Şeyh Nazım’ın k.s Risale-i Nur Hakkındaki görüşleri üzerine
ehli-sunnet
KIBRISLI ŞEYH NAZIM’IN BİR TAKIM ZELLE-İ AKDAMI
(Sırat-ı müstakimden inhiraf ve ayak kaymaları)
Dr. Abdulkadir Badıllı
Şanlıurfa
Şeyh Nazım Efendi aslında mübarek ve temiz bir insan, fazıl bir şahsiyettir. Kendileri, tarikatın düstur ve adabıyla ameli sahada dine hizmet etmiş ve halende eden bir zattır. Biz Risale-Nur talebeleri, bu mübarek zattan; Risale-i Nur’un iman-ı tahkiki ve esasat-ı Sünnet-i seniyeye hizmeti hakkında hep senalı ve sitayişli sözler ve haberler duymakta idik Enaniyetli bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i tarikat gibi meslek ve meşrep taassubu adına bilmeden aleyhte konuşmak, cahilane itiraz etmek ve Risale-i Nur’a dil uzatmak gibi abes şeyleri Şeyh Nazımımızdan duymamıştık. Biz Nur talebeleri Şeyhimizi Nur ailesinin bir büyüğü olarak kabul etmiştik, ona dualar ediyorduk.
Amma şimdi ne oldu ise oldu. İhtiyarlık ıthımı galebe çaldı, bilemiyoruz, Çok sevdiğimiz, saydığımız ve hep dua ettiğimiz dost Şeyh Nâzımımız birdenbire yön değiştiriverdi. Mübarek Şeyhin şu Menfi yöne yönelmesi, yani din düşmanlarının istekleri istikametinde tavır göstermesi, herhalde bir takım sebeplere dayanmaktadır. Nasıl ki 1942’lerde İstanbul’da Şeyh A.Hakim-ı Arvasinin ve 1958 yılında Urfa’da meşhur alim ve mutasavvıf Buluntu Abdurrahman hoca ismindeki zatın, camilerde Hz. Üstad Bediüzzaman aleyhinde ( ama çok galiz ve acemice ) konuşmalarının temelinde sinsice aldatılma ve kandırılma olduğu, zaman içersinde tahakkuk etmiş olduğunun ispatlı delilleri Mufassal Tarihçe-i Hayat eserimizde detaylarıyla kayıtlıdır.
Mazide cereyan etmiş şu mezkûr belirgin iki vak’a gibi birçok hadiseler zaman şeridinin halkalarına takılıp zuhura çıkmış ve göstermişlerdir ki; bizim Kıbrıslı Şeyh Nâzımımız tarzında- ya ıtıh getirmekten, ya da bazı mihraklar tarafından sinsice-aldatılmaktan meselenin merkez-ı aslisinin kapısından içeri girip de, ilmi, hikmeti ve mantıki gerçek bir araştırma yapmamış aldatılmaya kabil ve müsait, saf kalpli ve ileri yaşlı bazı hoca ve şeyhler zaman zaman imtihan sahnesinde bulunmuş ve bulunmaktadır.
İşte, şimdi vasıfları yad’a getirilmişlerden birisi de bizim Şeyh Nazım-ı Kıbrısi’mizdir ki: internetlerde hem görüntülü sesli, hem de yazılı olarak, Risale-i Nur mesleğine ve Nur talebelerinin hizmetine karşı menfice, ama tahkiksiz, delilsiz, ispatsız ve hatta mantıksız bir şeyler tefevvüh ederek neşrettirmiştir.
Kıbrıslı Şeyh efendinin durup dururken, Risale-i Nur’a ve Nur mesleğine karşı menfice olan şu hurucunun, elbette kandırarak onu elde etmeyi başaran ve sinsi düşmanane propagandalarına alet etme teşebbüsünde bulunmuş olan gizli bazı komitelerin işi olması kuvvetle muhtemeldir, sebepleri ise şunlar olabilir: Risale-i Nur’un İsm-i Azamdan muktebes olan nuru Türkiye’nin sınırlarını aşarak umum alem-i İslam’a hatta tüm dünyaya nevvarane yayılması ve kırka yakın dünya dillerine tercüme edilerek aleme intişar etmesi ve insanlığın her kesiminde takdir ve hüsn-ü kabul görmesi ve umum ulema-i islamca bil-ittifak ve bil-icma Bediüzzamanın ve eserlerinin mutlak ulul-azm müceddidiyeti teslim edilmiş olması karşısında şeyh Nazımımız gibi merciiyet meftunu, makam-perest bazı kimselerin çocukça hasetlerini celbe sebep olmuş olabilir diye düşünüyoruz.
Evet, şahsi merciiyet ve makam-perestlik sevdasını taşıyan, amma hakikatte<< şeyh-i mercu>> (Yani velayet basamaklarında seyr-i suluk ile uruc ederek, nihayete ulaşıp vazifedar olarak dönen zatlar gibi) halis ve fenay-ı etmem mazhar bir mürşitlik makamına ulaşamayıp yarı yolda kalan kimseler, bulanık âyineli olduklarından, arızalı ve şeytanın tuzağına takılmaya amade ve giriftar olmaları her zaman muhtemel bulunan bu gibi kimselerin ilham namı altındaki çatlak hatıratlarının maddi âlemde ma’kes bulamadığı zaman, bin derece hadlerini aşarak müceddid ve müctehid zevat-ı kırama ve mesleklerine tenkit oklarını atabilmektedir. Amma o hakikatsız ve hedefsiz ve yersiz oklar, çoğu kere yalpalayıp geri döner, tam aks-ı maksadıyla biçare muterizlerin sinesine saplanır, onu alemde ve adl-ı ilahi huzurunda perişan edip nefretli istiskale maruz bıraktırır.
