğalıp, şerr duyguları asgari miktara indiğinden şeytan aciz bir durumda kalır. Yenik düşen şeytan burada taşlanır. Başı ezilir, ondan intikam alınır. Bu durum karşısında şeytanın elinden çatlamaktan ve patlamaktan başka bir şey gelmez.
Büyük ölçüde taabbudi bir ibadet olan haccın menasik ve merasimindeki hikmetler konusunda sofiler dikkate değer görüşler ileri sürmüşlerdir.
Evvela car, sonra da dar” anlayışına sahip olan hacı adayı "ALLAH Teâlâ’nın Evi’ni ziyaretten maksadın ev değil ALLAH olduğunu idrak eder, ALLAH Teâlâ’yı ziyaret için yola çıkmasını, bütün mallarını, evini-barkını, çoluğunu çocuğunu terk edip ülkesinden uzaklaşmasını, dünyadan tecerrüd ederek ALLAH Teâlâ’nın didarına ermek için harekete geçme şeklinde değerlendirir. Kalbinde Hakk’a ermenin hasretini ve iştiyakını duyar. Bu uğurda yanar tutuşur, mikat yerine varıp ihram giymeyi, öldüğü zaman giyeceği kefen olarak anlar, "Lebbeyk” diye telbiye getirirken, "ALLAH’ım! Bizi çağırdın davetine icabet edip huzuruna geldik, emir ve ferman Senindir, biz istediğini yapmaya hazır kullarınız”, şeklinde düşünerek, sura üflendikten sonra mahşer günü Arasat’ta toplanacak insanlarla, arefe günü Arafat’ta toplanan insanlar arasında bir münasebet görür. Kurban keserken: "Nefsimi bir hayvan yerine koyup boğazladım, artık bundan böyle nefsim ölmüştür. Yani tesirsiz hale gelmiş ve istediğini yaptıramaz olmuştur. Bende hâkim olan akl-ı selim ve ruhun iradesidir. O sebeple artık kötü şeyler söylemem ve yapmam söz konusu değildir” diye düşünür. Şeytan taşlamak için eliyle attığı taşları, içinden çıkıp fırlayan kötü duygu ve düşüncelerin remzi olarak görür.
Şeytanı taşlarken kendisinde mevcut olan nefsaniyeti ve enaniyeti taşladığına süfli duygularını ezdiğine inanır. Kötü duygu ve düşüncelerden arınıp tertemiz hale geldikten sonra Kabe’yi tavaf etmesini, arşın etrafını tavaf eden meleklere benzetir. Arı ve duru hale gelen ruhlar yücele yücele en sonunda melekleştiklerinden onlarla, en yüksek makam olan Arş çevresini tavaf eden melekler arasında fark kalmaz. Hacer-i Esved’i öpüp Kabe’nin örtüsüne ve Mültezem’e yapışırken; ALLAH’ım; Hacer-i Esved Senin yeryüzündeki sağ elin hükmündedir, bir daha emrinden çıkmamak üzere Sana biat ediyorum, ahdime vefa göstereceğime söz veriyorum” diye düşünür. Merve’de mürüvvet sahibi iyi bir adam, Safa’da temiz ve saf bir insan olmanın lüzumunu hatırlar, Vakfe’de dinin inceliklerine aşina ve ilahi sırlara vakıf olmaya çalışır.
Gerçekten hac, dünya Müslümanlarının birlik ve beraberliği, kuvvet ve kararlılığını sembolize etmesi bakımından dikkate değer bir vakıadır, bir birlik nümayişidir,
Beytullah ikidir. Biri Kâbe, diğeri kalb. İlki mecazi, ikincisi hakiki olduğundan en azından ilki kadar ikincisine de hürmet etmek ve İhtimam göstermek icap eder. Bu cihetle de hac İslâm’daki İnsanlık anlayışının ve cihanşumüllüğün en güzel ifadesidir. O halde gönül yıkmak Kâbe’ye saygısızlık gibidir. İnsan kalbine saygısızlık arşa saygısızlığa benzer, zira kalb ALLAH Teâlâ’nın nazargahıdır. Yunus’un dediği gibi:
Aksakallı bir koca, hiç bilemez ki hal nice,
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise.
Kötü huylar ve çirkin alışkanlıklarla haccın yolunu tutan bir kimse, bu türlü huy ve alışkanlıklarını terk edip günah kirinden yıkanmış bir halde evine dönemezse, o gerçek anlamda haccetmiş değildir, yaptığı hac şeklîdir.
Bu çeşit hac dinin dünya için istismar ve alet edilmesinden başka bir şey değildir. Hâlbuki asi olan dünyanın ve malın dini ve ahlâki maksatlar için kullanılması, insani gayeler için harcanmasıdır.
Hacdan asıl maksat, Cenab-ı Hakk’ın emrini tutmak bu vesile ile de O’nun rızasını kazanmaktır. Yalnız hac ile Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanabilmek için, bilhassa hac yolunda, o yolun yolcuları gayet sabırlı, gayet dikkatli olmaları gerekir. Aksi halde o mübarek yolda çekişmek, sabretmemek, haccın adap ve erkânına riayet etmemek haccın sevabını alıp götürdüğü gibi, sahibine de bir kazanç temin etmez.
Haccın, ferdin içinde ömür boyu yerleşip kök salmış olan kötü huyları bile söküp attığını biliyoruz. Hiçbir ruh hekimine hacet bırakmaksızın nice kötü alışkanlıklar Hac ibadeti sayesinde yerlerini iyi davranışlara terk etmektedir. Herkes hemen hemen kendi yakın çevrelerinde bunun canlı örneklerini görme imkânına sahiptir.
Bunun için biz, umumî birkaç örnek vermekle yetineceğiz. Bir mahallede akşamcı diye tabir edilen biri vardı. Yani her gün içki içmekte idi. Aslında iyi insan olma çabası kendisine aşılansa dönebilecek ve cemiyete kazanabilinecek durumda olan bu kişiyle birkaç insan ilgilendi. Sonunda adamda Hacca gitmek temayülü baş gösterdi. Kendisine Hac ibadetini yalnız ifa etmenin yeterli olmadığı bir de onu tutmanın lüzumlu olduğu uzun uzadıya anlatıldı. Şimdi beş vakit namazını cemaatle kılan bir kimsedir ve çevresindeki içtimai hizmetlerde çok faal bîr vaziyet içindedir.
Bir başka karı-koca biliriz: Adam eli açık cömert. Karısı biraz bunun aksi. Hacca gidip geldiler, kadında öyle bir cömertlik ruhu zuhur etmiş vaziyette ki, buna bütün yakınları şaşmaktadır. Aslında şaşılacak bir şey yok. Bu tamamıyla Haccın eseri. Kadıncağız Hacc’ın tesiri altında öyle kalmış ki, ziyaret ettiği mübarek beldeler birer birer hafızasına nakşolunmuştu ve her gün oraların mübarekliğinden bahsediyordu. Kâbe-i Şerif, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin kabri, Mescid-i Nebi’deki ibadetler, Arafat, Mina vesaire mübarek yerler onun gecesini nura garkediyor, gündüzünü saadetler dolduruyordu.
Yazar: Mehmet Talu
Kaynak: İtibar-Haber
hacca gitmenin faydaları, hacca gitmenin bireysel ve toplumsal faydaları, hacca gitmenin insana faydaları