Alim mi-Gavs mı? Alime rabıta yapılır mı?

Alim mi-Gavs mı? Alime rabıta yapılır mı?

Tarikatsiz
Sorulduğunda ”Alimlerimiz” diyerek sahiplenilen onlarca hatta yüzlerce isim ,birde bakıyorsunuz ki,sofinin rabıta yaptığı bir şeyh oluvermiş.O zaman şunu sormak gerekmez mi?Neden her alime rabıta yapmıyorsunuz.Rabıta şirktir dediğimizde ise ;kişinin sevdiğini düşünmenin neresi şirktir gibi aslında kendilerinin bile inanmadığı ,ama onlara bu ezberletildiği için bunu dillendirdikleri sözler söylüyorlar.Çünkü bu cevaplarına karşılık olarak da verilebilecek ağızlarının payı olan binlerce cevap var ama bir kere anlamak istemedikleri için artık HİPNOZun etkisi geçene kadar bu ısrarlarında devam ediyorlar.
Mesela forumda islamyolu diye hipnozlu bir üye var.Sorsanız sevdiği alimleri say diye ,başlar bir sürü ,rabbani,ibni arabi falan diye.Peki hangisine rabıta yapıyorsun deseniz Mahmud Efendi diyecektir.Mahmud Efendiye alim olduğu için mi şeyh olduğu için mi rabıta yapıyorsun deseniz,verdiği cevaplar karışır bir öyle bir böyle demeye başlar.
Rabıta konusunda verdikleri :”Kişinin sevdiği birisini düşünmesinin neresi kötü?” cevabına karşılık olarak bir türlü şu açıklamaya mantıklı bir cevapları olmamıştır.Madem öyle,sevdiği bir kişi neden illede binlerce kişi tarafından şeyhliği ilan edilmiş birisi oluyor.Neden rabıta yapan o kişi ,örneğin;beş vakit namazını kılan her an kuran okuyan,sünnetlere azami riayet eden bir babası olmasına rağmen,kendi babası ile o rabıtasını yapmaz.Ne yani böyle bir babası olmasına rağmen neden inatla hiçbir akrabalık bağı olmayan ve üstelik babasının yaptığı ibadetlerin aynısını yapan birisine karşı rabıtasını yapar.Ve neden Peygamberimizin asla yapmadığı,ashabın asla yapmadığı,tabiün ve tebei tabiünün asla yapmadığı bir usulde yaparlar.:Gözler kapanır,25 estağfirullah çekilir,rabıta yapılan kişi yüksekçe bir zemine oturtulur,ona gelen nurun onun kaşlarının arasından kelbe indiği düşünülür falan filan.Kim,hangi sahabe,hangi sahabenin çocuğu bu şekilde bir rabııta yapmıştır.
Kişinin sevdiği birisine rabıtalı olmasının ,düşünmesinin nesi kötü diyenler:Örneğin Mahmud efendiye bağlısınız.Peki neden Menzil şeyhini rabıta yapmazsınız.Menzil şeyhini sevmiyor musunuz yoksa.Menzil şeyhinden gelen iki kaş arası nur daha mı az etkisiz,bir şeyhi sevip rabıtalı olup sevdiğimiz için düşünüyoruz bunun neresi kötü diyorsanız,alın menzil şeyhi ile de rabıta yapın o zaman.Neticede aynı yol aynı kol aynı tarikatin büyükleri sevilenleri değil mi bu şeyhler?


Cevap: Alim mi-Gavs mı? Alime rabıta yapılır mı?

cihad38
acınacak haldesin yolsuz efendi.acaba yaşın kaç,biz daha çocuk yaşta biri ile mi konuşuyoruz,kurduğu cümleler,açtığı konular neden yetişkin tarzında değil.bir konu açmış;kurduğu cümleler, o kadar bayağı ki,insanın bilgi paylaşma şevkini kırıyor.tamam anlıyoruz,tarikat düşmanısın,şeyh düşmanısın,tasavvuf düşmanısın,güzel ahlak düşmanısın,rıfk düşmanısın,edep adap düşmanısın vs…ama soru sormanın da bir adabı vardır,!
mahallede misket oynarken kurduğun cümleler ile sorma sorunu.
mesela kısaca de ki; rabıta neden sadece kendi şeyhine yapılır.? babama da rabıta yapabilir miyim?
cevap;çünkü bu yolda mürid mürşidinden faydanmak için gelmiş onun dergahına bağlanmıştır.birinden faydalanmak istersen ona ilgi alaka göstermen,sevgi ve muhabbetini paylaşmaman gerekir.insanın bir kalbi vardır ve bir kaç kişiyi (tasavvuf da demek istiyorum) aynı kalpte tam anlamıyla sevemez.zor olur.
daha önce sorduğun bir soruda bunu cevaplamıştım.seyru sülüke yeni başlayan mürid bir şeyhe intisab eder ve başka şeyhlere şimdilik itibar etmez,
seyru sulükünü tamamlayan mürid istediği şeyhin sohbetine devam eder,
yada hiç bir şeyhe intisab etmeden hepsinden nasiplenmeye çalışırki bu da ancak kitaplarını okuyup, nasihatlerini yapmaya çalışarak olur.
sadece kendi şeyhine rabıta yapıp başka şeyhlere rabıta yapmamak ile ilgili sorunun cevabı bu kadar.

şimdi babana rabıtaya gelelim. kardeş sen babana rabıta yapabilirsin.sorun yok,çünkü tarikatsiz ismi ile yolsuz olmuşsun.yolu olmayanın en azından babasını unutmaması gerekir.
insan sevdiğini düşünür,mahsur yok,isteyen 25 est. çeker,babasını düşünür,ama babasından feyz alır mı bilemem.yani gerçekten sorun yok,babanada,ananada rabıta yapabilirsin.düşünmek günah değil,hatta sevgi ve muhabbetinde artabilir.


Cevap: Alim mi-Gavs mı? Alime rabıta yapılır mı?

Tarikatsiz
cihad38,şimdi sen bu yazdıklarına gerçekten inanıyor musun?Eğerki cevabın evet ise,antalya da ikamet eden iyi bir psikolg tanıyorum,en çok iki seansta normale dönersin merak etme:)


Cevap: Alim mi-Gavs mı? Alime rabıta yapılır mı?

ömerhattab
Tarikatsiz(yolsuz) acaba sahabe zamanıyla bu zaman aynımıdır….Acaba rabıta idrak edecek kadar beynin gelişmişmi ilim sahibi olmuşmusun….


cihad38
< cihad38,şimdi sen bu yazdıklarına gerçekten inanıyor musun?Eğerki cevabın evet ise,antalya da ikamet eden iyi bir psikolg tanıyorum,en çok iki seansta normale dönersin merak etme >
şimdilik sıhhatim iyi durumda,gerçekten düşündüğün için yazmışsan saolasın. ama laf olsun diye yazmışsan sana cevap vermek için ayırdığım zamanın hesabını mutlaka soracağımdan emin olabilirsin,kimse zannetmesin ki forum sitesinde yazdığım şeyler bana hesap gününde sorulmaz. çünkü ben zerre kadar şerrinde cezasız kalmayacağına,Allah’ın hiç bir şeyi unutmayacağına tam olarak iman ettim.,

gelelim soruna, elbette inanmaktayım yazdıklarıma,yazdığımız bir virgülün hesabının sorulacağı o günde illaki bu yazılarda sorulacak,size yazdığımız her yazının arkasındayız,dediğim gibi ister babana ister anana rabıta yap ama mürid olan müridin rabıtasına karışıp durmayın,önce kendi nefsinizi adam edin sonra başkaları ile uğraşın.


