Hz Muhammedin doğduğu çevrede hangi inançlar yaygındı ?

Hz Muhammedin doğduğu çevrede hangi inançlar yaygındı ?

Kayıtsız Üye
Hz Muhammedin doğduğu çevrede hangi inançlar yaygındı eğitici bir yazı yazar mısınız ?


Cevap: hz Muhammedin doğduğu çevrede hangi inançlar yaygındı ?

Desert Rose
Araplar İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’nda göçebe olarak yaşıyorlardı. Geçimlerini ise hayvancılıkla sağlıyorlar, ayrıca bazı Araplar da Arabistan’ın iç kesimindeki vahalarda tarımcılık yapıyorlardı. Bunların yanında önemli geçim kaynaklarından biri de çöl adeti olan kervan soygunlarıydı. Arapların İslam öncesi örgütlenme biçimleriyse "Bedevi klasik" sistemidir.Bu sisteme göre kabilenin saygın üyelerinden oluşan bir meclis bulunurdu. Kabile yaşamında kurallar daha çok ataların adetlerine göre şekilleniyordu ve toprakta özel mülkiyet yoktu. Otlaklar, su başları, hatta yer yer sürüler kabilenin ortak malı durumundaydı. Mekke ise bulunduğu konum itibarıyla ticaret merkezi halini almış ve burada yerleşik hayata geçilmeye başlanmıştır. Yerleşik yaşam, ticaretin gelişmesi ve bu yolla edinilen kişisel servet kabile yaşantısının çöküşünü hızlandırıyordu. Kabile bağları gevşedi. Kabileler arası dayanışmanın yerini ticari kaygılar ve daha fazla kazanma anlayışı aldı. Mekke’nin gitgide şehirleşmesi, kabile üyeleri ve kabileler arasında doğan hiyerarşi nedeniyle burada ayrı bir yönetim biçimi ortaya çıktı. Bu yönetim biçiminde şehir, bir meclis tarafından yönetiliyordu. Meclis ise yetkileri babadan oğula geçen ve yetkili olanların yetki alanları birbirinden ayrı on reisten meydana geliyordu.Tapınan Kabe sayesinde Mekke kutsal kent kabul ediliyordu. Şehir yönetimi tarafından ticaretin gelişmesi için kabileler arasında barış ilan ediliyor ve bu dönemde kabileler Mekke’deki tapınağı ziyaret ederek hac ziyaretlerini yerine getiriyorlardı. Ekonominin temelini oluşturan kervanlara, yani ticarete yönelik soygun ve talanlar bu dönemlerde azalsa da devam ediyordu. Süren savaşlar ve parçalanmaya yüz tutsa da kabilecilik ticaretin ve toplumsal yaşamın önündeki en büyük engeldir. Yaşamı ve kabileler arası ilişkileri düzenleyecek bir örgüte ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu örgütte devlet olacaktı.Arabistan’da Kabile yaşamı kökünden sarsılıyordu. Ama gelişen bir kölecilik yaşanmıyordu.

İlkel komünal toplumdan sonra doğal gelişim seyri içinde yaşanacak evre, köleci toplumdu. Oysa Arabistan’da köleci ilişkiler gelişmemiş, yani köle emeği toplumsal üretimin ve gelişimin temelini hiçbir zaman oluşturmamıştır. Sosyal yaşam içerisinde köleler ve köle sahipleri bulunmasına karşın köleler daha çok ev işlerinde, kervanların korunmasında ve cariye olarak kullanılmaktaydı. Üretimde köle emeğinin kullanılması çok ender görülen bir şeydi.Dinsel anlamda ise İslamiyet öncesi egemen olan din putperestlikti. Her kabilenin, her biri bir tanrıyı simgeleyen çok sayıda putu vardı. Putlar genellikle kadın, kuş, aslan vb. şekillerde tasvir edilmişti. Tüm kabilelerce kutsal kabul edilen Kabe’nin içi putlarla doluydu.

Arabistan’da Kabe dışında bu dönemde yüz kadar daha tapınak bulunuyordu. Yahudilik ve Hıristiyanlık da zamanla tüccarlar aracılığıyla Arabistan’a girmişti. Ancak Araplar kendilerine yabancı gördükleri bu dinlere ilgi göstermemişlerdi. Bu dinler Arabistan’da tek tük taraftar bulmaktan öteye gidememişti. İslamiyet, Hıristiyanlıktan farklı olarak bu tarihsel koşullar içerisinde var oldu. Hıristiyanlık doğduğunda Roma devleti Köleci bir devletti. Hıristiyanlık da bu köleci devletin otoritesini reddederek ezilen kesimlere umut taşıyarak var olmuştu. Oysa İslamiyet’in çıktığı koşullarda Arap Yarımadası’nda kabile ilişkileri yıkılmaya yüz tutmasına karşın hala egemendi. Bu nedenle de gelişim çizgisi Hıristiyanlıktan farklı bir hat izleyecekti.

