Vay o namaz kılanların haline, onların kıldığı namaz paçavra gibi atılacak

Vay o namaz kılanların haline, onların kıldığı namaz paçavra gibi atılacak

gilman06
”SELAMÜN ALEYKÜM ” ” BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM ” vay o namaz kılanların haline MAUN SURESİ bu ayetİ sizin yorumlamalarınıza ihtiyacım yok sadece elinizde senet AYET HADİSİ ŞERİF ile bu ayetin zahiri kısmını değil batıni manasını araştırmanızı ve bu forumdan beyan etmenizi isteyebilirmiyim ? ÇÜNKÜ SİZE ÇOK ÖNEMLİ BİR MESAJ VERECEĞİM SONRA !!!!!!!!!!
FAKAT BU İLMİ HAK ETMEYENLER ÜZERİNE ALMASIN ÇÜNKÜ hadisi şerif var ilmi haketmeyenler yani öğrendikleri ile amel etmeye çalışmayanlar boynuna altın-mücevharat-gibi değerli şeyleri domuzun boynuna takmak gibi bir ifadesi var dikkatinize ….


Cevap: Vay o namaz kılanların haline,onların kıldığı namaz paçavra gibi atılacak

Hoca
< ”SELAMÜN ALEYKÜM ” ” BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM ” vay o namaz kılanların haline MAUN SURESİ bu ayetİ sizin yorumlamalarınıza ihtiyacım yok sadece elinizde senet AYET HADİSİ ŞERİF ile bu ayetin zahiri kısmını değil batıni manasını araştırmanızı ve bu forumdan beyan etmenizi isteyebilirmiyim ? ÇÜNKÜ SİZE ÇOK ÖNEMLİ BİR MESAJ VERECEĞİM SONRA !!!!!!!!!!
FAKAT BU İLMİ HAK ETMEYENLER ÜZERİNE ALMASIN ÇÜNKÜ hadisi şerif var ilmi haketmeyenler yani öğrendikleri ile amel etmeye çalışmayanlar boynuna altın-mücevharat-gibi değerli şeyleri domuzun boynuna takmak gibi bir ifadesi var dikkatinize ….
>

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Maun Süresi 4 ve 5. ayetlerin tefsiri:

4-5. Vay o namaz kılanların haline ki: Onlar kıldıkları namazdan gafildirler.

Veyl o namaz kılanlara. Yazıklar olsun o namaz kılanlara. Cehennemin veyl deresine gitsin onlar. Cehenneme akasıcalar, cehenneme dolasıcalar. Yuh olsun onlara.

Veyl kelimesi Kur’an ve sünnette hem kâfirler, hem de Müslümanlar hakkında kullanılmaktadır. Bu tabir Müslümanlar için kullanıldığı zaman, yazıklar olsun, yapmamalıydınız bunu gibi anlamlara gelirken, kâfirler hakkında kullanıldığı zaman da cehenneme gidesi-celer, cehennemin veyl deresine yuvarlanasıcalar anlamlarına gelmektedir. Burada, Mutaffifin ve Hümeze sûrelerinin başında ve Mür-selât sûresinin 10. âyetlerinde ve kitabımızın değişik yerlerinde kâfirler için kullanılmakta ve bu ifadenin geçtiği yerlerin hemen hemen pek çoğunda mala bakışın bozukluğu gündeme getirilmektedir.

