ALLAHIN ipine sımsıkı sarılın tefrikaya düşmeyin, ONUN sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın (Aliİmran süresi 103.ayet

ALLAHIN ipine sımsıkı sarılın tefrikaya düşmeyin, ONUN sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın (Aliİmran süresi 103.ayet

azmiumur
ALLAHIN ipine sımsıkı sarılın tefrikaya düşmeyin, ONUN sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın… ( ALİ İMRAN SURESİ AYET: 103 ).


Cevap: ALLAHIN ipine sımsıkı sarılın tefrikaya düşmeyin, ONUN sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın (Aliİmran süresi 10

Hoca
Ali İmran Süresi 103. Ayetin Tefsiri
(Ali Küçük)
103. "Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın. Al-lah’ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalple-rinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kar-deş oldu-nuz. Bir ateş çukurunun yanında idiniz, sizi oradan kur-tardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece âyetle-rini açıklar.”

Allah’ın ipine, ama cem’an, cemisine, tümüne sımsıkı sarı-lın. Allah’ın ipine sarılın, fakat hepsine birden sarılın. Bakara’ya sa-rılın, ama Âl-i İmrân’ı atın değil. Namaz âyetlerine sarılın, ama şimdilik ci-had âyetlerini bir kenara atın değil. Helâl kazanç âyetlerini alın, ama şim-dilik infak âyetlerinin üzerinde durmayın değil. Fikir âyetle-rini alın, ama zikir âyetleri sizde yok olsun, öyle değil. Ya nasıl? Kitabın, allah-tan gelen ipin hepsine, tümüne, baştan sona sımsıkı sarılın.

Allah’ın Resûlü der ki, "Kur’an gökten yeryüzüne sarkıtılmış bir iptir.” Sanki bana öyle geliyor, böyle altı bin parçalı bir ip var ve işte bunun hepsine birden sarılmamızı istiyor Allah. Tümüne bir-den sarı-lacağız. Ne Tebbet dışında kalacak, ne de ihlâs. Ne na-maz dışında kalacak ne de hukuk. Ne hac dışında kalacak ne ekonomi. Ne oruç dışında kalacak, ne de eğitim âyetleri.

Yâni dini parçalamadan, kitabı parçalamadan, peygamberi parçalamadan, hayatı, Allah’ın hayat programını parçalamadan Al-lah’ın ipine, Allah’ın dinine toptan sarılın. Nedir Allah’ın dini? Fâ-tiha-dan Nas’a kadar tüm âyetler Allah’ın dinidir. Baştan sona Kur’an âyetleriyle beraber Rasûlullah efendimizin Allah tarafından onaylan-mış hayatı dindir.

İşte bu dini, bu dinin kitabını parçalamayın diyor Rabbimiz. Meselâ nasıl? Dinin şu bölümünü kabul ederim ama şu bölümünü ka-bul edemem. Kitabın şu âyetlerine evet, ama şu şu âyetlerine hayır demeden, peygamberin şu şu yönünü kabul, ama şu şu yönlerini red-detmeden namazıyla, orucuyla, haccıyla, zekâtıyla, cihadıyla, eko-no-misiyle, hukukuyla, nikâhıyla, mîrasıyla, kılık kı-yafetiyle, savaşıyla, barışıyla her şeyiyle Allah’ın ipine, Allah’ın di-nine sımsıkı sarılın.

Yâni dinin, kitabın tümüne sarılın. Kur’an’daki ibâdet âyetlerine evet, ama aynı Kur’an’ın ekonomik düzenlemelerine gelince hayır de-mek biçiminde, Kur’an’ın orucunu kabul ama aynı kitabın siyasal bakış açısına gelince, sosyal yapılanmalarına ge-lince hayır biçiminde, kitabın bir kısmına inanıp da bir kısmını red-detmek biçiminde bir an-layıştan yana olmayın.

