Fe Eyne Tezhebun – Nereye Bu Gidiş?

Fe Eyne Tezhebun – Nereye Bu Gidiş?

Hoca
FE EYNE TEZHEBUN.
NEREYE BU GİDİŞ ?

Oltalar atılmada denize
Denizin bağrı balıkların ağzı yarılmada İnsan ise avlanmanın derdinde Avlanan balık, avlayan ise, insan mı gerçekte de?
Zaman geçiyor; balıklar avlanırken, oltalar atılırken, ben yazarken zaman geçiyor; asırlar, devirler devriliyor Ve insan
"Ve’l asr! İnnel-insane lefî husr: Asr’a yemin olsun ki, insan muhakkak büyük bir hüsrân içindedir."
"Fe eyne tezhebûn: Nereye gidiyorsunuz?"
Ve insan hep aynı Sürûruyla, hüznüyle, dermanıyla, derdiyle, hırsıyla, kanaatiyle… Ve insan, hep aynı tezatların içinde…
Öyleyse değişen ne? Sadece asr mı? Öyleyse değişen sadece dünyanın şekli mi?!
Asr-ı saâdet arıyor asırlar! Ya insan bu arayışın neresinde?!
" Zamanın neresinden tuttun?" diye sorarken kendime, yine kaçırıyorum ânı elimden, akıp giden nâzenin bir ipek misâli Soruyorlar Üveys el-Karânî’ye:
" Nedir sabrettiren, seni sabaha kadar uykusuz?"
Cevap zamanı aşarak, zamanı "hiç"leyerek geliyor.
" Daha Sübhân’ı zikredemeden secdemde gece bitiyor!.."
Yetmeyen, tükenen zaman değil aslında; insan Yüreklerimiz tükeniyor, ruhlarımız yitiyor bu hengâmede Mesele, zamana:
" Geç git, ben buradayım! Ben sende yokum, sen geç git!" diyebilmede Ve geçip gitmesine rağmen o saâdet asrına erişebilmede
"Allâh’ı anarken eritsem ânı,
Geç git, ey dünya!.." desem
Çevremde olup bitenler, mekânla sınırlı kalsa ve ben gönlümde mekânsızlığı bulsam.. Allâh’ın evi olan mekânsızlığı ve gönlümü seyretsem sadece…
Sığınağım; altmış üç yıla yüz yirmi dört bin peygamberin hülâsasını sığdıran Nebî! Mîraçta geçmişi, ânı, geleceği cemr’eden Sevgili sallâllâhu aleyhi ve sellem
Şu yaşadığımız devrin ötesine geçip Seni sallâllâhu aleyhi ve sellem ve Seni Seçeni -celle celâlühû- bulmak, ölümden evvel mevtâ olmak nasip olur mu?! Her türlü dertten, dermandan, hırstan ve hatta kanaatten felâha ermek sadece seçilenlere mi has yoksa?
"Ey Rabbim! Eğer Senin merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa mücrimler kime sığınsınlar? Ey yüce Allâh’ım, eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?" (Hz. Mevlânâ)
Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın
Âmin…alıntı


Cevap: Fe Eyne Tezhebun – Nereye Bu GİdİŞ ?

elif
"Ey Rabbim! Eğer Senin merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa mücrimler kime sığınsınlar? Ey yüce Allâh’ım, eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?" (Hz. Mevlânâ)

Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın
Âmin…alıntı

Amin.Amin.Amin.Allah razı olsun.


