Şefaat nedir, kaç türlüdür? (şefaat konulu vaaz)

Şefaat nedir, kaç türlüdür? (şefaat konulu vaaz)

rana
Şefaat nedir, kaç türlüdür, nerelerde kimler tarafından yapılacaktır?

Şefaat kelime olarak; birinden, başkası adına bir ricada bulunma, kusurlarının bağışlanmasını dileme, bir suçlu veya ihtiyaç sahibinin af ve iyiliğe kavuşması için diğeri tarafından vâsıtalık etme, kayırma, iltimas ve yardım isteme mânâlarına gelmektedir.

İslâmî ilimler ıstılâhında ise şefâat, buna ehil olan bir zâtın, Allah Teâlâ’dan, günahkâr bir mü’minin affını niyaz etmesi demektir.

Ehl-i Sünnet inancına göre, büyük günah sahipleri hakkında peygamberlerin (aleyhimüsselâm) ve hayırlı mü’minlerin şefaatta bulunma selahiyetleri/yetkileri vardır. Bu husus meşhur hadislerle sabittir. (1)

Kur’an-ı Kerim‘de de, (Ey Muhammed!) Hem kendinin hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahının bağışlanmasını dile. (2) buyrulmuştur. Şefaati inkâr edenlere sormak lazım: Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) mü’minler için af dilemesinin faydası olmayacaksa bu ayetin manası nedir? Keza buyrulmuştur ki, Artık şefaatçıların şefaati onlara (kâfirlere) fayda vermez. (3) Bu ayetin üslubundan ve ifade tarzından da anlaşılmaktadır ki şefaat vardır. Yani; ey kâfirler, siz öyle kötü ve zor durumdasınız ki, herkese faydası olan şefaatin bile size yararı olmaz, denilmek istenmiştir. (4)

İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.) hazretlerinin ifadeleriyle, başta Resûlüllah Efendimiz olmak üzere bütün peygamberlerin (aleyhi ve aleyhimü’s-salavâtü ve’t-teslîmât ve alâ Nebiyyinâ hâssa) ve Allâh’ın izniyle sâlih kulların, evliyâullâhın (k.esrârahüm), şehitlerin bazı günahkâr mü’minlere, cezayı hak eden büyük günah sahibi kişilere şefâat edecekleri haktır, âyet ve hadislerle sâbittir. Bu görüş, hiç şüphesiz Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mensuplarının görüşünü temsil etmektedir.

Mü’minler, günahlarının affı, makamlarının-rütbelerinin, derece ve mevkilerinin yükselmesi ve daha bazı iyilik ve güzellikler için peygamberlerinden, Allah dostlarından, hayırlı ve sâlih zâtlardan şefaat talep edebilirler. Ancak müşrikler-kâfirler ve şefaati inkâr edenler için şefaat bahis mevzuu değildir. Kur’ân-ı Kerim’de buyrulmuştur ki, ‘Onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez. Böyle iken bunlara ne oluyor ki, âdeta arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi hâlâ nasihatten-öğütten yüz çeviriyorlar?’(5)

Bu mevzûda İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretleri ise şu açıklamalarda bulunur:

‘Sâlih ve hayırlı zâtların; Allah Teâlâ’nın izni ile kıyâmet günü, âsîler ve günahkârlar hakkında şefaat etmeleri haktır, gerçektir. Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) bu mânâda şöyle buyurdu:

‘Şefâatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.‘(6)

Hz. Cabir’in (r.a.) naklettiği bu hadis-i şerifi rivayet eden Tirmizî şu ziyadeyi kaydeder: Büyük günah sahibi olmayanın şefaate ne ihtiyacı var!

Kısacası bu mübarek sözleriyle Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), büyük günah işlemeleri sebebiyle azap görmeleri gereken kimselerin, şefaat sayesinde cehenneme girmekten kurtulacaklarını… Zerre miktarı da olsa iman sahibi bulunanlardan, günahları dolayısıyla cehenneme girmiş olanların da yine şefaat vesilesiyle oradan çıkacaklarını ifade etmektedir. Bu meşhur bir hadistir, hatta bu mevzudaki hadisler mana yönünden mütevatirdir. (7) Tîbî rahımehullah ise bu hadisi, ‘Helâk olanları kurtaracak şefaatim, büyük günah işleyenlere mahsustur‘ diye anlamıştır.

KAÇ TÜRLÜ ŞEFAAT VARDIR?

Şefaat mevzuunu kısaca beş kısımda toparlayabiliriz.

1. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) zâtına mahsus olan şefâattir… Şefâatin en büyüğü ve en önemlisi de budur; şefât-i uzmâ

2. Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) hayatta iken mü’minler için Allah katında şefaatçi olması…

3. Diğer peygamberlerin, velîlerin, sâlihlerin, şehitlerin vs. şefâat etmeye izinli olanların şefâatleri.

4. Mü’minin kendi güzel amellerinin icabı-iktizası olan şefâat… Yani işlediği iyi amelleri kendisi için şefaatçi kılması…

5. Bir mü’minin, diğer bir mü’minin iyiliği için dua etmesi ki, bu da bir nevi şefaattir.

Mü’minlerin, bilhassa iki cihan serveri Efendimizin (s.a.v.) şefâat-i uzmâsı’ndan mahrum kalmamaya gayret göstermeleri lâzımdır. Bunun için de sünnetlerine dört elle sırılmak gerek.


