Bilerek sünneti terk günah mı?

Bilerek sünneti terk günah mı?

Kayıtsız Üye
hayırlı günler arkadaşlar…ben gusül alırken su hemen soguduğu için ve uzun süre banyoda kaldığımda vesveseye kapıldığım için sadece farzlarıyla gusül alıp çıkmak istiyorum sonrada şeytandan korkup kaçtığım için ALLAH gusülümü kabul etmez diye düşünüyorum ne yapmalıyım günah olurmu sadece farzlarıyla gusül alsam gusülüm esas olurmu zaten namaz kılmadığım için gusül esnasında namaz abdesti gibi abdest almasam olurmu…


Hoca
< hayırlı günler arkadaşlar…ben gusül alırken su hemen soguduğu için ve uzun süre banyoda kaldığımda vesveseye kapıldığım için sadece farzlarıyla gusül alıp çıkmak istiyorum sonrada şeytandan korkup kaçtığım için ALLAH gusülümü kabul etmez diye düşünüyorum ne yapmalıyım günah olurmu sadece farzlarıyla gusül alsam gusülüm esas olurmu zaten namaz kılmadığım için gusül esnasında namaz abdesti gibi abdest almasam olurmu… >

Güslün sadece farzlarını yerine getirerek yıkanman caizdir/güslün geçerlidir.

Farz ve hükmü: Farzı yapan sevap kazanır, özürsüz olarak yapmayan azabı hak eder, inkâr eden ise dinden çıkmış olur. İbadetlerde farzlar yerine getirilmediğinde fasit/batıl/geçersiz olur.

Sünnet ve hükmü: Sünneti yapan sevap kazanır, yapmayan günahkar olmaz.
< FARZ
Sözlükte "bir şeyi kesinleştirmek, takdir etmek, pay ve parçalara ayırmak, belirlenmiş şey ve pay" anlamlarına gelen farz, bir fıkıh terimi olarak, Allâh ve Rasulü tarafından kat’î bir delille emredilen fiil ve amel demektir. Fakihlerin çoğunluğuna göre, farz ile vacip aynı manada kullanılmaktadır. Ancak Hanefîlere göre, farz ile vacib birbirinden farklı olarak kabul edilmiştir. Buna göre farz, Kur’ân âyeti veya mütevatir sünnet gibi kesin olarak sabit olan bir nassla, açık bir şekilde yapılması emredilen fiil ve amellerdir. Farzı yapan sevap kazanır, özürsüz olarak yapmayan azabı hak eder, inkâr eden ise dinden çıkmış olur.
Farz, mükellefin ifa sorumluluğu açısından farz-ı ayın ve farz-ı kifâye şeklinde ikiye ayrılır. Farz-ı ayın, beş vakit namaz, oruç gibi, her mükellefin yapması gereken farz demektir. Farz-ı ayın, bazılarının yapmasıyla diğer mükelleflerden düşmez. Farz-ı kifâye, toplumsal, sosyal bir vazife mahiyetinde olup, bazı mükelleflerin yapmasıyla diğerlerinin yapması gerekmeyen farz demektir. Cenâze ile ilgili vazifeler ve cenâze namazı, bazı mesleklerin icrası bunun örneğini teşkil eder. Farz-ı kifayenin sevabı, yalnız onu işleyene aittir. Toplumda farz-ı kifayeyi ifa edecek ikinci bir kişi bulunmazsa, artık bu farz, o kişi için farz-ı ayına dönüşür. Meselâ, cenâzeyi yıkayabilecek tek kişinin bulunması halinde, bunun yıkaması farz-ı ayın olur. (İ.P.) >

