Kendimi ifade edemiyorum nasıl ifade edebilirim?
Kayıtsız Üye
Arkadaşlar bana bir kişinin kendisini hiç affedilmemesini nedenler nelerdir ? kendimi hiç ifade edemiyorum nasıl edebilirim bilgi verir misiniz ?
Cevap: Kendimi ifade edemiyorum nasıl ifade edebilirim?
muvahhidim
KENDİNİ İFADE EDEBİLEN BAŞARIR
EN ÖNCE…
Uzun zamandan beri kendini ifade edememiş olmanın eksikliğini toplum olarak yaşıyoruz. Kendimizi bu eksikliği gidermek için hazırlamalıyız. Her bir fert, birer hatip, birer konuşmacı gibi güçlü ifade yeteneğine sahip olmalı. Kendimizi sınırlamamalı ve bir arkadaşımızın ifadesiyle sınırları dinamitlemeliyiz. (Kaan BÖKE, Sınırları Dinamitleyin).
Öğrencilik yıllarımda da bu konu benim için hep önemli olmuştur. Mezun olup polis okulunda öğrenci yetiştirmekle görevlendirilince de hep önemli oldu. Öğrencilerin kendilerini ifade edemiyor olmaları ve bunların teşkilatımızı da anlatma ve temsil etme misyonunu taşımaları gerektiği inancı, beni, onlarla hitabet konusu ve düşündüklerini ifade etme konusu üzerine çalışmalar yapmaya sevk etmiştir. Kendilerine verdiğim bazı konular üzerinde hazırlık yaparak, arkadaşlarına sunma ortamları oluşturup, bu kabiliyetleri üzerinde çalışmalar yaptık.
Ve şunu gördüm, bu konu okulda bir ders haline getirilmeli veya kurs halinde verilmelidir. Bir adım öteye geçersek, meslek hayatına atılmış kişiler için dahi bunun şart olduğunu savunuyorum. Nerde nasıl konuşmalıyız, ne kadar konuşmalıyız, düşündüklerimizi nasıl ifade etmeliyiz? Bunlar doğru anlaşılmak için çok önemli.
Bir dinleyici topluluğu karşısında ayakta dururken de, otururken de düşündüğümüz gibi düşünmememiz için en ufak bir neden var mı? Olmadığını biliyorsunuz şüphesiz. Aslında karşınızda bir topluluk olduğunda daha iyi düşünmeniz gerekir. O topluluğun varlığı sizi canlandırıp, harekete geçirmelidir. Pek çok konuşmacı için dinleyici topluluğu, beyinlerinin daha açık seçik ve daha istekli işlemesini sağlayan bir ilham kaynağı, bir dürtüdür.
Dale Carnegie
İnsanların genel olarak şikayetidir; Bir topluluğun önüne çıkınca utanır, sıkılır, diyeceğimizi diyemez, hatta düşünemez oluruz. Bazen bu insanlar, içinde bulunurken çok rahat olduğumuz, şakalaştığımız, belki hepsini bizzat tanıdığımız insanlar bile olsa, karşılarında bir kürsüden seslenmek gerektiğinde, aynı mahcubiyeti yaşarız.
Polis okulunda sınıf komiserliği yaptığım zamanlarda, öğrencilerime çeşitli konular vererek hazırlanmalarını isterdim. Onları önce sınıfta kendi yerlerinden, daha sonra öğretmen kürsüsünden dinlerdim. Sınıf içerisinde faal olan öğrencilerin bile sıkıldıkları, şaşırdıkları apaçık görülüyordu. Sınıf içinde kendi yerlerinden yaptıkları konuşma ile kürsüden yaptıkları konuşma bile çok fark ediyordu. Bir topluluğun içinde konuşmak belki arkada bir gücün varlığını hissettiriyor, yalnız olmadığı hissini veriyor. Ancak kürsüden, aynı topluluğu karşına almak daha farklı . Sanki bütün gücü karşına almış da yapayalnız kalmışsın gibi oluyor.
Bunu yenmek için ve her durumda, her yerde aynı rahatlığı yakalamak için, çalışmak lazım. Zira bu, çalışmayla kazanılabilecek bir kabiliyettir. Çalışmak ve kendine güvenmek..
Özellikle eğitim kurumlarında öğrencilerin bu yönlü kabiliyetlerinin iyi değerlendirilmesi lazım. Tek tek eğilmeli ve çekingen olanlar özellikle ele alınmalıdır. Zira başarılı bir hayat insanlarla ilişkili olmayı gerekli kılıyor. Ve biz toplumumuz açısından kendini ifade etmesini iyi bilen başarılı insanlara muhtacız.
Kendine güven ve cesaret kazanmak ve bir topluluğa hitap ederken sakin ve açık bir şekilde düşünme yeteneğini edinmek insanların zannettiğinin onda biri kadar bile güç değildir. Bu Allah’ın sadece birkaç kişiye bahşettiği bir yetenek değildir.
Dale Carnegie
Eğitim ve çalışma, bu işe gönül verme, topluluk karşısına çıkma korkusunu yok edecektir. Ancak bunun birdenbire olmasını istemek hayalperestlik olur. Zamanla, çalışarak azmederek olacaktır. Her geçen gün kendinize olan güveniniz artacak ve bu, sizi ateşleyen bir cesaret yumağı oluşturacaktır. Yeter ki kendinizi olumsuz bir vak’a gibi görmeyin. Olumlu düşünün ve olumlu yaklaşın. Enerjiniz hep pozitif olsun.
Ünlü hatip Çiçero her konuşmanın özünde heyecan taşıdığını vurgulamıştır. Tamamen heyecandan kurtulmak mümkün değildir. Ne kadar sık konuşursanız konuşun heyecan olur. Muhakkak yaşarsınız, ama az, ama çok. Kendinizi geliştirdikçe bunun azaldığını hissedersiniz, ancak yok olduğunu asla…
Bu heyecanı en asgari düzeye indirmek için, bu işin gönüllüsü olmalısınız. Yani konuşmaya istekli olmalısınız. İçinizdeki tüm negatif duyguları yok etmelisiniz. Bu konuşmanın tesiri ile elde edeceğiniz kazancı düşünün. Şahsınız adına, mesleğiniz adına getirilerini hesap edin. Karşınızdakileri ikna etmek suretiyle onlarda oluşacak doyumu düşünün. Fikirlerinizi açıkça ve düzgünce ifade etmiş olmanın sizde oluşturacağı psikolojik rahatlığı düşünün. Bu yeteneğin kazandıracağı mesleki performansı düşünün. Ve kendinizde pozitif bir güç oluşturun. Ben bu işi yaparım deyin ve yapın.