Cevap: Şefaat nedir, kaç türlüdür?

rana
"MAKAM-I MAHMÛD”

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
‘Rasûlüllah’a (s.a.v.), "… Rabb’inin seni, Makam- Mahmûd’a (övgüye değer bir makama) göndereceğini ümit edebilirsin.’ (8) ayetinde zikredilen ‘Makam-ı Mahmûd‘dan sual edildi. Rasûlüllah (s.a.v.), ‘Bu sefaat’tir‘ diye cevap verdi.” (9)

İbn Ömer’den (r.anhüma) gelen rivayetse şöyledir: "Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdular ki: ‘İnsanlar kıyamet günü cemaatler halinde olacaklar. Her ümmet kendi peygamberini takip edip, ‘Ey falan! Bize sefaat et, ey falan bize sefaat et!’ diyecekler. Sonunda sefaat etme işi bana kalacak. İste Makam-ı Mahmûd budur." (10)

Hasılı ‘Makam-ı Mahmûd‘dan murad cumhura/ekseriyete/çoğunluğa göre, Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) kıyamet gününde sahip olacağı şefaat makamıdır. Orada öncekiler de sonrakiler de kendisine minnettar olacaklar, yani herkes kendisini manevi bakımdan ona borçlu hissedecektir.

Yahut da Celâleyn, Medârik, Beyzâvi, Râzi tefsirlerinde anlatıldığı üzere ‘Makam-ı Mahmûd’, Sevgili Peygamberimize (s.a.v.) ‘Livâü’l-hamd’ denilen sancağın verileceği makamdır.

İmam Ahmed’in, İbn Mes’ud’dan (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerif şöyledir:

"Rasûlüllah’a (s.a.v.), ‘Makam-ı Mahmûd‘ nedir? diye sorulmuştu. Buyurdu ki: ‘Cenab-ı Hakk’ın kürsüsünden ineceği gündür.’ Resûl-i Ekrem (s.a.v.), o gün herkesin çırılçıplak, yalın-ayak getirileceğini, evvela İbrahim aleyhisselama, sonra da kendisine cennet elbiseleri giydirileceğini açıkladıktan sonra sözlerine şunu ilave etmiştir: ‘Sonra Allah’ın sağında bir makamda dikileceğim de, orada bana evvelîn ve ahirîn (öncekiler ve sonrakiler) hep imrenecek". İmam Vahidî bu hadisin, Allah’a cisim isnat etmek esasına dayandığı için fasit olduğunu birçok delillerle isbata çalışmışsa da, buna karşı Dâri Kutnî şu mısralarıyla cevap vermiştir:

‘Hadîsü’ş-şefaati an Ahmede ilâ Ahmede’l-Mustafâ nüsnidühû
Ve câe’l-hadîsü bi-ık’aadihî ale’l-Arşi eyzan velâ nechadühû.’

Şu demek: Şefaat hadisini İmam ahmed b. Hanbel’den ta Ahmed Mustafa‘ya (s.a.v.) isnat (senetleriyle isbat) ediyoruz. Onun yalnız Allah’ın sağında dikileceği hakkında değil, Arş üzerinde oturtulacağına dair de hadis varit olmuştur. Bunu inkâr etmiyoruz ya.’

Bu ve benzerleri müteşabihattandır, bunlar hakkında alimler iki kısma ayrılmışlardır:

1. Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu kesin ifadeyle birlikte, onlara olduğu gibi iman ve te’vilini Cenab-ı Hakk’a havale edenler ki, bunlar Selef ve Mütekaddimîn alimleridir.

2. Onları münasip şekilde te’vil edenler… Bunlar da Müteahhirîn alimleridir.

İkinci kısım alimler mesela, Buhari’de Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet olunan "Gecenin son üçte biri kaldığı zaman Allah dönya göğüne iner." mealindeki hadiste görülen ‘iner’ kelimesine, ‘Allah’ın emri iner‘, ‘Kürsi‘ye de ‘Allah’ın ilmi‘ ve saire gibi te’villi manalar vermişlerdir.

Şu hususlarda, sapkın fırkalar hariç olmak üzere, bütün Ehl-i Sünnet ittifak halindedir:

‘Allah cisim değildir. Cevher değildir. Araz değildir. Şekil ve suret sahibi değildir. Mahdut (sınırlı) değildir. Ma’dud (sayılı) değildir. Ba’z (kısım) değildir. Cüz’ (parça) değildir. Zaman ve mekânla mukayyet/kayıtlı değildir.’ Bunlara ‘Selbî sıfatlar’ denir. (11)

"EVET, EY RABBİM! RÂZI OLDUM”

Elmalılı merhum, Duhâ suresinin "Pek yakında Rabbin sana verecek de sen hoşnut olacaksın” (12) ayet-i kerimesinin tefsirinde der ki:

"Bu lütuf ve ihsanın muzari (gelecek zaman) kipiyle ifade edilmesine göre kemal ve ahiretle ilgili değerli bir vaad olduğunda şüphe yoksa da, başlangıcı itibariyle dünyadaki nefsi feyizler, öncekilerin ve sonrakilerin ilimlerini bilme, emrin zuhuru, fetihler ile dini yüceltmek, hak ve hayrı yaymak için yapılan mücadelelerde başarılı olma gibi gerek Peygamber (s.a.v) devrinde (asr-ı saadette) ve gerek daha sonraları meydana gelen ve gelecek olan lütufları dahi kapsar. Nitekim hicretle başlayan ilâhî yardım ve zaferler, Mekke’nin fethi ve diğer başarılar ile İslâm’ın yayılması bundan sonra olmuştur. Bununla beraber ‘Ahiret yurdu işte gerçek hayat odur.’ (13) ‘Ahiret yurdu, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır.’ (14) ‘Kıyamet günü, yaptıklarınızın karşılığı ödenecek.’ (15) olduğu için asıl hoşnutluk ahiret hayatında olacağından, vaad ve lütfun asıl önemi de oradadır.