< SÜNNET
Sözlükte "iyi ya da kötü tutulan yol, gidişat, davranış, hüküm, adet, kanun" gibi anlamlara gelen sünnet, (çoğulu sünen) ıstılahta, Hz. Peygamberden sâdır olan söz, fiil ve takrirlerle, O’na ait sıfatlara denir. Bu manada sünnet, hadis-i nebevî ile eş anlamlıdır.
Bir fıkıh terimi olarak sünnet, farz ya da vacib kabilinden olmaksızın, Hz. Peygamberden naklolunan nafile ibadetlerdir. (bk. Mendub) Fıkıh usulünde sünnet, Kur’ân’dan sonra şerî delillerin ikincisi olup, Hz. Peygamberin söz, fiil ve takrirleridir. Kelâm bilim dalında sünnet, bid’atın karşıtı olup, Hz. Peygamberin düşünce ve davranışlarına uygun bir hayat tarzı olarak tanımlanmıştır.
Gerek hadisçilere, gerekse fıkıh usulü âlimlerine göre sünnet, üç bölümde ele alınmıştır: a) Kavli Sünnet: Hz. Peygamberin herhangi bir konu hakkında sözlü olarak yaptığı açıklamalardır. b) Fiili Sünnet: Hz. Peygamberin herhangi bir konudaki fiillerinin, sahabe tarafından görülüp nakledildiği haberlerdir. c) Takrirî Sünnet: Hz. Peygamberin, huzurunda sahabe tarafından söylenen sözleri ya da işlenen fiilleri reddetmeyip susması, onaylaması veya güzel karşılamasıyla oluşan sünnettir.
Delil değeri açısından sünnetler, sünnet-i hudâ ve sünnet-i zevâid kısımlarına ayrılır: Sünnet-i hüdâ, İslâm Dini’nde alamet olarak kabul edilen ve oldukça önem verilen ezan, ikâmet, cemaata devam etmek gibi sünnetlere denir. Bunlar sünnet-i müekkede hükmündedir, yapana sevap verilir. Yapmayan cezalandırılmaz ama kınanır. Sünnet-i zevâid, Peygamber (a.s.)’in yeme, içme, giyinme, uyuma adabı gibi ibadet kasdı olmadan, insan sıfatıyla yaptığı mutad davranışlarına denir. Bu gibi hususlarda Peygamber (a.s.)’e uymak müstehap ve şefaatine vesiledir. Sünnet-i zevâide uymayan bir kimse, cezalandırılmayı ya da kınanmayı da hak etmez.
Sünnet, dini hükümler için Kur’ân’-dan sonra gelen ikinci ana kaynaktır. Kur’ân’daki hükümlerin açıklaması ve Kur’ân’da bulunmayan hükümler için sünnete bakılır. Sahih sünnet, ibadet, muâmelat, ukubat ve ahlâk da delil teşkil eder. İtikâdi konularda yalnızca mütevatir sünnet delil olur. Haramı, helalı ortaya koyma konusunda Kur’ân’la sahih sünnet arasında fark yoktur. Sünnet, hiçbir zaman Kur’ân’a aykırı düşmez.
Kur’ân’da ve hadislerde, sünnetin değeri konusunda şöyle buyurulmaktadır: "Allah’a ve Peygambere itaat edin ki merhamet olunasınız." (Âli-İmrân, 3/132), "Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur…" (Nisâ, 4/80), "(Rasûlüm) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabî olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayan ve acıyandır." (Âli-İmrân, 3/31), "…Şüphesiz ki, sen insanları dosdoğru yola, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın yoluna iletirsin…" (Şûrâ, 42/52, 53); "Size iki şey bıraktım. Bunlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve benim sünnetim." (Ebû Dâvûd, Sünnet, 5; Tirmizî, Menâkıb, 31; Ahmed, IV/127), "Haberiniz olsun ki, bana Kur’ân ve onunla birlikte bir benzeri daha verildi. Dikkatli olun ki, koltuğu üzerindeki karnı tok bir adamın, "size şu Kur’ân yeter, onda helal olarak bulduğunuzu helâl bilin, haram olarak bulduğunuzu da haram bilin." diye konuşması oldukça yakındır…" (Ebû Dâvûd, Sünnet, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 2; Tirmizî, İlim, 10; Ahmed, IV/131).
Kur’ân’a göre sünnetin yeri şöyle ifade edilebilir: a) Sünnet, Kur’ân’ın kapalı ifadelerini açıklar. b) Kur’ân’da temelleri var olan tamamlayıcı hükümler getirir. c) Kur’ân’da hiç bulunmayan müstakil bazı hükümler koyar. d) Kur’ân’daki hükümleri te’yid eder.
Buna göre sünnetin açıkladığı veya bağımsız olarak koyduğu hükümleri Kur’ân’da arayıp da bulamayınca, "bunlar Kur’ân’da yoktur, dinî hüküm değildir…" gibi bir anlayış tamamen yanlıştır. (A.G.) >

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();