İslamda Felsefe Varmı ?
ehli-sunnet
Selamun Aleykum…
islâmiyette felsefe varmı?
islam felsefesi varmı?
islâm fılozofu olurmu ?
Cevap verecek kardeşler Kaynak yazsalar makbule geçer 🙂
Yanıt: İslamda Felsefe Varmı ?
aziz83
Tabiki islamiyette felsefe yoktur..islam felsefesi, islam filozofu denen birşeyde olamaz…
Yanıt: İslamda Felsefe Varmı ?
ehli-sunnet
Allah Razı oLsun kardeşim yorum için
Bu Konu hakkında bir kaynak varsa elimizde paylaşırsanız sevinirimn
Yanıt: İslamda Felsefe Varmı ?
aziz83
İmam Gazali Hz. lerinin Islam Felsefesi’ne dair şu eserleri yardımcı olabilir kardeşim…
• Maqasid al-falasifa, "Filozofların Amaçları"
• Tahafut al-falasifa, "Filozofların Tutarsızlıkları", Ibn Rüşd bu esere karşılık olarak ünlü reddiyesi Tahafut al-tahafut (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)nı kaleme almıştır.
ehli-sunnet
< Tahafut al-falasifa, "Filozofların Tutarsızlıkları", Ibn Rüşd bu esere karşılık olarak ünlü reddiyesi Tahafut al-tahafut (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)nı kaleme almıştır. >
Allahu Teala Razı oLsun kardeşim
İslâmda felsefe var mıdır? İslâm felsefesi diyorlar. Felfesenin akıl ve din ile münasebeti nedir?
- Felsefe, kelime ma’nası hikmet demek ise de, felsefecilerin selim akla uygun olmayan düşüncelerine denmektedir.
- İmâm-ı Gazali, İmâm-ı Rabbani hazretlerı gibi lslâm âlimleri, Yunan ve Roma felsefesini inceleyip didik didik etmişler, felsefecilerin, ne kadar cahil, ne kadar ahmak ve imansız olduklarını bildirmişlerdir.
- Felsefecilerin hukuk, ahlak ve tıp üzerindeki sözlerinden doğru olanların, eski Peygamberlerin kitaplarından çalınmış olduklarını islam âlimleri bildirmektedir.
- Felsefeciler, her şeyi, akıl ile anlamağa, akla uydurmağa kalkışan ve yalnız aklın beğendiğine inanan kimselerdir. Bunlar akılla bulunması mümkün olan şeylerde ba’zan doğruyu bulmuşlarsa da, aklın kavrıyamadığı, erişemediği bir çok şeylerde, yanılmış, aldanmışlardır.
- Felsefe okuyanlar bilir ki, sonra gelenler, öncekilerin yanlışlarını çıkarmış, biri diğerini beğenmemiştir. İslam Âlimleri ise birbirlerini tasdik ederek gelmişlerdir.
- Aklı olmayan deli, aklını kullanamıyan sefıh, aklı az olan ise ahmaktır.
- Yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip, aklın ermediği şeylerde yanılan kimse felsefecidir. Aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yerlerde, Kur’ân-ı kerimin ışığı altında akla doğruyu gösteren yüksek insanlar da islâm âlimleridir.
- Görüldüğü gibi islâmiyette felsefe yoktur, islam felsefesi, islâm fılozofu olmaz.
(1) Bir Bilene Soralım, Cilt 1, İhlas Yayınları
Felsefe = Philosophie, Yunanca "philos” [sevgi] ve "sofia” [hikmet] kelimelerinden meydana gelmiş, "hikmet sevgisi” demektir. Felsefe, bir konu üzerinde insanların akıl ve mantık yolu ile inceleme ve araştırmalarla elde ettikleri sonuçlardır. Her şeyin aslını arama ve ne için var olduğunun sebebini bulmak için çalışma demektir. Felsefe ile meşgul olanların, hem ruh, hem de fen bilgilerinde çok derin bilgi sahibi olması gerekir. Fakat bir insanın ne kadar ilmi olursa olsun, yanlış düşünebilir veya yaptığı araştırmalardan yanlış sonuçlar çıkarabilir. İşte bunun içindir ki, felsefe, hiçbir zaman kesin sonuçlar vermez. Bir kere de, bunu işiten insanın kendi akıl ve mantık süzgecinden geçirmesi gerekir.
Her felsefenin bir de zıddı vardır. Her iki düşünceyi karşılaştırmak gerekir. Birçok felsefi düşünceler zamanla değişebildiği için hiçbir zaman kesinlik taşımaz. Dinimizdeki nasslar ise kesindir, tartışılmaz.