"İbn Ebu Hatim Hasen’in ‘o şefaattir‘ dediğini rivayet etmiştir. İbn Merduye ve Ebu Nuaym ‘Hilye’de Harb b. Şüreyh’in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Ebu Cafer Muhammed b. Ali Hüseyin hazretlerine, ‘Ne dersin, dedim, Iraklı’ların bahsettikleri şefaat hakları mıdır?‘ ‘Evet‘ dedi ve şöyle devam etti: Muhammed b. Hanefiyye’nin Hz. Ali kanalıyla bana naklettiğine göre Rasûlüllah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Ben, Rabb’im bana ‘Razı oldun mu Ey Muhammed?’ deyinceye kadar ümmetime şefaat edeceğim. O vakit, ‘Evet, ey Rabbim! Razı oldum.’ diyeceğim. Sonra bana yönelip şöyle dedi:

– Ey Iraklılar! Siz Allah’ın kitabında en ümit verici âyet, ‘De ki: Ey günah işlemekte haddi aşarak nefislerine karşı cinayet işlemiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Kuşkusuz Allah bütün günahları bağışlayıcıdır.‘ (16) âyeti dersiniz.

– ‘Evet, biz öyle deriz‘ dedim.

– ‘Fakat, dedi, biz Ehl-i beyt de hep deriz ki, Allah’ın kitabında en ümit verici âyet, ‘Rabb’in sana, sen razı oluncaya kadar verecek.’ âyetidir ve o şefaattir’ dedi.

"İbn Cerir İbn Abbas’ın (r.anhüma) bu âyet hakkında şöyle dediğini tesbit etmiştir: ‘Muhammed’in (s.a.v.) rızasından birisi de Ehl-i Beyt’inden birinin ateşe girmemesidir.’

"Hatib el-Bağdadî’nin ‘Telhîsu’l-Müteşabih’ adlı eserinde, İbn Abbas’tan gelen diğer bir rivayette, ‘Onun rızası, ümmetinin hepsinin cennete girmesidir.’ denilmektedir. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) ümmetine karşı duyduğu büyük şefkat de bunu gerektirmektedir. Çünkü o ümmetinin üzerine titremekte olup müminlere karşı son derece merhametli ve şefkatlidir.

"Alûsî’de ‘Dürr-i Mensur’dan naklen zikredildiği üzere Müslim, İbn Ömer hazretlerinin şöyle rivayet ettiğini tesbit etmiştir:

"Rasûlüllah (s.a.v.) İbrahim (a.s.) hakkındaki ‘Kim benim peşimden gelirse o bendendir.’ (17) İsa (a.s.) hakkındaki ‘Onlara azap edersen, kuşku yok ki onlar senin kullarındır…’ (18) âyetlerini okudu. İki elini kaldırdı da, ‘Allah’ım! Ümmetim, Ümmetim!‘ dedi ve ağladı. Allah Teala da şöyle buyurdu: ‘Ey Cebrail! Git Muhammed’e söyle: Biz seni ümmetin hakkında razı edeceğiz ve seni utandırmayacağız.’

"Bu güzel vaad ve müjdeyi dinlerken şunu da unutmamak gerekir ki peygamberin rızası Allah’ın rızasındadır. Allah’ın rızası olmayan bir şeye peygamberin razı olması düşünülemez. Yoksa peygamber, Allah’ın kendisinden razı olduğu kul olmamış olur.

"Allah’ın izni olmayınca da kimsenin şefaat etmesine ihtimal yoktur. ‘Allah’ın izni olmadan onun huzurunda kim şefaat edebilir?..‘ (19)

"Allah’ın küfre rızası yoktur. ‘Kulları hesabına küfre razı olmaz.’ (20) ‘Lakin Allah size imanı sevdirdi ve onu kalbinizde süsledi. İnkârı, fasıklığı ve isyanı size kötü gösterdi. İşte onlar hak yolda dosdoğru gidenlerdir.‘ (21)

"Peygamberin ümmeti hakkındaki rızası ve şefaatı da iman ve onun peşinden gitmekle uygundur. ‘Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir.‘ hadisi de, büyük günahlara teşvik için değil, ‘Ümmetî‘ yani ‘benim ümmetim’ denilmekle iman eden ve onun peşinden gidenlerden olmanın kıymetini tesbit içindir.

"Bu büyük günahlara Allah’ı inkâr dahil değildir. Gerçi Hz. Muhammed’e (s.a.v.) verilen lûtfun faydalarından, dünyada kâfirlerin dahi istifade ettiğinde kuşku yoksa da, bu istifade iman bulunmadıkça dünyada kalır. Ahiret içinse büyük zarar ve korkunç azap olur.

"Buna karşı, ‘Madem ki Allah, razı oluncaya kadar Peygamber’e lütufta bulunacağını vaad etmiştir. Bu vaadi alan peygamber, mümin ve kâfir bir bütün olarak herkes hakkında bir ‘genel af’ ilanını istemeli ve cehennemi tamamiyle kapattırmadan razı olmamalıydı. Muhammed’in (s.a.v) yaratılmışlara gösterdiği musamaha ve şefkat bunu gerektirirdi.’ demeye kadar gitmemeli, bu şekilde küfrü, zulmü, şirk ve kötülükleri, fasıklık ve isyanı desteklemek; ilâhî adaleti çalıştırmamak, hürriyet, merhamet ve şefkati kötüye kullanmakla iyi şeyleri kötü şeylere feda etmeyi insanlık ve halk namına hayır sanmamalı, Allah’ın rızasını kötülere yöneltmekle ahiretin mutluluk ve safasını dünya gibi bulandırmamalıdır. Bunlara ne Allah razı olur, ne de kul. Allah Teala, kulları hesabına fasıklık, küfür ve isyana razı olmadığı halde peygamberde bunun aksine bir izin ve rıza bulunduğunu varsaymak onu ‘rıza makamı’ndan düşürmeye kalkışmak olur.

"O gün ruh ve melekler saf saf kıyama duracaklar. Rahmân olan Allah’ın izin verdiklerinden başkası bir kelime söyleyemez. O da doğruyu söyler.’ (22) âyeti gereğince hak ve doğru söylemeyenlerin Rahmân’ın huzurunda konuşmaya hak ve selahiyetleri yoktur.

