Kafirleri Hangi Durumlarda Öldürmeliyiz Ve Hangi Durumlarda Onlara Savaş Açmalıyız

Kafirleri Hangi Durumlarda Öldürmeliyiz Ve Hangi Durumlarda Onlara Savaş Açmalıyız

Ferhat1991
Selamun Aleyküm Kardeşlerim Kafirleri Hangi Durumlarda Öldürmeliyiz Ve Hangi Durumlarda Onlara Savaş Açmalıyız Bu iki Sorumu Cevaplarsanız Sevinirim ALLAH (CELLE CELALÜHÜ) Razı olsun


Yanıt: Kafirleri Hangi Durumlarda Öldürmeliyiz Ve Hangi Durumlarda Onlara Savaş Açmalıyız

ehli-sunnet
ve Aleykumusselam ve rahmetullah, Ferhat kardeşim şu aşağıdaki makaleyi oku

Cihad’ın Meşru Olacağı Zaman ve Tederrüc

Hz. Peygamber, Peygamber olduğu andan itibaren Mekke’de 13 sene boyunca insanları İslâm’a davet etti Kendisine yapılan düşman lığa, düşmanlıkla karşılık vermedi Rasûlullah (sa) Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra Allah Teâlâ cihadın ilk merhalesini ona meşru kıldı Cihadın ilk merhalesi, saldıranlara karşı koymak, kendini müdafaa etmekti Müdafaa harbinin meşruiyeti hakkında şu ayet-i kerime nazil oldu:
Kendilerine savaş açılan mü’minlere zulme uğramaları sebebiyle (düşmana karşı savaşmaları için) izin verildi Muhakkak ki Allah onlara zafer vermeye kadirdir
(Hac/39)
Sizinle savaşanlarla Allah yolunda (O’nun rızası için) siz de savaşın Fakat aşırı gitmeyin (yaşlıları, kadınları, çocukları öldürmeyin) Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara/190)
Daha sonra Allah Teâlâ, müşriklerle savaşmayı Peygamberine meşru kıldı. Haram aylar dışında Hz Peygamber gerek gördüğü zaman müşriklerle savaşırdı. Bu hususta şu ayet-i celile nazil oldu:
Haram aylar sona erince (ahidlerinde duranların dışındaki) müşrikleri nerede bulursanız öldürün Onları yakalayın, onları hapsedin,her gözetleme yerinde oturup onları gözetleyin Eğer tevbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse yollarım serbest bırakın Muhakkak ki Allah çok affeden ve çok bağışlayandır
OTevbe/5)
Bu hüküm, Hudeybiye sulhundan sonra gelmiştir. Daha sonra Allah Teâlâ hiçbir zaman ve mekan ile kayıtlamaksızın cihad’ı (savaşı) mutlak şekilde meşru kıldı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu:
Müşrikleri nerede bulursanız öldürün Onların sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın Fitne öldürmekten daha beterdir
(Bakara/19D
Bu bakımdan cihad’ın meşru kılınması, tıpkı şarabın haram kılınmasında olduğu gibi tedricen meşru kılınarak tekâmül etmiştir Cihad’ın meşru kılınması, Hz Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden sonra olmuştur

