801 defa ya habir okumak

801 defa ya habir okumak

dmlgln
hayırlı cumalar;; benim sizlere sormak istediğim esmaül hüsnanın bu dünyada her türlü derde ve sıkıntıya deva olduğunu düşünenlerdenim.biri ile ilgili çözemediğim bir konu için 801 defa YA HABİR CELLE CELALUHU okudum ve uyudum.fakat rüyamda o kişi ile ilgili hiçbir şey görmedim.yanlış yaptığım bir şey mi var yoksa rüyamda hiçbir şey görmemiş olmam o kişi ile ilgili olumsuz düşünmem gerektiğini mi gösteriyor.şimdiden Allah razı olsun selam ve dua ile….


Cevap: 801 defa ya habir okumak

@mir
evet yanlış yaptığınız şeyler var
"ya Habir" diye bir zikrin sünnette var olduğunu sanmıyorum
hele 801 defa tekrar hiç yoktur
istihare duası ve namazı vardır ama
sünnette istihare uykusu diye bir şey de yok bildiğim kadarı ile


Cevap: 801 defa ya habir okumak

dmlgln
istihare namazı kalıp istihare duası edildiğini biliyorum.ben esmaül hüsnanın faziletleri diye bir sitede okudum bu yazdıklarımı.Allahın isimleri ile ilgili şu kadar zikredildiğinde şuna şifa olur diyerek bilgiler verilmiş .peki esmaül hüsna ile ilgili en doğru bilgileri nerde bulabilirim….


Cevap: 801 defa ya habir okumak

Hoca
< peki esmaül hüsna ile ilgili en doğru bilgileri nerde bulabilirim >
bizde elbette

ESMÂÜ’L-HÜSNÂ İLE İLGİLİ BİLGİLER

Cenâb-ı Allah’ın güzel isimleri.

Yasadığımız dünya, felekler, yıldızlar, ay ve güneş birer âlemdir. Bütün bu âlemler bir ahenk içindedirler. Bu, Allah’ın Rab sıfatının bir tecellisidir. Dünyadaki düzenin kaidelerini koyup, varlıkları bir ahenk içinde yaşatma da Rab sıfatının gereğidir.

Doğmamız, büyümemiz, ölmemiz, insanlardâki yücelik, ahlâk, terbiye, kemal hep Rubûbiyet sıfatının yansımasındandır. Gözün görmesi, aklın ermesi, bütün iş ve hareketler, olma ve oluşma Rab sıfatının bir tecellisidir. Onsuz bir hareket ve düşünce yoktur.

Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerek hâdis-i şeriflerde gecen birçok güzel ismi vardır. Aslında bu isimleri iki grupta ele almak mümkündür:

a) Hak Teâlâ’nın zatına mahsus bir özel isim olan "Allah" lâfz-ı şerifi Ondan başka bir varlık hakkında kullanılmamıştır. Kullanılması caiz değildir. Bu ismin tesniyesi (ikil siğası) ve çoğulu da yoktur. Bir başka dile tercüme edilemez, hiçbir kelime onun yerini tutamaz.

b) Allahu Teâlâ’nın ikinci gruba giren isimleri, sıfatlarından alınan isimlerdir. Ayet ve hadislerde Cenâb-ı Hakk’ın pekçok güzel isminden bahsedilir. Bunlardan her biri O’nun sıfatları ile ilgili ve onlardan alınan isimlerdir. Rahman, Rahîm, Âlîm, Hâlik vs. gibi. Bu isimler bir başka dile tercüme edilebilir. Meselâ, Hâlik ismi, yaratan veya yaratıcı olarak söylenebilir. Müminin Allah hakkındaki inancı, O’nun zâtının mukâddes olduğu, diğer zat ve eşyâyâ benzemediği, yüce sıfatlarla sıfatlandığıdır. Allah kendisini Esmâü’l-Hüsnâ en güzel isimler ile isimlendirmiştir (el-A ‘râf, 7/180; el-İsrâ, 17/1 10; Tâhâ, 20/7; el-Haşr, 59/24). Doksan dokuz adet olan bu isimlerin basında "Allah gelir. Diğer isimlerin hiçbiri anlam ve içerik itibarıyla "Allah" isminin yerini alamaz. Bu nedenle, İslâm’a girecek kişi, "Lâ ilâhe İllâllah" der; "Lâ ilâhe illarahman" demez. Namaza başlarken, "Allahü Ekber"der; "Rahman Ekber" diyemez. Allahu Teâlâ’nın bütün isimleri güzeldir. Kur’an-ı Kerîm’de, "Allah’ın güzel isimleri vardır. O halde Allah’a o güzel isimlerle dua edin" (el-A’râf, 7/180);

"De ki: "İster Allah deyip dua edin, ister Rahman deyip dua edin; hangisi ile dua ederseniz edin, onun güzel isimleri vardır ” (el-İsrâ, 1 7/110) buyurulmuştur

Peygamber efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır. O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) cennete gider. şüphesiz, Allah tektir ve tek olmayı sever" (Buhârî, Daavât, 68). Allahu Teâlâ’nın isimleri doksandokuz isimden ibaret değildir. O’nun ayet ve hadislerde gecen başka isimleri de vardır. Yalnız Tirmizî ve İbn Mâce’de geçen bir hadiste bu doksandokuz isim teker teker sayılmıştır. Bu isimler şunlardır:

1) ALLAH:-Tüm isim ve sıfatlan kendinde toplayan yüce Allah’ın zatının, başka hiçbir varlığa verilemeyen ismidir.