Her çağda gelen filozoflar, öncekilerin yanlışlarını göstererek kısmen veya tamamen reddettiler. Eski Yunan filozoflarından Eflatun ve Aristo’nun, daha sonra gelen filozoflar üstündeki tesirleri daha uzun sürdü. Bugünkü felsefeyi İngiliz filozofu Bacon ile Fransız filozofu Descartes’in kurduğu kabul edilir. Filozoflar içinde Sokrat, Aristo, Eflatun, Epikuros, Farabi, İbni Rüşd, Bacon, Dekart, Spinoza, Kant, Hegel, Karl Marx, August Compte, Bergson meşhurlarıdır. Bunların hiçbiri, yanlışsız bir sistem kuramamıştır.
Filozoflar, iman bakımından üçe ayrılır:
1- Dehriyyun: "Bu âlem böyle gelmiş, böyle gider. Bu âlemin yaratıcısı yoktur” derler.
2- Tabiiyyeciler: Bir yaratıcıya inanırlar; ama ahireti inkâr ederler.
3- İlahiyyun: Bunlar ilk iki görüşü red ederlerse de, Peygamberlere ve bedenen dirilmeye inanmazlar.
Yunan felsefecileri, (Kâinat, Allah gibi, ezeli ve ebedidir, Allah cüzi olan şeyleri bilmez, bedeni bir dirilme yoktur) diyorlar. İslam âlimleri, kâinatı ezeli ve ebedi bilen böyle felsefecilere kâfir demiştir.
İslam dininde felsefe yoktur. Felsefenin cevap aradığı soruların hepsine aksi iddia ve ispat edilemeyecek şekilde dinimiz cevap vermiştir. Felsefecilerin uğraştığı her şeyi dinimiz açıklamıştır. Bunlar, tekniğin değişmesiyle değişmez. Batılılar, dinimizdeki tasavvufu, felsefe zannetmişler ve tasavvuf büyüklerine İslam filozofu demişlerdir. İslam felsefesi tâbiri de bu yanlışlıktan doğmuştur.
İslam felsefesinden bahsedenler, 72 sapık fırka mensuplarıdır. Bu bozuk fırkaların ortaya çıkışında eski Yunan, Hind ve Acem felsefesinin karıştırılmasının ve âyetlerin, nakle göre değil, akla göre açıklanmasının büyük etkisi olmuştur. Felsefeden farklı ve bir ibadet olan tefekkür ikiye ayrılır:
1- Allahü teâlânın büyüklüğünü, kudretini düşünerek, kendisinin acz ve zayıflığını anlamak, eserden müessire [o eseri yaratana] yol bulmaktır.
2- Fen ilmini İslam dininin bildirdiklerine uygun, insanların rahatını temin etmek maksadıyla kullanmak için akıl yormaktır.
İmam-ı Gazali hazretleri, "Akıl daha kendisinden bile habersizdir. Her şey peygamberlik gerçeğindedir. Bu gerçeğe yapışarak kurtuldum” demiştir. Hz. Mevlana; "Hocamı bulunca aklımı bıraktım ve kurtuldum” demiştir. Felsefede kuru akılcılığı yıkan Bergson’a, "Akılcılığı yine akıl ile yıktın” denildiğinde, "İşte aklın atacağı en son adım kendi aczini ve hiçliğini anlamasıdır” demiştir.
İslam dünyasında aklı ölçü alan bir felsefe olmamış, vahye uygun tefekkür olmuştur. Farabi, İbni Sina, İbni Rüşt gibi filozoflar ve bid’at fırkaları, Yunan filozoflarının etkisinde kalıp, Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri kendi akıllarına göre yorumladıkları için, doğru yoldan ayrılmışlardır.
ehli-sunnet
Necip Fazıl
Kâfir – İslâm felsefesine göre…
Mümin – Durun, durun, boşuna yorulmayın! İslâmda felsefe diye bir şey yoktur!
Kâfir – A, o da ne demek?
Mümin – Şu demek ki, siz, tarafsız bir görüşle, yani bir nevi felsefe görüşüyle, ya felsefenin ne demek olduğunu bilmiyorsunuz; yahut da ve en doğrusu, İslâmlığın ne olduğunu kavrayamıyorsunuz!
Kâfir – Ya nedir?
Mümin – Demin tarafsız bir görüş diye bir tabir kullandım. İşte felsefe, tarafsızlıktan yola çıkıp, bulacağı veya bulamayacağı nispet ve istikametlere göre kendisine taraf arayan başı boş düşünce manzumelerinin adıdır. Hakikat, felsefe için güya varılması lazım gelen, fakat asla varılmayan, varılmayacak ve boyuna aranacak olan bir hedef, bir ilk merhaledir. İslamdaysa sadece bir ilk temel ve bir ilk ve mutlak arayış… Yani İslâmda hakikat peşin ve varlığın sırlarını aramak ondan sonra… Birbirinin yanlışını çıkartmaktan başka rolü olmayan felsefeyi, perişan ve her dem birbirinin başını yemek gayesinde bir demokrasiye benzetecek olursak İslama hakikat saltanatı gözüyle bakabiliriz. Demek varış önce, arayış sonra… Varışa bağlı tefekkürün adı da felsefe değil, hikmet… Felsefe başıboş bir çıkış ve bulamayış, İslâmi tefekkür ise düzenli bir yol alış ve bulduğunu derinleştiriş ve genişletiş…
Kâfir – Hep şiir, hep şiir, hep büyü sanatı, sözleriniz…
Mümin – Şimdi «İslâm felsefesine göre» lafını durdurup «İslam hikmetlerine göre» diye sözünüze devam edebilirsiniz…
Kâfir – Vazgeçtim! Siz felsefeyi yermekte devam edin.
