Sen Olmasaydın Kainatı Yaratmazdım Hadisi
muvahhidim
Sen Olmasaydın Felekleri Yaratmazdım Hadisi
Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Hz. Muham-med (a.s.)’ın fazilet ve meziyeti her şeyin üstündedir. Hz. Peygamber’in yüce mertebesini, üstün şahsiyetini beyân eden sayısız âyet-i kerimeler ve hadis-İ Şerifler vardır. Ne var ki bunlar İçinde "Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım" şeklindeki kudsî hadis İslâmî Türk edebiyatında yukarıda olduğu gibi müslüman şairlerin şiirlerini süslemede ayrı bir şöhret kazanmış, diğer yan-dan mutasavvıf âlimlerin Hz. Peygamber’e olan sevgilerini dile getirmede âdeta bir darb-ı mesel halini almıştır.[1222]
Levlâke" sözünün mânasına bakanlar bu sözü kudsî hadis olarak ifa-de etmekten büyük bir haz duymuşlar, fakat aynı sözün Hz. Peygamber’e ulaşan İsnadına nazar edenler bu kanaata ortak olmamışlardır. Zira muhad-dislere göre, bu hadisin sahih bir isnadı bulunamamıştır.
Hadisçilerden Sağânî (Ö.650/1252), Aliyyü’1-Karî (Ö.1014/1605) ve Şevkânî (Ö.1250/1834) hadisin mevzu olduğunu ifade ederlerken, Aclûnî (Ö.1162/1749) hadis olmasa da mânasının doğru olduğunu belirtmiştir.[1223]
Sûfilere özellikle Bursevî’ye göre "Levlâke" mutlak surette hadistir. Ni-tekim Bursevî, Ferahu’r-rûh adlı eserinde bu durumu şöyle açıklamaktadır:
Levlâke hadîs-i kutsidir. Bu hadis-i şerif eğerçi bazı huffâz ve fukaha katında sâbitu’l-asl değildir. Velakin inde’l-cumhur şayi ve mütevâtirdir. [1224]
Bursevî aynı eserin bir başka yerinde, Allah Teâlâ’nın Miraç Gecesi Re-sulüne bu sözle hitap ettiğini söylemiş,[1225] ayrıca Beyhakî (ö.458/1066)-ye atfen naklettiği benzer bir hadiste Allah Teâlâ’nın, Adem (a.s.)’a Levlâ Mu-hammed mâ halaktüke: Eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım" bu-yurduğunu belirtmiştir.[1226]
Aynı hadisi Hâkim (Ö.405/1014), Müstedrek’inde tahriç etmiş, "isnadı sahihtir" demiş olmasına rağmen Zehebî (0.748/ 1347) bunun mevzu olduğunu söylemiştir. İbn Kesîr (ö.774/1373)’in Târih’inde batıl olarak değerlendirdiği bu habere İbn Hacer (ö.852/1448) Lisânu’l-mîzan’ında muvafakat göstermiştir. [1227]
Bursevî sıhhatinde hiç tereddüt etmediği, "Levlâke" hadisini değişik eserlerinde zikretmiş, hemen hemen aynı mânaya gelen sözleriyle hadise yorumlar getirmiştir. [1228] Onun hadisle ilgili açıklamalarını şöylece sıralayabiliriz:
"Levlâke lemâ halaktü’I-eflâk" işaretinde cümle-i verese dahillerdir. Ve cemi-i mevrûsün anh olan enbiya-i kiram mündericlerdir.[1229] Zira saff~ı evvelde muhazât-ı ilahiyye kıldıktan illet-i gaiye-i [1230] icat olduklarını müş’irdir. Bu cihetten "Kelâm-ı mezbûr ve hitâb-ı mestur sahihu’i-asl değildir. Zira şân-ı enbiyayı derecelerinden tenzil ve kendilerini tahkirden hali değildir" diyen fukaha ve emsali esrâr-ı ilahiyyeden nâagâhdırlar. Tarık-1 akla sülükleri ha-sebiyle menzilires olmamışlardır, işte nazar eyle ulema-i zahirin tuğyanlarına ki, her mâna-İ latife ki havsala-i şuur kasırlarına küncayiş bulmaya hadlerini tecavüz edip redde müsâraat ederler. Bilmezler ki, bu muamele redd-i şâri’e müeddi olur. Var amedi ilmin muhit olmadığı mevzu da "Fes’elû ehle’z-zikri in küntüm lâ ta’lemûn: Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun [1231] muktezasmca cevabı müşkiîi ehl-i zikr-i hakikiyyeden talepkar ol ve ulema-i hakikat beyân buyurmuşlardır ki hadis-i Leulâke risâletin cemi eşyadan efdaliyyetini ve haber-i "Ene seyyidü veledi Adem; Ben Adem oğullarının efendisiyim [1232] husus üzere beşerden hayrini müş’irdir.[1233]
Rûhu’l-beyân’da Levlâke ile ilgİİi olarak, "Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik [1234] âyetinin tefsirinde bu hususu biraz daha açıklamış ve şöyle demiştir:
Bız ki, Hakk’m iradesi halkı yaratmak isteyince hakikat-ı Ahmediyyeyi, Hz. Ehadiyyetin örtüsünden çıkararak imkan mimiyle onu diğerlerine üstün kıldı. Onu âlemlere rahmet kılarak insanlığı onunla şereflendirdi. Sonra on-dan ruhlar meydana geldi de maddi âlemde ortaya çıktı. Bunu "Ben Al-lah’tanım, müminler de benim nurumun feyzindendir" hadisiyle belirt-ti. İşte onun yaratılması en üstün gayedir. [1235] Yukarıdaki hadisi Bursevî eser-ierinde kullanmasına rağmen hadis mevzu olarak değerlendirilmiştir. [1236]
Kitabü’n-Netice adlı eserinde de şunları söylemiştir:
"Levlâke hitabının ibareti gerçi Cenâb-ı Nübüvvetedir (s.a.), velâkin işa-retinde cemî-i havass-ı beşer dahildir. Zira cümlesi saff-ı evveldedir ve yek-paredir ki biribirlerinden temeyyüzleri taayyünât ve bazı fezâil iledir ve illâ cümlesi illet-i gâiyye-i âlemdir. Ve fukaha bu mânayı fehm edemeyip kelâm-ı mezkûrdan şâir enbiyayı tahkir lâzım gelir diye ta’n etmişler ve kelâm-ı mezbûrun mevzûiyyetine zâhib olmuşlardır. İşte fukahanın akıllarının neticesi bu ve meblağ-ı ilimleri şudur. [1237]
Sonuç olarak Levlâke hadisinin muhaddislere göre sahih bir İsnadı bu-lunmamasına rağmen Bursevî’ye göre bunun sahih olduğunu, bu hadiste Resûiullah (s.a.)’in Allah katındaki değerinin İfade edildiğini görmekteyiz.
Varlığın yegane sebebi olarak bu hadiste Resûlullah (s.a.)’in gösterilme-si gerçekte gizli bir hazine olan Cenab-ı Hakk’m bilinme isteğinin bir tecelli-sinden ibarettir. Zira Allah Teâlâ göğe, yere sığmadığı halde mümin kulunun kalbine sığdığını, bu kalp vasıtasıyla tanındığını bildirmiştir. İşte bu nokta sûfilerin çokça kullandıktan "Mâ vesİanî semaî" hadisinde genişçe şerhedilmiştir.
