Vefasızlık, münafıklık alametlerindendir.

Vefasızlık, münafıklık alametlerindendir.

rana
Vefasızlık, münafıklık alametlerindendir.

Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: Kıyamet gününde her vefasız için bir sancak (dikilecek). Bu filanın vefasızlığıdır, denilecektir.

VEFASIZLAR ALIR DOSTUNUN ÂHINI

Mevcut dünyamızda yitirmiş olduğumuz, çok kıymet taşıyan bir özellikten bahsetmek istiyorum: Vefa… Unuttuğumuz ya da unutturulduğumuz çok güzel bir haslettir vefa… Çok yakın bir zamana kadar var olan ama günümüzde çok az rastladığımız bir özellik vefa… Toplumu toplum yapan, cemaati cemaat yapan bir güzelliktir vefa… Dostlar arasında, kardeşler arasında olmazsa olmaz bir haslettir vefa…

Bir âşığın maşukuna, bir dava adamının davasına ve bir idealistin ülküsüne her şeye rağmen sadık kalmasıdır vefa. Bu uğurda her şeye katlanması ve her şeyi sineye çekmesi, gerçek dava adamına düşen vazifelerin en önemlisidir belki de, davasına karşı vefa göstermesi. Niceleri var ki, o vefa sayesinde hedefine ulaşmış ve tarihe mâl olmuştur.

Sözlükler, vefayı şöyle açıklıyor; Sözünde durmak, sevgi ve dostlukta sebat ve devam. Ödemek, yetişmek. İnsanların birbiriyle kaynaşıp bütünleşmesini temin eden, fertleri birbirine bağlayan yüce bir duygu, bir mıknatıstır âdeta. Yuva, vefa duygusu üzerine kurulmuş ise, devam eder ve canlı kalır. Millet, bu yüce duygu ile faziletlere erer. Devlet, kendi vatandaşına karşı ancak bu duygu ile itibarını korur.

Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona yardım etmektir. Arkadaş, öldükten sonra, onun çoluk çocuğunu, yakınlarını sevmek, onlarla ilgiyi kesmemek de vefadandır. Müslüman vefakâr olur. Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Arkadaşına yaptığı iyiliği az görüp, onun yaptığını çok bilmektir. Vefa demek, gerek hayatta iken ve gerekse öldükten sonra sevgi ve ilgiyi devam ettirmek demektir. Şair ne güzel söylemiş:

Vefalı çıkarır dostluğun tadını,

Vefasızlar alır dostunun âhını.

Eski zatlardan birinin oğluna vasiyeti şöyledir:

Oğlum, herkesle arkadaşlık edilmez. İhtiyaç içinde olduğun zaman senden uzaklaşan, genişlik zamanında malına göz diken ve yükseldiği vakit sana üstünlük taslayan kimse ile arkadaş olma!

Atalarımız, Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. derken vefanın ne kadar önem arz ettiğini ve yıllar öncesinde bu özelliğin nasıl yaşandığını bizlere anlatmışlardır. Ya şimdi? Bu güzellikten ne kadar da uzak yaşamaktayız. Bizi biz yapan değerler arasında olan vefadan ne kadar da uzaktayız.

Her sene bir çok kimselerle karşılaşmakta, tanışmaktayız. Bunlarla muhabbet eder, kimisinin manevi, kimisinin de maddi dertlerinin çözümü için gayret sarfederiz. Kimiyle bir yıl, kimiyle dört yıl beraber olur, beraber çalışır, beraber koşuştururuz. Yeri gelir bir çok sıkıntılarına göğüs gereriz. Yediğimizden yedirir, içiririz. Manen huzura kavuşmaları için, gerek dünya ve gerekse ukbada rahat etmeleri için elimizden geleni yaparız. Rabbim kabul buyursun.

Bunlardan kimi işi bitince bir daha aramaz sormaz. Menfaati bitmiş, bu yüzden de bizleri unutmuş, yaşanan güzellikleri eliyle bir kenara itmiş, insanın nankör olduğunu bir kez daha göstermiştir. Kimisiyle ise, çok güzel dostluklara yelken açarız elhamdülillah. Hem bu dünya için, hem de ahiret için dostluğa devam ederiz. O dostlar bir fincan kahvenin hatırını değil kırk yıl, bir ömür boyu devam ettirirler. Hatta ahirette de…

Kimiyle bir yemeklik kadar, birkaç sohbetlik kadar muhabbetimiz olur ama yıllar sonra görüştüğümüzde hemen hatırlar ve hakkınızı nasıl ödeyebiliriz diyerek gözyaşlarıyla kucaklaşırız. Böyleleri bize vefayı hatırlatır. O güzel hasletin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Kimiyle ise yıllarca beraber olursunuz ama Hakkını helal etse de, etmese de benim için önemli değil, bu benim sorunum değil, kendi sorunu. diyerek vefasızlığı ortaya koyar, insanın nasıl nankör olabileceğini gösterir.

