Alimlerin Kardeşlikle ilgili Sözleri
Kayıtsız Üye
Alimlerin Kardeşlik hakkında söylemiş oldukları anlamlı Sözleri paylaşabilir misiniz ?
Cevap: Alimlerin Kardeşlikle ilgili Sözleri
Muhasibi
Hak dostu Bişr-i Hâfî Hazretleri, Esved bin Sâlim’i, Mâruf-i Kerhî Hazretleri’ne yollar. Esved bin Sâlim ona:
Bişr-i Hâfî seninle kardeşlik olmak istiyor. Bunu açıkça söylemekten çekindiği için, beni size gönderdi. Kendisini kardeşliğe kabûl etmenizi diliyor. Fakat kardeşlik haklarına lâyıkıyla riâyet edememekten çekiniyor. der.
Bunun üzerine Mâruf-i Kerhî Hazretleri:
Ben kardeş olduğum kimseden gece-gündüz ayrılmak istemem. deyip ALLAH için sevginin fazîletini anlatan birçok hadîs-i şerîf okur. Sonra da din kardeşliğinin mâhiyetini ve gerçek bir kardeşlik muhabbetinin nasıl olması gerektiğini şöyle îzah eder:
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-,
Hazret-i Ali’yi kendine kardeş yapmakla, onu ilimde kendisine ortak etti. En sevimli kızını ona verdi. Şimdi sen şâhid ol, mâdem ki seni gönderdi; ben de onu ALLAH için kardeşliğe kabûl ettim. O beni ziyâret etmezse de, ben onu ziyâret ederim. Ona söyle, sohbetlerde buluşalım. Hâlinden hiçbir şeyi benden saklamasın, her hâlini bana bildirsin…
İbn-i Sâlim, durumu nakledince Bişr-i Hâfî Hazretleri bundan gâyet hoşnud olur ve memnûniyetle kabûl eder.
İslâm Kardeşliği Daha Üstündür…
İslâm kardeşliği öyle ulvî bir bağdır ki, gelip geçici arkadaşlıklarla, hattâ ömürlük dostluklarla, dahası ana-babadan gelen kan ve nesep kardeşliğiyle bile kıyaslanamaz.
Târihte benzeri görülmemiş bir uhuvvet, yâni kardeşlik nizâmını insanlığa tebliğ etmiş olan Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyururlar ki:
İnsanlardan bir dost edinecek olsaydım, Ebû Bekir’i kendime dost edinirdim. Fakat İslâm kardeşliği daha üstündür. (Buhârî, Salât, 80)
Yâni İslâm kardeşliği, dostluğun da zirvesini teşkil eder. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- ki; ALLAH Rasûlü’nün Yâr-ı Gâr ı,1 üçüncüleri Allâh olan iki kişinin ikincisi, Sıddîk-ı Ekber!.. Bütün kapılar kapansın yalnız Ebû Bekir’inki açık kalsın… ; Ebû Bekir benden, ben de ondanım… şeklinde nice peygamberî iltifata ve ALLAH Rasûlü’yle devamlı kalbî irtibat hâlinde olduğu için nebevî esrârın en yakın mahremi sıfatına mazhar bir sahâbî! Fakat Fahr-i Kâinât Efendimiz, bu azîz sahâbîsiyle olan dostluk mefhûmundan bile daha üstün tutuyor, İslâm kardeşliğini… Nitekim Hazret-i Ebû Bekir’in hayatında da İslâm kardeşliğinin zirve tezâhürleri müşâhede edilmiştir.
Nesep kardeşliği, bu dünyâya âit fânî ve izâfî bir keyfiyettir. Dünyaya gelirken ana-babamızı kendimiz seçmediğimiz gibi, kardeşlerimizi de kendimiz seçmedik. Bu hususta kula bir tercih hakkı tanınmamıştır. Fakat din kardeşlerimizin kimler olacağını seçmek husûsunda bizlere bir inisiyatif verilmiştir. Kişiye fayda verecek olan da, bu husustaki tercihlerinde alacağı isâbetli kararlardır.
Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurur:
Bizim dost ve kardeşlerimiz, bize âile efrâdımızdan daha sevimlidir. Zîrâ âile efrâdımız, bizi dünyada anar. Fakat dostlarımız, mahşer yerinde bizi ararlar. (İhyâ, c. II, sf. 437)
Muhammed bin Yusuf İsfehânî de şöyle buyurur:
İnsanın çoluk-çocuğu, sâlih kardeşliği gibi nasıl olabilir? Çoluk-çocuk, mîrâsını alıp zevk ile yiyerek vakit geçirir. İyi kardeşlik ise mâtemini tutar, kabirdeki hâlini düşünür ve o toprak altında yatarken onun için hayır duâda bulunur.
Görüldüğü üzere İslâm kardeşliğinin en mühim şartlarından biri de vefâdır. Yâni kardeşliğiyle hayatı boyunca muhabbeti devâm ettirmek, vefâtından sonra da âile efrâdı ve ahbâbıyla muhabbeti sürdürüp onu hayır duâlarla yâd etmektir.
Ensâr-Muhâcir Kardeşliği
Cenâb-ı Hak, gerçek İslâm kardeşliğinin nasıl olması gerektiğini anlamamız için, bizlere Ensâr ve Muhâcir kardeşliğini örnek gösteriyor. Onlara bakarak kendi hâlimizi mîzân etmemizi murâd ediyor.
Peygamber Efendimiz’in, Muhâcirlerle Ensâr arasında gerçekleştirdiği kardeşlik anlaşması, eşsiz bir fazîlet tablosudur. Öyle ki Ensâr, âdeta mal beyânında bulunarak bütün varlıklarını ortaya koymuş, Muhâcir kardeşleriyle eşit olarak bölüşmeyi göze alabilmişlerdir. Buna mukâbil, gönülleri birer kanaat hazînesi olan Muhâcirler de istiğnâ hâlinde:
-Malın-mülkün sana mübârek olsun kardeşim, sen bana çarşının yolunu gösteriver, kâfî! diyebilme olgunluğunu göstermişlerdir. Din kardeşliğinin akrabâlık asabiyetini aşmasına dâir, nice ibretli misaller sergilemişlerdir.
Nitekim îmânın küfre karşı ilk direnişi olan Bedir Harbi’nde Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- oğlu ile, Ebû Ubeyde bin Cerrah -radıyallâhu anh- babasıyla, Hazret-i Hamza -radıyallâhu anh- kardeşiyle kılıç kılıca geldi. Yâni dînî asabiyet, bütün fânî asabiyetleri sıfırladı…
Uhud’da yaşanan kâbına varılmaz bir din kardeşliği manzarasını Zübeyr bin Avvâm -radıyallâhu anh- şöyle anlatmıştır:
Annem Safiye, yanında getirdiği iki hırkayı çıkarıp:
«Bunları kardeşim Hamza’ya kefen yapasınız diye getirdim.» dedi.
Hırkaları alıp Hazret-i Hamza’nın yanına gittik. Yanında Ensâr’dan bir başka şehîd daha bulunuyordu ve henüz onu örtecek bir kefen bulunamamıştı. Hırkaların ikisini de Hamza’ya sarıp Ensârî’yi kefensiz bırakmaktan utandık. Hırkanın birisi Hamza’ya, öbürü de Ensârî’ye kefen olsun dedik. Hırkalardan biri büyük, diğeri küçük olduğu için de aralarında kura çektik. (Ahmed, I, 165)
İşte onların daha nice fazîlet tablolarıyla sergiledikleri bu kardeşliklerini ALLAH Teâlâ takdîr etmiş ve ebedî bir mesaj olarak Kur’ân-ı Kerîm’de zikretmiştir:
Muhâcirlerden önce (Medîne’yi) yurt edinenler ve îmâna sarılanlar (Ensâr), kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden ötürü gönüllerinde bir sıkıntı ve rahatsızlık duymazlar. İhtiyaç içinde kıvransalar dahî, mü’min kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler… (el-Haşr, 9)
kardeşlikle ilgili sözler, dostlukla ilgili alimlerin sozleri