"Bununla beraber, ‘De ki: Ey günah işlemekte haddi aşarak nefislerine karşı suç işlemiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Kuşkusuz Allah bütün günahları bağışlayıcıdır. O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.’ (23) âyet-i kerimesi, mümkün olan genel affın en genişini ilan etmiştir.

"Kuşku yok ki ‘bütün günahlar’ sözü, küfür ve şirki de içine alır. Fakat gafil olmamak gerekir ki; bu genel af âyeti, arkasındaki onun için ümit kesmeyin de, ‘Rabb’inizin rahmetine sığının ve ona teslim olun.’ (24) hitabıyla Allah’a sığınma ve teslim olmaya yani Allah’a dönmek ve onun merhamet ve himayesine sığınmak suretiyle imana ve boyun eğmeye davet içindir.

"Geçmişteki günahlarının büyüklüğünden dolayı asla affedilip bağışlanamaz zanniyle ümitsizliğe düşenlerin, Allah’a sığınıp teslim olarak bağışlanmaya erebileceklerini… yani ‘İslâm daha önce olanları keser atar‘ yeni doğmuş gibi tertemiz eder olduğunu ilan ederek, iman ve İslâm’a ve günahlardan tevbeye teşviktir. Yoksa günahlara ve kötülüklere teşvik için değildir.

"Allah ve peygamber tanımayan, ilâhî rahmet ve mağfiretle ilgisi olmayan, azabı görünceye kadar bunları arayıp bulma yolunda bir tevbe ve sığınma adımı atmayan, küfürde israr eden inatçı azgınların, o genel aftan ne hisseleri olabilir ki, Peygamber (s.a.v.) onu istesin!.. Allah’ın onlar için hazırladığı ve onların kendi elleriyle, kazançlarıyla körükledikleri cehennem ateşinin söndürülmesine Allah ve Peygamber razı olsun!

"Bunlar hakkında bir önceki sûrede ‘Her kim cimrilik eder, kendini ihtiyacı yok sayarsa ve en güzeli yalanlarsa, onu da en zor olana hazırlayacağız.’ (25) ve ‘Ben size bir ateş haber verdim ki, alevlendikçe alevlenir. Ona ancak en azgın olan girer. O ki, yalanlamış ve yüz çevirmiştir.’ (26) buyurulmuştur. Bu sûrede de ‘Senin için daha hayırlıdır’ denilerek hayrın Peygamber’e (s.a.v.) tahsis edilmesiyle, onların, bu hayrın dışında bırakıldığına işaret edilmiştir. ‘Benim ardımdan/peşimden gelen bendendir.’ (27) manasınca, Peygamber’in (s.a.v.) ardından giden de ondandır.

"Özetle, bu hayırlı olmada, bu Hz. Muhammed Mustafa‘ya (s.a.v.) verilen lûtufta, ümmete şefaat meselesi pek önemli bir asıldır. Bundan ümmetin hissesi de peygambere (s.a.v.) uymasıyla uygunluk arzetmektedir.” (28)


Yanıt: Şefaat nedir, kaç türlüdür?

rana
NERELERDE ŞEFAAT OLACAK?

Mahşerde, arasatta, sıratta şefâat olduğu gibi, cehennemden çıkıp cennete girmek, hatta cennette derecelerin-mertebelerin, makam ve mevkilerin yükselmesi ve Allâh’ın cemâlini görebilmek için de şefâat vardır.

Dilerseniz mevzumuzu Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.), Kur’an-ı Kerim’in şefaatiyle alakalı birkaç hadîs-i şerifi ile noktalayalım.

Ebû Üsâme el-Bahilî (r.a.), ben Resûlüllah’ı (s.a.v.) şöyle buyururken işittim demiştir:

‘Kur’ân-ı Kerim’i okuyun! Çünkü Kur’an, onu okuyanlara kıyâmet günü şefâatçi olarak gelecektir. Zehraveyn’i (Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri) okuyun; zira onlar, kıyâmet gününde iki bulut yahut iki gölge veya saf bağlamış iki fırka kuş gibi gelecek ve okuyucularını müdâfaa edeceklerdir. Bakara sûresini okuyun; çünkü onu okumak berekettir, terk etmek ise pişmanlıktır. Onu(n bereketini) elde etmeye ‘battallar (sihirbazlar)’ muktedir olamazlar.’ (29)

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdular ki, ‘Kur’an-ı Kerim’de otuz ayetlik (şanı yüce) bir sure vardır. Bu sure (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet günü) şefaat eder ve Allah’ın onu affetmesini sağlar. Bu sure Tebarekellezi bi-Yedihi’l-Mülk’dür.” (30) Ebu Davud’daki rivayette: "(Okumak suretiyle) arkadaşlığını kazanan kimseye sure şefaat eder’” denilmiştir.

Tirmizi’de, İbn Abbas’tan (r.anhüma) gelen bir diğer rivayette, İbn Abbas Rasûlüllah’ın (s.a.v.) şöyle dediğini belirtir: "Bu sure (kabir azabına, veya kabir azabına sebep olan gunahlara karşı) engeldir, bu sure kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır.’ (31) Bu rivayette Rezin’in ilavesi şöyledir: "İbn Şihab demistir ki, ‘Humeyd İbn Abdurrahman’ın bana haber verdiğine göre, Rasûlüllah şöyle buyurmustur: ‘Mülk suresi, kabirde, arkadaşı yerine mücadele eder (ve onu azaptan korur).”