Tarikatsiz
Peki neden o rabıtanın hiç bir hali peygamberin sünnetinde yok.uyuşan tek bir an ve hal söyle ön dişlerimi komple kırayım…


cihad38
< Peki neden o rabıtanın hiç bir hali peygamberin sünnetinde yokuyuşan tek bir an ve hal söyle ön dişlerimi komple kırayım >
insanın sevdiğini düşünmesi rabıtadır değilmi? o halde dişlerini kırmaya başla,
çünkü peygamberimiz yüce Allah’a doğrudan bağlı idi onu düşünmediği bir anı bile yoktu değil mi ? istersen peygamberimiz sürekli Allah’ı hatırında niye tutsun diye bir soru sor,iman dereceni bir görelim.peygamberimiz sürekli düşünme,murakabe,mahasebe,tevekkül,tefekkür halinde idi,peygamberimizin ashabı da Allah’ı hiç bir şekilde tasavvur edemeyeceği için Allah’a ulaşmanın yolu olarak peygamberimizi düşünmekde ona rabıta yapmakta idi, ebu bekirin tuvalette bile seni düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum sözü vardı yanlış hatırlamıyorsam.tuvalette bile resulullahı düşünen ashabı,normal zamanda peygamberi hiç düşünmez olur mu? sence olur mu ? tabi ki olamaz,çünkü ashabın ulaştığı manevi derecelerin tek kaynağı peygamberimizdir,o mubarek nazarları altında perdeleri hızlıca aşmaktaydılar.bir sahabenin bacağı uyuşmuş tu,en sevdiğinin adını an dediler,ya Muhammed dedi,ve ayağı iyileşti,
ashab rasule gönülden bağlı idi,onları birbirine zahiren bağlayan hiç bir şey yoktu.sadece gönül bağı vardı,bütün sevgi,aşk,muhabbet kalben idi, kalpten kalbe giden bir yol vardı,bunun aksini inkar eden iman sorunu yaşamaktadır.günümüzde ne Allah’ı nede rasulünü düşünebilecek,onu gören var mıdır? hayır..
o halde ben de Allah’ı ve rasulünü tam anlamıyla seven birinden istifade ederek Allah’a ulaşma gayretindeyiz.
dönüp dolaşıp bir kısır döngüde kalıyorsunuz,milyon defada yeni konu olarak açsanız anlatılacak olanlara her zaman muhalefet etmek amacında olduğunuz dan akıl etmeyeceğinizi biliyoruz. korkarım ıslah da olmazsınız, ne zaman senin nikini ve yazını görsem inan mekke müşrikleri aklıma geliyor.yalan söyleyecek değilim.bana onları hatırlatıyorsun.


ömerhattab
< Peki neden o rabıtanın hiç bir hali peygamberin sünnetinde yok.uyuşan tek bir an ve hal söyle ön dişlerimi komple kırayım… >
Ey iman edenler! Allah yolunda sabredin, düşmanlarınız karşısında sebat gösterin, rabıta yapın / Allah’ın korumanızı istediği sınırları bekleyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz. (Âl-i İmran, 200)Bu ayetteki rabıta yapın emri, her mümini ilgilendiren bir emirdir. Tefsirlerde burada geçen rabıtaya şu manalar verilmiştir: Düşmanların saldıracağı yerleri gözetleyin, sınırları bekleyin. Dininizi tehlikelerden koruyun. Nefis ve şeytan düşmanlarına karşı uyanık olun. Onların kalbinize girmesine yol vermeyin. Allah’ın çizdiği sınırları iyi gözetin, ilâhi hükümlere harfiyen uyun. Namaz vakitlerini gözetleyin ve mescitleri ibadet, taat ve zikir ile mamur edin. (Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensur; İbnu Kesir, Tefsir.)


Tarikatsiz
< peygamberimizin ashabı da Allah’ı hiç bir şekilde tasavvur edemeyeceği için Allah’a ulaşmanın yolu olarak peygamberimizi düşünmekde ona rabıta yapmakta idi…..ebu bekirin tuvalette bile seni düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum sözü vardı yanlış hatırlamıyorsamtuvalette bile resulullahı düşünen ashabı,normal zamanda peygamberi hiç düşünmez olur mu? ….bir sahabenin bacağı uyuşmuş tu,en sevdiğinin adını an dediler,ya Muhammed dedi,ve ayağı iyileşti….ashab rasule gönülden bağlı idi,onları birbirine zahiren bağlayan hiç bir şey yoktusadece gönül bağı vardı,bütün sevgi,aşk,muhabbet kalben idi, kalpten kalbe giden bir yol vardı…. >
Bak şimdi ,lafı evirip çevirmeden direkt olarak soracağım soruma evet ya da hayır diye cevap ver anlaşalım.
Hani diyorsunuz ya ehli sünnet alimlerimiz.Yani Varsa yoksa her halleri sünnete uyan alimleriniz.Sizlere bu rabıtayı yapmanız konusunda dersler verirken ve tasavvufun olmazsa olmazı olarak gösterirlerken ve de sizler bu rabıta olayını uygularken….SORUYORUM:
Asahab yani tabiun ve etbai tabiun ;gözlerini kapatıp 25 estağfirullah çekip,sonra Peygamberimizi yüksekçe bir yerde hayal ederek,O’ndan gelen nurun iki kaşının ortasından kalplerine doğru aktığını düşünerek mi yapmışlardır.Rabıta adına yaptıkları Uygulamaları aynısıyla bu şekilde midir?Gayet açık ve net.Ehli sünnet alimleriniz bu şekilde bir uygulama istiyorlarsa rabıtalarınızda bu uygulamanın harfiyle aynısının Sünnette de olması gerekli değil midir?Lafı dolaştırmadan cevap ver?


islamyolu
< Peki neden o rabıtanın hiç bir hali peygamberin sünnetinde yok.uyuşan tek bir an ve hal söyle ön dişlerimi komple kırayım… >
hem peygamberde yok diyorsun. Hadisi şeriflerden örnekler getirsek bu seferde uydurma diyorsunuz. sizle biz nasıl baş gelelim.

< Asahab yani tabiun ve etbai tabiun ;gözlerini kapatıp 25 estağfirullah çekip,sonra Peygamberimizi yüksekçe bir yerde hayal ederek,O’ndan gelen nurun iki kaşının ortasından kalplerine doğru aktığını düşünerek mi yapmışlardır.Rabıta adına yaptıkları Uygulamaları aynısıyla bu şekilde midir?Gayet açık ve net.Ehli sünnet alimleriniz bu şekilde bir uygulama istiyorlarsa rabıtalarınızda bu uygulamanın harfiyle aynısının Sünnette de olması gerekli değil midir?Lafı dolaştırmadan cevap ver? >
bunları yine sünnetten çıkarıyorlar. harfiyen aynısı sünnetten olması gerekecekse. O zaman Cami minareleride bidattır. binlerce bidat çıkarabiliriz. Hadisi şeriflerden benzerleri ile yapılan iş bidat olmaz. gelelim Rabıta hakkın da bir yazı var.

– Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
Ey iman edenler! Allah(-u Teala)dan korkun ve sadıklarla beraber olun. (Tevbe Suresi 119)
Bu ayeti kerimede mü’minlere hitap edildiği açıktır. Bu da göstermektedir ki Sıdk sıfatı, imandan daha hususi (özel) bir manaya sahiptir. Çünkü iman edenlere sadıklarla beraber olunması emredilmiştir.
Yani sıdk mertebesinde bulunan herkes mü’mindir, ancak her mü’min sıdk mertebesinde değildir
Bu ayette emir buyrulan beraberlik iki şekilde olur:
1- CİSMANİ BERABERLİK: Bu türlü beraberlik, sadıkların meclisine bizzat devam ederek, onlardan ilim, fazilet ve feyz almakla olur.
Kişi sadıklarla beraber olmak için, onların meclislerine devam eder, söylediklerini dinler, hal ve tavırlarını örnek alır.
Bundan dolayıdır ki Ashab-ı kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)’in etrafında pervane olur, sürekli onunla beraber bulunmaya gayret ederlerdi.
Uzak beldelerde bulunanlar da fırsat buldukça ve yol emniyetini temin ettikçe, her taraftan Alemlerin Efendisi’ni ziyarete gelirlerdi.
2- RUHANİ BERABERLİK
Eğer kişi, ayeti kerimede Sadıklarla beraber olun emri olduğu halde sadıklardan cismani olarak ayrı bulunuyorsa ne yapacaktır?
İşte bu durumda da onların gidişatlarına uyacak, yaptıklarını yapıp, yapmadıklarını terk edecek, onların hal, tavır, davranış ve sözlerini onların gıyabında hayalinde canlandıracak ve onların hali ile hâllenecektir.
Ehlulalh’ın meclisinde bizzat bulunmak, kişiye fayda sağladığı gibi, gıyaben şahıslarını ve hallerini düşünmek de fayda verir.
Çünkü bir kişi hayalinde, dimağında (beyninde) ve kalbinde neyi tasavvur ederse, fiillerinde de o tezahür eder (açığa çıkar) k,, rabıta da bundan ibarettir.
İsmail Hakkı Bursevi (Kuddise Sirrahu) Sadıklarla beraber olunuz ayetinin tfsirinde şöyle demiştir:
Bu ayeti kerimede bahsi geçen sadıklardan murad; kamil mürşidlerdir. Bir salik onların kapılarında ciddiyetle hizmet eder, muhabbetiyle nazarlarına kabul olunursa, onların feyz ve bereketiyle masivayı terk etmeye, Allah’u Teala yolunda istikamet üzere bulunmaya rahatlıkla muvaffak olur ve huzur-u hakk’a kavuşur.
Müfessir Alusi (Rahimehullah) ise, yukarıdaki ayetin tefsirinde: Sadık ve Salihlere karışınız (onlarla iç içe olunuz) ki; onlar gibi olasınız. Çünkü herkes, yakın olduğu kimseye uyar demiştir.
Bu ayet-i Kerime’yi Ubeydullah Ahrar Hazretleri de rabıtaya delil olarak zikretmiştir.
– Diğer bir ayeti celilede de Mevla Teâlâ:
Kullarımın içine gir, cennetime gir. Buyuruyor. (Fecr Suresi 29-30)
Bu ayeti celilenin açık beyanından da anlaşılacağı üzere; dünyada, Allah’u Teâlâ’ya mahsus olan özel kulların arasına girmek, ahirette cennetlere girmeğe vesiledir.
Tabi ki, dünyada devamlı o dostlar arasında bedenen bulunmak mümkün değilse de, rabıtadan ibaret olan manevi beraberlik, ehli için müyesserdir.
Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirrahu) Ruhul beyan tefsirinden naklen şöyle yazmıştır: Bu ayeti celile, Süleyman Aleyhisselam’ın: Beni rahmetinle Salih kullarının içerisine girdir. (neml Suresi 19’dan) duasını beyan eden ayet-i kerime gibidir.
Hususi kullar zümresine girmek, saadet-i ruhaniye (ruhun mutluluğu) onlarla beraber cennet ve derecelerine kavuşmak ise, cismani (bedenle alakalı) saadettir.
Nitekim Mevla Teâlâ: Kullarımın arasına gir, Cennetime gir buyuruyor.
Necmüddin-i Kübra (Kuddise Sirrahu) Hazretleri, Te’vilat-ı Necmiyye isimli eserinde, bu ayet-i kerimenin te’vilini yaparken:
Benim (zatım)la ve sıfatlarımla baki olan (tarikattan sonra hakikate kavuşarak manevi diriliği bulmuş) kullarımın içine gir.
Zatını (kendini) ve enaniyetini (benliğini) yok ettiğin için, Zat’ımın cennetine gir diye mana vermiştir.


islamyolu
DOSTLARININ YOLUNA UYMAK
-Cenab-I hak şöyle buyuruyor:
Bana yönelenin yoluna uy.. (Lokman Suresi 15)
Bazı müfessirler bu ayet-i kerime hakkında şunları söylemişlerdi: Burada geçen ‘Enabe kelimesinin anlamı Meyletmek ve bir şeye rücu’ etmek demektir.
Bu iname (Allah’u Teala’ya yönelmek) peygamberlerin ve Salihlerin yoludur. (İbni Atıyye, el-Muharraru’l veciz, 4/349; Kurtubi, El-Cami’u’li ahkami’l Kur’an, 14/45)
İsmail Hakkı Bursevi (Kuddise Sirrahu) bu ayet-i celilenin tefsirinde şöyle demiştir:
Bu ayette, kâfir ve fasıklarla sohbetten sakındırma ve Salihlerle (beraberliğe) teşvik vardır. Çünkü kişilerin bir araya gelmesi, birbirini etkilemeyi gerektirir. Tabiatlar cezp edici, hastalıklar geçici ve sirayet edicidir.
Bundan dolayı Semure ibn-i Cündeb (RadıyAllahu Anh) den rivayet edilen bir hadislerinde, Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem):
Müşrikle bir çatı altında oturmayınız ve onlarla bir arada durmayınız. Kim onlarla oturur veya beraber bulunursa, o da onlar gibidir. Buyurmuştur. (Tirmizi, Siyer:42, No:1605, 4/156)
Yani: Müşriklerle bir yerde oturmayınız, aynı mecliste toplanmayınız ki, beraberlikten dolayı onların kötü ahlakı size sirayet etmesin ve çirkin halleri size bulaşmasın.
Alusi (Rahimehullah) ise şöyle demiştir:
Bu ayetle kamil (manen olgun) insanlara uyup, nakıslardan yüz çevirmeye ve kamil olanları, nakıs (eksik) olanları kemale erdirmesine işaret edilmiştir.
Bütün bu ifadeler, Allah’u Teala’ya inabe etmiş (yönelmiş) velilerin yolu olan: zikir , rabıta ve Murakabe gibi vazifelere tabi olmanın faziletlerini açıklamak, buna mukabil nefislerinin arzularına uyarak bu büyüklerin yollarını inkara kalkışanların, kendilerinden de, fikirlerinden de uzak durulmasının önemini beyan hususunda, ne kadar net ve tesirli manalar ihtiva etmektedir.

