Kürtajın günahı nedir, kefareti var mıdır?
Misafir
Kürtajın günahı ne kefareti var mı bilgi verir misiniz ? Kürtajın dinimizdeki hükmü hakkında bilgi verir misiniz ?
Cevap: kürtajın günahı nedir,kefareti var mıdır?
Galus
Kürtaj neden günah? kısaca
Kürtaj yapmak günahtır ve gurre adında kefareti vardır.
Kürtaj, bir cana kıymak demek olduğu için dinimiz şiddetle yasaklamış ve kürtaj yapanları hem bu dünyada ceza vermiş hem de ahirette cezalandıracağını haber vermiştir.
< Gurre nedir, uygulaması nasıldır? Her kürtaj gurre gerektirir mi?
GURRE, anne rahmindeki cenine onun hayatına son verecek şekilde müdahale etmektir. Bu da bir cinayet meselesidir. Cenin, anne karnında henüz kimliği olmayan bir canlı ise de bilhassa kırkıncı gününden sonra o da sıradan bir insan gibi kabul edilmiştir. Ona müdahale ancak anne sağlığının tehlikede olması gibi makul bir gerekçe ile mümkündür. Böyle bir gerekçe olmadan yapılan müdahale kürtaj gibi tıbbî bir yöntemle de yapılsa kabul edilemez. Yapan için istiğfar ve tevbenin ötesinde bir maddi ceza konmuştur. O cezanın adı GURRE’dir.
Cenini düşüren veya kürtaj yapan GURRE’yi öder. Ona yardım edenler de günah işledikleri için tevbe ve istiğfar etmelidirler.
Ödenen Gurre’den sonra da altmış gün peşpeşe keffaret orucu tutmaları tavsiye edilir. Bu da tevbelerinin kabulü içindir.
GURRE’nin yani kürtaj ile ya da başka bir yöntemle kasten cenini düşürenin/aldıranın ödeyeceği cezanın muasır miktarı 200 gram altın veya bedelidir. Bu rakamı 212,5 gram olarak ölçen ilim adamları da vardır. Mümkün olduğu kadar en ihtiyatlı olanını yapmak gerekir.
Gurre’yi cinayeti kasten işlemesi durumunda kadın malından öder. Kastı olmadan bir hata ile işledi ise ya da imkânı gerçekten ödemeye müsait değilse bu bedeli onun AKİLE’si öder. Akile de bu ödemeyi üç yıla yayabilir.
Ödenecek olan GURRE, doğması engellenen çocuğun var olan mirasçılarına ödenir. Genelde bu mirasçı baba ve kardeşleri olur. Dinen ona mirasçı olduklarında payları ne kadar ise o kadar o paradan alırlar. Katil durumundaki anne ya da ona onay veren baba bu gurreden pay alamazlar.
Her hâlükârda bu işe iştirak edenlerin muhakkak istiğfar etmeleri gerekir. Bu dosyanın adı bir CİNAYET DOSYASIDIR. >
Cevap: Kürtajın günahı nedir, kefareti var mıdır?
Kayıtsız Üye
Kürtaj yaptırmak caiz midir?
Kürtaj:
A- Tanım:
Dindeki hükmü bakımından kürtaj, ananın veya bir başkasının maddî veya manevî müdahalesi ile cenînin rahimde veya dışarı çıkarılarak öldürülmesidir.
Cenîn, hâmileliğin ilk gününden itibaren hâmile kadının rahmindeki çocuktur.
Özellikle cerrahi tıbbın gelişmesinden önce ilkel yöntemlerle yapılan cenîn katli günümüzde, ameliyat ortamında ve -genellikle- doktorlar tarafından yapılmaktadır.
B- Tarihî geçmişi:
Kur’ân-ı Kerim’de ve hadîslerde -muhtemelen nadiren uygulandığı veya hiç uygulanmadığı için- cenînin kasten öldürülmesine temas edilmemiştir. Fıkıh ilmi oluştuğu ve kitaplaştığı zamanlarda (hicrî birinci asrın sonlarından itibaren) önce cezâ hukuku bahislerinde cenînin kasten veya kazâ ile öldürülmesi konuları ele alınmış, daha sonra (müctehid imamların yaşadığı ve icitihad faâliyetinin yaygın olarak sürdürüldüğü ilk dört asırdan sonra) doğumu önlemek üzere rahimdeki çocuğun belli bir süre içinde imhâ edilmesinin câiz olup olmadığı konusu tartışılmıştır.
