Nefis Ve Dereceleri
rana
NEFİS VE DERECELERİ
Ulvî olan ruh, bu karanlık cesetle birleşince yedi perde ile aslî hâlinden perdelenmiştir. Bu perdelerden her birine nefsin dereceleri veya makamları denir.
Tam yedi perdeli hâli Nefs-i emmâre dir. Bir perdenin kalkmasıyla Levvâme , iki perdenin kalkmasıyla Mülhime , üç perdenin kalkmasıyla Mutmainne gibi isimler alır. Daha sonra Râziye , Mardiyye , Sâfiye gibi dereceler gelir.
Birinci nefisten yedinci nefse doğru gelindikçe ve her perde kalktıkça; cismâniyet, zulmâniyet, kesafet azalırken, derece derece ruhâniyet, nûrâniyet ve letâfet artar, ruha mânevî âlemden ışıklar sızar. Tam perdeli hâlinde ise hiç ışık sızmaz. Perde sayısı azaldığı nisbette nefis saflaşır.
Farz-ı muhal ki bir şeyin üzerine örtü örtülmüş. Bu örtüyü yağmur, rüzgar, güneş yıkıp yakıp yıpratıyor. Perde zayıfladıkça örtülen şey yavaş yavaş belirmeye başlıyor.
İşte kişinin kalbi de yedi kalın perde ile örtülüdür. Bütün perdelerin kalkması hâlinde ise tamamen nur kesilir. Bu makam, Resul-i Ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimizin makamıdır.
Altı derecenin ismi Kur’an-ı kerim’de açık olarak zikrediliyorsa da, Nefs-i sâfiye Âyet-i kerîme’lerin işaretlerinden anlaşılmaktadır.
Her nefsin bir âlemi, bir seyri, bir hâli, bir vâridi, bir yeri, bir müşâhedesi, bir ismi, bir nuru vardır.
1. Nefs-i Emmâre:
İnsanı zorla kötülüğe sürükleyen nefistir.
İnsânî ruh, hayvânî ruhun şehvânî arzularına boyun eğerek ona itaat eder, bütün hallerinde ona muvafakat edip hükmü altına girerse, onun bu hâline Nefs-i emmâre denir.
Nefs-i emmâre hâlindeki insanın kalbi, cisme âit nimetlerle şehvetlere dalar, hâlini değiştirir. Mevlâ’dan uzaklaşır. Daha önce âmir iken, memur durumuna düşer. Eğer kalp, bu mertebede uzun müddet beklerse, onun artık gayb âlemine yönelmeye gücü de kalmaz. Zira gayb ayna gibidir. Toz ve pastan arınmış oldukça, insan onda şekilleri net ve berrak olarak görür. Uzun zaman parlatılmazsa, pas onun cevherini büsbütün kaplar. Parlatmak da körlüğünü gidermez. Böylece aynalık özelliğini kaybetmiş olur.
Resul-i Ekrem -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
Şüphesiz ki her şeye cilâ verecek bir âlet vardır, kalbin cilâsı ise zikrullahtır. (C. Sağir)
Kalp, gayb âlemine yönelerek mâsiyetlerden kaçarsa, zikirle-fikirle perdeler açılmaya gayret edilirse, pas ve bulanıklıklar tamamen silinir. Eşyanın hakikatlerine, ince mânâlara ve ilâhî tecellîlere istidat kazanmış olur. İndiği makamlara tekrar yükselir.
Nitekim allah-u Teâlâ bir Hadîs-i kudsî’de:
Yere göğe sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım. buyurmuştur. (K. Hafâ: 2256)
Mümin kulun kalbine sığmaktan maksat, Kalbine tecellî eder. demektir. Yoksa Allah kulların kalbine girer. demek değildir.
Birinci makamda insânî ruh, şehvânî nefse yenilip kötülüğü emredici olduğundan emmâre adını almıştı.
