Efendimizin erdemli davranışları maddeler halinde
Kayıtsız Üye
efendimizin erdemli davranışları maddeler halinde yazınız
Cevap: efendimizin erdemli davranışları maddeler halinde
Fetva Meclisi
Peygamberimizin çocukluğu ve gençliği temiz ve erdemli bir şekilde geçmişti. Peygamberlikten sonraki yaşamı nasıl erdemli ise, kırk çocukluk ve gençlik döneminde de öylesine erdemliydi. Halbuki gençlik yıllarını geçirdiği Mekke şehri, o zamanlar o kadar karışıktı ki, Mekkeliler arasında yaşayıp da cahiliye çirkinliklerine bulaşmamak âdeta mümkün değildi.
İslâm öncesi Cahiliye döneminde dolandırıcılık, hile, aldatma, hak yeme, verdiği sözde durmama, hainlik eksik olmuyor, çok basit bir iş gibi görülüyordu.
Peygamberimiz bu karışık ve kirli toplumda kirlenmeden kalmayı başardı. Başkalarına bulaşan kötü hallerden bütünüyle uzak kaldı. Çünkü Yüce Allah, onu cahiliye devrinin her türlü pis işlerinden, çirkinliklerinden nefret duyacak bir karakterde yaratmıştı.
Peygamberimizin gençliği, amcası Ebû Talib’in yanında ve onun himayesi altında geçti. Ebû Talib yeğeni için o zaman pek revaçta olan ticareti, meslek olarak seçmişti. Zaten kendisi de meşhur bir tüccardı.
Peygamberimiz amcası ile birlikte ticarî seyahatler yaparak tecrübesini arttırdı. Doğruluğu, alış verişindeki adaleti kısa zamanda çevresinde duyuldu ve meşhur oldu. O zamanlar Arabistan’da doğru ve güvenilir kimselere sermaye verilir, ticaret yapılarak kârı paylaştırılırdı. Peygamberimize de buna benzer işler verilmiş, o da en doğru bir şekilde işini başarmıştı.
Hz. Muhammed ‘in (s.a.v.)
örnek Ahlakı
Kuşkusuz hem ferdî hem de sosyal bakımdan
İslâm’ın ideal ve örnek insanı Hz. Muhammed’dir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm
Resûlullah’ın hayat ve şahsiyetini müslümanlar i-çin örnek olarak göstermiş (el-Ahzâb
33/21); bu sebeple ashâb-ı kirâm onun hayatını titizlikle izlemişler; bu
hayatı hem bizzat kendi yaşayışlarına örnek almışlar hem de sonraki
nesillere büyük bir gayret ve itina ile nak-letmişlerdir. Onun ahlâkı
ve şahsiyeti hakkında en önem-li kaynak Kur’ân-ı Kerîm’dir. Çünkü, Hz.
Âişe’nin be-lirttiği gibi (Müslim, Müsâfirîn , 139) Onun ahlâkı Kur’an’dır. Hadis
külliyatıyla siyer, şemâil ve hilye kitapları Hz. Peygamber’in hayatını, bedenî
özellikleri-ni ve ahlâkî kişiliğini anlatan hadis ve haberleri ihti-va eder.
Bu kaynakların verdiği mâlumat, yalnızca Peygamberi-miz’in ahlâkını tanıtmak bakımından
değil, aynı zamanda hem Asr-ı saâdet toplumunun genel karakteri hakkında
bi-ze fikir vermesi hem de bir müslümanın ahlâkî kişiliği-nin nasıl
olması gerektiğini göstermesi bakımından son derece önemlidir.
Resûlullah bir defasında
kendisini şöyle tanıtmıştı: Rabbimin katında benim on ismim var: Ben
Muhammed’im; Ahmed’im; Mâhî’yim, yani Allah benim vasıtamla inkârcılığı mahvedecektir; ben
Hâşir’im, yani Allah kullarını benim i-zimde toplayacaktır; ben rahmet Peygamber’iyim,
tövbe Peygamber’iyim, kahramanlık Peygamber’iyim. Ben Mukaffî’yim, yani bütün insanları Allah
yoluna yöneltirim. Nihayet ben (insanlığı) kemale erdirenim (Müslim, Fezâil , 126).