C- Bağlayıcı kaynaklarda kürtaj:
Kur’ân-ı Kerim’de "ve’du’l-benât" terimi ile ifade edilen "kız çocukların diri diri toprağa gömülerek öldürülmesi" cinayetine özel âyetlerle ve açıkça; cenînin öldürülmesi hâdisesine ise özel terimleriyle değil, bunu da içine alan genel açıklamalar yoluyla temas edilmiştir. Özellikle "haksız olarak nefsin öldürülmesini yasaklayan" âyetler cenînin katlini de içine almaktadır.
1. En’âm sûresinde (6/98) Allah Teâlâ’nın bütün insanları tek bir nefisten yarattığı, bu nefsin oluş aşamalarında ana rahminin de bulunduğu (nefsin bir müddet ana rahminde kaldığı) ifade edilmiştir. Sûrenin 151. âyetinde ise hem çocukların (evlâd) hem de nefsin öldürülmesi şiddetle yasaklanmıştır. Cenîn, "nefis" kavramına kesin, çocuk (veled-evlâd) kavramına ise ihtimâlli olarak dahildir.
2. Mümtehine sûresinde (60/12) Hz. Peygamber’e (s.a.v.), kadınlardan bazı suçlar, günahlar ve cinayetler konusunda -bunları yapmamak üzere- söz alması, yemin ettirmesi istenmektedir; bu günahlar ve cinayetler arasında "çocuklarını öldürmek" de vardır. Bu âyetteki çocuklara "cenîn" de dahildir.
Hadîslerde doğumu engellemek maksadıyla cenînin kasten imhâ ve katledilmesi konusu geçmemiştir. Azil konusunu işlerken zikredilen hadîslerde cenînin imhâ edilmesine değil, siperm ile yumurtanın buluşmasını engellemek maksadıyla yapılan azle "gizli veid" denilmiştir. İleride açıklanacak olan ve bazı fıkıhçıların "ceninin imhâsının, çocuk düşürme ve kürtaj yaptırmanın câiz olduğuna delîl kıldıkları "rûhun üflenmesi" ile ilgili hadîsin ise kürtaj ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
D- Fıkıhta kürtaj:
Bağlayıcı delîl ve kaynaklardan yola çıkarak nesneler, davranışlar ve ilişkilerin dinî hükümlerini (farz, vacib, mendûb, mubah, mekruh, haram… olmalarını) açıklamayı konu edinmiş bulunan fıkıh ilminde cenînin imhâsı iki yönden ele alınmıştır: a) câiz olup olmadığı, b) Kasten veya kazâ yoluyla cenîn imhâ edildiğinde uygulanacak cezâ.
1. Câiz olup olmaması bakımından kürtaj:
Fıkıhta kürtajın, cenînin öldürülmesinin ve çocuk düşürmenin câiz olup omadığı araştırılırken öncelikle bu nesnenin (ceninin) canlı ve insan olup olmadığının tesbiti üzerinde durulmuştur. Cenînin canlı ve insan olduğu sabit olduğu takdirde hiçbir fıkıhçı onun imhâsına cevaz veremez; çünkü İslâm’ın nefsi, doğmuş çocuğu ve insanı öldürmeyi kesin olarak yasakladığı bilinmektedir. Bazı fıkıhçıları bu konuda tereddüde sevkeden ve kürtajın belli bir süre içinde câiz olduğu görüşüne meylettiren sebep bilgi eksikliğidir, bir hadîsi amacından saptırmak ve yanlış yorumlamaktır, bu fıkıhçıların yaşadıkları çağda kendilerine ulaşan "yanlış tıp ve canlılar âlemi" bilgisidir.