Evet, Kıbrıslı muhterem şeyhimizin 88 yaşında bulunmuş olmasından ve hikmet-i islamiye ve gerçek müstakim mantık noktasında, tahkiki bir iman ile meleke-i akliyesi istikamet üzere inkişaf etmemişliğinin belirtileri gösterilmekte olduğundan; ve hurafat ve hayalate açık, belki de onlarla bulaşık şeyleri ” ilham ve üstten inen ihtar” diye nitelediği kırık ve çatlak bir takım hatırat a ve şahsın mizacına göre tahavvül edebilen tevilsiz rüyalara bel bağladığı için; aynı zamanda şeyhin vaziyet ve halı itibarıyla içtimaiyattaki birçok kimselerle ihtilata maruz bulunduğundan; kandırılıp menfi bazı şahısların emellerine alet edilmiş olabilmesi kuvvetle muhtemel ve evleviyetle derkardır.
Şeyhin durumu hakkında ileri sürdüğümüz bu iddialar, az sonra onun durup dururken fücceten aleyhtar bir tavır alıp Risale-i Nur’a ve alem- şümul hizmetine karşı giriştiği menfi tutumu ile ilgili konuşmalarından vereceğimiz başlıklarda bariz şekilde görülecektir ki; şeyhin o isnatları baştan sona mantıksız, tahkiksiz, mizansız, tutarsız ve ispatsızdır. Bu haliyle şeyhin o kabil isnat ve iddiaları,dediklerimizin ayrı bir delilidir.
HZ. ÜSTADIN BU GİBİ HADİSELERLE İLGİLİ ŞİDDETLİ BİR İHTARI
Bizim haksız tenkit ve tahkiksiz ilişmelere karşı, mukabele-i bilmisil ile hareketlenip taşkınlıklardan tehevvüre kapılmamızı meneden hz. Üstadın fevkalade mühim ihtarının vurud sebebi ve sureti şöyledir:
1942 de hz. Üstad Kastamonu’da çok ağır şartlar içinde sürgünlük hayatı yaşamakta iken, İstanbul’da bulunan şarklı ve hanedan sahibi bir şeyh (şu andaki şeyhimiz gibi) kandırılarak camilerde hz. Üstadın aleyhinde konuşturulduğu günlerde, Nur talebelerinin manevi olarak şiddetlice karşı koyup beddualara hazırlandıkları sırada, hadise ile ilgili o dellal-ı kur’an birkaç mektup yazdıktan sonra, istikamet çizgisini gösteren şu ihtarı da kaleme alıp talebelerine göndermiştir.
[ ] daki ulüvv-u cenap düsturuna ittibaan; ve avam-ı mü’minin’in şeyhlerine karşı hüsn-ü zanlarını kırmamakla imanlarını muhafaza etmek ve Risale-i Nur’un erkanlarının haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetlerinden kurtarmak lüzumuna binaen; ve ehl-i ilhadın iki taife-i ehl-i hakkın mabeyinlerindeki husumetten istifa ederek, birinin silahıyla, itirazıyla ötekini cerh edip ve ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini de yere vurmak ve çürütmekten ictinaben; Risale-i Nur şakirtleri bu mezkur dört esas a binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bil misille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için müsalahakarane, medar-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevap vermek gerektir…]
(Kastamonu-envar neşriyat sh. 196)
Hz. Üstad Risale-i Nur’da bunun gibi daha bir birçok ihtar ve ikazları vermektedir. Eğer o zat-ı kerimin bizi frenleten kudsi ikazları olmamış olsaydı, biz Niyazi-i Mısri gibi:
Eğer bir can ise onun pahası
Nice canlar olur onun fedası
Niyazi’nin kadimi aşinası
Haber ver bize Canan illerinden
deyip çok şiddetli bağıracaktık. Çünkü yapılan ittiham son derece ağır ve nihayet derece insafsızca ve tahammül edilemez seviyededir.