Diğer bir husus da konunuza hakim olmanız. Konuşacağınız konu nedir, insanlara sunmanız gereken ve onları ikna etmeye çalışacağınız husus ne ile ilgilidir, bunları iyi bilmelisiniz. Bütün bunları bilirseniz ve bu konular üzerinde okuyup araştırma yaparsanız, düşünürseniz, konuşma planları yaparsanız hazırlanmış olursunuz. Hazırlıklı olursanız, topluluk karşısında daha cesaretli olursunuz.
Eğer söyleyecek bir şeyin yok ve ayağa kalkmışsan mahcup olursun. Teddy Roosevelt Söyleyecek bir şeyin olana kadar konuşma, eğer onun ne olduğunu biliyorsan konuş ve sonra da yerine otur. diyor. Yok eğer her zaman konuşmaya davet edilen bir kişiysen, önceden hazır olacaksın.
Katıldığın topluluğun toplanma amacına yönelik önceden bilgi alıp kısa da olsa bir konuşmayı kafanda tasarlayacaksın. Davet edilmezsen ne ala. Ama davet edilirsen,hazır olduğun için kendine güvenin tam bir şekilde konuşacaksın. Fazla uzatmadan. Zira maksadını aşabilirsin. Zararlı çıkarsın. Gerektiği yerde, gerektiği kadar konuşmalı. Zira çok konuşan çok hata yapar.
Böyle zamanlarda hep kendine güveni tam görünmelisin. Topluluk içinde güvensiz, ezik,çekingen bir tavırla bulunursan kendini toparlayamazsın. Onun için hep kendine güveni tam görün ve öyle hareket et. Ancak içi boş olmamak için yukarıdaki tavsiyemi unutma. Hazırlıklı ol.
Ayağa kalktığınızda, o konuyu sadece siz biliyorsunuz ve anlatmanız lazım, onca insanı bilgilendirmeniz lazım diye düşünün. Sanki size borçları olan insanlarmış gibi karşınızda durduklarını ve sizin bir adım önde ve güçlü olduğunuzu düşünün. Bu size biraz daha cesaret verecektir.
Kürsünün başına geldiğinizde içinizdeki heyecanı bastırıp, sanki heyecan yokmuş gibi rol yaparak kürsüde heyecansız kalmayı öğrenebilirsiniz. Bu aynı zamanda Teddy Roosevelt’ in bir tavsiyesidir.
Kapasitenizin farkına varın. Bunu ancak çalışarak anlayabilirsiniz. Kendi kendinize konular tespit edin. Bazen hazırlıksız, bazen hazırlanarak konuşmalar yapın. Duvara, pencereye, çiçeğe, ağaca konuşun. Ne kadar çok konuşursanız o kadar pratikleşirsiniz. Aynı zamanda nerede , ne zaman ne yapabileceğinizi bilirsiniz. Kendini bilen güçlü olur.
NASIL HAZIRLANMALIYIM?
Konuşma çok önemlidir. Ancak ondan daha önemli olan hazırlıktır. Konuşma öyle hazırlanmalı ki çok derin bir etki, çok ciddi bir tesir oluşturmalıdır. Yine konuşma öyle hazırlanmalı ki, sonradan keşke şunu da söyleseydim diyecek bir nokta kalmamalıdır. Her şey açık ve net olmalıdır. Yanlış anlaşılmaya müsait olmamalıdır.
Kafa ile kalp, verilmek istenen mesaj ile o kadar hem dem olmalı ki, sanki rüyada gibi, sanki bulutların üzerinde sekercesine, duygu ve mana yüklü olmalı, öyle ifade edilmeli. Böyle bir konuşma elbette kendi kendine yeter. Ve sizce, böyle bir konuşmayı dinleyenlerin tüyleri diken diken olmaz mı? Tüm bunlar için ille de hazırlık ille de kusursuz hazırlık diyoruz.
Tabi ki hedefe götürecek malzemeleri hazırlamak da çok önemlidir. Futbol maçına, basket topuyla çıkılmaz. Kılıç kalkan oyununa , tüfekle çıkılmaz. Evvela hedefinizi belirleyin, sonra bu hedefe ulaştıracak malzemelerin neler olduğu hususunda karara varın ve onları en iyi tarzda hazırlayın. Son olarak bu malzemeleri nasıl kullanacağınızı iyice belleyin. Gerekirse uygulama yapın. Amaç sahnede rezil olmamak, provada rezil olmak önemli değildir.
Belki bu hazırlıklar için okumak müracaat edeceğimiz yollardan biri olacaktır. Okuyun, düşünün, kıyaslayın, eleştirin, yorumlayın. Size uyup uymadığına bakın. Ufuk kazanmaya çalışın. Temelinize, özünüze ne kadar uyduğuna ve hedefinize ulaşmanıza ne kadar yardımcı olacağına göre hareket edin.
Bir diğer hatırlatma … Bir fikrin sizden önce düşünülmüş olması sizin o fikri yeniden düşünemeyeceğiniz anlamına gelmez. Öyle olsaydı yeni yeni icatlar mümkün olmazdı. Her düşünen bir öncekine ekleyerek nice şeyler keşfettiler, unutma.
Eğer kendi fikirlerinizin açığa çıkmasına müsaade etmezseniz, konuşmalarınızda sadece bir nakilci durumuna düşersiniz. O şunu demiş, bu şunu demiş gibi. Sizi dinlemeye gelen veya sizi dinlemek isteyenler bütün konuşmanız boyunca sizi arar dururlar, ancak bulamazlar. Onlara kendinizi gösterin. Okuduklarınızı hazmedin. Katılıp katılmadığınıza karar verin. Bir fikre katılmak veya katılmamak, yani muhalefet etmek, sebepleriyle ortaya konulabilirse çok çekici olur. Bunları düşünün. Sadece demişler , sizi hamal yapar. Ama kendi yorumlarınız ve kendi fikirleriniz sizi fikir işçisi yapar. Ve işçinin alın teri kutsaldır.