Cihad’ın Meşruiyetinin Hikmeti

Allah yolunda yapılan savaş, Allah’ın dinini yüceltmek, yaymak için vargüçle çalışmaktan ibaret olan cihadın bir dalıdır Cihad’ın meşruiyetinin hikmeti, hem müslümanlar hem de kâfirler açısındandır Müslümanlarla ilgili olan hikmetine gelince, cihad müslümanların imanlarının doğruluğunu ortaya çıkarır, kulluğun, ancak meşakkat ve fedakârlıklarla meydana gelen hakiki mânâsını onlara tattırır Böylece müslümanlar canlarını ve mallarını Allah yolunda sarfederek kulluğun gerçek mânâsını idrak ederler. Şu ayet-i cefile de buna delâlet etmektedir:
Yoksa Allah içinizden cihad edenleri ve (zorluk zamanında) sabredenleri bilmeden siz cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz? Andol-sun ki siz ölümle karşılaşmadan önce, onu temenni edip duruyordunuz İşte (ölümün sebeplerini) gördüğünüz halde ona bakıp duruyorsunuz
(Âlu İmran/142-143)
Kâfirlere karşı savaşmak suretiyle cihad etmenin hikmetine gelince, bu savaşta -aşağıda zikredilen sebepler muvacehesinde- kâfirlere yönelik bir cebr, bir sıkıştırma ve onları Allah’ın dininden isteyerek veya istemeyerek mükellef tutma sözkonusudur
1 Tüm insanların diktatörlerin boyunduruğu altında ezilmekten kurtulup özgürlüğe kavuşmalarıdır
Bir millet Allah’a ibadet etmezse, o memlekette diktatörlerin, güçlülerin zayıf insanları ezmesi, kul-köle etmesi kaçınılmaz olur. Fakat zayıfların kalplerine İman girdiği zaman kuvvetli olduklarını hisseder, yalnız Allah Teâlâ karşısında zayıf ve sorumlu olduklarının bilincine varırlar Zarar ve zararın ancak Allah’a ait olduğunu, Allah’tan başka hiç kimsenin kendilerine bir yarar veya zarar veremeyeceğini idrak edip diktatör ve zâlimlere tâbi olmaktan kurtulurlar Onları hiçbir tehdit ve güç korkutamaz. Böylece toplumun her kesimi birbirine kenetlenir Herkes Allah’a kulluk gölgesinde birbirinin kardeşi olduğunu anlar. İşte cihad, onların bu duruma gelmelerine en büyük vesile olur.
2. Cihad sayesinde insanlar yeryüzünün Allah’ın olduğunu, orada ancak Allah’ın hükmünün geçerli olacağını idrak ederler
İsteyerek Allah’ın hükmüne giren bir kimse, rabbini razı eder, kendisi de mesut ve mutlu olur. Allah’ın hükmüne girmek istemeyenler ise buna zorlanırlar. Bunun da tek yolu cihaddır. Eğer biri çıkar da ‘İnsanlar dilediği dini seçme hürriyetine sahiptirler, istedikleri hükümlerle hükmederler’ iddiasında bulunursa, ona şöyle denir: Yeryüzündeki devletlerin hangisi kendi halkından böyle bir mantığı kabul eder? Halklarını kendi kafalarından çıkardıkları birtakım yasalarla sevk u idare etmeye kalkıştıklarında halkın bu yasalara karşı gelmesine izin veriyorlar mı? Halk onların bu yasalarına karşı gelsin de onlar buna seyirci kalsınlar, hiç bu mümkün mü? Nitekim bu devletler, kendi çıkardıkları kanunlara karşı gelen insanları cezalandırmıyorlar mı? Onların özgürlüklerini kısıtlamıyorlar mı? Hatta onlardan, beşerî kanunlarına tâbi olmamakta ısrar edenleri hâk ile yeksan etmiyorlar mı? Bütün bunlardan sonra insanları neden âlemlerin rabbi olan Allah’ın kanunlarına uymaya zorlamak caiz olmasın?
3. Allah’ın kanun ve hükümlerinden yüz çevirmenin neticesi olarak meydana gelen düşmanlık ve mücadeleler, cihad sayesinde ortadan kalkar
Cihad sayesinde beşerî kanunların yerine ilahî kanunlar hâkim kılınır Çünkü insanların, kendilerini yoktan vareden Allah’ın kanunlarına uyması gerekir Eğer insanlar beşerî kanunlara itaat ederlerse, toplumda
ihtiraslar, ithamlar, gruplaşmalar birbirini kovalar Bunların neticesi olarak da bitmez-tükenmez savaşlar meydana gelir Bütün bu kötülüklerden kurtulmanın yolu, ilahî kanunlara tâbi olmaktır Bu da genellikle cihad sayesinde gerçekleşir Şu ayet-i celile buna delâlet etmektedir:
Fitne kalmayıp din sadece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer onlar (şirkten) vazgeçerlerse (siz de onlara düşmanlıktan vazgeçin, onlar dinde kardeşiniz olmuştur. Bilin ki) kesinlikle düşmanlık ancak (şirk peşinde koşan) zâlimlere karşıdır. (Bakara/193)

Cihad’ın Vacib Olmasının Şartları

Cihad’ın vacib olması için, hem mücahidlerde, hem de müslüman-ların savaşacağı kâfirlerde birtakım şartların bulunması gerekir