Eksik ve yanlış bilgiler:
Genel olarak İslâm ilimlerinde ve özel olarak da fıkıh ilminde uzman olan Gazzâlî, İhyâu-ulûmi’d-din isimli eserinde azil konusunu işlerken cenînin imhâsı konusuna da temas etmiş ve şu önemli açıklamayı yapmıştır: "Azil, cenîni öldürmeye (ichâz) veya doğmuş kız çocuğunu toprağa gömerek katletmeye (ve’d) benzemez; çünkü -azilden farklı olarak- bu ikisi, olacağı değil, olmuşu (hâsılı) imhâ etmektir. Bu olmuşun (ceninin) çeşitli aşamaları vardır. Varlığının ilk aşaması, erkek menisinin (spermin) rahime girerek kadının suyu ile karışması ve hayat için müsait hale gelmesidir. Bunu bozmak ve imhâ etmek cinayettir. Sonra katılaşıp et parçası haline gelirse bunu imhâ etme cinayeti daha büyük olur. Rûh üflenip insan olarak yaratma ve şekillendirme tamamlanınca cinayet daha da büyür. Cinayetin en büyük olanı ise cenînin canlı olarak ana rahminden ayrılıp çıkmasından sonra onu öldürmektir… İnsanın varoluşunun başlangıcı meninin erkekten ayrılması değil de ana rahmine düşüp kadının suyu ile birleşmesidir" dedik; çünkü çocuk, tek başına erkeğin suyundan yaratılmıyor, iki eşten yaratılıyor. Bu da ya her ikisinin suyundandır yahut da erkeğin suyu ile kadının hayız kanının birleşmesinden yaratılmaktadır…" (İhyâ ve şerhi İthâf, V, 380).
Hicrî altıncı asrın başlarında (505/1111) vefât etmiş bulunan Gazzâlî o çağların bilgisine de tercümanlık etmektedir ve ifadesinde geçen şu noktalar, fıkıhçıların cenîn konusundaki hükümlerini değerlendirme bakımından önem arzetmektedir:
a) Gazzâlî gibi birçok fıkıhçı, dinî kaynaklarda erkeğin ve kadının çocuğun oluşumunu sağlayan katkılarına su denildiği için erkeğin menisine ve dolayısıyla spermine olduğu gibi kadının yumurtasına da su (mâ’) demektedirler.
b) İki su karıştığında yani aşılanma olduğunda hâsıl olan nesneye canlı demek yerine, canlı olmaya, can verilmeye müsait hale gelmiş nesne denilmekte, aşılanmış yumurta böyle nitelendirilmektedir.
c) Yumurta aşılandıktan sonra cenînin rahimde geçirdiği gelişme aşamalarının ikisine alâka ve muzğa ismi verilmektedir. Birçok fıkıhçı ve tefsirciye göre alâka "pıhtılaşmış kan", muzğa ise "bir çiğnemlik çiğ et parçası" demektir. Bugün bize tıbbın öğrettiğine göre cenîn hiçbir zaman pıhtılaşmış bir kan veya bir çiğnemlik cansız et parçası değildir.
d) Çocuğun cinsi temas sonunda karı ve kocadan gelen sudan veya kocanın suyu ile kadının hayız kanından oluştuğu bilgisi de çağdaş tıp bilimine uymayan bilgilerdir.
e) Rûhun üflenmesi olayı aşağıda açıklanacak olan bir hadîste geçmektedir, rûh gibi onun üflenmesinin de ne mânâya geldiği, insanın yaratılmasında hangi işlevlere sahip ve neler üzerinde etkili bulunduğu konusunda -hükme dayanak kılınacak- bilgi yoktur.
f) Bütün bu eksik bilgilere rağmen Gazzâlî’nin, rahimde hâsıl olan birleşme anından itibaren hâsıl olan şeyi "insan varlığının bir aşaması" olarak kabul etmesi ve bunu imhâ etmenin cinayet olduğunu kaydetmesi apaçık bir gerçeğin tesbiti mâhiyetindedir.
Rûhun üflenmesi ile ilgili hadîs:
Buhârî ve Müslim gibi sahîh hadîsleri toplayan kaynaklarda rivâyet edilen bir hadîse göre Peygamberimiz (s.a.v.) insanların yaratılışlarını ve kaderlerinin (alın yazılarının) yazılmasını açıklarken şöyle buyuruyor:" Her birinizin yaratılması anasının karnında kırk günde toparlanır, sonra orada, aynı süre kadar alâka (katılaşmış kan veya asılan nesne) olur, sonra aynı süre kadar muzğa (bir çiğnemlik et) olur. Sonra melek gönderilir, ona rûhu üfler ve kendisine dört sözlük emir verilir: Rızkı, eceli, ameli (yapıp edeceekleri) ve ebedî hayattaki durumu; cenhnetlik mi, cehennemlik mi olacağı yazdırılır…" (Buhârî, Bed’u’l-halk, 6; Müslim, Kader, 1-5).