RİBAT EMRİ
Ey iman edenler! Sabredin (düşmanlarınızla) sabır yarışı edin (onlara galip gelin, sınırlarda) nöbet bekleşin ve Allah(u Teala’ya muhalefete kalkışmak)tan sakının ki, felaha (kurtuluşa)a eresiniz. (Al-i İmran suresi 200)
Bu ayeti celilede yer alan (Rabidu) emr-i celilinin masdarları olan Ribat ve Murabata tabirleri; Sınırda düşmanı gözetlemek , Nöbet tutmak , Verilen emrin eksiksiz yerine getirilmesi anlamlarını ifade eder.
Beden ile nefsin irtibatını sağlaması ve Halk alemi ile Emir alemi ni bünyesinde barındırması dolayısıyla kalbe de Ribat denmiştir.
Zira Nazargahı ilahi kabul edilen ve Masiva (Allah’u Teala’dan gayrısı)nın girmemesi için her şeyden önce gözetlenmesi gereken yer hiç şüphesiz ki kalptir.
Kur’an-ı Kerim’de (Rabidu) şeklinde geçen ve emir ifade eden Ribat ve Murabata tabirlerinin; yalnızca maddi ve dış düşmanlara karşı değil: ve kötülüğü emredici karakteri ile tanımlanan nefs ve şeytan düşmanına karşı da vaziyet almayı, bunların aldatıcı hilelerine karşı kalbi gözetlemeyi amir bulunduğu ve başından beri bu ayet-i kerimenin, iki manayı da aynı anda hedef aldığı, hemen hemen çoğu müfessirlerce söz konusu edilmiştir.
Unutulmamalıdır ki; hem fertlerin hem de toplumların hayatında sıcak savaşlar geçici, soğuk savaşlarsa sürekli ve daimidir.
Sıcak savaşlarda dış, soğuk savaşlarda ise iç düşmanın dikkatle gözetlenmesi gerektiği açık bir husustur.
Zamanın icap ve ihtiyaçlarına göre bunların tercih edilip değerlendirilebileceği söylenebilir. Bu sebeple ayeti kerimeyi:
İslam düşmanlarına karşı hazır olmak, teyakkuzda bulunmak (uyanık davranmak) manasında anlamak yanında, bizleri Allah’u Teala’nın dininden uzaklaştırmak için mücadele vermek manasında anlamalıyız.
Kaldı ki müfessirler bu terimlerin tasavvufi anlamlarını gösterirken İslami delillere istinad ettirmeyi de ihmal etmemişlerdir.
Mesela Rağıb el-İsfahani (Rahimehullah) Ribat ve Murabata nın ikili anlamına işaret ederken:
Ebu Hureyre (RadıyAllahu Anh)’dan rivayet edilen: Zorluklara rağmen abdest almak, mescidlere çok adım atmak ve bir namazın ardından diğer namazı beklemek, işte ribat budur (Müslim, taharet 14, no 251, 1/219; Tirmizi, Nesai, Muvatta, Ahmed-el müsned) hadisi şerifine dikkat çekmiştir.
Ardında Kur’an-ı Kerim’de, Rabt kökünden türetilmiş kelimeleri ihtiva eden ayetleri sıraladıktan sonra:
O (Allah’u Teala) mü’minlerin kalplerine sekineti (iç huzuru, manevi kuvvet ve sabrı) indirendir (Fetih Suresi 4’den) ayetinde hereketle, bu ayetlerdeki Rabt ın:
kalp sekineti (kalbin huzur bulup yatışması ve sukunete ermesi) manasına delalet ettiğini söylemiştir. (Rağıb el-İsfahani, Müfredat-ü elfazı’l-Kur’an, sh:338-339)
Dolayısıyla kelimenin gerek lügat anlamı gerekse İslam alimlerinin yukarıda işaret ettiğimiz fikirleri, Ribat ve Murabata nın sadece sufilerce değil, diğer alimlerce de tasavvufi bir muhtevaya sahip olduğunu gösteriyor.
Bu kelimelerden türetilerek vücud bulan müesseselerin, hem askeri ve idari, hem de dini ve tasavvufi sahalarda hizmet veren kuruluşlar olarak faaliyette bulunduğu tesbit edilmiştir. (Sühreverdi, Avarifü’l-mearif 103, 133)
Her halükarde ribat emrinin zahiri manası, düşmana karşı nübet tutma anlamında olduğuna göre, İbn-i Abbas, Ebu Zerr ve CVabir (RadıyAllahu anhuma)’dan rivayet edilen:
Senin en büyük düşmanın, iki yanının arasında olan nefsindir. (Beyhaki, ez-zühd, No:345, sh:190; Deylemi, Müsnedül Firdevs No: 5248, 3/408)
Cihadın en üstünü, kişinin Allah’u Teala uğrunda nefsi ve arzusuyla cihat etmesidir. (İbn-i Neccar, Deylemi, Ali el-Müttaki, kenz’ul- Ummal, No: 11262, 11265, 4/439-431)
İşte rabıtanın önemi burada çok daha iyi anlaşılmaktadır. Rabıta yapan bir insan devamlı Allah ‘u Teala’nın nurunu ve rızasını talep ettiğinden nefsine ve şeytana karşı nöbet yerini terketmemekte, teyakkuz halinde beklemektedir.


islamyolu
YARATIKLARI DÜŞÜNMEK
Mevla Teala bir ayeti kerimesinde:
(O akıl sahipleri) öyle kimselerdir ki, ayakta otururken ve ynları üzere (yaslanmış) oldukları halde Allah (u Teala’y) ı zikrederler ve göklerle yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Al-i İmran 191 den)
Gökler, yerler ve içindekiler hakkında tefekkürde bulunmak övülen bir amel olduğuna göre yaratıklar içerisinde en kıymetli varlık olan inan-ı kamil hakkındaki rabıta ve tefekkür niçin zemmolsun.
Müfessirlerin İmamı Fahruddin-i Razi (Rahimehullah) bu ayet-i celilenin tefsirinde şöyle bir açıklamada bulunmuştur:
Allah’u Teala kendini zikretmeye teşvik etti. Fakat iş tefekküre gelince, Zatı hakkında düşünmeye teşvik ve davet etmedi. Aksine yerlerin ve göklerin tefekkür edilmesini teşvik etti.
Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin:
Mahlukatı (yaratıkları) tefekkür ediniz, Halik’ı (Yaratıcıyı) tefekkür etmeyiniz. (Ali el-Muttaki, Kenzu’l Ummal, No:5706, 3/106) sözü de bu aynı manadadır.
Bunun sebebi şudur:
Biz, yaratılan varlıkları düşünerek, onun yaratıcısı hakkında bir bilgiye sahip olabiliriz. Varlıkları düşünmek ve onlardaki İlahi sanat ve tecelliyi görmek mümkündür, fakat Zat-ı Bari’yi düşünmek mümkün değildir. (Fahruddin-i Razi, Mefatihu’l Ğayb, 9/111)
Bir ayeti celilede ise:
(Habibim!) De ki, göklerde ve yerde neler olduğuna bakın! (Yunus 101’den) buyrulmaktadır.
Görüldüğü üzere bu ayeti celilede, göklerde ve yerlerde bulunanlara bakılması emredilmiştir. Bu bakıştan maksat, varlıkların Allah’u Teala’nın varlığına, birliğine, kudretine delalet yönlerini düşünmek üzere bakmaktır.
Yerde bulunan yaratıklar içerisinde, Allah’u Teala’yı en iyi tanıtacak mahluk ise insandır. Çünkü insanda, Allah’u Teala’nın sıfatlarının suretleri bulunmaktadır. Fakat her insan, görüldüğünde ve hatırlandığında Allah’u Teala’yı hatırlatmaz.
Evliyaullah o kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır. (Nesai, es- Sünenü’l Kübrai Tefsir:180, No:11235, 6/362; Taberi, Cami’ul Beyan, No: 17723, 24, 25, 26, 6/575; Hakim-i Tirmizi, Nevadir’ul-usül, sh: 140; Haysemi, Mecma’uz-zevahid,10/78)
Dolayısıyla görülmeleri Allah’u Teala’yı akla getiren velileri mümkün oldukça gözle görmek, bu mümkün olmadığında ise onları, Allah’u Teala’yı hatırlattıkları için hayal etmek ve onlara rabıta yapmak da bu ayeti celiledeki emrolunan nazara (yaratıklara bakmaya) dahildir.