Allah’ın ipinin, Allah’ın kitabının tümüne sarılın. Bir de bu âyete şöyle mânâ verenler de olmuş: Allah’ın ipine toptan sarı-lın. Topyekün Allah’ın kitabına sarılın. Tek tek değil, toptan, hepi-niz Allah’ın kitabına sarılın. Böyle anlasak meselâ şimdi ben kendi başımayım ne yapaca-ğım şimdi? Ya Rabbi yanıma bir kişi daha ver de onunla birlikte bu kitaba biz de sarılalım mı diyeceğim? Yâni ben de onunla birlikte sa-rı-layım mı diyeceğim? Şuradaki ar-kadaşlardan hiçbiriniz benim sarıl-dığım bu kitaba sarılmasa, bu kitapla ilgilenmese ben ne yapacağım? Bu kitaba sarılmak için, bu kitabı anlayıp amel etmek için sizi mi bek-leyeceğim? Veya sizler sarıldınız kitaba ama ben yamukluk yapıp sa-rılmadım. Ne yapa-caksınız sizler? Beni mi bekleyeceksiniz? Yok öyle değil. Burada bizden istenen o değil. Ama iki türlüsünü de söylemeye çalışalım:

1-) Birinciyi anladık her halde değil mi? Kur’anın tümüne sarı-lın. Yâni hiç birisini dışarıda bırakmadan, birini diğerinden ayırmadan Kur’an’ın tümüne birden sarılın.

2- Peki öteki türlü anlarsak, yâni Kur’an’ın hepsine hepiniz sarı-lın, Kur’an’a toptan sarılın. Bu şu demektir: Kur’an toplumsal bir nizam dinidir, toplum olarak yaşanan, uygulanan, toplumu ayarla-yan, uyarlayan bir dindir. Öyle birileri ilgilenip, birileri sarılıp, ama birileri ke-narda kalınca yaşanacak bir din değildir bu din.

Öyleyse ey müslümanlar, size düşen toptan, hepiniz birden kitaba sarılıp onu yaşamaya çalışmaktır. Her birinizin ferden ferda görevi bu kitabın tü-müne sarılmaktır, ama bu işi hepiniz yapın demektir. Yâni zekât veren ve alan olarak, yardım eden ve edilen olarak, öğreten ve öğrenen ola-rak, evlenen ve evlendiren olarak, nikâh kıyan ve kıyılan olarak, karı ve koca olarak, baba ve evlât olarak hepiniz bu kitaba sarılın demektir bu.

Çünkü toplumsal hareketlilikte şu iki örneği karıştırmayalım, birbirinin iç içesi olan iki örnek: Yemek yapmak ve yemek yemek. Meselâ beş kişi yemek yapacaksa, ya içinizden biri yemek yapar di-ğerleri yer, bu bir kişinin yemek yapışıdır ferdi bir harekettir. Ya da bu yemek hazırlama işini birlikte yaparız. Yâni birimiz ateşi ya-kar, birimiz su getirir, öbürü tuzunu getirir, sen yağını, öbürü do-matesini, biri ser-vis yapar, biri tabak hazırlar, öbürü çanak getirir, yâni yemek hazır-lama işini hepimiz birden yapmışızdır. Böylece bu yemek yapma işi toplumsal bir iş olmuştur. Bu işte her bir ferdin özel bir katkısı olmuş-tur.

Ama yemek yeme işi böyle değildir. Topluca da yeseniz, fer-den ferda da yeseniz o ferdi bir harekettir. Yâni ben kendi başıma da otursam yesem kendim yerim, hepimiz beraber oturup yesek de yine ben kendim yerim. Ben kendi mideme yerim ve herkes de kendi mi-desine yer, ama beraber yiyoruz. İşte İslâm’ın toplumsal hareketliliği budur. Meselâ namaz toplumsal bir harekettir, ama toplu da kılınsa bi-rinin abdesti yoksa onun namazı yoktur. Ama onun abdesti yok, na-mazı olmadı diye ötekilerin namazı bozulmaz. Onların namazı yine namazdır. Abdesti olmayan bu kişi imamsa tamam o zaman ötekilerin namazı da bozulacaktır. Ama bu durumda imam abdestsiz olduğunu söylememişse diğerle-rinin namazı aynen namazdır.

Demek ki İslâm’ın toplumsallığı böyledir. Herkes beraber ola-cak. Sen bir ucundan, ötekisi bir ucundan tutacak öyle değildir. Her-kes işin başından sonuna sorumludur. Yemek yapmadaki sorumluluk değil ama yemek yemedeki sorumluluktur bu.

(Hocam cemaat olmayacak mıyız? Cemaate karşı mısınız? diye bir soru soruldu.)

