Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır (Yunus Süresi 100. Ayet)
Kayıtsız Üye
Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır
bu ayetin tefsiri nedir?
iniş sebebi
Cevap: Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır
Hoca
Hz. Yunus (A.S.) İle Kavminin Kıssası
98- Keşke bir kasaba halkı (azabı görmeden) iman etseydi de, imanları ken- dilerine fayda verseydi! Yunus’un kav- mi müstesna; onlar iman edince, biz onlan dünya hayatında rezil-rüsvay olma azabından kurtardık ve onları bir süre daha yaşattık.
Eğer Rabbin dileseydi> yeryüzünde.er.in hepsi imT e,derdL ° ^sen hepsi iman etsinler diye insanları yine de zorlayacak mısın?
100- Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Allah rezil-rüsvayhğı aklını kullanmayanlara verir.
Belagat:
"O halde sen… insanları yine de zorlayacak mısın?" Buradaki soru inkâr içindir. Zamirin fiilden önce gelmesi ilâhî iradeye muhalefet etmenin imkânsız olduğuna delâlet etmek içindir. Yani bunu zorlamakla elde etmek mümkün değildir. [177]
Kelime ve İbareler:
"Keşke" helak ettiğimiz kasabalardan "bir kasaba halkı" azabı görmeden, Firavun’un yaptığı gibi, azap gelinceye kadar beklemeden, daha önce "iman etseydi de" Allah bu imanlarını kabul edip onların üzerindeki azabı kaldırsaydı ve böylece "imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus’un kavmi müstesna onlar" kendilerine gelecek azabın ilk emarelerini görür görmez, azabın gelmesini beklemeden "iman edince biz onları dünya hayatında rezil-rüsvay" hor ve zelil "olma azabından kurtardık." Ecelleri bitinceye kadar "Onları bir süre daha yaşattık. " Burada anlatılmak istenen insanın yaşayacağı tabiî ömürdür.
"Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi iman ederdi." Mutezile mezhebi alimleri diyorlar ki: Bu ifadeden murad, zorlama suretiyle yapılan bir iradedir. Yani Allah onları zorla imana teşvik etseydi, buna muktedir olurdu ve bu da sahih olurdu. Fakat bunu yapmadı. Çünkü kulun zorlama ile iman etmesinin kendisine hiçbir faydası olmaz. Mutezile’nin görüşüne göre ayette murad edilen irade meydana gelmemiştir.
Ehl-i sünnet alimlerinin görüşü ise şöyledir: Buradaki mana imanın yaratılmasıdır. Yani Rabbin dileseydi, onların iman etmesini yaratırdı. Fakat bunu yapmadı. Allah’ın iradesi onlarda imanın meydana gelmesine yönelmedi. Çünkü Allah’ın yaratması, iradesi, irşad ve hidayeti olmadıkça iman meydana gelmez. Bu mana meydana gelmedikçe iman meydana gelmez. Burada "zorlama iradesi" kaydını koymak zahirî manaya aykırıdır. Zira Allah’ın iradesi olmadan hiçbir iman meydana gelmez:
"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." (İnsan, 76/36) "Allah mahlûkatı zorlamadı, ama ellerindeki tercih hakkını da çekip almadı. Bilakis onlara iman etmelerini emretti. Onlar için tercih ve niyet etmelerini yarattı" manasmdaki bu görüş Mutezile’ye de uygundur. Bu durumda ayetin mutlak olarak anlaşılması daha evlâdır. İman vb. her şeyin Allah’ın iradesine bağlanması vaciptir.
"O halde sen hepsi iman etsinler diye" Allah’ın dilemediği bir şeyde "insanları yine de zorlayacak mısın?" Buradaki istifham inkâr ifadesi taşır. Zamirin fiilden önce gelmesi ilâhî iradeye muhalefet etmenin imkânsız olduğuna delâlet etmek için. Yani bunu, zorlamakla elde etmek mümkün değildir.
