ALLAH ın sopası yok demek dinden mi çıkarıyor?
yalanhayat
çogu kimseler bunu diyorda bana ters geliyor bu laflar bide size sorıyım haşa bu söz ne dmk?
Cevap: ALLAH ın sopası yok demek dinden mi çıkarıyor?
yalanhayat
cvp vericek yok mu?
Cevap: ALLAH ın sopası yok demek dinden mi çıkarıyor?
HAMMADUN
Çok sevdiğimiz öykülerdendir. Lutfen dikkatle okuyunuz….. allah-u Taala’nın sopası varmı yokmu görürsünüz….. Var diyen neye göre var, yok diyen neye göre yok diyor…..????
Lao Tzu’nun öyküsü….
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. "Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?" demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.
İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. "Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. "Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz."
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden "Bu ihtiyar sahiden saf" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş.
"O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz"
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…"
"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
"Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
Lao Tzu
Cevap: ALLAH ın sopası yok demek dinden mi çıkarıyor?
yalanhayat
öyküyü okudum çok güzel ama ben anlamadım bu sopa bildigimiz sopamı diyenler dinden mi çıkıyor ben demem öyle şeylerde duyunca tuhaf oluyorum
HAMMADUN
Dinden çıkmak için, bilerek, isteyerek ve kasten yapıldığında dinden çıkılır.
Kur’an-ı Kerimden bir ayeti inkar ettiğinizde, bilinçsiz olarak inkar ediyor ve onun ayet olduğunu bilmiyorsanız dinden çıkamazsınız.
Ancak…..
Ayet olduğunu bildiğiniz halde bilerek, isteyerek ve KASTEN inkar ediyorsanız o başka…..
Dinden çıkmak o kadar kolaymı….???? Girmek kolay ama çıkmak zor….
Rab’bim Cümlemizden Razı Olsun. Amin.
ser-a
Kardeş anladığım kadar bu sözü isteyerek söylememişsin.Bilmeden ve istemeyerek söylenen sözlerin için namaz kıl ve tövbe et.Bu tür sözleri bir daha söylemeyeceğine Allah’a söz ver ve pişmanlığını belirt.Burada senin samimi olduğunu düşündüğüm için tavsiyede bulunuyorum.Kusura bakmayın.Çünkü bu tür sözleri bilerek söylemek Yüce Allaha,her tür sıfattan münezzeh olmasına karşın bir benzetme(teşbih) yapmış oluyorsun.Tabii ki bu kelimeyi literatürümüzde bulunan ve ağıza çok alınan özdeyişten aldığınız için bilinçsizce kullandığınız için arkasından hatanızı anladığınız anda tevbe etmeniz gerekir.En güzel tevbe bu hatayı yaptıktan sonra hemen tövbe etmektir.Kasıtsız olarak, dil sürçmesiyle küfre götüren bir söz söylemesi; irâdesi dışında olduğundan, sahibi kâfir olmamaktadır.
Tekfirde söz ile söyleyeni ayırmak:
Tekfir konusunda, küfrü gerektiren davranış ile; o davranış kendisinden sadır olan kimseyi ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Kendisinde küfrî bir davranış ortaya çıkan kimsenin (doğrudan) kâfir olması gerekmediği gibi, davranışın küfrü gerektirmesiyle, kişinin kendisi kastedilerek küfre düştüğünü belirtmenin ayrı şeyler olduğunu açıklamak gerekir. Meselâ: Allah’ın her yerde olduğunu, Kelâmullah’ın (Kur’ân) yaratılmış olduğunu söylemek veya Allahu Teâla’nın ilâhi sıfatlarını nefyetmek küfürdür. İşte bu, söz ya da amelin küfür olduğunu açıklama bâbındandır. Ancak söz konusu muayyen bir kişi olursa, küfrüne hüküm vermede tevakkuf etmek, durmak ve küfürle itham etmemek gerekir. Ta ki, ona gerçekler beyân edilsin, çünkü o nasları yanlış anlamış, hadisin sahih olduğunu bilmemiş ya da te’vilci olabileceği gibi, nassların anlaşılmasında mütemekkin ve ehil olmayabilir, câhil olabilir.