Hazırlanırken konu ile ilgili bilgileri toplama konusunda size Dwight L. Moody’nin zarf tekniği ni sunabilirim. Bir zarf buluyor. Zarfın üzerine araştırdığı konuyu yazıyor. Okuduğu kitaplardan, makalelerden ilgili bulduğu yazıları bu zarfa koyuyor. Daha sonra zarfa koyduklarıyla kendi fikirlerini ortaya döküp, eklemeler, çıkartmalar yapıyor.
Şimdi size Dekan Brown ve Lincoln’un konuşma hazırlama taktiğini kısaca söyleyeceğim. Bu şahıslar konuşma yapacakları konu hakkında çok önceden düşünmeye başlıyorlardı. Günlerce her fırsatta düşünüyorlar. İlginç fikirler geliştikçe her hangi bir müsvedde kağıda yazıp saklıyorlar. Sokakta, trende, vapurda, yatakta, tıraş olurken, her zaman konuşma yapacakları konuyu düşünüyorlar. Bu arada konuyla ilgili gördükleri yazıları da ihmal etmeden yazıyorlar. Sonra bu kağıt parçalarını bir araya getirip, fikirleriyle yoğurup bir konuşma hazırlıyorlar. Konuşma gününden bir gün önce bunu yakınlarından birilerine okuyup eleştirilerini istiyorlar. Son tamamlamalarını da yapıp, hazır hale geliyorlar.
Son olarak hazırlık konusunda şunları dile getirmek istiyorum; konuşmanızın sınırını iyi belirleyin. Süreniz ne kadar ve konunuz nedir? Bu kadar sürede bu konuyla ilgili hangi fikirleri vermeliyim? Kısa zamanda her şeyden bahsetmeye kalkarsanız hem başarısız olursunuz, hem de yarım kalırsınız. En lazım, yani elzem başlıkları tespit edin ve bunu süreye uygun hale getirin. Bunu yaparken de hep kendinizden ve kendi istek ve ihtiyaçlarınızdan bahsederseniz tarifi imkansız bir hata işlemiş olursunuz. Zira dinleyici daha çok kendinden bahsedilmesinden hoşlanır. Bahsettiğiniz konunun onları ilgilendiren yönü nedir, onların kazançları nelerdir, bunlar konuşmanızı çekici yapacaktır.
Ancak, dinleyiciler hakkında bilgi sahibi değilseniz, bunda ne kadar isabetli olursunuz? O halde önceden dinleyiciler hakkında araştırma yapmalısınız. Onların isteklerini, dileklerini bilmelisiniz. Hatta onların kültür seviyelerini de bilmeli ona göre hazırlanmalısınız. Zira insanlara kültür seviyelerine göre hitabet vazgeçilmez bir kuraldır.
İfadelerinizi bir takım mefhumların ne olduğunu açıklamakla doldurmayın sıkıcı olursunuz. İfadelerinizde hem duygu, hem mantık, hem özel, hem genel, hem somut, hem de soyut ifadeler kullanın. Herkes aradığını bulsun.
En güzelini bulabilmek, çoktan seçebilmekle olur. Ne kadar fikir toparlarsanız o kadar seçme şansınız olur. O halde iyi kötü, uzun kısa demeden her fikri toplamalısınız ki sonradan ayıklama yapma şansınız olsun. Yok eğer bir iki fikirle yetinirseniz zaten başka da bir malzemeniz olmaz ve o malzeme ile ne gibi bir eser meydana gelebilecekse ona razı olmak zorunda kalırsınız.
Bilgi güç demektir. Konuşurken kullanacağınız on fikrin ötesinde kullanmayı düşünmediğiniz ancak zihninizde var olan diğer fikirler size dayanma gücü verecektir. Kendinizi tam teçhizatlı asker gibi göreceksiniz. Tabanca yeter ama lazım olursa tüfek de omzumda diyebilirsiniz.
Uzun zamandan beri kendini ifade edememiş olmanın eksikliğini toplum olarak yaşıyoruz. Kendimizi bu eksikliği gidermek için hazırlamalıyız. Her bir fert, birer hatip, birer konuşmacı gibi güçlü ifade yeteneğine sahip olmalı. Kendimizi sınırlamamalı ve bir arkadaşımızın ifadesiyle sınırları dinamitlemeliyiz. (Kaan BÖKE, Sınırları Dinamitleyin).
Öğrencilik yıllarımda da bu konu benim için hep önemli olmuştur. Mezun olup polis okulunda öğrenci yetiştirmekle görevlendirilince de hep önemli oldu. Öğrencilerin kendilerini ifade edemiyor olmaları ve bunların teşkilatımızı da anlatma ve temsil etme misyonunu taşımaları gerektiği inancı, beni, onlarla hitabet konusu ve düşündüklerini ifade etme konusu üzerine çalışmalar yapmaya sevk etmiştir. Kendilerine verdiğim bazı konular üzerinde hazırlık yaparak, arkadaşlarına sunma ortamları oluşturup, bu kabiliyetleri üzerinde çalışmalar yaptık.
Ve şunu gördüm, bu konu okulda bir ders haline getirilmeli veya kurs halinde verilmelidir. Bir adım öteye geçersek, meslek hayatına atılmış kişiler için dahi bunun şart olduğunu savunuyorum. Nerde nasıl konuşmalıyız, ne kadar konuşmalıyız, düşündüklerimizi nasıl ifade etmeliyiz? Bunlar doğru anlaşılmak için çok önemli.
Bir dinleyici topluluğu karşısında ayakta dururken de, otururken de düşündüğümüz gibi düşünmememiz için en ufak bir neden var mı? Olmadığını biliyorsunuz şüphesiz. Aslında karşınızda bir topluluk olduğunda daha iyi düşünmeniz gerekir. O topluluğun varlığı sizi canlandırıp, harekete geçirmelidir. Pek çok konuşmacı için dinleyici topluluğu, beyinlerinin daha açık seçik ve daha istekli işlemesini sağlayan bir ilham kaynağı, bir dürtüdür.