"Allah’ın izni" iradesi ve tevfiki "olmadıkça hiç kimsenin iman etmesi mümkün değildir." O halde onları hidayete erdirmek hususunda kendini fazla yorma. Çünkü bu Allah’a aittir. Bir şeye izin vermek -lügatte- bu konuda icazet ve ruhsat verildiğini ve bunu yapmakta mahzur bulunmadığını haber vermektir. "Allah rezil-rüsvaylığı aklını kullanmayanlara" Allah’ın ayetlerini ince ince düşünmeyenlere, aklını delil ve ayetleri incelemek hususunda kullanmayanlara "verir." Rics, burada azap ve rüsvaylıktır. Lügatte ise çirkin ve pis şeyler demektir. [178]
Ayetler Arası İlişki
Bu kıssa, bu surede zikredilen üçüncü kıssadır ve Hz. Yunus (a.s.) ve kavmi hakkındadır.
Cenab-ı Hak "Üzerlerine Allah’ın hükmü hak olanlara her türlü delil gelse de, acıklı azabı görmedikçe iman etmezler" beyan ettikten sonra Hz. Yunus ‘.a.sj’un kavminin küfürden sonra iman ettiğini belirtmek ve bu imanlarının kendilerine faydalı olduğuna delâlet etmek için bu ayeti zikretti.
Bu ayetler kâfirlerin iki grup olduğuna işaret eder: Onlardan bir kısmı üzerlerine hayatlarının küfürle sona ermesi hükmedilen kimselerdir. Diğer bir kısmı ise üzerlerine hayatlarının imanla sona ermesi hükmedilen kimseler. Allah’ın takdir ettiği her şey de mutlaka olacaktır.
Yine Allah Tealâ’nın insanları iman ve küfre, hayır ve şerre müsait olarak yarattığı ve Allah’ın irade ve hikmetinin kulların davranışlarıyla sıkı bir irtibat içinde olduğu-ve kulların hareketlerinin Allah’ın irade ve hikmetine uygun olduğu şeklinde daha önce ayetlerde bildirilen hususlar bu ayetlerde tamamlanmıştır.
Bu üç kıssanın (Hz. Nuh, Hz. Musa ve Hz. Yunus kıssalarının) anlatılma-sındaki ibretli nokta kâfirlerin şüphelerini reddetmektedir.
Bu şüphelerden biri, Rasulullah (s.a.)’ın kâfirleri üzerlerine azap inmekle tehdit ettiği halde bu azabın inmemesi idi.
Bundan dolayı Cenab-ı Hak Hz. Nuh, Hz. Musa ve Firavun ve Hz. Yunus kavmi hakkında azabı geciktirdiğini ve ilk iki kavme azap indiği halde iman etmeleri sebebiyle Hz. Yunus (a.s.) kavmine azap indirmediğini delil olarak zikrederek vaad edilen bir şeyin bilerek geciktirilmesinin vaadin doğru olduğu hususunda bir şüphe meydana getirmeyeceğini beyan etti. [179]
Yunus (a.s.) Kıssası:
Hz. Yunus (a.s.) Kur’an-ı Kerim’de ismen dört defa zikredilmiştir: Nisa 163, En’am 86, Yunus 98, Saffat 139. İki ayrı yerde de vasıflarıyla zikredilmiştir:
1- Zü’n-nun vasfıyla: Enbiya, 87.
2- Sahibu’l-hut vasfıyla: Kalem, 48.
Hz. Yunus (a.s.)’un tam ismi Yunus b. Metta’dır. Ehl-i Kitap Yunus b. Em-tay demektedirler.
Allah Tealâ onu Musul topraklarındaki "Ninova" kasabasına gönderdi. Ni-nova halkı onu yalanladılar. Hz. Yunus (a.s.) onları bir müddet sonra -bir rivayete göre 40 gün sonra- gelecek bir azapla korkuttu ve kavmine kızarak oradan ayrıldı.