Hz.Peygamber’in (s.a.s) Yetiştiği ÇevreGiriş:

Önemli bir şahsiyetin hayatını inceleyen kişi için yapılması kaçınılmaz olan çalışmalardan birisi, belki de en önemlisi, onun yetiştiği çevreye, o ortama bir göz atmak, o ortamın, o kişinin şahsiyetinin oluşmasında herhangi bir etkisi olup olmadığını araştırmaktır. Çünkü insan, istese de istemese de içinde yetiştiği çevrenin, yaşadığı çağın tesirinde kalır. Doğup büyüdüğü ailenin, içinde yetiştiği çevrenin, ilişki kurduğu kimselerin onun kişiliği üzerinde, o kişiliğin oluşmasında, büyük ölçüde etkisi vardır.İşte biz de bu sebeple, bu makalemizde, âlemlere rahmet olarak gönderilen, insanlığı zulüm karanlıklarından adalet aydınlığına çıkaran, insanlığı küfür bataklıklarından imanın aydınlık yoluna yönelten, insanlığa iç huzurunu, dünya ve ahiret mutluluğunu kazandıran, insanlığa yaratılış gayesini ve varlığın, varoluşun mânâsını öğreten Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s.) yetiştiği çevreyi, aralarında yaşadığı insanları, onların dinî, iktisadî, içtimaî, siyasî ve edebî durumlarını, kısaca da olsa anlatmak istiyoruz. Çünkü, Peygamberimiz’in mesajını daha iyi kavramak, O’nun insanlığı nereden alıp, nereye getirdiğini görebilmek, insanlığa yaptığı hizmetin boyutlarını kavrayabilmek için buna ihtiyacımızın olduğuna inanıyorum.

A. Dinî Durum:
Bilindiği gibi Peygamberimiz, Miladî 570 (veya 571) yılı Rebiulevvel ayının 12’sine rastlayan bir Pazartesi günü dünyayı şereflendirdiler. (Hamidullah, 1/39) O dönemde Arabistan’da mevcud olan dinleri ve inançları araştırdığımızda ve Kur’ân–ı Kerim’den de bizzat anladığımıza göre, karşımıza çeşitli garip inançlar çıkmaktadır. Bunların başlıcaları şunlardır.

1. Haniflik:
Hz. İbrahim (a.s.)’ın dininin kalıntılarını devam ettiren kişilerdi. Arapların çoğunun, putperestlik yaygınlaşıncaya kadar bu inanca mensup oldukları kabul edilmektedir. Hz. İsmâil (a.s.) vasıtasıyla Haniflik inancını kabul etmişlerdi. Hz. Peygamberin doğumu esnasında mevcut bulunan Hanifler, Allah’ın birliğine inanırlar, putlara ibadeti reddederler, hesaba inanırlar, bir çok cahiliyye âdetini kabul etmezlerdi. Siyasî, askerî herhangi bir ağırlıkları yoktu

.2. Yıldızlara Tapma: Yemen’de, Arap Yarımadası’nda (bazılarına göre Şam civarında) Horrân vadilerinde ve Yukarı Irak’ta yıldızlara tapan insanlar vardı. Bunlara Sabiîler denirdi. Yıldızlara tapmanın Araplar arasında ne zaman ve nasıl başladığını kesin olarak bilmememize rağmen, Kur’ân–ı Kerim’de (Neml, 27/2024) değinilen Süleyman (a.s.) ile Seba kraliçesi (Belkıs bint Şurahil) kıssasından bu inancın Hz. Süleyman zamanında da mevcud olduğunu anlamaktayız. Bunlar, Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Nitekim, Kur’ân–ı Kerim’de bunlar hakkında şöyle buyurulmaktadır:
Ancak bunlar, o dönemde azınlıkta olup, kayda değer herhangi bir siyâsî ve askerî ağırlıkları yoktu.

3. Mecusilik:
Bahreyn ve Irak’ta mecûsiliğe inanan bazı gruplar vardı. Ateşe tapıyorlardı. Mecusi İran İmparatoru bunları himaye ediyordu. Daha sonraları İslâm inançlarına bazı fitneler sokmak ve Müslümanlar arasında fitne tohumları yaymakta Yahudilerle birlikte önemli rol oynadılar.