Dale Carnegie
İnsanların genel olarak şikayetidir; Bir topluluğun önüne çıkınca utanır, sıkılır, diyeceğimizi diyemez, hatta düşünemez oluruz. Bazen bu insanlar, içinde bulunurken çok rahat olduğumuz, şakalaştığımız, belki hepsini bizzat tanıdığımız insanlar bile olsa, karşılarında bir kürsüden seslenmek gerektiğinde, aynı mahcubiyeti yaşarız.
Polis okulunda sınıf komiserliği yaptığım zamanlarda, öğrencilerime çeşitli konular vererek hazırlanmalarını isterdim. Onları önce sınıfta kendi yerlerinden, daha sonra öğretmen kürsüsünden dinlerdim. Sınıf içerisinde faal olan öğrencilerin bile sıkıldıkları, şaşırdıkları apaçık görülüyordu. Sınıf içinde kendi yerlerinden yaptıkları konuşma ile kürsüden yaptıkları konuşma bile çok fark ediyordu. Bir topluluğun içinde konuşmak belki arkada bir gücün varlığını hissettiriyor, yalnız olmadığı hissini veriyor. Ancak kürsüden, aynı topluluğu karşına almak daha farklı . Sanki bütün gücü karşına almış da yapayalnız kalmışsın gibi oluyor.
Bunu yenmek için ve her durumda, her yerde aynı rahatlığı yakalamak için, çalışmak lazım. Zira bu, çalışmayla kazanılabilecek bir kabiliyettir. Çalışmak ve kendine güvenmek..
Özellikle eğitim kurumlarında öğrencilerin bu yönlü kabiliyetlerinin iyi değerlendirilmesi lazım. Tek tek eğilmeli ve çekingen olanlar özellikle ele alınmalıdır. Zira başarılı bir hayat insanlarla ilişkili olmayı gerekli kılıyor. Ve biz toplumumuz açısından kendini ifade etmesini iyi bilen başarılı insanlara muhtacız.
Kendine güven ve cesaret kazanmak ve bir topluluğa hitap ederken sakin ve açık bir şekilde düşünme yeteneğini edinmek insanların zannettiğinin onda biri kadar bile güç değildir. Bu Allah’ın sadece birkaç kişiye bahşettiği bir yetenek değildir.
Dale Carnegie
Eğitim ve çalışma, bu işe gönül verme, topluluk karşısına çıkma korkusunu yok edecektir. Ancak bunun birdenbire olmasını istemek hayalperestlik olur. Zamanla, çalışarak azmederek olacaktır. Her geçen gün kendinize olan güveniniz artacak ve bu, sizi ateşleyen bir cesaret yumağı oluşturacaktır. Yeter ki kendinizi olumsuz bir vak’a gibi görmeyin. Olumlu düşünün ve olumlu yaklaşın. Enerjiniz hep pozitif olsun.
Ünlü hatip Çiçero her konuşmanın özünde heyecan taşıdığını vurgulamıştır. Tamamen heyecandan kurtulmak mümkün değildir. Ne kadar sık konuşursanız konuşun heyecan olur. Muhakkak yaşarsınız, ama az, ama çok. Kendinizi geliştirdikçe bunun azaldığını hissedersiniz, ancak yok olduğunu asla…
Bu heyecanı en asgari düzeye indirmek için, bu işin gönüllüsü olmalısınız. Yani konuşmaya istekli olmalısınız. İçinizdeki tüm negatif duyguları yok etmelisiniz. Bu konuşmanın tesiri ile elde edeceğiniz kazancı düşünün. Şahsınız adına, mesleğiniz adına getirilerini hesap edin. Karşınızdakileri ikna etmek suretiyle onlarda oluşacak doyumu düşünün. Fikirlerinizi açıkça ve düzgünce ifade etmiş olmanın sizde oluşturacağı psikolojik rahatlığı düşünün. Bu yeteneğin kazandıracağı mesleki performansı düşünün. Ve kendinizde pozitif bir güç oluşturun. Ben bu işi yaparım deyin ve yapın.
Diğer bir husus da konunuza hakim olmanız. Konuşacağınız konu nedir, insanlara sunmanız gereken ve onları ikna etmeye çalışacağınız husus ne ile ilgilidir, bunları iyi bilmelisiniz. Bütün bunları bilirseniz ve bu konular üzerinde okuyup araştırma yaparsanız, düşünürseniz, konuşma planları yaparsanız hazırlanmış olursunuz. Hazırlıklı olursanız, topluluk karşısında daha cesaretli olursunuz.
Eğer söyleyecek bir şeyin yok ve ayağa kalkmışsan mahcup olursun. Teddy Roosevelt Söyleyecek bir şeyin olana kadar konuşma, eğer onun ne olduğunu biliyorsan konuş ve sonra da yerine otur. diyor. Yok eğer her zaman konuşmaya davet edilen bir kişiysen, önceden hazır olacaksın.
Katıldığın topluluğun toplanma amacına yönelik önceden bilgi alıp kısa da olsa bir konuşmayı kafanda tasarlayacaksın. Davet edilmezsen ne ala. Ama davet edilirsen,hazır olduğun için kendine güvenin tam bir şekilde konuşacaksın. Fazla uzatmadan. Zira maksadını aşabilirsin. Zararlı çıkarsın. Gerektiği yerde, gerektiği kadar konuşmalı. Zira çok konuşan çok hata yapar.
Böyle zamanlarda hep kendine güveni tam görünmelisin. Topluluk içinde güvensiz, ezik,çekingen bir tavırla bulunursan kendini toparlayamazsın. Onun için hep kendine güveni tam görün ve öyle hareket et. Ancak içi boş olmamak için yukarıdaki tavsiyemi unutma. Hazırlıklı ol.
Ayağa kalktığınızda, o konuyu sadece siz biliyorsunuz ve anlatmanız lazım, onca insanı bilgilendirmeniz lazım diye düşünün. Sanki size borçları olan insanlarmış gibi karşınızda durduklarını ve sizin bir adım önde ve güçlü olduğunuzu düşünün. Bu size biraz daha cesaret verecektir.
