Sihrin zararları nelerdir
Kayıtsız Üye
lütfen bu yazıyı yazın veya gösterin
Yanıt: sihirin zararları nelerdir
Ecrinim
İslamda Sihir (Büyü) Yasağı (Vaaz)
Sihir, sözlükte gizli olan şeydir Göz boyama ve hile yoluyla insanları yanıltma anlamlarına gelir Türkçemizde "Büyü” ve "Efsun” diye adlandırılmaktadır Sihrin tarihi çok eskilere dayanmaktadır Sihirle uğraşan insanlar, tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar var olmuştur İnsanları aldatmaya yönelik bu davranışların en büyük etkisi insan ruhu üzerinde olmaktadır
Büyü, İslâm’dan önceki toplumlarda ve dinlerde de gelecekten haber verme, tılsımla tedavi etme, cincilik ve falcılık yapmak sûretiyle kehanette bulunma gibi davranışlar biçiminde bir çıkar vasıtası olarak kullanılmıştır
Büyünün asıl amacı, insana ve olaylara etki ederek çok avlama, balık tutma, hayvan yetiştirme, düşmanı yenme, zarara uğratma veya öldürme, çocuk, ürün ve mal çoğaltma, hastalıktan kurtulma, kısaca kişilere etki ederek iyilik ya da kötülük etmek sûretiyle bir menfaat sağlamadır[1]
Düşünceyi bozan, insan aklını şaşırtan ve gönülleri çelen sihir, yedi büyük günahtan sayılmıştır Konumuzla alakalı Hz Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmaktadır "İnsanı helak eden yedi şeyden sakınınız Bunlar nedir diye sorulduğunda şöyle buyurdu: Allah’a şirk koşmak, sihir ve büyü yapmak, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı insanı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, harpten kaçmak ve namusuna düşkün Müslüman kadınlara zina iftirası atmak”[2]
Sihir ve büyünün asıl niteliği, hayali bir şeyi hakikat zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir tesir meydana getirmesidir İnsanları birbirine düşüren, toplumu büyük fitnelere götüren sihir, dinimizce yasaklanmış, sihirle büyüyle uğraşanların dünyada da ahrette de perişan olacakları Yüce Rabbimizce bildirilmektedir Kur’an-ı Kerim’de Hz Musa kıssası bizlere aktarılırken özellikle sihirbazların sihirlerinin sadece göz boyamaktan ibaret olduğu, sihirbazların asla iflah bulmayacakları şöyle anlatılmaktadır
"Sihirbazlar: "Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler Mûsâ: "Yok, (önce) siz atın” dedi Bir de ne görsün, onların ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor Bunun üzerine Mûsâ içinde bir korku hissetti Şöyle dedik: "Korkma (ey Mûsâ!) Çünkü, sensin en üstün olan” "Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez” (Mûsâ’nın değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, "Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler Firavun, "Demek, ben size izin vermeden önce ona (Mûsâ’ya) inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür Şimdi andolsun sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına asacağım Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz” Sihirbazlar şöyle dediler: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz Artık sen vereceğin hükmü ver Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin” "Şüphesiz ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize inandık Allah’ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha kalıcıdır”[3]
Yukarıda aktarmış olduğumuz ayetlerde sihirbazların Hz Musa’nın kendilerine gösterdikleri şeyin sihir değil de mucize olduğunu çok iyi anladıklarından dolayı iman ettikleri dile getirilmektedir Özellikle ayetlerde Firavun tehdidine rağmen Allah’a inanan sihirbazların bir daha imandan geri dönmeyecekleri zikredilmektedir Bu ayetler bize göstermektedir ki, sihirbazlar kendilerinin yaptıklarının ancak bir göz boyama olduğunu çok iyi biliyorlar ve bununla ancak halkı kandırabiliyorlar Günümüzde sihir yapan insanların yapmış oldukları şeylere itibar etmemeli ve sadece Yüce Rabbimizden sakınmalıyız Bize sihir yapılmasından çok korkmaktayız Sakınmamız gerekenden sakınmamız yerine korkularımızdan sakınmakta ve bunun sonucunda bizde sihir yapanların tuzağına düşmekteyiz Bizlere büyü yapılır endişesiyle büyücülere gitmek, büyü yaptırıldı diye yine büyücülere başvurmak asla doğru bir davranış olmayacaktır
Kur’an-ı Kerim’in sondan bir önceki süresi Felak süresinde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ {} مِن شَرِّ مَا خَلَقَ {} وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ {} وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ {} وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ {}