islamyolu
RABITANIN SÜNNETTN DELİLLERİ
Sahabe-i Kiram rabıta yapmış mıydı? Diyenlere sadece ve sadece Ebubekir-i Sıddik (RadıyAllahu anh)’ın şu hadisesini anlatmak bile kafidir.
Şöyle ki: O, ruhaniyet hasebiyle Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) den hiç ayrılmadığından, hatta kaza-i hacet için bile Efendimiz (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) den hali (boş) bir yer bulamadığından dolayı Peygamberimiz’den çok utanırdı.
Bu durumu Efendimiz’e şikayet ettiğinde, peygamber efendimiz O’na ruhsat vermişti. (Abedst bozarken dahi gayri ihtiyari bir şekilde Resulüllah’ı hatırlamasında bir sakınca olmadığını beyan etmiştir) (Risale-i Halidyye Tercümesi, Mütercim, Şerif Ahmed İbn-i Ali, sh: 11-12, Esad Sahıbzade, Nurul Hidayeti ve’l irfan, sh: 30; Yusuf Şevki, Hediyetü’zakirin, sh 23)
Bakınız, Hazreti Ebubekir RadıyAllahu anh Hazretlerinin haline. Resulüllah Efendimiz’i düşünmekten bir an bile boş kalamıyor. Nerde olursa olursun onu düşünüyor. Neden? Çünkü Peygamber efendimiz, Allah’u Teala’nın nurunu ona ulaştıran bir vesile. Yoksa cennet ile müjdelenen ve peygamberler hariç bütün insanların imanı ile tartıldığı zaman imanı ağır gelen bir insan neden direk Allah’ı düşünmesin?
Ey cahiller! Bu büyük sahabeyi de şirk ile mi suçlayacaksınız?
SEVBAN (RADIYALLAHU ANH)
Resulüllah efendimizin azatlısı Sevban (RadıyAllahu nah) Resulüllah’a karşı çok muhabbetli olup, O’nsuz hiç durmazdı. Bir gün rengi değişmiş ve yüzünde üzüntü eseri olduğu halde Efendimiz (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)’in huzuruna geldiğinde, Resulüllah (SallAllah Aleyhi ve Sellem) ona:
Senin rengini ne değiştirdi diye sordu. O da:
Ya ResulAllah! Bende hiçbir hastalık ve ağrı yok. Ancak seni görmediğim zaman, tekrar sana kavuşuncaya kadar çok sıkıntı çekiyorum.
Sonra ahireti düşündüğümde seni hiç göremeyeceğimden korkuyorum. Çünkü sen Peygamberlerin makamına yükseleceksin, ben ise cennete girsem de, senin makamından daha aşağı bir mertebede olacağım. Cennete giremezsem, o vakit seni ebediyen göremeyeceğim diye cevap verince:
Her kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, işte onlar, Allah’u Teâlâ’nın kendilerine in’am ettiği peygamberler, sıddiklar, şehitler ve Salihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştırlar. (Nisa suresi 69) ayet-i celilesi nazil oldu. (Begavi, Me’alimü’t-Tenzil: 1/450; Ebu ishak es-Sa’lebi, El-Keşfü ve’l beyan, 3/341; Kurtubi, el-Cami’u li ahkami’l Kur’an; 57175, Vahidi, esbabü’n-nüzul, No:334, sh: 168; Ebu Hayyan, el-bahru’l Muhit, 37286)
İşte sahabe-i Kiramın sevgisi ve rabıtası. Peygamberimizi göremedikleri zaman onu düşünmekten ve O’ndan ayrı düşmekten renkleri solan sahabe efendilerimiz.
Haydi, ey cahiller! Bu sahabeyi’de Neden Allah’tan korkusuna sararmıyor da Peygamberi görmediği için sararıyor diye şirk ile suçlayın!
SENİ HATIRLADIĞIM ZAMAN…
Said ibn-i Mansur ve ibn-i Münzir (Rahimehullah) Şa’bi (RadıyAllahu anh)den şöyle rivayet etmişlerdir:
Ensar-ı Kiramdan bir zat, efendimiz (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:
Ya ResulAllah! VAllahi elbette sen bana canımdan, oğlumdan, ailemden ve malımdan daha sevgilisin.
Eğer ben evimde iken seni hatırladığımda gelip seni görmezsem, o kadar darlanıyorum ki, ruhumun bedenimden çıkacağını zannediyorum. Dedi ve ağlamaya başladı. (Said ibn-i Mansur, es-Sünen, No:661, 4/1 308; Taberani, ibn-i Merdüye, Ebu Nuaym, Ziya-i makdisi, Suyuti, ed-Dürrül Mensur 2/588)
Gördüğünüz gibi sahabe-i Kiram Resulüllah’ı düşünmeden bir an bile geçiremiyordu ve Peygamber Efendimizde onları kendisini düşünmekten men etmiyordu. Dolayısıyla rabıtanın bir bid’at olduğunu söylemek kadar art niyet olamaz.
O PEYGAMBERDİR FARKLIDIR!
Sahabe Efendilerimizin rabıtasının ne kadar şiddetli olduğunu görüyorsunuz. İnkârcılara sahabe-i Kiramdan da örnek verdiğimiz zaman inkâr yolları kapandığı için bu sefer: Ama o Peygamberdir diyerek yeni bir çıkış yolu aramaya kalkarlar. Onlara da şöyle cevap veririz:
Peygamber Efendimiz Ebu Hureyre (RadıyAllahu Anh)’den rivayetle şöyle buyuruyor:
Beş şey ibadettendir; az yemek, camilerde oturmak, Ka’beye bakmak, Okumadan da olsa mushafa bakmak, Âlimin yüzüne bakmak (Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, 2/190 no:2969; Suyuti, nebhani, el-Fehu’l Kebir, No:6097, 1/566)
Yine başka bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
Beş şey ibadettendir; Ka’beye bakmak, anne-babaya bakmak, Zemzeme bakmak ki o, günahları sildirir, bir de âlimin yüzüne bakmak (Ali el- Muttaki, kenzu’l Ummal, No.43494, 15/880, Münavi, Feyzül Kadir, No:3971, 31613)
Yine Abdullah ibni Mes’ud (RadıyAllahu anh)den gelen bir hadis-i şerifte Hazreti Ali (RadıyAllahu Anh)ı işaret ederek:
Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir buyurmuştur. (Hâkim, El-Müstedrek, No: 4683, 82,81, 3/153; Taberani, el-Mu’cemü’l Kebir, No:207, 18/109; Deylemi, el-Firdevs, 4/294; Bu Nuaym, Hılyetü’l-Evliya, 2/183, 5/58)
Efendimizin Ali’nin yüzüne bakmak sevaptır ve Âlimin yüzüne bakmak sevaptır hadis-i şerifleri bize gösteriyor ki, suretlere bakılması ve düşünülmesi peygamberlere has olan bir özellik olmayıp, ilmi ile amel eden âlimlerin yüzüne bakmak da sevaptır.
Ve Efendimizin beyanına göre âlimlerin yüzüne bakmak sevap ise onları Allah için sevmek ve düşünmekte de hiçbir mahzur yoktur.
İmam-ı Münavi bu âlimlerden maksadın Şeriat ilmini bilen ve bildiği ile amel eden âlimler olduğunu bildirmiştir.
Herallî (Rahimehullah şöyle demiştir) Âlimin yüzüne bakan kimse, onu görmekle Allah’u Teâlâ’ya yaklaşmaya niyet etmelidir. (Feyzu’l Kadir 3/613)