Hz. Yunus (a.s.) gidince kavmi azabın gelmesinden korktular. Vaad edilen vakit yaklaşınca gökyüzünü şiddetli koyu bir duman ve simsiyah bulutlar kapladı. Bulutlar aşağıya doğru inip bütün kasabayı kapladı. Ninova halkı son derece korkmuştu. Hz. Yunus’u aradılar ama bulamadılar. Hz. Yunus’un doğru söylediğine gerçekten inanmışlardı. Hepsi yas elbiseleri giydiler, hanımları, çocukları ve hayvanlarıyla birlikte meydanda toplandılar. Anne ile çocuklarını birbirlerinden ayırdılar. Birbirlerine şefkatle muamele ettiler. Sesler, gürültüler çoğaldı. İhlâslı bir şekilde tevbe ettiler. İman ettiklerini açıktan ilân ettiler. Allah Tealâ’ya yalvarıp yakardılar. Allah da onlara rahmetiyle muamele etti, azabını kaldırdı. Bu gün 10 Muharrem Cuma günü idi.[180]
Taberî diyor ki: Ümmetler arasından Hz. Yunus kavmi azabı gördükten sonra tevbe etmesi ve tevbelerinin kabul edilmesi sebebiyle özellikle zikredilmiştir. Müfessirlerden bir grup alim bu görüşü zikretmişlerdir.
Zeccac ise şöyle diyor: Onlara azap gelmedi. Onlar sadece azabın geleceğini gösteren ön alâmetleri gördüler. Eğer bizzat azabı görselerdi iman etmelerinin kendilerine faydası olmazdı.
Hz. Yunus (a.s.)’a gelince o, kendilerine gönderildiği kavminin bu daveti kabul etmekte ve davet ettiği imana girmekte ağır davranmaları sebebiyle kavmine kızarak ayrıldı. Cenab-ı Hak’tan izin almadan ticaret eşyası yüklü bir gemiye binerek gitti.
Bundan sonra Cenab-ı Hak onu balığın yutmasıyla ve deniz sahiline atılmakla imtihan etti.
"Balık sahibi olan Yunus’u da hatırla. O, bir zaman kavmine öfkelenmiş olarak gitmişti. Bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Sonunda karanlıklar içinde kalıp şöyle niyaz etti: "Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tenzih ve teşbih ederim. Gerçekten ben haksızlık edenlerden oldum. Biz de duasını kabul edip onu sıkıntılardan kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız." (Enbiya, 21/87-88).
Allah O’nu balığın karnında üç gün veya yedi gün yahut daha çok veyahut daha az bir müddetle kaldıktan sonra hasta bir halde deniz kıyısına attı. Balığın onu çiğneyip hazmetmesinden korudu. Ondan sonra da onu yüz bin kişilik veya daha fazla bir cemaate gönderdi. Allah onların imanını kabul etti.
Enbiya suresi 87. ayetteki "Bizim kendisine kadir olamayacağımızı sandı" şeklinde zahiri mana verileceği yerine ayetin hatadan masum olan peygamberlere münasip manası "Bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı" şeklinde olmalıdır. Yani Yunus (a.s.) kendilerine gönderildiği kavme gitmesi için onu mecbur tutmayacağımızı ve Allah Tealâ’nın onlara gönderdiği mesajı tebliğ etmeye zorlamayacağımızı zannetti.
Burada anlatılmak istenen şudur: Hz. Yunus (a.s.) Allah’ın kavmine gitmesi şeklindeki emrini vacip bir emir olarak değil muhalefet etmekte günah olmayan bir irşat emri olarak tevil etti. Tıpkı fıkıh alimlerinin "Ey iman edenler! Belirli bir vadeye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın." (Bakara, 2/282) ayetinde emrolunan borcun yazılması emrini mendup bir irşat emri olarak telakki ettikleri gibi. Hz. Yunus (a.s.) da kendisine verilen emri bu şekilde anladı.[181]
Açıklaması
Keşke kendilerine peygamber gönderilen kasabalardan bir kasaba halkı dine davet edilip hüccet ortaya konulur konulmaz, azap inmeden ve iman etmeleri imkânsızlaşmadan önce iman etseydi de, imanları kendilerine fayda verseydi!