De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım”[4] Süre-i celilede büyü yapanların, sihirle uğraşanların şerli kimseler olduğu vurgulanmaktadır Bu şerleri kendilerini helake götürmekle kalmayıp, diğer insanlara da sıkıntı vermektedirler Ancak yapmış oldukları bu sihirlerden Allah’a sığınmak gerekmektedir Bu sürede sığınma mercii olarak Allah bildirilmektedir Bizlerde Yüce Rabbimize tam anlamıyla güvenmek zorundayız
Sihir ve büyü yapmak ne kadar günahsa Müslüman’ın herhangi bir problemini çözmek için büyücüye gitmesi aynı şekilde günahtır Sevgili Peygamberimiz bu duruma şöyle dikkat çekmektedir "Bazı şeyleri uğursuzluğa yoran ve başka birine bu tür yorumlar yaptıran, fala bakan veya baktıran sihir yapan ve yaptıran bizden değildir Kim bir falcıya giderde onun söylediğini doğrularsa o kimse Muhammed (sav)’e indirileni inkar etmiş olur”[5]
Günümüzde sihir ve büyünün çokça yaygın olduğunu üzülerek görmekteyiz Her kesimden insanlar bu yanlışlığın içinde düşmüştür İşlerini sihirle ve büyüyle çözme yoluna gidenler öncelikle şunu düşünmelidirler Sihir ve büyü yapanlar, işlerimizi çok güzel bir şekilde halledebilecekleri ideasında bulunuyorlar Eğer bu doğruysa neden kendi sıkıntılarına çare bulamıyorlar Kendilerine büyü yaptırmaya gelen insanların paralarıyla geçimlerini karşılayan bu insanlar, eğer yaptıkları doğruysa neden büyüyle kendi paralarını çoğaltamamaktadırlar Kendilerini çok güçlü gördüğümüz bu insanlar kendilerine gelen zorlukları engelleyebiliyorlar mı? O Kadar güçlü iseler neden kendi ölümlerine engel olamıyorlar? Hastalara şifa bulduklarını söyleyen bu insanlar neden hastanelere gidip orda doktorlara tedavi olup gerekirse ameliyat oluyorlar? Bu gibi örnekleri çoğaltabiliriz Bizler şu sorunun cevabını aramalıyız Kendilerine fayda sağlayamayan insanlar başkasına nasıl fayda sağlayabileceklerdir? Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır
وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ
"…Halbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi”[6]
Büyü temelinde menfaat olan bir davranış olduğundan din ve kutsal tanımaz Büyüde Tanrının irade ve kudreti üstünde işler başarabilme iddiası vardır[7] Bu sebeple, bizlerde gücümüzün yettiği kadar büyüden ve büyü ile uğraşanlardan kaçınmalıyız Dua ve niyazda bulunmalıyız
Sonuç itibariyle; bugün çok büyük bir sektör haline gelen büyücülük, hep bizlerin sayesinde bu hale gelmiştir Talep olmasaydı talebe cevap verecek insanlarda olmazdı Mesela müşteri olmasa tüccarlık da olmazdı Biz bu gibi şeylere itibar etmeyelim ki, yalan ve düzenbazlıkla geçimlerini sağlayan bu insanlarda yaygın hale gelmesin
Vaazımızı Sevgili Peygamberimizin sihir yapmayan, yaptırmayan ve uğursuzluğuna inanmayanlar için bildirdiği şu müjde ile son veriyorum
"(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik küçük bir grup vardı Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı Kendi ümmetim sandım Bana ‘Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, sen ufka bak!’ dediler Baktım; (çok) büyük bir karaltı ‘İşte bunlar senin ümmetindir İçlerinden hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır’ dediler”
(İbni Abbas diyor ki) Söz buraya gelince Peygamber aleyhisselâm kalkıp evine gitti Oradaki sahâbîler bu hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, "Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır” derken, kimileri, "Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır” dediler Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu
Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber aleyhisselâm çıkageldi
– "Ne hakkında konuşuyorsunuz?” diye sordu
– Hesapsız-azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler
Bunun üzerine Nebi sallAllahu aleyhi ve sellem:
– "Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir” buyurdu[8]
Yüce Rabbim Kendi rızasından bizleri ayırmasın İnsanların şerrinden, şerlilerin şerrinden bizleri korusun Her daim iyi işlerle meşgul olmayı, kötü davranışlardan bizleri korusun Allah’a emanet olun
Ahmet ÜNAL
Vaiz
[1] Dini kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları "Büyü” md
[2] Riyazü’s Salihin, Hadis No:1797
[3] Taha, 65-73
[4] Felak, 1-5
[5] Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2, 429
[6] Bakara, 2/102
[7] TDV İlmihal, c2, s154
[8] Riyazü’s Salihin, Hadis No:7
Yanıt: sihirin zararları nelerdir
Ecrinim
SİHİR VE BÜYÜ YAPMANIN
KESİNLİKLE HARAM OLDUĞU
Âyet
"Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Fakat şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri öğretiyorlardı."