2) RABB: Terbiye eden, yaratan, besleyen, mâlik, en mükemmel, sahip tutan ve idare eden anlamlarına gelir. Rabb ismi, yüce Allah’ın umûmî isimlerindendir. Âlemlerin devamını sağlayan yüce Allah, onların Rabbi’dir. Allah’ın her türlü eksiklikten münezzeh olan Rubûbiyeti ve O’nun neticesi olan terbiyesi, besleyip büyütmesi olmasaydı, kainatta ne varlıktan, ne de tekâmül’den hiçbir eser bulunmazdı. Eğer bir kemâlimiz, bir terbiyemiz, ölçülü bir şekilde doğmamız, büyümemiz, yaşamamız ve ölmemiz varsa bunlarda yüce Allah’ın Rab sıfatının yansımasını görmemek mümkün değildir. Bu âlemde görülen ve bilinen her şeyde yüce Allah’ın sıfatlarının belirtisi vardır.

3) RAHMAN: Allah’ın pek merhametli, çok rahmet sahibi olması anlamlarına gelen bir sıfat ismidir. Sıfat ismi olmakla beraber, bu ismin Allah’tan başkasına verilmesi uygun görülmez. "Çok rahmet sahibi, gayet merhametli ve sonsuz rahmeti bulunan" diye tefsir edilip açıklanabilirse de, yalnız yüce Allah’ın özel bir ismi olduğundan dolayı tam anlamıyla tercüme edilemez. Dilimizde onun tam karşılığı olan bir kelime yoktur. "Esirgeyici" olarak tercüme edilmesi de doğru değildir. Dolayısıyla bu anlam Rahman isminin tercümesi olamaz. "Acıyan" diye tercüme edilmesi de onun tam anlamını vermekten uzaktır. Çünkü kuru bir acıma merhamet değildir. Bilindiği gibi, merhamet acıyı giderip yerine sevinç ve iyiliği getirmektir. Bu itibarla merhametli sözcüğünden anladığımız anlamı, diğerlerinden anlayamayız. Rahman, "pek merhametli" şeklinde eksik olarak tefsir edilebilirse de tercüme edilemez. Yüce Allah’ın rahmeti, sadece bir iyilik duygusundan ibâret değildir. O’nun rahmeti, insanlara iyilik dilemesi ve sayılamayacak kadar nimetler vermesidir. O halde "Rahman" ismini böylece bilmek ve anlamak gerekir. Her gün karşılaştığımız ve içinde bulunduğumuz nimetler, aslında bize Rahman’ın en güzel açıklamasıdır.

4) RAHÎM: "Çok merhamet edici’ anlamında bir isimdir. Allah’ın sıfat ismi olmayıp, Allah’tan başka varlıklara da verilebilen bir isimdir. Bu iki sıfat "Rahmet" mastarından türemiş olmakla beraber, aralarında ifade ettikleri anlam bakımından farklar vardır. Rahman ve Rahîm arasındaki bu farklar şöylece belirtmek mümkündür:

a) Rahman sıfatı; daha ziyâde ezelle; Rahîm sıfatı ise daha çok ebedle ilgilidir. Bu nedenle hadislerde yüce Allah’ın hakkında "Dünyanın Rahman’l ahiretin Rahîm’i" ifadelerinin kullanıldığını görüyoruz. Rahman sıfatı bütün insanları; Rahîm sıfatı ise yalnız müminleri kapsar.

b) Rahman sıfatı; hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın varlıkları yaratmak, meydana getirmek, onların çalışıp çalışmadıklarına bakmadan sayısız nimetlerle nimetlendirmek anlamına gelirken; Rahîm sıfatı Allah’ın emirleri doğrultusunda çalışanlara, çalıştıklarının karşılığını vermek anlamına gelmektedir.

c) Rahman sıfatı; ümitsizliğe, karamsarlığa imkan bırakmayan kesin bir ümit ve ezelî bir yardım ifade eder. Rahîm sıfatı ise, yaptığımız işlerimizin Allah tarafından mükâfatlandırılacağını ifade etmektedir. Bu nedenle Rahman sıfatının ifade ettiği mânâda mü’min ve kâfir eşit tutulup ayırım yapılmamış; Rahîm sıfatının belirttiği manada ise, mü’min ve kâfir açık bir farkla ayrılmışlardır.

5) el-MELİK: Yüce Allah Melik’tir. Yani mülk sahibi, bütün eşyanın ve yaratılanların tek mâlikidir. Bütün varlıklar üzerinde emretme, istediği gibi tasarruf etme, hiçbir şarta bağlı olmaksızın sahip olma O’na mahsustur. Yarattıklarına emretme, sakındırma, cezalandırma, istediğini zelil, dilediğini de aziz etme kudretine sahip olan yalnız yüce Allah’tır. O yarattığı mülkünde ve orada olanların hepsinde yegane hükümdardır. Sonsuz kudretiyle onları idaresi altında tutan tek yaratık Allah’tır

6) el-KUDDÛS: Her türlü hata, gaflet ve acizlikten uzak, eksiklikten beri, mutlak kemâl sahibi anlamında. Allah, sonradan olma ve hiçbir tasvir kayıtlarına sığmayan, hakkında hiçbir eksiklik düşünülemeyen en mukaddes olan en yüce varlıktır (el-Haşr, 59/23; el-Cum’a, 62/1).

