Miraç kandili vaazı
Kayıtsız Üye
Miraç kandili vaazına ihtiyacım var bana Miraç kandili ile ilgili vaaz örneği paylaşabilir misiniz ?
Cevap: miraç kandili vaazı
mum
miraç kandili hakkında vaaz
isra ve mirac kandili vaazlari
MİRAC KANDİLİ
Kelime olarak yükselmek, yükseğe çıkmak, yükselmeyi sağlayan vasıta anlamlarına gelen Miraç; insanlığın kurtuluşu için gönderilen Sevgili Peygamberimizin, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretinin eserlerini temâşa ederek, O’nun huzuruna yükseldiği mukaddes ve manevî bir yolculuk, kâinatın yüce yaratıcısının daveti üzerine gerçekleşen mucizevî bir buluşmadır. Yüce Allah, gönderdiği peygamberlerini tebliğ görevi ile başbaşa bırakmamış, onları vahiy ile yönlendirdiği gibi, zaman zaman çeşitli mucizelerle de desteklemiştir. İşte Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in en büyük mucizelerinden biri de Miraç hadisesidir. Miraç; hicretten bir buçuk yıl kadar önce, yaklaşık Milâdî 621 yılında, kameri takvime göre Recep ayının 27. gecesinde, Peygamberimizin amcası Ebu Talib ile eşi Hz. Hatice’nin vefât ettiği, müşriklerin baskılarının arttığı, Taif ziyaretinde saldırıya uğradığı ve müşriklerin baskılarına dayanamayan bazı Müslümanların Habeşistan’a göç etmek zorunda kaldığı bir zamanda vuku bulmuştur. İşte böyle bir ortamda Yüce Allah, Peygamberini Miraç ile onurlandırmış, bir gece vakti, büyük meleklerden Cebrail (a.s), Peygamberimizi, "Burak" adındaki -bizce mahiyeti bilinmeyenbir binitle Mekke’deki Mescid-i Haram’dan alıp, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürmüştür. Birçok hikmet ve ilâhî sırları bünyesinde barındıran bu gece, İsra sûresinin ilk ayetinde şöyle ifade edilmektedir: Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. Mescid-i Aksa’dan sonraki Miraç yolculuğu hakkında bilgilerimiz Peygamberimizin hadisi şeriflerine dayanmaktadır. Bu konudaki hadislerde özetle; Peygamberimizin Cebrail’in refakatinde, hiçbir insana nasip olmayacak bir şekilde, zaman ve mekân boyutlarını aşarak göklere yükseldiği, pek çok manevî makam ve mevkinin kendisine gösterildiği, nihayet Yüce Allah’ın huzuruna çıktığı geniş bir şekilde anlatılır. (Geniş bilgi için bkz. Buhârî, Bed’ül-Halk, 6; Müslim, İman, 264) Ayrıca Mirac’ın sırlarla dolu bu bölümü Necm sûresinde şöyle ifade edilmektedir: (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu. Sonra (ona) yaklaştı, derken sarkıp daha da yakın oldu. (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut da az oldu. Böylece Allah, ku luna vahyedeceğini vahyetti. Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. (şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki, O, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü. Sidret’ülMüntehâ’nın yanında. Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır. O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük alâmetlerinden bir kısmını gördü. (Necm, 5-18) Miraç’ın, müminleri ilgilendiren yönü, mahiyetinden daha çok sonucu ve bu sonuçtan alınabilecek işaret ve mesajlardır. Peygamberimizin, Yüce Allah’ın huzuruna yükseldiği en mânâlı ve en büyük mucizelerinden biri olan Miraç, Resulullah’ın şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir yükseliş ufkudur. Bu hadisede; maddî ve manevî yükselişe, bütün süfli duygulardan, her türlü kötülüklerden arınarak gerçek kulluğa, en yüce mertebeye erişmeye işaret vardır. Miraç’ta; çalıştığı zaman insanın maddî ve dünyevî mesafeleri kısaltabileceği, yerlere, göklere ve denizlere hakim olabileceği mesajları mevcuttur. Miraç olayının, müslümanlar için önemli sonuçlarından birisi hiç şüphe yok ki, İslâm dininin temel direği ve