Buharî ile Müslim’de yer alan bu rivâyet dışında hadîsin Müslim’deki başka rivâyetlerinde önemli farklılıklar görülmektedir:
a) Rûhun üflenmesine kadar geçen süre yukarıdaki rivâyette 120 gün olduğu halde diğer rivâyetlerde üç rakam daha zikredilmiştir: 40, 45, 42.
b) Rivâyetlerin birinde kırk iki günden sonra göz, kulak, deri, et ve kemiğin yaratıldığı, sonra melek tarafından Allah’a "erkek mi, yoksa kız mı" diye sorulduğu, Allah’ın hükmettiği ve meleğin de yazdığı kaydedilmiştir.
Bu hadîslerin yer aldığı kaynaklar sağlam olduğu için sened (rivâyet eden şahıslar) bakımından olumsuz şeyler söylemek, "bu hadîsi uydurmuşlardır, yalan söylüyorlar…" demek doğru değildir. Ancak metin üzerinde yapılan inceleme sonunda hem birbiri ile çelişen farklı ifadeler, hem de ilim ve gerçeklik bakımından tutarsızlıklar tesbit edilince hadîsi Peygamberimiz’den (s.a.v.) ilk nakleden râvilerin veya onlardan alanların "yanıldıklarını, olduğu gibi nakletmekte hatâya düştüklerini" söylemek gerekir; aksi halde tutarsızlıklar ve gerçeğe uymayan açıklamalar Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ait olur ki, bunu bir müslümanın kabûl etmesi mümkün değildir. Çocuğun rahimde geçen hayatının safhaları Kur’ân’da (meselâ Müminûn: 23/14) ve hadîslerde dıştan bakan birinin göreceği manzaraya (görüntüye) göre açıklanmış, bundan insanların ibret almaları, Allah Tealâ’nın varlık, birlik, irâde ve kudretini anlamak için bu eserini de delîl olarak kullanmaları istenmiştir. Hadîsleri nakleden râviler ise bazı kelimeleri, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ağzından çıktığı gibi nakletme konusunda hatâya düşmüşlerdir. Hadîsler konusunda böyle düşünmemiz ve bu hükme varmamızın sebebi -aşağıda sıralanacak olan- önemli çelişkiler (ıztırab) ve bilinen gerçeğe aykırı açıklamalardır:
a) Rûhun üflenmesine kadar geçen süre için verilen rakamlar 40, 42, 45 ve 120 gün şeklinde değişiktir. Rûhun üflenmesi olayı belli bir süre sonunda olduğuna göre bu rivâyetlerin tamamının doğru (sahîh) kabûl edilmesi mümkün değildir.
b) Çocuğun cinsiyetinin Yaratıcı tarafından belirlenmesinin kırkıncı günden sonra olduğu açıklaması bilimin ortaya koyduğu gerçeğe aykırıdır; çünkü çocuğun cinsiyeti, hattâ bazı kişisel özellikleri hâmileliğin ilk gününden (aşılanmanın gerçekeleştiği andan) itibaren bellidir, sabittir.
c) Tıbbın ilgili dalında uzmanlaşmış ilim adamlarının verdikleri bilgiye göre hâmileliğin üçüncü haftasının sonunda kalp atmaya başlar, 24-25. günde göz ve kulakla ilgili ilk oluşumlar, kol ve bacak tomurcukları, 30. günde gözdeki lens, 36-42. günlerde el ve ayaklarda parmakları ayıran oluklar ve dış kulak taslağı oluşmuştur.
Konumuz bakımından daha da önemli olan husus, bu hadîsin "cenini öldürme, cenîn üzerinde tasarrufta bulunma" konusu ile hiçbir ilgisinin bulunmaması, insanın yaratılmasına ve kaderinin belirlenmesine ait açıklamalar yapmak maksadıyla buyurulmuş olmasıdır. Bu sebepledir ki hadîsçiler bu hadîsi "Yaratılış" ve "Kader" bahislerinde rivâyet etmişlerdir.