Fe Eyne Tezhebun.

rana
Oltalar atılmada denize
Denizin bağrı balıkların ağzı yarılmada İnsan ise avlanmanın derdinde Avlanan balık, avlayan ise, insan mı gerçekte de?
Zaman geçiyor; balıklar avlanırken, oltalar atılırken, ben yazarken zaman geçiyor; asırlar, devirler devriliyor Ve insan
"Ve’l asr! İnnel-insane lefî husr: Asr’a yemin olsun ki, insan muhakkak büyük bir hüsrân içindedir."
"Fe eyne tezhebûn: Nereye gidiyorsunuz?"
Ve insan hep aynı Sürûruyla, hüznüyle, dermanıyla, derdiyle, hırsıyla, kanaatiyle… Ve insan, hep aynı tezatların içinde…
Öyleyse değişen ne? Sadece asr mı? Öyleyse değişen sadece dünyanın şekli mi?!
Asr-ı saâdet arıyor asırlar! Ya insan bu arayışın neresinde?!
" Zamanın neresinden tuttun?" diye sorarken kendime, yine kaçırıyorum ânı elimden, akıp giden nâzenin bir ipek misâli Soruyorlar Üveys el-Karânî’ye:
" Nedir sabrettiren, seni sabaha kadar uykusuz?"
Cevap zamanı aşarak, zamanı "hiç"leyerek geliyor.
" Daha Sübhân’ı zikredemeden secdemde gece bitiyor!.."
Yetmeyen, tükenen zaman değil aslında; insan Yüreklerimiz tükeniyor, ruhlarımız yitiyor bu hengâmede Mesele, zamana:
" Geç git, ben buradayım! Ben sende yokum, sen geç git!" diyebilmede Ve geçip gitmesine rağmen o saâdet asrına erişebilmede
"Allâh’ı anarken eritsem ânı,
Geç git, ey dünya!.." desem
Çevremde olup bitenler, mekânla sınırlı kalsa ve ben gönlümde mekânsızlığı bulsam.. Allâh’ın evi olan mekânsızlığı ve gönlümü seyretsem sadece…
Sığınağım; altmış üç yıla yüz yirmi dört bin peygamberin hülâsasını sığdıran Nebî! Mîraçta geçmişi, ânı, geleceği cemr’eden Sevgili sallâllâhu aleyhi ve sellem
Şu yaşadığımız devrin ötesine geçip Seni sallâllâhu aleyhi ve sellem ve Seni Seçeni -celle celâlühû- bulmak, ölümden evvel mevtâ olmak nasip olur mu?! Her türlü dertten, dermandan, hırstan ve hatta kanaatten felâha ermek sadece seçilenlere mi has yoksa?

"Ey Rabbim! Eğer Senin merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa mücrimler kime sığınsınlar? Ey yüce Allâh’ım, eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?" (Hz. Mevlânâ)

Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın Âmin


Soru: Fe Eyne Tezhebun.

şehadet
Ey güzel Allah’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zat’ına varabilmeyi, Zat’ına varışın, kullarının katında da vesilesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsan et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın

amin amin amin ….


kardelen
Fe eyne tezhebun: Nereye gidiyorsunuz?"
Ve insan hep aynı Süruruyla, hüznüyle, dermanıyla, derdiyle, hırsıyla, kanaatiyle… Ve insan, hep aynı tezatların içinde…

Ey Rabbim! Eğer Senin merhametini yalnız salihlerin ümid etmesi gerekiyorsa mücrimler kime sığınsınlar? Ey yüce Allah’ım, eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?" (Hz. Mevlana)Allah razı olsun.


elif07
FE EYNE TEZHEBUN
NEREYE BU GİDİŞ ?

Oltalar atılmada denize
Denizin bağrı balıkların ağzı yarılmada İnsan ise avlanmanın derdinde Avlanan balık, avlayan ise, insan mı gerçekte de?

Zaman geçiyor; balıklar avlanırken, oltalar atılırken, ben yazarken zaman geçiyor; asırlar, devirler devriliyor Ve insan
"Ve’l asr! İnnel-insane lefî husr: Asr’a yemin olsun ki, insan muhakkak büyük bir hüsrân içindedir."

"Fe eyne tezhebûn: Nereye gidiyorsunuz?"
Ve insan hep aynı Sürûruyla, hüznüyle, dermanıyla, derdiyle, hırsıyla, kanaatiyle… Ve insan, hep aynı tezatların içinde…

Öyleyse değişen ne? Sadece asr mı?
Öyleyse değişen sadece dünyanın şekli mi?!
Asr-ı saâdet arıyor asırlar! Ya insan bu arayışın neresinde?!