Hazret-i Üstad aynı ikaznamesinin devamında şu çok mühim ihbarı da yapıyor ki,bir ihbar-ı bil-ğaybdır.Gelecekte şimdi olduğu gibi-bir çok enaniyetli şeyh ve hocalardan;1942′ de vuku’ bulan hadise gibi olaylar olacağını haber vermektedir.Şöyle devam ediyor Hazret-i Üstad:
…İstanbul’da malum itiraz hadisesi ima ediyor ki: ileride meşrebini çok beğenen bazı zatlar ve hodgam bazı sofi-meşrebler ve nefs-i emmaresini tam öldürmeyen ve hubb-u cah vartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak,Risale-i Nura ve şakirtlerine karşı kendi meşreblerini ve mesleklerinin revacını ve etba’larının hüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler,belki şiddetli mukabele etmek ihtimali var.Böyle hadiselerin vukuunda,bizlere itidal-ı dem ve sarsılmamak ve adevete girmemek ve o muarız taifenin rüesalarını çürütmemek gerektir. (Aynı me’haz aynı sahife)
Görüldüğü gibi, Hazret-i Üstadşu Kıbrisi şeyhin hadisesini sanki 46 sene öncesinden dört etrafıyla tarif edip gözler önüne koyuyor.Aslında bu harika keşif ve berrak müşahede ehl-i feraset için Kıbrisinin abes olan itirazlarına kafi cevaptır. Lakin ne çare ki, saf kalplilerimiz çok; Kıbrisiyi veliyy-i kamil zannederek, sözlerine bila-kaydüşşart inanıp, Risale-i Nurun Kur’an ve imanın zevk-i hakikisini veren tilavetinden ve nurundan mahrum kalabilirler diye şeyhin müstenidi olamayan sözlerinden bi-mana nitelikli birkaç numunesini arz edeceğiz. Bu arada Kastamonu Lahikasından olan üstadın bu mektubunun devamını dikkatle gözden geçirmek gerekmektedir. Çünkü onda çok mühim, çok derin ve çok büyük hususiyetler, has teveccühler vardır. Bunlara, dar açılı görüşler, mahdut keşifcikler, kısa nazarlar erişemez, ulaşamaz. Her ne ise…
Şimdi Şeyh Nazım Efendinin infiali ve sözlerinden bazı başlıklar
1-Yukarıdan talimat geldi bana şiddetli…
2-Risale okumanın zamanı geçti. Risaleden hiçbir fayda yok şimdi, kimseye fayda yoktur.
3-Risaleler (Nur risaleleri) gençlerimize azıcık bir uyanıklık verdi, bir miktar yaklaştırdı. Lakin öteye götüremiyor, öteye kuvveti yok.
4-(Mealen) Uyanan bir gençlik var, okumuş sınıfı var, düşünen insanlarımız var. Bunların yazdıkları yazıları bir yere toplanıp okunması lazım.
Ve Risale-i Nur talebelerini ve nurlarını okumalarını hor gören, aşağılayan şeyhin sözleri
5-Risale-i Nuru ne için okur bunlar? Okuduklarından (ne anlıyorlar) ne yapıyorlar? Ve ne fayda buluyorlar? İlim amel içindir. Okudukları ilmi biliyorlar mı? Onlara ne gösteriyor?
6- Mecliste oturup sabahtan akşama, akşamdan sabaha risale okuyup uyuklayıp durmak ? .. Bu risale-i nurun size gösterdiği ışık, işaret, beşaret bu ise olamaz.
7-İçinde bulunduğumuz hali bilmemiz lazım. Bu mühimdir.Halımız iyimidir,değil midir?.Bunu bilecek, bilmeyecek çok kimseler var şimdi.
Şeyhin çok galiz,sapkın ve yakışıksız lafları
8-Şu (mevcut) vartaya nasıl düştük veya düşürüldük?. Risale-i Nur bunu söylüyor mu? Kütüphanede isterse bin tane Risale-i Nur olsun, benim sorduğum sualin cevabını (risalede) bulamazsan, o okuduğun on para kıymeti yoktur. Götür onları Said Nursi’nin kabri başına, ona: Sen kendine oku de. Ya da bize yol gösterecek adam gönder.
Şeyhin laiklik hakkında çelle-çepe sözleri
9- Mesela laiklik var. laiklik bir vartadır… Risale-i Nur bunu söylüyor mu? laiklik kelimesi geçiyor mu risalede?. E, ne anladık Risale-i Nurdan?..
10-Bu vartaya nasıl düştük?. Yukarıdan, büyük Zatlardan bana da dün akşam şiddet geldi.
Nurların nevvar olan irşadkar futuhatına karşı gelen şeyhin
şetahat-alud sözleri…
11- Bir sürü gençler gidip geliyorlar, bunlar risale-i nur talebesi?.. Bu gençlerimizde bir hareketlilik yok,(menfi olan) bu hareketlere karşı bir aksül-amel yok.
12- Bu gençler hislenip kendi hallerini biliyorlar mı?. Düştüğü vartadan haberi olmayan adam, nedir o ?. Bu başka bir tuzak. Söylendi: (Yani şeyh efendiye yukarıdan büyük zatlardan söylenmiş.) Risale-i Nur başta tuzaktır, uyuttu. Bunlar ilk dokuz dakikadan… (Yani şeyh efendiye gelen manevi ve İlhami konuşmaların ilk dakikası imiş?!.)
13- Söylendi: (yani şeyhin zü’muna göre yukarıdan söylendi imiş?). Risale-i Nur başta tuzaktır. Ses çıkarmadı 80 senelik… bıraktı, uyuttu. (Yani, şeyhin şarlatan zu’muna göre, Bediüzzaman bizleri 80 sene varta içinde ses çıkarmadan uyuttu ve bıraktı.)
14- (şeyh tekrar ediyor:)
15- Uyanan gençlik var. Güzel yazılar, acayip makaleler var. Bunları kitap yapıp onlara okutmak lazım. Risale-i Nurda şimdi hiç fayda yok.
16- Risale-i Nur bu milleti uyutuyor demektir… Risale-i Nur beni doyurmuyor… Benim istediğim Risale-i Nurda yoktur.
17- Bu vartadan kurtulmamız lazım. Nasıl kurtulacağız? Risale-i Nurdan göstersinler bana. Risale-i Nuru 1940’tan beri bilirim. 70 sene oluyor. Eskisini de yenisini de bilirim. Said Nursi hazretleri hayatta idi o zaman.