Fıkıhta kürtajın câiz olup olmadığını ortaya koymak üzere açılan bu alt başlıkta, fıkıhçıların hükümlerine dayanak kıldıkları akıl (bilgi) ve nakil (hadîs) delîlleri ile ilgili olarak yaptığımız bu giriş mâhiyetindeki açıklamalardan sonra mezheblere göre kürtajın hükmünü şöylece özetlemek mümkündür:
Hanefî mezhebinde:
Bu mezhepte, 120 günden sonra cenînin imhâ edilmesi ve düşürülmesinin câiz olmadığı hükmünde ittifak edilmiş, daha öncesi ile ilgili olarak da iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Birinci görüş bunun câiz olduğudur. Câiz diyenler yukarıda zikredilen hadîse dayanmış, 120 günden önce henüz çocuk olarak bir şeyin yaratılmadığını, mevcûdun insan olmadığını, kan, et gibi bir şey olduğunu, organlarının belirmediğini ileri sürmüşlerdir (İbn Âbidin, III, 176; İbn el-Hümâm, II, 495). İkinci görüş câiz olmadığıdır. Bu görüşü savunan Hanefî fıkıhçılara göre -önemli bir mazeret ve sebep bulunmadıkça- cenînin, 120 günden önce de imhâ edilmesi ve düşürülmesi câiz değildir; çünkü hac ibâdeti yapmak üzere ihrama giren bir kimsenin avlanması yasak olduğu gibi, kuşun yumurtasını kırması da, "yumurta kuşun temel unsurudur, kuş yumurtadan olmaktadır" denilerek câiz görülmemiştir. Burada da cenîn öldürüldüğü veya düşürüldüğünde günah sözkonusu olur, ancak bunu yapanın günahı ve suçu, doğup yaşayan bir kimseyi öldüren katilin günahı kadar değildir (el-Fetâvâ el-Hâniyye, III, 410). Bu eserde "önemli mazeret" için iki örnek verilmiştir:
a) Bir kadın çocuğunu emzirirken hâmile kalsa ve bu yüzden sütü kesilse, kocasının da süt anne kiralayacak imkânı bulunmadığından çocuğun açlıktan ölme tehlikesi belirse, bu durumda, 120 günü doldurmadığı ve organları belirmediği için henüz kan sayılan cenîni, dışarıda ve yaşayan bir çocuğu kurtarmak için düşürmek câiz olur.
b) Çocuk yolda takılsa ve doğum mümkün olmasa bakılır; eğer çocuk ölmüş ise bunun parçalanarak çıkarılması câizdir. Çocuk yaşıyorsa, anayı kurtarmak için onu parçalayıp çıkarmak câiz değildir; çünkü buradaki iki can birbirine eşittir ve öldürülenin bunu hak edecek bir suçu yoktur.
Görüldüğü üzere Hanefî mezhebi fıkıhçılarının bir kısmının 120 günden önce çocuk düşürmeyi câiz görmeleri, rahimdeki varlığın insan mı yoksa bir kan kümesi veya et parçası mı olduğu konusundaki yanlış bilgilerine dayanmaktadır. "Rahimdeki kitle hareket etmedikçe ve hareketin gaz vb. den değil de çocuktan geldiği bilinmedikçe çocuk olduğuna hükmedilemez" denilerek bu bilgi eksikliğine açıklık getirilmiştir. Günümüzde ise rahimde oluşan şeyin çocuk olup olmadığı yaklaşık onbeş gün sonra muayene ve test ile tesbit edilmektedir ve birçok organın ilk kırk gün içinde belirmeye başladığı da bilinmektedir. Bu bilgiler karşısında günümüzde, Hanefî mezhebi adına, 120 günden önce çocuk aldırmanın câiz olduğunu söylemek mümkün değildir, böyle bir fetvâ cinayete iştirak sayılır.
Malikî mezhebi:
Bu mezhebin fıkıhçıları kırk günden önce de olsa cenîni öldürme ve düşürmenin câiz olmadığını açıkça ifade etmişlerdir (Derdîr, II,266-267).
Şâfiî mezhebi:
Bu mezhebe bağlı bulunan bazı fıkıhçılar kırk günü tamamlanmamış bulunan cenînin düşürülmesinin -Hanefîlerinkine benzer gerekçelerle- câiz olduğunu söylerken Gazzâlî gibi fıkıhçılar bunun haram olduğunu ifade etmişlerdir ve bu görüşün mûteber olduğu kaydedilmiştir (Şebrâmellesî, VI, 179).
Hanbelî mezhebi:
Hanbelî mezhebi fıkıhçılarına göre hâmilelik üzerinden kırk gün geçtikten sonra çocuk düşürmek câiz değildir. Kırk günden önce câiz olduğunu söyleyen fıkıhçılar ise -yukarıda açıklanmış bulunan- eksik bilgilere dayanmışlardır.
