Zihar Nedir? İslamda Zıhar Kavramı

Zihar Nedir? İslamda Zıhar Kavramı

Hoca
ZİHAR

Bir kimsenin karısına "sen bana anamın sırtı gibisin" diyerek, onu kendisine haram kılması. Zihar, "zehr" kökündendir, kelime anlamı sırt demektir.

İslâm öncesi Arap toplumunda bir adam, karısının herhangi bir davranışına kızdığı zaman, ona, "sen bana anamın sırtı gibisin" derdi. Bunun üzerine karısı ona haram olurdu. Fakat bu boşanma sayılmazdı. Aralarındaki aile bağları kopmasa bile helal kabul edilmezdi. Ancak tam anlamıyla boşanmış da sayılamayacağı için kadın, başka bir yol seçemezdi.

Cahiliyye dönemi toplum yapısı incelendiğinde, kadınların erkekler karşısında yok denecek kadar aı imtiyaza sahip oldukları görülmektedir. Hele kocasının sudan sebeplere dayandırarak söylediği, "Sen bana anamın sırtı gibisin" sözüyle karşılaşan kadın, tamamen yalnızlığa terk ediliyordu.

Zihar olayı, ilgili âyetler nâzil oluncaya kadar, cahiliyye döneminde yaşandığı şekliyle devam etti. Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında Havle binti Mâlik bin Sa’l-ebe’den şu hadis rivayet edilmiştir: "Kocam Evs b. Samit bana zihar yaptı. Ben de Rasûlüllah (s.a.s)’a giderek durumu anlattım ve şikâyet ettim. Rasûlüllah (s.a.s) bana ısrarla, Âllah’tan kork, Evs senin amca oğlundur. Ona iyi davran" diye_ buyuruyordu. Nitekim bir müddet sonra hakkımda şu âyetler nâzil oldu: "Habibim, zevci hakkında seninle mücadele eden (nihayet halinden) Allah’a da şikâyet etmekte olan (kadın)’ın sözünü (umulduğu vecih ile) Allah dinlemiştir. Allah sizin konuşmanızı zaten işitiyordu. Çünkü Allah hakkıyla işitici, kemaliyle görücüdür.

İçinizden zihar yapagelenlerin karıları, onların anaları değildir. Anaları kendilerini doğurandan başkası değildir. Şüphe yok ki onlar herhalde çirkin ve yalan bir laf söylüyorlar. Muhakkak ki Allah bağışlayıcı, çok yarlığayıcıdır.

Kadınlardan zihar ile ayrılmak isteyip de sonra dediklerini geri alacaklar için birbiriyle temas etmezden evvel, bir köle azad etmek (lazımdır). İşte size bununla öğüt veriliyor. Allah ne yaparsanız, hakkıyle haberdardır.

Fakat kim (bunu) bulamazsa, (yine) birbiriyle temas etmezden evvel, fasılasız iki ay oruç (tutsun). Buna da güç yetiremezse altmış yoksul (doyursun). (Kefaretteki) bu (hafifletme) Allah’a ve peygamberine iman (da) sebat etmekte olduğunuz içindir. Bu (hükümler) Allah’ın (tayin ettiği) hadlerdir. (Bunları kabul etmeyen) kâfirler için ise elem verici azab vardır" (el-Mücadele, 58/1-4 bk.; İbn Kesir, Tefsir, İstanbul 1985, VIII, 8 vd).

Havle binti Mâlik bin Sa’l-ebe şöyle devam ediyor: "Ayet nâzil olduktan sonra Rasûlüllah (s.a.s); "Kocan seninle temas etmeden evvel bir köle azad etsin" dedi. Ben de "Kölesi yok" dedim. Rasûlüllah, "Öyleyse iki ay oruç tutsun" dedi. "Yâ Rasûlüllah, o yaşlıdır, o kadar oruç tutamaz" dedim. Rasûlüllah (s.a.s): "Öyleyse 60 miskini doyursun"buyurdu. "Onun sadaka verecek birşeyi de yoktur" dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s): Ben ona altmış sa’ hurma vereyim " buyurdu. "Bir altmış sa’ da ben veririm." dedim. Rasûlüllah (s.a.s) "İyi yaparsın. Sen onun yerine altmış yoksulu doyur ve amcaoğlunun yanına git" buyurdu.