18- Hasıl-ı kelam: Tarikten bahsediyorum.(Yani tarikatten bahsediyor.) Farz olan ilim… Üç makale vardı…. Güzel tahliler yapmış.. onları okutmak lazım. Risale-i Nuru müzahaneye.
19- neler, neler!.. (yani, üç makale dediği ismi var, cismi yok şeylerde bulunan meseleler.) Bunların hiçbirisi Risalede var mı? Haşa minel.huzur!.. Allah benliğimize bırakmasın, Lakin söyleyecek olursak; Said Nursi’nin yazdığı kitapların 5 katını yazdık. Hem vakı’an, yani içinde halı göstererekten, Kurtuluş yollarını göstererekten. Bunlarda şimdi yok
20- Hasıl-i kelam: ilim dediğiniz yoklukta. Ferdi ve cemaatı kurtaracak ilimdir, dünyada ve ahrette…
21- Onun için bana şiddet geldi. (yani sözüm ona- kendisine şiddetli ilham ve ihtar gelmiş?) istikbalimizi yükleyeceğimiz bu çocuklardır.(yani nur talebeleri) bunlar bilemiyorlar, vakitlerini öldürüyorlar, zayi’ ediyorlar, (öğrendikleri) malaya’ni sayılır. Bu cahilliğe, bu bataklığın içerisine nasıl düşürüldüğümüzü; ve ısrarla bu bataklıktan çıkmamızı istemiyorlar… ilh…
ehli-sunnet
Şeyh nazım-ı Kıbrısinin görüntülü ve yazılı konuşması ve sözlerinin –başı,sonu belli olmayan,intizamsız,mizansız laflarının-icinden çıkardığımız şu l9 başlıkları kaydedip göstermemizin gayesi aleme ibret nümunesi olmak içindir.Yoksa,abur-cubur olan bu abes laflara önem veripde cevap vermek için değildir.Şeyh Nazım gibi kendi kabuğu içerisinde hapsolmuş bildikleri basit malumatın dehlizinde kalmış şeyhler ,hocalar vesaireler;Risale-i Nurun doğrudan Kur’ana dayanan ve onun mertebe-i arşiyesine bağlanan ulum-u aliye-i kudsiyesine akılları ermez,fehimleri kavrayamaz,keşifcikleri ulaşamaz.Aslında bunlar abes ve beyhude olan ve sinek vızıltısı kadar değeri olmayan şeyle olup bu gibi itiraz ve tenkitlere karşı önem veripte kala alıp cevap verecek mertebeden çok çok uzaktır. Biz Risale-i Nur talebeleri hikmet, akl-ı selim ve mantık ehliyiz. Kazayay-ı makbule denilen hürriyet kırıcı, akıl ve mantığı azledici kaydın mahkumu değiliz. Yani, filanca şeyh, filanca hoca dediği için, mutlaka muteberdir, sahihtir, ittiba’ lazımdır gibi kayıtların esiri değiliz. Eğer şeyh, hoca, alim, mürşid gibi vasıf ve isimler taşıyan zatlar, hakikaten veliyy-i kamil, muhakkık alim iseler, iddialarını akıl, şeriat ve sünnet-i seniye dairesinde icma-i ümmete dayanarak ispat edip ortaya koyması labbüdd ve zarüridir.. ve illa geçersiz, itibarsız bir kavl-ı mücceredden ibarettir.
Bu değişmeyen muhkem kaideye,binaen deriz ki: Kıbrısi şeyhimizin dediklerinin hiç birisi sağlam esasa, muteber kaideye,geçerli düstura dayanmamaktadır. Bunu az sonra ispat edeceğiz bi-iznillah. Demek şeyhin ta’anlı, tenkitli, tecavüzlü iddiaları tamamen indi ve şahsi ve delilsiz birer kavl-ı mücerreddir;ehl-i tahkik ve ashab-ı hakikatı bağlayıcı hiçbir yanı yoktur.
Peki, hal böyle iken, niçin ehemmiyete alıp cevap veriyoruz?
Cevap: İnsanlarımızın %80 ni ehl-i tahkik değildir.Saf kalbli ve hüsn-ü zanlığından, şeyhi bir veliyy-i kâmil addedip, dediklerine: "Acaba!” diye vesveseye düşebilir ve dolayısıyla Nur-u kur’an olan Risale-i Nurdan mahrum kalabilirler. İşte şeyhin hakikat meydanında hiç bir değeri olmayan vahi iddialarına ehemmiyet verip cevap vermek için değil, ma’sum saf kalblilerin hatırı için bazı cevapları vermeye mecbur kaldık.
Bu makamda şeyhe şöyle bir çağrıda bulunmak istiyorum:"Ey şeyhim, eğer şu menfi iddialarınız sizin hissi hale mağlubiyetinizden, yada ihtiyarlık ıthınızın fikrinizi sarsmasından veya bir harici parmakla aldatılmaktan değilde, sahve içinde ve hüşyar ve bilerek ve ne dediğini bilen halinizden neşet etmiş ise, o durumda kemal ve kamilliğin şe’ni odur ki, Risale-i Nur talebedenlerin bir heyet çağırıp, bir meclis huzurunda, iddialarınızı tartışmalı bir merhalede ispatını yapmalısınız. Bu fakir böylesi bir davete her zaman icabet etmeye amadeyim aksi halde şu tavrınız bize zatınız hakkında şüpheler verecek, sinsi bir mihrakın minhaysü la yeş’ür bir aleti olduğunuz hakkında bir kanaatın husul bulmasına sebep olacaktır.