islamyolu
BAKMAK VE RABITA
Şimdi diyeceksiniz ki bakmak ve düşünmek ile Allah’u Teâlâ’ya yaklaşmakta nasıl bir bağlantı olur? Said İbni Cübeyr (Radıyalahu Anh)Den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulüllah efendimiz şöyle buyuruyor:
Evliyaullah o kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır. (Nesai, es- Sünenü’l Kübrai Tefsir:180, No:11235, 6/362; Taberi, Cami’ul Beyan, No: 17723, 24, 25, 26, 6/575; Hakim-i Tirmizi, Nevadir’ul-usül, sh: 140; Haysemi, Mecma’uz-zevahid,10/78)
Bu hadis-i şerifte, görüldükleri zaman Allah’ı hatırlatan insanlardan bahsedilmektedir. Dolayısıyla Allah’ı hatırlamaya vesile, araç, sebep olmaktadırlar. Gördüğümüz zaman Allah’ı hatırlıyor isek düşündüğümüz zaman da hatırlamamız mümkün olacaktır.
Bakınız, inkârcılar Allah yerine koydukları mürşidi düşünüyorlar diyerek bizim şeyhe taptığımızı ve dolayısıyla şirke düştüğümüzü ileri sürüyorlar. Hâlbuki Peygamber Efendimiz onların görüldüğü zaman Allah’ı hatırlattığını buyurmuş ve Allah’ı hatırlamak için onların yüzüne bakılmasının önünü açmıştır.
Yani neden Allah’ı hatırlamak için evliyayı aracı yapalım diyenlere Allah’ı hatırlamak için aracı koymak şirktir diyenlere böylelikle peygamberimiz cevap vermiş oluyor. Tabi bu iddiaları ortaya atanlar cahilliklerini ortaya koymuş oluyorlar.
Ey cahiller! Peygamberi de mi şirk ile suçlayacaksınız!…
İbni Abbas (RadıyAllahu Anhuma)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) En hayırlı meclis arkadaşlarımız kimlerdir diye soranlara:
Kimi görmek size Allah’ı hatırlatıyor, kimin konuşması sizin ilmini artırıyor, kimin de ameli size ahireti hatırlatıyorsa. Buyurdu. (Askalani, Heysemi, Mecma’üz-zevaid, 10/226; Ebu Y’al, el-Müsned, no: 2437, 4/326; Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned, No:27670, 27672, 10/442, 443; hakim-i Tirmizi, Nevaridiru’l-usul, sh:140)
Zaten görülen Allah dostunun, Allah’ı hatırlatması onun beyaz sakalı sakalı veya sarığından değil, ruhaniyetinin kemalatındandır. Asıl mesele ruhaniyettir. Dolayısıyla görülünce Allah’ı hatarlatan bir şeyin, düşünüldüğünde hatırlatmaması imkansızdır.
Mesela şehevi şeyleri düşünmek insanın şehvet duygularını harekete geçirir. Hatta ilmihallerde şehvetin temas ile mi, düşünerek mi oluştuğu bile konu olmaktadır. Dolayısıyla düşünmek, hatırında canlandırmak kadar etkili bir hareket yoktur.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere onları bizzat gördüğümüzde Allah’u Teala’yı hatırlamamız ne kadar normal, meşru ve olması gereken bir davranış ise, onları bizzat göremediğimiz zamanlarda, onların suretlerini hayal edip düşünmemiz de neticede bize Allah’u Teala’yı hatırlatacağı için, rabıtayı kul ile Allah arasında perde değil de, tam tersine kulu Allah’u Teala’ya götüren bir vasıta olarak görmemiz icap eder.
DAHA İYİ ANLAMAK İÇİN MİSAL VERELİM
Mesela ben, Efendi Hazretleri’ni gördüğüm zaman bana Allah’u Teâlâ’yı hatırlatıyor. Aklıma Allah korkusu, akabinde günahlarım ve eksiklerim geliyor. Bu davranış yukardaki hadis-i şeriflerden anlaşılacağı üzere meşrudur. O halde ben, Allah’u Teala’yı hatırlamak için Efendi Hazretlerinin suretini gözümün önüne getirebilir miyim? Getirebilirim çünkü bakmak ve düşünmek arasında fark yoktur. Hatta düşünmek bazen bakmaktan daha tesirlidir.
RABITA KELİMESİ
Bütün bu delillerin arasına sıkışıp kalan inkarcılar çıkacak yol bulamayan bu sefer rabıta kelimesine takılırlar. Sahabelerin rabıta gibi ifadelerinin olmadığını ileri sürerler. Burada önemli olan isim değil manadır.
Yukarıda da gördüğünüz gibi sahabe-i kiram bizim rabıta dediğimiz olayı yaşamakta ve aşırı düşkünlüklerini beyan etmektedirler.
Ancak buradaki önemli husus sahabe-i Kiram, tabiin ve onların etba’ında bulunan kalbi ve hubbi rabıta, tekellüfe (hiçbir zorlamaya) muhtaç olmaksızın kendilerinde hâsıl oluyordu. Bu nedenle buna bir isim vermeleri de gerekmiyordu. Sonra zaman uzayıp kalpler bulanınca ve muhabbet azalınca, meşayıh, bu sevgi irtibatını açıkça müridlerine tenbih etme ve muayyen bir vakit koyma zaruretini hissetiler ki böylece onlar, mürşidlerinden feyiz alabilmeleri için kalplerini zorla da olsa toplamaya muvaffak olabilsinler. Daha sonra bu sevgiye bağlayıcı anlamına gelen rabıta adını verdiler.
Böylelikle sünnette hadis-i şerifler ile sabit olan bu fiil, tasavvuf erbabında eğitim metodu olarak rabıta ismi ile yer aldı.
Dolayısıyla rabıta kelimesinin sonradan verilmiş bir isim olması, Allahı hatırlatan bu yöntemin bid’at olduğu anlamına gelmez.
RUHLARIN BİRBİRİYLE BULUŞMASI
Aişe (RadıyAllahu anha9 annemizden rivayete göre, Resulüllah (SallAllahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
Ruhlar toplu (halde gezen) ordulardır. Onlardan (ezelde, Allah’u Teâlâ yolunda) birbiriyle tanışanlar i’tilaf eder (anlaşır), Tanışmayalar ise ihtilaf ederler (dünyada zıtlaşırlar) (Buhari, enbiya:3, No:3158, 3/1213; Müslim, Birr:49, No:2638, 4/2031; Ebu Davud, Edeb:19, No:4834, 2/65; Ahmed İbn-i Hanbel, El-Müsned, No: 7940, 3/151; Sehavi, el-mekasıdülhasene, No:95, sh:73)
Abdullah Bidn-i Amr ibn-i As (RadıyAllahu anhuma)dan rivayet edilen bir hadis şerifte Resul-i Ekrem (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
Muhakkak ki müminlerin ruhları, daha sahip (ler)i (birbiri) ni görmeden, bir gün ve gecelik yol mesafesinde karşılaşırlar. (Ahmed İbni Hanbel, El-Müsned No: 7068, 2/683; Buhari, El-Edebül müfred, No: 263, sh:89; Deylemi, El-Müsnedül Firdevs, No:912, 1/237; Hakim-i Tirmizi, nevadiru’l usul, sh: 164)
Hakim-i Tirmizi (Kuddise Sirrahu) bu hadis-i şerifi naklettikten sonra şöyle demiştir:
Ruhların hali bir hayli acayiptir, çünkü ruh, semavi 8aslı gökten gelme) olduğu için hafiftir. Şehvetlerin karanlığıyla nefis ona karıştığı zaman ağırlaşır.
Fakat nefis bir takım riyazatlarla şehvetten uzaklaşır ruh ondan kurtulur ve bulanıklığı durulursa, işte o zaman eski hiffet ve tahareti (hafiflik ve temizliği) geri döner ve öyle bir hale sahip olur ki ona ancak kalbi Allah’u Teala’ya inanmış ve onunla mutmain olmuş olanlar inanır. (Hakim-i Tirmizi, Nevaridu’l Usul 164)
İmam-ı Münavi bu hadisi naklederek şöyle demektedir:
Ruhlari nefsin bulanıklarından kurtulup, lezzet ve şehvet elbiselerini çıkararak, geldikleri manevi aleme döndüklerinde, ölüm sebebiyle bütün maddi kayıtlardan ayrıldıkları için, hürriyetlerie kavuşarak göğe yükselir ve sağken Allah’u Teala’ya yönelme hususundaki gayret ve çalışmaları nisbetinde, istedikleri yerlerde dolaşırlar….
Şimdi burada insanın aklına bunlar ölü olduğu için serbesttir veya birbirine kavuşur. Bu ölülere has bir özelliktir diye soru işareti gelebilir. Şimdi nakledeceğimiz hadis-i şerif bu sorulara da cevap vermektedir.
İmare İbni Huzeyme ibn-i Sabit (RadıyAllahu anhum) şöyle anlatıyor:
Babam Huzeyme bir kere rüyasında sanki Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)in alnı üzerine secde ettiğini görmüş, bunu Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)e anlatmıştı.
Bunun üzerine Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) Ruh ruha kavuşur buyurmak suretiyle mubarek başını eğerek ona rüyada gördüğü gibi yapmasını emretti. Babam da arka tarafından Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)in alnı üzerine secde yaptı. (Ebn-i Ebi şeybe, Musannef, İman: 18, 7/243; Ahmed ibni hanbel, El-Müsned, No:21963, 21937, 21941, 21943i 21944, 8/201; Nesai, es-Sünenül Kübra, Ta’bir:5, No: 7631, 4/384; ibn-i hıbban, el-İhsan, No:7149, 16/98)
İşte bu hadis-i şerif tereddüt ve şüpheye mahal bırakmayacak bir şekilde ruhların buluştuğu ve iltifat (yöneliş) mahallinin özellikle en şerefli uzuv olan yüze doğru olduğunu göstermektedir ki, bu da rabıtaya işaret etmektedir.
Şimdi günümüz inkarcıları Resulüllah anlına secde yaptırmış diyerek Yüce Peygamberi de (haşa) şirk ile itham edebilirler.
Cahiller bilmez ki, Allah’u Teala’da meleklerine Adem Aleyhisselama secde etmelerini emir buyurmuştur. Bu secdeler Adem Aleyhisselam’a veya peygamberimizin alnına değil, Allah’u Teala’ya yapılmıştır.
Bakın Ali Haydar Efendi bu hadis-i şerifi okuduktan sonra en buyurmuştur:
Ayının postu bile tabaklanarak temiz olduktan sonra, seccade olabiliyorsa Resulüllah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)in mübarek alnından daha temiz seccade olur mu?
İşte aynı şekilde rabıta yapılan kişinin yüzüne yönelmek demek ona tapmak manasına gelmemektedir. Bilakis o zat Mevla Teâlâ’nın tecellilerinin mazharı olarak düşünülmekte ve hakikatte Allah’u Teâlâ’dan istenmektedir.
Ayrıca yukarıda zikredilen hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, kâmil bir mürşidin ruhaniyetinin, aralarında ne kadar mesafe bulunursa bulunsun, kendisine candan iştiyak ve muhabbetle bağlı olan ve ona rabıta yapan müridleriyle irtibat kurmasına ve ona yol gösterici olmasına bir mani yoktur.
Bütün bu hadisi şerifler bizlere ruhların birbirleriyle nasıl irtibat kurduğunu ispat ederken, teveccüh ve rabıta hakkında da büyük bir delildir.
Bu diller, rabıtanın meşruluğunu değil ne kadar lüzumlu olduğunu da gözler önüne sermektedir. Bunca delili inkar etmek, görmemezlikten gelmek veya yok saymak akıllı insanların sergileyeceği bir davranış değildir. Bir insan uygulamıyorsa bile inkar etmemelidir. Allah’a ve resulüne muhalefet etmemelidir..
İnkar bir bataklıktır, çırpındıkça batmak kaçınılmazdır. Allahu Teala bilerek vyea bilmeyerek inkar eden insanlara uyanış nasip eylesin. Bizlere yolumuzun önemini kavrayarak dört elle sarılma aşkı ihsan eylesin..
[url]www.ismailaga.info