I. Mücahidlere Taalluk Eden Şartlar

Önce mücahidlerde bulunması gereken şartlara bir göz atalım. Cihad, zikredilecek olan şu şartlara sahip olan mücahidlere farz-ı kifaye olarak vacibdir:
1. Müslüman olmak.
Bir kâfirin üzerine cihad vacib değildir; yani kâfir cihad etmediğinde ‘Sen neden cihad etmedin?’ diyerek sorumlu tutulmaz. Çünkü cihad bir ibadettir. Kâfirin ibadet etmesi ise sahih olmaz. Kâfir açısından cihadın durumu; oruç, namaz ve benzeri ibadetlerin durumu gibidir.
2. Mükellef olmak.
Çocuklara ve delilere cihad farz değildir. Hz. Peygamber’in 15 yaşından küçük olanları savaşa katılmaktan menettiği sabit olmuştur.
Abdullah b. Ömer şöyle rivayet ediyor: ‘Uhud günü ben 14 yaşında bulunduğum halde Rasûlullah (s.a) beni gözden geçirdi de bana (yaşça baliğ değildir diye savaş için) izin vermedi. Sonra Hendek günü beni gözden geçirdi. O sırada ben 15 yaşında idim. Bu defa bana (savaşa katılmak üzere) izin verdi’.[6]
3- Erkek olmak.
Cihad, savaş için güçsüz olmaları nedeniyle kadınlara vacib değildir. Ayrıca burada genişlik sözkonusudur. Çünkü cihad, farz-ı kifayedir. Savaşa erkeklerin katılmaları yeterlidir. Hiç kuşku yok ki erkekler kadınlardan daha çok savaşmaya muktedirdirler.
Hz, Aişe şöyle rivayet etmektedir: Ben Hz. Peygamber’e şöyle sordum:
– Ey Allah’ın Rasûlü! Biz kadınlar savaşmayacak mıyız, sizinle beraber cihada katılmayacak mıyız?
– Sizin için cihadın en güzeli hacc-ı mebrur’dur,[7]
Yine Hz. Aişe şöyle rivayet ediyor: Ben Hz. Peygamber’e şöyle sordum:
– Ey Allah’ın Rasûlü! Kadınların üzerine cihad var mıdır?
– Evet, vardır; onların cihadı hac ve umredir.[8]
4. Savaşacak güç ve kudrete sahip olmak.
Savaşacak güç ve kudrete sahip olmak hem bedenî, hem de malî gücü kapsar. Devlet savaşa katılacak olan mücahidlerin bineklerini, silahlarını, yiyeceklerini veremezse, mücahid bunları kendi malından karşılar. Eğer bunları karşılayacak malı yoksa cihad ona vacib olmaz. Fakat bunları devlet karşılarsa cihad’a katılmak vacibdir. Bu durumda cihad; âmâ, topal, hasta ve zayıflara vacib değildir. Bunun delil şu ayet-i kerimedir:
Allah ve Rasûlü için nasihat ettikleri takdirde zayıflara, hastalara ve harcayacak bir şey bulamayanlara (savaşa iştirak edemedikleri için) herhangibir günah yoktur. Çünkü iyilik edenlerin (muaheze edilmek için) aleyhine bir yol yoktur. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Kendilerine (savaşa katılmak üzere) binek vermek için sana geldiklerinde ‘Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum’ dediğinde harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı gözyaşları dökerek dönen kimselere de bir sorumluluk yoktur. (Tevbe/91-92)
5. Anne ve babanın rızasını almak.
Kişinin anne ve babası cihad için izin vermezlerse, onlara muhalefet ederek cihada iştirak etmesi caiz olmaz. Çünkü muhtaç olan anne ve babanın haklan her şeyden daha önce gelir; zira onların haklarını yerine getirmek farz-ı ayn’dır. Cihad ise -zikrettiğimiz durumlarda- farz-ı kifayedir.
Abdullah b. Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir kişi Peygamber’e gelerek cihada gitmek için izin istedi. Rasûlullah (s.a) ona şöyle dedi:
– Anan-baban sağ mıdırlar?
– Evet, sağdırlar,
– Şu halde sen (önce) onların rızası hususunda çalış.[9]
Yine Abdullah b. Amr şöyle rivayet ediyor: Bir kimse Allah’ın Peygamber’ine geldi ve şöyle dedi:
– Ben Allah’tan ecr istemek için hicret ve cihad üzerine seninle beya ti aşacağım.
– Anan ve babandan sağ olan var mı?
– Evet, ikisi de sağdırlar.
– Böyleyken sen Allah’tan ecr mi istiyorsun?
– Evet!
– Öyle ise sen ananın ve babanın yanına dön ve onlarla güzel sohbet ve ülfet eyle[10]
Abdullah b. Amr şöyle rivayet ediyor: Bir erkek RasûluUah’a gelerek şöyle dedi:
– Hicret için sana biata geldim. Annem ve babamı ağlar olarak bırakıp geldim.
– Onlara dön, onları ağlattığın gibi onları güldür.[11]
Borçlu olan, borcunu ödeme zamanı geldiği ve ödemeye gücü yettiği halde borcunu ödemeyen kişi de alacaklı izin vermediği takdirde cihada gidemez. Bu hükümler, farz-ı kifaye olan cihad hususunda varid olmuştur.