Şimdi Kıbrısi Şeyhin menfi iddialarına karşı cevaplarımız
19 adet başlıklarla sıraladığımız şeyhin menfi, hatalı, mütecaviz iddialarını burada aynılarını tekrarlamadan hülasa meallerini kaydedip altında yine oldukça kısa cevaplar yazacağız. İddiaların şekil ve menfi içeriğine göre, sertçe def’ edici cevapların gelmesi yadırganmamalıdır. Bu cevaplarımız, ihtiyar ve saf kalpli şeyhin zatına karşı değil, onu kandırıp kendi namlarına konuşturan sinsi mihraklara karşıdır. İşte başlıyoruz.
1 ve 2. maddeler: "Yukarıdan bana talimat geldi ki; Risale-i Nuru okuma zamanı geçmiştir. Şimdi onlarda hiç kimseye fayda yoktur?..>>
El-cevap: Önce, şu yukardan şeyh hz.lerine gelen ta’limat -Eğer olmuşsa- acaba bunlar meleki midir, şeytanı midir diye şeyh efendi şeriat ve sünnet-i seniye ve asfiyay-i ümmetin kaide ve kıstasların dan geçirip tarta bilmişmidir? Ben bunu hiç zannetmiyorum. Şeyhin sözlerinin 12. ve 13. maddelirindede, "şu yukarıdan gelen talimat” a ek olarak, "Büyük zatlardan şiddetlice gelen ta’limatta: "Risale-i Nur başta tuzaktır.” Başka bir yerde: " Risale-i Nur bir vartadır.”yine başka bir yerde: "Risale-i Nur 80 yıldır bizi ve gençleri uyutmuştur.” demektedir.
Şeyhin bu şarlatanlı sözlerinden kesinlikle anlaşılıyor ki;şu "yukarıdan talimat geldi”dediği şeyler,Kur’ana,sünnete ve icma-ı ümmete muğayırdır,muhaliftir,tersdir.O halde olsa olsa,ya bir nezğa-ı şeytaniyedir,ya da sinsi din düşmanlarının,masonik mihraklarının bir telkinatıdır.
Eğer Risale-i Nurun okunmasının zamanı geçmiş ve bir faydası kalmamış ise,Kur’anın da-El-iyazübillah-zamanı geçmiş,faydası kalmamış demektir.Çünki Risale-i Nur,Kuranın iman,tevhid ve akideye bakan ayetlerinin en berrak,en nevvar,en halis ayineli bir tefsiridir.Kur’an-ı kerimin baştan sona Allah’ın Vucub-u vücud,tevhid,vahdet ve ehadiyetinin ispat,tesbit ve telkinini yapmaktadır.Yani,her şeyden evvel ,Kur’an-ı hakim iman ve akide dersini vermektedir.Onun bu dersi, ahkam-ı şeriat hakkında gelen ayatlerin hatimelerinde de Tevhidi bir fezleke ile bağlanmaktadır.Demek ki Kur’anın ve risaletin en başta gelen talimi ,irşad ve vazifesi,vucub-u vücud,tevhid ve imandır.Daha sonra,en az bin ayetiyle haşri, ahireti ve cennet ve cehennemi ders verir,ispat eder. Daha sonra Peygamber ve kitaplara imanın ders ve ta’limini telkin eyler.,daha sonra da Melaikeye ve ruhanilere ve onların vücud ve vazifelerine bakan,ders veren pek çok ayetleri vardır.Daha sonra ,kader ve cüz’-i ihtiyari ve Allahın ilim ve iradesi hakkında pek çok ayetleri vardır.
İşte ey şeyh efendi! Risale-i Nur Kur’anın mezkür ayetlerinin en yüksek bir tefsiridir,en berrak bir ayinesidir.Öyle ise,Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan kainatta durduğu müdetteçe ve manevi hükümranlığı devamda kaldığı sürece,Risale-i Nur da okunacaktır,Kur’anla beraber kalacaktır. Kur’an-ı Hakim söndürülmediği müddetçe,Risale-i Nur’da sönmiyecektir.Çünki Risale-i Nur Kur’ana bağlıdır,onun malıdır,onun nurudur.Hal böyle iken ,Risale-i Nurun kesadına,sukutuna çalışmak,onun revacına karşı gelmek,-eğer aklı başında ise,eğer şuuru işliyorsa ,eğer sağı-solu fark etmeyen meczubinden değilse-hiç çaresi yok o,din düşmanlarının ,Kur’an muarızlarının tuzağındadır ve onların yanındadır.
Bunuda iyi bilesin ki ey Şeyh !Mazide dinsizliği din ittihaz eden laikçiler nurları okutmamak,yasaklamak için bin bir tuzak kurdular,binden ziyade mahkemelere sevkettiler,bin bir iftiralar ürettiler,21 defa müellifine zehir verdiler,25 sene menfalarda şurundürdüler zindanlara attılar ne ettiseler ettiler;amma Risale-i Nuru söndüremediler.Tam aksine,onu söndürmek için üfledikçe parlattılar.Bugün elhamdülillah Risale-i Nur galibiyet ve zaferini ilan etmiştir.Siz şimdi kalkıpta onu kösteklemeye çalışanlara yardımcı pozisyonuna girseniz de ,ancak zararı,hüsranı kendinize verir,manevi ve uhrevi mesuliyeti siz çekersiniz,parlayan bir nura zarar veremezsiniz,veremeyeceksiniz.