Irak’ın kuzeyinde Musul vilayetinde Ninova kasabası halkına gönderilen Hz. Yunus (a.s.) kavmi müstesna. Bu kavim önce inkâr etti. Sonra azabın ilk işaretlerini görünce Allah Tealâ’ya niyazda bulundular. İhlâsla tevbe ettiler, açıkça iman ettiler. Allah da bunlara rahmetiyle muamele etti. Hz. Yunus’un onlara vaad ettiği azabı onlardan kaldırdı, imanlarını kabul etti, normal ecelleri bitinceye kadar onlara yaşama hakkı verdi.
Yani Hz. Yunus kavmi olan Ninova kasabası halkından başka eski kavimlerden peygamberlerine hep birlikte iman eden bir kasaba olmamıştır. Hz. Yunus (a.s.) kavmi de azabın ilk alâmetlerini görünce peygamberlerinin uyardığı ve korkuttuğu azabın gerçekten geleceğinden korkarak iman ettiler. Onların imanlarının kabul edilmesi Firavun’un imanının kabul edilmesinden farklı idi. Çünkü Firavun boğulmaya yüz tutmuş ve ölüme yaklaşmış bir halde iman etmiş, Hz. Yunus (a.s.) kavminin imanı her ne kadar azabın ilk alâmetlerini görünce olmuş ise de onlar kendilerine azap bilfiil gelmeden önce iman etmişlerdi.
Bu kıssada Mekkelilere tariz edilmekte, hayattan ümitsizlik derecesine düşmeden önce Hz. Yunus (a.s.) kavmi gibi olmaları teşvik edilmektedir. Çünkü azap Hz. Nuh (a.s.) kavmine, Firavun ve ordularına geldiği gibi onlar için de gerçekleşebilir.
Bu tefsire göre hiçbir çelişki, kapalılık ve Hz. Yunus (a.s.) kavminin ayrıcalıklı özelliği yoktur. Hz. Ali (r.a.) şöyle diyor: "İhtiyatlı olmak kaderi değiştirmez, ama dua kaderi değiştirir."
"Eğer Rabbin dileseydi…" Ya Muhammed! bütün yeryüzündekilerin hepsine getirdiğin kitaba iman etme izni verseydi ve onların kalplerindeki imanı ya-ratsaydı bunu yapar ve hepsi iman ederdi. Fakat Allah Tealâ’nın yaptığı her şeyde bir hikmet vardır. Nitekim şöyle buyuruyor Cenab-ı Hak:
"Eğer Rabbin dileseydi, insanları tek bir ümmet yapardı. (Fakat onları serbest bıraktı.) Onlar da durmadan ihtilâf etmektedirler. Ancak Rabbimin merhamet ettikleri müstesna. Allah insanları bunun için yaratmıştır. Rabbinin "Şüphesiz ben, cehennemi bütün cin ve insanlarla dolduracağım" sözü gerçekleşmiştir." (Hud, 11/118-119).
Yine Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "… İman edenler bilmezler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi." (Ra’d, 13/31).
Ayetteki "küllühüm" kelimesi her şeyi ihata etme şeklindedir, "cemî’an" kelimesi ise iman üzerine toplanmış, hiç ihtilâf etmeden iman üzerinde bir araya gelmiş demektir.
O halde ya Muhammed sen insanı imana zorlayıp iman etmelerini mecbur mu kılıyorsun? Bu senin üzerine bir vazife olmayıp sana ait de değildir. Bu tamamen Allah’a aittir. İman zorlama, mecburiyet ve şiddetle olmaz, sadece gönülden bağlılık ve tercih etmekle olur.
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Dinde (dine girişte) zorlama yoktur." (Bakara, 2/257).