müminlere bir Miraç hediyesi olan namazdır. Onun içindir ki, "Namaz mü’minin Miracı" olmuştur. Nasıl ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), Miraç’ta vasıtalardan arınmış olarak, Mevlâsı ile buluştu ise; mümin de namazda vasıtasız olarak doğrudan doğruya Rabbinin huzuruna çıkar, sadece O’na kulluk etme ve sadece O’ndan yardım isteme fırsatı bulur. Öyle ise, mümin günde beş vakit namazını dikkatle ve huşu içerisinde kılacak olursa, o namaz onun için bir Miraç olur ve kul onunla Hakk’a yol bulur. Miraç’ın diğer bir önemli sonucu, Bakara sûresinin son iki ayetinin nazil oluşudur. "Amenerrasûlü" diye de anılan ve ülkemizde yatsı namazlarından sonra mihrâbiye olarak okunan bu mübarek ayetlerde; ilâhî emirler karşısında mutlak itaate yönelen müminlerin inançlarındaki sadakatleri ifade edilmektedir. Miraç’ın bir başka sonucu ise, Hz. Peygamber’in ümmetinden, Allah’a şirk koşanlar dışındakilerin affedilebileceklerinin va’dedilmiş olmasıdır. İnsan bilerek ya da bilmeyerek günah işleyebilir. İşlenen günahlardan dolayı pişmanlık duymak ve Allah’tan af dilemek, bir daha günah işlememeye azmetmek kaydıyla, Allah Teâlâ işlenen günahları affedebilir. Nitekim bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: "Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bunun dışında kalan (günahlar)ı ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur." (Nisa, 48) Böyle müstesna bir gece vesilesiyle sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e vahyedilen, insanlığı mutluluğa götürecek prensipleri de hatırlamak lazımdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Miracın ruhî hallerinden söz edilirken: "Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti" (Necm, 10) buyurulmaktadır. Bu vahyedilen hakikatleri şöylece özetleyebiliriz: Yalnız Allah’a ibadet etmeli, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalı, anne-babaya iyi davranmalı, hısım akrabaya, fakir ve yoksullara yardım etmeli, israf ve cimrilikten sakınarak kazancı yerinde harcamalı, çocukları öldürmemeli, toplumu ve aileyi temelinden sarsan zinaya ve ona teşvik eden sebeplere yaklaşmamalı, insan hayatına saygı gösterilmeli, yetimlere iyi davranarak onların haklarını korumalı, verilen sözde mutlaka durmalı, ölçü tartıda ve her söz ve davranışımızda doğruluğa dikkat etmeli, hile yapmamalı, bilinmeyen bir şeyin ardına düşüp körü körüne onun peşinden gitmemeli, yeryüzünde kibir ve gurur taslayarak yürünmemelidir. (İsra, 26-38) Bu sayılan prensipler; fert ve toplumun manevî huzuru, iyilik ve güzelliklerin kaynağı ve ahlâkî seviyenin yükselmesi için gerekli olan evrensel prensiplerdir. İşte Miraç gecesi böyle mübarek bir gecedir. Bu geceyi ihya ederken bu gecede vahyedilen üstün gerçeklere kulak vermeli, Miraç Kandili aydınlığını fırsat bilerek çeşitli sebeplerle lekelenen kalplerimizi önce tevbe ve istiğfar ile temizlemeli, sonra da Allah’a ve O’nun yarattıklarına karşı sevgi ile doldurarak iyi bir kul, olgun bir mümin olmaya gayret göstermeliyiz. Fitne, fesat, gıybet ve iftira gibi bizi birbirimize düşman eden kötülüklerden uzak durmalı, dargınlık ve kırgınlıkları ortadan kaldırarak kucaklaşmalıyız. Bu kandilin ışığında, "Müminler ancak kardeştirler." (Hucurât, 10) , "Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin." (Âl-i İmrân, 103) ayetlerindeki tavsiyeleri bir kere daha düşünmek suretiyle, birlik ve beraberlik, kardeşlik ve yardımlaşma, sevgi ve saygı gibi duygularımızı pekiştirmeliyiz.
Dr. Ömer Menekşe Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
Diyanet Aylık Dergi (Sayı:165)
mirac kandili vaazı, miraç kandili vaaz, miraç kandili vaazları