" Zamanın neresinden tuttun?" diye sorarken kendime,
yine kaçırıyorum ânı elimden, akıp giden nâzenin bir ipek misâli Soruyorlar Üveys el-Karânî’ye:

" Nedir sabrettiren, seni sabaha kadar uykusuz?"

Cevap zamanı aşarak, zamanı "hiç"leyerek geliyor.

" Daha Sübhân’ı zikredemeden secdemde gece bitiyor!.."

Yetmeyen, tükenen zaman değil aslında; insan Yüreklerimiz tükeniyor,
ruhlarımız yitiyor bu hengâmede Mesele, zamana:

" Geç git, ben buradayım! Ben sende yokum, sen geç git!" diyebilmede
Ve geçip gitmesine rağmen o saâdet asrına erişebilmede

"Allâh’ı anarken eritsem ânı,

Geç git, ey dünya!.." desem

Çevremde olup bitenler, mekânla sınırlı kalsa ve ben gönlümde mekânsızlığı bulsam..

Allâh’ın evi olan mekânsızlığı ve gönlümü seyretsem sadece…

Sığınağım;
altmış üç yıla yüz yirmi dört bin peygamberin hülâsasını sığdıran Nebî!
Mîraçta geçmişi, ânı, geleceği cemr’eden Sevgili sallâllâhu aleyhi ve sellem
Şu yaşadığımız devrin ötesine geçip Seni sallâllâhu aleyhi ve sellem ve Seni Seçeni
-celle celâlühû- bulmak, ölümden evvel mevtâ olmak nasip olur mu?!

Her türlü dertten, dermandan, hırstan ve hatta kanaatten felâha ermek sadece seçilenlere mi has yoksa?

"Ey Rabbim! Eğer Senin merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa
mücrimler kime sığınsınlar? Ey yüce Allâh’ım, eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?" (Hz. Mevlânâ)

Ey güzel Allâh’ım!..
Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi,
Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et!
Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et!

Şüphesiz Sen ihsanı bol olan,Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın

Âmin…
alıntı


Zahid
Oltalar atılmada denize
Denizin bağrı balıkların ağzı yarılmada İnsan ise avlanmanın derdinde Avlanan balık, avlayan ise, insan mı gerçekte de?
Zaman geçiyor; balıklar avlanırken, oltalar atılırken, ben yazarken zaman geçiyor; asırlar, devirler devriliyor Ve insan
"Ve’l asr! İnnel-insane lefî husr: Asr’a yemin olsun ki, insan muhakkak büyük bir hüsrân içindedir."
"Fe eyne tezhebûn: Nereye gidiyorsunuz?"
Ve insan hep aynı Sürûruyla, hüznüyle, dermanıyla, derdiyle, hırsıyla, kanaatiyle… Ve insan, hep aynı tezatların içinde…
Öyleyse değişen ne? Sadece asr mı? Öyleyse değişen sadece dünyanın şekli mi?!
Asr-ı saâdet arıyor asırlar! Ya insan bu arayışın neresinde?!
" Zamanın neresinden tuttun?" diye sorarken kendime, yine kaçırıyorum ânı elimden, akıp giden nâzenin bir ipek misâli Soruyorlar Üveys el-Karânî’ye:
" Nedir sabrettiren, seni sabaha kadar uykusuz?"
Cevap zamanı aşarak, zamanı "hiç"leyerek geliyor.
" Daha Sübhân’ı zikredemeden secdemde gece bitiyor!.."
Yetmeyen, tükenen zaman değil aslında; insan Yüreklerimiz tükeniyor, ruhlarımız yitiyor bu hengâmede Mesele, zamana:
" Geç git, ben buradayım! Ben sende yokum, sen geç git!" diyebilmede Ve geçip gitmesine rağmen o saâdet asrına erişebilmede
"Allâh’ı anarken eritsem ânı,
Geç git, ey dünya!.." desem
Çevremde olup bitenler, mekânla sınırlı kalsa ve ben gönlümde mekânsızlığı bulsam.. Allâh’ın evi olan mekânsızlığı ve gönlümü seyretsem sadece…
Sığınağım; altmış üç yıla yüz yirmi dört bin peygamberin hülâsasını sığdıran Nebî! Mîraçta geçmişi, ânı, geleceği cemr’eden Sevgili sallâllâhu aleyhi ve sellem
Şu yaşadığımız devrin ötesine geçip Seni sallâllâhu aleyhi ve sellem ve Seni Seçeni -celle celâlühû- bulmak, ölümden evvel mevtâ olmak nasip olur mu?! Her türlü dertten, dermandan, hırstan ve hatta kanaatten felâha ermek sadece seçilenlere mi has yoksa?
"Ey Rabbim! Eğer Senin merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa mücrimler kime sığınsınlar? Ey yüce Allâh’ım, eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?" (Hz. Mevlânâ)
Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın Âmin…