"Sen onlara karşı bir zorba değilsin. Sen sadece azabımdan korkan müminlere Kur’anla öğüt ver." (Kaf, 50/45).
Senin görevin sadece müjdeleyip uyarmak suretiyle tebliğ etmektir: "Se-nin üzerine düşen apaçık bir tebliğdir." (Şûra, 42/48).
"Sen hatırlat. Çünkü sen, ancak bir hatırlatıcısın. Sen onlara tahakküm edici değilsin." (Gaşiye, 88/21-22).
"Şüphesiz sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediğini hidayete erdirir." (Kasas, 28/56).
"Allah’ın izni olmadıkça…" Allah’ın iradesi, dilemesi ve tevfiki olmadıkça hiçbir kimse iman edemez. Yahut Allah’ın kaza ve kaderi, irade ve dilemesi olmadıkça hiçbir kimsenin iman etmesi uygun olmaz.
Nefis iman etme hususunda mutlak olmayan cüzî bir iradeye, tercih hakkına sahiptir, ancak bu tercih hakkında tam anlamıyla bağımsız değildir. Bilakis Allah’ın mahlûkatı hakkındaki kanunu ile sınırlıdır. Allah hikmeti, ilmi ve adaleti gereği dilediğine hidayet nasip eder.
Allah azabı, rezil ve rüsvay olmayı, Allah’ın hüccetlerini ve kudretinin delillerini düşünmeyen, hakkı gösteren Allah’ın ayetleri, Kur’anî, aklî ve kevnî hüccetleri hususunda ince ince düşünerek akıllarını kullanmayanlara verir.
Böyleleri doğruya ileten duyuları ve bilgi yollarını işletemedikleri ve nefsî arzularına uydukları için küfrü imana tercih ederler. [182]
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler
Alimler bu ayetlerden aşağıdaki hususları çıkarmışlardır:
1- Azapla kuşatılmadan önce huzur ve rahat içerisinde iken iman etmek teşvik edilmektedir. Bu vakit imanın kabul edileceği vakittir.
2- Allah Hz. Yunus kavmine -Taberanî’nin bir grup müfessirden naklettiği gibi- azabı gördükten sonraki tevbelerini kabul etmek suretiyle özel bir muamelede bulunmuştur. Zeccac ise "Onlara henüz gelmemiş, sadece azabın geleceğine delâlet eden alâmetleri görmüşlerdi. Eğer bizzat azabı görselerdi imanlarının kendilerine faydası olmazdı" demektedir.
Kurtubî ise buna şöyle bir ekleme yapmaktadır: Zeccac’ın sözü güzeldir. Çünkü tevbenin fayda vermeyeceği bir müşahede Firavun kıssasında olduğu gibi azapla karşılaşma anıdır. Çünkü Firavun azabı görünce iman etmiş ve bunun da kendisine faydası olmamıştır. Hz. Yunus (a.s.) kavmi ise azabı görmeden önce tevbe ettiler.
İmam Ahmed, Tirmizî, İbni Mace ve başkalarının İbni Ömer’den rivayet ettiği Peygamberimiz (s.a.)’in şu hadis-i şerifi bu manayı teyit etmektedir:
"Şüphesiz ki, Allah kulun tevbesini son nefeste olmadığı müddetçe kabul eder." Bu hal ölümle pençeleşme halidir. Bundan sonraki iman kabul edilmez.[183]
Zeccac’ın ve Kurtubî’nin görüşüne göre Hz. Yunus (a.s.) kavminin bir hususiyeti yoktur.