Kusursuz bir ifade kabiliyetine sahip olan Resûlullah, hayatı boyunca sadece
gerçeği söylemiş ve söylediklerini harfi harfine yaşamıştır. O, daima tatlı
dilli, güler yüzlü ve toleranslı olmuş; bununla beraber sözlerini saygı
ile dinletmeyi de başarmıştır.
Peygamberimiz toplulukta yemek yemeyi severdi. Yemeğe
besmele ile başlar, sağ elini kullanır, tıka basa doyma-dan sofradan
kalkar, yemekten önce ve sonra ellerini yı-kardı. Sağlığa zararlı ve
dinen haram olan veya kokusuyla çevresindekileri rahatsız edecek şeyleri yemez;
bunların dışında hiçbir yemek için sevmiyorum demezdi. Sofra kurallarına mutlaka
uyar, bu konuda çevresindeki-leri de sabırla ve nezaketle eğitirdi.
İpek
elbise giymez, altın yüzük takmazdı. Giyiminde temizliğe ve sadeliğe önem
verir, pejmürdelikten hoşlanmazdı. Temizliği imanın yarısı sayardı. Bizzat kendisi temiz
olduğu gibi bu alışkanlığı etrafındakilere de kazandırmaya çalışırdı. Lüks ve
ihtişama önem vermez, geçici sıkıntıları tasa edinmezdi. Diğer müslümanlara da
kanaatkâr olmayı, hayata daima iyimser bakmayı telkin ederdi.
Gönlü zengindi.
Affetmeyi sever, kimseyi incitmez, düşmanlarının dahi iyiliğini isterdi. Kur’ân-ı Kerîm’de
onun bu meziyetinden övgüyle bahsedilir ve şöyle buyurulur: Eğer kaba,
katı kalpli olsaydın, muhakkak ki insanlar çevrenden dağılır giderlerdi… (Âl-i
İmrân 3/159). O, insanların kusurlarını yüzlerine vurmaz, ten-kitlerini isim vermeden
yapardı.
Bir öğünlük yemeğini olmayana verdiği için kendisinin ve ailesinin
aç sabahladığı geceler çok olmuş; fakat kendisi ve ailesi, açlığın
sıkıntısını iyilik yapmanın ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmanın verdiği mutlulukla altetmeyi
bilmişlerdir.
Yeri gelince eşsiz bir yiğit, yeri gelince de son
de-rece halim selim idi. Adaleti titizlikle korur; insanla-ra sırf mevki
ve makamlarına göre muamele etmezdi. Aksi-ne fakirlerin, kimsesizlerin, yetimlerin, hastaların,
gariplerin, çocukların daha çok ilgi ve mutluluğa muhtaç olduklarını bilir
ve bunu onlardan esirgemezdi.
Kibirlenmekten nefret eder, kibirle imanın bir
kalpte birleşemeyeceğini söyler; kimseye karşı ululuk taslamaz; fakat düşmanları karşısında
da ezilip küçülmezdi. Otori-tesini sürdürmek için sunî ve zorlama tedbirlere
başvurmaz; meclislerde boş bulduğu yere otururdu. Dalkavukluk-tan nefret ederdi. Kendisine
bir ilâh gözüyle bakılması-na asla razı olmaz; kendisinin de bir
insan olduğunu, sadece Allah’ın korumasıyla hata ve günahtan kurtulabi-leceğini hiçbir
kaygıya kapılmadan samimiyetle ifade ederdi. Halkın arasına katılır; insanlarla olan
ilişki-lerini herhangi bir insan gibi sürdürür; hastaları, dostlarını, komşularını ziyaret
eder; müslümanların acı ve tatlı günlerini paylaşmaktan geri kalmazdı.