Âyet-i kerime’de:
Nefis olanca şiddetiyle kötülüğü emreder. buyuruluyor. (Yusuf: 53)
Çünkü nefis iradeyi emer. Yuları taktığı zaman, bilse de bilmese de çeker götürür.
Beşerin nefsi aslında daima fenâlık tarafına meyleder, bütün gücüyle kötülüğü telkin eder. Onun tabiatında şehvete, günaha, her türlü kötülüğe meyil vardır. Nefis kendi gücünü ve emrindeki silahlarını o yönde kullanır. Bundan dolayıdır ki insan sırf kendi nefsinin arzularında kalırsa fenalığa sürüklenir.
Ancak Rabbimin merhamet edip koruduğu hariç. (Yusuf: 53)
allah-u Teâlâ rahmet edip hidayetini eriştirdiği vakit, Rahmânî kuvvet nefsânî kuvvete galip gelir, onun emrini hükümsüz kılar ve gücünü kırar. Böylece nefis ilâhî emre uyar, kendi emrini terkeder, kötülükten uzak kalır.
Şüphesiz ki Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir. (Yusuf: 53)
Birçok hallerde nefislerin tabiatları icabı uğradıkları meyil ve istekleri allah-u Teâlâ kendi mağfiretiyle örter ve önler, onların fiiliyata çıkmasını engeller, günahını itiraf edip bağışlanma dileyenleri de bağışlar.
Böyle bir kimse rehbere ulaştığı zaman, nefsin çektiği ipi koparır, onu nefisten sıyırır, lâzım gelen tâlim ve terbiyesini verir ve o kimse uyanır. Artık var gücüyle temizliğe girişir, nefis işgali altındaki kalp evini kurtarmaya çalışır.
Bu nefsin seyri İlâllah tır, yani Allah’a doğrudur. Âlemi, bu görünen şehâdet âlemidir. Yer’i göğüstür. Hâli meyildir. Yolu şeriatın dış ölçüleridir.
Sıfatları: Cehâlet, cimrilik, hırs, kin, kibir, gadap, şehvet, tamah, hased, kötü huyluluk, boş ve faydasız şeylerle uğraşmak, istihzâ, ahmaklık, unutkanlık, buğz, çabuk isyan, çok yemek, çok içmek, çok konuşmak, fazla neşe, âvârelik, şımarıklık, din ehlinin hâlini inkâr… ve benzerleridir.
Nefs-i emmâre de Rabbânî bir latîfedir. Şu kadar var ki, kötülüklere meyletmesi, şehvetlere düşkün olması sebebiyle pislenmiştir. Şehvet düşkünü hayvânî nefsin hükmü altında kalıp ona uymakla hayvanların yoluna girmiştir. İnsan için de en büyük düşman hâline gelmiştir. Şeytan onun askerinden olup, ondan kuvvet bulmuştur.
Hâdis-i şerif’te:
En şiddetli düşmanın, iki yanın arasındaki nefsindir. buyuruluyor. (Beyhakî)
Çünkü zâhirî düşman ikram ve ihsanlar karşısında dost olup sadâkat gösterebilirken, nefis lütuf ve ihsandan anlamayıp zararını daha da çoğaltır.
Nefs-i emmâre’deki bir insan, kötülük yapmaktan en ufak bir pişmanlık duymaz, yaptığından hiçbir pişmanlık duymayan hayvana benzer.
Fâsıklar, kâfirler ve münâfıklar nefs-i emmâre grubuna girerler.
Nefs-i Emmâre Derecesinde Bulunan İnsanlar Üç Sınıftır:
1. allah-u Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmeye çalışır, nehiylerinden kaçınmaz.
İstediğini yap ölümü tadacaksın,
Dilediğin gibi yaşa sonunda ayrılacaksın.
2. allah-u Teâlâ’nın emirlerine itaat etmediği gibi, nehiylerinden de kaçınmaz. Fakat itaat edenleri sever.
Dünyânın muhabbeti âhiret saâdeti,
Hangisini tercih edersen nefsini ona satmış olursun.