Kürsünün başına geldiğinizde içinizdeki heyecanı bastırıp, sanki heyecan yokmuş gibi rol yaparak kürsüde heyecansız kalmayı öğrenebilirsiniz. Bu aynı zamanda Teddy Roosevelt’ in bir tavsiyesidir.
Kapasitenizin farkına varın. Bunu ancak çalışarak anlayabilirsiniz. Kendi kendinize konular tespit edin. Bazen hazırlıksız, bazen hazırlanarak konuşmalar yapın. Duvara, pencereye, çiçeğe, ağaca konuşun. Ne kadar çok konuşursanız o kadar pratikleşirsiniz. Aynı zamanda nerede , ne zaman ne yapabileceğinizi bilirsiniz. Kendini bilen güçlü olur.
NASIL HAZIRLANMALIYIM?
Konuşma çok önemlidir. Ancak ondan daha önemli olan hazırlıktır. Konuşma öyle hazırlanmalı ki çok derin bir etki, çok ciddi bir tesir oluşturmalıdır. Yine konuşma öyle hazırlanmalı ki, sonradan keşke şunu da söyleseydim diyecek bir nokta kalmamalıdır. Her şey açık ve net olmalıdır. Yanlış anlaşılmaya müsait olmamalıdır.
Kafa ile kalp, verilmek istenen mesaj ile o kadar hem dem olmalı ki, sanki rüyada gibi, sanki bulutların üzerinde sekercesine, duygu ve mana yüklü olmalı, öyle ifade edilmeli. Böyle bir konuşma elbette kendi kendine yeter. Ve sizce, böyle bir konuşmayı dinleyenlerin tüyleri diken diken olmaz mı? Tüm bunlar için ille de hazırlık ille de kusursuz hazırlık diyoruz.
Tabi ki hedefe götürecek malzemeleri hazırlamak da çok önemlidir. Futbol maçına, basket topuyla çıkılmaz. Kılıç kalkan oyununa , tüfekle çıkılmaz. Evvela hedefinizi belirleyin, sonra bu hedefe ulaştıracak malzemelerin neler olduğu hususunda karara varın ve onları en iyi tarzda hazırlayın. Son olarak bu malzemeleri nasıl kullanacağınızı iyice belleyin. Gerekirse uygulama yapın. Amaç sahnede rezil olmamak, provada rezil olmak önemli değildir.
Belki bu hazırlıklar için okumak müracaat edeceğimiz yollardan biri olacaktır. Okuyun, düşünün, kıyaslayın, eleştirin, yorumlayın. Size uyup uymadığına bakın. Ufuk kazanmaya çalışın. Temelinize, özünüze ne kadar uyduğuna ve hedefinize ulaşmanıza ne kadar yardımcı olacağına göre hareket edin.
Bir diğer hatırlatma … Bir fikrin sizden önce düşünülmüş olması sizin o fikri yeniden düşünemeyeceğiniz anlamına gelmez. Öyle olsaydı yeni yeni icatlar mümkün olmazdı. Her düşünen bir öncekine ekleyerek nice şeyler keşfettiler, unutma.
Eğer kendi fikirlerinizin açığa çıkmasına müsaade etmezseniz, konuşmalarınızda sadece bir nakilci durumuna düşersiniz. O şunu demiş, bu şunu demiş gibi. Sizi dinlemeye gelen veya sizi dinlemek isteyenler bütün konuşmanız boyunca sizi arar dururlar, ancak bulamazlar. Onlara kendinizi gösterin. Okuduklarınızı hazmedin. Katılıp katılmadığınıza karar verin. Bir fikre katılmak veya katılmamak, yani muhalefet etmek, sebepleriyle ortaya konulabilirse çok çekici olur. Bunları düşünün. Sadece demişler , sizi hamal yapar. Ama kendi yorumlarınız ve kendi fikirleriniz sizi fikir işçisi yapar. Ve işçinin alın teri kutsaldır.
Hazırlanırken konu ile ilgili bilgileri toplama konusunda size Dwight L. Moody’nin zarf tekniği ni sunabilirim. Bir zarf buluyor. Zarfın üzerine araştırdığı konuyu yazıyor. Okuduğu kitaplardan, makalelerden ilgili bulduğu yazıları bu zarfa koyuyor. Daha sonra zarfa koyduklarıyla kendi fikirlerini ortaya döküp, eklemeler, çıkartmalar yapıyor.
Şimdi size Dekan Brown ve Lincoln’un konuşma hazırlama taktiğini kısaca söyleyeceğim. Bu şahıslar konuşma yapacakları konu hakkında çok önceden düşünmeye başlıyorlardı. Günlerce her fırsatta düşünüyorlar. İlginç fikirler geliştikçe her hangi bir müsvedde kağıda yazıp saklıyorlar. Sokakta, trende, vapurda, yatakta, tıraş olurken, her zaman konuşma yapacakları konuyu düşünüyorlar. Bu arada konuyla ilgili gördükleri yazıları da ihmal etmeden yazıyorlar. Sonra bu kağıt parçalarını bir araya getirip, fikirleriyle yoğurup bir konuşma hazırlıyorlar. Konuşma gününden bir gün önce bunu yakınlarından birilerine okuyup eleştirilerini istiyorlar. Son tamamlamalarını da yapıp, hazır hale geliyorlar.
Son olarak hazırlık konusunda şunları dile getirmek istiyorum; konuşmanızın sınırını iyi belirleyin. Süreniz ne kadar ve konunuz nedir? Bu kadar sürede bu konuyla ilgili hangi fikirleri vermeliyim? Kısa zamanda her şeyden bahsetmeye kalkarsanız hem başarısız olursunuz, hem de yarım kalırsınız. En lazım, yani elzem başlıkları tespit edin ve bunu süreye uygun hale getirin. Bunu yaparken de hep kendinizden ve kendi istek ve ihtiyaçlarınızdan bahsederseniz tarifi imkansız bir hata işlemiş olursunuz. Zira dinleyici daha çok kendinden bahsedilmesinden hoşlanır. Bahsettiğiniz konunun onları ilgilendiren yönü nedir, onların kazançları nelerdir, bunlar konuşmanızı çekici yapacaktır.