cihad38
< harfiyle aynısının Sünnette de olması gerekli değil midir?Lafı dolaştırmadan cevap ver? >
size cevap vermeme kararı aldım,siznle muhabbet ettikten sonra kalbimin karardığını,huşumu yitirdiğimi farkettim,sizin için ayırdığım zamanın israf olduğuna karar verdim,cevabın zaten veriliyor,cevap verenin adı cihad38 değilde bir başka müslüman kardeşimin adıdır.foruma üye olduğumdan beri okumakta olduğum 4 kitap ve cüzlerim yarım kaldı,size ayıracak vaktim yok.isterseniz cevap veremedi deyin/dersiniz zaten,sorun yok.sizin ne dense itikadınızı düzeltmeyeceğiniz ortada.


ELHAMDULİLLAH
Bir gün Abdulkadir-i GEYLAN’i’ (K.S.)’nin bir talebesi, Abdulkadir-i GEYLAN’i’ye artık erdiğini ve kendisine RAB’binin TALTİFEN her akşam ziyafet verdiğini, sofrada kuş sütünün dahi eksik olmadığından bahseder.

Abdulkadir-i GEYLAN’i (K.S.) biz İSLAM’ın ZAHİRİ’ne göre hüküm veririz, Batınını da biliriz ki; bu söylediğiniz muhaldir. Der;

Tavsiye olarak’da şunu söyler talebesine.

Siz bir daha bu hal üzere bulunduğunuzda, İnşaAllah bizi hatırlayınız ve bizden bir DESTUR alınız.

Talebede İnşaAllah bu hal üzere bulunduğumuzda, sizede bir DESTUR çekeriz der;

Aynı günün akşamı yine talebe bakar ki; son derece leziz yemeklerin ve içeceklerin üzerinde bulunduğu bir masa kendisine sunulmaktadır. Şöyle düşünür. HOCAM demişti ki; Bu hal üzere bulunduğunuzda İnşaAllah bizden bir destur çekiniz.

DESTUR, YA ABDULKADİR-İ GEYLAN’İ der demez, çevrenin yıkıldığını, kendini bir ahırda bulduğunu ve o leziz yemeklerinde tezek ve hayvanların dışkıları olduğunu görür.

Ertesi gün baya bir mahcup halde HAZRET’in karşısında durunca, Abdulkadir-i GEYLAN’i talebesine şunu sorar.

Ne oldu dün akşam, yine o ziyafet sofrasına oturdunuzmu….????

Oturduk efendim.

İhvan kardeşlerine duysun daha sonrasında ne oldu.

Sizin adınıza DESTUR çektik ki; o ziyafet sofrasının cinni tayfasının bize bir oyunu olduğunu gördük. Bize sunulan şeyler, hayvan pisliğinden başka bir şey değilmiş.

Bunun üzerine Abdulkadir-i GEYLANİ öncelikle işin ZAHİRİNE bakılmasını ve Eğer ZAHİRİ İSLAM’a uyuyorsa, sonra batınına bakmayı, eğer batını’da zahirine uyuyorsa işte bu halde SADDAK demeyi tavsiye etmiştir. Tabi O’nlar TASAVVUF ehlidirler. Öyle her inatçı kör şeytana tabi olacakda değildirler. Kendilerine bu yolda rehberlik edecekleri talebeleride varken üstelik.

İKİNCİ BİR HUSUS BUNUNLA BAĞLANTILI…..

Abdulkadir-i GEYLAN’i bir gün sefere çıkar. Güneş had safhadadır. Oruçludur mübarek ve GAYBDEN bir ses işitir. YA KULUM artık size ORUÇ FARZİYETİMİ KALDIRDIM. Siz orucunuzu bozabilirsiniz…..

Diyince…. Abdulkadir-i GEYLAN’i tebessümle karşılar bu GAYB’den gelen sözü ve….. İN AŞAĞIYA MELUN der. Şeytan Aleyyullana merak içerisindedir. Nereden bildiniz bezim olduğumuzu der ve bunun cevabını bekler Abdulkadir-i GEYLAN’iden.

O’da şu şekilde karşılık verir…. İSLAM ŞERİATI ve SÜNNETİ SENİYYE’ye uymayan hiç bir şey RAB’binden değildir. Bir ikinci hususda, Sizde bilirsiniz ki; RAB’bimin sesi asla bir cihetten gelmez. Tüm cihetler O’nundur ve O ses tüm cihetlerden gelir.

Tarikat işte böyle bişey. Böyle ŞEYH’ler bulduğunuzda kendinize, İSLAM ŞERİATI ve SÜNNETİ SENİYYE’ye vakıf olan. İnşaAllah size REHBERLİK ETMEKTEN asla imtina edecek de değillerdir. Hizmet alırsınız. Hizmet edeceğiniz güne kadar.


Searhalu
https://www.forumduasi.com/itikat-iman-soru-ve-cevaplari/218741-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-rabitanin-ic-yuzu.html


Searhalu
forumduasi.com/itikat-iman-soru-ve-cevaplari/218741-fecr-i-sadik-dogdu-maske-goruldu-rabitanin-ic-yuzu.html


islamyolu
elhamdülillah kardeşim Tasavvufu tarikatı inkar edenler. Abdulkadir Geylaniden getirdigin o iki tane menkıbeyi okusalar aslında Yeter bunlara. Ama bunların kalbi taşlaşmış ne anlarlar. Ayetten, hadisten anlamıyorlarki menkıbeden anlasınlar


Tarikatsiz
evet cihad38,kendini dinlemen senin için faydalı olacaktır.O bahsettiğin kalp kararması değil,gerçekleri görmeye başlamanın dayanılmaz hafifliği.Bir süre sonra anlayacaksın sende yanlış yolda olduğunu.Ha bu arada harbiden cevap veremedin değil mi?İslamyolu benim sorumun cevabı sence bu mu?yok benzerliklmiş,yok aynısı olmasa da olurmuş.Aynısı olmayan bir şeye sünnet denir mi.Benzeri makbul ise,ben sünnet namazlarını benzeyen şekilde kılayım,ama paygamberimizin kıldığı şekilde olmasın ….Saçamaladığnızın farkına vardığında iş işten geçmiş olacak,ama melekül mevt tevbe etmek için istediğin fazla süreyi sana vermeyecek….


ELHAMDULİLLAH
< SORUYORUM:
Asahab yani tabiun ve etbai tabiun ;gözlerini kapatıp 25 estağfirullah çekip,sonra Peygamberimizi yüksekçe bir yerde hayal ederek,O’ndan gelen nurun iki kaşının ortasından kalplerine doğru aktığını düşünerek mi yapmışlardırRabıta adına yaptıkları Uygulamaları aynısıyla bu şekilde midir?Gayet açık ve netEhli sünnet alimleriniz bu şekilde bir uygulama istiyorlarsa rabıtalarınızda bu uygulamanın harfiyle aynısının Sünnette de olması gerekli değil midir?Lafı dolaştırmadan cevap ver? >

LAFI DOLAŞTIRMADAN CEVAP VERELİM….