4. Hıristiyanlık:
Yarımada’nın kuzeyinde Tağlib, Kuda’a, Gassân kabileleri arasında ve Güney Yemen’de bazı Hıristiyan gruplar vardı. Bunların da siyasî ve askerî herhangi bir ağırlıkları yoktu. Yarımada’nın içinde de yer yer bazı Hıristiyan gruplara rastlanmakta
ydı. Hıristiyanlık, Arabistan’a Habeşliler ve Romalıların işgalleri sonucu M. 340 yıllarından itibaren girmiştir. (Mübarekfurî 1980, 47)

5. Yahudilik: Yemen, Vadi’l–Kurâ, Hayber, Teymâ ve Yesrib’de (İslâm öncesi Medine) Yahudiler vardı. Bunlar, diğer inanç gruplarına göre askerî, siyâsî ve iktisâdî ağırlığa sahipti. Kendilerini Allah’ın seçkin milleti kabul ediyor ve Allah’ın insanları onlarla yöneteceğine inanıyorlardı. Bu sebeple, beklenilen son peygamberin kendilerinden biri olacağı beklentisi içindeydiler. Arabistan’a, ülkelerinin M.Ö. 587 yılında Buhtünnasır tarafından işgal edilmesi üzerine göç etmişlerdi. (a.g.e., 46)

6. Putpereslik:
Arap Yarımadasının her tarafına yayılmış, diğer bütün inançlardan daha fazla etkiye sahip ve daha çok yaygındı. Arabistan’a bu inancın ne zaman sokulduğu, nasıl yaygın hale geldiği konusunda değişik görüşler vardır. Bunlardan en yaygın olanı, putperestliği Arabistan’a Amr b. Luhay adında birinin soktuğudur. Huza’a kabilesinin reisi olan bu zat, dinlere olan ilgisi ve doğruluğuyla tanınmış biriydi. Devrin insanları onu büyük âlimlerden birisi olarak görmekteydiler. Bir tür cild hastalığına yakalanan Amr’a, Şam bölgesinde bulunan Horrân’a gitmesi ve orada bulunan şifalı bir suyla yıkanması tavsiye edilir. Bu tavsiyeye uyarak oraya giden ‘Amr, o suyla yıkanır, iyileşir. Orada insanların putlara taptıklarını görür, bundan hoşlanır. Hubel adlı putu alıp beraberinde Mekke’ye getirip Kâbe’ye diker ve ona tapmaya başlar. Kavminin de ona tapmasını ister. Zamanla bu durum Araplar arasında o derece yaygınlaşır ki, her kabilenin taptığı bir putu olur. Peygamberimiz (asm) Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’de 360 put vardı ve Peygamberimiz (asm) bunların hepsini kırdırıp, Kâbe’yi putlardan temizlemişti.

Başka bir rivâyete göre ise, Hz. İsmail (as)’in çocukları çoğalıp, geçim nedeniyle Mekke’nin dışına çıkmaya mecbur olduklarından, Mekke’den çıkışlarında, babaları İsmail’in hatırasını taşıyan Harem toprağından bir miktar götürüyor, sonra bu toprağı korumak için ona aşırı saygı gösteriyorlardı. Bu iş zamanla gelişerek, onu kutsal kabul edip, ona ibadete dönüştü. Böylece putperestliğin temeli atılmış oldu ve gün geçtikçe şekillenerek gelişti.

Hz. Peygamber (asm)’in yetiştiği asıl muhit olan Hicaz bölgesinde en yaygın inanç bu putperestlik olduğu için, Peygamberimiz mücadelesini öncelikle putperestliğe karşı vermiştir. Bazılarının adları Kur’ân’da da geçen bu putların meşhurları şunlardı:Menât: Mekke ile Medine arasında, deniz sahiline yakın el–Musellel denilen bir yerdeydi. Ensar kabileleri, Sa’d, Huza’a vb. buna tapardı.

Lât: Taif’te idi. Taifliler buna taparlardı. Peygamberimiz (asm), Mekke’nin fethinden sonra Ebû Süfyan b. Harb ve Muğîre b. Şu’be’yi gönderip onu kırdırdı.

Uzzâ:
Gatafan, Gânî ve Bahîle kabilelerinin putuydu. Peygamberimiz (asm), Hz. Halid’i gönderip, onu kırdırmıştır.Hubel: Kureyş’in en büyük putuydu. Kırmızı akikten yapılmıştı.