DİPNOTLAR
(1) Taftazanî, Şerhu’l-Akaid, 53.
(2) Muhammed suresi, 19/47.
(3) Müddessir suresi, 74/48.
(4) Taftazani, a.g.e., 53.
(5) Müddessir suresi, 74/48-51.
(6) el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbânî, 3. 17; Tirmizî, Sünen, Kıyamet, 12; İbn Mâce, Sünen,
(7) Taftazani, a.g.e., 53.
(8.) İsra suresi, 17/79.
(9) Tirmizi, Sünen, Tefsir, Isra, H. No: 3136.
(10) Buhari, Sahih, Tefsir, Benû İsrail, 11, Zekat 52.
(11) Şah Veliyyullah ed-Dihlevî Huccetullahi’l-Bâliğa Terceme ve Şerhi’nden naklen Çantay, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, 2, 523, dipnot.
(12) Duhâ sûresi 93/5.
(13) Ankebut suresi, 29/64.
(14) A’râf suresi, 7/169.
(15) Âl-i İmran suresi, 3/185.
(16) Zümer suresi, 39/53.
(17) İbrahim suresi, 14/36.
(18) Mâide suresi, 5/118.
(19) Bakara suresi, 2/255.
(20) Zümer, 39/7.
(21) Hucurat suresi, 49/7.
(22) Nebe’ suresi, 78/38.
(23) Zümer suresi, 39/53.
(24) Zümer suresi, 39/51.
(25) Leyl suresi, 92/8-10.
(26) Leyl suresi, 92/14-16.
(27) İbrahim suresi, 14/36.
(28) Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, yyy., 8, 5892-96
(29) Müslim, Sahîh, Müsâfirûn, 252.
(30) Ebu Davud, Sünen, Salat 327, Ramazan 10; Tirmizi, Sünen, Sevabu’l-Kur’an, 9.
(31) Tirmizi, Sünen, Sevabu’l-Kur’an 9.


Soru: Şefaat nedir, kaç türlüdür?

cananevirgen
‘Sâlih ve hayırlı zâtların; Allah Teâlâ’nın izni ile kıyâmet günü, âsîler ve günahkârlar hakkında şefaat etmeleri haktır, gerçektir. Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) bu mânâda şöyle buyurdu:

‘Şefâatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.‘(6)

Mü’minlerin, bilhassa iki cihan serveri Efendimizin (s.a.v.) şefâat-i uzmâsı’ndan mahrum kalmamaya gayret göstermeleri lâzımdır. Bunun için de sünnetlerine dört elle sırılmak gerekir.
De ki: Ey günah işlemekte haddi aşarak nefislerine karşı suç işlemiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Kuşkusuz Allah bütün günahları bağışlayıcıdır. O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.‘ (23) âyet-i kerimesi, mümkün olan genel affın en genişini ilan etmiştir.


cananevirgen
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.

43. Yoksa onlar Allah’tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)?

44. De ki: Bütün şefâat Allah’ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.
ZÜMER SURESİ

Allah razı olsun.


Gurbet
Allah razı olsun kardeşim Peygember Efendimizin (s.a.v.) şefaatina mazhar oluruz inşAllah…


islamdostu
Allah razı olsun kardeşim Peygember Efendimizin (s.a.v.) şefaatina mazhar oluruz inşAllah..


