Bir kadın yanında mahremi olmadan seferi müddetinde bir yere gidebilir mi?
Kayıtsız Üye
bir kadın yanında mahremi olmadan seferi müddetinde bir yere gidebilir mi?
Cevap: bir kadın yanında mahremi olmadan seferi müddetinde bir yere gidebilir mi?
Hoca
Kadın yanında mahremi olmadan ne kadar sürelik bir mesafeye sefere çıkabilir?
Bir kadının yalnız başına dışarı çıkması veya sefere çıkması caiz midir?
Kadının tesettürüne riayet etmesi kaydıyla şehir içerisinde dışarıya çıkması caizdir. Ancak kadının tek başına sefere çıkması caiz görülmemiştir.
Önce konuya esas teşkil eden hadisleri gözden geçirelim:
Ebû Said el-Hudrî’nin rivayetine göre Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kadının beraberinde babası veya oğlu yahut kocası veya kardeşi yahut nikâhı haram olan biri olmaksızın üç gün veya daha fazla süren bir yolculuğa çıkması helâl değildir.”1
Konu başka bir rivayette iki gün olarak ifade edilir. Şöyle ki:
Ebû Said el-Hudrî’nin rivayetine göre;
"Resulullah’ın (a.s.m.) yanında kocası veya yakın akrabası olmaksızın kadının iki günlük yola gitmesini yasak etti.”2
Mesele bir başka hadis-i şerifte bir gün olarak da belirtilir. Şöyle ki:
Ebû Hüreyre’nin rivayetine göre Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kadının, yanında kendisine nikâhı haram olan biri bulunmadıkça bir gün ve bir gecelik yola gitmesi helâl değildir.”3
Bu hadisi delil olarak getiren İmam Evzaî ve Ebü’l-Leys şöyle demektedirler:
"Kadın yanında mahremi olmadan bir günlük yola yalnız başına yolculuğa çıkamaz, fakat bundan az olan mesafeye tek başına gitmesi caizdir.”4
Bu hadislerin açıklamasında hadis âlimleri şu açıklamayı yaparlar:
Hanefi âlimlerine göre, bir kadın beraberinde kocası veya mahremi olan bir erkek bulunmadığı halde üç günlük veya daha fazla mesafeye yolculuk edemez. Fakat bundan az mesafeye beraberinde bunlardan kimse olmaksızın yolculuk etmesi caizdir. Hidaye’de de, kadının yanında mahremi olmadan yolculuk müddetinden az olan mesafeye gitmesi mübahtır.5
İmam Aynî bu konuda şu sual ve cevaba da yer verir: Eğer dersen: Hz. Âişe (r.a. ) yanında mahremi olmadan yolculuğa çıkmıştır. Ulemadan bir cemaat, bunu delil olarak getirerek kadının yanında mahremi olmadan tek başına yolculuğa çıkabileceğini söylemişlerdir. Ben de derim ki:
"Hz. Âişe bütün mü’minlerin annesi olduğundan o herkese mahremdi. Kiminle yolculuğa çıkarsa ona mahrem oluyordu. Diğer kadınlar için bu hüküm geçerli olmaz. Bu cevap Ebû Hanife’ye aittir.”6
Bütün bu rivayet ve nakillerden anlaşıldığına göre bir hanım, dinen üç günlük bir mesafe, yanında kocası veya babası, kardeşi, oğlu, amcası ve dayısı gibi mahremleri olmadan çıkamaz, caiz değildir. Fakat bundan az bir mesafeye yanında kimse olmadan da çıkabilmektedir. İmam Evzaî’nin ictihadına esas kabul ettiği bir günlük yola dahi hanımın çıkmaması ihtiyat bakımından daha da önem taşımaktadır. Burada, belde dışı, şehir harici kasdedilmektedir. Şehir içi için hadislerde belli bir sınırlama bulunmamaktadır. Çünkü şehir içi yerleşim bölgesi olduğundan güvenlik bakımından yeterli kabul edilmektedir.