Âyet-i kerîmede namazı sallayanlar anlatılır. Namazı Allah’ın istediği biçimde ikame edenler değil de salla yapanlar anlatılmaktadır. Namaz kılmaktan gafil adamlar da kıldık zannediyorlar veya namazı bir hareket zannediyorlar. Veya namazı kılınca tamam zannediyorlar. Namaz bitti, namazı kıldık Müslümanlık tamam zannediyorlar. Namazla din kurtarma çabasına giriyorlar. Halbuki Kur’an’da, dinde, İslâm’da böyle hiçbir şeye karışmayan, mücerret kendi başına bir namaz yoktur. Hiçbir şeye karışmayan, hayatta hiçbir fonksiyonu olmayan bir namazdan söz edilmez İslâm’da. Namaz Allah’tan mesaj alma ve alınan o mesajla hayatı düzenleme makamıdır. Namaz, hayatın mihveridir. Namaz, namaz öncesi hayatın Allah’a raporunu ve tekmilini vermektir. Binaenaleyh hayatı düzenlemek üzere Allah’tan mesaj alınmadan kılınan bir namaz, namaz değildir. Ne okuduğunu, ne söylediğini anlamadan kılınan bir namaz Allah’ın istediği bir namaz değildir. Namaz sonrası hayatta etkili olmayan bir namaz, namaz değildir. Onun içindir ki namazla hayat doğru orantılıdır. Namazı düzgün olan kişinin hayatı da düzgündür. Namazı bozuk olanın tüm hayatı bozuktur.

Demek ki Allah’ın istediği biçimde tüm hayatı düzenleyecek bir namaz kılanlar değil de, namaz gösterisinde bulunanlar, namaz kılmadıkları halde namaz kılıyormuş gibi davranan ve çevrelerini aldatan insanlar anlatılıyor burada. Rabbimiz veyl olsun bu şekilde namaz kılanlara buyurduğuna göre, öyleyse birinin namaz kıldığını görüvermemiz, onun gerçek Müslüman olduğuna ve kurtulduğu düşüncesine götürmemelidir bizleri. Eğer adam namazında sâhûn, lâhûn, sâhiv ise burada olduğu gibi, onun namazı da, kendisi de merduttur.

Ancak dikkat ederseniz âyet-i kerîmede Fi salâtihim denmemiş de An salâtihim denmiştir. Aslında Rabbimizin böyle buyurması biz Müslümanlar için çok büyük bir müjde, çok büyük bir rahmet eseridir. Çünkü birisinde namazdan gaflet, ötekisinde namazda gaflet kast edilir. Namazdan gafletle, namazda gaflet birbirinden farklıdır. Namazda, namazın içinde gaflet affedilirken, namazdan gaflet nifak alâmetidir. Müslümanlar namazın içinde gaflet edebilirler, namazın içinde unutarak, yanılarak gaflet edebilirler. Bu nifak değildir. Hattâ namazın içinde bir şeyleri unutmak günah bile değildir. Nitekim Allah’ın Resûlü de namazda unutmuş ve bu unuttuğunu telafi etmek için sehiv secdesi yapmıştır. Tabii gözlerim uyur ama kalbim asla u-yumaz diyen Allah’ın Resûlüne bu konuda bizim için hüküm konsun diye Rabbimiz unutturmuştur diyoruz. Kıyamete kadar bu konuda na-mazında unutanlar için teşrinin ortaya çıkması adına bu şarttı.

Onun içindir ki burada Rabbimiz Fi salâtihim sahun Onlar namazlarında yanılırlar, namazlarında unuturlar ve gaflet ederler buyurmamış da, An salâtihim sahun Onlar namazlarından gafildirler buyurmuştur. Namazla alâkalı bir gaflet içindeler onlar. Namazla ilgileri, irtibatları yoktur onların. Namazı kılmışlar kılmamışlar fark etmez onlar için. Namaza aldırış etmezler. Namaz için Rabbimi-zin belirlediği vakitte namazın kılınıp kılınmadığına aldırış etmezler. Namazı vaktin dışına çıkarırlar. Vaktin evvelinde kılmayıp sonuna taşırırlar. Veya namazlarını Allah’ın emrettiği biçimde tâdil-i erkanına riâyet ederek değil de, tavuğun yem devşirdiği gibi kılarlar. Namazda okuduklarının manasını düşünüp tedebbür etmezler, namazlarında Allah’tan hayatlarını düzenleyecek hiçbir mesaj almazlar. Hayatlarında hiçbir fonksiyonu olmayan, ruhsuz hareketler manzumesidir namazları.