II. Cihad’m Vacib Olması İçin Kâfirlerle İlgili Şartlar

Kâfirlere karşı cihad’ın vacib olması için -kâfirlerle ilgili olarak- şu şartların bulunması gerekir:
1. Savaşılacak kâfirlerin zımmî veya ahidli veya anlaşmalı olmamaları gerekir.
Bunun delili şu ayeti kertmelerdir:
3 Eğer müşriklerden biri sana sığınırsa, onu himayene al ki Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emniyette olacağı yere ulaştır
(Tevbe/6)
Bir kavmin (andlaşmayı bozmak hususunda) ihanetinden çekinirsen onların yaptığı gibi sen de andlaşmayı onlara at (andlaşmayı bozduğunu onlara bildir) Şüphesiz ki Allah hainleri sevmez
(Enfal/58)
İmam (devlet başkanı) andlaşma yaptığı kâfirlerin hiyanet edeceğini sezmezse, andlaşmayı bozma yetkisine sahip değildir; onlarla savaşması caiz değildir.
Zımmîler hakkında da Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Her kJim zimmet ehlinden bir kişiyi öldürürse, cennetin kokusunu alamaz. Oysa cennetin kokusu yetmiş yıllık mesafeden hissedilir.[12]
Dikkat! Allah’ın ve Rasûlü’nün ahd ü emanında- bulunan bir mu-ahadeli nefsi (şahsı) her kim öldürürse, muhakkak surette Allah’ın ahdini bozmuş olur ve o kimse cennetin kokusunu alamaz. Oysa cennetin kokusu yetmiş yıllık yoldan duyulur.[13]
2. Savaşa başlamadan önce kâfirleri İslâm’a davet etmek, İslâm hakkında şüpheleri varsa onları gidermek ve böylece onların aleyhinde delilleri ikame etmek gerekir. Eğer bunlardan sonra da küfürde ısrar ederlerse, onlarla savaşılır; zira Hz. Peygamber dönemin krallarına, emirlerine elçiler ve mektuplar göndererek onları İslâm’a davet etmiş, kendisinin Allah’ın Rasûlü olduğunu tasdik etmeye çağırmıştır. Hz. Peygamber’in böyle yapması, onlara karşı savaş açmak için bir mukaddime idi; zira onlara savaş açmadan önce bunun yapılması gerekliydi
Hz. Peygamber-‘in Herakliyus’a yazdığı mektup şöyleydi:
– Rahman ve rahim olan Allah’ın ismiyle, Allah’ın Rasûlü Muhammed’-den Rum’un büyüğü Herakliyus’a!
Hidayet yoluna uyanlara selâm olsun. İmdi (ey Rum milletinin büyüğü) ben seni İslâm davetine çağırıyorum Müslüman ol ki selamette bulunasm. Müslüman ol ki Allah senin ecrini iki kat versin Eğer bu davetimi kabul etmezsen, hristiyan çiftçilerin günahı senin boynunadır
Ey kitablılar! Bizimle sizin aranızda müsavi ve müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim Eğer (bu davetten) yüz çevirirlerse siz de onlara ‘Şahit olun biz muhakkak müslümanlarız’ deyin (Âlu İmrah/64)1
Yukarıda zikrettiğimiz iki şart yerine getirildiğinde, müslümanlarm halifesi, -İslâm davetinin maslahatı için- uygun gördüğü takdirde kâfirlere savaş açabilir Hatta gerekirse kâfirlere haber vermeden de savaş açabilir
Not: Kaynakları yazmadım isteyen olursa yazarım..


Yanıt: Kafirleri Hangi Durumlarda Öldürmeliyiz Ve Hangi Durumlarda Onlara Savaş Açmalıyız

Ferhat1991
ALLAH (CELLE CELALÜHÜ) RAZI olsun


müslüman hangi durumda savaşır

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();