Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?

Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?

Hoca
Öldükten sonra dirilmeyi inkar eden Übey b. Halef çürümüş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra Resulullah’a dönerek: Allah’ın, bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun? dedi. Resulullah(s.a.), Evet, seni diriltecek ve cehenneme sokacak diye cevap verdi. Bunun üzerine 77. ve 78. ayetler nazil oldu.

77. İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.
78. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor.
79. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.
80. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.

Bedeviler ağaçları birbirine sürterek ve yakarak ateş elde ederlerdi. Yemyeşil ağaçtan ateş çıkarmaya muktedir olan Allah çürümüş kemikleri diriltmeye de kadirdir. Ayette buna işaret edilmektedir.

81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.
82. Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir.
83. Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O’na döneceksiniz.

(YASİN SÜRESİ AYET MEALLERİ, DİYANET VAKFI MEALİ)

TEFSİR / AÇIKLAMALARI

77-79. İnsanın kendi yaratılışı üzerinde düşünmeyi bir kenara bırakıp, küstahça bir tavırla yüce yaratıcının ve peygamberinin bildirdiklerini yalnızca aklıyla yargılamaya kalkışmasının ne kadar çelişkili olduğu somut bir örnek ışığında ortaya konmaktadır. Bu örnekte iki nesne (nutfe ve çürümüş kemik) kıyaslanmaktadır. Bunlardan nutfe, Kur’an’daki kullanımlarına göre erkeğin menisi veya döllenmiş hücre (zigot) mânasına gelmektedir. Böylesine önemsiz görünen bir cismin belirli süreçlerden geçtikten sonra yetişkin bir insan haline gelebilmesini sağlayan bir irade ve kudretin yani yaratıcının bulunduğunu kabul eden kişinin -ki başka âyetlerde belirtildiği üzere müşrik Araplar evrenin ve evrendeki varlıkların yaratıcısının Allah olduğunu itiraf ediyorlardı-, işte bu gücün çürümüş kemiğe de can verebileceğini yadırgamaması gerekir. Ne var ki Resûlullah’rn peygamberliğini ve onun bildirdiklerini, dolayısıyla öldükten sonra dirilme gerçeğini kabul etmemek, sonuç olarak da Allah’ın yanısıra başka mabudlara tapma esasına dayalı kurulu düzenlerini sürdürmek için kırk dereden su getiren Mekke müşrikleri, akıllarınca bu tür örneklerden de yararlanarak alaycı ifadelerle çevrelerindekileri etkilemeye çalışıyorlardı. Tefsirlerde bu âyetlerin nüzul sebebi olarak şöyle bir olaya yer verilir: Müşriklerin önde gelenlerinden biri Hz. Peygamber’e elinde çürümüş bir kemik narrasıvlfl fmlir ve onu ufalaviD "Bövle un ufak olduktan sonra Allah bunu diriltecek öyle mi?" der. Resûl-i Ekrem de "Evet. Nitekim O seni de öldürecek, sonra diriltip cehenneme atacak!" cevabını verir. Rivayetlerde Resûlullah’la konuşan kişi ile ilgili olarak Übey b. Halef, el-Âsî b, Vâil, Ebû Cehil ve Velîd b. Muğîre isimlerinin geçmesi, olayın benzerlerinin birkaç defa meydana gelmiş olması ihtimalini düşündürmektedir. [116] Fakat en çok adı geçen Übey b. Halefin, isimleri belirtilen diğer kişilerin bulunduğu bir toplulukta "Muhammed Allah’ın ölüleri dirilteceğini söylüyor, bunu onunla tartışacağım!" dedikten sonra çürümüş bir kemik alıp Re-sûlullah’a gittiği rivayeti daha makul görünmektedir[117] Râ-zî’nin belirttiği üzere önemli olan, özel sebep ne olursa olsun sözün genelinden çıkan mânadır, ki bu da Allah’ın kudretini ve haşri inkâr eden zihniyetin mahkum edilmesidir (XXVI, 107-108). 79. âyetin son cümlesinde geçen "halk" kelimesi hem yaratma hem yaratılanlar (mahlûkat) anlamına geldiği için, bu cümle genellikle bu iki mânayı da yansıtmak üzere şu şekilde açıklanmıştır: Allah Teâlâ, yaratılanların hepsini bütün ayrıntılarıyla, her birini toplanan ve dağılan parçalarıyla, usûlü ve fürûu, içinde bulunduğu durumları, nitelik ve nicelikleri, her türlü özellikleriyle bilir; yaratmanın da her türlüsünü, maddelı-maddesiz, âletli-âletsiz, örnekli-örneksiz, ilkin ve sonra her çeşidini bilir. [118]

80. Ölüden dirinin çıkarılması İle ilgili tereddüt ve itirazlara karşı verilen bu örnekte yine birbirine tamamen zıt görünen iki özellikten ve birincinin diğerine dönüşmesinden söz edilmektedir: Islaklık ve ateş. Âyette ağaç İçin yeşil sıfattmn kullanılması renk belirtmek için değil, bu durumdaki ağacın temel özelliği olan ıslaklığa dikkat çekmek içindir. [119] Yemyeşil ağaçtan ateş çıkarma, genellikle, bedevi Araplar’ca iyi bilinen merh ve afar adlı ağaçların –ikisi de yemyeşil ve üzerlerinden su damlarken- birbirine sürtülmesiyle ateş çıkması olayı olarak açıklanmıştır. Bunların biri dişi diğeri erkek olarak düşünülmüştür. Bazı müfessirler, "Her ağaçta ateş vardır; ama merh ve afarda bolca bulunur" anlamındaki meşhur sözü de dikkate alarak burada maksadın ağaç cinsi olduğunu ve bu iki türün örneklendirme amacıyla zikredildiğini belirtmişlerdir. [120]