7) es-SELÂM: Allah, her türlü eminliğin, salimliğin aslı olup, ayıptan kusurdan ve her çeşit eksikliklerden uzak olan yüce yaratıcı anlamındadır. Allah, yok olmaktan ve hatıra gelen her türlü eksikliklerden uzaktır. Buna göre dünyadan ve ahiretten emin olmak isteyenleri ve kurtuluşa ermek dileğinde bulunanları, kurtuluşa erdirecek olan da yalnız Allah’tır (el-Haşr, 59/23).

8) el-MÜMİN: Allah’ın iman ve güven veren her türlü şüphe ve tereddütleri kaldıran anlamında bir ismidir. Allah, korku içinde olanlara emniyet ve güven verendir. Bu bakımdan her türlü korkudan emin olmak için Allah’a iltica edilmeli, O’na sığınılmalıdır.

9) el-MÜHEYMİN: Allah’ın görüp gözeten, her şeye şahit olan, her şeyi koruması altına alan, onları muhâfaza edip saklayan olduğu anlamına gelir.

10) el-AZİZ: Allah’ın, hiçbir yönden mağlup edilemeyen, her işinde mutlak gâlip gelen, son derece izzetli ve yüce olduğu manasına gelir. Hiçbir yönden benzeri olmayan dilediğini yapan ve buna güç yetiren, yüce varlığını ve kudretini hiçbir gücün mağlup edemediği tek yaratıcı Allah’tır.

11) el-CEBBAR: Allah’ın, yarattığı tüm varlıklarının ihtiyaçlarını karşılayan, her konuda çok güçlü ve kudretli olduğu anlamındadır. Ayrıca Allah’ın yarattıklarının tümünü kendi iradesine mecbur eden, dilediğini de zorla yaptırmaya gücü yeten, kesin hükmüne karşı gelinemeyen yaratıcı olduğu anlamına da gelir. Yüce Allah’ın "Cebbâr" sıfatı sebebiyle insanların, işlerine kendi iradeleri ve serbestlikleri olmadığı sanılmamalıdır. Çünkü Allah, bildirdiği emir ve yasaklarına uyup uymama konusunda insanları kendi iradelerinde serbest bırakmıştır. Şüphesiz insanların, Allah tarafından akıllı ve iradeli yaratılmalarının bir anlamı vardır. Allah, insanı O’nun hükümlerini tanıyıp bilmesi için akıllı, kendi irade ve istekleri ile O’nun emrine uymaları ve gösterdiği bu yolda yürümeleri için de serbest iradeli yaratmıştır.

Ancak Allah’ın, insanlara işlerinde serbestlik tanımış olması, onların bütün isteklerini yerine getirmeye mecbur olduğu anlamına gelmez. Örneğin Allah’ın emirlerini dinlemeyip O’na karşı gelen asiler, günahkârlar cezaya yanaşmak istemeseler de vakti gelince cezalarını çekmeye mecbur olacaklardır. Allah’ın mutlak iradesi ve kudreti altına girmeyen hiçbir varlık düşünülemez. "Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir" (Âlu İmrân, 3/83).

12) el-MÜTEKEBBİR: Allah’ın her hususta çok büyük ve azamet sahibi ulu bir yaratıcı olduğu anlamındadır. Büyüklük O’nun hakkıdır. Yaratılmışların hiçbirinin böyle bir hakkı yoktur. Allah, zatında sıfatlarında ve işlerinde, mutlak manada büyüklüğün tek sahibidir. Hiçbir insan için bu mânâda bir büyüklükten söz edilemez. Kendilerini büyük sanan nicelerinin, Allah’ın sonsuz kudreti ve büyüklüğü karşısında ne kadar küçüldükleri imkân imkânsız olan bir gerçektir. Büyüklük sevdasına kapılanların yok olmalarına, bazen küçücük bir olay hattâ çok küçük bir yaratık, bir mikrop bile yetmiştir. Bu gerçek karşısında insanlar hangi büyüklükten söz edebilirler?

13) el-HÂLİK: Allah’ın yaratıcı olduğunu belirten bir sıfattır. Yaratmak ise bir şeyi var etmek, hiç benzeri olmayan bir şeyi meydana getirmek demektir. Bu manada Allah’tan başka hiçbir yaratıcı yoktur. Herşeyi yaratan O’dur. İnsanların ortaya koydukları şeyler yaratma değildir; var olanlardan yeni bir şey elde etmektir. Allah, yaratandır; O’nun dışındaki tüm varlıklar ise yaratılmıştır.

14) el-BÂRÎ: Allah’ın, yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizâm üzere yaratması, olgunlaştırarak birbirinden farklı niteliklerde meydana getirmesi mânâsındadır. Şüphesiz varlıkları seçip, düzenleyip olgunlaştırarak her birini ayrı bir özellikte yaratan Allah’tır.