Resûlullah’ın
aile hayatı son derece muntazamdı. Eş-lerine saygı gösterir; haklarına riayet
eder; hatta ge-celeyin ibadet etmek istediği zaman bile eşinden izin
alma inceliğini gösterirdi. Aile bireyleriyle şakalaşma-yı sever, nâdiren vuku bulan
aile içi tatsızlıkları an-layışla karşılar, ikazlarını incitmeden, medenîce yapar-dı.
Din
ve dünya işleri arasında ideal bir uyum kurması, onun en
önemli özelliklerinden ve başarısının sebeple-rinden biridir. Bir hıristiyan olan müsteşrik
M. G. Demombynes, Muhammed (s. 599-600) isimli önemli eserinde, İslâmiyet’in
Hıristiyanlığa üstünlüğünü ve Hz. Peygamber’in başarısının sebeplerini şöyle anlatıyor: Îsâ’nın
vaazında öbür dünya için hazırlık, bu dünyanın nimetle-rinden vazgeçmekle başlar.
İslâm’da ise kesinlikle böyle bir şey yoktur… İslâm’a göre, iyi
bir şekilde kullan-mak şartıyla hiçbir nimet kötü değildir.
Bazı sahâbîler,
ebedî kurtuluşlarını kazanabilmek i-çin geceleri hep namaz kılacaklarını, gündüzleri oruç
tutacaklarını, evlenmeyeceklerini, evli olanlar eşlerine yaklaşmayacaklarını söylemişlerdi. Hz. Peygamber bu
gelişmeyi duyunca onları şu sözlerle uyardı: Sizin şöyle şöyle söylediğinizi
duyuyorum. Bakın, yemin ederim ki ben, Allah’a hepinizden daha çok
saygılıyım. Bununla birlikte oruç tuttuğum günler de olur, tutmadığım günler
de. Namaz da kılarım, uyku da uyurum. Kadınlarla da evlenirim…
Kim benim sünnetimden (yolumdan) yüz çevirirse benden yüz çe-virmiş olur
(Buhârî, Nikâh , 1). Dünyada zühd içinde ol-mak, helâli haram saymak
değildir (Tirmizî, Zühd , 29).
Kur’an Allah elçisini güzel örnek olarak
gösteri-yor. Muhammed Hamîdullah’ın dediği gibi, Şayet Hz. Muhammed, insanın dünya
hayatını, zevklerini tamamen red-deden, bunlardan uzak kalan bir melek hayatı
sürdürmek isteseydi, onun sürdürdüğü bu hayat, insanlar için ölü doğmuş
bir kural olarak kalacaktı (İslâm Peygamberi, II, 664). Nitekim Roma’nın
barbarlaştırdığı Hıristiyanlık dünyaya hâkim olsa bile, Îsâ’ya nisbet edilen Hıristi-yanlık
kilise hatta mânastırların duvarlarını aşamamış-tır.
Resûlullah’ın diğer bir önemli özelliği,
Kur’an’ın deyimiyle insan-peygamber oluşudur (el-İsrâ 17/93). O-nun ebedî mesajına göre,
kendisi de dahil olmak üzere, Bütün insanlar hata eder; hata
edenlerin en hayırlısı ise tövbe edenlerdir (Tirmizî, Kıyâmet , 49). En
mükemmel insanın hayatında bile iyilik-kötülük mücadelesinin bit-tiği bir son nokta
yoktur. O sebepledir ki, kendisine Yaşlandınız, yâ Resûlellah! denildiğinde o,
Beni Hûd ve Şûrâ sûreleri yaşlandırdı (Tirmizî, Tefsîr , 56, 6)
buyurmuşlardır. Çünkü her iki sûrede de, Sana buyurulduğu gibi dosdoğru
ol! (Hûd 11/112; eş-Şûrâ 42/15) denilmektedir. Fahreddin er-Râzî’nin de belirttiği
gibi bu âyet, ahlâkî hayatın kolay olmadığını gösterir. Zira bir
ömür boyu doğruluk çizgizinden sapmadan ilerlemek, Kur’an’ın deyimiyle, bu sarp
yokuşu tırmanabilmek zor, zor olduğu kadar da kutsal bir çabadır.
