Kelamın islami ilimler arsındaki yeri nedir?
Kayıtsız Üye
kelamın islami ilimler arsındaki yeri nedir?
Yanıt: kelamın islami ilimler arsındaki yeri nedir?
Galus
İslami ilimler, itikadı ve ameli olmak üzere başlıca iki kısımdır. Kelam ilmi, İslam dininin itikadla (inançla) ilgili yönünü inceleyen ilim dalıdır. İslam’a giriş "i-man"la olduğundan, kelam ilminin din ilimleri arasındaki yeri Önemlidir. Amelle ilgili ilmin adı ise "fıkıhtır.
Yanıt: kelamın islami ilimler arsındaki yeri nedir?
Desert Rose
KELAM İLMİ
İslami ilimler, itikadı ve ameli olmak üzere başlıca iki kısımdır. Kelam ilmi, İs-
lam dininin itikadla (inançla) ilgili yönünü inceleyen ilim dalıdır. İslam´a giriş "i-man"la olduğundan, kelam ilminin din ilimleri arasındaki yeri Önemlidir. Amelle ilgili ilmin adı ise "fıkıhMır.
İslam´da iman esaslarım konu edinen ilmin bir kaç tane adı vardır ki başlıcaları; Fıkh-i Ekber, Akaid, Tevhîd ve Usul-i dindir. Bu ilim dalına Fıkh-ı Ekber adı Ebu Hanife (Ö.150 h./767 m.) tarafından verilmiştir. Ebu Hanife´nin aynı adda bir de risalesi vardır. Bu isimlerden en yaygın olanı "Akaİd"dir.
Kelam Adınım Menşei: SadeddinTafta-zani (Ö.793/1390), bu ilme kelam adının verilmesinin sebeplerini şöyle açıklıyor: a) İlk devirlerde bu ilmin en önemli ve meşhur konusu Allah´ın kelam sıfatı ve Kur´an-ı Kerim´in mahluk olup olmaması meselesi olduğundan bu adı almıştır; b) Kelam İlmi, sapık inançlılarla daha ziyade sözlü olarak (kelamla) mücadele eden bir ilim olduğundan bu adı almıştır; c) Mantık ilmi, akli ve felsefi ilimlerde insana konuşma (kelam) gücü kazandırdığı gibi, kelam ilmi de dini ilimlerin gerçekliğini ortaya koymada insana konuşma gücü kazandırdığından bu adı almıştır.
Tanımı: Kelam ilminin, biri konusuna, diğeri de gayesine göre olmak üzere iki türlü tanımı yapılmaktadır. Konusuna göre; "Allah´ın zatından, sıfatlarından, peygamberlikten, mebde´ (varoluş) ve mead (son buluş) itibariyle varlıkların hallerinden İslam kanunu üzere bahseden bir ilimdir" tarzında tanımlanır. Demek ki, kelam ilmi, Allah´ın zatından, sıfatlarından, fiillerinden, insanların fullerinin meydana gelişinden, kaza ve kaderden, peygamberlik kurumu, ahiret meseleleri, melekler, ilahi kitaplar vb. bütün inanç konularından İslam kanunlarına, yani
Kur´an ve Sünnete bağb kalarak bahseden bİr ilim dalıdır. Amacına göre tanımı ise şöyle yapılmaktadır: "Kelam, deliller ortaya koymak ve şüpheleri yok etmek suretiyle dini akideleri isbat etme gücü kazandıran bir ilimdir". Bu bakımdan da kelam ilmi, akli ve nakli delillerle inanç esaslarını isbat etme gücü kazandırarak inanç esaslarıyla İlgili meydana gelebilecek şüpheleri bertaraf eden bir ilimdir.
Konusu: Kelam ilmînin konusu, öncelikle Allah´ın zatı ve sıfatlarıdır. Aynı zamanda bütün iman esasları kelam ilminin konusunu teşkil etmektedir. Kelam İlminin temel konuları inanç esasları olmakla beraber, zamanla "varlık" ve "bilgi" konuları da kelam ilminin konusuna dahil edilmiştir. Bunların kelamda konu edinilmesi, inanç esaslarını İspata yaradıklarından-dır. Kelama, varlığı, hâdİs (sonlu) olması açısından ele alır. Buradan Yaratıcının varlığını, tekliğini, eşsizliğini, öncesizliğini ve sonsuzluğunu ispatlar. Yine kelam-cı, akıl yürütme ve mantık kanunları ve ilkelerinden yararlanarak da akide esaslarını ispata yönelir. Böylece bilgi (malum) de kelamın konusuna dahil olmuştur.