Elbetteki Rabbimiz bizi bizden iyi tanıyor ve bu özelliğimizi güzelce ortaya koyuyor:

Eğer bu çağrıya sırtlarını dönerlerse, hoş biz de seni üzerlerine bekçi göndermedik ya! Senin görevin sadece tebliğdir. Biz insana tarafımızdan bir nimet tattırırsak ferahlar, şımarır. Ama başlarına, yine kendi işledikleri hatalar sebebiyle bir sıkıntı gelirse insan hemen nankörleşir. (Şura, 48)

Hak hukuk deyince İmam-ı Azam Efendimizin babası Sabit’in hali aklımıza geliyor. Bir kıssadır ama hissesi büyüktür. Bir gün Sabit hazretleri bir akan suya düşen elmayı görür ve gayri ihtiyarı elmayı sudan alır ve ısırır. O anda haram olma hususu aklına gelir ve ısırdığı lokmayı yutmaz. Ancak ısırmış olduğu elmanın suyunu tatmıştır. Hemen akan suyu takip eder ve akarsuya sarkan elma ağacını bulur.

Sahibini arar ve helallik diler. Ancak bahçe sahibi Hakkımı helal etmem. Şayet dilediğim kadar benim yanımda karın tokluğuna çalışırsan! der. Sabit hazretleri kabul eder.

Rivayetlere göre yedi yıl karın tokluğuna çalışır. Tekrar helallik ister, ama bahçe sahibi bu sefer de başka bir şart koşar. Benim bir kızım var, gözü kör, kulağı sağır, dilsiz, elleri ve ayakları sakat. Bu kızımla evlenirsen sana hakkımı helal ederim der.

Sabit hazretleri boynunu eğer ve kabul eder. Gerdek gecesi odaya girince çok güzel bir kızla karşılaşır ve hemen yanlış odaya girdim diye odadan dışarı çıkar.

Dışarıda kayınpederini bekler bulur ve neden odadan çıktığını sorunca yanlış odaya girdiğini, içeride bahsedilen kusurlarda bir kızın olmadığını, çok güzel bir kızın olduğunu söyler.

Kayınpederi ise, Gözü kör dedim; çünkü harama bakmaz da o yüzden. Kulağı sağır dedim; harama kulak asmaz, dinlemez. Dilsiz dedim; haram yemez, haram konuşmaz. Elleri sakat dedim; harama el uzatmaz. Ayakları sakat dedim; haram yerlere adım atmaz.

İşte bir elma için, onu helal ettirmek için katlanılan çile. Ecdadımız, büyüklerimiz buna çok dikkat ederlerdi. bana ne, benim için önemli değil, benim meselem değil demezlerdi. Çok hassaslardı. Ve onlardan İmam-ı Azam’lar dünyaya geldi. Ya şimdi…

Vefa deyince akla hemen ahde vefa da gelir. Çünkü çok önemli bir özelliktir. Vefasızlık, münafıklık alametlerindendir. Böyle ahdini yerine getirmeyen vefasızlar, dünyada rezil olacağı gibi, kıyamette de teşhir edilerek rezil edilecektir. Bu konuda Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

Kıyamet gününde her vefasız için bir sancak (dikilecek). Bu filanın vefasızlığıdır, denilecektir.

Ahde vefa mü’minin işidir. Vefasız olanlar, şahsiyetsiz, dönek tabiatlı kişilerdir. Böyle insanlarla değil bir çalışma yapmak, yola dahi çıkılmaz. Seni çok çabuk satar ve yolda bırakır. Hem de hiç acımadan, vicdanları sızlamadan…

İbnu Abbâs (ra) şöyle der: Ahdine kim vefasızlık edip bozarsa, Allah mutlaka ona bir düşman musallat eder.

Hz. Ebu Hüreyre (ra): Rasulullah (SAV) buyurdular ki:

Allahu Zülcelâl hazretleri buyurdu ki: Biri diğerine ihanet etmediği müddetçe iki ortağın üçüncüsü ben olurum. Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim.

Bir Rahmani vefa tablosu

Enes b. Mâlik (ra) şöyle bir hâdise anlatmaktadır: Ben bu ümmetin üç hâdisesine şâhit oldum ki; eğer bu hâdiseler İsrâiloğulları arasında geçseydi, onlarla diğer ümmetler yarışamazlardı. Bunlardan biri şudur: ‘Biz, Suffe’de Resûlullah’ın yanında bulunuyorduk. Bir kadın yeni hicret etmiş olarak Resûlullah’a geldi, yanında, buluğ çağına ermiş bir oğlu vardı. Allah Resulü kadını kadınların yanına, oğlunu da bizim yanımıza yolladı. Çok geçmedi, kadının oğlu Medine vebasına yakalandı, birkaç gün hasta yattıktan sonra öldü. Allah’ın Resulü çocuğun gözlerini kapadı ve yıkanıp kefenlenmesini emir buyurdu. Cenazeyi yıkayacağımız sırada Resûlullah;

– Enes, git annesine haber ver, buyurdu.