Bunu da ilaveten deriz ki,ey Şeyhim,Risale-i Nurun makamı maneviyat aleminde ve esrar-ı gayb perdeleri içinde ;Başta Kur’anın,sonra Cenab-ı Alliyül Murtazanın(RA) ve hazret-i sultan-ül evliya Esseyyid şeyh Abdülkadir-i Geylani’nin binden fazla işaret, remz ve imalarıyla us.f385.mail.yahoo.com/ym/Compose?YY=30168&y5beta=yes&y5beta=yes&inc=25&orde r=down&sort=date&pos=0&view=a&head=b&box=Inbox#_ft n1[1] müeyyeddir,mübeşşirdir.Demek ki,size eğer öylesi bir ilkaat olmuşsa,o durumda yukarıdan seslenen,talimat verenler;ervah-ı mukaddese ve ibad-ı mükerreme değildir.Olsa-olsa ,ervah-ı habiseden gelen nezğa-i şeytaniye olabilir.Bu makamda size düşen iş:Estaizü billah,la havle vela kuvvete illa billah ve estağfirullah çekmektir ve yaptığın hatayı tamir etmektir.
Amma Şeyhin: "yukarıdan talimat aldım,dediler ki: "Risale-i Nur başta tuzaktır,vartadır;gençleri ve bizleri 80 senedir uyutmuştur”gibi sözlerine gelince,deriz ki:Bu sözler ya bir divaneliğin şatahatlı hezeyanlarıdır..Ya da, yukarıda temas ettiğimiz gibi,ehl-i dalaletin onu tuzaklarına almışlığının işaretleridir.
Evet,bütün dünya biliyor ve şehadet ediyor ki;hatta din düşmanları da itiraf ediyorlar ki ;ehl-i küfür ve nifak tarafından ,Hilafet-i islamiye merkezi olmuş olan Türkiye’de ekilmek istenen küfri tohumların ve onda yerleştirilmek istenen inkar-ı uluhiyet ve küfr-ü mutlak kanunlarının önünü kesen,yeşermeden kurutan,bel kemiğini kıran yegane ve tek amil Risale-i Nurdur ve onun müellifi cenab-ı hazret-i Bediüzzaman ve onun fedekar,kahraman talebeleri olan Nurculardır.Türkiyede bugün dini hayatı ve tarikatların uyanış ve inkişafı varsa ,Risale-i Nur sayesindedir.Her sınıf ehl-i imanın Bediüzzaman ve Risale-i nurlarına elpençe-i divan durup: " lebbeyk,sad merhaba ,sana binler tahiyye ve şükranlar ey nur-u Kur’an!” demeleri- eğer kadir şinas iseler-üzerlerine vacibtir.Bu mevzu’da daha fazla tatvil-i kelam etmiyecek ve takdirini erbab-ı irfan ve ashab-ı vicdana bırakırken,şeyhime dönüp sorarım ki ; Ey şeyh efendi ,sen böyle uyanıklığı uyuma,feyiz ve nur saçmayı varta,halaskarlık ve kurtarıcılığı tuzak addedersen ,amma işin farkında olarak ve bilerek böyle telakki ediyorsan ;hiç kusura kalma,senin feyizden, nurdan, ışıktan,i ntibahtan, haberin yok demektir.
3.ve dördüncü maddeler:Şeyhimiz demiş ki:"Risaleler gençliğimize azıcık bir uyanıklık verdisede,öteye götüremedi.Öteye götürmeye gücü yoktur. (öyleyse)uyanan, okumuş bir gençlik var, düşünen insanlarımız var.Bunların yazdıklarını bir araya toplayıp okunması lazım..”ve 14. Maddede: aynı şeylerin tekrarıyla beraber,diyor ki:"uyanan gençliğin yazdıkları güzel yazıları,acayib makaleleri vardır.Bunları bir araya toplayıp gençlere okutmak lazım.Artık Risale-i Nurda hiç fayda yok.” Ve 16. Maddedenin sonunda : "üç makale vardı …güzel tahliller yapmış,onları okutmak lazım.Risale-i Nuru müzahaneye?!..”
Cevap: Ya Şeyh-i Kıbrisi ! bahsettiğin güzel ve acayip makaleler veya o "üç makaleler”nerededir,hangileridir,kimlerindir ve neyi güzel tahlil etmişlerdir? Bize de göstersene.Ya da sizin:<> dediğin şeyleri.Bize gösteremezsen ,muhakkik birkaç alimi çağır ,onlara göster,Risale-i Nurla karşılaştırıp mukayese etsinler.Kaziye hakikaten dediğin gibi mi,değil mi,karar versinler .Eğer o muhakkik din alimleri de sizin gibi deseler ve icma-ı ümmet hüccetiyle karara bağlasalar,o zaman beraberce Nur risalelerini dürüp bükelim,dediğin gibi bir müzahaneye tevdi edelim.Amma eğer kaziye tam tersine tahakkuk ederse; o zaman zatınızı mezaristan mahzenine,o makaleleri de abes vadisine defedip bırakmaya ne dersiniz?..