Felsefe ile İlişkisi: Kelam ilmî, felsefenin de konu edindiği "varlık" meselesini konusuna dahil etmiştir. Bununla amacı, bİr taraftan İnsanları, felsefeye ihtiyaç duymaktan kurtarmak, diğer taraftan da varlığın sonradan ve sonlu olduğunu İspatlayarak Yaratıcının varlığını, ezeli ve ebedi olduğunu ispat etmektir. Felsefe ile konu birliği olmasına karşılık, metod farklılığı vardır. Felsefenin hareket noktası ve dayanağı daima akıldır. Kelam ise akıldan faydalandığı gibi nakilden de faydalanır. (Nakilden maksad Kur´an ve sünnet gibi dini delillerdir.) Kelam, akli deliller kullanmakla beraber, İslam´ın koyduğu
prensiplere daima bağlı kalır. Zaten kelam ilmi, İslam dîninin iman esaslarını ispat edip savunan bîr ilim olduğuna göre zorunlu olarak İslam kanunlarına bağlıdır. Ama felsefede böyle bir bağlılık söz konusu değildir.
Gazali´den (Ö.505/11H) önceki ke-lamcılar felsefeyi tamamiyle reddediyorlardı. Felsefeyi ve filozofların amaçlarını titizlikle araştıran Gazali felsefeyi ve filozofları pek çok noktada eleştirmiştir. MA-lemin kıdemi, haşnn cismani olamayacağı ve Allah´ın cüz´iyatı bilmediği" görüşünü savunan İslam filozoflarının, bu görüşlerinden dolayı küfre düştüklerini ileri sürmüştür. Gazali´den sonraki kelamci-lar ise, hem tenkid, hem de faydalanmak amacıyla felsefi konulara eserlerinde yer vermişlerdir. Kelamın bu dönemindeki en dikkat çekici şahsiyet Fahreddin Ra-zi´dir (Ö.606/1209). Razi´den sonra gelen Seyfeddin Amidi (Ö.631/1233), Kadi Beydavİ(ö.685/1286),Sa´deddinTaftaza-ni (Ö.793/1390) ve Seyyid Şerif Cürcani (Ö.816/1413) gibi kelamalar, Razi´nin izinde yürüyerek felsefeden çokça yararlanma yoluna gitmişler ve böylece kelam ile felsefe adeta tek bir ilim haline getirilmiştir.
Amacı: Kelam ilmi, Allah´ın varlığına, birliğine, sıfatlarına, fiillerine, peygamberlerin doğruluğuna… dair deliller ortaya koyarak Ehl-i Sünnet akidesini bid´at-lerden ve yabancı fikir ve ideolojilerin etkisinden korumayı gaye edinen bir ilimdir. Kelam ilmi, doğru yolu arayanları delille irşad eder, inatçıları delille susturur. Akaid esaslarını, batıl ehlinin şüpheleriy-le sarsılmaktan korur. İnsanı, taklid düzeyinden kurtarır, kuvvetli iman ve sarsılmaz bilgi düzeyine ulaştırır.