Zihar, cahiliyye döneminde talakın en ağır şekliydi. Çünkü ziharla zevce, ebedi haram olan anne gibi, ebedi haram kılınıyordu. Bu sebeple zihar yapan birisinin zevcesini tekrar alması hiçbir şekilde caiz değildi. İslâm bu hükmü geçersiz kıldı. Yine de keffaret verinceye kadar geçici bir haramlığa sebebiyet verdiğini kabul etti. Cahiliyyet dönemindeki gibi onu kesin bir talak gibi görmedi.

Ulema, ziharın haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu sebeple zihar yapmak caiz değildir. Üstelik yalan ve iftiradır. Zihar yapan kimse büyük günah işlemiş olur. Eğer kişi zevcesine lisanıyla zihar veya talak yaptığını söylerse, zihar veya talak yapmış olur. Niyeti isterse zihar veya talak yapmak olmasın. Önemli olan niyet değil, zikredilen sözlerdir.

Zihar yapan kimseye, keffaret verinceye kadar zevcesine yaklaşması haramdır. Ve pişman olup zevcesini geri almak isteyenlerin de keffaret vermesi farzdır.

Hanefi, Mâlikî ve Hanbelîlere göre keffaret vermeden evvel her türlü yakınlık (öpmek, sarılmak vb) haramdır. İmam Sevrî ve İmam Şâfiî’ye göre değildir. Çünkü âyette yalnız "temas" zikredilmiştir. İmam Mâlik ise, cariyeye zihar yapmayı sahih görmüştür. Ayrıca fakihler, kadının kocasına zihar yapamayacağı hususunda görüş birliğindedirler. Ve ulemanın çoğunluğu, Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerin doğrultusunda, ziharın anneye benzetme ile yapılabileceği görüşünde birleşmişlerdir. Yani kişi zevcesine "Sen bana kardeşimin vs. sırtı gibisin" dese bu zihar olmaz.

Zihar keffareti bir köle azad etmektir. Hanefîlere göre kölenin kâfir, müslüman, erkek, kadın, büyük küçük olması önemli değildir. Ancak akıllı ve azalarının tam olması gerekir. Şâfiî ve Malikilere göre, azad edilecek kölenin mü’min olması şarttır.

Eğer köle yok ise, altmış gün aralıksız oruç tutulur. Hastalık ve yaşlılık gibi sebeplerden dolayı oruç tutmayan kimseler ise, altmış fakiri doyururlar. Şâfiî ve Mâlik’e göre ise bir fakire altmış gün veya her gün için yarım sa’ verilmesi yeterlidir.

Fukaranın çoğunluğuna göre zihar yapan kimse, kefaretini vermeden önce zevcesiyle münasebette bulunursa Allah (c.c)’a isyan etmiş ve günah işlemiş olur. Tevbe ederek, kefaretini verinceye kadar zevcesiyle yeniden temasta bulunamaz. Kefaretinde de artma olmaz.

Yalçın ÇETINKAYA


Cevap: Zihar Nedir? İslamda Zıhar Kavramı

mum
İslamda Zıhar
Zıhar hakkında kısaca bilgi

ZIHÂR

(الظهار)

Kocanın, karısını annesine veya dinen nikâhı düşmeyecek yakınlarına benzetmesi anlamında fıkıh terimi.

Sözlükte sırt, arka, yüzey gibi anlamları bulunan zahr kelimesiyle ilişkili olan zıhâr terimi kocanın, kendisine haram kılmak maksadıyla karısını veya karısının baş, yüz, sırt gibi bütünü ifade eden bir bölümünü evlenmesi dinen yasak olan yakını (mahrem) bir kadına benzetmesi demektir. Kelime bu anlamda fiil kalıbıyla Kur’an’da üç yerde (el-Ahzâb 33/4; el-Mücâdile 58/2-3), hadislerde ise pek çok yerde (Wensinck, el-MuǾcem, žhr md.) geçmektedir.