İslâm dini prensip olarak Hıristiyanlık’ta olduğu gi-bi, Hz. Peygamber de
dahil olmak üzere, hiçbir insanı ilâhlık mertebesinde hatasız kabul etmemiştir.
Bu yüzden Peygamberimiz, sık sık tövbe ve istiğfar ettiğini söy-ler;
iyilik yolunda sebat ettirmesi, ahlâkını güzelleş-tirmesi için Allah’a dua ederdi
(meselâ bk. Müslim, Müsâfirîn , 201; Nesâî, İftitâh , 16, 17).
Hz.
Muhammed, Allah tarafından ebedî risâletle görev-lendirilmiş olmak bakımından en büyük
şeref ve imtiyaza mazhar olmuştur. Bunun yanında o hem bir
insan ve kul olarak hem de kendi deyimiyle ahlâkî güzellikleri
tamamlamak için gönderilmiş bir rehber olarak bütün ömrü-nü erdemli yaşamaya
adamış olmak bakımından da en seçkin insandır ve bu yüzden
üsve-i hasene (güzel örnek)dir.
Onun en yüksek ve örnek faziletlerinden
biri de ken-disini kanunlar üstü görmemesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de de-falarca ona,
kendisine vahyedilene uyması emredilmiştir. Zümer sûresinin 12. âyetinde ona verilen
bir tâlimat o-lan, Ben müslümanların ilki olmakla emrolundum şeklinde-ki ifade,
onun ahlâk ve fazilette de öncü ve örnek olma-sını gerektirir.
Bu sebepledir ki, Kur’ân-ı Kerîm’deki pek çok emir ve yasak
doğrudan ona hitap eder.
Herkesin kabul ettiği üzere kötülüklerin en
fenası, bir insanın inanmadığı bir görüşü savunması, yapmadığı bir işi
emretmesidir. Kur’an’da da, Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz Allah katında büyük
bir öfkeye sebep olur (es-Saf 61/3) buyurulmuştur. Münafıkların cehennemin en
dibinde gösterilmesi de bundandır (en-Nisâ 4/145). Bu açıdan, Hz. Peygamber’in
inanmadığı veya yaşamadığı bir görüşü, bir işi buyurduğuna, kendi kendisiyle
çeliştiği-ne dair tek bir örnek yoktur. Bu yüzden düşmanları tara-fından
bile Muhammedü’l-emîn diye anılmış; risâletine ilk inananlar, kendisini en iyi
tanıyan yakınları olmuş-tur. Tarihte ilkeler koyan nice düşünürler unutulup git-miş;
fakat yalnız peygamberler, çağlar boyunca hak, dü-rüstlük, iyilik ve fazilet
örneği olarak saygıyla izlen-mişlerdir. Özellikle, hayatını ayrıntılarıyla tanıma bahtına erdiğimiz
yegâne peygamber olan Allah Resulü’nün, getirdiği evrensel ilkeler yanında, bir
çocu-ğun başını okşaması, kızması beklenen bir küstahlığı te-bessümle karşılaması, sıradan
insanların meseleleriyle içtenlikle ilgilenmesi gibi basit görünen faziletli dav-ranışları bile
eşsiz bir ahlâk kahramanının, fazilet â-bidesinin zengin ahlâkî kişiliğini oluşturmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm’in birkaç âyetinde Hz. Peygamber, bazı küçük yanılgıları sebebiyle
ikaz edilmiştir. Bu âyetler onun bir ilâh gibi kabul edilmemesi
gerektiğini göster-mesi bakımından önemlidir. Fakat, bundan daha önemlisi şudur ki,
Resûlullah bu âyetleri, en küçük bir komplekse kapılmadan, açık yüreklilikle
halka okumuş, duyurmuş; dahası namazlarda okunmasına izin vermiştir. Tarihte kendisini
eleştiren sözleri okumayı ibadet sayacak kadar ahlâkta ve fazilette yücelmiş
olan bir başka şahsiyet yoktur. İşte bundan dolayı o, insanlığa
örnek, âlemlere rahmettir.