Bakara sûresi (2), 102
Âyet-i kerîmenin tamamının anlamı şöyledir: "Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Fakat şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye sihir ilmini öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların âhiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür. Keşke bunu anlasalardı."
Bu âyet ve konunun önemi münasebetiyle sihir hakkında özet bilgi sunmayı uygun görmekteyiz. Çünkü bu konu tarih boyu insanların ilgi alanı olmaya devam ettiği gibi, günümüz toplumlarında da canlılığını korumaktadır. Sihir, lugat anlamı itibariyle sebebi gizli ve üstü kapalı olan şey demektir. Din örfünde, sebebi gizli olan ve gerçeğin aksine tahayyül olunan gözbağcılık, şarlatanlık, hilekârlık gibi şeyler sihirdir. Bu açıdan herhangi bir niteleme olmaksızın sadece sihir denilince, hem sihir hem de onu yapan kimse hakkında bir kötüleme ve kınama ifade eder. Nitelendirilmek suretiyle övülen bir hususta da sihir kelimesi kullanılabilir. Nitekim Peygamber Efendimiz’in huzuruna gelen iki kişiden biri güzel konuşmasıyla oradakileri etkilediği için, Efendimiz "Beliğ olan sözlerden bir kısmı vardır ki, muhakkak sihir gibi etkilidir" buyurmuştur (Buhârî, Tıb 51; Müslim, Cum’a 47; Ebû Dâvûd, Edeb 56; Tirmizî, Birr 79) .
Sihir ve sihirbazlığın tarihi, insanlık tarihinin en eski medeniyetlerinden birini kurmuş olan Keldânîler zamanına kadar uzanır. Bâbil ülkesinde yerleşmiş olan Keldânîler, yıldızlar ve gezegenlerle ilgili gök bilimlerinde son derece ileri idiler. Bu durum onları yıldızlara ibadet etmeye bile götürmüştü. Bunlar, Kur’an’ın ifadesiyle Sâbie adıyla anılmışlardır. Bir kısım âyetlerde Sâbiîlerden ve onların özelliklerinden bahsedilir [Bk. Bakara sûresi (2), 62; Mâide sûresi (5), 69; Hac sûresi (22), 17]. Onlar, bütün olayların cereyanını yıldızlara bağlamışlar; hayrın ve şerrin, fayda ve zararın, mutluluk ve kederin kaynağının yıldızlar olduğuna inanmışlardır. Bu sebeple yıldızlardan her biri namına putlar yapmış ve heykeller dikmişlerdir. Bu bir ihtisas sapkınlığı idi. Onların arasında sihir ve sihirbazlık da çok yaygın idi. Bu konudaki tafsilat Kur’ân-ı Kerîm tefsirlerinde ilgili âyetler açıklanırken genişçe yer alır. Onları bu yanlış itikatlarından ve düştükleri sapıklıktan kurtarmak üzere Cenâb-ı Hak kendilerine İbrâhim aleyhisselâm’ı peygamber olarak göndermişti. Buna rağmen onlar inkârlarına devam ettiler ve bu büyük peygamberi ateşe attılar. Fakat Cenâb-ı Hak peygamberine o ateşi bir gül bahçesi kılıp onu kurtardı ve Şam tarafına hicret etmesini kendisine emretti.
Sihir ve sihirbazlar tarihinin ikinci bir safhası da Mısır’da Mûsâ aleyhisselâm’la Firavun’un sihirbazları arasında cereyan eden olaylardır. Kur’ân-ı Kerîm’in A‘râf (bk. özellikle 109-124. âyetler) ve Tâhâ (bk. özellikle 60-73. âyetler) sûrelerinde bu olaylara temas edilir, gerçekler ibretli ve hikmetli bir tarzda sanki bu gün oluyormuşçasına gözler önüne serilir. Bu âyetlerden açıkça anlaşılacağı gibi Mısır sihirbazları halka karşı son derece esrarengiz bir tarzda gözbağcılık eder, hayali şeyleri hakikat şeklinde gösterirlerdi. Cenâb-ı Hak, onların bu aldatmacalarını ve şarlatanlıklarını ortaya çıkarmak ve insanları sapmalardan koruyup doğru yola davet etmek üzere Mûsâ aleyhisselâm’ı peygamber olarak gönderdi. Ona mûcize olarak da asâyı vermişti. Onun asâsı sihirbaz ve büyücülerin bütün hesaplarını bozmakta idi. Neticede en önde gelen büyücü ve sihirbazlar, Firavun’un tehdidine ve öldürülme pahasına Mûsâ aleyhisselâm’ın dinini kabullenerek Allah’a iman edip secdeye kapandılar. Buna da bir ihtisas hidâyeti denilebilir.