Ancak, dinleyiciler hakkında bilgi sahibi değilseniz, bunda ne kadar isabetli olursunuz? O halde önceden dinleyiciler hakkında araştırma yapmalısınız. Onların isteklerini, dileklerini bilmelisiniz. Hatta onların kültür seviyelerini de bilmeli ona göre hazırlanmalısınız. Zira insanlara kültür seviyelerine göre hitabet vazgeçilmez bir kuraldır.
İfadelerinizi bir takım mefhumların ne olduğunu açıklamakla doldurmayın sıkıcı olursunuz. İfadelerinizde hem duygu, hem mantık, hem özel, hem genel, hem somut, hem de soyut ifadeler kullanın. Herkes aradığını bulsun.
En güzelini bulabilmek, çoktan seçebilmekle olur. Ne kadar fikir toparlarsanız o kadar seçme şansınız olur. O halde iyi kötü, uzun kısa demeden her fikri toplamalısınız ki sonradan ayıklama yapma şansınız olsun. Yok eğer bir iki fikirle yetinirseniz zaten başka da bir malzemeniz olmaz ve o malzeme ile ne gibi bir eser meydana gelebilecekse ona razı olmak zorunda kalırsınız.
Bilgi güç demektir. Konuşurken kullanacağınız on fikrin ötesinde kullanmayı düşünmediğiniz ancak zihninizde var olan diğer fikirler size dayanma gücü verecektir. Kendinizi tam teçhizatlı asker gibi göreceksiniz. Tabanca yeter ama lazım olursa tüfek de omzumda diyebilirsiniz.
Cevap: Kendimi ifade edemiyorum nasıl ifade edebilirim?
muvahhidim
KONUŞMAYA BAŞLARKEN DİKKAT !..
Size sorsalar bir konuşmaya nasıl başlarsınız diye, fıkra anlatırım, espri yaparım veya ilginç bir soru sorarım, gibi cevaplar vereceksiniz. Önemli olan bir konuşmanın başlangıcında ve sonunda dikkati azami derecede toplamaktır. Bir oyunun açılış ve bitiriş sahnesi kolay unutulmaz. İleri gelen çoğu hitabet ustalarının da fikirleri bu yöndedir. Önceden, yapacağınız konuşmanın başlangıç fikir ve cümleleri ile bitiş fikir ve cümlelerini iyi seçmelisiniz.
Pascal’ın dediği gibi yönetmek istiyorsanız ileriyi görmelisiniz . Konuşmanızı nasıl açar veya nasıl kapatırsanız, nasıl bir etki bırakırsınız, bunun hesabını önceden yapabiliyorsanız konuşmanızı gerçekten yönetebilir, hatta dinleyicileri bile yönetme imkanı bulabilirsiniz.
Zamanın insanların sabrını nasıl deforme ettiğini unutmayın. İnsanlar duymak istediklerini hemen beklerler. Eğer meramınızı ifade ederken ifadeleri çok uzatırsanız herkesi sıkarsınız. Giriş bir cümle, belki iki cümle olmalı. Olmalı ama, dinleyicide öyle merak uyarmalı ki artık konuşmanın geri kalanı için heyecan duymalı. Sonunda da esas duymak istediğini, yani bu fikri nasıl kullanabileceğini, ne işine yarayacağını duymalı.
Söze gülünç bir hikaye ile başlamayı uygun gördünüz. Eğer bahsedeceğiniz konu ağır bir konu ise, üzücü bir durum veya sıkıcı bir durum üzerine ise, bu başlangıç, tüm konunun bu şekilde düzeysiz ve komik algılanmasına sebep olabilir. Ve başlangıç hikayesi komik olmaktan çıkıp bizzat biz komik duruma düşebiliriz.
O halde ciddi mi olalım? Hayır, bu da daha baştan bizi çekilmez yapabilir. Peki ne yapalım? Kendimizi keşfedelim. Yeteneğimize bakalım. Konuyla direk ilgili bir açılışla, dinleyicilerde gerisini dinleme isteği uyaralım. Espri yapacaksak, fıkra anlatacaksak bile bunu konu ile ilgili ve açıklayıcı olacak tarzda yapalım. Komiklik olsun diye değil. Nerede üzüntülü bir tavır, nerede neşeli bir tavır gerekir iyi tespit edelim.
Kendimizi yerden yere vurarak bir konuşmaya başlanmaz. Ben size layık bir konuşmacı değilim. Vaktinizi alıyorum falan gibi ifadeler çok şık ifadeler olmaz. Belki alçak gönüllü olmanızdan kaynaklanabilecek bu ifadeler onu anlayacak muhataplarını bulamayıp, sizi gerçekten öyle zannedenler çıkabilir. Adama o zaman niye çıktın kardeşim diyen bile çıkabilir. Birisi çıksa böyle dese ne dersiniz? …! O halde buna zemin hazırlamayın.
Ancak yaşanmış ve konuyla ilgili bir can alıcı hikaye uygun olabilir. İster sizin başınızdan geçmiş olsun, ister bir başkasının. Ama eğer kendi başınızdan geçmişse, özümsemiş olacağınızdan daha etkili olabilir.
Konuşmalarınızı örneklendirin. Hatta, açılışta bile kullanabilirsiniz. İnsanlar somutu soyuta tercih ederler, çünkü anlaşılması kolaydır.
Daha önce aranmış veya sizin ilk defa arayacağınız bir cevap da iyi bir başlangıç olabilir. O konuda dinleyicilerin de ne düşündüğü öğrenilebilir. Bu bizzat yapılabilir veya sanki onlara sorulur ama cevabı da yine siz tarafından verilebilir. Bu tarz bir hareket dinleyicilerin de bir an düşüncelerini harekete geçirmelerini sağlar.
Acı gerçekler, inanılmaz ama hakikat olanlar, hep dikkatleri çekmiştir. Bu tarz bilgiler, dinleyicilerin gözünde, açılışı oldukça cazip hale getirebilir. Konunun geri kalan kısmını da canlı hale getirir.