mumsema

"Fe eyne tezhebûn: Nereye gidiyorsunuz?"
………………………………………….

Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın Âmin…

"Fe eyne tezhebûn: Nereye gidiyorsunuz?"
Allah cc razı olsun kardeşim


kalay34
ALLAH cc Razı olsun her ikinizden de


MeZaR
Allah cc razı ola kardes emeginize saglik ikinizin de


ihramlı
Fe eyne tezhebun: Nereye gidiyorsunuz?"
Allah cc razı olsun kardeşimemeginize saglik ikinizin de


GeDa
Fe-eyne tezhebûn?” / "Nereye Gidiyor(sun)uz?”

Kur’ân, Hak’tan şüphe edip O’na sırt çevirenlere böyle seslenir: "Nereye gidiyorsunuz?”(81/26)


Bu sarsıcı ifadeden sonra mutlak gerçeği bir daha tekrarlar: "Bu (Kur’ân), bütün insanlık/âlemler için bir öğüt/uyarıdan başka bir şey değildir; dosdoğru bir istikamet tutturmak isteyenler onu dinlerler.” (81/27-28)

Yıllardır bu topraklarda yaban-cı bir tarz-ı hayatı hakim kılmak için tüm imkanlarını seferber eden, kadîm vahyî geleneğimizden derin bir kuşku ve kopuş yaşamakla kalmayıp tam aksi istikametteki "batı-l koşusu”nu sürdüren ve halkını da arkasından sürüklemeye çalışan gaflet ehline seslenmemiz gerekiyor:

"Fe-eyne tezhebûn?” Bu gidiş nereye? Nereye gidiyorsunuz ve bu milleti nereye sürüklüyorsunuz?

Yaklaşık yüz-yüzelli yıl önce uç veren bu kendinden, kendi değerlerinden şüphe edip kopmanın, felakete yol açmaması için, "dur yolcu!” deyip, hepimizi sarması muhtemel bir yangına karşı uyarının tam zamanı!


Kur’ân-ı Mübîn, Kitab’ın mirasçıları olup da onun şaşmaz öğretileri hakkında zanna kapılarak derin bir şüpheye ve tereddüde düşenlerin (42/14); bu şüphe ve endişeleri içinde oyalanıp durduklarını (44/9), tutarsızlığa ve kaosa/çıkmaza sürüklenip (34/54; 41/45), bocaladıklarını (9/45), kalplerinin çatışma/çalkantı içine girip paramparça olduğunu(9/110); nihayet kuşkudan inkara varmaları sebebiyle gerçekleri göremeyecek kadar kör hale geldiklerini (27/66) beyan buyurur. Hak’tan kopuk bu kör gidişin sonu ise felâkettir.