Sihirbazlığın çok yaygın olduğu dönemlerden biri de Süleyman aleyhisselâm zamanı idi. Onun zamanındaki sihirbazlar arasında şeytanı aratmayacak kadar hilekâr ve oyunbaz birtakım sanatkârlar vardı. Bunların içinde her türlü inşaat kalfaları, duvar ustaları, mimarlar, deniz dalgıçları, birtakım sosyal sınıflara mensup kimseler bulunmaktaydı. Sâd sûresi’nin 37. âyeti buna işaret eder. Bu sihirbazlar bir ara o kadar ileri gittiler ki, Süleyman aleyhisselâm’ın saltanatını elinden almaya muvaffak oldular. Daha sonra Allah’ın yardımı ile Süleyman aleyhisselâm onlara galebe etti. İşte buradaki açıklamaları yapmamıza vesile olan ve yukarıda meâlini verdiğimiz Bakara sûresi’nin 102. âyeti bu gerçeği ifade eder. Yahudiler arasında sihir ve büyücülük çok yaygın idi. Onlar Süleyman aleyhisselâm’ın büyük bir büyücü olduğuna inanıyorlardı. Hükümdarlığı büyü ile elde ettiğini, hayvanlara ve cinlere büyü ile hükmettiğini iddia ediyorlardı. Yahudiler Süleyman aleyhisselâm’ı bir peygamber değil, sadece bir hükümdar olarak kabul etmekte idiler.
Vahiy kaynağından uzak olan şeytanlar, cereyan eden ve edecek olan olaylar hakkında kulak hırsızlığı ile birtakım bilgiler edinirler ve bunlara birçok yalan karıştırarak yayarlar, buna da kâhinleri vasıta kılarlardı. Bazı haberleri doğru çıktıkça kâhinler bunlara güvenir, bunun yanında binlerce yalan haberi de yayarlardı. Daha sonra onlar bu bilgileri derleyip topladılar, cin çağırma, gönüllere sihirle hükmetme ve çeşit çeşit sihir ve büyü kitapları yazdılar. Bu suretle cinler gaybı bilirler diye bir bâtıl inanç insanlar arasında yaygınlaştı. Sonra Süleyman aleyhisselâm onların hepsini hükmü altına alıp hizmetinde kullandı. O zaman bütün bu kitaplar toplanıp Süleyman aleyhisselâm’ın tahtının altında bir mahzene gömüldü. Onun ölümünden sonra şeytanlardan insan suretinde biri, Süleyman aleyhisselâm’ın bir peygamber değil, sihirbaz olduğunu, şeytanları, cinleri, rüzgârı hep sihirle emri altına aldığını söyleyerek, "İnanmazsanız sarayını arayınız; sakladığı kitaplarını bulursunuz" dedi; bunların gömülü olduğu yeri de haber verdi. Gerçekten onun dediği yerden bir çok kitaplar çıkardılar ve "Süleyman sihirbazmış, saltanatını da sihirle yürütmüş" diye yaydılar. Oysa Süleyman aleyhisselâm sihirbaz ve kâfir değildi. Bilakis ona küfreden ve sihirbazdır diyen şeytanlar kâfirdiler. İşte âyet bu gerçeği ortaya koymaktadır. Çünkü bu şeytanlar insanlara sihiri, Bâbil’de Hârut ve Mârut adında iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek "Biz ancak bir imtihan için ve uyarı için gönderildik. Sakın sihir yapmayı câiz görüp de kâfir olma!" demedikçe hiç kimseye öğretmiyorlardı. Meleklerin insanlara öğrettikleri ya vahiy veya ilham demektir. Bu iki meleğin öğrettiğinin vahiy değil ilham olduğu hususunda müfessirler görüş beyan etmişlerdir. Fakat onları öğrenen insanlar bunu iyi yönde değil kötü yönde kullanmışlar, dolayısıyla küfre girmişlerdir. Her ilim için aynı şey söylenebilir. Çünkü bir bilgiyi hayra da şerre de kullanmak mümkündür. Bu, ilmin kıymetinden ve haysiyetinden bir şey noksanlaştırmaz. Çünkü bu durum, ilmin kötülüğü değil, o ilimle işlenen işin, amelin kötülüğünden ibarettir.