81. Göklerin ve yerin İhtişamına ve bunların yaratılışındaki sırlara işaret eden âyetlerden sonra, aklını kullananlara, Allah Teâlâ’nm insanları diriltip huzuruna getirmeye kadir olup olmadığı hususunda bir soru yöneltilmekte ve hemen ardından O’nun ilminin ve yaratma gücünün sonsuzluğunu belirten sıfatlarına vurgu ya-
oılarak hiçbir tereddüt bırakmayacak biçimde soru cevaDİanmaktadır: Elbette kâdir. "Onların benzerini yaratmaya kadir değil mi?" diye tercüme edilen soruda, "onların benzeri" anlamına gelen "mislehüm" tamlamasının geçmesi İslâm âlimlerini, öldükten sonra diriltilmenin nasıl gerçekleşeceği problemi üzerinde durmaya yöneltmiştir. Bu ifadenin başka âyet ve hadislerle birlikte değerlendirilmesi neticesinde âlimler, öldükten sonra diriltilmenin sadece ruhanî değil aynı zamanda bedenle de (cismânî) olacağı kanaatine ulaşmışlardır. [121] Fakat âhiret hayatıyla ilgili olduğu dikkate alındığında, bu olay için dünyadaki tasavvurlarımıza göre bir keyfiyet biçmemizin doğru olmayacağı, bedenle haşrin de âhirete mahsus bir şekilde gerçekleşeceği söylenebilir. Bu ve benzeri âyetlerdeki asıl amacın, diriltmenin mahiyetine ilişkin ayrıntı vermek değil, mahlûkatı ilkten yaratmaya muktedir olan Allah Teâlâ’nın tekrar yaratma gücünden kuşku duyulmasının tutarsızlığını ortaya koymak olduğu anlaşılmaktadır. [122]

82. Zemahşerî, buradaki ifadenin Allah Teâlâ’nın evrendeki egemenliğinin mutlak olduğunu, irade buyurduğu bir şeyi gerçekleştirmek için vasıtaya İhtiyacının bulunmadığını ve O’nun hakkında zorluk, yorgunluk gibi yaratılmışlara ait kusurların düşünülemeyeceğini vurgulayan mecazî bir anlatım olduğu kanaatindedir (III, 294). Katâde’nİn bu âyetin tefsiriyle ilgili olarak Arap dilinde "kün" (ol) demekten daha kolay bir ifade bulunmadığını belirtir. [123] Şu halde "kün" kelimesinin basit yapısı da konuyu bizim zihnimize yaklaştırma amacı taşır[124]

83. Sûre, yüce Allah’ın mutlak İlâh ve rab olduğunun en veciz ifadesi olan bir âyetle son bulmaktadır. "Egemenlik" diye çevirdiğimiz melekût kelimesi mülkiyette mübalağayı ifade eder; bununla, Allah Teâlâ’nın her şeyin sahibi ve mâliki olduğu, onlar üzerinde dilediği gibi ve hikmetine uygun olarak tasarruf gücünün bulunduğu anlatılmaktadır. [125]
Sonunda herkesin Allah’a döndürülmesi, genellikle, mahşer günü verilecek hesap için bütün insanların O’nun huzuruna çıkarılması şeklinde açıklanır. Bazı müfessirler bu dönüşün izahı sadedinde, iman sahiplerinin 20. âyette zikri geçen mümin kişi gibi koşarak ve kendi istekleriyle Allah’a yöneleceklerini, ilâhî bağış ve ikrama erişmek istemeyen münkirlerin ise zorla O’nun huzuruna sevkedilecek-lerini belirtirler. [126]
_______________
[116] İbn Âşûr, XXIII, 73. Rivayetler için ayrıca bk. Taberî, XXIII, 30-31. İbn Atıyye, Abdullah b. Übey’in adının zikredilmesini haklı olarak eleştirir; IV, 463-464
[117] Zemahşerî, III, 293
[118] Elmalılı, VI, 4041 Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/454-455. [119] İbn Âşûr, XXIII, 76-77
[120] Zemahşerî, İÜ,294
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/455.
[121] Bu konuda bilgi İçin bk. Yusuf Şevki Yavuz, "Acbü’z-Zeneb", Ö/A, I,319-320; a. mlf., "Ba’s", DİA, V, 98-100; Süleyman Toprak, "Haşir", DM, XVI, 416-417
[122] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/455-456.
[123] Taberî, XXIII, 32
[124] ayrıca bk. Bakara 2/117
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/456.
[125] Zemahşerî, III, 294
[126] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/456.


Cevap: Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?

Kayıtsız Üye
din sınavıma yardımcı oldu. açıklayıcı kelimeler kullanılması çok hoşuma gitti. çok teşekkür ederim.


çürümüş kemikleri kim diriltecek, bu kemikleri kim diriltecek, Curumus kemikleri kim dirilte

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();