imam
İSLAMDA ŞEFAAT KAVRAMI

Bir kimsenin bağışlanmasını istemek; bir kimseden, başka bir kimse için iyilik yapmasını ve zarardan vazgeçmesini rica etmek; yardım etmek; başkası hesabına yalvarmak, rica etmek; birinin önüne düşüp işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak. Şefâat edene eş-şâfi’, eş-şefi (başkası lehine taleb eden) denilir.
Bu ayette şefâat; aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek anlamlarına gelir: "Kim güzel bir şefâatla (hayır ve iyiliklere aracı, vasıta olmakla) şefâat ederse, bundan kendisine bir sevab (hisse) vardır. Kim de kötü bir şefâatle (kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle veya kötülük çığırını açmakla) şefâatde bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye kadirdir" (en-Nisâ, 4/85) .
Şefâat-ı hasene, iman edip Allah’ın ve kullarının haklarına riayetle beraber, mü’minlerin iyiliği için uğraşmak, onları kötülüklerden ve zararlardan korumaya çalışmaktır. Şefaat-ı seyyie, mü’minlerin ve insanların zarara uğramaları ve kötülüklere düşmeleri için çalışmak ve kötülük çığırları açmaktır. Hangi hususta olursa olsun, bir insan, menfaat sağlayıp zarara uğramasını engelleme yolunda sırf Allah rızası için şefâatta bulunana dünyada ve ahirette bundan nasib ve ecir vardır. Kötülüğe ve zararlara sebeb olanın da bu şefâat-ı seyyienin vebal ve günahından nasibi vardır.
Ahiretteki şefâate gelince, dünyada işlenen bazı günahların âhirette cezalandırılmasından vazgeçilmesi için talebte bulunmak, aracı olmak ve bunun için dua etmektir. Şu halde şefâat, bir mü’minin günahlarının bağışlanması için Allah’a dua edip yalvarmaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), "Her Peygamberin bir duası vardır. Ben ise, inşaAllah duamı kıyamet gününde ümmetime şefâat etmek için saklamak istiyorum" buyurmuştur (Buhârî, Daavât, I; Tevhid, 31; Müslim, Nşr. M. Fuâd Abdulbaki, İman, 86).
Ahirette, kendilerine şefâat izni verilen her şefi’in şefâatının sınırı, Allah katındaki yakınlığı ve derecesi nisbetinde nail olacağı izin ve imkânın şâmil olduğu günahkâr mü’minler ile mütenasibtir. Şefâat olunacak mü’minlerin de şefâat edilmeye lâyık olmaları şarttır.
Allah’ın, kullarından faziletli birisinin diğer bir mü’min için hayır isteğine icabet ederek bundan bir zararı gidermesi, yahut onun günahlarını affetmesi, insanlara sonsuz nimet ve lütuflarının bir kısmıdır. Mü’minin, mü’min kardeşinin günahlarının affı için duası Allah katında ona şefâatı türündendir. Allah katında hayırlı bir kulun bu duası ister dünyada iken sağ olan mü’min için olsun, ister ölmüş mü’min için olsun yahud âhirette meydana gelsin aynıdır. Dünyada iken Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mü’minlere duası, onlara bir çeşit şefâatidir. O daha bu dünyada hayatta iken mü’minlere dua ederek şefâatta bulunmuştur. Nitekim Hz. Âişe (r.an)’nın naklettiğine göre, Rasûlüllah (s.a.s.) çok defa geceleri yatağından kalkar, mü’min ölülere Allah’tan mağfiret istemek için "Bakîu’l-Ğarkad" mezarlığına giderdi (Müslim, Cenaiz, 35).
Yüce Allah’ın kendi yanında mukarreb ve derecesi yüksek bir kulunun diğeri hakkında şefâatını -birine kendi katında itibarı olduğunu göstererek ikram için, ötekine zayıf ve muhtaç olduğundan rahmet olarak- kabul etmesine aklen hiçbir engel yoktur. Allah’ın âhirette, peygamberlerine ve râzı olduğu bir takım zatlara şefâat etmeleri için müsaade etmesi, kendisinin bileceği adalet ve lütuf kanununa dahil olan hikmetindendir. Uhdesinde kul hakları bulunanlar hariç, günahkâr mü’minleri Allah Teâlâ’nın, Lütuf ve fazlıyla affetmesi caiz olunca, peygamberler, mukareb ve iyi kimselerden birinin şefâatına mazhariyetleri halinde bunların Allah’ın mağfiretine nail olmaları da mümkündür.
Ahirette şefâatın olacağı Kitab ve sünnetle sabittir:
Peygamber, velî, şehid ve bildikleri ile amel eden imanlı âlimler ve kâmil mü’minler gibi Allah’ın müsaade ettiği, rızasına mazhar olmuş, nezdinde bir değer ve yakınlığa erişmiş kimselere şefâat etme izni verilebilecektir (el-Bakara, 2/255; Yûnus, 10/3; Meryem, 19/87; Tâhâ, 20/109; ez-Zuhruf, 43/86).
Peygamberler ve diğer şefâatçıların şefâatları, Allah’ın râzı olacağı ve haklarında şefâat edilmeğe izin verdiği kimseler hakkında olacaktır (el-Enbiyâ, 21/27-28; ed-Duhân, 44/41-42; Buharî, Cihad, 189; Müslim, İmare, 6).
Kâfirler için şefâat kapıları kapalıdır (el-Bakara, 2/48, 123, 254; en-Nisâ, 4/116; el-A’râf, 7/53; el-Mü’min, 40/18; es-Secde, 32/4; ez-Zümer, 39/44; el-Müddessir, 74/48; el-İnfitâr, 82/19). Peygamberler bile kâfirlere şefâat edemeyeceklerdir. Kâfirler layık oldukları cezâlarını çekeceklerdir. Hz. İbrahim’in -âhirette babası ile karşılaştığında- onun için hiçbir şefâatta bulunamaması, Allah’tan "Kâfirlere ben cenneti haram kıldım " cevabını alması da buna delâlet eder (Buharî, Tefsir, Sûre 26). Bu konuyla ilgili olarak (bkz. Buharî, Enbiya, 8; Tefsir, Sûre 6; Rikak, 45, 53; Müslim, Fadail, 9). Yalnız Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde, şefâatı sebebiyle amcası Ebû Talib’in ateş çukurunun topuğuna kadar gelen yerinde bulunacağını söylemiştir (Buharî, Meğazi, 73; Müslim, İman, 90). Bu da sadece Rasûlüllah’a tanınan bir şefâat hakkı olsa gerektir. Çünkü Ebû Talib, Rasûlüllah’a pek çok yardım ve iyiliklerde bulunmuştur.
Peygamberlerin şefâatı: Âhirette peygamberlerin hepsine mü’minlere şefâat etme hakkı tanınmıştır (Buhârî, Rikak, 45; Tevhid, 33; Müslim, İman, 81;Ebû Dâvûd, Cihâd, 26;Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 94 vd. 325, V, 43; Tirmizî, II, 66).
Her peygamber kendi ümmetine şefâat edecektir (Buhârî, Tefsir Sûre 18). İnsanlar muhakeme olunmak için mahşerde toplandıklarında, peygamberler, "Allah’ım selâmet ver, Allah’ım selâmet ver" diye duâ edeceklerdir (Buhârî, Rikak, 52; Müslim, İman, 81). Peygamberlerin ve Hz. Peygamberin şefâatı "Şübpesiz ki Allah, kendisine eş tanınmasının (şirk kosulmasının) günahını yargılamaz. Ondan başka dileyeceği kimsenin günahını mağfiret eder" (en-Nisâ, 4/116) âyetinin hükmünce, Allah’ın izniyle mü’minlere şamil olabilecektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) hadislerinde büyük günah işleyenler de dahil, mü’minlerin şefâatına nail olacaklarını söylemiştir (Buhârî, Rikak, 51; Ebû Dâvûd, es-Sünne, 20; Tirmizi, II, 66).
Peygamberler içinde ilk defa şefâat edecek ve şefâatı kabul olunacak peygamber, Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. (Müslim, Fadâil, 2). Âhirette Hz. Muhammed (s.a.s.)’in bu ilk şefâatı, mahşer halkının muhakemeye başlanılması hakkındaki umûmî ve büyük şefâattır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bir çok hadis kitaplarında zikredilen bu büyük şefâatının (eş-Şefâ’atü’l’uzmâ) ana hatları şöyledir: Allah, insanların hepsini düz ve geniş bir sahâda hüküm ve hesab için toplayacaktır. Orada insanların meşakkat ve gamı dayanılmayacak bir dereceye varacaktır. Bu sırada insanların bir kısmı, diğer bir kısmına, "Size erişen şu fâciayı görmüyor musunuz? Rabbinize size şefâat edecek birisine gidiniz" derler. Sırasıyla Âdem (a.s.), Nûh (a.s.), İbrahim (a.s.), Mûsâ (a.s.) ve İsâ (a.s.) peygamberlere gelirler. Bu peygamberlerden her biri onları diğerine gönderir. Nihayet Hz. İsâ, onları Hz. Muhammed (s.a.s.)’e gönderir. O vakit Hz. Peygamber (s.a.s.) Arş’ın altında secdeye kapanır. Allah ona secdesinde yapılacak hamdlerin en güzelini ilham eder. O Allah’a hamdettiği sırada "Başını kaldır, işte, verilir. Şefâat eyle şefâatın kabul olunur" cevabını alır. Muhakemeye başlanır. Bundan sonra Hz. Peygamber’in şefâatıyla imanlılardan bir miktar cehennemden çıkarılır. Rasûlüllah, bir kaç defa daha secdeye kapanarak Allah’a hamd ve dua eder. En nihayet onun şefâatıyla, Allah’ın izin ve takdiri dahilinde mü’minlerden büyük bir çoğunluk cehennemden çıkarılacaktır. İşte Hz. Peygamber (s.a.s.)’in haiz olduğu bu şefâat makamı "Makâm-ı Mahmûd"dur (el-İsrâ’, 17/79; Buhârî, Tevhid, 24; Müslim, İman, 84).
Hz. Peygamber’in şefâatıyla hesaba ve sorguya çekilmeden Cennet’e girecekler de olacaktır (Buhârî, Tefsir, Sûre 18; Müslim, İman, 84).
Cennet’te derecelerin artırılması için ilk şefâat edecek peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Bundan dolayı Hz. Peygamber bir hadisinde, "Cennet’te insanların ilk önce şefâatte bulunanı benim" buyurmuştur (Müslim, İman, 85).
Mu’tezile, Cennet’te derecelerin artırılması için yapılacak şefâattan başka şefâatları kabul etmez.
Muhiddin BAGCECI