Kitâb-ı Kerîm, bu bağlamda; peygamberlerin getirdiklerinden ciddi şüphe içinde olan Nuh, Ad, Semûd kavmini(14/9), Hz.Salih’in davetine; "Bizi benimsemeye çağırdığın ilkeler konusunda koyu bir kuşku içindeyiz” (11/62) diye karşılık verenleri, Hz.Yusuf’un Rabbinden getirdiği vahyî gerçeklikten kuşku duyanları (40/34), Hz.Musa’ya verilen Kitab’dan şiddetli bir tereddüt ve şüphe içinde olanları (11/110) ve onların feci sonlarını nasıl kendi elleriyle hazırladıklarını.. ibret vesikası olarak sunar bize. Şuursuzca, şaşmaz Kitabî hakikatleri kaldırıp arkalarına atanların yani bile bile Kitab’a sırt çeviren Kitap varislerinin(2/101) -Hz. Şuayb’ın ifadesiyle- gerçekte ALLAH’a sırt çevirdiklerini (11/92) ve bu inkarcı/nankör ve küstah tutumlarının karşılığı olarak alçaltıcı ve rüsvay edici dünya ve ahiret azabını hak ettiklerini (11/93,94) yine Kur’ân bildirir bize…

Sadede gelelim: Tanzimat ve Meşrutiyet’le kronik bir ‘garplılaşma’ sevdasına kapılıp kendi değerlerinden şüpheye düşen elitimiz, tarihçi Engelhardt’ın ifadesiyle, dünyaya "şaşı" bakar oldu; artık onların "bir gözü doğu’da, bir gözü batı’da” idi. Bu "şaşı bakış”, İttihatçı ve Cumhuriyetçi elite gelince "kör bakış” halini aldı; zira iş artık kendini inkara varmıştı. Neml/66.âyette işaret edilen körlük, böyle bir inkârın sonucu olsa gerektir.

Bu körlük, batıl-ı değerleri tepeden aşağı zorla halka benimsetmeye, milletin genlerine işlemiş köklü değerleri ve onları şekillendiren aziz İslâm’ı tasfiyeye yeltenmeye kadar götürdü onları. Bin küsur yıl boyunca toplumsal hayatımızı, kültürümüzü, kimliğimizi, medeniyetimizi bütün alanları ve unsurlarıyla ilmek ilmek dokuyan İslâm’ın izini bu topraklardan silip atmak gibi akıldışı bir maceraya kalkışıp bunu inatla sürdürmek!.. İşte bu coğrafyada yüzelli yıldır yaşanan sıkıntı, kaos ve problemlerin temelinde bu istikâmet kayması yatıyor!..

Milletimizin, kendi aslî ve asil değerlerine/İslâm’a yeniden dönmesi yönündeki her çaba, bu ülke halkına ve değerlerine sırt çevirenlerce hep ‘tehlike’ olarak algılanıyor. Sermayeye, medyaya ve diğer iktidar aygıtlarına hükmeden bu odaklar, halkı sindirmek için suni gerilimler üretmekten, komitacı yöntemlere ve psikolojik harp tekniklerine başvurmaktan hiç perva etmiyorlar. Bu gözü kara/kör inat, Balkan Harbi’nde yaşanan İttihatçı-İtilafçı çekişmesinde olduğu gibi Balkanların elimizden çıkmasına ve koskoca bir imparatorluğun -İttihatçılar eliyle- paramparça olmasına yol açmakla kalmadı; bugün de en temel zaaf sebebimiz olmaya -maalesef- devam ediyor…

Başörtüsü yasağı gibi bir saçmalık, hiçbir ülkede bu kadar uzun süre ve inatla sürdürülmedi! Başını örten hanımların, ‘inananlar-inanmayanlar’ ayırımına yol açtığı, örtmeyenlere ‘siz inançsızsınız, çıplaksınız’ demek istediği, ‘mahalle baskısı’ yaptığı türünden akla ziyan yorumlara Türkiye’den başka bir yerde rastlanabilir mi!? % 99’u Müslüman bir ülkede birkaç liseli kız namaz kıldı diye veya Çanakkale şehitliğini başörtülü gezdi diye kıyameti koparan bir medyayı hangi ülkede bulabilirsiniz! Bu ne yaman bir inat ve nasıl bir şaşkınlık/körlüktür?