Emir kipi kullanmış zat-ı alileri. El hak biz ne emirlere uymadık ki; bu emrede uymayalım. Tabiki bunada uyalım.

Biraz garipsiyeceksin TARİKATSIZ ama madem işin aslını istersin. O halde hazım bölümünü çok iyi çalıştır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Zahiren öldü görünüp, Batınen ve Batın, Zahiren ve Zahir şu an aramızdadır desek ne dersiniz.

Mümkün değil derseniz eğer….. RAB’bim RASULU’nu HAY KILMIŞTIR. Tıpkı ŞEHİD’ler gibi. Daha doğrusu, ŞEHİD’leri PEYGAMBER EFENDEMİZ (S.A.V.) gibi HAY kılmıştır. O diridir. Gerçeği bilenlerden bir örnek istersen Hazreti Ömer (R.A.)’a bak. Ne diyor O(R.A.) mubarek ASHAB.

Her kimki; Peygamber Efendimiz (S.A.V.) öldü der. Bizzat kellesini ÖMER alır….. Ebu Bekr Sıddık (R.A.)’nda Ya ÖMER, O Öldü. Bunu zahiren böyle kabul etmemiz gerekiyor der.

ZAHİREN BÖYLE KABUL ETMEK…..

Evet Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölümü tadmıştır. Ancak O asla ölüler gibi değildir. O RAB’bimin HAY kıldığıdır. DİRİDİR.

ASHAB’a gelince, O’nlar aralarından ZAHİREN ayrılanla BATINEN her zaman birlikteydiler. Yahudiler gibi kırk gün sonra buzağıya tapmadılar. İnşaAllah anlamaya çalışıyorsundur.

Peki Hazreti İsa (A.S.)’mda durum farklımı….????

MAİDE SURESİ 116. Ayet-i Kerime

Diyanet İşleri (eski) : (116-117) Allah, ‘Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara Beni ve annemi Allah’tan başka iki tanrı olarak benimseyin dedin?’ demişti de, ‘Haşa, hak olmayan sözü söylemek bana yaraşmaz; eğer söylemişsem, şüphesiz Sen onu bilirsin; Sen, benim içimde olanı bilirsin; ben Senin içinde olanı bilmem; doğrusu görülmeyeni bilen ancak Sensin’ demişti, ‘Ben onlara sadece ‘Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetce onlar hakkında şahiddim, beni aralarından aldığında onları Sen gözlüyordun. Sen her şeye şahidsin.

Şimdi anlayabiliyormusun.

Devam edelim İnşaAllah.

ASHAB’ın Peygamber Efendimizi (S.A.V.) görmesi için gözlerini kapatması gerekmiyordu. O ZAHİREN ve ZAHİR, BATINEN ve BATIN zaten vardı. Gören gözlere, görmeyenler zaten mühürletmişti gözlerini. Tıpkı bu ASR’da olduğu gibi.

< Rabıta adına yaptıkları Uygulamaları aynısıyla bu şekilde midir? >

ZAHİREN AÇIKLAMASI BU ŞEKİLDEDİR. Ancak ufak bir farkla. O NUR ŞEYH’ine ait değildir. O NUR BİZZAT PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V.)’e aittir. BATINEN TABİ. Bunuda O ŞEYH’in TALEBESİ PEYGAMBER VARİSİ’nin altında cevalan ettiğini görünce, ne yapsın garib, ŞEYH’inde keramet zuhur ediyor zannederek, bunu o şekilde yoruyor. Adem (A.S.)’mdan beridir O NUR hiç değişmemeksizin, Peygamber Efendimize (S.A.V.)’me ve O’ndan da VARİS’lerine geçer durur. O NURUN YOK OLASI YOKTUR.

ZAHİREN ve BATINEN her iki yakasıylada gerçekler bundan ibarettir. İşin ZAHİRİ’nede BATIN’ınada bu şekilde açıklama getirilir. Zahirine derseniz. Yukarıda ayet ve açıklamalar mevcuttur. Batınına derseniz, o hali yaşayan binlerce ihvan kardeşimiz vardır. Hala onlar Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’i görmeyi dilerler. Gözlerinin önündekini henüz göremeyenler beklerken, Görenler ELHAMDULİLLAH der sebat ederler.

< Ehli sünnet alimleriniz bu şekilde bir uygulama istiyorlarsa rabıtalarınızda bu uygulamanın harfiyle aynısının Sünnette de olması gerekli değil midir? >

Şimdi de biz soralım İnşaAllah.

Ehli Sünnet Alimleri bu hususu talebelerine PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V.) yaşıyor ve o gördüğünüzde O’nun NUR’udur deseler. Çevresindeki tüm zevat o gün dağılır. Zira bizim HOCAMIZ kendini Peygamber sanıyor derler. Bilmezler ki; HOCALARI değil ama O NUR PEYGAMBERDEN’dir.

Anlayamadım derseniz. Bizde pek açık anlatmadık zaten.

Biraz tefekkür ettiğinizde, TASAVVUF’u, ZAHİRİ ve BATIN’ı daha iyi anlayacak ve bu gün sorduğunuz bu soruların hepsinin YAŞANTI İLE SABİT ÖRNEKLERİNE İnşaAllah vakıf olacaksınızdır.

Bizden şimdilik bu kadar İnşaAllah. Bölüm bölüm anlayamadığınız yerler olursa İnşaAllah dilimizin dönebildiği kadarıyla anlatmaya çalışırız. Ötesi bu hususda bize tesir etmezde, sizi küfr’e kadar götürür diye endişe ederiz.


Tarikatsiz
Elhamdülillah,resmen ve aynısıylakafa ütülüyorsun.Tamam canım benim.Lafı alıp kaf dağında safari yaptırıp,ağrı dağınmın çevresinde 2 tur attırmadan halk diliyle yazacaksan eyvAllah.Ama bu elit tabaka ağızlarına gelemem,tam anlamıyla bayıyorsun…
Ve o kadar zırvvalamanın sebebi,sadece ve sadece kendinizi kandırmak adına verilmiş cevaplar.Yok şeyhi öyle derse dağılırlarmışta,yok sofiler ne yapsınmışta,bırak bu ağızları,her ortamda ehli sünnet alimlerimiz diye hava atıyorsunuz ya,ehli sünnet alimi,sünnet ehli olur.Sünneti işine geldiği gibi,somuçlarından korkmadan uygular,tamammı casnım benim,git şimdi bu şiir ağızları kızlara yap,bana sökmez…


ELHAMDULİLLAH
Ehli Sünnet alimleri zaten sonuçlarını bildikleri şeyi korkmadan yapıyorlar. Ancak makamını ve mevkiini bulmayan hiç bir talebelerine kalkıpta bizim buraya yazdığımızı söylemiyorlar.

Belki anlarsınız diye ufaktan bir açalım dedik ki; transit geçmişsiniz o bölümü.

< Ötesi bu hususda bize tesir etmezde, sizi küfr’e kadar götürür diye endişe ederiz. >

Endişemizde de yersiz değilmişiz doğrusu.

Siz İnşaAllah bildiğiniz din üzere devam ediniz. Ameller niyetlere bağlıdır. Umulur ki; Rab’bim sizi niyetinizle muhafaza altına alır. Bilmediğiniz makam ve mevkiler hakkında da umulur ki; Rab’bim bilmediğiniz şeyden ötürü sizi sorumlu tutmazda, yine halisane bir niyet ile bu şekilde yazdınız diye size Rahmet’i ile muamele eder. İnşaAllah. Hak’kı bulduğunuz yerde almaya kararlı iseniz eğer. O yazıyı birkez daha okuyup, Satır satır gerekiyorsa sorularınızı sorunuz gerekiyorsa delillerini isteyiniz. Ancak o yazıda geçen kısımların her birine ait delilleri zaten biz sizinde bildiğinizi farzedebiliyoruz.


Kuvvetli rabıta nasıl yapılır

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();