Ancak şehir dışı yolculuklarda bazan zaruri durumlar söz konusu olabilir. Hanımın mutlaka yola çıkması gerekmektedir. Günümüz şartlarında ise mümkün olan tedbirler alındıktan sonra, yola da tek başına çıkılamayacağına, yani otobüs, tren ve uçak gibi vasıtalar kullanılacağına göre büyük ölçüde emniyet temin edilmiş olacaktır. Böylesi hallerde yola çıkmak mahzurlu olmasa gerektir. Zaten başta da ifade edildiği gibi yola çıkma zarureti mevcuttur.
Kadının şehir içinde tek başına taksiye binmesi de yine bu çerçevede mütalâa edilebilir. Şöyle ki: Her ne kadar taksinin içi görülse de, tek başına taksiye binen hanım bir yerde şoförle başbaşa kalmaktadır. Bunun için arka koltuğa oturmayı tercih etmeli. Diğer taraftan bazı art niyetli şoföre rastlamak mümkün olduğu gibi, rahatsız edici konuşmalara muhatap olmak mümkündür. Bir yerde bunun önüne geçmek için akıl ve feraset melekesini kullanmalı, bu gibi insanlarla karşılaşmamaya gayret etmeli. Bütün bunlarla birlikte bir hanımın, mecbur kalmadıkça taksiyi tercih etmemesi en güzelidir.
Hac konusuna gelince:
Bir şahsın hacc ibâdeti ile mükellef olabilmesi için müslüman, aklı başında, ergenlik çağına girmiş, hür ve muktedir olması gerekir. Muktedir olmak, maddi imkânlara ve güvenliğe sahip olmak demektir. Bunun için kişinin gerek kendisine ve gerekse geçindirmek zorunda olduğu şahıslara, hacca gidip dönünceye kadar yetecek maddî güce sahip bulunması, yolculuğu engelleyecek bir hastalık, yahut sakatlığının bulunmaması, yolun açık ve günvenli bulunması (yolda hayatî bir tehlikenin mevcut olmaması) gerekir.
Kadınların ayrıca yanlarında mahrem (nikâh düşmeyecek kadar yakın) bir akrabaları, yahut kocalarının bulunması şarttır. Böyle bir kimsesi bulunmayan, diğer şartları da taşıyan kadın farz olan haccı yapmak isterse, Şafi mezhebini takliden, güvenilir kadınların bulunduğu bir gurup içinde haccını yapabilir; bunun için sahte nikâhlara gerek yoktur.
Bu şartları taşımayan kişilere hacc farz değildir. Şartları taşır iken bu ibâdeti yapmamış olanlar, sonradan şartları kaybederler ise sorumlulukları devam eder. Meselâ zengin bir şahıs, hacc mevsimleri gelip geçtikten sonra devamlı bir hastalığa maruz kalırsa yerine birini göndermesi gerekir. Bu sebeple müslüman, imkân elverdiği anda ve ilk fırsatta bu ibâdeti yerine getirmelidir.
Şafiî mezhebine göre haccın kadına vacip olabilmesi için, kocası veya mahremi veya güvenilir bir kaç kadının bulunması gerekir. Yani kadının kocası veya mahremi varsa onunla birlikte hacca gider, yoksa bir kaç kadın bulunduğu takdirde onların refakatiyle hacca gidebilir. Şayet bunlar da bulunmazsa emniyet olduğu halde hacca gitmeye mecbur değildir. Amma isterse gidebilir. Yalnız kadın hac farizasını eda etmiş, nafile olarak hacca gitmek isterse, ancak kocası veya mahremiyle birlikte gidebilir. Kadınlarla birlikte gitmesi caiz değildir.
Dipnotlar:
1. Müslim, Hacc: 423.
2. Müslim, Hacc: 416.
3. Müslim, Hacc: 421. Tirmizî, Radâ: 14.
4. Umdetü’l-Karî, 7: 130.
5. İbni Mace Tercümesi, 8: 69. Tuhfetü’l-Ahvezî, 4: 332.
6. Umdetü’l-Karî, 7: 128.
Mehmed Paksu