İnsanlık tarihinde bırakın farklı ulus, kültür ve dilleri; farklı din ve mezhepleri de yüzyıllarca barış ve huzur içinde bir arada yaşatmayı başarabilmiş bir medeniyetin mirasçılarının, yine akla ziyan bir ulusçu/ırkçı söyleme sarılarak bin yıldır birlikte yaşadıkları kardeşleriyle -ALLAH korusun- neredeyse bir iç savaşın eşiğine gelmesi bu körlüğün sonucu değil midir? 22 Temmuz’da kadîm dini refleksini öne çıkaran halkımızın inancı, değerleri, kılık-kıyafeti üzerindeki yasakların kalkması ve kendi üretimi olmayan Kürt sorununun da İslâm kardeşliği ile çözülmesi yönünde verdiği mesajı bir imkân olarak değerlendirmek yerine; ortaya çıkan bahar havasının bir anda kışa çevrilmesine, terörün esrarengiz bir şekilde tırmandırılıp alevlendirilmesine zemin hazırlamak ve Sayın Gül’ün bölge ziyareti ile sönmeye yüz tutan ateşin üzerine adeta körükle gitmek, körlük değil de nedir? Umalım ki, şehit cenazelerini bile rakiplerine karşı bir ‘araç’ olarak kullanmaktan çekinmeyen, Gabar’da 13 Mehmed’i yitirdiğimizde ‘halkın yeterli tepkiyi vermediğini’ söyleyerek, Dağlıca’da yine 13 yiğidi şehid verince -Erzurum örneğindeki gibi- yüreklerimizi ağzımıza getiren kardeş kavgası ortamına adeta çanak tutan derin güçlerin bu körlüğü, umarız topyekün felâketimizle sonuçlanmaz. Basîret, ferâset ve "dosdoğru bir istikâmet” dualarımızla..

Kaynak : Vakit gazetesi

Abdullah Yıldız


Mumtehine
< Kur’ân, Hak’tan şüphe edip O’na sırt çevirenlere böyle seslenir: "Nereye gidiyorsunuz?”(81/26)
Bu sarsıcı ifadeden sonra mutlak gerçeği bir daha tekrarlar: "Bu (Kur’ân), bütün insanlık/âlemler için bir öğüt/uyarıdan başka bir şey değildir; dosdoğru bir istikamet tutturmak isteyenler onu dinlerler.” (81/27-28)

Basîret, ferâset ve "dosdoğru bir istikâmet” dualarımızla..
>
Amiin insaAllah….Ve bol bol SABIR!
Allahu Teala razı olsun GeDa kardesim !Guzel bir paylasimdi…

< Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın
Âmin.. >

Amin insaAllah….Allahu Teala razı olsun


Ecir
Paylaşılanlar çok güzel Allah hepinizden razı olsun.


tuanamlk
Fe Eyne Tezhebûn

Rahmet okunduğunu mu sanıyorsunuz kar yada yağmur yağınca ? Artık karlar siyah, yağmurlar ise çamurlu yağıyor Şimşekler merhamet olgusunu yitirmiş, her biri bir azabın habercisi şimdi Dağlar bir emri bekler gibi tetikte, düşmek için bir bir zulmedenlerin üzerine Zülmedenler sadece kafirler yada munafıklar değiller Sakın kandırmayın kendinizi siz de, muslumanın zulmüne sesini çıkarmayan da bu zulme ortaksa eğer, dağlar o muslumanın da üzerine çöker

Artık bir bedir mi bekliyorsunuz uyurken gaflet içinde ! Peki emin misiniz hangi tarafta olduğunuza, hangi safta olduğunuza gerçekten emin misiniz ! O halde neden umud ediyorsunuz bir bedri, neden bir hendek zaferi kurnazlığında düşünceleriniz ? Ey mûminler ; Aişe annemiz misali, ayet gelecek kadar üstünüze temiz mi kalbiniz ! Yoksa kalbinizin temizliği zihninizin ve nefsinizin size koyduğu sınır kadar mı ?

Bu kadar soru varken hala neden uykudasınız peki ? Dünyada bu rahatlıkta bu soruların cevabını veremeyecekseniz, ahirette o dehşet içinde nasıl kımıldayacak dudaklarınız ?