15) el-MUSAVVİR: Allah’ın yaratmış olduğu varlıkların şekil ve durumlarını takdir edip, dilediği şekilde meydana getirmesi, şekillendirmesi anlamına gelir.

16) el-GAFFÂR: Kullarının günâhlarını affeden ve çok bağışlayan yüce varlık anlamına gelir. Günâh işlemek insanların özelliği olduğu gibi, onların günâhlarını örtmek ve bağışlamak da yüce Allah’ın ayrılmaz sıfatlarındandır.

17) el-KAHHÂR: Allah’ın ziyadesi ile kahredici, yok edici yüce bir varlık olduğu manasına gelir. Sonsuz kudretinin karşısında hiçbir kimsenin gücü ve kudreti olamaz. Ama serbest iradeleriyle O’nun karşısına çıkma cüretini gösterenlere de lâyık oldukları cezaları tam olarak verecektir. Allah’ın kayıtsız üstünlüğüne sınır koyacak hiçbir varlık yoktur.

18) el-VEHHÂB: Allah’ın çok hibe eden, çok fazla bağışlayan olduğu anlamına gelir. Hak sahibi olmadıkları halde yarattıklarına çok çok verendir.

19) er-REZZÂK: Allah’ın bütün yaratıkların rızıklarını veren olduğunu ifade eder. Her canlı için gerekli gıdayı bahşedip yaratan ve bol bol veren Allah’tır.

20) el-FETTAH: Kulların, her türlü güçlük ve sıkıntılarını açan ve kolaylaştıran manasına gelir. Faydalı ilimlere karşı insanların kalbini açarak, onların islerini kolaylaştıran, bütün zorluklarını ortadan kaldıran yüce Allah’tır. Her işinde üstün gelen O’dur.

21) el-ÂLİM: Allah’ın, çok bilen, bilgisi ezelî ve ebedî olan, her şeyi her yönüyle bilen tek yaratıcı olduğu manasını ifade eder.

22) el-KÂBIZ: Allah’ın, her şeyi sonsuz kudreti altına alan, bu kudretiyle kuşatıp kavrayan, her şeyi emri altına alıp tutan en yüce varlık oldu

Bu anlamına gelir.

23) el-BÂSIT: Allah’ın, her hayrı veren, lütuf ve rahmetini kullarına yayan yüce yaratıcı olduğunu ifade eder. Allah, insanlara rızık, neşe, rahatlık ve bolluk vererek onlara lütuf ve rahmetiyle muâmele etmektedir.

24) el-HÂFID: Allah’ın, emirlerini dinlemeyen, başkalarını beğenmeyen, büyüklenip hak ve hukuk tanımaz zorbaları rezil, perişan eden anlamına gelen bir ismidir.

25) er-RÂFİ: Kaldıran, yükselten ve yüksek olan anlamlarına gelir. Gönülleri iman ve irfan ışığıyla parlatan, yüksek gerçeklerden haberdar eden yüce Allah’tır. Her yönüyle yüce ve yüksek olan O’dur.

26) el-MU’İZZ: İzzet ve ikrâm edici, şeref sahibi anlamına gelir. Yalancılığa, samimiyetsizliğe itibar etmez.

27) el-MÜZİLL: Yüce Allah’ın, lâyık olanları zillete düşüren, zelil kılan, onları hor ve hakir eden anlamına gelen bir sıfat isimdir.

28) es-SEMI’: İşiten, işitme kuvve tine sahip olan ve işitme gücünü verendir. O, hiçbir şartla ve kayda bağlı olmaksızın işitir.

29) el-BASÎR: Herşeyi her yönüyle eksiksiz gören, yaratıklarına da görme duyusunu veren anlamını taşır.

30) el-HAKEM: Hüküm koyan, emir veren, varlıklar hakkında hükmünü tamamen icra eden anlamına gelir.

31) el-ADL: Allah’ın herkese hakkını veren, koyduğu âdil hükümleriyle zulme razı olmayan, zulmü ve zâlimi sevmeyen anlamına gelen sıfatının ismidir. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır (el-A ‘raf, 7/85; Yûnus, 10/109; Yûsuf, 12/80).

32) el-LATÎF: En ince işlerin bile bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri de yapan, seçilmez yollardan da kullarına çeşitli faydalar ulaştırandır (el-En’âm, 6/103).

33) el-HABÎR: Herşeyden haberdar olan, her şeyin iç yüzünden ve gizli tarafından her yönüyle haber sahibi bulunan, onlara yumuşak davranarak cezalarını geriye bırakandır.

34) el-HALİM: Acele etmeyen, günahkârların cezasını vermeye güç yetirdiği halde bunu acele yapmayıp, onlara yumuşak davranarak cezalarını geriye bırakandır.

35) el-AZİM: Çok yüce ve çok büyük olan; sınırsız ve kayıtsız büyüklük, üstünlük de yalnız O’ndadır.

36) el-GAFÛR: Mağfiret eden, yargılayan, suçları bağışlayan, affeden, insanların beğenilmeyen taraflarını gizleyendir.

37) eş-ŞEKÛR: Çok şükre lâyık olan, kendi rızası için şükredilen, şükür olarak yapılan iyi işlerin daha fazlasıyla karşılığını veren, insanlara nimetlerini artırarak şükür muamelesi yapandır.

38) el-ALİYY: Yüksek, büyük ve yüce olan; kudrette, bilgide, hükümde, irâdede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstün olandır. Herşey O’nun hükmü ve emri altındâdır.

39) el-KEBİR: Büyük, yüce anlamında olup, Allah’ın kâinatı ve ondâkileri hüküm ve kudretiyle idâre eden, her şeyi hükmü altına alan sıfatının ismidir.

40) el-HAFIZ: Muhafaza eden, koruyup saklayan, yapılan işleri bütün ayrıntılarıyla saklayıp, her şeyi belli vaktinde afet ve belâlardan koruyandır.

41) el-MUKÎT: Rızıkları yaratıcıdır.

42) el-HASÎB: Herkesin yaptıklarını takdir eden, yapılanları bütün ayrıntılarıyla bilip her insanı hesaba çekerek yaptığının karşılığını verendir (el-Ahzâb, 33/39).

43) el-CELÎL: Büyüklük ve ululuğu pek yüce olandır. Sıfat ve-isimleriyle her türlü büyüklük kendine ait olandır.

44) el-KERÎM: Cömert, kerem sahibi; muktedir iken affeden, cömertlik duygusunu veren, va’dini yerine getirendir.

45) er-RAKÎB: Görüp gözeten, murâkebe eden, bütün varlıklar üzerine gözcü olup bütün işlerini kontrol altına alandır (en-Nisâ, 4/1).


Hoca
46) el-MUCÎB: İcâbet eden, isteyene karşılık veren, teklifleri bilen ve O’na yalvaranların isteklerine icâbet eden ve karşılık verendir (el-Bakara, 2/186).

47) el-VASİ’: Bağışlaması bol ve rahmeti çok olandır. Yarattıklarına maddi ve manevigenişlik verendir (el-Bakara, 2/247).

48) el-HAKIM: Herşeyi inceliğiyle bilen, bu bilgisine göre emir ve yasakları vâzeden, buyrukları ve bütün işleri yerli yerinde olandır.

49) el-VEDÛD: Çok şefkatli, muhabbetli, salih kullarını çok seven ve onlarca çok sevilen, onları rahmet ve rızasına erdiren; sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya yegane lâyık olandır. Sevgi ve dostluk hissini yaratandır (Hud, 1 1/90).

50) el-MECÎD: Şan, şeref, büyüklük ve kudretinden dolayı yüce olan ve güzel işlerinden dolayı da sevilip övülendir. Şeref, ancak kendi emir ve yasaklarına uymakla elde edilebilir (Hud, 11/73).

51) el-BAİS: Sebepleri yaratan ve ölüleri diriltendir. İhtiyaçlarma göre insanlara peygamberler gönderendir.

52) eş-ŞEHÎD: Herşeye şahit olan, her şeyi hakkıyla gören, bilen ve muamelesini de buna göre yapandır.

53) el-HAKK: Varlığı hiç değişmeyen, hiç yok olmayan ve gerçek olandır (el-Hacc, 22/6).

54) el-VEKİL: Hayatını, O’na tevekkül ederek düzenleyen ve böylece O’na sığınanların işlerinde kendilerine yardım edendir; İdaresinde hiçbir kayda ve şarta bağlı olmayandır.

55) el-KAVÎ: Kudretli, güçlü ve sınırsız kuvvet sahibi olandır. Herşey O’nun kudret ve kuvveti karşısında güçsüzdür; O’na boyun eğmek zorundadır.

56) el-METİN: Metânetli, kuvveti çok şiddetli olup hiçbir iş O’na zor değildir.

57) el-VELÎ: Emir sahibi ve iyi insanların yani müminlerin dostu (velisi) olup onlara yardım ederek işlerini yönetendir.

58) el-HAMÎD: Çok övülen, övgüyle değer sıfatlarıyla hamd edilendir. Bütün varlığın diliyle övülmeye lâyık ve her an hamd edilen tek yüce varlıktır.

59) el-MUHSÎÎ: Allah, çokça veren, sonsuz düşünülse bile her şeyin sayısını her yönüyle bilendir.

60) el-MÜBDÎ: Hiç yoktan ortaya koyan, vareden, yaratandır. O’ndan başka yaratıcı yoktur.

61) el-MU’ÎD: Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratandır. O’ndan başka yaratıcı olamaz.

62) el-MUHYÎ: Dirilten, canlandıran ve hayat verendir. O’nun öldürdüğüne kimse hayat veremez (Fussilet, 41/39)

63) el-MÜMÎT: Öldüren, ölümü her canlıya takdir edip bunu uygulayandır.

64) el-HAYY: Diri, canlı hiç ölmeyen, hayatı ezeli ve ebedi olandır.

65) el-KAYYÛM: Baki ve ebedi olan; her şeyin O’nun kudret ve iradesiyle varlığını sürdürebildiği tek varlıktır (el-Bakara, 2/250; Âlu İmrân, 3/1).

66) el-VÂCİD: Var olan ve her şeyi vareden, icad eyleyen; varlığı kendinden olan; dilediğini istediği anda var edip yaratandır. O’na karşı hiçbir şey kendini gizleyemez.

67) el-VAHİD: Tek, bir olmak, Allah ikincisi olmayan tek birdir. Zatında, sıfatlarında, işlerinde ve hükümlerinde asla ortağı-dengi ve benzeri bulunmayandır.

68) es-SAMED: Hiçbir şeye muhtaç olmayan, tüm yaratıkların ihtiyacını gideren ve her türlü istekte doğrudan kendisine başvurulandır.

69) el-KADÎR: Kudret sahibi, tükenmez kudreti olan, istediğini dilediği gibi yapmaya muktedir olandır. Her türlü güç ve kuvvet de O’ndandır (el-Bakara, 2/20).

70) el-MUKTEDİR: Gücü her şeye yeten, her şeyi dilediği duruma getiren, kuvvet sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf edendir.

71) el-MUKADDİM: Herşeyden önce olan, dilediğini öne alan; dilediğine maddi ve manevi nimetler verip yükselten, öne geçiren, ilerlemelerini sağlayandır.

72) el-MUAHHİR: Herşeyden sonra yine var olan; emir ve yasaklarına uymayanları zelil edip arkaya bırakan, istediğini geri koyandır. Sonunda yine sadece O var (olarak) kalacaktır.

73) el-EVVEL: Herşeyden önce, öncelerin öncesi, başlangıçların yaratıcısı ve varlığının öncesi olmayandır.

74) el-AHİR: Herşey son bulunca O, var olarak kalacaktır. Varlığının sonu yoktur.

75) ez-ZÂHİR: Görünen, varlığında hiç şüphe olmayan, varlığı her şeyden aşikâr olandır. Her yaratık yaratanının görülen bir şâhididir.

76) el-BATIN: Gizli, cisim olarak görülmeyen, varlığı gizli olan, ancak varlığı da kesin olarak bilinendir. (Hayal, duygu, akıl ve düşüncenin de görülmeyip eserle varlıklarının kesin olarak bilinmesi gibi).

77) el-VALÎ: İdare eden bu büyük kâinatı ve onda her an olup bitenleri idare edip yönetendir. İdare etme yeteneği O’nundur.

78- el-MUTE’AL: Yüksek ve yüce varlık… Bilinenlerin en üstün olanı… Akım yaratılmışlarda mümkün gördüğü her şeyden çok yüce olandır.

79) el-BİRR: İyilik ve güzellik, bağışta bulunma, kullarına yardımcı olma anlamlarında Yüce Allah’ın bir sıfat ismidir. İyiliği ve ihsânı çoktur. İyilik ve ihsan gibi hisler de sadece ondadır (et-Tûr, 52/28).

80) et-TEVVÂB: Tövbeleri çok kabul eden, tövbe kapısını açık tutarak tövbe etme imkânı verendir. Samimi olarak günahlardan dönüp tövbe edenleri bağışlayandır.

81) el-MÜNTEKİM: İntikam alan, günahkârları, adaletiyle yargılayarak lâyık oldukları cezaya çarptıran demektir.

82) el-AFÜV: Merhametli, daima affeden, günâhlardan dilediğini affedip suçları bağışlayandır.

83) er-RAÛF: Çok merhamet eden, insanları yükümlü tutmada pek müsâmahalı ve yumuşak davranandır.

84) MALİKÜ’L-MÜLK: Herşeyin tek sahibi, her ne varsa O’nundur. Herşey üzerinde mutlak tasarruf yetkisi sadece O’na aittir. O h;llde Ondan başkasına kulluk edilmez.

85) ZÜLCELÂL-İ VE’L-İKRÂM: Celâl ve ululuk sahibidir. İkrâm ve ihsân edicidir. Hürmet ve saygıya yegane lâyık ve tüm büyüklüklere sahip olandır.

86) el-MUKSİT: Doğru hareket eden, bütün işlerini birbirine uygun ve yerli yerinde yapandır.

87) el-CÂMİ: Derleyen, toplayan, her şeyi kudreti içinde bulundurup dilediğini istediği anda ve istediği yerde toplayandır.

88) GANÎ: Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hakkında noksanlık ve ihtiyaçtan sözedilemeyendir.

89) el-MACİD: Kerem ve müsâmahası sınırsız olandır. İnsanlara iyilikle muamele edip onları himâye etme lütfunda bulunan, her türlü sıkıntılarını giderendir.

90) el-MÂNİ’: Herşey O’nun emir ve korumasına bağlıdır. O’nun emri olmadıkça hiçbir şey olamaz. İstemediği şeyin, yani takdir etmediğinin olmasına imkân yoktur.

91) en-NÛR: Alemleri, bütün kâinâtı nurlandıran, aydınlatan; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur, aydınlık ihsan edendir.

92) el-HADÎ: Hidâyet eden, doğru yolu gösteren; hidayet yaratan; istediğini iyi işlerde başarıya ulaştıran, kullarına doğru yolu gösterendir.

93) el-BEDÎ: Eşi ve benzeri olmayan, bir şeyi en mükemmel yapan, yaratan, eşsiz ve görülmemiş şeyleri varedendir. Varlıklar âleminde O’nun eşi ve benzeri yoktur. Hayret verici âlemleri yoktan var eden, icad eden O’dur.

94) el-BÂKÎ: Sürekli var olan ve var olacak olandır. Sonu olmayandır. Allah’ın varlığının sonu yoktur.

95) el-VARİS: Tüm varlıkların gerçek sahibi, varisidir. Servetlerin geçici sahipleri yok olduktan sonra da varlığı devam eden ve o servetlerin sahibi olandır.

96) er-REŞÎD: Doğru yolu gösteren: İnsanları, peygamberlerin getirdiği ve tebliğ ettiği kitaplar vasıtasıyla doğru yola iletendir. Allah, bütün işleri ezeli takdirine göre yönetip, dosdoğru bir düzen içinde sonuca ulaştırandır.

97- es-SABÛR: Çok sabırlı, hiçbir şeyde acele etmeyen; kendine isyan edenleri cezalandırmada acele etmeyip, onlara süre verendir.

98- ed-DAR: Elem ve zarar verici şeyleri hikmetinin gereği olarak yaratandır. Yüce Allah, zarar veren şeyleri yaratmıştır. Fakat onlardan zarar görmemizi değil, akine maddi-manevi bütün zararlardan sakınarak korunmamızı emretmiştir.

99) en-NAFİ: Hayır ve fayda verici şeyleri yaratandır. Bütün olaylar sebepleriyle meydana geliyorsa da, sebepler yok’u var edemez. Onlar ancak insanların elinde birer vesîle ve Hakk’tan isteme vâsıtası olmak üzere yaratılmışlardır.

Allah’ın zâtı, bir: güzel isimleri (esmâü’l-hüsnâ) ise çoktur. Allah’ın doksan dokuz ismi hadis-i şeriflerde de bildirilmiştir. İbn Kesir, tefsirinde, Buhâri ve Müslim’in Ebû Hureyre (r.a.)’den naklettikleri bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.s.)’den şöyle buyurduğu rivâyet ediliyor: "Yüce Allah’ın bir eksiğiyle yüz ismi vardır. (yani doksandokuz). Kim onları sayarsa cennete girer. O tektir, tek ‘i sever. "

Osman ÇETİN


@mir
Allah razı olsun mum kardeş 99 adedini güzelce açıklamış

bu isimlerle zikir hakkında merak ettiklerin için ise
eski mesajlarımdan şu bilgileri vereyim İnşaAllah

forumduasi.com/misafir-sorulari/105051-islamiyette-hu-cekmek-veya-allah-diye-tesbih-cekmek-varmidir.html

forumduasi.com/zikir-ve-dualarin-fazileti/109750-hu-cekmek-hakkinda.html

linklerdeki mesajlarımı okursanız
ne demek istediğimi anlarsınız
ben sadece bir alıntı yapayım

< Allah Allah hu hu diyerek zikretmek dinde var mıdır ?

Şüphesiz ki Allah’ı O’na yakışır tarzda Kur’an’ın ve Sünnetin emrettiği şekilde zikretmek en güzel ibadetlerdendir.

Allah c.c kitabında kullarına zatını en güzel isim ve sıfatlarıyla tanıtmıştır. O’nu, Kur’an’ın ve sünnetin tarif ettiği lafızlarla zikretmek gerekir. Çünkü zikir bir ibadet çeşididir ve tevkifidir, – yani Kur’an ve Sünnettin emrettiği lafızlarla olmalıdır –

Dolayısiyla biz O’nun bizden istediği ve emrettiği şekilde ibadet etmekle ve zikretmekle emrolunduk. Heva ve arzumuzdan, aklımızdan veya çevremizden öğrendiğimiz, gördüğümüz lafızlarla O’nu zikretmek ve O’nun adını yüceltmek doğru değildir.

Sorunun cevabına gelince, Allah Allah hu hu veya Hayy Hayy diyerek zikrin meşruluğuna dair, Kur’anın ve Sünnetin temiz sayfalarında bir delil bulunmamaktadır.

Bu lafızlarla zikretmek konusunda Ayet ve Hadis de yoktur. Kur’an ve Sünnet çizgisinde yetişen ve bu iki kaynağı en iyi şekilde bilen sahabe ve onlara ittiba eden tabiin hayatında da böyle birzikir yapıldığına dair delil bulunmamaktadır. Onlar ki dini en iyi şekilde bilenler, onu hakkıyla uygulayanlar ve yine ona en iyi şekilde davet edenlerdi.

Değerli Müslümanlar ! Bununla beraber yine bilinmesi gereken hususlardan birisi de ; Allah Allah hu hu veya Hayy Hayy diyerek zikretmek Arap dili açısından da anlam ifade etmez. Çünkü Arapçada müfid cümle – yani anlamlı cümle – ancak Elhamdulillah, SubhanAllah, Allahu Ekber gibi lafızlardır.

Araplar Allah Allah hu hu Hayy Hayy diyerek Allah’ı zikretmezler. Neden ? Çünkü bu ifadeler bir anlam ifade etmezler. Bu kelimelerle yapılan zikir Allah’ı övmediği gibi, Kur’an ve Sünnette de böyle bir tarif yoktur.