Allah Resulü, davet ettiği insanlara, âhiret kurtulu-şundan
başka hiçbir peşin çıkar vaad etmiyordu. Aksine, bu yolun uzun,
çetin ve dikenli olduğunu, onlara, gökle-rin, yerin ve dağların bile
taşıyamayacağı bir emanet getirdiğini açıklıyor; fakat samimi bir mümin, lekesiz
bir insan olarak her türlü bâtıllardan, edepsiz ve aşa-ğılık davranışlardan
kurtularak, doğru ve samimi imana, faziletlerle süslü insanlığa çağırıyordu. Bizzat
kendi yaşayışıyla da bu imanın ve faziletin zengin örneğini sergiliyordu.
Nitekim Mekke’de müşriklerin dayanılmaz boyutlara ulaşan baskısı karşısında Habeşistan’a sığınan
müslümanların sözcüsü Ca’fer b. Ebû Tâlib’in, Habeş hükümdarının huzurunda yaptığı
konuşmada şu çarpıcı ifade-ler yer alıyordu:
Biz vaktiyle Câhiliye halkı
olarak putlara tapar, ölü hayvan eti yerdik. Bir sürü edepsizlikler
yapardık; ya-kınlarımıza ilgisiz kalır, komşularımıza kötülük ederdik. Güçlü olanlarımız zayıfları
ezerdi. İşte Allah bize Pey-gamberimiz’i göndermezden önceki halimiz bu idi…
O Peygamber bize doğruluğu öğretti; emanete sadık kalmayı, akrabamıza ilgi
göstermeyi, komşularımıza iyi davranma-yı, insanların haklarına ve hayatlarına saygılı olmayı
emretti. Çirkin davranışları, yalancı şahitliği, yetim malı yemeyi, namuslu kadınlara
iftira atmayı yasakladı. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 202)
Resûlullah’ın
düşmanları, onu, atalarının dinini terkettiği, şair, mecnun sihirbaz olduğu gibi
iddialar ve saçmalıklarla halkın gözünden düşürmeye çalıştılar. Fakat, bir hıristiyan
ilâhiyatçının da dediği gibi, Hz. Muhammed’in çağdaşları onda hiçbir ahlâkî
kusur göreme-diler (M. Watt, Hz. Muhammed, s. 246); bu sebeple
de ona asla gerçek bir kusur isnat edemediler. Sadece, her
za-man ve her devirde bütün zalimlerin başvurduğu yolları izlediler; yani
onunla ve ona inananlarla alay ettiler, hakaret ettiler, zulmettiler, abluka
altına alıp açlığa mahkûm ettiler. Ancak otoritesini ve saygınlığını zorba-lıktan
değil, getirdiği ilâhî prensiplerden, dayandığı doğrulardan, yaşadığı erdemlerden alan Allah
elçisinin karşısında zalimlerin direnişi sadece bir çocukluk dev-resi kadar sürebildi.
En sonunda Allah ona, haksızlıkla çıkarıldığı kutsal yurdu Mekke’ye muzaffer
olarak dönme mutluluğunu yaşattı.
Mekke fethedilince Resûlullah, bütün suçluların ba-ğışlandığını
ilân etti. O vakte kadar, Ebû Cehil’den sonra müşriklerin lideri
ve İslâm’ın en yaman düşmanı olan Ebû Süfyân İslâm karargâhına
geldiğinde, Hz. Peygamber onu saygıyla karşılamış; hatta evinin dokunulmazlığı, oraya
sığınanların güvence içinde olduğu tâlimatını vermişti. Bu tavır bize, eşsiz
bir cesarete sahip muzaffer bir kumandanın, aynı zamanda alçak gönül-lü,
kinden uzak ve bağışlayıcı olması lâzım geldiğini gösterir.