Yani , La ilahe illAllah, Muhammeden Rasulullah diyen dudaklar ;

Madem öyle : Fe eyne tezhebun -> Nereye bu gidiş…


meçhul_100
"Ey Rabbim! Eğer Senin merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa mücrimler kime sığınsınlar? Ey yüce Allâh’ım, eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?" (Hz. Mevlânâ)

Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın Âmin

AMİN AMİN AMİN…ALLAH razı olsun…


ZEHRA027
Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın Âmin


_aSya_
paylaşım için teşekkürler


Ecrinim
Oltalar atılmada denize
Denizin bağrı balıkların ağzı yarılmada İnsan ise avlanmanın derdinde Avlanan balık, avlayan ise, insan mı gerçekte de?

Zaman geçiyor; balıklar avlanırken, oltalar atılırken, ben yazarken zaman geçiyor; asırlar, devirler devriliyor Ve insan
"Ve’l asr! İnnel-insane lefî husr: Asr’a yemin olsun ki, insan muhakkak büyük bir hüsrân içindedir."
"Fe eyne tezhebûn: Nereye gidiyorsunuz?"
Ve insan hep aynı Sürûruyla, hüznüyle, dermanıyla, derdiyle, hırsıyla, kanaatiyle… Ve insan, hep aynı tezatların içinde…
Öyleyse değişen ne? Sadece asr mı? Öyleyse değişen sadece dünyanın şekli mi?!
Asr-ı saâdet arıyor asırlar! Ya insan bu arayışın neresinde?!
" Zamanın neresinden tuttun?" diye sorarken kendime, yine kaçırıyorum ânı elimden, akıp giden nâzenin bir ipek misâli Soruyorlar Üveys el-Karânî’ye:
" Nedir sabrettiren, seni sabaha kadar uykusuz?"
Cevap zamanı aşarak, zamanı "hiç"leyerek geliyor.
" Daha Sübhân’ı zikredemeden secdemde gece bitiyor!.."
Yetmeyen, tükenen zaman değil aslında; insan Yüreklerimiz tükeniyor, ruhlarımız yitiyor bu hengâmede Mesele, zamana:
" Geç git, ben buradayım! Ben sende yokum, sen geç git!" diyebilmede Ve geçip gitmesine rağmen o saâdet asrına erişebilmede
"Allâh’ı anarken eritsem ânı,
Geç git, ey dünya!.." desem
Çevremde olup bitenler, mekânla sınırlı kalsa ve ben gönlümde mekânsızlığı bulsam.. Allâh’ın evi olan mekânsızlığı ve gönlümü seyretsem sadece…
Sığınağım; altmış üç yıla yüz yirmi dört bin peygamberin hülâsasını sığdıran Nebî! Mîraçta geçmişi, ânı, geleceği cemr’eden Sevgili sallâllâhu aleyhi ve sellem
Şu yaşadığımız devrin ötesine geçip Seni sallâllâhu aleyhi ve sellem ve Seni Seçeni -celle celâlühû- bulmak, ölümden evvel mevtâ olmak nasip olur mu?! Her türlü dertten, dermandan, hırstan ve hatta kanaatten felâha ermek sadece seçilenlere mi has yoksa?

"Ey Rabbim! Eğer Senin merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa mücrimler kime sığınsınlar? Ey yüce Allâh’ım, eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?" (Hz. Mevlânâ)

Ey güzel Allâh’ım!.. Şu hayatı, dünya imtihanını aşıp Zât’ına varabilmeyi, Zât’ına varışın, kullarının katında da vesîlesi olabilmeyi nasip et! Zamanı varlığında yaşayıp yaşatanlardan olmayı ihsân et! Şüphesiz Sen ihsanı bol olan, Sana yöneleni Sensiz bırakmayansın Âmin


Desert Rose
Paylaşım için mum hocama ve diğer paylaşan
kardeşlerime teşekkürler,
Allah c.c razı olsun,ellerinize sağlık.


fe eyne tezhebun, bu gidiş nereye arapça yazılışı, nereye bu gidiş

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();