Tamam kardeş cemaat olacağız, cemaat olmak zorunda-yız, buna benim hiçbir itirazım yoktur, ama bu âyet onu anlatmıyor. Onu anlatan başka âyetler var, başka hadisler var da bu âyet onu anlatmı-yor. Diyelim ki bu âyet toptan Kur’an’a sarılın diyor. Meselâ şurada otuz kişi varız. Diyelim ki bu âyet şu anda bize otuzunuz birden bu ki-taba sarılın dedi. Peki bu otuzunuz birlikte sarılından kasıt ne? Otuzu-nuz birleşin ve buna sarılın. E peki ben sarılmadım siz ne yapacaksı-nız? Yirmi dokuzunuz sarılacaksınız. Peki yirmi dokuzumuz yamuk davrandık diyelim sen ne yapacaksın? Sen başka çaren yok yalnız sarılacaksın değil mi? Başka ne yapacak-sın da? Yâni Kur’an’a sa-rıl-ma işi bir kişinin işi değil, bir kişi bunu beceremez, on kişi olmaz, yüz kişi olmaz, efendim bin kişi olacak-tır diye bir âyet var mı? Veya bu âyette böyle bir mânâ var mı? Mümkün değil bu âyette böyle bir an-lam yoktur. Peki o zaman he-pinizden kasıt ne? Kaç kişi olunca sarıla-cağız o zaman?

Tamam kardeş, ben kardeşin dediğini çok iyi anladım. Ayrıca onu bana şerh etmenize gerek yok. Şimdi ben de size soruyorum: Söyler misiniz bana Kur’an’a sarılmada bir topluluk, bir sayı mı lâzım? Tamam söylüyorlar, söylüyorlar da hiç bu tarafını anlatmıyorlar. Haydi anlatsınlar da bir tür anlayalım yâni bunu. Kur’an’a toptan sarılın, he-piniz birlikte sarılın. Müslümanlığı kabul ettiğini iddia eden insanlara hepiniz buna sarılından kasıt, bu işi hepiniz yapacaksınız demektir.

Öyle değil mi? Meselâ "Yarın Ankara’ya gidin!” Kim, hepimiz mi? Evet hepiniz gidin. Peki ne demek bu? Hepiniz birlikte gidin anla-mına gelebileceği gibi, herkes gitsin de nasıl giderse gitsin anlamına da gelecektir. Ve doğrusu da budur zaten. Bu söze herkes evet de dese, yarın bir tek ben gitsem tamam benimki doğrudur. Ankara’ya birlikte gidin mi? Âyet bunu da söylüyor mu? Hayır bir-likte gidini söy-lemiyor. Yâni Kur’an’a birlikte sarılın. Kaç kişi birlikte sarılalım? O za-man bu soruyu soracağız. Kaç kişi birlikte? Dese ki âyet yanındakiyle birlikte. Öyle de dememiş bakın. Yanımdakiler sarılmayınca ben de işimi gücümü bırakıp gel ya, sen de sarılma-lıydın diye onu anlatmaya başlayacağım. Ona sarılmayı bırakaca-ğım da insanları gel buna bir-likte sarılacakmışız diye anlatmaya yöneleceğim.

Eh yine bu kitabımızın şehâdeti ve beyanıyla kıyâmete kadar bu kitaba sarılmayacak insanlar olacağına göre benim işim hiç bitme-yecek ve bu kitaba sarılacak zamanım da olmayacak.

Meselâ gelin şu yemeği birlikte yiyelim. Tamam birlikte yi-yelim, ama hiç kimse kabul etmiyor. Hiç kimse yanaşmıyor o ye-meği yemeyi. Sadece bir ben varım, ne yapacağım o zaman? Kaç kişi birlik yiyece-ğiz? Sonra bunun sınırı ne? Kaç kişi beraber ol-malıyım? Bu insanlar yanaşmıyorlar benimle beraber olmaya. Gelsinler beraber sarılalım haydi. Herkes ne diyecek o zaman? Tamam herkes gelsin benimle beraber olsun. Gelin birlikte sarıla-lım. Yıllardır çağırıyoruz bu insan-la-rı. Hani kim geliyor?

Öyleyse arkadaşlar şu, mevcut birleşelim sözü İslâm’da yok-tur. Öyle bir birleşme olmaz. Herkes diyor ki gelin birleşelim. Peki ne-rede birleşeceğiz? Onun anlayışında, onun cemaatinde, onun liderli-ğinde, onun emirliğinde. Hayır böyle bir birleşme olmaz. Neyle birle-şelim olur? Nerede birleşelim olur? Kur’an’la birleşelim olur, Kur’an’da birleşelim olur. Mesele bu değil mi zaten? E şimdi ben bununla bileş-tim mi, sen de bununla birleştin mi tamam biz bir ve beraber olduk de-mektir. Peki cemaat olmayacak mıyız? Ce-maat olamaya engel mi bu âyetler? Hayır, cemaat olmaya engel âyet olmaz.