5. ve 6. maddeler: " Risale-i Nurları okurlar, bir şey anlamazlar. Bunlar okuyup ta ne anlıyorlar? Ne fayda buluyorlar. İlim, amel içindir. Okudukları ilim onlara ne gösteriyor..? mecliste oturup sabahtan akşama, akşamdan sabaha risale okuyup, uyuklayıp durmak Risale-i Nur’un size gösterdiği ışık, işaret, beşaret bu ise olmaz.”
Ve 11. maddede : " gidip gelen bir sürü gençler var. Bunlar Risale-i Nur talebesi?!. Bunlarda bir hareketlilik yok. Bu hareketlere karşı bir aksül-amel yok.”
Ve 19. maddenin son kısmı: " …. Bunlar, ( yani nur talebeleri ) bilmiyorlar, vakitlerini öldürüyorlar, zayi ediyorlar. Öğrendikleri malayani sayılır… bu cahilliğe, bu bataklığın içerisine nasıl düştük.? Bu bataklıktan ısrarla çıkmamızı istemiyorlar.ılh?..” ( yani, zu’m-u meşihat-penahilerine göre, Risale-i Nur bir bataklık imiş..? yüz bin kere haşa sümme haşa!..)
Elcevap: Az yukarıda şeyhin Risale-i Nur için : " Tuzak, varta” şimdide "bataklık” gibi yakıştırmalarına müstahak olduğu kadar tokmaklı müskit cevaplar vermişiz, tekrar etmeyelim.
Amma şeyhin Nur talebeleri için " onlar Risale-i Nur’u okurlar,bir fayda görmezler, bir şey anlamazlar. Meclislerde Risale dinlerken uyuklayıp dururlar. Risaleler, okuyucularına bir işaret, bir ışık, bir beşaret göstermiyor, onlara bir hareketlilik bir canlılık vermiyor ilim, amel içindir. ilh.” şeklindeki tefevvühleri için deriz ki: Ey şeyh efendi : Risale-i Nur talebeleri risaleden aldıkları feyiz, iman, şuur,tefekkür ve canlılık ile sahabelerin meslek ve meşrebini temsil ediyorlar. Berzahların dehlizinde dolaşanlar bu mesleği terk edip anlayamazlar. Hele Risale-i Nur’daki tefekkür sistemini ise, hiç ama hiç kavrayamazlar. Bilhassa Nurların kendi talebelerine telkin edip aşaladığı ihlâs sırrını ise, ey şeyhim siz onu anlamaktan çok uzaksınız. Sonra," ilim, amel içindir” diyorsanız siz amelden neyi kastediyorsunuz?.. Risale-i Nur kendi talebelerine ilmi de, ameli de öğretmektedir, takvayı öğretmektedir, dindeki amellerin mayesi olan ihlâs-ı etemmi aşılamaktadır. Riyakârlığı önlemektedir.
Evet, imandan sonra amel-i Salih gelir, amel-i Salih ise,ihlâs ile kemalini bulur. Bunlar da gerçek ilim ile, yani en başta tahkiki iman ilmi ile elde edilebilir. İşte bu ilmi de, hakiki manada Risale-i Nur vermektedir. Hem amel-i Salih in en başta gelenleri, namaz, zekât, oruç ve hacdır. Bunları Nur talebeleri yapmıyorlar mı ki, dil uzatıyorsunuz…
Yanıt: Şeyh Nazım’ın k.s Risale-i Nur Hakkındaki görüşleri üzerine
Mehdi asker
adnan ve digerleri bir metod uygulamakta mutlaka yukardaki linki izleyin izletin face te paylasin …bizim yalaka kose yzarlarini ve insanlari uyandirin …hatta 2-3 kez izleyin izletin
Yanıt: Şeyh Nazım’ın k.s Risale-i Nur Hakkındaki görüşleri üzerine
Mehdi asker
yapacak söyleyecek söz kalmadı artık….
yasinMuhammed
Adnan hoca denilen zaat tehlikelidir. İnanmamak lazımdır. Ancak üzüldüğüm nokta bir zamanlar akit gazetesi ile çok içli dışlı olmuştu ve bizde takip ediyorduk. Yazıkki israilden sponsoru olduğunu duyduğumda ne mal olduğunu çözmeye başladım o zaman. Burada bilinçli ve ileri görüşlü bilen müslümanların uyarılarını geciktirmemesi gerekir diye düşünüyorum. Tabi çıkarlar Allah rızasının önüne geçerse o zaman tüm müslümanlar için kötü bir durum oluşur. Mücadeleci olan müminlerden Allah razı olsun. Amin…
farukyazici
Bu işler böyledir. İnsanlar duymak istediklerini söyleyen kişilere alim deyip överler. Beğenmedikleri bir şey söyleyince de sapık deyip işin içinden çıkarlar. Bir kez daha tanık olmuş olduk.
KaLPNuRu
Bu konu paylasimi için Allah razı olsun..
Adnan Oktarin zaten sahteligini biliyordum ve artik herkez bunu kabullensin..
Seyh Nazim Kibrisa gelince @ehli-sunnet kardes beni aydinlatti..