Kayıtsız Üye
Dipnot bölümünde 2. Sırada
Muhammad suresi 19/47 yazılı
Olması gereken
Muhammed süresi 47/19
Saygılar


Kayıtsız Üye
ŞEFAAT (ŞAHİTLİK – BAĞIŞLANMA İÇİN ARACILIK ): VAR MI ??? YOK MU ???

PEYGAMBERİMİZİN,
ŞEYHLERİMİZİN,
ŞEHİTLERİN,İMAMLARIN,
KÜÇÜK YAŞTA ÖLEN EVLATLARIMIZIN,
DİN ALİMLERİ,ŞEYHLER VE HAFIZLARIN """HESAP GÜNÜ BİZE ŞEFAAT EDECEKLERİNE,CEHENNEM AZABINDAN KURTARACAKLARINA """"İNANANLAR """"
BU KONU DA ,RİVAYETLER NE DİYOR ?

KAİNATI YARATAN,DİNİN VE HESAP GÜNÜNÜN YEĞANE SAHİBİ YÜCE ALLAH KURANIN DA NE DİYOR ?

(ALLAH VE ALLAHIN """İZİN VERECEĞİ """MELEKLER DIŞINDA
ŞEFFAT OLDUĞUNA İNANAN DOSTLARIM ,BANA BİR TEK EVET BİR TEK AYET GÖSTERMELERİNİ RİCA EDİYORUM)
EZBERLERİMİZİ BOZALIM ,DOĞRULARI ÖĞRENELİM Mİ ???

TAKDİR SİZİN ?
——-Kıyâmette Sırat köprüsünün başında durur, ümmetimi beklerim.
Allahü tâlâ, "Dilediğini iste, istediklerine şefâ’at et, şefâ’atin kabûl olunacak." buyurur.
Şefâ’at edip, yalvarmaya devam ederim. Rabbim bana, "İhlâsla bir defa Lâ ilâhe illAllah diyen ve îmânla ölen herkesi Cennete koy" buyuruncaya kadar yerimden kalkmam.) [İ.Ahmed]

—–Kıyâmette "Yâ Rabbî, zerre kadar îmânı olanı Cennete koy!" diyeceğim. Hepsi şefâ’atimle Cennete girecek.) [Buhârî

—-Şefâ’atim, ümmetimden BÜYÜK GÜNAH sahiplerinedir. der
Beyhakî, Keşfu’1-hafâ: 2/10.– Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

—–Hazreti Peygamber’in şefâatıyla hesaba ve sorguya çekilmeden Cennet’e girecekler de olacaktır (Buhârî, Tefsir, Sûre 18; Müslim, İman, 84).

—-HAFIZLAR 70 KİŞİYE ŞEFFAT EDECEKTİR
—-Kıyâmette önce enbiyâ,(Peygamber -nebiler ) sonra ulemâ, sonra şühedâ (ŞEHİTLER ) şefâ’at edecek.) [İbni Mace]
(İmâmlarınız şefâ’atçilerinizdir.) [Dârekutnî]

—-Kıyamet günü Allahü teâlâ, Ey âlimler, siz benim indimde bazı melekler gibisiniz, şefaat edin, şefaatiniz kabul edilecektir buyurur. | Zehebi

—-Küçük çocuk ana-babasına şefaat eder, onları Cennete çeker. | İbni Mace

ALLAH, KURANIN DA BEN SİZE ŞAH DAMARINIZDAN DAHA YAKINIM ,
HER DAVRANIŞINIZI ,DÜŞÜNCELERİNİZİ BİLİRİM VE KAYIT EDİYORUM DİYORMU ? EVET
YANINIZDA BULUNAN MELEKLER VAR, SİZİN TÜM GÜNAHLARINIZI SEVAPLARINI YAZIYOR DİYOR MU ? EVET
HESAP GÜNÜ ,HARDAL TANESİ KADAR DA OLSA TÜM YAPTIKLARINIZI ÖNÜNÜZE KOYACAĞIM DİYORMU? EVET
O HALDE BAŞKASININ SİZİN LEHİNİZE ŞAHİTLİĞİNE ,ŞEFAATİNE YÜCE ALLAH NİYE İHTİYAÇ DUYAR Kİ HİÇ DÜŞÜNMEZMİSİNİZ ???