Önemi: Kelam ilminin konusu; Allah´ın zatı, sıfatları, fiileri vb. inanç esasla- ve te´vilden titizlikle kaçınıyorlardı, rı olduğundan, bu İlimle öğretilen bilgiler Mutezile: İnsan, fiillerini kendi iradesi insanlık için son derece önemli bilgiler- ve kudretiyle kendisi meydana getirir. Al-dir. Bu nedenle kelam ilmi, kelamcılara lah´ın, zatından başka, ilim, irade, kud-göre, dini ilimlerin başı ve bütün ilimlerin ret, hayat, semî, basar vb. sıfatları yoktur, en şereflisidîr. Allah inancı ve diğer inanç Büyük günah işleyen, mü´min de değildir esasları öğrenilip kalbe yerleştirilmeden kafir de değildir, fasıktır; tevbe etmeden diğer dini ilimler bîr değer ifade etmeye- ölürse ebedi cehennemde kalır. Kur´an ceği için kelam, bütün dini İlimlerin teme- yaratılmıştır. Allah ahirette görülmez… lini teşkil eder. gibi İslam´ın temel prensipleriyle bağdaş-
Kıtruhışıı: Kelam ilmi, ilk defa hicri mayan bazı fikirlere sahiptir. Bunun ya-II., miladî VIII. asrın başlarında Mutezi- nında hürriyet taraftan olmakla beraber le ekolü tarafından kurulmuştur. Pek çok kendi görüşünde olmayanlara ağır baskı-tarihçi, kelam ilminin kuruluşunu, tabi- lar uygulaması onun yıkılması ve,tarihten un´un büyüklerinden Hasan Basrİ silînmesiyle sonuçlanmıştır. Nitekim Mu-(Ö.110/728)´nin öğrencisi iken büyük gü- tezilenin önde gelen liderlerinden Ebu nah (kebire) işleyenin durumu hakkında Ali Cübbai (ö. 303/916)´nûı talebesi hocasıyla görüş ayrılığına düşen Vasıl b. Ebu´l-Hasan Eş´ari (Ö.324/936), hocasi-Ata (Ö.131/748)´mn, hocası Hasan Bas- nın ve Mutezilenin görüşlerini beğenme-ri´nin ders meclisini terk etmesiyle başla- mektedir. Nihayet hocasıyla salah-aslah tır. Vasıl´a arkadaşı Amr b.Ubeyd konusundaki (üç kardeş meselesi) müna-(Ö.144/761)de katılmıştır. Bunlara Ha- kaşa neticesinde hocasını susturmuş ve san Basri´nin ders halkasını terk ettikle- Mutezile mezhebini terk etmiştir. : rinden Mutezile (terk edenler) adı veril- Temel prensiplerde Ehl-i Sünnetin Se-
miştir. Eski Yunan felsefesi o devirlerde lef alimlerinin görüşlerine bağlı kalan Arapçaya tercüme edilmeye başlanmıştı. İmam Ebu´l-Hasan el-E§´ari, ayrıldığı Mutezile muhtemelen bu eserlerin etki- Mutezile mezhebinin akılcılık prensibin-sinde kalmıştır. Mutezile mezhebinin beş den de istifade ederek yeni bir ekolün ku-temel prensibi vardır ki, bunlar; 1- Tev- rucusu olmuştur. Bu ekol Ehl-i Sünnet hid; 2- Adalet; 3- Va´d ve vaîd; 4- el-Men- ilm-i kelamıdır. Böylece Eş´ari, Ehl-i Sün-zile beyne´1-menzileteyn; 5- Emr net kelamının kurucusu sayılmıştır. An-bi´1-ma´rûf nehy ani´I-münker (iyiliği em- cak, Eş´ari´nİn Ehl-i Sünnet kelamını kur-redip kötülükten sakındırmak) prensiple- mada kendinden önceki Abdullah b. Kül-ridir. Iab el-Basri (Ö.240/854) ve Haris el-Mu-
Mutezile, İslam´da akılcılık ve te´vilci- hasibi(ö.243/857) gibi sünni alimlerin te-Hk akımının ilk temsilcisi sayılır. Mutezİ- şirini unutmamak gerekir. Aynı devirde le, akla büyük değer veren bir mezheptir. Türkistan´da, Semerkand´da yaşamış Akide konularını ispatta akli delillere çok- olan Ebu Mansur el-Maturidi ça başvurduğu gibi, akla uygun bulmadığı (333/944)´de Mutezile ve diğer bid´at fır-nakli (ayet ve hadîs) te´vilden de çekin- kalarıyla mücadele ve münazaralarda bu-roez. Halbuki o devir Ehl-i Sünnet (selef) lunmuş, sözlü ve yazılı olarak bunlara kar-alimleri nakle sıkı sıkıya bağlı kalıyorlar şı İslam akaidini müdafaa etmiştir. İmam
Matridi Mutezile ile mücadeleyi sürdürürken onun kelam metodundan yararlanmıştır. Eş´ari ile görüş ve metod paralelliğine sahip olmuşlardır. Böylece Ehl-i Sünnet kelamı, aynı zamanda iki ayrı bölgede iki ayrı koldan kurulmuş oluyor ve Maturi-di de Ehl-i Sünnet kelamının diğer bir kurucusu sayılıyor.