KaLPNuRu
Adnan Oktar Hoca .. Gercek yüzlerinden
ehli-sunnet
dün bir kitabı geçti elime Adnan’ın "Kur’an’da Adalet ve hoşgörü" gibi birşeydi ismi Hristiyanları Yahudileri öve öve bitiremiyor onlar kardeşlerimiz Allahın nimeti beraber cennete gidecez İsraile kimse karışamaz vb vb saçma sapan şeyler doldurmuş içine
Asıl bu değirmenin kaynağı nerde o merak konusu 🙂
aziz83
Şeyh Muhammed Nazım Kıbrısi el-Hakkani (k.s.) Hz. ciddi tesirlere yol açan açıklaması sonrası alem-i berzahta olan Said Nursi (k.s.) Hz. kendileri ile "bir şekilde" görüşerek sözkonusu açıklamasından dolayı kendilerine teşekkür etmiştir. Bu görüşmede Said Nursi (k.s.) Hz. "kendisi adına paralar toplanması"ndan; Risale-i Nur okuyanların kendilerini "müstesna müslüman" diğer ümmet-i Muhammedi "parya müslüman" saymalarından ve tarih boyu yaşayan İslam ulemasının kaleme aldığı Risale-i Nur dışındaki eserlerin "Nurcu" cemaatler" tarafından küçümsenmesinden rahatsızlığını dile getirmiştir. Şeyh Muhammed Nazım Kıbrısi el-Hakkani (k.s.) Hz. bu açıklamaları hakkında şüpheye kapılacak; tereddüte düşecek olan bilumum NURCU büyükleri’nin Said Nursi (k.s.) Hz.’ne mana aleminde muracaat ederek söyledikleri konusunda kendilerini teyid edip etmediğinin sorulmasını talep etmiştir.
Böyle bir ifadeden ötürü Nazım Kıbrısi doğru mu söylemiştir yoksa sapıtmaya mı başlamıştır Allahu alem diyoruz…
VanLi
Tertemiz insanlarmış Allah bizi sizin gibilerden uzak tutsun Adnan oktar.!!!
insanmahmudi
Allah hepimize sıratı mustakim ihsan etsin.
Bismillah
Tevbe 23
Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.
Mâide 51
Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.
Hucurât 10
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.
Mâide 72
Andolsun ki "Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih’tir" diyenler kafir olmuşlardır. Halbuki Mesih "Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur" demişti.
Mâide 78
İsrailoğullarından kafir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır.
Mâide 18
(Medenî 112) Yahudiler ve hıristiyanlar "Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O’nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah’a aittir. Sonunda dönüş de ancak O’nadır.
Tevbe 30
(Medenî 113) Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesih Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. Daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!
Âl-i İmrân 19
Allah nezdinde hak din İslam’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.
Âl-i İmrân 85
Kim, İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.
Sonuç: Bugün teslis inancına inan ve Üzeyir(as)’ı da bu manada İsa(as) gibi ilahlaştıran Yahudi ve Hıristiyanlar müşriktir kâfirdir zalimdir lanetlidir. Kim onları kendine yakın görüp severse onlardan olup zalim müşrik kâfir ve lanetli olur.
Kardeşlik denen birliğin madeni ancak iman eden Müslümanlardır bu Allah katında böyledir. Birileri biz Allah katında kardeşiz dese eğer ikisi de Kur’an denen kitaba harfiyen inanıyor ve elinden geldiği kadar uymaya çalışıyorsa doğru söylüyordur aksi yalandır. Allah katında hüküm budur.
Onlarla barış içinde yaşamak onlarla yapılan ahd’lere vefalı olmak bunun dışındadır. Allahın emrettiği durumlarda onlarla cihad etmenin dışında onların her hakkı muhteremdir. Kanı canı malı bize haramdır. Ancak bir toplumun fertleri olsak onlarla biz zekât veririz onlar cizye. İkisi de toplumun sosyal amacına hizmet eder ama zekât en büyük karşılığı ahirette verilir oysa cizyeninki tamamen bu dünyada menfaati kendilerine ulaşır. Onlar da bizim gibi vatandaşlar olarak haklarından hürce istifade ederler bununla.
Sonra onlarla tevhid kelimesi üzerinde ittifak etmek için çalışmak bu da bunun dışındadır. Bu mücadele onları önce kuranın bildirdiği Allah’a buradan da Kuran’a getirmektir.her kes kendi bildiği üzere biri Kuran’ın tarifiyle kafir sen mümin ve bu yakınlaşmaya kardeşlik desen Allah’la ters düşersin. Allah nezdinde onların tarafında sayılırsın bu yanlıştır.
Ama bilmeliyiz ki müminler ancak kardeştir, dosttur. Kâfirlere değil müminlere kucak açmak ve kardeş olmak Allah’ın emridir. Şii ve Sünniler birbirini tekfirden vazgeçip Allah’ın tekfir ettiklerini görse daha iyi olmaz mı? Allah böyle bildiriyor. Bunu kendi hevasına göre tevil etmekten Allah’a sınırız.
Selam ve dua ile.
Mehdi asker
bunu defalarca izlemenizde fayda olduğuna inanıyorum
CizReLi
bu video çok hoşuma gitti sık kullananlara ekledim
ALLAH c.c razı olsun
Mehdi asker
yapacak söyleyecek söz kalmadı artık….
Mehdi asker
yapacak söyleyecek söz kalmadı artık….