Arkadaşlar İslâm cemaat ister. İslâm cemaattan yanadır. Kaç tane müslüman varsa onlar hepsi bir cemaattır. Yeryüzünde Allah’ın dinine sahip olduğunu iddia eden, Allah’a iman ettiğini id-dia eden, ben de müslümanım diyen bütün insanlar cemaattır. İs-lâm cemaatinin üyesidir.

Ve işte o cemaata Kur’an diyor ki haydi Kur’an’a sımsıkı sarı-lın, hepiniz sarılın. Öyle bir grubunuz Kur’an’a sarılsın, Kur’an’la bera-ber olsun, Kur’an’la meşgul olsunlar, din adamları gibi, ama bir kısmı da başka şeylerle meşgul olsunlar değil. Ey cemaat, ey İslâm cemaatı siz hepiniz Kur’an’a sımsıkı sarılın demektir bu. Böyle yapınca, herkes Kur’an’a sarılınca cemaat olmaz mı? Ce-maat oldun zaten. Müslüman oldun mu cemaat oldun zaten. Müslüman oldu mu bir kişi, artık o İs-lâm cemaatının bir üyesidir. Allah’ın Resûlü tek başına sarıldı Kur’-an’a, sonra Hatice’yle iki kişi oldu İslâm cemaatı, Aliyle üçe çıktı, Ebu Bekir’le dörde çıktı ve bu-gün bu cemaat dört milyara çıktı. Bir adam müslüman oldu mu o cemaatın içindedir. Bir daha yeniden ce-maat kuracaksın yok yâni. İslâm’da yok bu. Cemaat içinde bir daha cemaat tefrikadır. Müslüman oldu mu bir adam Hz. peygamberden beri oluş-turulan İslâm cemaatının üyesidir. Dinden çıktı mı da bu ce-maattan ayrıldı demektir. İrtidat etti demektir.

Şu anda dünyadaki İslâm cemaatı imamsız, camisiz ve ezan-sız bir cemaattır. Ama halîfe liderliğinde camisi, mescidi, ezanı, kitabı olan bir cemaat olmak zorundayız. Ama bu tüm İslâm âlemi içindir. Sadece burada olmaz bu iş. Burada seçtiniz mi onun dâveti bütün İs-lâm âlemine ulaşması lâzım. Eğer o imamın mesajı, dâveti sana ulaş-mamışsa dolayısıyla senin ona bağımlılığın da yoktur. Şimdi meselâ ben burada seni seçtim, sen nesin yâni? Ne ifade ediyorsun? Benim temsilcimsin o kadar.

Meselâ Konya’daki müslümanlar beni temsilci seçseler ve Kayseri’deki müslümanlara gönderseler, gelin bak biz müslüman ol-duk siz de müslüman olmak istiyorsanız bizden haberdar olmak zo-rundasınız diye bir teklifle gidiş yok ki. Onlar da deseler biz de müslü-manız, bu sefer Konyalı ve Kayserili müslümanların bir baş-kanı olur. Hani nerede o? Bu cemaatları birleştireceğiz. Bu cema-atların oluşları, fonksiyonları birleşmeye engel zaten. Birinin bir dükkanı var, öbürünün de var, birleşiyorlar ikisinin üçünün bir dük-kanı oluyor ve söz sahibi biri oluyor. Şu andaki müslümanların bir-liği bu. Ticari birlik gibi yâ-ni. İsterse herkes dükkanını birleştirsin buna diyeceğimiz yoktur ama bu İslâm birliği değil ben onu demek istedim. Ne diye bir araya geleceğiz? Tek başına yapamadığımız hangi iş bizi buna zorluyor? Onu bir bilelim değil mi? Para kazan-mak için, parti kurmak için veya dergi çıkarmak içinse buna İslâmî mânâda cemaat denmez yâni.