Selefin, Mutezile ve Ehl-i Sünnet Kelamının Metodları: Selefiyyenin, Mutezilenin ve Ehl-i Sünnet kelamcılarının akaid esaslarını isbat metodları arasında fark vardır. Şöyle ki:
Selefıyye, genel olarak ashab ve tabiu-nun yolunu izleyen İslam alimlerine verilen bir isimdir, ki bunlar iman esaslarıyla ilgili konularda ayet ve hadislerde bildirilenlerle yetinen, teşbih ve tecsime düşmeden müteşabihleri olduğu gibi kabul eden, bunları tevile gitmeyen, Ehl-i Sünnetin İlk alimleridir. Bunlarda nakle (ayet ve hadis) bağlılık esastır. Te´vilden şiddetle kaçınırlar. Eş´ari ve Maturidi´den önceki Ehl-i Sünnet alimleri (dört fıkhi mez-heb imamı ve öğrencileri de dahil)Selefiy-yeyi temsil ederler.
Mutezilenin, iman esaslarını isbat metoduna kelam adı verilmiştir. Mutezilenin kelam metodunda inanç esaslarını is-batta nakle yer vermekle beraber akla daha geniş bir yer verilir. Akli deliller önde gelir. Akla öyle çok değer verilir ki nakil ile akim muarız gibi göründüğü yerde nakil te´vil yönüne gidilir. Müteşabih ayet ve hadisler akıl ışığında te´vil edilir. Bu metod, Selefin benimsemediği bir husus olduğundan selef alimleri kelama ve ke-lamcılara karşı çıkagelmişlerdir.
Ehl-i sünnet İlm-i kelamı ise iman esaslarını isbatta nakilden de, akıldan da yararlanır. Nakle ağırlık verir. Nakle bağlılık esastır. Ama akli delillerden istifade-
den çekinilmez. Te´vilcilik kısmen vardır. Müteşabih ayetlerden bir kısmı -herhangi bir zaruret varsa- genel İslami prensiplere muhalif kalınmaksızın te´vil edilebilir.
Kelam İlminin Geçirdiği Devirler. Mutezilenin, iman esaslarını isbat metoduna kelam dendiğini belirtmiştik.. Mutezile kelamı, hicrî II. ve III. asırlarda hüküm sürmüş ve IV. asrın başında yıkılmıştır. IV.asnn başından itibaren Ebu´l-Hasan el-Eş´ari ve Ebu Mansur el-Maturidi tarafından kelam, sünnileştirilmiştir. Bu iki alim, bîr taraftan Mutezileyi reddederken, öbür taraftan Mutezilenin kelam metodundan yararlanmışlardır. Yani inanç esaslarını isbatta nakli deliller yanında ak-İİ delillerden de istifade etmişlerdir. İsla-mın, esasen akla aykırı hükümler ihtiva etmeyen bir nakil dini olduğu hususunu unutmayarak akla değer vermişler, ama Mutezile gibi aklı hakem yapmaya kalkış-mamışlardır. Zira insan, fani bir yaratık olduğu için iradesi, aklı sınırlı bîr varlıktır. Aklı her zaman gerçeği tam olarak bilemez, bulamaz. Vahyin irşadına muhtaçtır. Vahye dayalı bilgilerle bir bütünlük ar-zeder. Yoksa akıl, her zaman yanılmaktan ve eksik bilgi vermekten kurtulamaz. Bu gerçeği gözönünde bulundurmaya biz kelamın sünnileştirilmesi adım veriyoruz. Maturidi ve Eş´ariden sonra Ehl-i Sünnet kelamı tekamül etmeye başladı. Eş´a-rİ´nin izinde gidenler Eş´ariyye, Maturi-di´nin izinde gidenler de Maturidiyye ekolünü teşekkül ettirdiler. Ehli Sünnetin bu iki ekolünün temel prensipleri aynı olmakla beraber bazı tali derecedeki prensiplerde görüş ayrılıkları vardır. Bunlara örnek olarak bir kaç madde zikri yeterli olacaktır
: 1- Maturidİlere göre, insanda, müstakil bir cüz´i irade vardır. Eş´arilere göre, insanı da, iradesini de Allah yaratır.