Bunların dışında İs’af, Naile, Vedd, Suva’, Yağûs ve Ya’ûk vb. adlarla meşhur başka putları daha vardı. Ki, bunlardan bazıları eski Arap şiirlerinde geçmektedir. Örneğin: Amr b. Humame ed–Dusî, Zülkeffeyn adlı putu yaktığı zaman şu beyti söylemiştir:
Araplar, putlarını taştan ağaçtan vb. maddelerden yaptıkları gibi, yiyecek maddelerinden de yaparlardı. Meselâ, Hanife Oğulları kabilesi hurma ve undan yapmış oldukları büyük bir putu, kıtlık zamanında yedikleri için rakib kabilenin şairi tarafından şöyle kınanmışlardır:"Hanife oğulları, kıtlık ve açlık zamanı tanrılarını yedi." (Kal’acî 1998, 16)

Yine başka birisi evinin bahçesine diktiği putuna bir tilkinin gelip bevlettiğini görünce, buna çok sinirlenmiş, bu saygısızlık karşısında kendisini koruyamayanın nasıl tanrı olabileceğini, tepesi atarak şöyle dile getirmiştir:Bu ve benzeri şiirlerle, Kur’ân–ı Kerim’deki bazı âyetlerden anladığımıza göre putperestlik Araplardan bir çoğunu tatmin etmiyordu. Onlar, asıl itibariyle Hz. İsmail ve dolayısıyla da Hz. İbrahim’in (a.s.) inancına sahip olduklarından, bir Yüce Allah’ın varlığına inanıyorlardı. Nitekim Kur’ân–ı Kerim’de bazı âyetlerde bu hususa işaret edilmektedir: Meselâ:
Görüldüğü gibi Araplar, bu hususta bir çelişki içerisindeydiler. Kur’ân–ı Kerim’de birçok âyette bu çelişkiye dikkat çekilmiştir. Meselâ:

Arapların putlara ibadet ve merasim şekillerini de kısaca şöyle sıralayabiliriz:

Putun huzurunda yalvarmak, yakarmak, belâ ve musibetler anında yardım etmesini, sıkıntılarını gidermesini istemek; Kâbe’deki putları ziyaret etmek, onların etrafında tavaf etmek, onlara secde etmek, yakarmak; putlar adına, onlara yakın olmak için kurban kesmek, ki Kur’ân–ı Kerim’de:buyurularak, böyle bir davranış şiddetle yasaklanmıştır.Putperest Araplar, yiyecek ve içeceklerinden, yahut da ekin ve hayvanlardan bir miktarını putlara ve Allah’a verirlerdi, Kur’ân–ı Kerim, bunu da dile getirmekte ve yasaklamaktadır

"Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan kendilerince Allah’a bir hisse ayırdılar da, kendi batıl iddialarınca: ‘Şu, Allah’ın’ dediler, ‘şu da (ulûhiyette ortak edindikleri) putlarımızın.’ Ortakları için ayırdıkları, Allah’ın hissesine konulmaz, ama Allah’a ait olanlar ortaklarının hissesine aktarılır. Bunlar ne kötü hüküm veriyorlar!’
(En’am, 6/136)

Araplar, putlara adak da adarlardı. Önemli bir işe veya yolculuğa karar verdikleri zaman, Kâbe’ye gelir, putlara kurban keserler; orada bulunan kâhin, içinde fal oklarının bulunduğu torbayı çıkarır ve o oklardan çekerdi. Bunlardan bazısında "yap", bazısında "yapma", bazısında da "boş" yazılıydı. "Yap" çıkarsa yapmak istediklerini yaparlar; yapma çıkarsa "vazgeçerler", "boş" çıkarsa, bir daha çekerlerdi. İslâm, bunları da yasaklamıştır. İslâm’da, herhangi bir iş konusunda karar verilemediği zaman, istişare ve istihare usûlü vardır.O günün Arapları, öldükten sonra dirilmeye, âhirete inanmıyorlardı. Nitekim bir gün, Kureyş ileri gelenlerinden Ümeyye ibn Halef, çürümüş kemikleri eline alıp, Peygamberimizin huzuruna gelerek, bunları elinde ufalar ve havaya saçarak, aklınca Peygamberimizi (s.a.s.) mat etmek için:

"Ey Muhammed, Allah’ın bunu da dirilteceğini sanıyor musun?" diye sormuştu. Peygamberimiz de cevap olarak, "Evet. Allah (c.c.), seni öldürecek, sonra diriltecek ve sonra ateşe atacaktır." cevabını vermişti ki, bu husus, Kur’ân–Kerim’de şöyle dile getirilmiştir:Bütün bu bozuk inançlara rağmen, o dönem insanlarından Haniflik ve Hıristiyanlıktan etkilenerek âhiret ve hesaba inananların da olduğunu görmekteyiz. Nitekim, Cahiliye dönemi şairlerinden el–Ahnes ibn Şihâb et– Temîmî bir şiirinde şöyle der:"Kuşkusuz Allah’ın, kulunu güzel işleri sebebiyle hesap günü ödüllendireceğini bildim." (Kal’acî, 18)