En ciddi ve en geçerli başlangıç da dinleyicilerin ihtiyacına dair yapılan bir başlangıçtır. Şahsen benim en çok ilgimi çeken konuşmalar benim eksiğimi tamamlayacak konuşmalardır. Bunu ifade eder tarzda bir açılış konuşması duyarsam dinlemeye başlarım. Acaba hangi cümlesinde benim derdime derman olacak diye takip ederim.
EN İYİSİNİ YAPMAK İÇİN..
Ne dediğiniz kadar, nasıl söylediğiniz de çok önemlidir. Kendinizi iyi tanıyın ve size en uygun ifade tarzınızı belirleyin.
Doğal olun. Taklit sizi şaşırtabilir. Eğer bunu yapacaksanız, kendinize iyi bir model bulun ve bu model üzerinde iyice çalışın. Kendinizle özdeşleştirin. Ancak, bunu konuşma öncesinde yapmış olun. Çok çalışma yaparak doğal olmayı başarın. Alıştırma çok önemlidir.
Fazla kuralcı olmayın. Çok kuralcılık doğallığınızı kaybettirebilir.
Esnek ve inisiyatif sahibi olabilirsiniz.
Dinleyici ile göz teması kurmak, onun zihnine ve gönlüne girmeyi kolaylaştırır. Bazen birini muhatap gibi görün ve ona soru soruyor gibi yaparak kendiniz cevap verin.
Doğal ses tonunuzdan biraz yüksek tonda konuşun. Ses ayarlamalarınızı bu tona göre yapın. Zira dinleyiciler içinde duymak için zorluk çekenler olabilir. Amacınız herkese ulaşmak.
Konuşmalarınızda içten olun. Coşku ve isteğiniz belli olsun. Yüreğinizi konuşmanıza katın adeta. Yüreğini işine koymak bir prensiptir.
Konuşmalarınızda muhakkak vurgu olacaktır. Tek düze bir konuşma insanların uykusunu getirir. Uygun yerlerde kullanacağınız vurgulamalar hem dinleyiciyi zinde tutar, hem de anlamalarını kolaylaştırır. Konuşmalarda monotonluk katlanılamaz bir davranış, konuşmacı için de dezavantajdır.
Konuşurken çok hızlı veya çok yavaş konuşmak da uygun değildir. Konuya göre hız ayarlaması yapmak lazımdır.
Önemli gördüğümüz ve muhakkak anlaşılmasını istediğimiz fikirleri söylemeden önce ve sonra biraz sessiz kalarak dikkatleri toparlamalıyız. Burada sessizlik iyi bir araçtır, yerinde kullanmalıyız.
Yorgun bir şekilde topluluk önüne çıkılmaz. Özellikle konuşma yapacaksak. Dinlenmiş olmalıyız ki kendimizi konumuza tam verebilelim. Bir toplantıda konuşma yapacaksanız, yemeği hafif tutmalısınız. Açlığınızı kontrol etmelisiniz. Ne aç, ne de çok tok olmamalısınız. Eğer konuşma sabah vaktinde ise gece iyi uyumuş olmalısınız. Yok eğer öğleden sonra ise veya akşama doğru ise, öğle vaktinde kısa bir uyku molası vermelisiniz ki zinde olabilesiniz.
Konuşurken enerji dolu olduğunuz anlaşılmalı. Bitkinlik göstermeyin. Zira insanları enerji kendine çeker, cezbeder.
İnsanların kıyafetleri ile karşılanıp, fikirleri ile ağırlandıklarını unutmayın. Eğer uygun kıyafet seçmezseniz, fikirlerinizi de dinlemeyebilirler. Kıyafetleriniz ağırlığınızı muhafaza edecek tarzda olmalı. Duruma uygun olmalı.
Dinleyicilerden çok fazla yüksekte veya çok fazla alçakta bulunmayın. Mümkün olduğu kadar aynı düzeyde olmaya gayret edin. Ama muhakkak herkes tarafından fark edilmeyi tercih edin. Sizi görmek isteyenler olacaktır. Ayrıca sizin de dinleyicileri görmeniz ve onlarla göz temasında bulunmanız önemlidir.
Eğer kapalı bir mekanda konuşma yapacaksanız önceden havalandırılmasını temin edin. Havanın boğuculuğu hem sizin hitabetinizi engeller, hem de dinleyicilerin dinleme ve anlama kabiliyetlerini sınırlar.
Konuşma yapacağınız mekanın, aydınlık olması da çok önemli bir noktadır. İnsanlar sizi görmek isterler. Sadece duymak değil. Aynı zamanda konuşurken kullandığınız mimikler konuyu güçlendirmek açısından önemlidir. Ancak bunlar fark edilmezlerse hiçbir manası kalmaz. Bunun için yüzünüz aydınlık olacak şekilde ışıklandırma yapılmış olmasına dikkat edin veya kürsünün ona göre yerleştirilmesini temin edin.
Kürsüde sizi meşgul edecek her türlü teferruatı uzaklaştırın. Gerekirse sürahi ve bardağı da uzaklaştırın. Ağzınız kurursa tükürüğünüzü arttıracak şeyler düşünün. Mesela limon düşünmek herkes için çözüm yolu olabilir.
Bal satan bir adam günde hiç bir şey satamazken, yanı başında sirke satan adamın bu kadar fazla satış yapmasına şaşar. Bunu birisine sorunca şöyle karşılık alır; o belki sirke satıyor ama yüzü bal satıyor, sen bal satıyorsun ama yüzün sirke satıyor demiştir. Siz de konuşurken yüzünüzle sirke satmayın. Eğer kaşlarınızı çatarsanız, içten içe onların da size kaşlarını çatmalarını sağlarsınız. Gülümseyin. Gülümseme sıcaklık, cana yakınlık doğurur.
Telaşlı görünmeyin. Sizin telaşlı tavrınız, onların size karşı olan güvenlerini zedeler. Dinleyenler, konuşanın bilgili ve kendinden emin olmalarını isterler. Öyle olmalı ve öyle de görünmeli.
Konuşma esnasında kendinizden emin görünmeye çalışırken, sakın kibirli bir görüntü çizmeyin. Eğer dinleyiciler kibir sezerlerse kesinlikle araya set koyarlar. Amacınızdan uzaklaşmış olursunuz.