2- Maturidİlere göre, herhangi bir bildiren olmasa da insan, Allah´ı bilmek mecburiyetindedir. Eş´arilere göre, Allah´ı bilmek mecburiyeti yoktur, yani insan, kendisine bir bildiren olmadan, aklıyla Allah´ı bulmaktan sorumlu değildir.
3- Maturidİlere göre, "tekvin" diye müstakil bir sıfat vardır. Eş´arilere göre, Allah´ın tekvin diye müstakil, hakiki bir sıfatı yoktur. Bu, kudret sıfatının bir taalluku olan itibari bir şeydir.
4- Maturidİlere göre, peygamber olmak için erkek olmak şarttır. Eş´arilere göre, şart değildir. Kadından da peygamber olabilir.
5- Maturidİlere göre, Allah, kullarına güç yetiremeyecekleri şeyleri teklif etmez. Eş´arilere göre, bu caizdir, ama vaki değidir,
6- Maturidİlere göre, Allah´ın her yarattığının bir hikmeti vardır. Eş´arilere göre, her şeyde bir hikmet aranmaz. Hikmet şart değildir.
7- -Maturidİlere göre, kelam-ı nefsi işitile-mez, ona delalet eden şey işitilebilir. Eş´a-rilere göre, kelam-ı nefsi işitilebilir.
8- -Maturidİlere göre, ezelde maduma (yok´a) hitap caiz değildir. Eş´arilere göre, caizdir.
9- Maturidİlere göre ye´s (ü-mitsizlik, ölüm) halinde yapılan levbe makbuldür. Eş´arilere göre, makbul değildir. 11- Maturidİlere göre, bir şey aslında güzel olduğu için din onu emreder, çirkin olduğu için yasaklar. Eş´arilere göre, bir şey din emrettiği için güzeldir, yine o yasakladığı için çirkindir. Güzellik dinin emretmesine, çirkinlik dinin yasaklamasına bağlıdır.
Görüldüğü gibi bu ihtilaflar lafızda ka-Ian,önemsiz ihtilaflardır. Temel konularda ihtilaf yoktur denebilir. Ebu´l-Hasan el-Eş/ari´den sonraki meşhur Eş´ari kelamcilar şunlardır: 1- Kadi Ebu Bekir el-Bakıllani (ö. 403/1013), 2- İmamu´l-Harameyn Ebuİ-Meali el
Cüveyni (ö. 478/1085), 3-Ebu Hamid el-Gazzali (ö. 505/111), 4-Abdülkerİm eş-Şehristani (ö. 548/1153), 5-Fahred-din er-Razî (Ö. 606/1209), 6- Seyfeddin el-Amidi (ö. 631/1233), 7-Kadi Beydavi (ö. 685/1286), 8- Sa´deddin et~Taftazani (ö. 793/1390), 9- Seyyid Şerif el-Cürcani (ö. 816/1413).
Ebu Mansur el-Maturidi´nİn mezhebinin önde gelen temsilcileri ise şunlardır: 1- –
Sadrulislam Muhammed Pezdevi (ö.
493/1100), 2-Ebu´İ-Muin en-Nesefi (ö.
508/1115), 3- Ömer en-Nesefi (ö.
537/1142), 4-Nureddin es-Sabuni (ö.
580/1184), 5- Burhaneddin en-Nesefi (o.
687/1289), 6-Ebu´I-Berekat en-Nesefi
(ö. 710 / 1310), 7- İbnü´kHümam (ö.
861 /1457), 8- Kemaleddin el-Beyadi (ö.
1098/1687).
Gerek İslam dünyasında ve gerekse batıda Ehl-i Sünnet kelamı daha ziyade Eş´ari ekolüyle tanınmıştır. Eş´arı kelamcılar ve eserleri meşhur olmuştur. Asırlarca hakimiyetini sürdüren Osmanlılar bile medreselerde çoğunlukla Eş´arî eserleri okutmuşlardır. Bunun sebebini anlamak kolay değildir. Belki, Eş´arî-Maturidî ayrılığının güdülmemesi, Ehl-i sünnet kelamının her iki ekolüne bir bütün olarak bakılması yeterli sebep gösterilebilir. Bununla beraber Ehl-i Sünnet kelamında, Maturidi ekolü alimlerinin eserlerinin Önemi, değeri ve kelama katkısı hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Mehmet BULUT
Bk. Amel; Eşarilik; îman; Tevhid.
kelam