Câhiliye Arapları arasında bir boşama şekli olarak bilinen uygulama genelde, Sen bana annemin sırtı (zahrı) gibisin cümlesiyle yapıldığından zıhâr adını almıştır. Bu benzetmede bakılması haram olan başka bölge ve organların değil de sırtın kullanılmasının sebebi hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Sırtın cinsel beraberlikten istiare olduğu (Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, s. 147) ya da geçimsiz ve itaatsiz olan kadına kocasının sırtını dönerek onu bırakması dolayısıyla bu isimle anıldığı söylenmiştir (Kāsım el-Konevî, s. 162). Bir başka açıklama ise burada yahudi geleneğinin etkili olduğu yönündedir. Buna göre Yahudilik’ten kadına arkadan yaklaşma yasağını öğrenen Araplar, zahr kelimesiyle erkeğe en yakın mahrem olan anneyi bir araya getirerek vurgulu ve kesin bir ayrılık ifadesi geliştirmişlerdir (M. Tâhir İbn Âşûr, XXVIII, 11). Ancak Mus’ab b. Zübeyr’den evlenme teklifi alan Âişe bint Talha’nın, Eğer onunla evlenirsem benim babamın sırtı gibidir dediği dikkate alınırsa (Dârekutnî, III, 319) kelimenin seçiminde yahudi geleneğinin etkili olduğu iddiası zayıflamaktadır. Câhiliye toplumunda erkekler eşlerine ya da eşlerinin akrabalarına kızdıkları zaman onları cezalandırmak için zıhâr yapar, böylece tekrar bir araya gelemeyecek şekilde onlardan ayrılmış olurlardı (Cevâd Ali, V, 550-551). Fakat sanıldığının aksine zıhâr çok yaygın bir uygulama haline gelmemiştir. Hatta bazı müellifler zıhârın Mekke ve Necid civarlarında bilinmediğini söyler (M. Tâhir İbn Âşûr, XXVIII, 11). Her ikisi de Medineli olan Evs b. Sâmit ile hanımı Havle bint Sa’lebe arasında geçip zıhârla ilgili âyetlerin inmesine sebep teşkil eden olayın Medine döneminin geç yıllarında meydana gelmesi, İbn Abbas’ın da belirttiği gibi bunun müslümanların karşılaştığı ilk zıhâr oluşu (Taberî, XXVIII, 3) bu çirkin davranışın çok yaygın olmadığını göstermektedir.

Zıhâr hakkındaki anlayışı kökten değiştirip konuyla ilgili hükümlerin gelmesine vesile olan olay şöyle gelişmiştir: Evs bir şeye kızarak eşi Havle’ye zıhâr yapmıştı. Böyle bir durumun evliliğin sona ermesi ve kadının desteksiz kalması anlamına geldiğini bilen Havle haksızlığa uğradığı gerekçesiyle Hz. Peygamber’e başvurmuş ve ondan bir çare bulmasını istemişti. Konuyla ilgili henüz bir vahiy gelmediği için geleneksel uygulamanın devamı yönünde görüş bildiren Resûl-i Ekrem ile tartışan Havle bu defa Allah’a yakarmış ve bir vahiy göndererek kendisini bu sıkıntıdan kurtarmasını niyaz etmişti. Çok geçmeden de el-Mücâdile sûresinin zıhârı düzenleyen şu âyetleri inmiştir: Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a yakınan kadının sözünü Allah elbette işitmiştir. Allah ikinizin karşılıklı konuşmasını duyuyordu. Çünkü Allah her şeyi işitir ve görür. Sizden eşlerine zıhâr yapanlar bilsinler ki eşleri asla onların anneleri değildir. Onların anneleri kendilerini doğuran kadınlardır. Bu kocalar çok çirkin ve asılsız bir söz söylüyorlar. Allah kuşkusuz affedicidir, bağışlayıcıdır. Eşlerine zıhâr yapıp sonra dediklerinden dönenlerin onlarla temasa geçmeden önce bir köle âzat etmeleri gerekir. Size verilen öğüt budur. Allah yapıp ettiklerinizden haberdardır. Buna imkân bulamayan temastan önce peş peşe iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmiyorsa altmış fakiri doyurur. Bu, Allah’a ve resulüne imanınızı göstermeniz içindir. İşte bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kâfirleri ise elem veren bir azap beklemektedir (el-Mücâdile 58/1-4) Böylece daha önce inen … Allah kendilerine zıhâr yaptığınız eşlerinizi anneleriniz kılmamıştır … âyetiyle (el-Ahzâb 33/4) başlayan süreç tamamlanmış oluyordu. Zıhâra dair hükümlerin eksenini oluşturan bu âyetlerle söz konusu çirkin benzetmenin boşama sayılmayacağı ve ağır bir kefâret ödemek şartıyla karı-koca ilişkisinin devam edebileceği bildirilmiştir.
D.İ.ANS.


zıhar nedir

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();