Kardeşim bak ben sana soru soruyorum. Hangi âyet dü-şün-dürttü sana bunu? Hangi âyeti pratize ederken zorlandık da buna mecbur hissettik kendimizi? Eğer Âl-i İmrân’ın bu âyeti ise bana öyle demedi bu âyet. Kur’an dışı kaynaklı problemleri Kur’an’a çözdürmeye çalışıyoruz gibi geliyor. Yıllar yılı müslümanların teşkilatları anlatıldı, partileri anlatıldı ve bu çalış-maların müslümanlıkla ilgisi de bu âyetle kuruldu. Yâni âyetten ha-reketle yaşayış değil de yaşayışa uygun bu-lunan âyet gibi oldu. Yâni yıllar yılı müslümanların teşkilatları anlatıldı, buna delil istendi İslâm’dan ve bu âyet gösterildi. Değilse bu âyet hiç anlatılmadı bugüne kadar müslümanlara. Allah aşkına söyleyin bu âyeti kendi başına okuyan hiç hoca duydunuz mu? Üstelik âyetin ta-ma-mı da okunmaz, sadece baş tarafı okunur. Böyle olunca bu âyet anlatıl-madı müslümanlara.

Kur’an’ın tümüne sarılın, ya da Kur’an’a tümünüz sarılın. Ama bu birbirinizi bekleyin de öyle sarılın demek değil. Meselâ bü-yük bir ağaç kaldırılacak. Denildi ki bu ağacı kaldırın. Hepimize bir emirdir bu. Bu emri ben kendime bir emir kabul edersem gidip kal-dırırım, kaldır-maya çalışırım. Ben bunu kendime bir emir kabul edip var gücümle kaldırmaya çalışmışım ama gücüm yetmemiş kaldıramazmışım. Eh o beni ilgilendirmez ki, ben kaldırmaya uğra-şırım. Eğer sen de, sen de bu işi kendine emir biliyorsan, siz de gelirsiniz ve yardımlaşırız o za-man. Ama yine de yapılan iş nedir? Herkes kendi kaldırır değil mi? Yâni ben kendi imanımla, kendi samimiyetimle, kendi kaldırmamla so-rumluyum ve diğerleri de ay-nısıyla sorumludur diyoruz.

Allah’ın ipinin tümüne birden sımsıkı sarılın ve tefrikalaşma-yın. Allah’ın kitabıyla tefrikalaşmayın. Allah’ın kitabından ayrılma-yın. Ki-tap-la tefrikalaşmayın, kitapla ayrışmayın. Kitabı kendiniz-den, kendinizi kitaptan ayırmayın. Sürekli kitapla beraber olun.

Şimdi tekrar peygamber hadisine dönelim. Ne diyordu Al-lah’ın Resûlü? Kur’an gökten yeryüzüne indirilmiş bir iptir ve ona sımsıkı sa-rılın diyordu Allah’ın Resûlü. Bakın burada da deniyor ki sakın ondan ayrılmayın. Buna sımsıkı sarılın ve bundan ayrılma-yın. Değilse birbiri-nize sımsıkı sarılın ve birbirinizden ayrılmayın değil mânâ. Ama yıllar yılı hep öyle anlatılmış, hep öyle anlama-dan yana bir tavır sergilen-miş. Aman ey müslümanlar, birbirinize sımsıkı sarılın ve sakın tefri-kalaşıp birbirinizden ayrılmayın şek-linde anlaşılmış.

Arkadaşlar bu âyetten bu mânâ, birbirinize sımsıkı sarılın an-la-mı hiç çıkmıyor. Yâni gerçekten çok tuhaf bir şey. Meselâ bu oto-büse binin ve ondan hiç ayrılmayın, demek gibi bir laftır bu. Yâni oto-büse bindiyse, otobüsten inmezse adam zaten otobüsten ayrılmaz. Öyleyse eğer ben bu kitaba sarılmışsam bun-dan ayrılmamalıyım. Be-nim bu kitaptan ayrılığım reddediliyor. Fırka olmak demek, Kur’an’la fırkalaşmak demektir. Yani hayatta Kur’an bir yan ben bir yan olmam demektir. Kur’an bir vadide, ben başka bir vadide yaşıyorum demektir. Kur’-an’dan kopuk bir hayat yaşıyorum demektir ki işte menedilen bu-dur. Değilse birbirimizle fırka zaten olacağız.