O halde netice itibariyle ifade edersek, melekler sihir öğretmez; fakat meleklerin hayır için öğrettiği gerçekler, küfür ehlinin ve şeytanların elinde şer alanında kullanılmak için sihir haline dönüşebilir. Nitekim bunu ilk yapanlar Bâbilliler olmuştur. Sihirin bilinen birçok çeşitleri vardır; bunların her biri hakkında bilgi vermenin yeri burası değildir. Şu kadar var ki, sihir ve büyüyü öğrenmek kesin bir şekilde yasaklanmamıştır; çünkü o da bilgi alanlarından biridir. Her ilim ve bilgiyi iyi ya da kötü gaye ile kullanmak mümkündür. Sihir öğrenip uygulamanın dinî açıdan hükmü konusunda İslâm âlimleri arasında çeşitli görüş ayrılıkları vardır. Ebû Hanîfe, İmam Mâlik ve Ahmed İbni Hanbel’e göre bunun hakkında verilecek hüküm küfür olduğudur. Hanefî mezhebi imamlarından bazılarına göre şerrinden korunmak için sihir öğrenilebilir; bu küfür değildir. Fakat sihir yapmanın câiz olduğuna veya fayda verdiğine inanmak küfürdür, demişlerdir. Sihir ve büyü yapan kimselerin şer’î cezası ölümdür. Fakat kaç defa yapmakla veya kendisine sihir yapılan kişinin ölmesi halinde mi öldürüleceği gibi konulardaki ihtilâflar fıkıh kitaplarımızda yer alır. (Sihir konusunda bilgi çin bk. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, I, 364- 373; Kâmil Miras, Tecrîd Tercümesi, VIII, 224-235.)
Hadis
1797. Ebû Hüreyre radıyAllahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanı helâke sürükleyen yedi şeyden sakınınız." Sahâbîler:
– Yâ ResûlAllah! Bu yedi şey nedir? diye sordular. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
"Allah’a şirk koşmak, sihir ve büyü yapmak, – haklı olarak öldürülen müstesna- Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir insanı öldürmek, fâiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında harpten kaçmak, evli olup hiçbir şeyden haberi olmayan namusuna düşkün müslüman kadınlara zina isnad etmek."
Buhârî, Vasâyâ 23, Tıb 48, Hudûd 44; Müslim, Îmân 145. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vesâyâ 10; Nesâî, Vesâyâ 12
Yanıt: sihirin zararları nelerdir
Ecrinim
Açıklamalar
Benzer birçok hadisin açıklamalarında ifade ettiğimiz gibi, büyük günahları belirli bir sayıyla sınırlandırmak veya anılan sayıdan ibaret görmek doğru değildir. Böyle sınırlandırmalar, şu yedi şey büyük günahlardandır, anlamında kullanılmaktadır. Ancak çeşitli hadislerde yedi, dört, üç gibi verilen rakamlar, o hadiste sayılanların hem büyük günahların en başta gelenlerinden, en çirkinlerinden hem de en çok vuku bulanlarından olduğu için öne çıkarılmış bulunanlardır. Bilindiği gibi Allah Teâlâ’nın yasak ettiği her şey büyük günahtır. Büyük günahların belirtileri, o fiili işleyene şer’î bir ceza gerektirmesi, cehennem azâbıyla tehdit olunmak, işleyene fâsık denilmesi ve yapanın lâneti hak etmesidir.
Hadiste geçen büyük günahların mahiyetleri hakkında 1618 numaralı hadisin açıklamasında derli toplu bilgi sunulmuştu. İmam Nevevî’nin hadisi burada tekrar etmesinin sebebi, sihir ve büyünün büyük günahlar arasında sayılmasıdır. Bununla ilgili yeterli bilgiyi ise konumuzun başında yer alan âyet-i kerîmenin izahı vesilesiyle vermiş bulunmaktayız.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Büyük günahlar helâk edicidir; çünkü dünyada cezalandırılmanın, âhirette de cehenneme girmenin sebebidir.
2. Büyük günahlar derece derecedir. Hadisimizde sayılanlar onların ilk sırasında yer alır.
3. Sihir ve büyü yapmak da haram kılınmış olan helâk edici büyük günahlardandır.
4. Büyük günahlar başta olmak üzere, her çeşit günahtan sakınmak gerekir.
Riyazüs Salihin
sihirin zararları, Sihrinzararları, sihir insana ne gibi zarar verir