Mümin – Yerdim, yereceğim kadar.
Kâfir – Peki onun hiç mi faydası yok?..
Mümin – Var!.. Hem de ne büyük fayda!.. Söylediğim gibi, birbirinin yanlışını çıkarma, birbirini yerme, yeme faydası.. Ve iman sahiplerine bâtıl aklın ne demek olduğunu göstermeleri, mücadele sahası açmaları ve tababette mikroba karşı yapıldığı gibi bir nevi (asepsi) ve (antisepsi) tedbirine meydan vermeleri…
Kâfir – Aklım almıyor!
Mümin – Aklınız yok ki, alsın !
Mümin – Kafir adlı eserden
VanLi
İslam filozofu ve olan ve müthiş bir dehaya sahip olan farabiyi; bediüzzaman sıradan bir mümin seviyesinde imam gazali ise daha düşük bir yere layık görmüştür.
Bediüzzaman, Farabi ve İbn Sina gibi İslam felsefecilerinin saplandıkları batağa şöyle işaret etmektedir: "Eflâtun ve Aristo, İbn-i Sînâ ve Farâbî gibi adamlar, ‘İnsaniyetin gàyetü’l-gàyâtı, ‘teşebbüh-ü bilvâcib’dir, yani Vâcibü’l-Vücuda benzemektir’ deyip, Firavunâne bir hüküm vermişler ve enâniyeti kamçılayıp, şirk derelerinde serbest koşturarak, esbâbperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok enva-ı şirk tâifelerine meydan açmışlar.
İmam gazalinin tam olarak söylediği şey aklımda değil ama o bediüzzamandan daha çok sert bakmıştır olaya.
ehli-sunnet
İmam-ı Rabbani r.a ise Şöyle diyor
- Ahmak Eflâtun, nefsinin safâsına güvendi. Hayâline gelen görüntülere uydu. Bunları değerli bir şey sanarak, kendini beğendi. Hazret-i Îsâ (a.s.) Eflâtun zemânında peygamber olmuşdu. Rûhullah olan O yüce Peygambere inanmadı. ‘Biz gericilikden kurtulmuş kimseleriz. Bizi doğru yola götürecek öndere ihtiyâcımız yokdur.’ dedi."
- "Eğer kalbini karartan safâsı olmasaydı, hayâlindeki sûretlere aldanmaz, seâdete kavuşmakdan geri kalmazdı. Maksada ulaşmasına engel olmazlardı. Bu karanlık safâyı görerek, kendini nûrlu sandı. Bu safânın, nefs-i emmârenin ince kabuğundan içeri giremediğini, nefsinin eskisi gibi kirli, pis olduğunu anlıyamadı. Nefsinin ancak, şeker kaplanmış necâsete döndüğünü göremedi."
- "Kalb böyle değildir. O, yaradılışda temizdir. Nûr ile doludur. Yalnız, karanlık nefse yakın olduğu için, üzeri kararmış, kirlenmişdir. Az bir tasfiye, temizlemek ile, üzerindeki pas giderek, eski hâline döner. Nûr ile dolar. Nefs ise, yaradılışda karanlıkdır, pisdir. Kalbin emri, idâresi altına girmedikce, dahâ doğrusu sünnete uymadıkca, İslâmiyyete sarılmadıkca, hattâ ve hattâ, ancak Allah Teâlâ’nın ihsânına kavuşmadıkca, tezkiye bulamaz, içerden temizlenemez. Yaradılışındaki pislikden kurtulamaz. Seâdete, iyiliğe eremez. Eflâtun, hiç aklı ermediği için, nefsinin safâsını, Îsâ (a.s.)’a inanan kalbin safâsı gibi sandı. O îmânlı kalbin sâhibi gibi, kendini de, nûrlu ve temiz gördü. Bunun için de, O yüce Peygambere (a.s.) uymak nimeti ile şereflenemedi. Sonsuz felâkete sürüklendi."
Mektubat 266
GranDiose
Allah Razı Olsun Aydınlattınız Bizleri..
islamda felsefe, islamda felsefenin yeri, islamda felsefe var mıdır