Münakaşa ve hüccet ikame (delil sunulması) olup bu konuda kişinin tavrı şüpheye mahal vermeden ortaya çıktıktan sonra, konu değişir. Çünkü bilgisizce te’vil yapan ve yanılgı içinde olan kimseyle, fâcir ve inatçı kimse bir değildir.
Câhil ve benzeri insanların küfrüne hükmetmek, onların rahatça anlayabilecekleri bir seviyede, şekilde deliller sunulup, izah yapılmadan mümkün değildir ki, o delilleri kavrayıp anlasınlar. Özetle icma ile küfür olduğu sabit olan sözlerde hüküm, «o sözün küfür içerdiği» yolunda olup, onu söyleyenin de kâfir olacağı anlamı çıkmaz; küfrüne açıkça hüküm vermek için delil gösterip hakkında yeterli şartların olmasına dikkat edilmesi gereklidir. Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
ÖZETLE:
Tekfir ve diğer konularda olduğu gibi, fırkalar arasıda Ehli Sünnet ve’l Cemaat yine orta yolu bulmuştur. Tekfir meselesi Allah ve Resûlü’nün yegâne yetki sahibi olduğu bir konu olup, Allah ve Resûlü’nün tekfir ettiklerinin dışında kâfir olamaz.
Birisinin küfrüne hüküm verecek olan kimse Allah hakkında bilmediği bir sözü söylemekten korkarak defâlarca daha yavaş ve dikkat ile hareket etmesi gerekir.
Ehli Sünnet ve’l Cemâatin yegâne kaynağı Kur’ânı Kerim, Sünnet-i Nebeviyye ve Selef-i Salihîn’in anlayışıdır.
Ehli Sünnet ve’l Cemaat kıble ehlinden kimsenin küfrüne; delil getirmeden, onu hakka yöneltmeden, gerçekleri açıklayıp bozuk zihinleri kuşatmış olan şüpheleri izâle etmeden hüküm vermemiştir. Bundan sonra kişi, ısrar edip bulunduğu küfür ve nifaktan vazgeçmezse, bunun tedavi olması gerekir. O da Şeriat’ın mürtedlerle ilgili olan hükmünü uygulamaktır. Yani tevbe etmesi istenir, reddederse kâfir ve mürted olarak had uygulanır, öldürülür. Ancak bu hadler İslam Devleti tarafından mahkeme kararıyla uygulanabilir.
Tekfir, şiddetle kaçınılması gereken bir konudur. Özellikle cehâletin arttığı günümüzde, İslâma hizmet etmenin yolu insanları tekfir etmek değil onların da Allah’ın bizlere nasip ettiği hidâyet nimetine erişmeleri için güzellikle davette bulunmaktır. Bugün her zamankinden daha çok kaynaşmaya ihtiyacımız vardır. Bu yüzden nebevî ahlakla zinetlenmiş birer davetçi olmalıyız. Herkesin nefretini üzerinde toplayan ve kendinden başkasını müslüman tanımayan Hâricî zihniyetiyle bu davaya hayır değil, ancak fitne tohumları serpilir…
Gayretimizin, rızasına uygun olmasını ancak Allah’tan dileriz. Şüphesiz bu yalnız O’ndan istenir ve O buna «Kâdir»dir, gücü yetendir.
SallAllahu alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve Sahbihi ecmâîn
VE’L-HAMDÜ LİLAHİ RABBİ’L ALEMİN
Kayıtsız Üye
Mikemmel bir hikaye. Köylülerin her defasında toplanması beni benden aldı.
Kayıtsız Üye
Allahin Sopasi yok …. igrenc bir söz !!!!!
Laafin gelisi olarak aslinda manassi baska bille bana göre terbiyesizliktir
Bütün sopalar Allahindir, dillerse sopa canlanir döver seni,, dillerse cansiz sopa döver seni
Sopayida yaratan, S harfinide yaratan Allahtir
Allahın sopası yok ne demek, Allahın sopası yok ki ne demek, Allahın sopası yokki gökten indirsin ne demek