—————–

Kaynaklar
1. el–Câhız, el–Beyân ve’t–Tebyîn.
2. Ebû’l–Ferec, el–Eğânî..
3. Ebû Ubeyde, Eyyâmu’l–Arab Kable’l–İslâm, nşr. Dr. Adil Câsım, Beyrut, 1987.
4. Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, (terc.) İstanbul.
5. Hart, M. H., En Etkin Yüz, (Çev. Mehmet Harmancı, Sabah Kit.).
6. el– Mubârekfurî, Safiyyurrahmân, er– Rahîku’l–Mahtum, Mekke, 1980.
7. Kal’acî, Muhammed Ravvâs, Dirâse Tahlîliyye li Şahsiyyeti’r–Resul Muhammed (s.a.s.), Beyrut, 1998.
8. el–Meydânî, Mecma’u’l– Emsâl.
9. Savaş, Rıza, Hz. Muhammed Devrinde Kadın, İstanbul 1992.
10. Şükrî, Mahmud, Buluğu’l–Edeb.
11. Yaltkaya, Şerafettin, Yedi Askı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul1985.
Prof. Dr. Hüseyin Elmalı, Yeni Ümit, Sayı: 60, Haziran-2003


Yorum: Hz Muhammedin doğduğu çevrede hangi inançlar yaygındı ?

mamisdffs
Araplar İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’nda göçebe olarak yaşıyorlardı.
Geçimlerini ise hayvancılıkla sağlıyorlar, ayrıca bazı Araplar da Arabistan’ın iç kesimindeki vahalarda tarımcılık yapıyorlardı.
Bunların yanında önemli geçim kaynaklarından biri de çöl adeti olan kervan soygunlarıydı.
Arapların İslam öncesi örgütlenme biçimleriyse "Bedevi klasik" sistemidir.Bu sisteme göre kabilenin saygın üyelerinden oluşan bir meclis bulunurdu.
Kabile yaşamında kurallar daha çok ataların adetlerine göre şekilleniyordu ve toprakta özel mülkiyet yoktu.
Otlaklar, su başları, hatta yer yer sürüler kabilenin ortak malı durumundaydı. Mekke ise bulunduğu konum itibarıyla ticaret merkezi halini almış ve burada yerleşik hayata geçilmeye başlanmıştır. Yerleşik yaşam, ticaretin gelişmesi ve bu yolla edinilen kişisel servet kabile yaşantısının çöküşünü hızlandırıyordu.
Kabile bağları gevşedi. Kabileler arası dayanışmanın yerini ticari kaygılar ve daha fazla kazanma anlayışı aldı.
Mekke’nin gitgide şehirleşmesi, kabile üyeleri ve kabileler arasında doğan hiyerarşi nedeniyle burada ayrı bir yönetim biçimi ortaya çıktı.
Bu yönetim biçiminde şehir, bir meclis tarafından yönetiliyordu. Meclis ise yetkileri babadan oğula geçen ve yetkili olanların yetki alanları birbirinden ayrı on reisten meydana geliyordu.Tapınan Kabe sayesinde Mekke kutsal kent kabul ediliyordu.
Şehir yönetimi tarafından ticaretin gelişmesi için kabileler arasında barış ilan ediliyor ve bu dönemde kabileler Mekke’deki tapınağı ziyaret ederek hac ziyaretlerini yerine getiriyorlardı.
Ekonominin temelini oluşturan kervanlara, yani ticarete yönelik soygun ve talanlar bu dönemlerde azalsa da devam ediyordu.
Süren savaşlar ve parçalanmaya yüz tutsa da kabilecilik ticaretin ve toplumsal yaşamın önündeki en büyük engeldir.
Yaşamı ve kabileler arası ilişkileri düzenleyecek bir örgüte ihtiyaç duyulmaktaydı.
Bu örgütte devlet olacaktı.Arabistan’da Kabile yaşamı kökünden sarsılıyordu. Ama gelişen bir kölecilik yaşanmıyordu. evet bukadar…


hz Muhammedin doğduğu ortamda yaygın olan inançlar, peygamberimizin doğduğu çevrede hangi dini inançlar vardı, hz.Muhammedin doğduğu ortamda yaygın olan inançlar

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();