3- Ehl-i sünnet "Eğer Rabbin dileseydi…" ayetini "Bütün kâinat Allah’ın iradesiyle olmuştur" şeklindeki görüşlerine delil olarak almışlardır. Çünkü "lev’ kelimesi başkasının yok olması sebebiyle bir şeyin yok olduğunu ifade eder. Yani "Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi iman ederdi" ayeti bu dilemenin olmadığını ve yeryüzündekilerin tamamının iman etmediğini gerektirir. Bu da Allah Tealâ’nın hepsinin iman etmesini istemediğine delâlet eder.[184]
"Kelimeler ve İbareler" kısmında Ehl-i Sünnet ve Mu’tezilenin bu ayetin tefsirindeki görüşlerini ve buradaki dilemenin zorlama ile yapılan bir dileme mi, yoksa yaratma, irşat ve hidayet etme şeklindeki bir dileme mi olduğunu beyan ettik. Kurtubî bu ayeti "Eğer Rabbin dileseydi onları iman etmeye mecbur bırakırdı" diyerek tefsir etmiştir.
4- "O halde sen hepsi iman etsin diye insanları yine de zorlayacak mısın?" ayetine binaen dine girişte zorlama yasaklanmıştır.
İbni Abbas diyor ki: Peygamberimiz (s.a.) bütün insanların iman etmesi hususunda son derece arzulu idi. Bundan dolayı Cenab-ı Hak ilk defa şekavete (imansızlığa) lâyık görülenlerden başkasının delâlete düşmeyeceğim bildirdi.
5- Ehl-i Sünnet "Şeriat varit olmadan önce eşyaya hüküm verilmez" kaidesine delil olarak "Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir" ayetini göstermiştir. Delil olma yönü ise, bu iznin bu fiilde mutlak olması ve mahzurun kaldırılmasıdır. Bu ayetin sarih ifadesine göre ise bu mananın meydana gelmesinden önce -izin verilmesinden önce- kulun .imana teşebbüs etme hak ve yetkisi yoktur.
6- Yine Ehl-i Sünnet "Küfrün ve imanın yaratıcısı Allah’tır" kaidesine delil olarak "Allah azabı, rezil rüsvaylığı ancak aklını kullanmayanlara verir" ayetini göstermiştir. Bunun manası şudur: Ayette geçen "rics" kelimesi ister küfür ister masiyet olsun çirkin amel demektir. Allah Tealâ bu ayetten önce imanın ancak Allah’ın dilemesi ve yaratması ile olduğunu zikrediace bundan sonra da rezil rüsvaylığın yine sadece O’nun dilemesi ve yaratması ile olduğunu zikretti. İmamn karşıtı olan "rics" ise sadece küfürdür. Razî’nin tefsirinde zikrettiği budur.
Dikkat edilecek bir nokta da bizim "rics" kelimesini müfessirlerin pek çoğunun görüşüne uyarak "azap" kelimesiyle tefsir etmiş olmamızdır. Ebu Ali el-Farisî "rics" kelimesinden murad edilen mananın "azap" olması da muhtemeldir, demektedir. [185]
Tefsirul Munir
Cevap: Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır (Yunus Süresi 100.
@mir
tam olarak kimler kast edilmiş bilmiyorum ama
Resulullah’ın hadislerini
kuş beyinleri ile okuyup da
o hadisleri gene kuş beyinleri ile okudukları Kur’an’a aykırı sanan
ve sonra da aşağıdakine benzer cümleler kuran
şu kişiler ve onun zamanımızdaki devamı olan neohariciler için de söylendiği kesindir
Allahu Alem
< "Eğer bu hadisi ravilerinden A’meş’ten duysaydım onu yalanlardım. Zeyd ibn Vehb’ten duysaydım cevap vermezdim.Abdullah ibn Mes’ud’dan duysaydım kabul etmezdim. Peygamberden duysaydım reddederdim. Allah böyle söyleseydi O’na da: "Biz seninle böyle misaklaşmamıştık." derdim.
>
Amr b. Ubeyd bunu kaderle ilgili bir hadisi reddetmek için söylemiştir
halbuki bakın ayette Allah ne diyor:
10-Yunus-100- Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir.
demek ki neymiş kuş beyinleriyle hadis inkar edenler de
pis değil pisliğin ta kendisi imiş
yunus suresi 100. ayet, yunus suresi 100, Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır