Vaaz ve Sohbet Konuları: Allah’a Şükretmet
mumsema
ALLAH’A ŞÜKRETMET
………………………………………….. ……………
Bugünkü sohbetimizde Allah’a şükretmenin dinî bir görev olduğunu açıklamaya çalışacağız.
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: Beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin. (1)
Ayet-i kerime iki şeyi emrediyor, bir şeyi de yasaklıyor. Emrettiği iki şeyden birisi Allah’ı anmak, diğeri de O’na şükretmek. Yasakladığı şey de nankörlükte bulunmaktır.
İnsan Allah Teâlâ’nın en seçkin yaratığıdır. O’nu en güzel sûrette yaratmış, akıl gibi üstün yeteneklerle donatmıştır. Yer ve gökleri ve bunlarda olan her şeyi ona hizmet için var etmiş ve sayılamayacak kadar nimetler vermiştir.
Evet insan, Allah Teâlâ’nın en üstün yaratığıdır, çünkü Allah Teâlâ, ona yeryüzünde kendi adına hükümlerini icra etme ve yürütme yetkisi vermiş, başka bir ifade ile onu yeryüzünün halifesi yapmıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; (Ey İnsanlar!) Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur. Artık kim küfrederse, küfrü kendi aleyhinedir (2)buyurulmuştur.
Diğer taraftan meleklere ona secde etmelerini emretmiş, böylece onun şanını yüceltmiştir. İnsanoğlunun üstünlüğü Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde hatırlatılmıştır. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
Andolsun ki, biz insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. (3)
Allah öyle bir Allah’tır ki, gökleri ve yeriyarattı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı, emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, ırmakları da emrinize amâde kıldı. Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi. O, kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. Allah’ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür. (4)
Görmedin mi ki Allah, göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde öyleleri var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın, Allah hakkında mücadele ediyor (yazık). (5)
Allah’ın sayılamayacak kadar nimetlere erdirdiği insan, bu nimetleri kendisine vereni tanıyacak, O’nu anacak ve O’na şükredecektir. Bu şükür görevini yapmayanlar kınanmakta ve şöyle buyurulmaktadır:
Doğrusu biz sizi yeryüzünde yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz! (6)
Allah sizi, analarınızın karnından hiçbirşey bilmiyorken çıkardı. Size kulaklar, gözler, gönüller verdi, ta ki şükredesiniz. (7)
Şükür kalb ile, dil ile ve organlar ile olur. Kalb ile şükür her nimetin Allah tarafından verildiğine, insanların ise birer vasıta ve sebep olduğuna inanmaktır.
İnsanı Allah Teâlâ yaratmıştır. İnsanda bulunan her nimet ve üstünlüğü de ona veren yine Allah’tır. İnsanlar ise bu hususta sadece birer vasıta ve sebeptir. Elbette insan çalışacak, bazı tedbir ve sebeplere baş vuracak, fakat sonuç itibariyle her üstünlük ve nimeti Allah’tan bilecektir. Çünkü kâinatta Allah’ın izni ve yaratması olmadan hiçbir şey olmaz.
Bakınız İbrahim aleyhisselâm putperestlere şöyle diyordu: Hep onlar (putlar) benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (olan Allah) benim dostumdur. O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. Beni yediren, içirendir. Hastalandığım zaman bana şifa verir. O ki, beni öldürecek sonra diriltecektir. Ve hesap günü hatamı bağışlayacağını umduğumdur. (8)
Başka bir âyette de şöyle buyuruluyor: Doğrusu güldüren de, ağlatan da O’dur. Öldüren de, dirilten de O’dur. Şu bir gerçek ki, rahime atıldığında erkeği dişiyi iki eş yaratan O’dur. şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir. şüphesiz zengin eden, sermaye veren de O’dur. (9)
Evet, yediren de içiren de, zengin eden de, sermaye veren de Allah’tır. Fakat insan bu rızkını arayıp bulmak ve bunu meşrû yollardan elde etmek için sebeplerine yapışmakla yükümlüdür. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de; Doğrusu insana, çalışmasından başka bir şey yoktur (10) buyurulmuştur. İşte insan, her nimeti verenin Allah olduğunu bilecek ve hiçbir vakit bunu unutmayacaktır.
Dil ile şükür:
Dil ile şükür, şükür ifade eden -Allah’a hamdolsun, şükrolsun gibi- sözleri söylemek ve Allah’ın nimetlerini O’na nisbet etmektir. Kur’an-ı Kerim’in ilk sûresi olan Fâtiha Sûresi Allah’a hamd ile başlıyor: Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Bu sûre, günde kılınan beş vakit namazın her rekatında okunmakta, böylece hamd, günde kırk defa tekrarlanmaktadır.
Fedale b.Ubeyd (r.a.) anlatıyor:
Peygamberimiz, bir adamın namazdan sonra Allah’a hamdetmeden ve Peygambere salâvat getirmeden, Allahım, beni yarlığa ve beni esirge diye dua ettiğini işitti. Bunun üzerine: Bu adam acele etti buyurdu. Sonra o adamı çağırdı ve, Sizden biriniz dua etmek istediği vakit, önce Allah’a hamdetsin, sonra Peygambere salâvat getirsin, sonra da istediği duayı
yapsın buyurdu.(11)
Peygamberimiz, Allah’ın sonsuz lutufkârlığını ifade etmeden O’ndan istekte bulunmanın doğru olmayacağını bildirdi. Öyle değil mi? Elbette öyle. Allah Kelâmı olan Kur’an-ı Kerim hamd ile başlıyor ve pek çok sûrede bu tekrarlanıyor.
Bütün bunlar hamdin önemini belirtiyor. Hamd, iyiliğin sahibine saygı ifade eden bir övgü sözüdür. Şükür de kişinin, kendisine yapılan bir iyiliği bilip, o iyiliği yapana övgü ile karşılık vermesidir. Hamd, daha kapsamlı bir kavramdır.
Her hamd bir şükürdür. Fakat her şükür hamd değildir. Peygamberimiz de: Hamd, şükrün başıdır. Allah’a hamdetmeyen, O’na şükretmemiş olur buyurmuştur.(12)
Peygamberimiz konuşmasına, duasına hamd ile başlar, yemeğin sonunda da yine Elhamdülillah diyerek duasını yapardı. Allah Teâlâ buyuruyor: Ey mü’minler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin en temiz olanlarından yiyin, Allah’a şükredin. Eğer gerçekten O’na ibadet ediyorsanız. (13)
Peygamberimiz de şöyle buyuruyor: Bir kimse yemek yer de, ‘Beni yediren, kuvvet ve kudretim olmadığı halde bana rızık veren Allah’a hamdolsun’ derse, geçmiş (küçük) günahları bağışlanır. (14)
Ebû Umâme diyor ki: Peygamberimiz yemek sofrasını kaldırdığı vakit, Allahım! Hoş, mübarek, makbul olan ve arkaya atılmayan bir hamd ile sana hamdederiz derdi.(15)
Özetlemek gerekirse dil ile şükür, elhamdülillah, şükürler olsun, Allah’a şükrederim, gibi şükre delâlet eden sözleri söylemektir. Organlar ile şükür, bütün organları, Allah’a ibadet ve O’nun rızasını kazanma yolundaki hizmette kullanmaktır.
Rivayete göre, Peygamberimiz gece namazı için iki ayağı veya iki baldırı şişinceye kadar ayakta dururdu. Hz. Aişe kendisine:
– Ey Allah’ın Peygamberi, Allah, işlenmiş ve eşlenmesi muhtemel günahlarını bağışlamıştır. İbadet için neden bu kadar yoruluyorsun? deyince, Peygamberimiz: – Aişe! Ben şükreden bir kul olmayayım mı? diye cevap vermiştir.(16)
Peygamberimiz bu ibadetini, Allah’ın kendisine lutfettiği nimetlere şükretmek için yaptığını söylüyor. Peygamberimizin gece namazı için kalktıklarında yaptıkları hamdlerle dolu duasını da teberrüken burada zikretmek yararlı olacaktır. Şöyle dua ederlerdi: Allahım! Hamd sana mahsustur. Sen göklerin ve yerin ve bunlardaki herşeyin yöneticisisin. Hamd sana mahsustur, sen göklerin ve yerin ve bunlardaki her şeyin nurusun (bunları aydınlatırsın). Hamd sana mahsustur, sen göklerin ve yerin ve bunlardaki her şeyin sahibisin. Hamd sana mahsustur, sen Hak’sın, va’din haktır, seni (ahirette) görmek de haktır, sözün hak, cennetin de hak, cehennemin de haktır. Peygamberlerin de haktır. Muhammed (s.a.s.) de haktır. Kıyamet günü de haktır. Allahım, ancak sana itaat ettim, sana inandım, sana güvendim. Yalnız sana dayanarak (düşmanlarla) mücadele ettim. Aramızda yalnız seni hakem yaptım. Allahım, önce işlediğim ve sonra işlerim sandığım, gizli yaptığım ve âşikâre işlediğim bütün günahlarımı bağışla. (Ahiret hayatında) beni öne çıkaran, (dünya tarihinde Peygamberliğimi) geri bırakan ancak sensin. Allahım, ibadete lâyık tanrı yoktur, yalnız sen varsın, yahut senden başka ibadete lâyık tanrı yoktur. Hakimane tasarruf, tam kuvvet de Allah ile kâimdir. (17) İşte hamdın, içten yalvarış ve yakarışın en güzeli.
Değerli mü’minler!
Dünya hayatında insanlar sağlıkta ve varlıkta eşit değillerdir. Bir kısmı sağlıklı iken, bir kısmı hastalıklıdır. Bir kısmı varlıklı iken, bir kısmı fakir ve yoksuldur. Bir kısmı mutlu iken, bir kısmı mutsuz ve huzursuzdur. Bu sağlıklı, varlıklı ve mutlu olanlar da; mutsuz, hastalıklı ve yoksul olanlar da eşit değildir. Hangi durumda olursa olsun, insanın şükretmesi için daima kendisinden daha düşük olanlara bakması yeterli olur.
Peygamberimiz bunu şöyle ifade buyuruyor: Dünyalıkta kendisinden aşağısına, dinde (dini yükümlülüklerini yerine getirmede) de kendisinden üstün olana bakan (ve buna göre davra– nan) kimseyi Allah Teâlâ hem sabreden, hem de şükredenlerden yazar. Fakat dünyalıkta kendisin- den üstününe, dinde de kendisinden düşüğüne bakanları, Allah Teâlâ ne sabredenlerden, ne de ükredenlerden yazar. (18) şükretmek, nimeti ve iyiliği takdir etmektir. Bize küçük bir ikramda bulunan veya bir iyilik yapan kimseye teşekkür etmeyecek olursak, kabalık yapmış oluruz. Ya bizi yaratan, yaşatan ve sayısız nimetler veren Allah’a şükretmeyecek olursak, nankörlük etmiş olmaz mıyız? Elbette nankörlük etmiş oluruz. Nankörü ise insanlar da sevmez, Allah da sevmez.
Değerli mü’minler!
Şükür, peygamberlerin, meleklerin ve seçkin insanların özelliklerindendir. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’de; Kullarım içinde şükredenler azdır (19) buyurularak, şükredenlerin azlığına işaret edilmiştir.
Rivâyet olunur ki Hz. Ömer, bir adamın, Allah’ım beni o azdan kıl diye dua ettiğini işitince, sorar:
– Bu nasıl dua? Duayı yapan zat cevap verir:
– Allah Teâlâ; Kullarım içinde bana şükreden azdır buyuruyor. Beni de bu mutlu azlardan kılmasını diliyorum deyince,
Hz. Ömer:
– Herkes Ömer’den daha bilgili der.(20)
Şeytanın bütün çaba ve gayreti, insanları Allah’a şükretmekten alıkoymak ve böylece Allah’ın hoşnutluğundan onları uzaklaştırmaktır. Şeytan, Hz. Adem’e secde etmediği için Allah onu rahmetinden uzaklaştırdığında, Allah’tan mühlet istemiş, bu mühlet de kendisine verilmişti. Bunun üzerine şeytan; Beni azdırmana karşılık and içerim ki, ben de onları (insanları) saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve Sen onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın (21) demiştir.
O halde biz de, Yaratıcımızın sayısız lütuflarına gönlümüzle, dilimizle ve organlarımızla şükrederek, şeytanın gayret ve çabasını boşa çıkarmalıyız. Şükür nimeti artırır Allah’ın verdiği nimetlere şükredecek olursak, bu şükrümüz eriştiğimiz nimetlerin artırılmasına vesile olur. şükretmeyecek olursak, nimetin elden çıkmasına sebep olur.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: (Verdiğim nimetlere) şükrederseniz, şüphesiz lütuf ve ihsanımı artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz azabım çok şiddetlidir. (22)
Gerçi Allah Teâlâ kullarının, O’na şükretmesinden müstağnidir, yani buna ihtiyacı yoktur. Ama kulun bu anlayışsızlığı nankörlüktür. Bunun için de Allah Teâlâ, bu nankörlüğü cezalandıracağını bildirmektedir. Verilen nimeti bilen ve o nimete şükreden kimseler ise Allah tarafından mükâfatlandırılacaktır. Bu hususları ifade eden âyette şöyle buyuruluyor: Eğer (eriştiğiniz nimetlere) şükreder, iman ederseniz, Allah sizi niye azaba uğratsın. Allah şükredenlerin mükâfatını veren ve her şeyi bilendir. (23)
Özetlemek gerekirse kulluğun başı zikir, Allah’ı tanımak ve anmak, sonu ise O’na şükretmektir. Bir ayet-i Kerime ile yazımızı tamamlayalım: Hiç şüphesiz iman edip güzel işler yapanları, imanlarından dolayı, Rableri onları hidayete erdirir. Naim cennetlerinde alt tarafından ırmaklar akan (saraylara) erdirir. Onların oradaki duası: ‘Allahım, seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz’ (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkca söyledikleri ise ‘selam’dır. Onların dualarının sonu da şükür: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. (24)
1- Bakara, 152.
2- Fatır, 39.
3- İsra, 70.
4- İbrahim, 32-34.
5- Lokman, 20.
6- A’raf, 10.
7- Nahl, 16.
8- şuara, 77-82.
9- Necm, 43-48.
10-Necm, 39.
11-Ebû Davut, Salât, 358; Tirmizî, Daavat, 65.
12-Feyzu’l-Kadîr, 3/418.
13-Bakara, 173.
14-Tirmizî, Daavat, 56.
15-Buhârî, Et’ime, 54.
16-Buhârî, Teheccüd, 6; Müslim, Kitabu Sıfati’l-Münâfıkîne ve Ahkâmihim, 18.
17-Buhârî, Teheccüd, 1; Müslim, Kitabu Salâti’l-Mü- sâşrîne ve Kasrihim, 26.
18-Tirmizî, Kıyame, 58.
19-Sebe, 13.
20-Suyutî, 6/682.
21-A’raf, 16-17.
22-İbrahim, 7.
23-Nisa, 147.
24-Yunus, 9-10.
(DİYANET AYLIK DERGİ ) Lütfi Şentürk
Cevap: Vaaz ve Sohbet Konuları: Allah’a Şükretmet
EHLİMAN
Bu dünyada başımıza bir çok olaylar gelebilmektedir.Bu olaylara sabır göstermek ve metanetli olmak gerekmektedir.İnsanların aldıkları nefes için bile şükretmeleri gerekmektedir.İslam dinin de şükrün ayrı bir yeri bulunmaktadır.Şükür Allah’ın verdiklerine razı olmak demektir.
Cevap: Vaaz ve Sohbet Konuları: Allah’a Şükretmet
yasemin
Yaşadığımız olaylara olumsuzluk çerçevesinden bakarak değil olumlu yön arayarak Allah’a şükretmeliyiz .. Şükretmeliyiz ki , Allah Azimüşan , bize şükredecek şeyler versin
şükür ile ilgili sohbetler, şükür ile ilgili vaazlar, şükürle ilgili sohbetler