– Ben de gittim, kadına haber verdim. Kadın geldi, oğlunun ayak ucunda oturup, ayaklarını eline aldı ve:

– Allah’ım! Kendi arzumla Müslüman oldum, yüz çevirip putları boynumdan çıkardım. Seni arzulayarak hicret ettim. Beni belaya uğratıp da putperestleri şâd eyleme Allah’ım! Taşıyamayacağım bu yükü bana yükleme, diye yalvardı.

– VAllahi, kadın duasını bitirir bitirmez, oğlu ayaklarını kıpırdattı; yüzündeki örtüyü açtı ayağa kalktı. Bu genç, Resûlullah’ın (sas) vefatından sonra da yaşadı, hatta annesi de kendisinden önce öldü. (Kandehlevî, Hayatu’s Sahabe, IV/292)

Cennet, vefalı gönüller diyarıdır

Rabb’imiz, insanlar ibadet ediyor, emrettiği şeyleri uygularken sıkıntılar çekiyor, ölüyor, öldürüyor, işkencelerden geçiyor diye insanlara cennetine almak mecburiyetinde değildir. Mesela kölelik döneminde devletin ya da şahsın elinde köle olan bir insan yapmaya mecbur olduğu şeyleri yaptığı için ödüllendirilmezdi. Çünkü, köle idi ve hiçbir söz hakkı yoktu. En yenmeyecek ve giyilmeyecekler ona verilir, hiçbir hürmeti olmazdı. Ne kadar başarılı olursa olsun. Aynen bunun gibi Rabb’imize karşı bir köle den farkımız yoktur. Ne amelimize, ne de niyetimize bakarak O’na karşı cenneti hak ettiğimizi iddia edebiliriz. Cennet, ibadetlerimizin karşılığı değil, Rabb’imizin bizzat lütfu, keremi ve sabırlı mü’min kullarına vefasıdır.

Rabb’imiz kullarına karşı vefalıdır

Sabır; ağrı, acı, tahammülü güç ve katlanması zor hâdise ve vak’alar karşısında dişini sıkıp dayanma mânâlarına gelmektedir. Yine Hud Sûresi’nde Cenab-ı Allah, Resulüm! Sabret, zira Allah iyi davrananların mükâfatını zayi etmez. (Hud, 11/115) buyurmaktadır. Bir kutsi hadiste sabredenlerin mükâfatı şöyle açıklanmaktadır: Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas): Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman, (sabredip) ecrini Allah’tan bekleyen mümin kulumun katımdaki karşılığı cennettir. (Buhârî, Rikâk 6) Yine Enes İbni Mâlik’in (ra) Efendimiz’den (sas) rivayet ettiği bir kutsî hadis ise şu şekildedir: Allah Teâlâ buyuruyor ki: Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm. (Buhârî, Merdâ 7)

Rabbim bizleri ahdinde sadık olanlardan eylesin.
Vefayı bilen ve canı pahasına da olsa vefakar olanlardan eylesin.
Vefasızlardan uzak eylesin, onlarla karşılaştırmasın.
Hakkı hukuku bilen ve ona göre hayatını devam ettirenlerden eylesin.


Cevap: Vefasızlık, münafıklık alametlerindendir.

suara
< Rabbim bizleri ahdinde sadık olanlardan eylesin.
Vefayı bilen ve canı pahasına da olsa vefakar olanlardan eylesin.

Vefasızlardan uzak eylesin, onlarla karşılaştırmasın.
Hakkı hukuku bilen ve ona göre hayatını devam ettirenlerden eylesin.
>

yurekten yapilmis bu duaya Rabbim MUCIB ismini tecelli ettirsin insAllah
bu mukemmel paylasim içinde Allah razı olsun


Yanıt: Vefasızlık, münafıklık alametlerindendir.

rana
<
yurekten yapilmis bu duaya Rabbim MUCIB ismini tecelli ettirsin insAllah
bu mukemmel paylasim içinde Allah razı olsun >

amin insAllah ablam Rabbim senden de razı olsun


Soru: Vefasızlık, münafıklık alametlerindendir.

Şema
en vefalılar Allah cc, Efendimiz sav ve mü’minler:)

en vefasızlarda munafıklar:(

Allah razı olsun


Mumtehine
< Rabbim bizleri ahdinde sadık olanlardan eylesin.
Vefayı bilen ve canı pahasına da olsa vefakar olanlardan eylesin.
Vefasızlardan uzak eylesin, onlarla karşılaştırmasın.
Hakkı hukuku bilen ve ona göre hayatını devam ettirenlerden eylesin. >

Amiiin insaAllah!
Allahu Teala razı olsun azra kardesim..Mukemmel bir paylasim…


şaf_ak
Rabbim bizleri ahdinde sadık olanlardan eylesin.
Vefayı bilen ve canı pahasına da olsa vefakar olanlardan eylesin.

Vefasızlardan uzak eylesin, onlarla karşılaştırmasın.
Hakkı hukuku bilen ve ona göre hayatını devam ettirenlerden eylesin.

vefasızlıkdan Allah a sığınırım.

Allah razı olsn…


Hoca
Her münafık vefasızdır ama her vefasız münafık değildir.


vefasızlıkla ilgili hadisler, vefasızlık, vefasızlıkla ilgili sözler

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();