3. İsmi İslâm’dır. Fakat İslâm’ın hiçbir emrini yerine getirmediği gibi, İslâm’ı ve müslümanları sevmez.
O ki tasdik etmez sünneti kitabı,
Susmak konuşmamaktır onun cevabı.
Nefs-i emmâre derecesinde bulunup da oradan uzaklaşmak için herhangi bir gayret sarfetmeyenler, kendilerinde ıslah alâmetleri görülmeyenler cehennemde bulunmaya devam edenlerdir.
İnsanın belli bir süreye kadar yaşama garantisi olmadığı gibi, nerede ve ne zaman ne şekilde öleceğini de hiç kimse bilemez. Bunun içindir ki gelecek için şimdiden hazırlık yapmalı ve insanoğlu bulunduğu yolun Hidayet yolu olup olmadığını enine boyuna tahkik etmelidir. Gittiği yolun Allah yolu olduğunu gösterecek sağlam delilleri olmalıdır. Kendisinden önce, bulunduğu yola koyulmuş insanların hedeflerine emniyet içinde varabildiklerini müşahede etmiş olmalı
Cevap: Nefİs Ve Derecelerİ
rana
Herkes kendisini ölçsün
"Ümmetim benden sonra yetmişüç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesna, diğerleri hep ateştedir.
– Onlar kimlerdir Yâ Resulellah?
Benim ve Ashâbımın yolunda olanlardır.” (Ebu Dâvud)
Yetmişüç fırkadan yetmişikisi cehennemlik olduğuna göre, yetmişüç cevizden yetmişikisinin çürük olduğu anlaşılıyor.
Bu kesin bir beyân-ı Peygamberî’dir ve ne kadar korkunç bir şeydir!
Bunların hepsi onun ümmetidir, amma yetmişikisi cehennemliktir, ancak bir tanesi kurtuluş fırkasıdır.
Bizim mevzumuz şimdi o sağlam bir ceviz üzerinedir. Bu sağlam olan cevizin de nasıl döküleceğini dikkatle takip ederseniz öğrenmiş olursunuz.
1)Nefs-i Emmâre:
Cevizin yeşil kabuğu Nefs-i emmare’dir. O yeşil kabuk da allah-u Teâlâ’nın yarattığı bir latîfedir. Fakat kötü işlere meyledip o kötü işleri işlediğinden ötürü, cevizin kabuğu gibi, Nefs-i emmâre de acıdır. En kalın perde odur.
2)Nefs-i Levvame:
Cevizin yeşil kabuğundan sonraki sert kabuktur. İçeriye nüfuz etmediği için hep benlik davasında bulunur. Nefsin arzularını o ceviz kabuğunu kırar gibi kırmadıkça, gerçekten içeriye nüfuz etmek mümkün değildir.
İşte bütün benlikler burada toplanır. Çok mühim bir noktadır. "Ben!.. Ben!.. Ben!..” diyenlerin yeri ve durağı burasıdır.
Bu benliği cevize temsil ediyorum:
Kim ki duyarsanız "Ben, ben!..” diyor, onların hepsi kabukta kalmıştır, kendi içine nüfuz edememiştir, içinden istifade edemiyorlar. Nefis içeride "Ben, ben!..” diyor, "Sen giremezsin buraya!..” diyor.
3)Nefs-i Mülhime:
Enelik kabuğunu kırmış, içeriye nüfuz etmiştir. Ve fakat içten içe geçmek için, arzu ve istekleri perde mesabesindedir. İçindeki haşaratı temizlemesi gerekmektedir.
4)Nefs-i Mutmainne:
Haşaratı temizlemiş, zarı kalmıştır. Hakk’a hayli yaklaşmıştır. O zarın da kalkması için Râziye merdivenine çıkması lâzımdır ki "Lüb” yani cevizin özü husule gelsin.
Daha önce "Makam”dan bahsederken Râziye’ye gelince "Merdiven” ismini verdik. Çünkü insan büyüdükçe küçülür, küçüldükçe büyür. O zaman kişi merdivenden hep aşağıya iner ve küçülür, azamet-i ilâhî’yi o zaman görmeye başlar.
5)Nefs-i Mardiyye:
Artık haşaratı temizlemiştir. Mutmainne’den sonra Râziye’ye ermiştir, o zar kalkmıştır. Nefs-i mardiyye’de "Lüb” kalır, o zaman cevizin iç tarafının özü kalmıştır.
Mardiyye merdivenine çıkanların dahi dilediğini tutar, dilediğini atar.
allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
"Allah dilediğini mağfiret eder, dilediğine azap eder.” (Bakara: 284)
Bunun böyle olduğunu bilmek gerekir. Mahlûkun hiç hükmü yoktur. Hüküm ve değer yalnız ve yalnız Zül-celâl vel-kemâl olan allah-u Teâlâ’ya mahsustur.
6)Nefs-i Sâfiye:
Ceviz burada boşalmış olur. Artık o zaman içinde yalnız allah-u Teâlâ’nın varlığını görür.
Çok açık ifade ediyorum, kendisinin de, kâinatın da kabuktan ibaret olduğunu görür. Kendisi de aslında böyledir, kâinat da böyledir.
İşte gerçek mânâda Kelime-i tevhid’i söyleyebilen bunlardı
Yanıt: Nefİs Ve Derecelerİ
şehadet
ne kötü haldir o ki kişiye nefsi emmarede iken ölümün gelmesi
Allah hepimize nefsi emmerayi bir daha ona dönmemek üzere aşmayı nasip eylesin
Soru: Nefİs Ve Derecelerİ
ravzanur
kıyaslamak dahi ürkütüyor çoğu zaman…ama bir gerçek var ki,kişi kendini bilmes se….Allah muhafaza
AZRA Allah razı olsun,konu çok güzel
şükran
Rabbim nefsimiiz temizleyenlerden etsin hepimizi
ilke
Rabbim razı olsun.Nefislerimizi temizleyip her turlu kotulukten arındırmak nasip etsin inşaAllah.Amin.
LeyL!
Cenâb-ı Hak cümlemizi nefsine galip gelenlerden eylesin! Âmin!
DZALBAY
Rabbim bizleri nefis ve iblis fitnelerinden korusun.Amin.
Rabbim cc razı olsun kardeşim.
Hoca
Nefis Ve Dereceleri konusu ilgili alana taşındı.
Hoca
1- Nefs-i Emmâre: Allah’ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir.
2- Nefs-i Levvâme: Allah’ın emirlerine bazen uyan, bazen uymayan, işlediği günahlardan dolayı üzülen ve sevaplardan dolayı sevinen nefistir.
3- Nefs-i Mülheme: Mümkün mertebe Allah’ın emir ve yasaklarına uyan nefistir.
4- Nefs-i Mutmainne: İmân esaslarına inanan, İslâm’ın emir ve yasaklarına uyan, bu konularda hiç bir şüphe ve tereddüdü olmayan, neticede Allah ile manevî bir bağ kuran ve bunun lezzetine ulaşan nefistir.
5- Nefs-i Radiye: Her yönüyle Hakk’a yönelen, Allah’tan gâfil olmama şuuruna eren ve O’ndan razı olan nefistir.
6- Nefs-i Mardiyye: Bütün benliği ile Hakk’a teslim olan ve böylece Allah’ın kendisinden razı olduğu nefistir (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1970, VIII, 5817).
7- Nefs-i Kâmile: Bütün kötülüklerden sıyrılıp manevi olgunluğa eren nefis. Bu mertebeye erişen bir kişinin bütün sıfatları güzeldir ve her hali ibadet sayılır (Süleyman Uludağ, Kuşeyri Risalesi tercümesi, s. 222, 277, 290).
zeynep çöp
Allah razı olsun faydalandık
nefsin dereceleri, nefis ve dereceleri, nefs dereceleri