İlm-i ledün (ledün ilmi / bâtın ilmi) denilen ilme sahip olanların, sahip oldukları bilgileri açıklamamalarının hikmeti
Misafir
İlm-i ledün (ledün ilmi / bâtın ilmi) denilen ilme sahip olanların, sahip oldukları bilgileri açıklamamalarının hikmeti ne olabilir?
Cevap: İlm-i ledün (ledün ilmi / bâtın ilmi) denilen ilme sahip olanların, sahip oldukları bilgileri açıklamamalarının h
Muhasibi
Ehl-i tasavvuf, duyu, akıl ve tecrübe dışında, bir de ilm-i ledün (ledün ilmi / bâtın ilmi) kabul ederler. İlm-i ledün, vehbî bir ilimdir. Hz. Hızır’ın ilminden bahseden ayetteki "Ledün” kelimesinden hareketle, bu isim verilmiştir. Böyle bir bilgi, özel bir bilgidir. Bu bilgi, olayların içyüzüne vukufiyeti sağlar. Bir çeşit gayb bilgisi, sırlar bilgisidir.
Mutasavvıflar dinî ilimleri biri zahir, diğeri bâtın olmak üzere ikiye ayırır; hadis, fıkıh ve kelâm gibi ilimlere zahir ilimleri, tasavvufa da bâtın ilmi adını verirler. Zahirî ilimlerle meşgul olanlara zahir ulemâsı, rüsum ulemâsı ve ehl-i zahir; kendilerine de bâtın ulemâsı ve ehl-i bâtın derler.
Mutasavvıflara göre naslardaki gizli mânaları, ibadetlerin manevî ve ahlâkî özünü, varlık ve olayların arkasındaki sırları açıklığa kavuşturan bâtın ilmi gizlidir ve onu halka açıklamak caiz değildir. Çünkü halk bu yüksek ilmi ve ondaki ince mânaları ya anlayamaz veya yanlış anlar. Bu yüzden bâtın ilmi ancak zeki, yetenekli, istekli ve kalp gözü açık kimselere öğretilir.
Bâtın ilmini işaretle değil sözle anlatan ilk süfî Zünnûn el-Mısrî’dir (ö. 245/859). Fakat o bu ilmi sadece kendisine inananlara anlatmaktaydı. Cüneyd-i Bağdadî bu ilmi mahzenlerde ve kapalı kapılar ardında öğretiyordu. Tasavvuf tarihinde bâtın ilminden kürsülerde açıkça bahseden ilk sûfînin Şiblî olduğu söylenir.(1) Bununla beraber bâtın ilmi geniş ölçüde her zaman gizli öğretilmiş, bu anlayış tarikatlarda da devam ettirilmiştir.
Mutasavvıflara göre bâtın ilmi İslâm’dan ayrı ve onun dışında bir ilim değildir. Bu ilim esasen nasların derîn ve ince mânalarından ibaret olup Hz. Peygamber (asm) tarafından bazı sahâbîlere öğretilmiştir. Nitekim onun sırdaşı (sâhibü sırri’n-nebî) Huzeyfe b. Yemân’a bazı sırlar tevdi ettiği, ayrıca Ebû Hüreyre’nin, "Hz. Peygamber’den iki ilim öğrendim; birini yaydım, öbürünü saklı tuttum, onu da yaysaydım başımı keserlerdi." dediği rivayet edilir(2). Hz. Peygamber (asm)’in dinde fakih olması için dua ettiği İbn Abbas’ın ilminin de bâtın ilmi olduğu söylenir.
Cüneyd-i Bağdadî, Hz. Musa (as)’ın Hızır’dan öğrendiği "ledün ilmi"(3) ile Hz. Ali’nin (ra) bildiği bâtın ilminin aynı şey olduğunu söyler. Serrâc’a göre Kur’an’ın, hadisin ve İslâm’ın da zahir ve bâtını vardır. Geniş anlamıyla "şeriat ilmi" bu ikisini de ihtiva eder.
Gazzâli namaz, oruç, zekât, hac ve Kur’an tilâveti gibi bütün ibadetlerin bir zahirî, bir de bâtınî yönü bulunduğunu ifade ederek zahirî amel-bâtınî amel, zahirî hüküm -bâtınî hüküm, zahirî edep-bâtınî edep, zahirî temizlik-bâtınî temizlik gibi ikili ayırımlar yapar.
Meselâ ona göre rükû’un zahirî mânası eğilmek, bâtınî mânası saygı göstermektir. Zahirî mâna beden, bâtınî mâna ruh gibi olduğundan bâtınî yönü gerçekleşmeyen ibadetler cansız sayılır.
Kelâmcılar bilgi kaynağı olarak akıl ve beş duyu ile haber-i sâdık içinde düşündükleri peygamberlere gelen vahiy ve ilhamı kabul ederler. Gazzâlî, Râzî, Âmidî gibi müteahhir devir kelâmcıları mutasavvıfların keşf, ilham, bâtın ilmi gibi deyimlerle ifade ettikleri bilgileri de bilgi kaynağı olarak kabul etmekle birlikte, bu tür sübjektif bilgileri vehim ve kuruntulardan ayırabilmek için bunların Kitap ve Sünnete uygunluğunu esas almışlardır. Kelâmcıların bu görüşü aslında süfîlerin, "zahire aykırı düşen her şey bâtıldır" ilkesinin değişik bir şekilde ifade edilmesinden başka bir şey değildir. Teftâzâni’nin, "İlhamla ilim hâsıl olursa da bu ilim herkes için bir delil teşkil etmez." sözü bu konuda kelâmcıların ortak görüşlerinin özeti sayılabilir.(4)
Şu nokta da unutulmamalıdır ki; insan kalbi, Rahmanî ilhamlara alıcı olduğu gibi, şeytanî vesveselere de açıktır. İkisini birbirinden ayırt edemeyen aldanır ve aldatır. "Keşfiyat te’vîle, rüyalar tabire muhtaçtır.” (5) esasını bilmeyen, bu vâdide çok yanılır. Kur’an hakikatlerine ters düşen rüyalar ve ilhamlarla amel edilmez, bu tür keşifler mutlaka tevil edilmelidir.
Dipnotlar:
1. Câmî, s. 33
2. Buhârî, "ilim", 42
3. el-Kehf 18/65
4. DİA, Batın İlmi Md.
5. Nursî, Kastamonu Lahikası, s. 249
Cevap: İlm-i ledün (ledün ilmi / bâtın ilmi) denilen ilme sahip olanların, sahip oldukları bilgileri
Kayıtsız Üye
güzel bir paylaşım faydalı bilgi verdiniz sağolun