Namazın ehemmiyetinden habersizdirler. Namazın terkinden müteessir olmazlar, kılıp kılmadıklarına, vaktin geçip geçmediğine aldırış etmezler. Namazlarını Allah’ın rızası için değil de dünyevî maslahatlar için kılarlar. Onun içindir ki insanların arasındayken kılarlar ama kendi başlarına kaldıkları zaman terk ederler. Namazı kılarlarken hayrını ummazlar, terk ederken de Rablerinin ikabından korkmazlar. Namazla mağrur olup din sadece namazdan ibaretmiş zannederek onunla din kurtarma gayretine düşerler. Dini sadece namazdan ibaretmiş zannederek namazın istediği diğer kulluklardan gaflet ederler. Namazın kıyamından, kıraatinden, rükusundan, sücudundan habersiz sanki bir teyp gibi veya bir robot gibi şuursuzca yatıp kalkarlar. Namaz boyunca Allah’ı hiç zikretmezler. Kalpleri kafaları başka yerde, iskeletleri namazda, böyle şekil olarak bir namaz kılarlar. İşte Allah diyor ki, veyl olsun bu şekilde namaz kılanlara. Bu namaz onları Allah’tan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Bakın Allah’ın Resûlü bir hadislerinde namazın bizim hayatımızdaki önemini şöyle anlatır:

Güvenilirliliği olmayan kimsenin kâmil imanı yoktur, temizliği olmayanın da namazı yoktur, namazı olmayanın dine bağlılığı yoktur. Dinde namazın yeri, bedende başın yeri gibidir.

Anlamak için bir de tersinden okuyalım. Yâni bir insan eğer kâmil iman sahibi olmak isterse mutlaka güvenirliliği olmalı. Ona güvenilmeli. Yine bir adam namaz sahibi olmak istiyorsa, namazım var olsun istiyorsa, namazının olmasını istiyorsa o zaman onun temizliği olmalıdır. Kalp temizliği, beden temizliği. Hadesten taharet, necasetten taharet diye meşhurdu eskiden bu tabirler. Görünür pisliklerden temizlik, görünmez pisliklerden temizlik. Yine eğer bir insan dine bağlı olmak istiyorsa namazı olmalı onun. Eğer namazı yoksa dine bağlılığı da yoktur onun. Eğer dine bağlı olmak, dine bağlılığının olmasını isti-yorsa mutlaka namazı olmalıdır. Eğer bir bedende başın yeri önemliy-se, yâni baş bedende ne kadar önemli bir yer işgal ediyorsa, namaz da dinde işte öyle bir yer işgal eder.

Ne anladık? Bir insanın güvenirliliği olacakmış. Güvenilebilecekmiş. Yâni ashap dönemine bakın, peygamberimizi zaten Muham-med’ül Emin biliyoruz, güvenilir kişi olarak yalnız müslümanlar değil, düşmanlar, kâfirler de güveniyorlardı ona değil mi? Bizler de aynen öyle olmalıyız. Biz de öyle olsak. Bize de düşmanlar bile güvense. Çünkü müslümanız biz, mü’miniz. Biz Allah’a verdiğimiz sözü tutarız, Allah’tan dolayı müslümanız. Biz Allah’a iman ederiz, Allah’tan dolayı mü’miniz.

Evet biz Allah’tan dolayı mü’min ve müslümanız, birilerine gösteriş derdimiz, merakımız yoktur. Kâmil iman sahibi olması gereken kişinin güvenilir kimse olması gerekir öyleyse. Güvenilen, dediyse ta-mam. İyi ama meselâ kâfir dünya ile iç içe yaşayan insanlar biliriz. Hani Avrupa’da yaşayan insanlar diyebilirsiniz, Avustralya dahil. Orada müslümanlarla beraber yaşayanlardan biri Türkiye’ye gelmiş, bir iş icabı bir yerlerde görevli. Onunla sözleşmiş buradakilerden biri. Söz arasında demiş ki inşAllah , aman demiş olmaz, vazgeçtim ben. Niye? Çünkü ben memlekette çalıştığım yerde bir müslüman vardı, inşAllah dedi mi mutlaka dinlemezdi o sözü, yerine getirmezdi, sen de öyle dedin galiba, ben bunu yerine getirmeyeceğim dedin. Ben bunu yapmayacağım, sen boşuna bekleme dedin anlamına gelmez mi bu söz diye çok acı bir gerçeği haber vermiş. Yâni müslümanın inşAllah ı yalanı anlamına mı geliyor Allah korusun.