Bu nedenle, Müslümanların farkında olmadan veya anlamını kavramadan, hu , hu derken, veya hay hay derken daha sonra şeytanın süslemesi ve saptırmasıyla he he veya hav hav gibi ifadeler ağızlarından çıkmaya başlıyor
Bu ifadeler inanın abartılı ifadeler falan değildir Bu gibi manzaralara bir Müslüman olarak – hatta bir zamanlar bir tasavvufçu olarak – şahit olduğum şeylerdir.

Bu ise şeytan ve avanelerinin aldatması ve müslümanları eğlenceye alması demektir. Böylesi bir amel neticesinde, şeytanın inananları saptırarak dil hatalarına düşürdüğü açıktır…. Dolayısıyla bu türden yalan yanlış uygulamaların akideye verdiği zararı da göz önünde bulundurursak, akıl ve basiret sahibi bir Müslümanın bu şekildeki bir ameli meşru görmesi düşünülemez.

Hulasa kardeşlerim ; bu lafızlarla Allah’ı zikretmek bidattir ve asla caiz değildir… Bu şeytanın bir aldatmasıdır. Ve unutmayın ki şeytan, inananların apaçık düşmandır. Dolayısıyla düşmana karşı Kur’anın ve Sünnetin sağlam kalesine sığınmak lazımdır..

Allah resulü s.a.v’in sünneti seyiyesinde bu konuda binlerce hadis varken, heva ve arzularımıza uygun olarak icadettiğimiz zikir çeşitleriyle Allah’ı zikretmek ne derece doğrudur?. Halbuki Allah’u azze ve celle her konuda olduğu gibi bu konuda da Resulü s.a.v’de güzel bir örnek olduğunu bizlere bildirmektedir.

Biz hiçbir Resulü Allah’ın izniyle itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik… NİSA: 64

Eğer ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz NUR: 54

Andolsunki Allah ın Resulünde sizin için, Allah’ı ve Ahiret gününü umar olanlar ve Allah’ı çok zikreden kimseler için pek güzel bir örnek vardır. AHZAB: 21

….. Resul size neyi verdiyse ,onu alın;sizi neden nehyetti ise, ondan da sakının. Allah’tan korkun, şüphesiz Allah ın azabı çok çetindir. HAŞR: 7

Deki :Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.Allah Ğafur’dur, Rahim’dir. ALİ İMRAN: 31

Allah ın davetçisine icabet edin ve ona iman edin ki Allah, sizin için günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi o acı azaptan korusun. AHKAF: 31

Ey iman edenler ! Sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman Allah ve Resulünün çağrısına uyun. ENFAL : 24

… Ebu said el-Hudri r.a’dan. : Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Ey insanlar! Size iki ağırlık bıraktım. Bunlar, Allah’ın kitabı Kur’an ve benim sünnetim………." Bağdadi : El-Fakih : 1.C.94 Malik Muvatta – Albani sahih der

Hulasa değerli Müslümanlar ; Allah Resulü s.a.v’in de dediği gibi :

Kim bir amel işler de o amel bizim emrimizin dışında olursa, o merduttur. – yani reddolunur –
Müslim : 5.C.1718.N – İbni Hibban : 1 / 26 – 27 – Darekutni : 3.C.4457

Tacuddin El-Bayburdi

islamdersleri.blogspot.comhttp://islamdersleri.blogspot.com adresinden alınmıştır. >


dmlgln
Allah razı olsun,hem rabbimizin isimlerini daha iyi kavramak hemde zikir çekmekle ilgili aydınlanmış oldum.Allaha emanet olun selam ve dua ile hayırlı günler dilerim


fanihayat
Selamün Aleyküm

Amelleri yaparken aklımıza rüyamızda güzel bir akıbet bir işaret görsek diye geliyor sonra yatıp uyuduğumuz zaman alakası olmayan birşeyler gördüğümüz zaman üzülüyoruz bunun nedeni ya şeytani rüyalardır ya da karışık düşler. Esasen Rüya’ya göre amel edilmez gerceğidir.

Allah C.C Habir ismi : Her şeyden haberdar olan, gizli hallerden haberdar olan
Cenab-ı Hak Buyuruyor:
Allah bilendir, hikmet sahibidir. (Enfal,71)

O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır. (Enam, 18)

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. (Mülk, 14)

Bir müslüman ihlasla "Ya Habîr" diye bu mübarek ismin zikrine devam ederse onun tecellisine mazhar olur. Kötü ahlaktan kurtulur. Zihni açılır. (2)

Allah’ın her esma’sında nice hikmetler vardır.

Bu ismi bilmenin faydaları:
Kul, bildiklerine aldanıp büyüklenmemeli ve şeytanın oyununa gelmemelidir. Daima güzel ahlakla donanmalı, araştırmalı ve ilmin artırmaya çalışmalıdır.
Bütün amellerinde, sözlerinde ve gizli hallerinde Mevla’sından haya ederek O’na isyan etmekten kaçınmalıdır.

Allah’ın sıfatlarını, hükümlerini, helal ve haramını öğrenmeli, kendisini O’na yaklaştıracak ve mertebesini yükseltecek şeylerle uğraşmalıdır. (1)

Kaynaklar:
1) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004
2) Esmâ-ül Hüsna, Rauf Pehlivan, İstanbul Dağıtım A.Ş., 2002
3) Elmalı Tefsiri, Mülk Süresi, 14


ya habir, ya habir fazileti, ya habir ne demek

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();