Dipnot:
[1222] Nitekim Süleyman Çelebi (Ö.825/1422) ölmez eseri Meviid’de, "Levlâke’"yi zikretmiş (s. 15) bununla ilgili olarak "Ger Muhammed olmaya idi ayan, Olmayısardı zemin ü âsmân" (s. 13) ve "Ma’nîde çünki mukaddemdur Resul, Hem hakikatta odur asl-ı usûl" (s. 17) de-miş, Şeyhi (Ö.826/1422) gibi o da; "Bu Süleyman nice medh itsün ânı, Çünki meddahıdır onun ol Gani" beytiyle aczini belirtmiştir, (s. 25) Kaside-i Burde sahibi Bûsirî (Ö.692/1296) de; "Eğer o Resul olmasaydı, dünya yokluktan varlığa çıkamazdı" demiştir, bk. Kaside-i Burde {hz. Ö. Faruk Harman), s. 43.
[1223] Karî, s. 150; Aclûnî, II, 214; Şevkânî, s. 326.
[1224] Ferah, 1,16; bk. Hayâtu’1-bal, vr. 169a.
[1225]Ferah, I, 183.
[1226] Beyhakî, Deİâil, V, 489. Beyhakî’ye göre hadis zayıftır. İbn Maîn, Ahmed b. Hanbel, Nesâî gibi muhaddisler seneddeki ravilerden Abdurrahman b. Zeyd’İn zayıf olduğunu söylemiş-lerdir. Beyhakî, Deİâil, V, 489 dp.; Rüh, III, 255, V, 439.
[1227] Elbânî, I, 88. Yukarıdaki hadise benzer bir hadisi Deylemî, İbn Abbas’tan rivayet etmiş bu hadiste Peygamber (a.s.) şöyle demiştir: "Bana Cibril geldi. Ey Muhammed sen olmasaydın cenneti, yine sen olmasaydın cehennemi yaratmazdım" (kudsî hadisini haber verdi. Fakat bu hadis için de Elbânî zayıf olduğunda şüphe olmadığını, zira Deylemî’nin bu rivayetinde tek kaldığını belirtmiştir. Ebânî, 1,450; aynca bk. Deylemî, Fırdeus, nr. 8031.
[1228] RCh, III, 255, V, 439; Şerh-İ Pend, s. 55; Tuhfe-i Vesîmiyye, s. 3; Kitabü’l-hıtab, s. 86; Rûhu’i-Mesnevİ, I, 53; II, 168, 381; Si/si/e, s. 50; Kitabü’s-sülûk, vr. 3a; Ferah, I, 16, 183; Hayâtu’t-bâl, vr. 169a.
[1229]Kamil veliler evliya ve asfiya Peygamber (s.a.)’e tabi olduklarından bu hadisin şümulüne onlar da dahildirler, bk. Rûh, V, 528; Risâ!e-i kelime-i teuhid, vr. 13a.
[1230]İllet demek, bir şeyin varlığının kendisine dayandığı şeydir. İllet-İ gaiye, varlığı istenen şey-dir. Yani burada Hz. Muhammed (a.s.)’ın kainatın yaratılma sebebi olduğunu anlatmaktır. Kainatın yaratılmasındaki gaye Hz. Muhammed’in varlığını ortaya çıkarmaktır. İllet için bk. Cürcânî, s. 154.
[1231] Nahl (16), 43; Enbiya (21), 7.
[1232] Müslim, fedail 3; Tirmizî, tefsir 18, menâkib 1; İbn Mâce, zühd 37.
[1233]Vesîmiyye, s. 3-4, bk. Kitabü’s-süiûk, vr. 3a-b; Şerh-i Pend, s. 55; Kitobü’n-Netice II, 20, 61.
[1234] Enbiya (21), 107.
[1235] RQh,V, 529.
[1236] AdÛnî, I, 237.
[1237] Kitabü’n-Netice, I, 55.
[1238] Gazâlî, III, 2; Cürcânî, s. 178; Elmahlı, i, 209-212,
sen olmasaydın alemleri yaratmazdım, sen olmasaydın alemleri yaratmazdım hadisi