Zâhiriyye mezhebi imamlarından İbn Hazm, 120 günden önce çocuğunu düşüren anneye mâlî cezâ, daha sonra düşürene ise kısas veya diyet gerekeceğini ifade etmiştir; bu ifade onun, baştan itibaren çocuk düşürmeyi câiz görmediğini göstermektedir (Muhallâ, XI, 31; Zeydân, el-Mufassal, III, 119-127).
(Prof. Dr. Hayrettin Karaman)
Yorum: Kürtajın günahı nedir, kefareti var mıdır?
Şem’a
Çocuk aldırmanın kefareti var mı?
Var tabi ki.. yukarda ayrıntışı bir şekilde mezheplerin görüşleri ve delilleri zikredilmiş.
Kırk güne kadar cezasız, kırk günden sonra cezası var bu genel görüştür
Kayıtsız Üye
Ben 4 haftalık ikiz bebegimi almak zorunda kaldı 😔😢çünkü 3 çocuğum var kızım 9 aylık fakir olduğumuzdan bezi mamasini yetistiremezdim napcam bilmiyorum vicdan azabı cekiyorum😢
mum
< fakir olduğumuzdan bezi mamasini yetistiremezdim napcam bilmiyorum vicdan azabı cekiyorum >
Kürtajın kefareti var adı GURRE. yaklaşık 200 gr altın bunu nasıl ödeyeceksiniz.
Büyük günah işlemişsiniz hemde gereksiz bahanelerle… tövbe edin Allahtan af dileyin
Kayıtsız Üye
Ah güzel ablam nasıl kıyabildin sen o yavrulara ? Üstelik 2 cana birden kıymışsın, rabbim bazılarına 1 çocuk bile nasip etmezken.. Allah affetsin
Kayıtsız Üye
Ben 15 gunluk bebeğimi eşim istemediği için aldırdım aradan 3 ay geçti ama ben her gece bebek ağlama sesiyle uyanıyorum vicdanım sızlıyo ama iş işten geçti bana vebali varmıdır .
Ben 15 günlük bebeğimi eşim istemediği için aldırmak zorunda kaldım simdi 3 ay gecti aradan ve her gece bebek ağlama sesiyle uyanıyorum bu bana artık vicdan azabı oluyo bana vebali varmıdır ?
mum
15 günlük bebek belki şekillenmediği için katil sayılmazsınız ama hata etmişsiniz.
Kayıtsız Üye
İlk bebeğim ilk duygum daha 19 yasindayim ama icim icimi yiyor her gece esimin yanina yattigimda ürperiyorum uykumdan bebek sesiyle uyanmam psikolojimi çok etkiliyo
Ayyüzlü
Merhabalar bende şuan 5 haftalık gebeyim 8 aylık kızım 2 yasında oğlum var. Eşim istemiyor bebeği maddi yönden dolayı bende doğurmaya karar verdim tabiki. Ama eğer alınsa günahı vebali var mıdır bilmiyorum kafam çok karıştı çok araştırdım bir şey anlamadım. Şuan kalp atışları da duyulmadı
vel Fecr
< Merhabalar bende şuan 5 haftalık gebeyim 8 aylık kızım 2 yasında oğlum var. Eşim istemiyor bebeği maddi yönden dolayı bende doğurmaya karar verdim tabiki. Ama eğer alınsa günahı vebali var mıdır bilmiyorum kafam çok karıştı çok araştırdım bir şey anlamadım. Şuan kalp atışları da duyulmadı >
müslümanın müslüman üzerine haram olan 3 mesele vardır.
kanı malı ve namusu.
o bebeğin ölümüne sebep olmak dinende haramdır günahtır.
bir ayette ölüm ile alakalı dinimizde kısas vardır.
yani bir kişi bir müslümanı öldürdüğünde ona kısas uygulanır.
bebeğinizde inş müslümandır ve kanı canı size haramdır.
islamı benimseyen dinen kabul eden iman eden için bu maddelerede iman etmesi gerekir. dilediğiniz kadar araştırabilirsiniz.
olduda kıydın mahşerde sen ve kocan o bebeğe hesap verirsiniz.
o bebek size gelip " ben dünyada hayırlı ameller edecektim, rabbime kulluk edecektim namaz kılacaktım. müslüman evlatlar büyütecektim. siz hepsinin önüne geçtiniz benim amellerimin önüne geçtiniz, size hakkımı helal etmiyorum" dediğinde verecek bir cevabınız var mı tekrar düşünün.
çocuk aldırmanın kefareti var mı, kürtajın kefareti nedir, bebek aldırmanın kefareti