Hani Beyyine’de deniliyordu ki: İnsanlara beyine ulaşınca kitap ve sünnet ulaşınca, onlar ikiye ayrılacaklar, ya şerru’l beriyye veya hayru’l beriyye olacaklar. Zaten Kur’an insanları ayırmak için gelmiş. Kur’an’la insanlar ayrılacaklar. Kur’an’la kimileri saparken kimileri de yol bulacaklar. Kur’an’ın ayırdığı insanla ben mecburen ayrılacağım. Ne yapayım ki ben bununla ayrılmayacağım? Kur’an’ın ayrıl dediği in-sanla benim beraberliğimin ne anlamı var? Ne yapa-cağım da onunla tefrikaya düşmeyeceğim?

Meselâ şuradaki arkadaşlarımızdan hepimiz beraber bir konu-da vahye dayanmayan, ama diğer vahyi bilgilerimizin senteziyle, analiziyle bir fikre ulaşmıştık. Meselâ karar verdik ki yarın hemen bir teşkilat kuracağız veya hemen bir gazete çıkaracağız, demiştik diye-lim. Sonra Kur’an okumaya devam ettik ve okuduğum bu son bölümle anladım ki bu yanlışmış, anladınız ki bu yanlışmış, ama farz edin ki şu arkadaş bunu anlamadı, hayır illa da bu olacak diye diretti. Peki şimdi ben ne yapacağım? Ondan ayrılmayacağım mı? Mecburen ayrılacağım, ama ben neden ayrılmayacağım? Bundan, bu kitaptan ayrılmayacağım.

İşte tefrikaya düşmeyin derken istenen budur. Yâni bunun-la tefrikalaşmayın demektir. Birbirimizle tefrika mecburen olacak, hattâ Allah’ın Resûlü buyuruyordu ki ihtilâf oluverince sizin yapa-cağınız iş sünnete müracaat etmektir.

Cenâb-ı Hak da Nisâ sûresinin 59. âyetinde öyle diyordu:

"Ey İnananlar! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah’a ve âhiret gününe inanmışsanız onun hallini Allah’a ve peygambere bırakın.

Aranızda her hangi bir konuda bir ihtilâf, bir niza, bir anlaş-maz-lık söz konusu olursa meseleyi Allah ve Resûlüne arz edin. Bir şey Al-lah ve Resûlüne arz edince karşımıza üç durum çıkar:

1-) Ya bu arz edilen konunun reddi karşımıza çıkar, yâni böyle bir konunun İslâm’da yeri yoktur der ve ikimiz de susarız.

2-) Veya ikimizi de reddeder,

3-) Veya iki tarafı da kabul eder, ikiniz de doğrusunuz der, o za-man ha, seninki de doğruymuş benimki de doğruymuş arkadaş de-riz.

Öyleyse mesele Kurana sarılmak ve ondan ayrılmamak, onunla tefrikalaşmamaktır. İşte bu âyette istenen budur bizden. Nite-kim iki üç âyet sonra gelecek ve orada diyecek ki Rabbimiz; sakın ha şol kimseler gibi olmayın ki onlar tefrikaya düştü-ler,ayrıştılar, ihtilâfa düştüler, muhalif ve muhtelif oldular. İşte birbi-rinizden ayrılmayın emri orada gelecek. Burada Kitaptan kendinizi ayırmayın buyuruluyor. Evet tefrikalaşmayın bu kitapla, çünkü:

Şöyle bir hatırlayın, bir düşünün Allah’ın sizin üzerinizdeki ni-metlerini. Birbirinize düşmandınız da, Allah sizin kalplerinizin ara-sını uzlaştırdı. Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun yanında idiniz de, Allah sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesi-niz diye size böylece âyetlerini açıklar.

Bir düşünün hele, Allah size bu son elçisini, bu son kitabını gön-dermeden önce ne haldeydiniz? Sizler birbirinize düşmandınız da, bir çöle, bir bataklığa, bir çıkmaza, bir dalganın içine, bir kav-ganın içine sürükleniyordunuz, gidişiniz ateşe, cehenneme doğ-ruydu da Al-lah sizi bu gidişten kurtardı.


Yorum: ALLAHIN ipine sımsıkı sarılın tefrikaya düşmeyin, ONUN sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın (Aliİmran süresi 103.ayet

Kayıtsız Üye
Yani hocam benim anladığım buradan hep beraber kurana sarilacagiz mezheplere ayrilmayacagiz .
Bu ayeti dinlemedigimiz için hanefi safiye şafi hanefiye öteki ötekine dusmanmis gözüyle bakıyor.


ali imran 103 tefsiri, Allahın ipine sımsıkı sarılın, tefrikaya düşmeyin ayet

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();