Öyle değil. Müslüman dedi mi can pahasına yerine getirecektir. Çünkü müslümanın peygamberi Rasûlullah söz vermiş de hattâ peygamberliğinden önce, üç gün bekleyivermiş birisini orada. Bekleyeyim demiş çünkü. Vereceğine söz verdi mi verir. Alacağına söz ver-di mi alır. Yapacağına söz verdi mi yapar. Geleceğine söz verdi mi gelir. Ama Allah’ın kabul ede-ceği bir mazereti varsa insanlar kabul etsin ya da kabul etmesinler ne fark eder. Çünkü o müslüman Allah’a verdiği sözü tutar. Peygambere verdiği sözü tutar. Ama bakın verdiği sözü tutmayan, güvenirliliği olmayan insanlar Allah ve peygambere karşı da aynen güvensiz davranıyorlar da ondan. Sanki işin aslı öyledir. Yâni Allah; şöyle yaparsan sana cennetim var, böyle yaparsan bak azabım var, cehennemim var dediğine de güvenmiyorlar galiba da kendileri de güvensiz davranıyorlar, güvensizlik aşılıyorlar. Böyle olunca da kâmil iman da kayboluveriyor.

Abdesti olmayanın, yâni hadesten taharet dediğimiz, necasetten taharet dediğimiz madde planında tüm pisliklerden arınmayan ki-şinin namazı yoktur. Yâni bir insanın kalbi temiz değilse, kalbini her gün yıkamıyorsa değil, niyetlerini tertemiz Allah’a ait kılmıyorsa, işte o insanın namazı yoktur. Yâni hayatı düzenleyen bir namaz olacaktı ya namaz, tertemiz bir kalp ile, tertemiz bir bedenle, tertemiz bir evle, tertemiz bir toplumla namaz bütünleşince namaz olacaktır. Değilse namaz tertemiz olacak, ama hayat pis, pisliğin içinde bir namaz, ya da pisliği temizlemeyen bir namaz, o namazın yokluğuna hükmedeceğiz.

Namazı olmayanın dine bağlılığı yoktur. Yâni bir adam hem dindar olduğunu söyleyecek, hem dindar olduğunu iddia edecek, hem de namazı olmayacak, bu ne mantık bunu siz düşünün. Dilim varmadı söylemeye. Yâni bir adamın namazı olmayacak ve dine bağlı olacak. Dine bir adamın bağlanacağı ilk yer, asıl yer namazken, o yoksa ve o adam dine bağlılığını iddia ediyorsa bilmiyorum nasıl bir bağlılıktır bu? Nasıl bağlanmaktır bu? Hangi din ve nasıl bağlanmak?

Çünkü dinde namazın yeri, bedende başın yeri gibidir. Yâni düşünün bir adamın başı olmayacak ve adam olacak. Mümkün mü bu? Peki yani baş olmayınca zaten ölü diyorsunuz, hattâ o tür cenazeyi yıkamak bile zoruna gider değil mi müslümanların? O hale gelmişse, Allah kimsenin başına vermesin. Allah dayanamayacağımız şeyle imtihan etmesin, baştan dua edelim. Peki bir de şöyle söyleyelim: Baş var da fonksiyonlarını yitirmiş. Görmeyen gözleri olan bir baş, işitmeyen kulakları olan bir baş, konuşmayan dili olan bir baş, ya da dönmeyen, sağa sola dönemeyen, fark etmeyen, fark edemeyen, koku olmayan, hissetmeyen bir baş. Ya da aklı olmayan bir baş düşünün. Ne dersiniz? Böyle bir vücudu siz de sevmediniz değil mi? İşte namazı olmayan bir din de böyleymiş.