YİNE DE YÜCE ALLAH DIŞINDA Kİ KİŞİLERİN ŞEFAATİNE İNANIYORSANIZ ?
SİZ, ALLAH A VE KURAN A İMAN EDİP ETMEDİĞİNİZİ ,İNANIP İNANMADIĞINIZI SORGULAMALISINIZ
KURAN DA ŞEFAAT KONUSUNU AÇIKLAYAN BU AYETLERE İNANIYORMUSUNUZ ? YOKSA İNKAR MI EDİYORSUNUZ

KURAN AYETLERİ .:
—–""""HESAP GÜNÜNÜN YEĞANE SAHİBİ SENSİN,""""
YALNIZ SANA İBADET/KULLUK EDER
""""YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ""""— FATİHA SURESİ

——De ki: """" Şefaat Tümüyle Allah’a aittir.""""
Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz. ZÜMER – 44

—–De ki: Ben, resuller içinden bir türedi değilim!""""" BANA VE SİZE NE YAPILACAĞINI DA BİLMİYORUM. BANA VAHYE DİLENDEN BAŞKASINA DA UYMAM! """""Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.
AHKAF-9
——Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, ""HİÇ KİMSENİN ŞEFAATİNİN KABUL EDİLMEYECEĞİ i"" hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının. BAKARA- 48
—–Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; O diriltir ve öldürür. Sizin Allah’tan başka veliniz,dostunuz ve yardımcınız yoktur. TEVBE -116

—-Ey iman edenler! Ne alışverişin, ne dostluğun ve """"NE DE ŞEFAATİN OLMADIĞI """" gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan, Allah için harcayın. Ve bilin ki, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler, varlık sebebine aykırı davrananlardır. BAKARA-254
——Akraba bile olsalar, cehennem halkı oldukları açıkça belli olduktan sonra müşrikler için af dilemek ne peygambere yakışır ne de iman edenlere TEVBE- 113
—–(Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap Sorucu olarak biz yeteriz.ENBİYA -47

—–Sen onların iyiye ve doğruya ulaşmalarını tutkuyla istesen de Allah, saptırdığına yol göstermez. Hiçbir yardımcıları da olmaz onların.NAHL-37
—–Ey resul!. ………Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istemiyor. Dünyada bir rezillik vardır onlar için; âhirette de büyük bir azap var onlara. MAİDE- 41

……Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah her şeye vekildir. HUD-12

———….SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR RAD -40

—–Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek.
(Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. HESAP GÖRÜCÜ OLARAK BİZ YETERİZ . ENBİYA -47

——-Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur’an ile şunu hatırlat:
BİR KİŞİ KENDİ ELİNİN ÜRETİP KAZANDIĞINA TESLİM EDİLİRSE ONUN , """"Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. """"
Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır.ENAM-70

—–………. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.GAŞİYE-21
….Hüküm ancak Allah’a aittir…..YUSUF-40

………O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez. KEHF-26

—-Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez.) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah, fasık topluluğu doğru yola iletmez.TEVBE -80

Deki "Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim."
CİN -21
—–(Allah’ın) Onların tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklarından dolayı azablandırması işinden sana bir şey (sorumluluk ve görev) yoktur. ALİ İMRAN-
128
—–(Cehenneme ) oraya girmeye en lâyık olanları muhakkak ki EN İYİ BİZ BİLİRİZ MERYEM -70
—-Senin onlar adına mağfiret dilemen ile mağfiret dilememen onlar için birdir,FARKETMEZ. Allah, onlara kesin olarak mağfiret etmeyecektir. Şüphesiz Allah, fasık bir kavme hidayet vermez.
MÜNAFIKIN- 6

——Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara YETMEDİ Mİ ? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. ANKEBUT -51
—–……Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır? NİSA -122
———-ALLAH KULUNA KAFİ DEĞİL Mİ, YETMİYOR MU ?
ZÜMER – 36
—-SİZİN İÇİN ALLAH’TAN BAŞKA HİÇBİR VELİ / DOST VE YARDIMCINIZ YOKTUR
ŞURA -31.
—–İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz.
ARTIK ALLAH ‘tan VE O’nun AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR ? 45.CASİYE-6


Kayıtsız Üye
ŞEFAAT İÇİN KURAN DAN DELİL OLARAK SUNULAN AYETLERİN HİÇ BİRİSİNDE
—O’nun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir BAKARA -255
— O’nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz YUNUS -3
—Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır MERYEM -87
—O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez TAHA -109
—O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler ZUHRUF -86
PEYGAMBERİMİZİN,
ŞEYHLERİMİZİN,ULEMANIN
ŞEHİTLERİN,İMAMLARIN,
KÜÇÜK YAŞTA ÖLEN EVLATLARIMIZIN,
DİN ALİMLERİ,VE HAFIZLARIN ŞEFAAT HAKKINA SAHİP OLDUKLARI BELİRTİLMEKTEMİDİR BU YÖNDE EN KÜÇÜK AÇIK BİR DELİL VARMIDIR ,YÜCE ALLAH İZİN VERECEK OLURSA BUNLARIN KİMLER OLDUGUNU AÇIKLAMAKTAMIDIR ? HAYIR


Kayıtsız Üye
Sefaat kurani kerimde haktir ama bir kimsenin mertebesine mertebe katmak anlamindadir. Bir peygamber Allah dan Kuluna dahami merhametlidir ki, Allah in hukmune karsi gelsin, mantikli degil. Allah cc her hukmu doğru verendir,ayrica bir kimsenin Allah in hukmunu degistermek gibi bir cabasi olamaz diye düşünüyorum.


şefaat nedir, şefaat ne demek, şefaat ne demektir

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();