Salonda oturan dinleyiciler eğer dağınık oturmuşlar ve aralarda çok boşluklar oluşmuşsa onlardan öne doğru gelmelerini rica edin. Zira bu boşluklar hem düşüncelerinizi toplamınıza engel olur, hem de olara ulaşmanızı zorlaştırır. Göz kontağı kuramazsınız. Kitle psikolojisinden istifade edemezsiniz. Ayrıca salonun dinleyici sayısıyla orantılı olmasına da dikkat edin. Az bir dinleyici grubuna büyük bir oda veya kalabalık bir gruba küçük bir oda yanlış olur.
Konuşma salonunda, sizin arkanızda bulunan zemin sizden daha fazla dikkat çekici olmamalı. Yoksa insanların dikkati oraya yoğunlaşır. Gayet sade bir perde olabilir. Ayrıca sahnede bulunan diğer, çok gerekli olmayan aksesuarlar da aynı şekilde dikkatleri dağıtır. Sahne oldukça sade veya konuşmalarınızı destekleyecek tarzda hazırlanmış olmalı.
Sahneye çıktıktan sonra kıyafetinizle fazla oynamayın. Ellerinizin hareketi dikkatleri çekecektir ve insanlar onları takip etmeye başlayacaklardır. Bir süre sonra can sıkıcı olacaktır.
Eğer kürsüye çıkmadan önce insanların içinde veya karşısında oturmak zorunda iseniz (zorunda değilseniz tercih etmeyin), saygınlığınızı azaltmayacak tarzda oturun. Ayak ayak üstüne atmazsanız uygun olur. Zira toplumumuzun çoğunluğu tarafından abes karşılanabilir. Her ne kadar batılılaşma heyecanı içerisinde bu bir serbestlik ve tercih olarak kabul edilse bile..
Otururken ve konuşurken kendinizden emin ve hareketlerinize dikkat edin. Yapacağınız her hareketin bir manası ve sebebi olmalı. Boş ve manasız hareket hem sizin hem dinleyicilerin dikkatini dağıtır. Her hareket varlığınıza katkıda bulunmalı.
Ayağa kalkıp kürsüye geldiğinizde hemen apar topar konuşmaya başlamayın. Önce bin nefes alın. Gözlerinizi dinleyicilerin üzerinde bir gezdirin. Eğer bir uğultu varsa dinmesini bekleyin. Kürsüde dimdik durun. Kamburlaşmayın.
Kürsüde ileri geri, sağa sola fazla hareket etmeyin, dik ve iki ayağınızın üzerinde eşit ağırlık olacak şekilde durun. Eller yanda ve gerekirse hareket etsin. Ama hep aynı hareketi yapıp durmayın. Zamanında olmayan hareket, ifadelerin de yanlış anlaşılmasına sebep olur. Çok kesin, net, hızlı hareket etmeyin. Daha yumuşak ve ifadeyi bekleyen bir hareket tarzı seçin.
SONUÇ ÖNEMLİ
Konuşmanın açılışı ile ilgili bölümde aslında bitiş ile ilgili oldukça bahsettik. Ve bir oyunun başlangıç ve bitiş sahneleri çok önemlidir, zira akılda en kalıcı kısımlardır dedik.
Konuşmayı bitirirken eh benden bu kadar demek çok ciddi bir yanlış olur. Onun için, sonuç yazılarak gerekirse ezberlenmelidir. Bitirirken, konuşmayı kısaca özetlemek, dinleyicilerin zihinlerini tazelemek ve konuştuklarımızın kalıcı olması açısından önemlidir.
Dinleyiçinin gönlünü okşamak, onlara teşekkür etmek, iltifatta bulunmak veya dudaklarında son bir tebessüm oluşturmak konuşmamızı unutulmaz yapabilir. Ya da konuşmamızı ses tonumuzla zirveye taşıyıp, çok orijinal, çok etkili bir sözle veya tam yerine oturacak bir dörtlükle bitirebiliriz. Seyircinin heyecanını coşturacak bu tarz, bir an duygu selinin patlamasına sebep olabilir ve etkilidir.
Her nasıl planlarsanız planlayın, iyi pratik yapın, bocalamayın, net ve kesin bitirin. Bitirmeye çalışma telaşıyla cümleleri karıştırıp uzatmayın. Bitirdikten sonra ha şunu da diyeyim hatırıma gelmişken gibi uzatıcı ifadeler çok sıkıcı olacaktır. Artık bitir dedirtmeyin.
Bahri DURABAY
Cevap: Kendimi ifade edemiyorum nasıl ifade edebilirim?
Kayıtsız Üye
Gercekten şuan bile ise yaradi
Kayıtsız Üye
YAŞIMIN KÜÇÜK OLMASINA RAĞMEN YAZDIKLARINIZI İÇTENLİKLE ANLADIM. Çok saolun
#UguR
Kendini ifade etmek iş içinde çok işe yarar. İş hakkında bir bilginiz olmasa bile diksiyonunuz iyi olsa zaten işi kazanırsınız diye düşünüyorum. Diksiyon dersi almanızı öneririm
Kayıtsız Üye
Merhaba;
bir kişinin arayıpta net olarak bulabileceği en güzel yazı diyebilirim hem örneklerden hem kişinin kendini net olarak görebileceği bir yazıydı teşekkür ederim
Kayıtsız Üye
Mrhb eşimle yeni evliyim eşimle anlasamiyomusuz eşi beni çok kırıyor mesala bir konu açılıyor muhabetde beni hiç kalaya almıyor bn yokum gibi davranıyor e vdede ne yapmam gerekiyor yardımcı olur musunuz
Kayıtsız Üye
Bence kendini ifade edememek küçüklükten kaynaklanan bir durum öyle hissetmeyin
Kayıtsız Üye
Hiç bir zaman kendimi doğru dürüst ifade edemedim hep utandım ve çekindim hala bile çok utanıyorum bu huyum yüzünden kendimden utanıyorum
kendimi nasıl ifade edebilirim, kendimi ifade edemiyorum, Kendimi nasıl ifade ederim