Mücahit kıraatinde de bu Sahun ifadesi Lahun olarak geçmektedir. Yani onlar namazlarını oyun ve eğlence yerine korlar. İşte böyle evdi, arabaydı, kooperatifti, dükkandı, müşteriydi, fabrikaydı, parktı, plajdı, piyasaydı, kazançtı, paraydı, puldu, teypti, televizyondu bunlarla uğraşırken namaz kılacak zamanları kalmamıştır onların. Tevbe sûresinde anlatıldığı gibi öteki işlerinden namaza zaman bulamadıkları için namaza tembel tembel, üşene üşene kalkarlar:

Namaza tembel, tembel gelirler.
(Tevbe 54)

Allah’ın Resûlü Buhârî ve Müslim’in birlikte rivâyet ettikleri bir hadislerinde bu hususu anlatırken şöyle buyurur:

İşte bu münafığın namazıdır! diye üç defa tekrar eder ve sonra buyurur ki: İkindi vaktinde oturarak güneşin batışını seyreder. Güneş şeytanın iki boynuzu arasına girene kadar durup seyretmeyi sürdürür. Bu vakitten sonra kalkıp horozun yerden yem devşirdiği gibi dört defa eğilip kalkar. Allah’ı da çok az zikreder.

Yine bakın Nisâ sûresinde Rabbimiz münâfıkların namazlarını anlatırken şöyle buyurur:
Doğrusu münâfıklar Allah’ı aldatmaya çalışır, oysa O, onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. Onlar namaza tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az anarlar.
(Nisâ 142)

Şimdi bize dönüyorum. Şu kıldığımız namazların görünüşte hiçbir fonksiyonu yok gibi değil mi? Yani bu kıldığımız namazların hayatımıza hiç etkisi yok gibi değil mi? Sanki biz de namazlarımızda Allah’ı çok az zikrediyoruz değil mi? Bizler de namazlarımızda ne okuduğumuzun, Allah’a hangi taahhütte bulunduğumuzun farkında değiliz, değil mi? Namazda aldığımız mesajı namaz sonrası hayatımıza taşımamız ve namaz sonrası hayatımızı onunla düzenleme kavgamız hiç yok gibi değil mi? Hayattan kopuk bir namaz kılmadan yanayız değil mi? Yani bizim hayatımızda da namaz öncemizle namaz sonramız hiç değişmiyor gibi değil mi? Sanki mektubu atıp o dertten kurtulma işi gibi namaz kılmadan yanayız değil mi? Bu durum gerçekten çok kötü bir durumdur. Öyleyse Allah için bunu bir daha düşünelim. Düşünelim de kendi namazlarımızda kendi kendimize beddua etmekten kurtulalım inşAllah. Allah’ın istediği, Rasulullah efendimizin tarif ettiği gibi bir namaz kılmanın yollarını arayalım .

Çünkü Bakara’nın anlattığına göre ibadetlerin dış formlarına önem vermenizin fazla bir değeri yoktur. Namazda yüzünüzü şekil olarak doğuya ya da batıya döndürmeniz gerçek îman, gerçek birr ve iyilik değildir. Yani ruhsuz bir biçimde, sadece şekil olarak bazı dinî formalite ve törenleri icra ederek dindarlık gösterisinde bulunmanız gerçek îman ve gerçek takva değildir. Gerçek îman, bir takım hareketleri yapmak, şuraya, ya da buraya dönmek, Kâbe’ye ya da Mescid-i Aksa’ya yönelmek, yatıp kalkmak değildir, diyor Rabbimiz.


vay o namaz kılanların haline ayeti, vay o namaz kılanların haline, vay o namaz kılanların haline ayet

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();