Câhiliye döneminde
Araplar âcizlik, pasiflik ve kor-kaklıktan nefret eder; cesaret ve yiğitlikten
hoşlanır-lardı. Ancak güçlü ve yiğit olduğu halde öfkesini ve gu-rurunu
yenenlere de büyük saygı duyarlardı. Eğer Hz. Peygamber’in ağır başlılığı
ve yumuşaklığı âcizlikten ileri gelseydi; veya tersine, yiğitlik ve cesareti
ken-disine gurur ve kibir verseydi asla sevilmez ve taraftar bulamazdı.
Hz. Âişe, onun çok önemli iki özelliğini şu sözlerle anlatır:
Allah Resulü, iki durumdan birini seç-mek gerektiğinde, eğer kötü değilse,
mutlaka kolay olanını seçerdi (insanların işlerini zorlaştırmazdı)… Bir de Al-lah
Resulü, kendisiyle ilgili kötülüklerden dolayı asla in-tikam peşinde olmamıştır. Fakat
Allah’ın bir kanunu ihlâl edilince mutlaka bunun cezasını verirdi (Buhârî,
Edeb , 80).
Endülüslü ünlü âlim İbn Hazm (ö. 456/1064), her
cüm-lesi bir hikmet değeri taşıyan el-Ahlâk ve’s-siyer adlı ahlâk kitabında
şöyle der: Âhiret iyiliğini, dünya bil-geliğini, düzgün yaşayışı, bütün ahlâk
güzelliklerini, bütün faziletleri kazanmak isteyen kişi, Hz. Muhammed’i örnek alsın
(s. 19-20). Çünkü Resûlullah bütün hayır-larda en ileridedir. Allah onun
ahlâkını övmüş, fazilet-leri en mükemmel şekliyle onda toplamış ve onu
her türlü kusurlardan arındırmıştır (s. 50).
arşivden alıntı…
Cevap: efendimizin erdemli davranışları maddeler halinde
Kayıtsız Üye
1:güzel kokular sürünür.
Cevap: efendimizin erdemli davranışları maddeler halinde
Kayıtsız Üye
Hz. Muhammedin Erdemli Davranışları Nelerdir
Peygamberimizin çocukluğu ve gençliği temiz ve erdemli bir şekilde geçmişti. Peygamberlikten sonraki yaşamı nasıl erdemli ise kırk çocukluk ve gençlik döneminde de öylesine erdemliydi. Halbuki gençlik yıllarını geçirdiği Mekke şehri o zamanlar o kadar karışıktı ki Mekkeliler arasında yaşayıp da cahiliye çirkinliklerine bulaşmamak âdeta mümkün değildi.
İslâm öncesi Cahiliye döneminde dolandırıcılık hile aldatma hak yeme verdiği sözde durmama hainlik eksik olmuyor çok basit bir iş gibi görülüyordu.
Peygamberimiz bu karışık ve kirli toplumda kirlenmeden kalmayı başardı. Başkalarına bulaşan kötü hallerden bütünüyle uzak kaldı. Çünkü Yüce Allah onu cahiliye devrinin her türlü pis işlerinden çirkinliklerinden nefret duyacak bir karakterde yaratmıştı.
Peygamberimizin gençliği amcası Ebû Talib’in yanında ve onun himayesi altında geçti. Ebû Talib yeğeni için o zaman pek revaçta olan ticareti meslek olarak seçmişti. Zaten kendisi de meşhur bir tüccardı.
Peygamberimiz amcası ile birlikte ticarî seyahatler yaparak tecrübesini arttırdı. Doğruluğu alış verişindeki adaleti kısa zamanda çevresinde duyuldu ve meşhur oldu. O zamanlar Arabistan’da doğru ve güvenilir kimselere sermaye verilir ticaret yapılarak kârı paylaştırılırdı. Peygamberimize de buna benzer işler verilmiş o da en doğru bir şekilde işini başarmıştı.
Kayıtsız Üye
Allah razı olsun bana güzel bilgi verdiniz
hz Muhammedin erdemli davranışları maddeler halinde, hz.Muhammedin erdemli davranışları maddeler halinde, peygamberimizin erdemli davranışları maddeler halinde